31 Aralık 2013 Salı

KIBRIS OKULLARINDA TARİH DERSİ NASIL OKUTULMALIDIR?


Tarih, genel anlamıyla geçmişteki bütün olanların ve olayların toplamı olup, bugünün anlaşılması için öğrenilmesi gereken bir bilim dalıdır. Günümüz gerçeğinin de bir parçası olan tarih, bugünkü davranışlarımızı, tercihlerimizi etkiler ve yönlendirir. Fransız yazar Marguerita Yourcebar şöyle demektedir: "Tarih bir özgürlük okuludur; bizi önyargılardan kurtarır ve sorunlarımıza başka bir açıdan bakmayı öğretir."

Tarih bilinci, tarih yazımı ve tarih öğretimi konuları da bu bağlamda önem kazanmaktadır. Kıbrıslılar olarak ülkemizin tarihsel geçmişini, toplumlararası ilişkilerin tarihini acaba ne kadar biliyoruz? Tarihsel bilince sahip olabilmek ve tarihten günümüze ve geleceğe dönük yararlı dersler çıkarabilmek için, tarihimizi iyi bilmek ve geçmişimize önyargısız yaklaşmamız gerekmektedir. Bu amaçla, iyi yetişmiş tarihçiler, herkese açık ve zengin arşivler, her şeyin örgürce tartışılabileceği platformlar ve tabulardan arınmışdemokratik bir ortam gerekmektedir. Bunlar olmaksızın tarihsel gerçekleri günışığına çıkarmak çok güçtür. Kıbrıs toplumlarının bu konularda rahat olduğu pek söylenemez.

TARİH KİTAPLARININ YENİDEN YAZILMASI

Ünlü Alman düşünürü Goethe, "Tarih belirli aralıklarla yeniden yazılmalı" derken, bunu şöyle gerekçelendirmektedir: "Bu yalnızca yeni olgular ortaya çıktığı için değil, fakat aynı zamanla bakış açıları değiştiği için de bir zorunluluktur." (1)

O nedenle tarihçilik mesleği, esas itibarıyla bir yeniden inşa faaliyeti olup, fotoğraf çekmekten farklı bir iştir. Ne kadar somut kanıtlardan yola çıkılırsa çıkılsın, sonuçta başka beyinler tarafından oluşturulmuş bir malzeme ile yola çıkılmaktadır. Tarih yazan kimse, sürekli olarak "Kimden yanayım?" ve "Gerçek neydi?" soruları yeniden sorulmalıdır. Geçmişte olanlar bu açıdan sorgulanarak, günümüze ışık tutacak şekilde yazılmalı ve okunmalıdır. Tarihi hümanist bir bilinçle ve adalet terazisine vuran bir sorgulamayla okumayanlar, gerçekte içine düşürüldükleri yabancılaşmadan kurtulamazlar ve modern tebalar olurlar. Zaten resmi tarihlerin asli görevin de bu değil mi?

Kişinin günlük yaşamında çok önemli yeri olan tarih, gerek politikacılar, gerekse ideologlar tarafından tahrif edilmekte ve kitle iletişim araçlarında istenildiği gibi kullanılmakta ve toplumlararası dostluk yerine, düşmanlık duyguları körüklenmektedir.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki uluslararası ilişkilerde veya Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasındaki toplumlararası ilişkilerde yumuşama yaratabilmek amacıyla, bazı siyaset adamlarının üzerinde durduklarıve basın haberlerinde sadece sözü edilen tarih kitaplarının yeniden yazılmasıkonusu da önem kazanmaktadır. Burada tarih anlayışı öne geçmekte ve tarihsel olaylar öğrencilere ve kamuoyuna aktarılırken, çağdaş değerlerden hareket edilmesini zorunlu kılmaktadır.

Ayrıca devlet de, tarihi güdümlememeli,ısmarlama tarih yazımından vazgeçilmelidir. Tarih yazıcısı ve öğreticisi, tarihi, çağının sorunlarını yakalayamadan yazar ve öğretirse, geçmiş bize ancak kuru bir serüven olarak gösterilmeye devam edilecektir.

GENÇLER TARİH DERSİNİ SEVMİYOR

Ortaöğretimdeki tarih dersleri, kitapların yazılış şekli yanında, öğretim yöntemleri yüzünden de çoğunlukla öğrencilere sıkıcı gelmektedir. Öğretim sistemi ezbere dayalı olduğundan, öğrencilerden belli gün, ay ve yılların hatırlanması istenmektedir. Oysa öğrencilerin olayların içine çekilerek, neyin, nasıl ve neden olduğunu keşfetmeleri ve bilgi edinmekteki hazzı paylaşmaları daha yararlı olur. Bu da dersi anlamanın yanısıra, karşılıklı tartışma veya araştırmaya yönelmekle gerçekleştirilebilir. Öğrenci değişik kitap ve incelemelerden yararlandırılmalı, kendi görüşlerinin de önemli sayılabileceği bir ortam yaratılmalıdır. Ezberletme sonucu değil, onun yeteneği ve isteği doğrultusunda ufkunun açılabileceği unutulmamalıdır.

Tarih kitaplarının yararı, geçmişi yargılarken öğrencinin önüne çağdaş bir yol açabilirse vardır. Tarih öğretim ve öğrenimi, eğitimde, iletişimde ve toplumda beliren son gelişmelerle uyum içinde yürütülmelidir. Öğretmenin temel eğitimi, hizmet içi eğitimi, öğretim zamanı ve öğretim araçları üstünde durulmalı, geliştirilmelidir. Bu yaklaşım sayesinde, tarihin, lise yıllarında sıkıcı ve anlamsız bir ders olmaktan çıkarılmasısağlanmış olur.

TARİH ÖĞRETİMİNİN SORGULANMASI

Türkiye'deki uygulamaya bakacak olursak, 1975 yılında Türkiye Felsefe Kurumu'nun düzenlediği "Türkiye'de Tarih Öğretimi Semineri'nden 19 yıl sonra, 29 Eylül-1 Ekim 1994 tarihleri arasında Türkiye'deki tarih öğretiminin ilk kez ciddi bir şekilde sorgulandığı"Tarih Öğretimi ve Ders Kitapları Sempozyumu"nun yapıldığını görürüz. Bunu, Boğaziçi Üniversitesi'nde 1994 yılında başlattığı Uluslararası Tarih Kongreleri izler.

Merkezi Lahey'de bulunan EUROCLIO (Avrupa Tarih Öğretmenleri Dernekleri Daimi Konferansı) ile Körber Vakfı'nın düzenlediği "Gençlik ve tarih" konulu proje çerçevesinde, Türkiye'nin de dahil olduğu 27 Avrupa ülkesinde bu konuda 1991 yılında ilginç bir araştırma başlatıldı. 14 ve 15 yaşlarındaki toplam 32 bin öğrenciye yöneltilen soruların yanıtlarını içeren tarih öğretimi konulu bu araştırma, 1997 yılında iki cilt halinde yayımlandı ve tarih dersinin gençler tarafından sevilmediğini ortaya çıkardı. Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu da, Avrupa ülkelerinde tarih öğretiminde öğrencilere "milliyetçilik" duygusunun aşılandığı oldu.

Yapılan değerlendirme toplantısında konuşan EUROCLIO Başkanı Joke van der Leeuw-Rood, tarih öğretmenlerinden bazılarının Avrupa'da kol gezen önyargılardan sorumlu olduklarına dikkat çekti. Toplantıya Türkiye'den katılan Prof.Dr.Salih Özbaran da, araştırmanın sonuçlarına ilişkin olarak konuşurken, Avrupa ülkelerinde tarih öğretiminde milliyetçi görüşün her zaman baskın olduğuna dikkat çekerek, şöyle demiştir:

"Avrupa'da milliyetçi akımların genelde pek geçerli olduğunu söylemek zordur. Ancak projede saptandığıkadarıyla kimi Avrupa ülkelerinde milliyetçi yaklaşımlar canlanmış, ya da varlıklarını korumuştur. Yunanistan, Türkiye, Filistin gibi ülkelerde yansıyan milliyetçi görüşler bir yana, insan hakları sorunlarının ısrarlı takipçisi sayılan İskandinav ülkelerinde, yabancılara karşı oluşan milliyetçi yaklaşımlar, gençliğe uygulanan anket sonuçlarında şaşırtıcı bir durum ortaya koymuştur."

Avrupa'daki bu olumsuzlukların Türkiye'de de geçerli olduğunu belirten Özbaran, şu hususa da dikkat çekmiştir:

"Ne yazık ki, pek çok ülkede tarih öğretmenleri, uygun ve gerekli konuları öğretme özgürlüğüne sahip değillerdir ve ders programları ve politik baskılar bunu engellemektedir." (2)

KIBRISLI BİR TARİH BİLİNCİNİN YARATILMASI SORUNU

Tarih eğitiminin amaç ve hedefleri, öğrencilere açıklıkla anlatılmalıdır. Okulda tarih öğretiminin önemli bir hedefi bir "tarihsel bilinç" oluşturmak ve onu geliştirmek olmalıdır. Bu bilinç, geçmişin yorumunu, günümüzün algılanmasını ve gelecekten beklenti aralarında kurulabilecek bir ilişkiyle tanımlanabilir. Günümüz değerlerini yani toplumsal, moral ve kültürel anlayışları geliştirme, tarih eğitiminin önemli bir amacı olmalıdır. Tarih öğretim ve öğrenimindeki önemli bir unsur da, öğrencilere, geçmişteki değerlerin çağdaşlaştırılmasına yardımcı olmaktır. (3)

Adamızın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü savunacak olan Kıbrıslı bir kimlik, Kıbrıs'ta yaşamakta olan etnik-ulusal toplumların kimliği zedelenmeden de oluşturulabilir. Ama bu Kıbrıslı kimlik, yeni bir tarih bilincinin geliştirilmesi ve uygulamaya geçirilmesi, eğitime yansıtılması ile kazanılabilir. (4)

Kıbrıslı Rum veya Türklerin tarihsel geçmişi, yek diğerinin geçmişinden tecrit edilemez. Salt arı bir kültür olamayacağı gibi, arı bir tarih de olamaz. Kıbrıslı Rumlar ile KıbrıslıTürkler, kendi toplumsal tarihleri yanında, köklerinin geldiği ana etnik yapıların tarihlerine de "kültürlerarası bir tarih" olarak yaklaşmak zorundadırlar. Çünkü o ana etnik yapıların ulusal tarihleri de, yek diğerinin ulusal tarihinin farklı renklerini taşımaktadır. Ayırımcı ve tek sesli toplumsal bir tarih ise, öteki topluma karşı düşmanlığı körükleyebilir.

Eğer Kıbrıs'ın tarihi, farklı iplik ve çeşitli renklerden oluşan bir dokuma halıya benzetilecek olursa, Kıbrıs'ta yaşamış olan bütün etnik-ulusal toplumların birlikte oluşturdukları bu tarih sürecinde, tek bir toplumun insancıl olmayan bir davranışı, renk veren tek bir ipliğin bütün halıyı boyadığı gibi, tüm tarihi de alt üst edebilir.

Ulusal tarih olduğu gibi, ulusal kimlik de tek renkli olamaz. Bu kimlik de ancak bir ulusun öbürleriyle olan tarihsel ve güncel bağıntıları içinde tanımlanabilen "açık" bir kimliktir. Böyle bir kimliği ise, kültürlerin çok katmanlı yapısını, kültürlerin çelişkilerle beslenen dinamizmini kavrayabilecek bir düşünce biçimi gerçekleştirebilir ancak. "Kapalı" bir ulusçuluk anlayışının belirlediği, tek bir dilin, tek bir kültürün sınırları içinde kapalı kalan değil de, kültürlerarası, uluslararası, dillerarası ilişkileri kavrayabilen ve bunları uygulamaya geçirebilen düşünce biçimi farklı kültürlere saygıyı, farklı toplumlarla birlikte var olmayı sağlayabilir.

Öteki topluma düşmanlığı önleyebilecek böyle bir düşünce biçimi, ancak eğitim aracılığıyla, tüm eğitim kurumlarında eğitime kültürlerarası ve uluslararası bir boyut kazandırarak değiştirilebilir. Örneğin tarih, kültürlerarası bir tarih, bir anlamda tüm toplumların ortak yazdıkları bir tarih olarak tanımlandığında ve okutulduğunda, toplumlar kendi toplumlarına ve o toplumdaki olaylara karşı duydukları sorumluluğu, yabancıtoplumlara karşı da duyacaklar, bu konuda ben ve yabancı ayırımı yapmayacaktır.

Kendisini, ulusunu, kültürünü, öbür kültürlerden kesin çizgilerle ayıran, dünyayı "ben" ve "ötekiler", ya da "ben" ve "yabancılar" gibi iki cepheye ayıran ve eninde sonunda benin var olabilmesi için ötekilerin yok olmasınıtek yol olarak gören düşünce biçimi tehlikelidir. Oysa, kendini farklırenklerden oluşan bir bütünün vazgeçilmez bir parçası olarak duyumsayan insan ve toplumlar, öbür renkleri, ırkları, dinleri, ya kendine benzeterek, ya da dışlayarak "yabancı"yı ortadan kaldırmayı düşünmeyecektir. Bu hümanist düşünce biçimi, ulusal kültür mirasının içerdiği evrenselliği ve kültürlerarasıboyutu vurgulamakta, yabancıya ve yabancı kültürlere geçit tanımak istemeyen içine kapalı kültür anlayışını da sorgulamaktadır. (5)

MİLLİYETÇİTARİH YAZIMI

Tarih, ulus ve toplumlar arasında ayırıcı değil, birleştirici bir rol oynamalıdır. Yurtseverlikten farklı olarak, milliyetçi tarih yazımında, yazar tarihin her aşamasında kendine bir "biz" seçmekte ve "ötekiler"i düşman olarak görmektedir. Bütün milliyetçilerde durum aynıdır. Kendi milliyetinden olanı başkalarından farklı ve onlara üstün görmek, milliyetçi tarihçilerin asgari özelliğidir. Bunu daha sert ve daha yumuşak bir biçimde yapanlar vardır. Ama bütün milliyetçilerde görülen, kendi ulus devletini üstün görme ve gerektiğinde başkalarının çıkarları pahasına kendi ulusunun çıkarlarını üstün tutmaktır. Tarihe bu şekilde bakış ve yorumlama, her ulus devletin gelişmesinin en azından bazı aşamalarında resmi tarih yazımında egemen bir unsur olmaktadır.

Tarihte herşey sonuç olarak zıddını da doğuruyor ve hep kendi haklılığının öyküsünü yazmaya yönelenler olduğu gibi, aynı zamanda mikro-milliyetçiliğin yarattığı felaketleri görüp de, insanlık açısından soruna bakan ve bunun dışına nasıl çıkılabilir diye düşünenlerin sayısı da artmaktadır.(6)

Ders kitaplarının, tarih eğitiminin çok yönlü ve çok uluslu çabalarla sistematik bir şekilde gözden geçirilmesi, çok uzun ve çok zahmetli bir süreçtir. Herhangi bir şekilde hükümetlere taraf olmayan, hükümet dışı tarihçiler ve sosyal bilimciler tarafından Türk, Yunan ve Balkan ders kitapları için yeni modeller üretilme çabaları yürütülmektedir.

TARİH DERS KİTAPLARI İNCELEME ALTINDA

Konumuzla ilgili olarak "İstiklâl" adlı ve 16 Ocak 1951 tarihli bir Kıbrıs Türk gazetesinde rastladığım bazı bilgileri buraya aktarmak istiyorum:

"Unesco haberleri: Tarih kitaplarının Milletlerarası Anlayış Zihniyetine göre yazılması" başlığıaltında verilen haberde, Latin Amerika'da okul kitaplarının karşılıklıincelenmesinin 1921 yılında başladığı, bu konuyla ilgili ilk uluslararasıanlaşmanın 1933'de Arjantin ile Brezilya arasında imzalandığı belirtilmekteydi. Bundan önce Danimarkalılar, Norveç tarih kitaplarını okumuşlar ve bütün Danimarka krallarının kötü ve iktidarsız kimseler olarak gösterildiğini saptamışlar. Bunun üzerine, Norveç, Danimarka, İsveç ve İzlanda bir komisyon kurmuşlar.İsveç'in incelemeyi kendisinin değil de başka ülkelere verip yaptırdığıvurgulanırken, tarih öğretimi alanındaki bu ortak çalışmanın 1. Dünya Savaşısonunda başladığı ve durmadan genişlediği anlatılmaktaydı.

İstiklâl gazetesi, 18 Ocak 1951 tarihli nüshasında da yine "Unesco haberleri" başlığı altında verdiği bir haberde, 24-26 Ekim 1951 tarihlerinde yapılan toplantıda alınan kararlara göre, "Okul kitaplarında (tarih) dikkat edilecek hususlar"ı şöyle sıralamaktaydı:

"1. Siyasi ve askeri vakalardan çok, medeniyet tarihi üzerinde durmak,
2. Çocukların seviyesini aşmamak ve daima onların anlayacağı bir dil kullanmak,
3. Müellif, kendi milli kahramanlarının yaptıklarını ve hareketlerini başka milletlerin kahramanları   zararına fazla tafsil etmemelidir. Bütün kahramanlar insanlığın müşterek malıdır. Askeri şefler kadar mucitleri, sosyologları kutlamak lazımdır.
4. Şarkı ve Afrikayı ihmal etmemem lazımdır. Tarih gerçekten milletlerarası olmalıdır.
5. Her memleket kendi kitaplarını başka memleketlerin tarihçilerinin tenkidine arzetmelidir." (7)

SON TOPLANTILAR

Almanya'nın Braunschweig kentinde, "Georg-Eckert Uluslararası Ders Kitapları Araştırmaları Enstitüsü" tarafından 27-30 Nisan 1994 tarihlerinde düzenlenen "Ders kitaplarında Kıbrıs-Kıbrıs'ta ders kitapları" konulu uluslararası konferansta, ilk defa ülkemizdeki durum değerlendirilmiştir. Kıbrıs'ın Rum ve Türk okullarında okutulan genel tarih kitaplarının Yunanistan ve Türkiye'den gelmekte olmasının yarattığı sorunlar ve Kıbrıs tarih kitaplarının yazımında göz önünde bulundurulması gereken noktalar ilk defa ayrıntılı bir şekilde tartışılmıştır. (8)

Aynı Enstitünün 1998 yılı Ekim ayında Selanik'te düzenlediği ve Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Türkiye'deki tarih ders kitaplarının incelendiği konferansta da, komşu ülkelere yapılan atıfların %23'ünün olumsuz, %73'ünün tarafsız ve sadece %3'ünün olumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Yunan ders kitaplarındaki Türkiye ile ilgili atıfların %56.6'sı olumsuz iken, Türk kitaplarında Yunanistan'a yapılan atıfların %55.5'i "düşman" kategorisine girmekteydi. (9)

BOSNA-HERSEK DENEYİMİ

1994 yılında Dayton Anlaşması ile kurulan Bosna-Hersek Federasyonu'nda ise, Avrupa demokrasisinin azınlıklarıkoruduğu ilkesinden hareket eden resmi makamlar, her etnik gruba kendi kültürünü kendi dilinde öğrenme hakkının verilmesini ve ayrı okullara gidilmesini öngörmektedirler. Oysa ayrı okullarda eğitim yapılmasıyla Müslüman Boşnaklar ile Hıristiyan Hırvatlar arasında benzerliklerin değil de, farklılıkların öne çıkartılmasında milliyetçilere koz verileceği uyarısıyapılmıştır. Bir okul öğretmeni olan Vildana Selimoviç, "Etnik kökeni yaşamda bir etken olarak tanımayan yeni bir kuşak yetiştirmemiz düşünülmekteydi. Ama bu ayrı okul önerisiyle tam tersini yapacağız" diye konuşmuştur.

Müslüman-Hırvat Federasyonu'nun %11'ini oluşturan Hırvatlar'ın, tarih ve kültüre çok az farkla yaklaşan ve çok az farkıolan bir dialektte okutulan ayrı okul programı ve ders kitaplarının olup olmaması tartışmalıdır. Çünkü iki kesim arasındaki dil farkı, ABD'nin kuzey ve güney eyaletleri arasındaki gibidir.

Sırp çocuklarının çoğu, zaten ayrı bir eğitim görmekte ve Sırbistan'dan gelen ders kitaplarını okumaktadırlar. Sırplar, savaş ardından geri dönebilen bazı Müslüman Boşnak veya Hırvatların da bulunduğu, Bosna-Hersek'in %49'luk diğer bölümünde yaşamaktadırlar. Federasyonun Eğitim Bakanı Müslüman Boşnaklar ve Hırvatlara üç seçenek sunmaktadırlar: Ayrı okullar, aynı okulda farklı sınıflar veya en azından dil, tarih ve sanat gibi "ulusal konular"da ayrı sınıflar. Federasyon, karma evliliklerden doğan çocuklar veya Sırp çocuklar için herhangi bir model geliştirilmemiştir ve bütün yerel yönetimlerin de bu politikayı uygulayıp uygulamayacakları da belirginleşmemiştir.

Bosna'daki Hırvat milliyetçilerinin ayrılıkçı hareketi, Hırvatistan'la birleşmeyi amaçlamaktaydı, ama başarıya ulaşamamıştır. Etnik Hırvatlara, anavatanlarının komşu ülke Hırvatistan olduğunu öğreten bazı Hırvat kitapları halen kullanılmaktadır, ama Federal Eğitim Bakanı Bosna-Hersek'in etnik Hırvatlar için kendi ders kitaplarını ve müfredatını hazırlayacağını söylemiştir.

Müslüman yorumcu Atıf Purivatra ise, ayrılma politikasının gereksiz olduğunu, çünkü Bosna-Herseklilerin aynı kültüre sahip olduklarını, Bosna-Hersek içinde ayrı Sırp, Hırvat veya Müslüman-Boşnak tarihinden söz edilemeyeceğini söylemiştir. (10)

Kıbrıs'ta kurulması öngörülen federal düzende, İngilizce dilinde eğitim verecek karma okullar ile Rumca ve Türkçe ders verilecek okullardaki ders müfredatlarının durumu ile tarih ders kitaplarının içeriğinin belirlenmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konu olmalıdır.

Dipnotlar:

(1) Tarih ve Toplum dergisi, İstanbul, Mart 1990, s.62
(2) Prof.Dr.Salih Özbaran, Tarih dersini seven yok, Cumhuriyet, 21 Ocak 1998
(3) Prof.Dr.Salih Özbaran, Gençlik ve tarih-II, Cumhuriyet, 11 Ocak 1998
(4) Ahmet An, Kıbrıslılık bilincinin geliştirilmesi üzerine notlar, Lefkoşa 1998
(5) Prof.Dr.Şara Sayın, Yabancı düşmanlığı ve kültürlerarası eğitim, Cumhuriyet, 26 Temmuz 1993
(6) Doç.Dr.Halil Berktay, Tarihçiler arasında diyalog her şeyden önemli, Milliyet, 16 Ağustos 1995
(7)İstiklâl, 16 ve 18 Ocak 1951
(8) Almanya'da yapılan konferansta Kıbrıs'taki tarih kitapları tartışıldı, Yeni Çağ, 9 Mayıs 1994. Konferansa sunulan Ahmet Cavit An ve Pavlos Tzermias'ın bildirilerinin metni için bkz. The Cyprus Review, Vol.6, Spring 1994, No.1
(9) School textbooks 'at root of hatred', Cyprus Weekly, 23 October 1998
(10) Schools may separate Muslim and Croat children, Cyprus Weekly, 7 November 1997

(Bu bildiri, ilk defa İngilizce olarak, 20 Mayıs 2000 tarihinde Lefkoşa’da “İki Toplumlu Öğretmen Eğitim Merkezi” tarafından düzenlenen “Tarih: Nasıl öğretiyoruz? Nasıl öğretilmeli?” konulu seminerde sunulmuştur. Daha sonra Türkçe olarak yayımlanmıştır: Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Sayı:53, Temmuz 2000)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder