9 Mayıs 2013 Perşembe

ELLİ YIL SONRA, ŞİMDİ KONUŞMA ZAMANIDIR

İbrahim Aziz, Perde aralığından/Matia sto Paraskinio, Peri Lihnon Afas Yayınları, Lefkoşa, Haziran 2011, 238 sayfa, Türkçe ve Rumca metin

Kıbrıslı Rum arkadaşım Hristos Çattalos’un, Berlin’den gelen gazeteci kızı ile birlikte Avrupa gazetesinin bürosunu ziyaret ettiği tarih, 29 Temmuz 2003 idi. Hristos’u, 1970’li yılların sonunda Alman Demokratik Cumhuriyeti’ndeki eğitimin sırasında tanımıştım. Aradan geçen bunca yıldan sonra, onunla buluşmak ve Denktaş aleyhtarı hareketin gittikçe güçlendiği bir sırada meydana gelen sıcak gelişmeleri onunla konuşmak, benim için güzel bir şanstı.

Çattalos bana o gün, AKEL’in Kıbrıslı Türk faal üyesi olan Derviş Ali Kavazoğlu ile iki Kıbrıslı avukat Ahmet Gürkan (38) ve Ayhan Hikmet(35)’in kendi aracılığı ile temasta olduğunu ilk kez konuşmamız sırasında söyledi. Temas, 16 Ağustos 1960’da, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Günü’nde yayına geçen “Cumhuriyet” gazetesinin çıkmasından önce başlamış ve onların, Cumhuriyeti kuran iki toplum arasındaki dostluk ve işbirliğini tahrip etmek amacıyla Bayraktar Camii’ni bombalama emrini kimin verdiğini açıklayacaklarını gazetelerinde duyurdukları gün olan 23 Nisan 1962’de, Kıbrıs Türk yeraltı örgütü TMT tarafından iki avukatın öldürülmesine kadar devam etmişti. Bombalama ve avukatların öldürülmesi, dış güçlerin taksim planlarına göre yapılmıştı.

O gün Çattalos ile yaptığım sohbette bir önemli ayrıntı daha öğrendim: Gürkan ile Hikmet, vahşi şekilde öldürülmeselerdi, kısa bir süre sonra, AKEL üyesi olacaklardı ve bu, benim için yeni bir bilgi idi. O nedenle, Kıbrıslı Türk arkadaşım İbrahim Aziz’e, ortak arkadaşımız Hristos Çattalos ile ayrıntılı bir söyleşi yapmasını istemeye karar verdim. Süreç böyle başlamıştı ve İbrahim’in, Kavazoğlu’nun arkadaşlarından Leonidas Pafidis ile yaptığı başka bir kısa söyleşi eşliğinde, bu kitabı yayımlaması için aradan sekiz yıl geçti. Kitaba bir de giriş yazısı yazdı ki, ona dileride değineceğim. Kitap, Bayraktar Camisinin bombalanması ile ilgili Araştırma Komitesi tarafından yapılmış sorgulamadan bazı ilginç alıntılarla sonlanmaktadır.
Daha önce Hristakis Vanezos’un anılarında (Türkçe baskısı 2009’da yayımlandı), Kavazoğlu ile iki avukat Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet arasında 1961 sonbaharında yer alan bir toplantının, kendi aracılığıyla düzenlenmiş olduğunu okumuştuk (s.18). Şimdi de Çattalos, bu toplantılar hakkında bize daha geniş bilgiler vermektedir. Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum anti-emperyalist ilerici güçlerin işbirliğine ilgi duyanlar için, bu kitapta birçok bilgi yer almaktadır ve bunlar, Çattalos’un açıklamaları ile ilk kez gün ışığına çıkmıştır. Ona çok müteşekkiriz.

Bildiğim kadarıyla, daha önce de, iki avukatın AKEL üyeliği ile ilgili bazı atıflar yapılmıştı. İlki, AKEL Genel Sekreteri müteveffa Ezekias Papayuannu tarafından Mayıs 1978’deki 14. Parti Kongresi sırasında söylenmiştir. İkincisi de, 1986’daki AKEL Kongresi’ne katılmış olan Kıbrıslı Türk bir delege tarafından, AKEL’in Kıbrıslı Türk üyeleri olarak  Ahmet Sadi, Fazıl Önder, Ahmet Yahya, Ayhan Hikmet, Ahmet Muzaffer Gürkan ve Derviş Ali Kavazoğlu’nun adları verilmiştir. Bunların dışında, iki avukatın Kıbrıs Türk toplumu içinde AKEL üyeleri olarak yasadışı bir şekilde çalıştıklarına ilişkin, herhangi bir yazılı veya sözlü kanıt bulunmamaktadır.
Çattalos’un anlatımında, Kavazoğlu ile iki avukat arasındaki ilişkilerin gelişmesini okuduk, ama Kavazoğlu’nun önerisinin parti tarafından onaylanması ardından, avukatların AKEL üyesi olup olmadıkları belirgin değildir. Belki de haftalık “Cumhuriyet” gazetesinin yayımlanması ve “Kıbrıs Türk Halk Partisi”nin kurulması için yaptıkları işbirliği, onların parti üyeliğine giden yolu açmıştır ve 23 Nisan 1962’de her ikisinin de öldürülmesi yüzünden, bu üyelik gerçekleştirilememiştir. Bu konuda AKEL’den gelecek daha fazla resmi kanıta ihtiyacımız vardır. Çünkü iki avukatın yakınları bile, bu üyelikten haberdar değildir.

Gürkan, Hikmet ve Kavazoğlu, yeni Cumhuriyet’e gerçekten inanmaktaydılar ve bunu, hayatlarıyla ödediler. Bu öncülerin siyasal deneyiminden aldığımız ders, bize şunu göstermektedir: Kıbrıs işçi sınıfı, Kıbrıs’ın içinde ve dışındaki taksimci güçlere karşı, ortak enternasyonalist bir cephe kuramadığı takdirde, adamızdaki etnik-ulusal sorunun kalıcı bir çözümü olmayacaktır.
Kitabı okuduktan sonra, aşağıdaki diğer başka görüşlerime dikkati çekmek istiyorum:

  1. Söyleşiler bittiği zaman, İbrahim bana, Aydın Hikmet’ten kardeşinin biyografisini yazmasını istediğini söylemişti. Benden de, Ahmet Gürkan’ın biyografisini yazmamı istedi. Aydın, kardeşinin biyografisini, önce 29 Kasım 2008 tarihli Afrika gazetesinde yayımladı ve bunun biraz kısaltılmış bir şekli, şimdi bu kitapta yer almaktadır. Ben de, Gürkan’ın 1946’dan 1962’ye kadar geçen süre içinde yaptığı gazetecilik ve siyasal çalışmalar ile ilgili altı sayfalık bir araştırma yazısı hazırladım, ama herhangi bir yerde yayımlatmadım. Bu araştırma yazımın, İbrahim tarafından orijinal uzunluğunun üçte biri kadar kısaltılarak ve benim adımdan hiç söz edilmeyerek, İbrahim Aziz imzasıyla, “intihal” şeklinde yayımlandığını hayretle gördüm. Dahası, kitabın Türkçe metninin gözden geçirilmesi için, kendisi ile birlikte sekiz saatımı da harcamıştım. 
  2. Kitapta ayrıca, yine İbrahim Aziz tarafından kaleme alınmış olan “Derviş Ali Kavazoğlu” başlıklı bölümde, bazı olgusal hatalar ve yanlış değerlendirmeler de buldum.

“Emekçi” gazetesi, İngiliz sömürge yönetimi tarafından “sol hareketin Kıbrıslı Türk toplumu arasında yayılmasını önlemek ve durdurmek amacıyla” kapatılmamıştı. Kapatılma nedeni, Kıbrıs Türk lideri ve Halkın Sesi gazetesinin sahibi Dr. Küçük tarafından açılmış olan, bir zem ve kadih davasıydı. Emekçi, “Küçük bir köpek aranıyor” başlıklı bir ilan yayımlamıştı! Mahkemedeki davayı kaybetti ve ceza olarak 150 Kıbrıs Lirası ödeyerek, Dr.Küçük’ten özür dilemeye mahkum edildi. Gazeteyi çıkaranların bunu ödeyecek kadar paraları olmadığı için, Emekçi yaymını durdurmak zorunda kaldı.

  1. İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından Aralık 1955’de kapatılan gazete “Haravgi” değil, “Neos Demokratis” gazetesiydi.
  2. Kavazoğlu öldürüldüğü zaman, Türkiye’deki bazı köylerde ayaklanmalar yoktu ki, o da Castro ve Che Guevara’yı örnek alarak benzer eylemler tasarlasın. Burası, bazı gençlik liderleri tarafından Türkiye’de bir dizi gerilla faaliyetinin başlatıldığı 1970’li yılların olayları ile karıştırılmıştır.
  3. Yazar şöyle demektedir: “Marksist ideoloji ve sınıfsal mücadele yolunda olan Kavazoğlu ve arkadaşları, Atatürkçülüğe sığınarak mücadele vermek zorunda kalmışlardı.” Oysa, iki avukat, ideolojik olarak sosyal demokrattılar ve bu, onların bütün makalelerinde görülebilmektedir. Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayısında yer alan başyazıda, Kıbrıslı Türk işçilerin bir süre önce komünist olmakla suçlandıklarından şikayet edilmekte ve bu durum, tüyler ürpertici bir suçlama olarak tanımlanmaktadır! Haftalık Cumhuriyet gazetesinin 89 sayısının hiçbirinde, herhangi Marksist bir ideolojinin propagandası yapılmamş, ama işçi ve köylülerin hakları, milliyetçi Atatürk ideolojisi çizgisinde savunulmuştur. (Ayrıca bkz. “Yolumuz ve İdealimiz”, 16 Ağustos 1960, Sayı:1) Gazete, Türkiye’deki 27 Mayıs 1960 cuntasının askeri liderlerini de desteklemekten çok memnundu.
  4. Yazar, Kavazoğlu’nun Cumhuriyet gazetesini perde gerisinden yönetmeye çalıştığını söylemektedir. Bana göre bu, bir abartmadır. Kavazoğlu’nun iki avukat ile işbirliği yaptığı aşikârdır, tıpkı Dr. İhsan Ali ile avukatların işbirliği yaptığı gibi. Benim bilgime göre, özellikle Ahmet Gürkan, perde gerisinden yönetilecek bir kişiliğe sahip değildi.
  5.  Yazar, 1958 kuşağı Kıbrıslı Türk AKEL üyelerinin lideri olan Kavazoğlu’nun, AKEL tarafından neden harcandığını araştırma ve irdelemeyi daha sonraya bıraktığını yazmaktadır (s.14). Daha sonra, Dipnot 9’da, Kostas Mişauli’nin, birlikte pusuya düşürülerek öldürüldükleri yere, AKEL liderlerinin talebi üzerine, Kavazoğlu ile birlikte gittiğini yazmaktadır.
  6. Yazar, AKEL’in enosisi desteklemesi yüzünden, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin bir tek ortak Marksist partisi olamadığını ve AKEL ile kardeş olacak ayrı ilerici bir parti kurmayı deneyen Kavazoğlu’nun, kendisi ve kendisi ile birlikte AKEL’e bağlı olan Kıbrıs Türk solunu tümüyle harcamış olduğunu öne sürmektedir. (bkz.s.25)        
AKEL, AKEL Merkez Komitesi’nin biricik Kıbrıslı Türk üyesi olan Kavazoğlu’nun çalışmaları ve AKEL’in enosis politikası ile olan çelişkileri hakkında birinci elden bilgiler yayımlamadığı sürece, her iki tarafın tavrını tam olarak yargılayamayacağız. İbrahim Aziz, ayrıca kendi AKEL üyeliği ile ilgili anılarını ve AKEL’in Kıbrıs Türkleri ile ilgili politikalarının içyüzünü ayrıntıları ile kaleme almalıdır. Türkçe metnin 160. sayfasında öne sürdüğü gibi, Kıbrıs Türk Vatanseverler Birliği ile Cumhuriyetçi Türk Partisi arasında bir devamlılık varsa, o zaman bütün bu ayrıntıları okumak çok ilginç olacaktır.

Hristakis Vanezos’un Derviş Ali Kavazoğlu ile ilgili kitabında sorduğu sorular ile son vermek istiyorum: “AKEL Merkez Kurulu’nun ihmalleri var mıydı? Olay, Parti Yönetimi’nin dikkatsizliği ve hatalarıyla mı gerçekleşti? Acaba onların izni olmadan kendi başına mı bu ilişkilere girişmişti? Hatta AKEL yönetiminin desteklediği Enosis politikası onu yavaş yavaş partiye yabancılaştırmaya sürüklemiş ve onu, eylemlerini kendi kişisel ilişkilerinde temellendirmeye mi sevk etmişti? Bu sorular hâlâ daha boşlukta sallanıyor ve uzun bir süre de öyle kalacaklar. Yalnızca AKEL Merkez Kurulu bu sorulara tam bir şeffaflıkla yanıt verebilir. Bu da gerçek bir politik erdem gerektirir, böylece her iki kesimdeki Kıbrıslılar da gerçeği öğrenmiş olur.” (s.41)

 (Bu yazı ilk defa Rumca olarak “Politis” gazetesinin 22 Ağustos 2011 tarihli nüshasında, daha sonra da Türkçe olarak Yeni Düzen gazetesinin 5 Şubat 2012 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.)