28 Kasım 2013 Perşembe

GENÇ NESİLLER VE TARİHTEN ÖĞRENDİKLERİ


Ahmet C. Gazioğlu'nun "Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi" (CYREP), Ekim 1998'de "Cyprus: The Island of Sustained Crisis" (Kıbrıs: Süreli Bunalım Adası) adlı bir çalışma yayımladı. Gazioğlu'nun Mehmet Arif Demirer adlı gazeteci ile birlikte araştırıp, derleyerek, yayıma hazırladığı bu 97 sayfalık kitap, aktarılan gazete kupürlerinin okunaklı olabilmesi nedeniyle olsa gerek, büyük boyutlara (28x40 cm) sahip. Ankara'da basılan bu ilk kitap, 15 Mayıs 1963 ile 13 Mart 1964 yılları arasında İngiliz basınında yer almış Kıbrıs konusundaki bazı Türk yanlısı makaleleri ve kamuoyuna açıklanmış bazı eski İngiliz Gizli Belgeleri'ni içermekte. Yayımlanması planlanan diğer üç kitapla, 1999'a kadar olan dönemin kapsanması planlanmış. 

Bu kitapla birlikte Cyrep'in 1998 yılı içinde yayımladığı diğer üç kitabı basına tanıtmak amacıyla  düzenlenen toplantıda konuşan Gazioğlu, bu kitapta yer alan yazı ve haberlerde Türklerin haklılığını vurgulayan birçok bölümler olduğuna işaret ederek, şöyle dedi:

"Biraz da kendi silahlarıyla kendilerini vurmak amacına yöneldik. Çünkü bunun içinde Glafkos Klerides'in, Rum yazarların ve Amerikan devlet adamlarının anılarına yansımış olan, Türklerin haklılığını yansıtan pasajlar vardır. Bütün amacımız, davamızı 'Türk haklı, davul, zurna, bayrak' şekline sokmadan, daha bilimsel, batının daha iyi anlayacağı bir dille bu davayı duyurmaktır. Haklı olmak yetmiyor, bu haklılığı onların diliyle ve belgeleriyle ortaya koymak gerekir diye düşünüyoruz. Zaten modern çağdaş tanıtım da budur. Bunu yapmaya çalışıyoruz." (Vatan, 27.11.1998)

"GENÇLİĞİMİZ GEÇMİŞİ PEK OKUMUYOR"

Aynı tanıtım toplantısına katılan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da, "Gayet haklı bir davayı müdafaa etmekteyiz" diyerek başladığı konuşmasında, 35-40 yaşlarındaki insanların, eğer okumuyorsa, bilmiyorsa, başkalarının söyledikleriyle hareket ediyorsa, yanlış değerlendirmeler yapabildiğini ifade ederek, "Dinamik bir gençliğimiz vardır, ama geçmişi pek okumuyorlar" şeklinde serzenişte bulundu.

Denktaş, okullarda geçmişin okutulmadığını, belki de ellerinde belgesel kaynaklar bulunmadığını belirterek, "özellikle bugünlerde televizyonlarda yapılan aytışmalarda sorumlu insanların, gerçekleri ters çevirmeseler de tam olarak ne olduğunu bilmeden ithamlarda ve önerilerde bulunmalarının kendisini çok üzdüğünü" kaydetti. (agy)

Oysa ki okullarda "Milli Mücadele Tarihi"miz yıllardan beri okutulmaktadır, ama verilen bilgiler ne toplum liderimizi tatmin etmekte, ne de genç nesillere doğru-dürüst bir tarih bilinci kazandırmaktadır. 1970'li yıllardan beri, ortaokul ve liselerimizde zorunlu ders kitabı olarak okutulan ve öğrencilere her yıl tıpkı basımı yapılıp satılan şoven tarih kitapları, yazarlarına her yıl milyarlarca lira gelir sağlamaktan öte bir yarar sağlamamaktadır. (Avrupa gazetesi, 19.9.1997 tarihli sayısında, okullara her yıl satılan bu kitaplardan elde edilen para miktarını 4 milyar TL olarak hesaplamıştı)

Doğaldır ki, bu kitaplarda yapıldığı gibi, vatan-millet edebiyatı ve Rum düşmanlığı yapılarak genç nesillere tarih, doğru bir şekilde öğretilemez ve sevdirilemez. Yapılan son yayınlardan anlaşılan odur ki,  şimdi de Cyrep'in çıkardığı Türkçe ve İngilizce kitaplarla, daha rafine bir resmi tarih görüşünün genç nesillere aşılanması amaçlanmaktadır. Her ne kadar Ahmet C.Gazioğlu, kendisini resmi tarihçi olarak nitelendirmemize kızmakta ise de, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda oturup, maaş ve tahsisat alarak yapılan tarih yazıcılığının nasıl tanımlanabileceğini siz okuyucuların takdirine bırakmak isterim. 

GENÇLER  SADECE RESMİ TARİHİ Mİ ÖĞRENMELİ?

Rauf Denktaş da, genç nesillere tarih bilinci verilmesi konusunda, ne yazık ki hiç de demokrat ve hoşgörülü davranmamakta ve hala daha tek tip insan yetiştirilmesi doğrultusunda çaba sarfetmektedir. Bakınız, Rauf Bey, milletvekili seçimlerinden önce düzenlediği bir basın toplantısında neler söylemiş:

"Gençliği doğru duygularla yetiştirmek için yapılması gereken şeyler var. 15-16 yaşında bir gencin kompozisyonda yazdığı felaket bir yazıyı gördükten sonra araştırmalar yaptık. Kökeninin CTP'ye dayandığını gördük. Aynı kökenden gençlerin de fikirlerinin yıkandığını tesbit ettik. Çocuklara yazık. O yaştaki çocukları zehirlemek doğru değil. Bu çocukları Atatürkçü çizgide, sosyal ortamlarda yetiştirmek lazım. Seçimlerden sonra öğretmenlerle bu konuları konuşmak istiyorum. Eğitim Bakanlığı da bu işe eğilmeli ve bu gencin yazdığı yazıdaki felaket düşüncedeki gençlere kurtuluş yolunu göstermeliyiz. Bu mücahit ve şehitler diyarında böyle bir nesil yetişemez. Uykularım kaçtı, hepimiz dikkatli olalım. Bizde sessiz bir çoğunluk var. Daima felaket karşısında seslenir. Artık felaket olmadan seslensin." (Yeni Düzen, 4.12.1998)

Gençlerin görüşlerine karşı hoşgörüsüzlük, birkaç ay önce devlet yayın kurumu BRT'nin Müdürü İsmet Kotak tarafından da  sergilenmişti. Kotak, "Konuştukça" adlı TV programına katılan bir gencin "Cumhuriyet ve Gençlik" konusunda dile getirdiği görüşlerini "KKTC'ye ve milli davaya hakaret" olarak nitelendirerek, TV'deki canlı yayını kesmiş ve öğrenciyi azarlayıp, tehdit etmişti. Bunlarla da kalmayıp, öğrenciyi Eğitim Bakanlığı'na ispiyonlayan Kurum Müdürünün, "Yazıklar olsun seni yetiştiren aileye" ve "Bu anarşist olacak" şeklinde ifadeler kullanması da demokratik kuruluşların tepkisine yol açmıştı. (Yeni Düzen, 15.11.1998)

İNGİLİZLER AYRILIK VE TAKSİMDEN YANA

Tekrar yukarıda adını verdiğimiz kitaba dönecek olursak, kitapta "milli davaya yakın duran" makaleler yanında, Kıbrıs sorunun yaratıcıları ile onların ada üzerindeki emellerini ele veren bazı belgelerin de yer aldığını görmekteyiz:

* İngiliz Uluslar Topluluğu Bakanı D.Sandys: "Rumlarla Türkler Kıbrıs'ta birarada yaşadıkları sürece, adanın uzun bir süre Avrupa'nın geriye kalan ülkeleri için bir kargaşalık nedeni olabileceğinin kabul edilmesi gerekir. Bu açıdan bakarsak, Kıbrıs'ın bağımsız bir devlet olarak ortadan kalkması büyük avantaj olacaktır." (s.5)

* "13 Mayıs 1964'de İngiltere Başbakanı Sir Douglas Home, Amerikalıların da (Yunanlılar gibi) düşündüğünü ve adanın NATO'laştırılması ile birlikte Enosisten yana olan İngiliz görüşünü desteklediklerini kaydetti." (s.5)

* "Diğer gizli İngiliz belgelerinin de ortaya koyduğu gibi, 9 Haziran 1964'de (İngiltere) Dışişleri Bakanı, İngiliz Uluslar Topluluğu bakanı ve Başbakan arasında yapılan bir toplantıda, federasyondan başlayarak, daha sonra ENOSİS ve TAKSİM daha katı çözümlerle pazarlık yapılabileceği öteki olası çözüm şekillerinin de gözönünde bulundurulmasında anlaştılar." (s.5)

* 16 Aralık 1958'de Paris'teki İngiliz Elçiliğinde yapılan toplantıda konuşan İngiliz Bakan: "Majestelerinin hükümeti, bağımsızlığı bazı yönlerden en kötü çözüm olarak görmektedir, çünkü Ruslar adaya getirilebilir." Aynı toplantıda konuşan Zorlu: "Bay Averof'la tartıştığımız statü, gerçekte bir bağımsızlık şekli değildir. İttifak Anlaşmasının ve her iki tarafa ilişkin veto haklarının da Anayasaya yazılması gerekli olacaktır. Ada Yunan ve Kıbrıslı olmamalı, Türk-Yunan olmalıdır. İngiliz Üsleri dışındaki egemenlik, Türkiye ile Yunanistan tarafından paylaşılmalıdır". "Sayın Zorlu, Kıbrıs'ın Türk-Yunan olması gerektiğini söylediği zaman, Sayın Averof da İttifak Anlaşmasının ve her iki tarafın dış politikaya ilişkin vetosunun da Anayasaya yazılmasını kabul etti"."Averof, federasyon fikrini kabul etmeye istekliydi...ama hükümette eşit sayıda Türk ve Rum bakanların olması fikrini kabul etmemekteydi."  (s.7)

* Paris'te yapılan 18 Aralık 1958 tarihli toplantıda konuşan "Zorlu, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında, Kıbrıs'ın toprak bütünlüğü ile bağımsızlığını ve anayasanın temel hükümlerini garanti altına alan bir anlaşma olması gerektiğini önerdi. Avusturya Anlaşması bazı konularda yararlı bir örnek oluşturabilirdi". "Averof, devamla, kendisinin Kıbrıs'ta komünizmin büyük bir tehlike olmadığını düşündüğünü söyledi...Zorlu, Türkiye'de olduğu gibi, komünizme karşı yasaların konabileceğini söyledi...İngiltere Devlet Bakanı, Zorlu ile Averof'un Kıbrıs'ta komünizme karşı güvenceler içeren daha başka hükümler düşünmelerini söyleyerek, Majestelerinin Hükümetinin Kıbrıs'ın bağımsızlığı fikrinde komünizm tehlikesini daima gördüğünü belirtti". "Averof, olağanüstü bir durumda, İngilizlerin üslerinde olacağını ve Türkiye ile Yunanistan'ın da her iki toplum üzerine doğrudan etki yapacağını söyledi." (s.9)

* 1959'da Champs Elysee yanındaki meşhur bir restoranda yer alan akşam yemeğinin sonunda bardağını kaldıran Averof şöyle konuştu: "Uzun bir diplomatik savaşın sonunda Türk Ordusu'nun barışçı yollardan ve uluslararası bir anlaşma çerçevesinde geri dönmesini sağlayan Türk Dışişleri Bakanı Zorlu'yu selamlamak istiyorum." (s.13)

*İngiltere Başbakanı (27 Aralık 1963 tarihli gizli bir belgede): "Herhangi bir anayasal Konferansın çıkmazla sonuçlanacağı ve tek olası çözümün taksim olacağı görünmektedir." (s.36)

1964'DEKİ FORMÜL: "FEDERASYON ADI ALTINDA TAKSİM"

* H.G.Darwin'in (üzerine bir gün sonra "Merkez Daireye gönderilebilirsiniz" notu düşülen) 2 Ocak 1964 tarihli ve "Kıbrıs: Federal Taksim" başlıklı raporundan: "Size dün bu konuda verdiğim Andırı'ya koymadığım iki husus daha vardır. Çünkü bu hususlar, coğrafik faktörlere çok fazla dayanmaktadır, yani taksimin ne kadar köktenci etkileri olacak ve iki devlet hangi yerleri kapsayacak?

2. Eğer nüfusun zorla taraf değiştirmesinin sağlanmasına karar verilirse, yararlı bir emsal, Yunanistan ile Türkiye arasında, 30 Ocak 1923'de Lozan'da imzalanan Yunan ve Türk Nüfusun Mübadelesi ile ilgili Sözleşme'de bulunabilir. (Andlaşmalar Serisi No.16 (1923) Item VI s.175'de) Pratikte bu düzenlemelerin nasıl yapıldığını bilmiyorum, ama Trakya ve Küçük Asya'da yapılan nüfus mübadelesi,  bir ölçüde Kıbrıs'ta yapılacak olana  benzemektedir. (Aslında şimdiki karışıklıklar, gerçekten de aynı siyasal harekatın sadece farklı bir aşamasıdır.) Diğer bir materyal kaynağı, Trieste'nin İtalya ile Yugoslavya'ya ait bölgeleri arasında yapılan gönüllü nüfus transferi için yapılan düzenlemeler olabilir. (bkz.5 Ekim 1954 tarihli Anlayış Andırısı'nın 8. paragrafı-Cmd.9288)

3. Başkentin durumu da zorluklar yaratabilir. (Washington) D.C. ve Canberra gibi bir başkent bölgesi oluşturmak pratik olmayacak gibi. Lefkoşa, pratik nedenlerle, hemen hemen kesin bir şekilde başkent olmalı ve Rum ve Türk bölgelerine bölünmesi halinde, organların bir kısmı Rum başkenti olacağı sanılan  Lefkoşa'da, bir kısmı da belki Türk başkenti olacak Girne'de kurulabilir, ama toplantılar zaman zaman Türk başkentinde de yapılabilir." (s.40)

* Atina'daki İngiliz Büyükelçiliğinden Londra'daki Dışişleri Bakanlığına gönderilen 16 Ocak 1964 tarihli gizli rapordan: "Dün gece hem Venizelos, hem de Kıbrıs Büyükelçisi, (ayrı ayrı) bana, Kıbrıs'ın NATO üyesi olmasını sağlayacak bir çözüm bulunup, bulunmayabileceğini sordular. Venizelos, bunu, Makarios'un NATO'nun sağ kanadı altında tehlikeli bağlantısızlık oyunları oynamasına karşı, KIbrıs'ın bağımsızlığının gelecekteki güvencelerine ve büyük ölçüde BM'nin olaya dahil edilmesine tercih edilecek bir çözüm olarak savundu." (s.44)

* Washington'daki İngiliz Büyükelçiliğinden Londra'ya gönderilen 27 Ocak 1964 tarihli gizli mektuptan: "(ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı George) Ball, siyasal bir çözümü olanaklı göremediğini söyledi...ve ayrıca bu bağlamda, fiziksel olarak yerlerinden edinecek insanların 40,000'den fazla olmayacağını anladığından, sonunda, taksimin en iyi çözüm olup olmayacağını sordu." (s.48)

* İngilizce "The Guardian" gazetesinin 29 Ocak 1964 tarihli başyazısından: "Bir başka olasılık da, dışişleri ve savunma gibi ayrılmış alanlarda bütün sorumluluğu alacak olan ortak Federal Yönetim ile ayrı ayrı seçilmiş Hükümetlerle ayrı ayrı yönetilecek olan toplumların federasyonu olabilir. 40,000 Türk ile 50,000 Rumun yer değiştirmesi ile adayı, bıçakla ayrılmış gibi taksim etmeden, toplumları coğrafik olarak ayırmak olası olabilecektir. 90,000 insan için korkutucu bir değişme olacaktır, ama kendilerine barış getirecekse, buna değecektir." (s.48)

* Ankara'dan 26 Ocak 1964 tarihinde bildiren "The Times" muhabirinin haberi:"Türk Milli Gençlik Teşkilatı'ndan bir heyeti dün kabul eden Türk Başbakanı Bay İnönü'nün heyete şöyle konuştuğu kaydedilmiştir: "Biz Kıbrıs'ta federal bir devlet istiyoruz ve bunu elde edemezsek, taksim edilmesini isteyeceğiz." (The Times, 27 Ocak 1964) (s.50)

* "Ball, Kıbrıs için Makarios'unkinden tamamen farklı bir düzenleme istiyordu. Ball İngiliz-Amerikan askeri gücü istemekteydi. Başpiskopos bunu reddetti. ABD Büyükelçiliğinde bombalar vardı! Ball'un kendisi bir NATO gücü fikri ile gelmişti. Makarios tekrar reddetti." (s.59)

SONUÇ

Görüldüğü gibi genç nesiller, eleştirel bir bakış açısıyla "milli dava"ya yaklaştıklarında, resmi tarih kitaplarının dışında bırakılmış veya satır aralarına gizlenmiş başka gerçekleri de görebilmektedirler. Beyinlerde stereotipler yaratıp, bilgisizlik ortamında, yazılan senaryoları oynayıp, sonra da "resmi tarih" yazanlar, ne acıdır ki, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin bölgemiz üzerindeki planlarını gizlemeye çalışmaktadırlar.

Bu kitaba bilerek veya bilmeyerek aldıkları bazı belgelerle kamuoyunu aydınlattıkları için bu kitabın yazarlarına müteşekkiriz. Ne var ki Gazioğlu ile birlikte bu kitabı yayıma hazırlayan Mehmet Arif Demirer, yayımlanan çeşitli çalışmalarımızda, resmi tarih dışındaki gerçekleri karınca kaderince, kamuoyunun bilgisine getirdiğimiz için, bizi istediği kadar Kıbrıslı Rumların savunma avukatı olarak suçlasın ve "PKK gerilladır" dediği için PKK'lı Öcalan'ı savunduğunu öne sürdüğü Yaşar Kemal'e benzetsin (Bkz. "Kuzey Kıbrıs'ın Yaşar Kemal'i: Ahmet An" başlıklı yazı, Halkın Sesi, 3 Ocak 1999), biz doğru bildiğimiz yolda giderek, tarihimizin bilinmeyenlerini gün ışığına çıkarmayı sürdürmekte kararlıyız..

(Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek, Sayı:37, Şubat 1999 ve biraz kısaltılmış şekli ile "Genç nesiller için nasıl bir tarih bilinci?" başlığı altında, Kıbrıslı dergisi, Şubat 1999, Sayı:42)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder