20 Mart 2014 Perşembe

KIBRIS’TA İNGİLİZ SÖMÜRGECİLERİN İLK TAKSİM ADIMI: ORTAK BELEDİYELERİN AYRILMASI


           Geçmişi 1956 yılına kadar uzanan Kıbrıs adasının taksim edilmesi planları, o yıla kadar birlikte yaşamış olan Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin önce kurumsal olarak ayrılmalarını, sonra da adanın toprak ve nüfus olarak ikiye ayrılmasını öngörmekteydi.

Bu çalışmada, Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetiminin bu konuda Kıbrıs Türk liderliği ile yaptığı işbirliğini belgelemeye çalışacağız. O günlerin Kıbrıs Türk basınından yaptığımız aşağıdaki alıntılara, herhangi bir yorum eklemeyi gereksiz buluyoruz. Haberlerin içeriği, konuyu aydınlatmaya yetmektedir. 

“EŞİT HAKLAR” ADI ALTINDA TAKSİM

            15 Şubat 1956 tarihli Hürsöz gazetesi, Türkiye Dışişleri Bakanının Meclis’teki DP Grubunun toplantısında yaptığı bir açıklamaya yer vermekteydi: “İngiltere, Kıbrıs Türklerine eşit haklar verileceğini Türkiye’ye bildirdi.”

            Aynı tarihli gazetede aynı konuya değinilen “Durumdan eminiz” başlıklı ve “Hürsöz” imzalı başmakalede de, Türkiye’ye teminat verildiği belirtilerek şöyle denmekteydi:

            “Kıbrıs’taki Türk azınlığına eşit haklar tanınacak ve Kıbrıs Türkleri seçilmiş hükümette eşit şekilde temsil edilerek veto hakkına sahip olacaktır.”

            10 Ağustos 1956 tarihli Halkın Sesi gazetesi ise, Lord Radcliff’in “Madem ki Türkler eşit temsiliyet hakkı talep ediyorlar, o halde Rumların ödediği kadar vergi ödemelidirler” dediğini haber verirken, öte yandan Ethnos gazetesi de, Lefkoşa Belediye Başkanı Dervis’in bu sözleri nedeniyle  Vali’ye teşekkür ettiğini, oysa sözlerin Lord Radcliff’e ait olduğunu belirtmekteydi.

LEFKOŞA BELEDİYE MECLİSİNDEKİ TEMSİLİYET

Halkın Sesi gazetesinin 27 Mart 1957 tarihli nüshasında belirtildiğine göre, Lefkoşa Belediye Meclisi’ndeki 12 azadan 8’i Rum, 4’ü Türktü.

LEFKOŞA BELEDİYE REİSİ’NİN DEMECİ

            6 Haziran 1957 tarihli Halkın Sesi gazetesi, Lefkoşa Belediye Reisi Dr.Themistoklis Dervis’in bir gün önceki Times of Cyprus gazetesinde çıkan mülakatında şöyle konuştuğunu aktarmaktaydı:

            “Bizimle teşriki mesaide işbirliği yapmak buradaki Türk halkının menfaati icabıdır. Çünkü adada azınlığı teşkil etmekte oldukları için, her bakımdan Rumlara tabi ve muhtaç vaziyettedirler. Adanın taksim tehdidi ise, bir blöf ve fiyaskodan ibarettir. Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Rumlarından ayrılacak olurlarsa, iktisadi bakımdan çökmeğe mahkumdurlar. Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs bütçesine yaptıkları %4 maddi yardıma mukabil, aynı bütçeden %30 istihlâkları vardır.”

TÜRK-RUM DOSTLUĞU

            Bozkurt gazetesi, 22 Ağustos 1957 tarihli nüshasında şu haberi aktarmaktaydı:

            “Haravgi muhabiri Lefkoşa Belediye Pazarını gezerek, Türk ve Rum kasaplardan beyanat almış ve ayrı ayrı onların söylediklerini yayınlamıştır. Bazı Türk kasablarının ve Türk esnafının Rumlarla iyi geçindiklerini söyledikleri demeçleri verenlerin isimleriyle birlikte gazete tarafından yayınlanmaktadır... Haravgi gazetesi, Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında geçimsizlik başladığı hususunu ele alıp, ezelden beri iyi geçindiklerini örneklemekteydi.”

            Bozkurt gazetesi aynı tarihli nüshasında, Mağusa Belediyesi Türk azalarının istifa etmesi üzerine Belediye reisinin kendilerine gönderdiği mektuba, Türk Belediye Azalarının vermiş olduğu yanıtı da yayınlamaktaydı.

“DOSTLUK KOMİSYONLARI”

            11 Eylül 1957 tarihli Halkın Sesi gazetesinde çıkan “Halkın Sesi” imzalı ve “Dostluk Komisyonları” başlıklı makalede şöyle denmekteydi:

            “Gazetelerde okuduk. Leymosun Solcu Rum Belediye Reisi, Türk-Rum Münasebetleri Komisyonu’nu toplantıya çağırmış... Bu komisyonlar Rumların Türklere barbarca hücum edip can ve mal zayiatına sebep vermeleriyle Türklerin misilleme hareketine geçmesi üzerine kurulmuştu. Bu teşebbüs de ancak Eoka’ya muhalif olan Solcu Belediyelerden gelmiş, milliciler sinip kalmışlardı... Bu komisyonun pek “demokratik” olduğu da açıklanıyor. 10 Rum azaya karşı, 8 Türk varmış. Bu Türkler kim, pek de bilmiyoruz... Oysa Belediye Komisyonunda sadece 2 Türk var.”

            Aynı tarihli Halkın Sesi gazetesinde bir de “Leymosun Belediye Reisi K.Partasides’e açık mektup” yer almakta ve 9.9.1957 tarihinde yapılması planlanan toplantıya neden katılmayacaklarını şöyle duyurmaktaydılar:

            “9.5.1956 tarihinde mezkûr komitenin ilk toplantısının yapıldığı günden bu yana vuku bulan olaylara dayanan acı tecrübelerimiz, böyle bir komitenin faydasız, semeresiz ve lüzumsuz olduğunu isbat etmiştir...”

            Leymosun Kasabası Türk ve Rum Münasebetlerini Düzeltme Komitesi’nin Türk azaları olarak mektuba imza atanlar: Ali Kaptan Osmancık, Hüseyin Derviş (Kandu Muhtarı), Mehmet Reşat, Mustafa Ali, Dr.Nazif Denizer, Ramadan Cemil, M.Kemal Berberoğlu, Rağıp Malyalı (Avukat).

TAKSİME GİDEN YOLDA İLK ADIM

            Bozkurt gazetesi, 3 Haziran 1957 tarihli nüshasında, Kıbrıs Türktür Partisi’nin bir toplantısı ardından, Lefkoşa ve diğer kazalardaki Türk Belediye azalarının toptan istifa ettiklerini duyurmaktaydı.

            Hürsöz gazetesi, 4 Haziran 1957 tarihli (Salı) nüshasında “Adadaki Türk Belediye azaları (Pazar günü) istifa etti” haberini verirken, Halkın Sesi gazetesi de, 5 Haziran 1957 tarihli nüshasında şu haberi vermekteydi:

            “Dr.İhsan Ali, Fileleftheros’un Baf muhabirine verdiği beyanatta diğer Türk Belediye azalarının istifasını “mevsimsiz” diye vasıflandırmıştır. Kendisi istifa etmemiştir ve etmiyecektir.”

            Hürsöz, 5 Haziran 1957 tarihli nüshasında şu haberi aktarmaktaydı:

            “Eleftheria’nın Baf muhabirine bir beyanat veren Baf’taki Türk Belediye azalarından Dr.İhsan Ali istifa etmiyeceğini, istifa kararının alındığı toplantıya kendisinin davet edilmediğini söylemiş ve diğer azaların istifasını “vakitsiz” diye tavsif etmiştir.

            6 Haziran 1957 tarihli Hürsöz ise, “Türk Belediye azalarının toptan istifaları, Baf’tan Dr.İhsan Ali’nin istifa etmiş olması ile tamamlanmış bulunmaktadır” haberini vermekteydi.

            5 Haziran 1957 tarihli Hürsöz’de konuyla ilgili olarak şu değerlendirme aktarılmaktaydı:

            “Dünkü Ethnos, Türklerin belediye işlerinde hiç bir zaman ihmal edilmediğini(!) yazmaktadır. Gazeteye göre, Türk azalar bunca yıldır hiçbir şikayette bulunmamışlardı da şimdi niçin istifa etmişlerdir?

LEFKOŞA BELEDİYE REİSİ’NİN DEMECİ

            6 Haziran 1957 tarihli Halkın Sesi gazetesi, Lefkoşa Belediye Reisi Dr.Themistoklis Dervis’in bir gün önceki Times of Cyprus gazetesinde çıkan mülakatında şöyle konuştuğunu aktarmaktaydı:

            “Bizimle teşriki mesaide işbirliği yapmak buradaki Türk halkının menfaati icabıdır. Çünkü adada azınlığı teşkil etmekte oldukları için, her bakımdan Rumlara tabi ve muhtaç vaziyettedirler. Adanın taksim tehdidi ise, bir blöf ve fiyaskodan ibarettir. Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Rumlarından ayrılacak olurlarsa, iktisadi bakımdan çökmeğe mahkumdurlar. Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs bütçesine yaptıkları %4 maddi yardıma mukabil, aynı bütçeden %30 istihlâkları vardır.”

“AYRILMAK GEREKSİZ”

            Hürsöz gazetesi, 6 Haziran 1957 tarihli nüshasında şu haberi aktarmaktaydı:

            “Ethnos dünkü bir yazısında, Lefkoşa’yı ikiye bölen hattın kaldırılmasını istemektedir. Gazeteye göre, Türklerle Rumlar arasındaki münasebetler çok iyidir, onun için Türklerle Rumları birbirinden ayırmaya hiç de lüzum yoktur.”

BELEDİYELERE TÜRK KATKISI

            Hürsöz, 8 Haziran 1957 tarihli nüshasında da şu haberi vermekteydi:

            “Eleftheria’ya göre, Mağusa’da Türkler, belediye gelirinin pek cüzi (%2.5) bir kısmını karşıladıkları halde, belediye bütçesinden (Türkler için) sarfedilen para %25 nisbetindedir. Bu şunu gösteriyormuş ki Rumlardan alınan vergilerden Türkler geniş ölçüde istifade etmektedirler.”

            Şafi Alper, Hürsöz’ün 9 Haziran 1957 tarihli nüshasında yer alan “İstatistikler meselesi” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:

            “Belediyelerde, meslek vergisi hissemiz, tabiatıyle daha azdır. Fakat belediyelerin, her maddeye ait istihlâk vergilerine büyük ölçüde iştirak etmekte olduğumuz neden inkâr edilmektedir?”

            Alper devamla, Türklerin gıda maddelerinden alınan oktrova vergisini ödediklerini, Rum sinemalarına gittiklerinden bu sinemalara iştirak payları ödediklerini belirtmekteydi.

ETHNOS’UN DEĞERLENDİRMESİ

            12 Haziran 1957 tarihli Hürsöz gazetesinde şöyle denmekteydi:

            “Dünkü Ethnos bir yazısında, azaların istifasında ileri sürülen azınlık haklarının Belediye Meclislerinde çiğnendiği iddiasının sadece bir behane olduğunu ve bu istifa işinde Türk ve Rum cemaatlarının arasını açmak isteyen ve bu yolda çalışan kimselerin parmağı bulunduğunu iddia etmektedir.” 

ORMAN YOLU’NUN YENİ ADI

            Halkın Sesi gazetesi, 8 Ocak 1958 tarihli nüshasında, yüz senelik “Belediye Orman Yolu”nun adının “Spiru Hristodulu Caddesi” olarak değiştirildiğini duyurarak, buna karşı çıkmakta ve “Biz de onu Adnan Menderes Caddesi ilan ediyoruz” diye yazmaktaydı.

* Bozkurt, 7 Mart 1958- Bundan 8 ay evvel haksızlıkları protesto mahiyetinde, Lefkoşa Belediyesinin Türk üyeleri istifa etmişti.- Ümit Süleyman, Dr.Tahsin Salih, Dr.Orhan Müderrisoğlu, Dr.Niyazi Manyera -Temsili heyet-Sabık Türk belediye Azaları namına

“AVANTA YOK”

            Halkın Sesi gazetesi, 11 Mart 1958 tarihli nüshasında şu haberi vermekteydi:

            “Alithia, “Avanta yok” başlıklı bir makalesinde, istifa eden Türk belediye azalarını, ayrı Belediye Meclisi kurmak teşebbüslerini ele almakta ve şunları yazmaktadır:

            “Böyle bir fikir, teessüf edilecek saçma ve tamamen tatbiki imkansız bir şeydir. Çünkü bir şehir, her şeyden önce bölünmez bir bütündür ve bazı azınlıkların sahte gururu tatmin edilecek diye muhtar mahallelere bölünemez. Fakat daha mühimi var: Bugün ayrı belediyeler talebeden Türk azınlığı, şimdiki belediye makamları tarafından ihmal edildiği şeklinde hiçbir şikayette bulunmamıştı. Bilakis, belediye masraflarını gösteren istatistik ve rakamların da isbat ettiği veçhile, Türkler, Rumların paralarından istifade ediyorlardı. Şimdi ise, ayrı belediyeler kurma hususundaki saçma fikir tahakkuk ederse, Türkler bu avantajı bulamayacaklardır. Dostumuz Türkler bu noktayı akıllarından çıkarmasınlar!”

“MÜSTAKİL BELEDİYELER YAKINDA KURULACAK”

            Halkın Sesi gazetesi 23 Nisan 1958 tarihli nüshasında, “Türk belediyeleri çok yakında kuruluyor” başlığı altında 10 ay önce toptan istifa eden Belediye Meclislerindeki Türk azaların ayrı belediye kurma çalışmalarına değinmekteydi.

            25 Nisan 1958 tarihli Bozkurt gazetesinin manşeti ise şöyleydi:

            “Taksim muhakkak surette tahakkuk edecek. Müstakil Belediyeler Türk tezinin ilk adımıdır.”

            Bozkurt gazetesi yine 25 Nisan 1958 tarihli nüshasında, sabık Türk belediye üyeleri’nin bu doğrultudaki bir çağrısını yayımlamaktaydı.

            29 Nisan 1958 tarihli Bozkurt gazetesinin manşeti de aynı konuyu işlemekteydi:

            “Müstakil Türk Belediyeleri yakında kurulacak. Çetinkaya’daki toplantıya iştirak eden 5 bin Türk, müstakil Türk Belediyeleri kurulması kararını tasvip etti. Adanın her tarafından aynı mevzuda toplantılar yapıldı.”

            Halkın Sesi gazetesi de, 29 Nisan 1958 tarihli nüshasında yer alan “Kıbrıs Türkleri müstakil belediyelerini kuruyorlar” başlıklı haberinde, kazalarda bu amaçla yapılan toplantıları duyurmaktaydı.

            Bozkurt gazetesinin 1 Mayıs 1958 tarihli nüshasında da manşet şöyleydi:

            “Türk belediyelerinin kurulmasını men edecek hiçbir kanun yoktur. Bu gerçeği hükümet bile açıklamadan kaçınmıştır. En geç bir aya kadar Türk Belediyeler faaliyete geçecek.”

REDDAWAY İLE YAPILAN GÖRÜŞME

            24 Nisan 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Cyprus Mail’den şu haberi aktarmaktaydı:

            “Bundan bir müddet evvel Belediyeden istifa eden ve istifalarına sebep olarak Rum meslektaşlarından hakaret gördüklerini iddia eden sabık Belediye Türk temsilcileri, geçen gün İdari Sekreter Reddaway ile yeni Belediye kurulması için nihai görüşmelerde bulunmuşlardır. Bu görüşmelerde Reddaway’e durum vazıh bir şekilde anlatılmıştır. Reddaway buna cevap olarak Türklerin durumunu tamamiyle müdrik bulunduğunu söylemiş ve kanunda yapılacak tadilatın pek az olacağını kabul etmiştir. Fakat böyle bir harekette bulunmazdan evvel yeni tasarının Valiye sunulmasının icabettiği ve onun tasvibinin alınmasının elzem olduğunu iddia etmiştir. Reddaway, Türk heyetine sabır ve metanetle hareket etmelerini tavsiye etmiştir. Bunun üzerine Türk Belediye Heyeti, sabrın artık tükendiğini söylemiş ve hükümetin itirazlarına rağmen yeni Türk Belediyesinin kurulacağını söylemiştir.”

BELEDİYE REİSİ DERVİS’İN BEYANATI

            Bozkurt gazetesi, 25 Nisan 1958 tarihli nüshasında Lefkoşa Belediye reisi Dr.Dervis’in Cyprus Mail gazetesine verdiği şu beyanatı aktarmaktaydı:

            “(Ayrı belediyeler kurma) planı tatbik edilemez. Çünkü Türk mahallerinin her sokağında (!!) Rum sakinler ikamet etmektedir. Türklerin böyle bir projeyi tatbik sahasına koymakla taksimi daha da kolaylaştıracaklarını tahmin ettikleri anlaşılmaktadır. Bu bir saçmadan ibarettir. Hükümet de böyle bir planın tatbik sahasına konmasına müsaade ederse akılsızlık yapmış olacaktır. Biz Türklere hakaret etmedik. Atatürk Meydanına kadar uğrayarak Türk hastalarını (!!) muayene ettiğim inkar edilemez (!!). Biz Türklerle Rumlar arasında hiç bir fark gözetmeksizin her iki cemaata aynı harekette bulunuyoruz. Ada bizimdir. Bizim demekle tabii Rumların olduğunu (!!) demek isterim.”

            8 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi de, Dr.Dervis’in Ethnos gazetesine şöyle konuştuğunu aktaracaktı:

            “Belediye tarafından çalıştırılan ve Rumların enselerinden binlerce lira para kemiren Türklerin ne olacağını hiç düşünmediler. Yoksa tüccarları ve paralı şahısları bir elin parmakları ile sayılan, lâkin yardımcı polis kuvvetlerinde nüfus nisbetine göre epeyi olan Türkler bu parayı ödeyebilecekler mi?”

AYRI BELEDİYELER ÜSTÜNE

            Bozkurt gazetesi, 30 Nisan 1958 tarihli nüshasında Cyprus Mail gazetesinin başmakalesini şöyle aktarmaktaydı:

            “Dün Lefkoşa’da beyanatta bulunan bir hükümet sözcüsü, adada Türklerin ayrı Belediye kurmalarına hükümetin müdahale etmeğe hakkı olmadığını itiraf etmiştir. Mamafih aynı sözcüye göre, böyle belediyelerin kurulduğu ilan edildiği zaman, halen nüfuzunu kullanmakta olan belediyenin işlerine müdahale eder etmez, hükümet bu yeni belediyeyi dava etmeğe salâhiyet kazanmış olur. Buna rağmen Dr.Küçük, Türklerin tek temsilcisi olarak bir beyanat yaparak, bütün Türklerin bile dava edilmeleri halinde bu projelerinden vazgeçmiyeceklerini iddia etmesi vaziyeti tehlikeye sokmuştur. Bu durum ile adanın beş kazası ilgilenmektedir. Resmi makamlara göre vaziyet adli zorluklardan ziyade idari güçlüklerle karşılaşacaktır. Türk liderleri 15 gün sonra yeni bir miting daha yaparak kararlarını ilan edeceklerdir...”

“MÜSTAKİL TÜRK BELEDİYELERİ MÜNASEBETİYLE”

            Eski belediye azalarından Hasan Fahri Uzman, Halkın Sesi gazetenin 30 Nisan 1958 tarihli nüshasında yer alan “Müstakil Türk belediyeleri münasebetiyle” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:

            “Çok zaman değil, daha dün denecek kadar yakın bir geçmişte, koskoca 370 senelik Türk ismi taşıyan Tophane Mahallesi gözümüzün önünde Ay Andrea Mahallesi olmadı mı?...Tam 307 sene Türklerin topu, tüfeği, cephanesi bu mahalledeki Baf kapısı kışlasında bulundurulup muhafaza edildiği gibi, bugün bile hâlâ mahalli hükümetin bütün eşlihasının bu mahalledeki depoda bulunmuş olması öyle bir mahalleye Tophane denilmez de ne denir, sorarım? Biraz araştırırsanız, şöyle bir cevap alırsınız: Artık bu Tophane, Nöbethane, Tabakhane’den haşa (B) usandık diye bir hakaretle karşılaşırsınız. Kendisini haklı göstermek için de o mahalleden Türklerin çekilmiş olduğu, mahallenin büyüdüğü ve dere civarına da yeni bir kilisenin inşa edileceğini ve bu kiliseye de Ay Andrea ismi verileceğini ileri sürerek, o kilisenin ismine izafeten koskoca bir Türk mahallesinin ismi bir kalem darbesiyle ve hükümetin yalnız Rumları memnun etmek siyasetine uyularak bir olup-bitti ile mazinin karanlıklarına gömülüp gidiyor. Biz bunları nasıl unuturuz...”

“TAKSİMİN İLK ADIMI”

            30 Nisan 1958 tarihli Halkın Sesi gazetesinin manşeti şöyleydi:

            “Kıbrıs’ta müstakil Türk belediyeleri kurulacağı Anavatanda büyük memnuniyet uyandırdı. Bu karar taksimin ilk adımı olarak telakki ediliyor.”

OKUL VE YOL ADLARI DEĞİŞTİRİLDİ

            Bozkurt gazetesi, 8 Mayıs 1958 tarihli nüshasında, Lefkoşa Tali Okullar Komisyonu’nun, 6 Mayıs gecesi Komisyon reisi Nazım Ali İleri başkanlığında toplandığını, Erkek ve Kız Liselerinin adlarının, Celal Bayar Erkek Lisesi ve Adnan Menderes Türk Kız Lisesi olarak değiştirilmesi kararını aldığını duyurmaktaydı.

            11 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi de şu haberi vermekteydi:

            “Birkaç gün evvel Türk sinemalar semtindeki Adnan Menderes Yolu levhası kaldırılmış ve bu yolun adının Orman Yolu ismini taşıyacağı ilan edilmişti... Adnan Menderes Yolu levhası dün yapılan merasimle yeniden asıldı.”

LEFKOŞA'DA AYRI TÜRK BELEDİYESİ İLAN EDİLDİ
            
        Halkın Sesi gazetesi, 17 Haziran 1958 tarihli nüshasında şu haberi vermekteydi:
            "Dün 16 Haziran 1958'de görülen acil lüzum üzerine seçimlere kadar geçici bir mahiyette ayrı bir Lefkoşa Türk Belediyesi İdaresi tesis edildi. Başkan: Dr. Tahsin Gözmen, Asbaşkan: Ümit Süleyman, Üyeler: Ekrem Ferdi Sarper ve Macit Tevfik.

LİMASOL'DA DA AYRI BELEDİYE
       
        Halkın Sesi gazetesi, 21 Haziran 1958 tarihli nüshasında, "Limassol Türk belediyesi dün kuruldu" haberini vererek, yöneticilerini şöyle açıklamaktaydı: Başkan: Ramadan cemil, Asbaşkan: Dr. Nazif Denizer, Üyeler: Dr. Fikret Alkan ve Avukat Ragıp Malyalı
        Halkın Sesi gazetesi, 22 Haziran 1958 tarihli nüshasında da "Lefkoşa Türk Belediyesi Meslek vergilerinin toplanmasına başladı" haberini vermekteydi. 
 
LARNAKA GEÇİCİ TÜRK BELEDİYESİ KURULDU

            25 Haziran 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Larnaka Geçici Türk Belediyesi’nin 21 Haziran günü kurulduğunu duyurmaktaydı. Görev alanlar şöyle belirlenmişti: M. Nazım (Meclis Başkanı), Yusuf Ziya (Başkan Vekili), Haluk Zeki, Erdoğan Şafi Alper, Tahir Kamil (üyeler), Dr. Orhan Müderrisoğlu (fahri belediye doktoru)

MAĞUSA'DA DA TÜRK BELEDİYESİ
        
        Halkın Sesi gazetesi, 1 Temmuz 1958 tarihli nüshasında "30 Haziran günü Mağusa Türk belediyesi kuruldu" haberini vermekte ve görevlileri şöyle duyurmaktaydı: Dr. Niyazi Manyera (Başkan), Nebil Nabi (Asbaşkan), Avukat Osman Mehmet ve Necip Tözün (Üyeler)
        Aynı tarihli gazete, "Üç haftadan beri kapalı bulunan Lefkoşa Belediye Pazarı dün açıldı" haberini de vermekteydi. 

ETHNOS’UN HABERİ

            4 Temmuz 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Ethnos’un şu haberini vermekteydi:

            “Şimdi Türkler (kurdukları ayrı belediyeler aracılığıyla) meslek vergisi de toplamağa ve belediye konseylerinde memurlar çalıştırmağa başlamışlardır...”

GİRNE’DE VE BAF'TA  DA AYRI TÜRK BELEDİYESİ

            Bozkurt gazetesi 6 Temmuz 1958 tarihli nüshasında, “Birkaç gün evvel Girne Türk Belediyesi faaliyete geçti” haberini vermekte ve Sabri Tahir’in Başkan, Ali Sami Çavuş’un da Asbaşkan olduğunu duyurmaktaydı.

            9 Temmuz 1958 tarihli Bozkurt’ta da “Baf Türk Belediyesi 7.7.58’de kurularak hemen işe başladı” haberi verilmekteydi. Habere göre, Halit Kazım Başkan, Aziz Altay Asbaşkan olmuşlar ve üyeler arasında Derviş Ahmet Raşit, Behiç Kalkan gibi isimler vardı.

RUM BELEDİYE BAŞKANLARININ BÜLTENİ

            7 Temmuz 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Cyprus Mail gazetesinde aktardığı bir haberinde, Rum Belediye Başkanlarının bir gün önce neşrettikleri bir bültenden aktarmalar yapmaktaydı:

            “Kıbrıs’ta Türklerin ayrı belediyeler kurmaları hakiki değildir(!). Bu hareketleriyle Türklerin liderleri, dünya umumi efkarına Rumlardan haksızlık gördüklerini ispat etmeğe çalışmaktadırlar. Bu hareketle kendi kendilerini idare ederek, taksime gideceklerini tahmin etmektedirler. Bundan bir yıl önce Rumlarla beraber çalışan Türkler bir bütün olarak istifa etmeğe karar vermişler ve buna sebep olarak gördükleri hakaret ve haksızlıkları ileri sürmüşlerdir. Bunun arkasındaki gizli hakikatleri meydana koymağa çalışacağız.

            Bu hareket, hakikatta baskıyı müteakip yapılmıştır. Bunun da emeli Türklerle Rumların son zamanlarda bozulan münasebetlerini daha da kötüleşmesidir. İstifa ettirilen bu şahıslar muhtelif vesilelerle verdikleri beyanatlarda ve irat ettikleri nutuklarda, Rumlarla beraber çalışmaktan zevk duyduklarını izhar etmişlerdir. Mayıs ayında bir beyanatta bulunan Türklerin ikinci lideri Denktaş, bu belediyelerin Taksim fikri ile kurulduğunu, fakat pek tabii olarak taksime doğru ilk adımı olduğunu söylemiştir. Bütün bunlardan maada, bizi mahalli hükümetin Türklere karşı takındığı tavır, endişeye sürüklemektedir. Gayri kanuni yollardan ayrı Belediye kuran Türkler, halen hükümet tarafından tanınmış olan Rum belediyelerine vergi vermiyorlar. Askerlerin gözleri önünde çarşı, dükkan ve evleri yağma ederek zaptediyorlar. Türklerin Belediyelere verdikleri paranın yekunu, Rumların verdiğine nisbeten pek azdı. Buna rağmen biz yine Türklere karşı yaptığımız yardımlara acımadık. Türk işçilerinin sayısı son zamanlarda da azalmıştır. Lakin buna sebep yine Türklerdir. Belediyeyi Türkler Komando ve Polis yazılmak üzere terketmişlerdir...”

            Bozkurt gazetesinin, 24 Temmuz 1958 tarihli nüshasında, Lefkoşa Türk Belediye Başkanı’nın Dr.Tahsin S.Gözmen olduğu kaydedilmekteydi.

BELEDİYE REİSİNİN TELGRAFI

            13 Ağustos 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Fileleftheros gazetesinden aktardığı bir haberinde, Lefkoşa Belediye Reisi Dr. Dervis’in Valiye gönderdiği bir telgrafta şöyle dediğini duyurmaktaydı:

            “Türklerin, Küçük Kaymaklı’da boşalan Rum evlerini işgal etmelerini protesto ederiz... Lefkoşa Türkleri tarafından bütün Rum ev ve dükkanlarının yarına (Çarşambaya) kadar zaptedileceğini haber veren TMT broşürünün dağıtıldığını haber aldık. O halde şimdi hükümetin derhal harekete geçerek, Rum mal ve mülkünü müdafaa etmesi lazımdır. İki aydan beri “Mason-Dixon” çizgisinin (Lefkoşa’daki Rum ve Türk semtlerini askeri olarak ayıran ilk taksim çizgisi-A.An) de yerini değiştirme imkanlarını müzakere eden Hükümet, bu kararını hâlâ geciktiriyor. Sebepsiz herhangi bir bekletme Türklere ön vermiş olacak ve onlara kanunu hiçe saymalarına sebebiyet verecektir.”

            Bozkurt gazetesi ise, 6 Eylül 1958 tarihli nüshasında, “Lefkoşa varoşları dışında Standard evler diye tanınan ve çoğu Lefkoşa belediyesine ait olan evlere yerleşmek suçundan yargılanan 82 Türk dün hüküm giymişlerdir” haberini vermekte ve bu kişilerin, bir ay içinde tahliye etmedikleri takdirde bu evlerden atılacaklarını duyurmaktaydı.

LEFKOŞA RUM BELEDİYE BAŞKANININ SÖYLEDİKLERİ

            21 Eylül 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Ethnos’tan aktardığı bir haberinde, Lefkoşa Rum Belediye Reisi Dr.Dervis’in İngiliz İşçi Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Bayan Barbara Castle’a şunları söylediğini aktarmaktaydı:

            “Ezelden beri Türkler, Rumların üzerinde asalak olarak geçinmişlerdir. Lakin Türklerin belediye bütçesinin hesapları, Rumların yardımı olmadan hiç bir zaman kapatılamıyacaktır... Türk cemaatının adada 120 bin olarak ilan ve ada arazisinin %40’ının Türklerin malı olduğu iddia edildiği halde İşçi Partisi, bunları yalanlamaktan kaçınmıştır. İşçi Partisine söyleyiniz ki, Adadaki Türklerin nüfusu 92 bindir ve arazinin %10-11’i Türklere aittir.”

BELEDİYE REİSİNİN DEMECİ

            Halkın Sesi gazetesi, 7 Kasım 1958 tarihli nüshasında şöyle yazmaktaydı:

            “Vergilerin artırılacağı yalandır. Türk Belediyesinin geliri, masrafından fazladır. Hükümet Times of Cyprus’un Türklere zehir kusan ağzını kapatmalıdır.”

            Bozkurt gazetesi de, 8 Kasım 1958 tarihli nüshasında, Times of Cyprus gazetesinde çıkan Lefkoşa Belediye Reisi Dr.Dervis’in demecinden şu bölüme yer vermekteydi:

            “Türkler bütün belediye gelirinin %10’undan fazlasını asla ödememişlerdir. Türkler ayrı belediye ile başa çıkamazlar. Geçen sene bize 10.300 lira para ödediler. Halbuki bir belediyenin sadece yol ve tamirat masrafları 70 bin liradan aşağı değildir. Türklerin aldıkları para, hırsızlık olup, eninde sonunda tekrar elimize geçecektir. Meslek vergilerine gelince, bize ödediklerinden 10 kere daha fazla ödediklerini duyuyoruz. Bu kanuna mugayirdir. Hükümetin bizim bütçemizden Türklere yardım etmesine asla müsaade etmiyeceğiz.”

BELEDİYELERLE İLGİLİ TOPLANTI

            Ahmet C.Gazioğlu, 18 Ocak 1959 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yer alan “Pazar Sohbeti” başlıklı köşe yazısında, 1952 kışında Bayraktar Meydanının adını Venizelos Meydanı’na değiştiren Lefkoşa’nın Rum Belediye Başkanı Dr.Dervis’in, Kıbrıs’ta belediyelerin ayrılmasını öneren Surridge Raporu’na kızdığını belirtmekteydi.

            19 Ocak 1959 tarihli Halkın Sesi gazetesi de, Kıbrıs Türktür Partisi ile Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun olağanüstü bir toplantı yaptığını duyurmaktaydı. Kıbrıs Türk Belediye Reisleri olan Dr.Tahsin Gözmen (Lefkoşa), Dr.Niyazi Manyera (Mağusa), Ramadan Cemil (Leymosun), Halit Kazım (Baf), Mehmet Kazım (Larnaka), Sabri Tahir (Girne) ile Dr.Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın imzalarını taşıyan açıklamada şu uyarıda bulunulmaktaydı:

            “Vali Rum Belediye reislerinin kulağını çekmezse, doğması muhtemel kötü neticelerden Rum cemaatını kışkırtan Rum liderleri mesul olacaktır.”

BELEDİYELERİN AYRILMASI KONUSU

            Dr.Fazıl Küçük, 24 Ocak 1959 tarihli makalesine Belediyelerin “Ayrılması zaruridir” başlığını koyarken, 25 Ocak 1959 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yer alan “Akıl ve mantık nerede?” başlıklı ve  imzasız bir makalede de şöyle denmekteydi:

            “20 Ocak tarihli Eleftheria gazetesi yazarı “Belediyelerin taksimi herkes için zararlı ve bilhassa Türkler için bir felaket olacaktır” demektedir. Biz Türkler bu felakete boyun eğmeğe razı olduktan sonra, Rumların bizim hesabımıza endişe etmelerine gülmek gerekir... Ayrıldık ve ayrılacağız. Bizi 80 seneden beri her sahada ezmek ve sindirmek için uğraşanlardan ayrılmak hakkımızdır.”

LEFKOŞA TÜRK BELEDİYESİ’NE BAĞLANAN ERMENİLER

            Bozkurt gazetesi, 25 Ocak 1959 tarihli nüshasında yer alan bir haberinde, Lefkoşa Türk Belediyesi'ne kendi arzuları ile bağlanarak, 1958 yılı meslek vergilerini ödeyen Ermeni vatandaşların listesini vermekteydi: Agop Nalçaciyan (tüccar), Mıkırdıç Mıkırdıçyan (tüccar), Rupen Çilingiryan (velespitçi), Parsek Zartaryan ve oğlu (komisyoncu), Keyam Celalyan (şekerci), Hacik Kasparyan (bezirgan), Mişel Bohçalyan (bezirgan) vd.

            28 Ocak 1959 tarihli Bozkurt gazetesi de, Times of Cyprus gazetesinden şu haberi aktarmaktaydı:

            “Ermeni komşuları gibi Ermu sokağında Evkaf'a ait dükkan kiralamış olan birçok Rum tüccar, dükkanlarını boşaltmaya karar vermişlerdir. Ermu sokağının Türk semtine düşen bu dükkanlar...son kira tahditlerinin kaldırılması ile Evkaf dükkan aylıklarına zam yapmıştı...  Örneğin kiralar 10 liradan 25 liraya çıktı. Oysa bir dükkan sahibi, en fazla işlenen Cumartesi günü sadece 14 şilin tahsil etti.”

“NEDEN AYRILIK?”

            Halkın Sesi gazetesi, 23 Nisan 1959 tarihli nüshasında, bir gün önceki Fileleftheros’un belediyeler konusunda şu soruyu sormakta olduğunu aktarmaktaydı:

            “Bir sual daha. 308 senelik Türk işgali ve 81 senelik İngiliz işgali sırasında belediyeler birleşikti. Bundan kimse şikayet etmiyor, kimse ayrılmayı istemiyordu. Şimdi nasıl oluyor da hürriyetin adamızda doğuşu ile beraber, Türk liderleri, belediyelerin ayrılmasını bu kadar şiddetle talebediyorlar? 389 sene aldatılıyorlardı da bunun farkında değiller miydi?”

IŞIKLANDIRMA

            Halkın Sesi gazetesi, 7 Mayıs 1959 tarihli nüshasında Eleftheria’dan aktardığı bir haberinde, Dr.Dervis’in şu açıklamasına yer vermekteydi:

            “Belediye Türk mahallelerinin ışıklandırılmadığına ilişkin Rauf Denktaş’ın iddiasını yanıtladı: “1958 yılında Elektrik Dairesine Lefkoşa için ödenen 10 bin İngiliz lirasının 3 bini Türk mahalleleri içindi.”

            13 Mayıs 1959 tarihli Halkın Sesi gazetesi, Ethnos ve Haravgi gazetelerinin “Dr.Dervis Belediye Reisi seçildiği 1929’dan bu yana Türk semti için çok şeyler yaptı”  diye yazdıklarını aktarmaktaydı.

BELEDİYE ÇARŞINDA DA AYRILIK

            14 Haziran 1959 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yer alan Ethniki’den alınmış bir haberde şöyle denmekteydi:

            “Türkler yeni bir darbe ile Lefkoşa’daki Merkezi Belediye Pazarını %100 bir Türk pazarı haline getirmişlerdir. Geçen Cumartesi günü (6 Haziran) Türkler, Belediye pazarında bir yıldan beri kapalı duran Rum dükkanlarının kilitlerini kırıp içeri girmişler, her dükkanın döşemesini temizlemişler ve sonra da kapılarına yeni kilitler takarak anahtarlarını da kendileri muhafaza etmişlerdir...”

BELEDİYELERİN TÜRKLERE HİZMETİ HAKKINDA

            Halkın Sesi gazetesi, 19 Haziran 1959 tarihli nüshasında yer alan ve Ethniki’den aktarılmış bir haberinde şöyle demekteydi:

            “Ethniki’nin Leymosun muhabirinin bir Türkten aldığı habere göre, bugüne kadar muhtelif belediyeler hakkında yayınlanan istatistiklere nazaran, her ne kadar bir belediye Türk hemşehrilerinden yüzde 3 veya 5 nisbetinde bir gelir elde ediyorsaydı da Türklerin beledi ihtiyaçları için geliratının yüzde 20 ve hatta daha fazlasını sarfediyordu...”

“SAÇMA TALEPLER”

            Halkın Sesi gazetesi, 26 Haziran 1959 tarihli nüshasında, bir gün önce ki Ethniki’de çıkan “Saçma Talepler” başlıklı makaleden şunları aktarmaktaydı:

            “Türk vatandaşlarımız çok açıkgözdür. Bir taraftan belediyelerin kurulması üzerinde ısrar etmekte, diğer taraftan belediye geliratının %30’unun kendilerine verilmesini talebetmektedirler.

            Bu misli görülmemiş bir kurnazlıktır. İstatistiklere göre, bugüne kadar Türklerden aldığımız para, belediye geliratının %3 veya 5’ini teşkil etmekteydi. Diğer taraftan “Geliratın %20’sini Türkler için sarfediyordunuz. %20 ile %30 arasında büyük fark yoktur. Niçin olmasın” diyorlar.”

 
(Afrika, 2-3-4 Nisan 2003)

1948 MADEN GREVİ


 
           18 Nisan 2008 akşamı PEO’nun etkinlikler salonunda, “Madencilerin Anıları” adlı belgesel filmin ilk gösterimi yapıldı. Gösterim öncesinde PEO Genel Sekreteri Pambis Kiritsis ile DEV-İŞ Genel Başkanı Mehmet Seyis birer konuşma yaptılar. 1948 Maden Grevi’nin 60. Yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen gecede “1948-2008 Ortak Mücadeleler” ve “Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin Birliği, Tek Vatan, Tek Halk” sloganları Rumca ve Türkçe olarak duvarlara asılmıştı ve sunuş konuşmalarında da bu tema işlendi. Kiritsis, PEO’nun 25. Kongresi ile genel olarak 2008 yılı içerisindeki tüm etkinliklerin bu mücadeleye adanacağını söyledi. Seyis ise, Kıbrıs işçi sınıfının Türk ve Rum işçilerinin ortak kavgasını konu alan bu etkinliğin çok anlamlı olduğunu vurguladı.  

Son konuşmayı, bir saatlik belgesel filmin yönetmen ve yapımcısı olan Pashalis Papapetru yaptı. Katida köyü ve Skuryotissa madenlerinin geçmişi ve emekli maden işçilerinin anılarına yer verilen film, Kıbrıslı Rum ve Türk maden işçilerinin çok zor çalışma koşullarında verdikleri mücadeleleri konu etmekteydi. Kalabalık bir seyirci topluluğu tarafından büyük bir ilgi ile izlenen ve Lefke dahil olmak üzere, adanın başta yerlerinde de gösterilecek olan filmin danışmanlığını emekli sendikacı Pandelis Varnava ile jeolog Dr.Yorgos Konstantinu yaptı.

            Biz de bu vesileyle, konunun tarihsel geçmişi hakkında bilgi verek, işçi sınıfımızın bu şanlı direnişini saygıyla anıyoruz:

SÖMÜRÜYE KARŞI TALEPLER

            Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu, PEO’ya bağlı Maden İşçileri Sendikası'nın  uluslararası işçi günü olan 1 Mayıs 1947'de işbaşı yapmaması üzerine, Kıbrıs Maden Şirketi (CMC)'nin Genel Müdürü Hendricks'in lokavt uygulaması sonucu işçi-işveren ilişkileri gerginleşmişti. Sendikanın olayı protesto etmesine rağmen lokavt, 5 Mayıs'a kadar sürdü. Ama maden ocaklarının açılmasından sonra da ilişkiler gerginliğini korudu.

            Maden işçilerine göre, 1 Temmuz'da açıklanan ücret artışları ile 1 Aralık'ta yapılan hayat pahalılığı ödeneğindeki artış, günün koşullarına göre yetersiz kalıyordu. İşveren, işçilerin grev yapmamasını öngören iş sözleşmesinin imzalanmasından bu yana, yüzde 20'ye varan bir ücret artışı verdiğini ileri sürerek, Maden İşçileri Sendikası’nın taleplerine kulak tıkıyordu.

İŞÇİLERİN  TALEPLERİ

            Kıbrıs Maden Şirketi’ne ait Lefke-Karadağ madeninde çalışan 2 bin işçi, 16 Aralık 1947 günü bağlı oldukları sendikalar aracılığıyla işverenden bazı taleplerde bulundular. 23 madde olarak toplanan ve şirkete sunulan işçi taleplerini değerlendiren işveren temsilcisi Harvery, bu talepleri reddetti. Onun görüşüne göre son ücret ayarlamasından bu yana  hayat pahalılığında hiçbir değişiklik olmamıştı ve işçilerin daha az çalışma saati, işçi sınıflamasında değişikliğe yol açacak, bir ücret artışı, maden sözleşmesinde daha liberal ölçüler, tatil günlerinin 5'i ödenekli olmak üzere 7'den 13 güne çıkartılması gibi talepleri, işçi maliyetlerini yüzde 25 oranında artıracaktı.

GREV BAŞLIYOR

            Hem işveren, hem de işçi tarafı görüşlerinde diretiyor ve değişiklik yapmıyordu. Madende çalışan Türk ve Rum işçilerin ortaklaşa düzenledikleri toplantılardan sonra, 11 Ocak 1948 günü oybirliği ile grev kararı alındı. İlk aşamada 5 günlük bir grev, 13 Ocak 1948 günü başlatıldı. Rum sağcı sendikaları greve katılmama kararı aldılar. 1945 yılında PEO'ya bağlı karma sendikalardan ayrılan bir grup işçinin oluşturduğu Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'na bağlı Lefke Madenciler Birliği, "solcu Rum sendikaları ile ekonomik alanda işbirliği yapılacağını göstermek" amacıyla greve katılmıştı. CMC Genel Müdürü Hendricks, Kıbrıs Türk Sendikalarının Rum solcu sendikaları ile greve katılışını başında kınadı. Öte yandan bazı Türk sendikaları aracılığı ile sürdürülen ve 700 kadar olan Türk maden işçisinin Rum sınıf kardeşlerine karşı kullanılması ve taleplerden  vazgeçilmesi çabaları bir sonuç vermedi.

            5 günlük grev, Kıbrıs Emekçi Halkının İlerici Partisi -AKEL'in desteklediği Lefkoşa’daki PEO Genel Merkezi ile danışmalardan sonra yerel sendikalar tarafından uzatıldı. Bunun üzerine CMC Genel Müdürü, çalışmak isteyen işçilerin başvurması halinde madenin açılacağını duyuran 10 bin tane el ilanı dağıttırdı, ama işçilerin birliği bu oyunu boşa çıkarttı; sendika tarafından yapılan ve hükümetin anlaşmazlığa müdahale etmesini isteyen çağrı reddedildi.

GENEL GREVLE DESTEK

            İşçi gözcüleri ile enerji santralı çalışanlarının 3 Şubat 1948'de greve katılmaları üzerine şirket, yerli ve yabancı uyruklu maaşlı personelini bu görevlere getirdi. PEO Genel Merkezi, 9 Şubat günü maden greviyle dayanışmayı yükseltmek ve grev fonunu güçlendirmek için ada çapında 24 saatlik bir genel grev düzenledi.

            Çeşitli şiddet olaylarının yer alması üzerine şirket müdürü Hendricks, grevin siyasi amaçlı olduğunu ve hem sendikanın, hem de AKEL'in "CMC şirketinin prestij ve parlak geleceğini tehlikeye atmak istediği"ni öne sürdü. Şirket müdürüne göre, bu bir haçlı seferi idi ve Kıbrıs'taki sol unsurlar hiç bir denetime tabi olmadan zaferden zafere koşmaktaydılar. (1941'de kurulan AKEL'in 1943'de iki, 1946'da da beş şehrin hepsinde belediye başkanlıklarını kazanmış olduğunu hatırlatalım.) Amerikalılara ait CMC şirketinin İngiliz Genel Müdürü Hendricks, "komünistlere karşı konmazsa gelecekte artık önlerine geçilemeyeceği" uyarısında bulunuyordu.

KIBRISLI TÜRKLER DE GREVİ DESTEKLİYOR.

            Grevcilerle, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için Kıbrıslı Rum ve Türklerin büyük bir çoğunluğu her hafta gönüllü olarak para ve yiyecek yardımı yapıyordu. Grevcileri desteklemek için düzenlenen çeşitli toplantı, miting ve konferanslara, örgüt olarak Dr. Fazıl Küçük'ün Kıbrıs Türk Milli Partisi ile Halkın Sesi ve Hürsöz gazeteleri katılmıştı. 4 Şubat 1948 günü Lefkoşa'da düzenlenen konferansı yöneten divanda tabelacı Cahit, Türk İşçi Birlikleri'nin temsilcisi olarak yer almış, Dr. Küçük de konuşmacı olarak katılmıştı. Rum konuşmacılar arasında POE Genel Sekreteri Andreas Ziartidis ile maden işçilerinin lideri Pandelis Varnava  vardı.

            Dr.Küçük Lefke'de düzenlenen iki karma toplantıda grevci işçileri destekleyen  konuşmalar yaparken, Türk işçilere "müstakbel liderimiz”  diye takdim edilen Rauf Denktaş da desteğini belirtmişti.

             4 Mart 1948 günü Karadağ ve Gemikonağı'nda yapılan gösterilerde konuşan Türk sendika lideri Hasan Şaşmaz, grevin kırılması  için polis gücünün kullanılmasını eleştirerek, Kıbrıslı Türklerin sömürge hükümetine olan bütün güvenini yitirdiklerini söyledi. Bir gün önce  grevciler ile polis arasında Karadağ'da yer alan çatışmalarda yaralananlar arasında 4 Türk işçi (Şakir İzzet, Ahmet Necati, İzzet Ali Hacı İzzet ve Mehmet Bilal) ile 4 Rum işçi vardı.

CMC ÖNCÜLÜĞÜNDE GREV KIRICILIĞI

            8 Mart 1948 günü Gemikonağı'ndaki iş yerine çalışmak için giden bazı grev kırıcılar, hem Türk, hem de Rumlardan oluşan kararlı grevci işçilerle karşılaşmış ve yuhalanıp taşlanmışlardı. CMC tarafından toplanan grev kırıcı işçilerin çoğunluğu, sağcı Kıbrıs Rum "Yeni Sendikalar" ile sağcı Milliyetçi Parti-KEK'in desteklediği Girneli Rum ve Maronitler ile bazı Kıbrıslı  Türklerdi.

SINIFSAL BİRLİK

            Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, Kıbrıslı Türk ve Rum işçilerin ortak grev süresince dayanışmalarını sınıf kardeşliği temelinde güçlendirmiş olmalarıdır. Gerek milliyet, gerekse din farklılığına dayalı önyargılar yenilmiş ve örnek bir eylem birliği oluşturulmuştu. 16 Mart 1948 günü Lefkoşa'da  grevi desteklemek amacıyla düzenlenen ikinci basın toplantısına, belediyeler ile siyasi parti ve mesleki kuruluşların temsilcileri katılmıştı. Seçilen ortak delegasyonda bir Türk (Halkın Sesi gazetesinden Hakkı Süha) ile iki Rum yer alıyordu.

            Başlangıçta grevi desteklemiş olmasına rağmen daha sonra CMC için çalışan ve işçileri grev kışkırtıcılığına teşvik eden Kıbrıs Türk ileri gelenlerinden biri de Lefke Belediye Başkanı Fadıl Nekipzade idi. Ama Türk İşçi Birlikleri, liderlikte görülen ve gittikçe artan zayıflıklarına rağmen grevi sonuna kadar desteklemiş ve üyelerinin taleplerini dile getirerek, onların Rum sınıf kardeşleriyle gittikçe ideolojik temele kayan güç birliğini, grevin bittiği 16 Mayıs 1948 tarihine kadar sürdürmüştür. Türk işçi lideri Hasan Şaşmaz ile M.Halil Kahraman son toplantıda söz alan konuşmacılar arasında idi.

            Bazı Türk işçi liderlerinin kararsız bir tutum içinde olmalarının nedeni, CMC'nin bu kişiler üzerindeki etkisi, İngiliz sömürge yönetiminin milliyetçi önyargıları körüklemesi ve diğer etkenlerdi. Buna rağmen Rum işçi kardeşleri ile olan sınıfsal dayanışma Türk işçiler arasında üstün gelmişti.

İLK TÜRK İŞÇİ GAZETESİ

            Maden grevine katılan işçileri desteklemek amacıyla Mayıs 1948'de, iki sayfa ve günlük olarak yayımlanmaya başlayan "Emekçi" gazetesine değinmek gerekir. Kıbrıs Türk İşçi Birliği yöneticilerinden Ahmet Sadi Erkurt'un sahip ve yazı işleri müdürlüğünü yaptığı gazete, başlığında "Emeğe Hak, Emeğe Hayat" deyimini kullanıyor ve kendisini "işleyen halkımızın siyasi, içtimai ve iktisadi davalarına hizmet eden günlük halk gazetesi" olarak  tanıtıyordu. Bir buçuk yıl kadar yaşamını sürdürebilen Emekçi gazetesi Dr. Küçük'e hakaret eden bir fıkra yayınlanması yüzünden para cezasına çarptırılmış ve parayı ödeyemediğinden yayınını durdurmuştu.

KİLİSENİN ARABULUCLUK GİRİŞİMİ

            CMC maden şirketinde sürdürülen grevi kırma çalışmalarını sürdüren şirket genel müdürü Hendricks, Mart ayı ortasında Kıbrıs Rum Ortodoks  Kilisesi Başpiskoposu II. Makarios  ile görüşerek, bir uzlaşma için çalışmalarını sürdürür. Başpiskopos (sonradan Kıbrıs Cumhurbaşkanı olacak olan III. Makarios'tan önce görev yapan kişi) şirketin, hükümetin hazırlamakta olduğu yeni hayat pahalılığı indeksine uygun makul bir ücret artışı vermesi halinde, işçilere işbaşı yapması için çağrıda bulunacağını söyler. Hendricks'in öneriyi kabul etmesi üzerine Başpiskopos II. Makarios, işçilere hitaben bir bildiri yayımlayarak greve son verilmesini ister. Maden İşçileri Sendikası çağrıya tepki gösterir. Kaydedildiğine göre, grev sırasında bazı bombalama ve dayak atma olayları, başkaldırma ve yağmalar meydana gelir.

            Öte yandan bir kısım işçinin işbaşı yaptığı görülür. Nisan ayı başında yeraltında 74, yer üstünde 313 işçinin çalıştığı ve normalde çıkartılan bir günlük madenin yarısına yakınının (haftada 750 ton demir cevheri) çıkartıldığı kaydedilmektedir.

GREV KALDIRILIYOR

            Grevi sürdüren işçi komiteleri ile yapılan uzun toplantılardan bir sonuç çıkmaması üzerine, giderek daha fazla sayıda işçi işbaşı yapmış ve sonunda sendika grevi kaldırmak zorunda kalmıştı. 125 gün süren ve 17 Mayıs 1948 günü resmen sona eren grevle, işçilerin öne sürdüğü 23 talepten sadece bir tanesi tam olarak yerine getirilmişti. Fazla mesai bir buçuk saatle sınırlandırılıyordu. Yeni hayat pahalılığı indeksine göre ayarlanacak olan ücret artışına ilişkin söz tutulmuş, ama işçi ve ailesi için gerekebilecek hastahane bakımı fonuna ayda 8 şilinlik bir kesinti yapılmıştı. Oysa bu hizmet, daha önce parasız olarak yapılıyordu. İstenen ek tatil günlerinden sadece biri kabul edilmişti. Şirketin verdiği tek taviz bunlardı 

            Grev öncesinde madende çalışan işçilerin yüzde 90'a kadar yeniden işe alındı. Sendikal faaliyette bulunan veya şiddet olaylarına karıştıkları öne sürülen diğer işçiler ise, işe geri alınmadı. Yaz aylarında işe girmeyi başaran bu işçilerden 12'si Karadağ'da, 8'i Gemikonağı'ndaki iş yerlerinden yeniden uzaklaştırıldılar. Grev sonrasında grev kırıcı ve işveren yardakçısı olan bazı işçilere, 20 bin dolar karşılığı para yardımı yapıldığı, grev hakkında bilgi veren David Lavender'in  "The Story of Cyprus Mines Corporation" adlı kitabında da kaydedilmektedir.(a.g.y. Huntington Library, California,1962,s.299)

     
(İlk defa Yeni Düzen gazetesinde 14 Ocak 1985 günü yayımlanan bu yazı, daha sonra bir giriş yazısı eklenerek, Afrika gazetesinde 28 Nisan 2008 günü yeniden yayımlandı.)
       

MADEN İŞÇİLERİ MARŞI
Söz: Tabelacı Cahit

Maden işçileri
Dönmezler geri
Sert adımlarla
Koşar ileri
            Yılmaz mücadeleden işçiler
            Korkmaz toptan tüfekten işçiler
            Kalpleri iman dolu bekçiler
            Getirir fakir halka büyük zaferi
Türk-Rum madenciler
Mert fakir erler
Bir hak yolunda
Birleşmiştiler
            Dağlar taşlar boyandı kızıla
            Kan ile destanları yazıla
            Dağlar taşlar boyandı kızıla
            Hakkın yolunda can feda ola

Uluslararası bir işçi marşına (Bandiera rosa) yazılan Türkçe sözlerle okunan bu marşın sözleri, 1948 maden grevinin geliştirdiği sınıf bilincini yansıtmaktadır.     

 

KUTLU ADALI’YI “9 MART DİYALOĞU” İLE ANIYORUZ


 
Kıbrıs’ta barış ve toplumlararası dostluk için çeşitli günlük gazetelerimizde yıllarca sütun yazarlığı yapmış demokrat bir arkadaşımız olan Kutlu Adalı’yı, 7 yıl önce menfur bir cinayet sonucu yitirmiştik. Aradan geçen süre içinde, onun ve mücadele arkadaşlarının fikirleri, Kutlu’yu öldürme emrini verenlere inat, daha geniş kesimlere yayılmış ve toplumumuzun önemli bir kesimine mal olmuştur. Bağımsız ve federal Kıbrıs hedefi doğrultusunda, Rum ve Türk Kıbrıslılar arasında anlayış ve işbirliğinin gelişmesi için şimdilerde daha uygun koşullara sahibiz. 23 Nisan 2003’den bu yana, kısıtlı da olsa, toplumlar arasındaki temas yasağı kaldırılmış, yüz binlerce Kıbrıslı, yeşil hattın iki yakasına karşılıklı ziyaretler yapmış ve her milliyetten Kıbrıslılar arasında yeni tür ilişki ve dostluklar kurulmuş, var olanlar da ilerletilmiştir.

6 Temmuz 1996 gecesi yitirdiğimiz Kutlu Adalı’yı, 7. ölüm yıldönümünde, yine onun kaleme aldığı “Söyleşi: 9 Mart Diyaloğu” başlıklı kitabından yapacağımız alıntılarla anmak istiyoruz. 1968 yılında Adalı’nın kurduğu   Beşparmak Yayınları’nın 4. kitabı olarak Lefkoşa’daki Zafer Basımevi’nde basılan 79 sayfalık bu kitabın Mart 1968 tarihli önsözünde, Kutlu Adalı şöyle yazmaktaydı:

“İşte bu diyalogla, Kıbrıs Türk toplumunun bu devredeki yaşayışının Panoramasını, en keskin ve çıplak çizgilerle gözler önüne serilmekte, temsili bir Başkanla, temsili bir Aydın dostla tartışmaktadır...”

Aralık 1963’deki toplumlararası çatışmaların başlaması ardından, Kıbrıs Türk liderliği, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden ayrılarak, “taksim”i gerçekleştirmek üzere, Kıbrıslı Türkleri belli cepler içinde yaşamaya zorlarken, bu ayrılıkçı eylemin gelişmesinde, enosisçi Rum liderliğinin de önemli katkıları olmuştu.

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un “özlenen” değil de, “mümkün olan” çözüme yönelmesi ardından, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı bölgelere uygulanmakta olan kısıtlamalar kaldırılmış ve toplumlararası görüşmeleri başlatacak olan normalizasyona dönüş süreci başlatılmıştı. Kutlu Adalı, adı geçen kitabının girişinde bu kapalı dönem ile ilgili olarak şunları yazmaktaydı: 

“Bu hal; tam dört yıl üç ay, bütün eziciliği ile sürdü! Sonunda Rumlar pes etti. Ablukayı her yerden kaldırdılar. Türkleri kırmak için yaptıkları barikatları açtılar. Zorla elden alınmak istenen anlaşmalar ve Anayasa altındaki en tabii yurttaşlık hakları Türklere, bir lütuf ve ihsan gibi verilmek istendi...Ve Türklerin kafesteki kuş gibi fırladığı görüldü. Takvimler 9 Mart 1968 tarihini gösteriyordu.” (s.8)

Kitabın devamında yer alan diyaloglardan bazı ilginç bölümleri aşağıda veriyoruz. Günümüz ile olan benzerlik ve aldığımız arpa boyu yol kayda değer.

                                                        ***                             ***

AYDIN- Rumların bunca yaptığına rağmen bir günde her şeyi unutmaları için çok çekmiş olmaları gerek. Daha şehitlerimiz kırklanmadan kucaklarına düşmek çok korkunç. Ama ben kendilerine hak veriyorum. Az çekmediler. Bunda siz yöneticilerin de büyük payı var!

BAŞKAN- Biz halka daima yardımcı olmaya çalıştık. Onlarla birlikte biz de çektik. Savaş içinde bulunduğumuzu unutma.

AYDIN- Daha çok çektirdiniz. Dört yıl üç ay içinde, yıllar dolusu olaylara tanık olduk. Halk iyi bile dayandı. Halkın Rum kesimine, bütün geçmişi unutarak akın etmesine daha çok sizlerin tutumu sebep oldu! (s.11)

AYDIN- Rumlar zaten bizi kafese sokmuştu. Fakat sizler, kabul edin ki bu kafesi halka zindan ettiniz! Halk, bunun için bugün Rum kesimine akın ediyor. Rumlarla alış veriş ediyor, koşulara gidiyor, barlarda eğleniyor. Dört yıldır Rum tarafına geçmiyen Türkler, Rum tüccarın kârını bir nisbet dahilinde düşürmüştü. Fakat bugünden itibaren Rum çarşısı, Rum sokakları, Rum dükkanları gene Türkçe konuşan insanlarla dolmağa başladı! Dört yıldır Rum tarafında duyulmayan Türkçe, yeniden günlük hayata girdi. Rum tüccarlar, unutulmaya yüz tutan Türkçelerile, gene çat pat konuşarak, Türkü soymaya başladı. Türk kesimi bir anda Rum kesimine taşınmış gibi! Bu akın hem zararlı, hem de manalıdır. Gavur tatlı dili, aldatıcı siyasetiyle yüzümüze gülünce noldum delisi olduk. (s.12)

AYDIN- ... Dört yıl içinde yeme içme için, yirmi bin sterlin gitti. Oysa bu para ile en az 15-20 göçmen evi yapılır, çadırda yaşayan insanlar hayvan gibi yaşamaktan kurtarılırdı. (s.17)

AYDIN- Mesela, bu dört yıl üç ay içinde Rumlar, birçok maddelerin ve malzemenin Türk kesimine girmesini yasaklamıştı. Siz ne yaptınız? Hiç. Bir taraftan çarşıdaki birkaç kişiye monopol kurarak, yüzde yüzelli kârla halkı soymak imkanını verdiniz. Bundan toplumun kârı ne oldu? Bir sürü harp zengini! Kaçakçılığa yüz verdiniz. Karaborsacıları bağrınıza bastınız. Halkın soyulmasına göz yummakla kalmadınız, yardımcı da oldunuz. Destek oldunuz! (s.19)

 AYDIN- ... Hastahanelerden özel  kliniklere hasta nakli, ancak bu yönetime özgü bir usüldür. Fakir halkı derhal ameliyat eden Kızılay İlk Yardım Hastahanesi, çıkarlarına dokunan doktorların şimşekleri üzerine çekti. Kızılay Hastahanesinin gıda ve ilaç ihtiyaçlarının kesildiği oldu. Kızılay Doktorları aleyhine sinsi, bir kampanyanın açıldığı görüldü... (s.33)

AYDIN: Menfaatım olmadığına göre bu sıkıcı Yönetimin nesini beğeneyim. Halkın ıstırabını göremiyecek kadar da kör değilim. Bir adamı caddenin ortasında dran dran vurup öldürecekler. Polis olaya el koyacak. Sonra da mahkemeler birşey yapamıyacak ve halk bu Yönetimden bıkmayacak. Adamın kafasını odunla baltayla ezeceksin. Birkaç kuruşunu alıp kaçacaksın. Sonra da Polis katili arayıp bulacak, fakat mahkeme gereken cezayı veremiyecek. Adam ruhsatsız araba sürecek, çocuğu çoluğu basıp öldürecek ve ölenin yanına kalacak. Yollarda delice araba sürülecek. Polis müdahale etmeye kalkarsa, bir de hakarete maruz kalacak. Her araba süren, istediği yere park yapacak. Polis ihtar edince, bir de müdürüne şikayet edilecek. Herkesin güpegündüz evine girilecek ve ses çıkaran olmayacak. Bunlar yalnız polislik olaylar. Ya öteki olaylar? Saymakla biter mi sanıyorsun... (s.50)

AYDIN- Her vatandaştan çıkış izni istenmesi, yurt dışına çıkanlardan para alınması Yönetimin başka bir sevimsiz tasarrufu oldu.

Yaş kağıdı sorunu vatandaşı çatlattı. Sonunda yaş kağıdı konusunda Rumlarla anlaşamadık! Biz defterleri vermedik, onlar da kağıtları. Arada vatandaş gidip geldi. Ezildi. Sonra bir yaş kağıdından hem Rumlar, hem de biz para alır olduk!

Adam göçmen durumuna düştü. Mal ve mülkü Rum tarafında kaldı. Evine dönmesi söz konusu değil. Bir müşteri buluyor, satma istiyor. Alacağı para ile Türk kesiminde başka bir ev alacak. “Olmaz” deniyor. Rum’a mal satma yasak.” Adam “Peki” diyor. “Ama paraya ihtiyacım var. Aç kaldım. Siz satın alınız. Ya da borç para veriniz.” para veren olmuyor. Malların Rumlara satılmasını önlemek için Anavatandan para gelsin, bu para ile mallar Türklerden satın alınsın, Rum eline geçmesin isteniyor. Dilde kalıyor!”  (s.56-57)

AYDIN- Halk serbest olmak, istediği yere gitmek istiyor. Keyfince davranmak istiyor. Düşündüğünü yapmak, düşündüğünü söylemek istiyor. İzlenmek istemiyor, sınırlanmak istemiyor, baskı istemiyor, küçümsenmek istemiyor, parsellenmek istemiyor, hesap vermek istemiyor. Bir zümre var ki, devamlı takip altında olduğu sanısı içinde, konuşmaktan korkuyor. Bir başka zümre, ezildiği sanısında. Bir başka grup, ihmal edildiği, unutulup bir köşeye atıldığı inancında. Bir grup da, sömürülüp soyulduğu düşüncesinde. Başka bir grup, bütün umutlarını yitirmiş ölümü beklemekte. Kimisi ölmektense, Rumlarla kardeş gibi geçinelim demekte. Menfaatçı, çıkarcı, sömürücü, komprador bir grup da bütün bu grupları altın altın idare edip dürtmekte, yöneticilere karşı kışkırtmakta, yönetimin ve başındakilerin daima zayıf kalmasını sağlıyarak, rahatça soygununa devam etmeği planlamakta. Bir grup, öteki grupları rahatça istediği gibi kullanmayı beceriyor. İşlemesini biliyor. Neticede baştakiler yıpranıyor. Yönetime güven kalmıyor. Menfaatını düşünen halk da, soluğu Rum kesiminde alarak intikam alıyor.” (s.64-65)

AYDIN: ...Halk bu şekilde yaşamağa ve idare edilmeğe tahammül edemiyeceğine göre, artık son sözünü söylemeğe mecburdu. İşte tam bu sırada; Türk toplumunun içinde bulunduğu durumu, Amerikan Elçiliğinin Türk kesiminde fink atan adamları sayesinde gayet iyi bilen Rumlar, onların tavsiyelerine de uyarak, barikatları açıp, ablukayı kaldırınca, serbest seyahata izin verince son sözü söylemeğe gereksinme duyulmadı! Bunun yerine usancı ifade etmek için Rum kesimine akın etti. Bence bu, bir patlamadan daha kârlı oldu. Hem toplum olarak, hem de milli dava bakımından telafisi imkansız büyük kayıplara uğrayabilirdik!” (s.67)

BAŞKAN- Kısacası, özet olarak; halk milli davaya gene eskisi gibi bağlı kalacak, fakat idareden ve idarecilerden usandı demek istiyorsunuz. Halk sıkılmasaydı, usanmasaydı, haksızlıklar olmasaydı, hayat seviyesi yüksek olsaydı Rum tarafına bugün akın olmayacaktı.

AYDIN- Gayet tabii bu derece olmayacaktı.

BAŞKAN- Fakat ben o kanaattayım ki Türklerin Rum tarafına akın etmesi endişe edilecek bir durum değildir. Nasıl bir kümesin kapısı açılınca, kümesteki tavuklar önce tereddüt edip; sağa sola ürkek ürkek baktıktan sonra; hürriyete kavuşmanın sevinci ile pırrr deyip dışarı fırlıyor ve sonra gezip tozması bitince gelip kümese dönüyor, şimdi biz de böyleyiz. Gideceğiz, gezeceğiz, göreceğiz, eğleneceğiz, fakat gene Türk kesimine döneceğiz.

AYDIN- Tavuklar istifadeleri için kümesten çıkıyorlar. Kursakları şiştiği  ve güneş battığı için de kümeslerine dönüyorlar. Fakat ne de olsa dönüşte kümese bir de yumurta getiriyorlar. Bizim kanatsız tavuklar ise, Türk kesimine ne getirecekler? Rum çarşısından aldıkları eşyaları, incikleri, boncukları mı? Yoksa eğlence yerlerinde bıraktıkları paraları mı? Kümesten çıkan tavuk, gene kümese dönebilir, ama uçan kanarya kafesine dönmez!

BAŞKAN- Önemli olan altımızdaki halının birden çekilmesine ve ayaklarımızın havaya dikilmesine fırsat vermemektir. Milli dava etrafında dimdik ayakta durmalıyız. Paniğe kapılırsak, kaybederiz. Varsın birkaç yüz kişi yeni menfaat yolları arasın. Toplum olarak önemli bir kayıpta bulunacağımızı sanmıyoruz.

AYDIN- Olacak Sayın Başkan. Böylesine iyimser olmayınız. Birkaç yüz kişi dediğin menfaatçı bu toplumu sarsacak güçtedir. Hele temeli zayıf Türk çarşısını kolayca çökertecek güç bu adamlarda vardır! Sinek küçük, ama mide bulandırır. Yarın belli olmaz; işi bozulan bütün tüccarlar, iş adamları, esnaf, sanaatkâr toplantılar yapıp, yürüyüşler düzenleyebilirler. Yönetime karşı ayaklanabilirler. Geçim derdine düşen halktan herşey beklenir. Tablo gerçekten çirkin, ama herşey olabilir. Bir noktada da, ben de sizinle hemfikirim. Bazıları, halkın Rum kesimine akınını, Türklerin Rumlarla bir arada ve birlikte yaşayabilecekleri şeklinde yorumluyorlar. Bu sakat bir görüştür. Türk toplumu Rumlarla bir arada asla yaşayamaz. Yaşamağa da niyeti yoktur. Dostluk başka, alış veriş başkadır. Rum tarafına gidilecek, fakat milli dava yine yürütülecektir. Eğer biz iyi bir Yönetim kursaydık bugün halkın, Rum kesimine gitmesine gereksinme duyulmaz ve biz de hep iyi tablolar çizerdik. İddiam odur ki halk, daha çok kendini idare edenlerden usanmıştır. Her bölge bildiğini okumuştur. Merkezi bir Yönetim kurulamayınca da; başı kesilip salınmış tavuğa döndük!” (69-70)

AYDIN- Geçen dört yıl içinde Rum bölgeleri tanınmaz hale geldi. Kişi kendini bir Avrupa merkezinde sanıyor. Oysa biz her geçen gün eriyoruz, çöküyoruz. Bölgemiz ise bir köyden farksız hale geliyor. Hayat seviyesi ve düşüklüğü, yaşama şartlarının ağırlığı, toplumun kaymak tabakasını teşkil eden aydınları göçe zorluyor. Her geçen gün sayısı azalan değerleri Kıbrıs’ta tutamıyoruz. İzin vermemek olmuyor. “Üç yıl, dört yıl bekledik, değişen birşey yok. Milli görevimizi de yaptık” diyorlar, izin verilmese dahi kaçıyorlar. Ve kimse kendilerini kınamıyor. Kimse kendilerine mücadeleyi bıraktı kaçtı diyemiyor. Çözüm yolu uzadıkça da binlerce kişi kurtuluşu göç etmekte bulacak. Kısaca artık iç göç bitti. Dış göç başlıyor ki bu da Rumların arayıp bulamadığı bir nimettir. Zaten körün de istediği iki göz değil mi?

BAŞKAN- Netice olarak sevgili dostum...

AYDIN- Netice olarak Sayın Başkan, bu toplum baştakileri ve idarelerini görmüş, denemiştir. Şimdi yeni bir düzene gidiş olduğuna muhakkak gözü ile bakılıyor. Bu yeni düzene, yeni bir ruhla, yeni başlarla, yeni elemanlarla girmek toplumun daha yararına olacaktır. Esasen herkes böyle düşünüyor. Eskiler, denenmişler, posası, foyası ve boyası çıkmışlar, artık aradan ayıklanmalıdır. Denenmiş kişiler toplumu ancak bu noktaya getirebilmişlerdir. Onlardan, bundan ötesini beklemek haksızlık olur. Yeni düzeni eskilerin üzerine bina etmeğe kalkışırsak kısa zamanda hepimiz altında kalacağız.

BAŞKAN- Yani istifa edilmiş olunsaydı, durumda bir değişiklik olur muydu?

AYDIN- Yapamazdınız! O saraylar, o hizmetçiler, o partiler, o arabalar, o yağcıları, o dalkavukları o müzevirleri o koltuklar, o menfaatler, o saltanat bırakmazdı. Artık geçmiş ola! Halk serbest seçimle son sözü söyleyecek, oyları ile başta görmek istediklerini belli edecektir!” (s.77-78).

 
(Afrika gazetesinde 5-6 Temmuz 2003 tarihlerinde iki yazı halinde yayımlanmıştır.)