28 Kasım 2013 Perşembe

GEÇMİŞİMİZİN BİLİNMEYENLERİ AYDINLANDIKÇA...

Tarihimizin bilinmeyenlerini araştırıp ortaya çıkarmak amacıyla başlatılan yayın çalışmaları, Kıbrıs Türk toplumunun bugün içine sürüklendiği çıkmazı aydınlatmada çok yararlı olmaktadır. Ama karşı propaganda uzmanları da, kendi siyasal düşünce çizgilerinin savunmasına geçerek, çeşitli anı ve belgeleri yayımlamaya başlamışlardır. Bu çok da iyi olmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı çalışanlarından Aydın Akkurt, 1996 yılında yayımladığı "Bir İhanetin Belgeseli: Dr.İhsan Ali" başlıklı kitapçıktan (103s.) sonra, şimdi de "Yakın Mücadele Tarihimizin Bilinmeyen Yönleri ve "Yorgacis'in Casusları" adlı kitabı yayımladı. (Ekim 1998, 447s.) Kitabın, Rauf R.Denktaş'ın "Hatıralar"ını yayımlayan İstanbul'daki Boğaziçi Yayınları tarafından basılmış olması yanında, Akkurt'un kullandığı belgelerin büyük bir kısmının, Denktaş Bey'in kişisel arşivinden alınmış olması (Örneğin s.210-228, 254-260, 260-235, s.320-325 vd), Akkurt imzalı yayınlara onun da önemli katkılarda bulunduğunu göstermektedir.

Kitap bu bağlamda, Rauf Denktaş'ın 1964 yılından başlattığı "Hatıralar"ının, henüz yayımlanmamış olan 1960-1962 yıllarını kapsayan bir bölümü niteliğindedir. 1960 yılındaki siyasal gelişmeler, liderlik çevresindeki muhalefet, ayrılıklar ve seçim kavgaları, Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması ve onu destekleyen Cumhuriyet gazetesinin yayınları, bu gazetenin yazarlarına karşı olanların eylemlerinden örnekler, zamanın TC Büyükelçisi Emin Dirvana ile Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş'ın ters düştüğü konular aktarılmakta ve Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet'in "faili meçhul" cinayetlere kurban gitmeleri ardından oluşturulan "Tahkikat Komisyonu"nun çalışmalarına yer verilmektedir.

Bize göre bu kitap, "Yakın Mücadele Tarihimizin Bilinmeyen Yönleri" konusunda önemli bazı belgeleri gün ışığına çıkarmakla yararlı olmuş, fakat kitabın kapağına da alınmış olan "Yorgacis'in Casusları"nın,  "destabilizasyon" yaratmak isteyen Rum gizli örgütleri eliyle öldürtüldüğü iddialarında yeterince inandırıcı olamamıştır.

Kitapta, zamanın Rum İçişleri Bakanı Yorgacis'in Komisyon önünde verdiği ifadede Gürkan ile Ayhan'dan "ajanlarımdılar" diye bahsettiği yazılmasına karşın (s.374), bu konuda da yeterli ve inandırıcı kanıt verilememiştir. Bu iddianın doğru olduğu bir an kabul edilse bile, herhalde Mehmet Ali Pamir için de aynı iddialar öne sürülemez.

Yazar Akkurt casus aramaya pek meraklı ise, önce, Glafkos Kleridis'in anılarında sözünü ettiği ve topladığı bilgileri ülke dışında, döviz karşılığında Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Enformasyon Servisi'ne aktaran "Bay Denktaş'a yakın bir kişi"nin kim olduğunu araştırmalıdır. (Cyprus: My Deposition, Nicosia 1989, Vol:1, s.221)

 

PAMİR'İN SÖYLEDİKLERİ

O yıllarda, Kıbrıs'taki TC Büyükelçiliğinde Türk hükümetinin Enformasyon Servisleri Müdürü ve aynı zamanda Türk Büyükelçiliğinin basın ateşesi olan Mehmet Ali Pamir, Bayraktar ve Ömeriye camilerinde patlatılan bombalarla Aykasyano Mektebinin yakılmaya teşebbüsü gibi "destabilizasyon olayları" ile ilgili olarak, kitapta bize şu bilgileri vermektedir:

"Aldığımız gizli raporlar, bu işi Türklerin yaptığını göstermektedir. Gaye, bu işi Rumların yaptığı zehabını verip, hadise çıkartmaktı. Bombaları koyanların, camideki elektrik teşkilatını bilmeleri icap eder...Yorgacis'e cevap verip, bu işi Türklerin yapmalarına imkan ve ihtimal olmadığını bildireceğiz. Suç, Türklerdedir. Fakat yoldaki, sokaktaki Türkler suçsuzdur. Onları teskin etmeliyiz...Bombaları Türklerin koyduğunu biliyoruz. Ve bunu yapanlar da fanatiklerdir."

Pamir, cemaatlararası çarpışma isteyen fanatiklerin başında gelen kişinin adını açıklamakta ve olayları bu kişinin yaptırdığından emin olduklarını belirterek, "Fakat, bunu inkar etmek mecburiyetindeyiz." demekteydi. (s.373)

Tahkikat Komisyonu'nun 24 Mayıs 1962 tarihli 15. oturumunda, tutanaklardan aktarılan ve Gürkan'ın eşi İsmet'in verdiği bilgilere göre, kocası, öldürülmeden önce, hayatının tehlikede olduğunu ve korktuğunu söylemekte, sık sık tehdit mektupları aldığını belirterek, kendisini kimin ölümle tehdit ettiğini açıklamaktaydı. (s.424)

 

EMİN DİRVANA'NIN TANIKLIĞI

"Kıbrıs'ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962)" başlıklı kitabımızda konu ile ilgili olarak, bu dönemde, İngiliz-Amerikan taksim planları doğrultusunda yapılan kışkırtma eylemleri ve demokrat Kıbrıslı Türklerin bunlara karşı tepkileri konusunda ayrıntılı bilgilerin ve belgelerin yer aldığını anımsatmak istiyoruz. Bu kitabın ekinde verdiğimiz "Türkiye'nin Kıbrıs'taki ilk büyükelçisi Emin Dirvana, taksimcileri nasıl teşhir etmişti?" başlıklı bölümde yer alan Dirvana'nın yanıt mektuplarında ortaya serilen gerçekler de henüz çürütülememiştir.

Kaldı ki 1960-63 döneminde yapılan uyarılara kulak tıkandığını yazanlar, hala daha kendilerinin haklı olduğundan söz etmektedirler. Bu durumda, yazılan senaryoların yazarının kim olduğu ve kimler tarafından sahnelendiğine ilişkin kuşkular da giderek kesinlik kazanmaktadır.

 

"ÖNLEYİCİ TEDBİRLER" ALMAK!

Kitapta yer alan ve Rauf R.Denktaş tarafından  Ömer Sami Coşar'a yazılmış olan 18 Aralık 1961 tarihli mektubun bir yerinde şöyle denmektedir:

"Üç tane insan aramızda sınıf mücadelesi yaratmak peşinde. Durum çok vahimdir. Çünkü kimlerden geldiğini bildiğimiz bu darbeyi önleyici tedbirler alamıyoruz. Halkın ekseriyeti bizim kim ve ne olduğumuzu bilmekle beraber devamlı akıtılan zehir tesir sahasını genişletmektedir. Muhalefet adı altında Muzaffer Gürkan, Ayhan Hikmet ve Baf'lı İhsan Ali gibi insanların teşviki ile pupa yelken halkı zehirlemek kampanyasında, biz de içten beşbin parça...Doktor'u çekemeyenler, Burhanlar, v.s gruplaşmakta..." (s.326)

Dr.Fazıl Küçük, 1958'de taksim aleyhtarı demokrat Kıbrıslı Türklere karşı "alınan tedbirleri", "fevkalede ahval günlerinde bazı nahoş hadiselerin zuhur ettiği" (s.194) şeklinde nitelendirmekteyse de, fanatik olan kimileri, bu dönemde toplumlararası düşmanlık tohumlarını eken kanlı saldırıları, "1958'de bu, iki cemaatın çarpışmasını icap ettiren bir şekil almış" (s.216) diye savunabilmekte ve "bugünkü durumu temin etmek için çalışmış olanlar kötülenmiş, muhalefet süsü altında ve "Sefaretin tasvibi ile neşredilmiştir" rengine bürünerek, 1958 mücadelesini idame edenler ve ettirenler resmen kepaze edilmiştir" diye yazabilmektedir. (s.323) 

 

ÖZKER YAŞIN'IN ŞİİRSEL TANIKLIĞI

Ulusal konulu şiirleriyle tanınan Kıbrıslı Türk şair ve gazeteci Özker Yaşın da, Ekim 1998'de İstanbul'da bastırdığı "Yüreğimin Yarısı Sende" başlıklı "Son Şiirler" kitabının, "Kıbrıs'ta Geçen Yıllar" adını verdiği bölümünde, bu acılı döneme ilişkin görüşlerini, aradan 40 yıl geçtikten sonra, nihayet  şiirleştirmiş bulunuyor. Konumuzla ilgili şiirlerinden alıntılar vererek, bu kitabın da okunmasını salık veririz: 

"Birçok Türk emekçiyi/ Vurup öldürdüler boş yere...1958 yılında/ Bir felaket rüzgarı/ Estirildi adamızda./ Yüzyıllar boyunca/ Bu topraklarda dostça yaşayan/ Türkleri ve Rumları/ Düşman ettiler birbirlerine...(Komünist Avı, s.51) 

"Zavallı Yahya, gazeteye/ "Sendikadan istifa ettim" diye/ İlan verdiği günün gecesinde/ Öldürüldü bir otel odasında...Kimi bir süre saklanıp/ Bilinmeyen yerlerde/ Postu deldirmemeye çalıştı/ Tetikçilere.../ Ve sonunda/ Usanıp gizlenmekten/ Çoluk çocuklarıyla birlikte/ Kaçıp gittiler memleketten.../ Uzun sözün kısası/ Gazeteye ilan vermiyenler/ Kaçmayı beceremeyenler/ "Beni vatanımdan kimse ayıramaz" diyenler/ Haksız baskıya, kaba kuvvete direnenler,/ Kurşunlandı...(Kıbrıslı Vatan Hainleri, s.56-57)

"İşte bu Fazıl Önder'i/ O güleç yüzlü insanı,/ O kitap meraklısı adamı, Nazım'ı çok sevip okuduğundan/ Ve yıllarca kayıtlı olduğu sendikadan/ Bir sebep yokken istifa etmeyi/ Onursuz bir davranış saydığından,/ Kurşunladılar dükkanının önünde/ Teşkilatın tetikçileri/ Hiç acımadan!.." (Fazıl Önder'in Hikayesi, s.61)

"Pire Kemal Çetesi'nin silahı/ Kaba kuvvetti./ Pire Kemal Çetesi'nin görevi/ Rumdan mal alanı/ Dövmek ve süründürmekti...Ve yazık ki iş kapanmazdı/Yediğiniz onur kırıcı dayak ile./ Bir gün sonra adınız yayınlanırdı/ NACAK Gazetesi'nin ön sayfasındaki/ "Vatan hainleri" listesinde...(Pire Kemal Çetesi veya Türk'ten Türk'e Kampanyası, s.63-64)

Avukat Ayhan Hikmet/ Uyurken öldürüldü/ Karısının yanında./ Avukat Ahmet Gürkan/ Kurşunlandı evinin önüne park ettiği/ Arabasının koltuğunda./ Ahmet'in çocuğu yoktu./ Ayhan ise bir kız bir oğlan/ İki çocuk bıraktı ardında.../ Ve bu korkunç cinayetlerin/ Katillerinin kim olduğunu/ Şimdiye kadar nedense/ Öğrenemedi hiç kimse...(Ayhan Hikmet ile Ahmet Gürkan adında iki avukatın öldürülme hikayesi, s.71)

"Hatta bir ara Nacak yazarlarının/ "Avukatları Rumlar öldürdü" diye/ Bir kuyruklu yalan uydurup/ Vatandaşı kandırmaya çalıştıkları/ Gel gör ki bu kuyruklu yalana/ Kimsenin inanmadığı/ Biliniyor./ ...Yazık ki kapandıkları güne kadar/ 23 Nisan 1962 gecesi öldürülen/ O iki Türk avukatı/ Mezarlarında bile/ Rahat bırakmadı/ Nacak'ı çıkaranlar./ "Mezardan gelen sesler" diye/ İri puntolarla başlıklar atıp/ Ayhan ile Ahmet'in/ Rumlar adına çalışan/ "İki müthiş ajan"/ Olduğunu duyurdular. /Ve vatan hainlerinin peşlerini/ Ölmüş olsalar bile/ Yine de bırakmayacaklarını/ Açıkladılar...Demek ki Kutlu Adalı'nın adı da/ Yazılacaktı bundan sonra, / Kıbrıs'ta "düşüncelerinden dolayı" / Öldürülen gazeteciler arasına.../ .../ Bana kalırsa/ Kutlu'nun katili veya katilleri/ Asla bulunamazlar!../ Bu cinayeti kim mi işledi/ Elbette: ONLAR!../ Bu cennet gibi adayı, /Cehennem yapanlar! Dostluğu, kardeşliği, huzuru/ Dinamitleyip yıkanlar!/ Kıbrıs'a bir gün barış gelirse/ Çıkarları bozulacak olanlar!.." (Kutlu Adalı'nın Hikayesi, s.79)

(Kıbrıslı, Aralık 1998, Sayı:40 ve Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Aralık 1998, Sayı:35)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder