6 Mart 2014 Perşembe

ABD’NİN KIBRIS TÜRK SOLUNA BAKIŞI


Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’den devraldığı Ortadoğu bölgesinin himayesi görevini yürütürken, Doğu Akdeniz’deki stratejik konumdaki Kıbrıs adasını da politikalarına dahil etmişti. 1950’lere kadar Kıbrıs ile doğrudan ilgilenmemiş olan ABD, 1954 yılı Eylül ayında Dışişleri Bakanı Dulles’in ağzından görüşünü şöyle ortaya koyuyordu: “Kıbrıs’tan İngilizler çıktığı takdirde komünistler adayı alırlar.”

Amerikan emperyalizminin Kıbrıs’la ilgili kuşkuları, özellikle 1960’tan sonra Sovyetler Birliği’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile kurduğu iyi ilişkiler nedeniyle iyice artmıştı. (Ali Akansel, Amerikan Emperyalizmi ve Kıbrıs’ın Bağımsızlığı, İlke dergisi, İstanbul, Ağustos 1974, s.62)

Öte yandan Doğu bloku dışında İtalyan Komünist Partisi’nden sonra halkı üzerinde en etkin parti durumundaki AKEL, Temsilciler Meclisi’ndeki 35 Rum sandalyesinden 5’ini kazanmış, 1970 seçimlerinde de bunu 9’a çıkaracaktı. 1960 Kasım’ında ise adada örgütlenmiş 71 bini aşkın Rum işçiden 50 bine yakın bir kısmı, AKEL’in büyük dayanak noktalarından birini meydana getiriyordu.

BİRİNCİ TEDHİŞ DALGASI
Nüfus olarak Rumlara kıyasla azınlıkta bulunan Kıbrıslı Türkler arasında da sol fikirler sınırlı bir taraftar toplamış ve solcu işçi sendikası PEO’ya üye olan Türk işçilerinin sayısı, 1958 yılına gelindiğinde 3,000’e yaklaşmıştı. Ekonomik bilinç nedeniyle PEO’ya ilgi fazla iken, siyasi bilincin henüz yeterince gelişmemiş olması yüzünden AKEL’in Türk üye sayısı dört rakamlı sayılara ulaşmamıştı. 1958 yılı 1 Mayıs İşçi Bayramı gösterilerine birlikte katılan Rum ve Türk işçiler, anti-emperyalist sloganlar haykırarak, Kıbrıs’ta barış içinde yanyana yaşamış olan iki toplum arasında İngiliz sömürge yönetimi ve onların dümen suyundaki Türk liderliğince başlatılmak istenen ayrılıkçı ve şovenist tutumu protesto etmişlerdi. İşte bu son ortak gösterilerin üzerinden bir hafta geçmeden, taksimci Türk liderliğine bağlı gözü dönmüş paralı katiller, solcu Türklerin ileri gelenleri üzerine saldırtıldı. Rumlarla işbirliği ve dostluğu savunan ilerici Türkler bir bir öldürüldü, canlarını kurtaranlar adayı terk etmek zorunda kaldı. TMT’nin kanlı tedhişi ve baskıları, işçileri sendikalarından istifaya zorladı. (Mehmet Yüksel, Kıbrıs’ta faşist baskılar ve faşist örgütlenmeler, İlke dergisi, İstanbul, Kasım 1974) 1958 yılında 8 Türk sendikasında 1,137 işçi örgütlü iken, bu sayı 1959’da PEO’dan istifa edip, Türk sendikalarına geçme sonucu, 36 sendikada 4,829 örgütlü Kıbrıs Türk işçisi şeklinde değişecekti. (Kemal Cankat, Emekçi Halk Hareketimizin Geçmişinden – 12 yazı, Söz gazetesi, 31 Temmuz 1987)

İKİNCİ DALGA
1958’den sonra gelen ikinci tedhiş dalgası, 1962 yılı Nisan’ında Kıbrıs Türk liderliğine muhalif Cumhuriyet gazetesinin sahip ve yazarları olan, her ikisi de avukat Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’in aynı gece yine yeraltı örgütünün katilleri tarafından öldürülmesiyle yaşandı. Artık ortam Aralık 1963 çatışmaları için hazırdı. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni enosis veya taksim yoluyla ortadan kaldırmak, İngiliz-Amerikan emperyalizminin ana stratejisini oluşturmaktaydı. 1965’de öldürülen sendikacılar Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişauli de bu stratejinin kurbanları olacaklardı.

Zamanın Sovyet yöneticileri, emperyalizmin Kıbrıs adasını Doğu Akdeniz’de batmayan bir uçak gemisi olarak değerlendirdiklerini vurgularken, Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin de emperyalizmin yaymakta olduğu “Kıbrıs’ın Akdeniz’in Kübası olabileceği” tezini savunmaktaydı.

ABD’NİN KIBRIS’A İLGİSİNİN NEDENİ VE ANTİ-KOMÜNİZMDE İŞBİRLİĞİ
Çatışan toplumları ayırmak gerekçesiyle adaya bir NATO gücü gönderilmesi önerisini, BM Barış Gücü’ne dönüştürmeyi başaran Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makaryos’a çok kızan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball, 18 Eylül 1964’de Chicago Dış İlişkiler Konseyi’nde yaptığı bir konuşmada, ABD’nin Kıbrıs’a ilgi duymasının 8 nedeni arasında son olarak şunu da saymıştı:

“Başpiskopos’un Moskova ile flört etmesi ve yasal Komünist Partisi AKEL’in gücü yüzünden bu yerel çatışma, Sovyetler Birliği’nin stratejik Doğu Akdeniz’e zorla karışmasına yol açabilir.” (T.W.Adams-A.J.Cotrell, Cyprus between East and West, Baltimore, 1968, s.4)

1993 yılı başında, 30 yıl yasağı kalkan İngiliz belgeleri açıklandığı zaman, 1962 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’ta komünizmin güçlenmesinden kaygı duyduğu, bazı Türk yetkililerin Kıbrıs’ta komünizm aleyhtarı propaganda faaliyeti başlatılmasını önerdikleri ortaya çıkmıştı. 4 Ocak 1962 tarihli ve Ankara’daki İngiltere Büyükelçiliği’nden merkeze çekilen bu mesaja göre, Türk Dışişleri’nin Kıbrıs Masası yetkilileri, anti-komünist propagandanın gizli servisler tarafından yürütülmesinin daha yerinde olacağı görüşünü taşımaktaydılar. (Kıbrıs, 3 Ocak 1993)

Gerek Türk, gerekse Rum kesimlerinde kurulmuş olan gizli servis ağları, CIA (Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü)’nin mali desteğiyle 1960’lı yıllar ile 1970’li yılların başında yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmüşler. Öte yandan konunun uzmanı ABD’li sözümona bilim adamları, Kıbrıs’taki komünist tehlikeye dikkat çeken çeşitli makale ve kitaplar yayımlamışlardır. Bunlardan en çok bilineni Prof. Thomas W. Adams’tır. 1964’de “U.S. Army Area Handbook for Cyprus”, 1968’de Alvin J. Cottrell ile birlikte “Cyprus between East and West” ve 1971’de “AKEL: The Communist Party of Cyprus” onun kitaplaşmış çalışmalarıdır.

“ULUSLARARASI KOMÜNİST MESELELER YILLIĞI”NDA YIL YIL KIBRIS
CIA ile işbirliği halinde çalışan Stanford/California’daki Hoover Enstitüsü, her yıl dünyadaki komünist faaliyetlerin ülke ülke incelendiği bir yıllık yayımlamaktadır: “Yearbook on International Communist Affairs”. 1973 tarihli yıllıktan başlayarak, Kıbrıs’la ilgili bölümü Thomas W. Adams kaleme almaktadır. İsviçre’nin Basel Üniversitesi kitaplığında inceleme olanağı bulduğumuz bu yıllıkları, 1967 yılında yayımlanmış olan 1966 Yıllığı’ndan başlayarak, 1991 Yıllığı’na kadar gözden geçirdik. Aşağıda, bu yıllıklardan çıkardığımız ve Kıbrıslı Türk solculara ilginç gelecek olan Thomas W. Adams’ın değerlendirmelerini bulacaksınız. Her yıllık, genellikle bir önceki yıla ait KP faaliyetlerini özetlemektedir:

1966 Yıllığı’ndan: AKEL’in 11. Kongresi’nde Ahmet Sadi adlı bir Kıbrıslı Türk bir konuşma yapmıştır... AKEL, World Marxist Review (WMR) dergisinin Şubat 1966 tarihli sayısında çıkan bir makalede, “ayrılma veya federasyona karşı olmak, Türk azınlığın demokratik haklarıyla yurttaşlık haklarına karşı olmak değildir” görüşünü savunmuştur.

1971 Yıllığı’ndan: 25 Ocak 1970 tarihli Haravgi’de çıkan ve AKEL’in Baf Sekreteri Yannis Sofoklis tarafından kaleme alınmış olan bir makalede, “AKEL’in Rumlarla Türkler arasında dostluk ve işbirliğini geliştirip, güçlendirmek için birçok çabalarda bulunduğu” öne sürülmektedir: “... AKEL, Kıbrıs Türk azınlığına, Kıbrıs Rumlarının düzeyinde konut, iş, çalışma ve sosyal refahtan yararlanması için yardımların artırılmasından yanadır. AKEL ayrıca, Kıbrıs Türklerine yerel özerklik verecek olan, Kıbrıs’ta federatif ve kantonal bir sistemi savunan Türkiye’ye Sovyetlerce verilen desteğe karşıdır.”

1973 Yıllığı’ndan: 7 Mayıs 1972 tarihli Cyprus Bulletin’de iktibas edilmiş olan Makaryos’un Eleftheros Kosmos gazetesiyle yaptığı söyleşiden alınan  bir bölümde Makaryos şöyle demektedir: “Son yıllarda, Kıbrıs’ta komünizmin geliştiği şeklinde bir görüş, bazıları tarafından ifade edilmektedir. Ben bu görüşü paylaşmıyorum. Ayrıca şunu söylemem gerekir ki, Kıbrıs’ta komünizm kendine özgüdür. Sol kanat AKEL partisinin bütün üyelerine de komünist denmektedir. Ama kelimenin tam anlamıyla komünist değildirler. Çünkü büyük bir çoğunluğu fazla dindar olup, komünizmin materyalist teorileri hakkında hiçbir şey bilmemektedirler.”

1975 Yıllığı’ndan: Kliridis, BM Genel Kurulu’nun son toplantısından sonra yaptığı konuşmada şöyle demiştir: “Şimdiki koşullar, üniter bir devletin varlığı temelinde bir çözüme izin vermemektedir.” Ama Kliridis, adanın coğrafi temelde federasyonunu öngören herhangi bir fikri de reddetmektedir. (Atina Radyosu, 7 Kasım 1974)

1976 Yıllığı’ndan: Temmuz 1975’de AKEL ve EDEK yetkilileri ile yeraltındaki “Türkiye’nin ilerici güçleri”nin temsilcileri arasında çok olağandışı bir toplantı yapılmıştır. Ortak bildiride, Kıbrıslı Türkler tarafından savunulmuş olan her şeye tamamiyle karşı çıkılmaktaydı. Örneğin kuzeyden yapılan ihracat ve ithalata karşı çıkılıyordu. (Vradini, Atina, 9 Temmuz 1975)

Adadaki Kıbrıs Türk toplumu içinde açıktan açığa komünist olduğunu söyleyenlerin varlığı bilinmezken, genç insanlardan bazıları, özellikle Türkiye üniversitelerinde okumakta olanlar, Marksizm’den etkilenmişlerdir.

1977 Yıllığı’ndan: AKEL, mütenasip olarak, iktidarda olmayan dünyanın en güçlü komünist partisidir. (Washington Post, 7 Eylül 1976)

10 Şubat 1976 tarihli Zaman gazetesindeki bir makalede şu soru sorulmaktadır: “AKEL’e soruyoruz, enosisçi mi, değil mi?”

AKEL, “geçmişte yüzlerce Kıbrıslı Türk üyesi bulunduğunu ve bunların çoğunun TMT tarafından öldürüldüğünü” iddia etmiştir. (Haravgi, 12 Aralık 1976) Parti Genel Sekreteri Papayuannu, halen AKEL’in “Kıbrıslı Türk üyeleri ve genelde Kıbrıslı Türk ilericiler ile temasta olduğunu” iddia etmekte ve bunun kolay olmadığını söylemektedir: “Onlarla teması korumakta büyük zorluklar olduğu gerçeğine rağmen, yine de hem onlar, hem de AKEL düzenli temaslar için bir yol bulmaktadırlar. İşgal bölgelerindeki ilerici Kıbrıs Türklerinin çalışmaları hakkında bize bilgi vermektedirler ve biz de onları Kıbrıs hükümeti ile partimizin politika ve görüşleri hakkında aydınlatmaktayız.(agy)

Sayıca çok az olması gereken AKEL’in Kıbrıslı Türk üyeleri, Kıbrıs Komünist Partisi’nin 50. Yıldönümü kutlamalarına bir selamlama mesajı göndermişlerdir. Mesajdan bir bölüm: “Partiye, Marksizm-Leninizme ve proleter enternasyonalizmi ideallerine bağlı olarak, 1960’ların başında birlikte öldürülmüş olan, Rum-Türk dostluğunun ölümsüz sembolü Kavazoğlu ve Mişauli yoldaşlarımızın kahraman örneğine sadık kalarak, bağımsız, birleşik, askerden arınmış ve Rumlarla Türklerin dostça yaşayacakları bir Kıbrıs’ta ortak ülkemiz için mutlu bir gelecek kurma mücadelemizi yükselteceğiz.” (Demokratia, 13 Aralık 1976)

1980 Yıllığı’ndan: Mayıs 1978’de yapılan 14. AKEL Kongresi’ne Kıbrıslı Türklerin temsilcisi olarak katıldığını açıklayan “Muzaffer Ahmet” adını kullanan bir kişi, geçmişte Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında yakın işbirliği bulunduğundan söz etti. (Lefkoşa Radyosu, 27 Mayıs 1978) Papayuannu ise, Kongre’yi açış konuşmasında şöyle dedi: “Kıbrıslı Türk yurttaşlarımıza yönelik, onların Kıbrıslı Rumlara karşı duydukları güvensizlik ve şüpheleri ortadan kaldırmak için kendilerine her türlü yardımda bulunmalıyız.” (Cyprus Mail, 26 Mayıs 1978)

1981 Yıllığı’ndan: AKEL, kendisinin Rum ve Türk emekçi halkının partisi olduğunu öne sürmektedir. (WMR, Eylül 1979)

AKEL, Kıbrıs’ın Türk kesiminde resmen yasaklı olmasına karşın, KTFD’de bazı aktif komünist cephelerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir gözlemci şunu kaydetmiştir: “Türkiye’deki komünist fraksiyonların hemen hepsi, Kıbrıs’ta da bulunmaktadır. Özellikle CTP ve Genel Başkanı Özker Özgür olmak üzere, bazı parti ve örgütlerden destek ve koruma görmektedirler. (Hergün, İstanbul, 28 Aralık 1979)

Aralık 1978’de Lefkoşa’da yapılan Uluslararası Öğrenci Birliği (IUS)’nin konferansına DGD ve diğer örgütler katılmıştır.

1982 Yıllığı’ndan: Kıbrıslı Rum komünistlerin Türk kesimine geçmesine izin verilmediği halde, AKEL, “tarafsız yerlerde” sempatizanları ile toplantılar yapmakta olduğunu öne sürmektedir. Ama asla yer adı verilmemiştir. (Haravgi, 12 Temmuz 1979) Şüphesiz Londra’da yaşamakta olan Kıbrıslı Türk komünistler vardır ve resmi temaslar bu Türklerle yapılmış olabilir.

AKEL liderleri, “yasadışı Türkiye Komünist Partisi” ve Türk denetimi altındaki Kuzey Kıbrıs’ta, normalde “dostça ilişkiler” içinde oldukları kişilerle “yakın işbirliği”ni sürdürdüklerini kabul etmektedirler. (Tercüman, 1 Nisan 1981)

Adanın bölünmüş statüsü altında durumları zayıf olan Kıbrıslı Türkler arasında komünist etkisinin artmakta olduğuna ilişkin kayıtlar vardır ve kuzeydeki aktif komünistler Ö.Özgür’ü desteklemektedirler. (Hergün, 28 Aralık 1979)

AKEL Genel Sekreteri E.Papayuannu, Kıbrıs’ın kurtuluşu, tam bağımsızlığı ve özgürlüğü sağlanmadan, komünizm hedefinin gösterilmesinin imkânsız olduğunu söylemiş ve Kıbrıs’ta komünist bir programın dış güçlerin müdahalesine yol açacağını ve adanın bütünüyle Türkiye tarafından ele geçirilmesine veya kuzeyin güneyden nihai olarak kopmasına yol açacağını öne sürmüştür. (Baltimore Sun, 18 Temmuz 1980)

Denktaş, Kıbrıs Türk kesiminde yapılan genel seçimlere Maoist unsurların katıldığını öne sürmüştür. (Halkın Sesi, 13 Mart 1981)

Kliridis’e göre, AKEL, Kıbrıs’ta Marksizmin yayılmasını teşvik etmemekte ve bir sınıf mücadelesi yürütmemektedir. Sadece Moskova’nınkine paralel olan bir dış politika izlemektedir. (Anti, Atina, 16 Ocak 1981)

Kıbrıs dışında yüksek öğrenim gören öğrencilerin %8’i sosyalist ülkelerde okumaktadırlar.

AKEL’in gençlik örgütü EDON, 10 binden fazla üyesi olduğunu öne sürüyor.

1983 Yıllığı’ndan: AKEL, her yılın Eylül ayında “partinin normal faaliyetleri için para sağlamak ve parti için gösterilen kitle desteğinin sembolik olarak ifade edilmesi” amacıyla fon oluşturma kampanyası açmaktadır. AKEL için kullanılacak ek sermaye, ayrıca “üretim ve mal dağıtımı dallarında, partinin sıkı denetimi altında sürdürülen faaliyetlerden sağlanmaktadır (kooperatifler, perakende mağazaları, mali kuruluşlar, turizm acenteleri, ihracat-ithalat kuruluşları). Bu faaliyetler sonucu AKEL, “Belki de adanın en büyük işvereni” haline gelmiştir. (Anti, 16 Ocak 1981)  

AKEL, bölünmüş Kıbrıs’taki KTFD’de resmen yasaklanmış olmasına rağmen, komünistler, adadaki azınlıktaki nüfusu cezbetmeye çabalamayı asla durdurmamışlardır.

AKEL, devlet, kilise ve manastırlara ait arazinin, topraksız köylülere verilmesini istemektedir. (Cyprus Mail, 8 Nisan 1981)

Başpiskopos Hristostomos, komünistlerin ne İsa’ya, ne de Yunanistan’a inandıklarını söylemiştir. (Agon, 21 Temmuz 1982)

Kliridis, AKEL’in S. Kipriyanu’yu Cumhurbaşkanı adayı olarak destekleme kararının Doğu Almanya Elçiliği’nde alındığını öne sürmüştür. (Simerini, 19 Mayıs 1982)

 

1984 Yıllığı’ndan: Adanın Kıbrıs Türk kesiminde komünist cephe grupları vardır ve bu grupların temsilcileri Dünya Nükleer Savaşa Karşı Barış ve Yaşam Konferansı’na katılmışlardır. (Haravgi, 22 Haziran 1983)

Haziran 1983’de, savaşla ikiye ayrılmış Kıbrıs’ın tamamen askersizleştirilmesi ve nükleer silahların yasaklanması çağrısının yapıldığı ve 20 bin kişinin katıldığı bir barış yürüyüşü gerçekleştirmiştir. 3 Haziran 1983 tarihli Simerini’ye göre, Cumhurbaşkanı Kipriyanu, “İngiliz üsleri dışarı” sloganına kızmıştır. (1982’de yapılan Barış Gösterisine de 25 bin kişi katılmış ve Leymosun ile Ağrotur arasındaki 20 kilometrelik yolu yürümüşlerdi. –WMR, Ekim 1982)

 

1985 Yıllığı’ndan: “AKEL, herkes için mutlu bir yaşam kurma ve onlarla barış ve uyum içinde yaşamak istediğimiz Kıbrıs Türk toplumunun bütününe bir zeytin dalı uzatmıştır.” (Haravgi, 23 Şubat 1984)

AKEL Genel Sekreteri E. Papayunanu, Kıbrıslı Türkler ile yakınlaşma ve anlayış için bir yol bulunması gerektiğini vurgulamış ve Kıbrıs sorununun askeri değil, siyasal yönden çözümleneceğini söylemiştir. (Haravgi, 13 Temmuz 1984)

AKEL’in hedeflerinden biri de “özgür bölgede yapıldığı gibi, Kıbrıslı Türkleri (işgal altındaki bölgelerde yaşayan Marksistleri ve ilerici, demokratik grupları) da yurtsever cepheye dahil etmektir. (WMR, Ekim 1982)

AKEL Merkez Komitesi, KKTC’nin 1. Kuruluş Yıldönümü'nde yayımladığı bildiride, bunun “istila ve işgalin yol açtığı oldu-bittinin pekişmesi ve adamızın kesin olarak taksimi için hesaplanmış bir adım” olduğunu kaydetti. (Haravgi, 11 Kasım 1984)

 

1986 Yıllığı’ndan: Haziran 1985’deki KKTC seçimlerinde CTP, oyların %21.3’ünü topladı ve yeni Meclis’teki 50 sandalyeden 12’sini kazandı.

Kipriyanu'nun kendisi, AKEL ile oluşturduğu 30 aylık Minimum Program’a Aralık 1984’de son vermişti. Bir yıl sonra AKEL, Kipriyanu’yu ABD Başkanı Reagan’ın yazılı isteği üzerine Minimum Program’a son verdiği suçlamasında bulundu. Buna ek olarak AKEL, Kipriyanu’nun Başkan Reagan’la gizli bir anlaşma yaparak, “Komşumuz Lübnan halkına karşı müdahale etmesi için” Larnaka’daki havaalanında ABD’ye kolaylık sağlamakla suçladı. Aynı zamanda Kıbrıs Cumhurbaşkanı, “Lefkoşa’da bir casus radyo istasyonu yapımı için” ABD’ye izin vermekle de suçlandı. (Haravgi, 6 Aralık 1985)

AKEL üyelerinin devlet mekanizmasında görev almaları ve terfi etmelerinin durması ardından, AKEL’in sağ kanattaki DİSİ ile birleşerek, Şubat’ta parlamentoda Kipriyanu için güvenoyu istemesi ve erken Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilmesi çağrısında bulunması, bir sürpriz oluşturmadı. (Economist, 2 Mart 1985)

8 Aralık 1985’de yapılan seçimlerde AKEL, %5 oy kaybına uğrayarak, oy oranını %27.4’e düşürdü. AKEL, yıl boyunca ABD’nin Kıbrıs’ta Türk askeri birliklerince işgal edilmiş bölgelerde üs elde ettiği” suçlamalarında bulundu.

 

1987 Yıllığı’ndan: Bir AKEL Politbüro üyesi son zamanlarda şunları öne sürdü: “Saflarında yüzlerce Kıbrıslı Türk olan tek parti biziz ve binlerce Kıbrıs Türkü Tüm-Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO)’ya üyedir.” (WMR, Ekim 1986)

CTP, 1970’de kurulmuş olup, parti gazetesi olan Yeni Düzen’de AKEL propagandasının çoğunu yayımlamaktadır. Haziran 1985’deki KKTC seçimlerinde CTP oyların %21.3’ünü toplamış ve yeni Meclis’teki 50 sandalyeden 12’sini kazanmıştır. TKP daha küçük bir partidir, ama aynı seçimde oyların %15.9’unu ve 10 sandalyeyi kazanmayı başarmıştır.

Bozkurt gazetesi 17 Ekim 1986 tarihli sayısında, iki sol kanat partisinden heyetlerin Dünya Barış Konseyi’nin Kopenhag’taki toplantısına da katıldıklarını yazmış ve hatta katılanların kim olduklarını gösteren bir de fotoğraf yayımlamıştır.

 

1988 Yıllığı’ndan: AKEL, adanın kuzey kesiminde resmen yasaklanmamış olmasına rağmen, komünistler orada açık bir varlık oluşturmaya asla girişmemişlerdir. 1960 öncesinde Kıbrıslı Türkler arasında parti kartı taşıyan komünistler olmuş olabilmesine rağmen, bugünkü sayı belki de önemsizdir. Aynı gözlem, defakto taksim edilmiş olan adanın güney yarısında gelişmekte olan AKEL’in işçi cephe örgütü PEO’daki Kıbrıslı Türk üye sayısı hakkında da yapılabilir.

CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün kızına Prag Üniversitesi için tam burs verilmiştir. Bu, şimdiye kadar bir Kıbrıslı Türk öğrenciye verilen ilk burstur. CTP ayrıca, üyeleri Bulgaristan ve Sovyetler Birliği’ndeki konferanslara katılan DGD’yi de desteklemektedir.

 

1989 Yıllığı’ndan: (Thomas W. Adams’a) 26 Eylül 1988 günü AKEL Merkezi’nde verilen ve resmen açıklanmış olan bilgiye göre, AKEL’in 15 bin üyesi vardır.  (Bu yıllıkta ilk defa, Yeni Düzen gazetesinin adı AKEL’in yayınları arasında gösterilmektedir.-A.An)

AKEL, sadece güneyde Kıbrıslı Rumlar arasında çalışmaktadır... KKTC’deki komünist duygular, CTP şemsiyesi altında gelişmektedir... Nisan 1988’de AKEL Genel Sekreteri Papayuannu’nun ölümü üzerine AKEL’e taziye mesajı göndermiş olan Kıbrıs’taki tek siyasal parti CTP olmuştur. Tahminlere göre, Sovyetler Birliği, CTP’ye, ona bağlı olan DGD’nin düzenli olarak konferanslara katıldığı Bulgaristan üzerinden destek vermektedir. Eğer Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi, gelecek bir “Federal Cumhuriyet”te birleşecek olursa, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk komünistlerin birleşik oy gücü, böylesi garip bir hükümet altında yapılacak herhangi bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların çoğunluğunu sağlayacaktır. (abç-A.An)

 

1990 Yıllığı’ndan: Hem TKP, hem de CTP’nin liderleri, yıl boyunca biri Prag’ta, öteki de “Yeşil Hat”ta olmak üzere iki kez, beş Kıbrıs Rum parti liderleriyle buluşmuşlardır.

Eğer Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi bir gün “Federal Cumhuriyet”te yeniden birleşecek olursa, her iki toplumdaki sol kanat partilerin birleşik oy gücünün, bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların çoğunluğunu sağlayabileceği tahmin edilebilir. (İlk defa 1989 Yıllığı’nda dile getirilen ve burada daha açık bir şekilde formüle edilen “CIA’nin korkusu”, ABD’nin neden iki devletli bir konfederasyon peşinde olduğunu açıklarken, emperyalizmin işbirlikçisi olagelmiş Kıbrıs Türk liderliğinin de “Rum düşmanlığı” politikasının nedenini ortaya çıkarmaktadır. –A.An)

AKEL, Kıbrıs Türk toplumu içinde yasaklanmış olmamasına rağmen, parti, Kıbrıslı Rumlar arasında yol açacağı eleştiriler nedeniyle burada aktif olmamayı seçmiştir.

Şimdi KKTC’de iki tane sol kanat siyasal partisi vardır: TKP ve CTP. Bu iki partiden biri, partinin gazetesi Yeni Düzen’de sürekli bir köşesi bulunan Özker Özgür’ün Genel Başkanlığı altındaki CTP olup, KKTC’de çok kararlı bir şekilde AKEL çizgisini papağan gibi tekrarlamaktadır.

AKEL Merkez Komitesi yayımladığı bir basın açıklamasında, “ABD, demeç vermek yerine, Kıbrıs sorununun çözümlenmesine daha çok yardımcı olmalıdır” denilmiştir. (Haravgi, 11 Mayıs 1989) Açıklamada daha sonra, ABD’nin atması gereken üç özel adım şöyle sıralanmaktadır: İlk olarak “Güvenlik Konseyi’nin daha aktif müdahalesini sağlamak için yapılan çabalara engel olmayı durdurmalıdır.” Bu tavır, bir ay önce SSCB tarafından da savunulmuştu. (Fileleftheros, 5 Nisan 1989) İkinci olarak, “ABD, Kıbrıs konusunda uluslararası bir konferansın toplanmasına karşı çıkmaya son vermelidir.” Ve üçüncü olarak, “ABD, her iki tarafın sabır, kararlılık ve bir işbirliği ruhu göstermelerini talep etmelidir.” Ama Kıbrıs’taki “taksimci felsefelerini terk etmeleri için etkisini Türkiye ve Denktaş üzerinde kullanmalıdır. Böylece BM ilkeleri temelinde adil ve yaşayabilir bir çözüm için yol açılabilecektir.” (Haravgi, 11 Mayıs 1989) BM Genel Sekreteri’nin Aralık Raporu da “Kıbrıs barış görüşmelerinde süregelen tıkanmadan Türkiye’yi suçlamadığı için” eleştirilmekteydi.

(1990 Yıllığı’ndan başlayarak, Türkiye ile ilgili bölümü Kolombiya Missuri Üniversitesi’nden Kıbrıslı bir Türk olan Birol Yeşilada yazmaya başlamıştır!)

 

1991 Yıllığı’ndan: AKEL’den yapılan resmi bir açıklamaya göre, üye sayısının 16 bin kişi olduğu öne sürülmüştür.

AKEL’in 1990’da yapılan 17. Kongresi’ne katılan 20 ülkeden 25 heyet arasında sadece 11’i kendisini Komünist Parti olarak tanıtmışlardır. Şimdi partilerin çoğunluğu, kendilerine sosyalist veya sosyal demokrat parti demeyi tercih etmektedirler.

AKEL’in Kıbrıs Türk toplumu içinde yasaklanmış olmamasına rağmen, parti, “yeşil hat” üzerinden temas sağlamanın zorluğu yüzünden, kuzeyde aktif olmamayı seçmiş bulunuyor.

Kıbrıslı Türkler arasında üç tane sol kanat partisi vardır. CTP, TKP ve YKP... Üç sol kanat partisi de, Kıbrıs sorunu için federal bir çözümü savunmakta ve buna ulaşmada toplumlararası yakınlaşmanın bir araç olduğuna inanmaktadır. CTP liderine göre, “üç sol kanat partisi de, kendi kendilerine özgüdürler ve hiç biri de Kıbrıs’ın güneyinde veya dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir partiyi kopya etmemektedirler.” (6 Kasım 1990’da Özker Özgür ile yazar Thomas W. Adams’ın yaptığı kişisel iletişimden öğrenilmiştir.)

CIA uzmanları tarafından hazırlanan ve her yıl “Yearbook of International Communist Affairs” adı altında kalın bir cilt olarak yayımlanan Yıllık’lardan görebildiğimiz sonuncusu 1992 yılında yayımlanmış 1991 Yıllığı idi.

 

Görüldüğü gibi, gerek Kıbrıs Rum kesiminde, gerekse Kıbrıs Türk kesiminde faaliyet gösteren ve CIA’nin gözaltında tuttuğu “sol kanat partileri”nin hepsi de “nevi şahsına münhasır” bir yapıya sahip olmalarına rağmen, birlikte hareket etmeleri halinde, Kıbrıs’ın siyasal hayatında yol açabilecekleri değişiklik ve yenilikler, Amerikan emperyalizminin bölgedeki çıkarlarına ters gelişmeler olarak görülmektedir.

 

“KIBRIS’TA KOMÜNİZMİ BİZ ÖNLEDİK!”
Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş’ın KKTC’nin ilanından sonra, “Kıbrıs’ta komünizmi biz önledik. Batı bunu bilmelidir” (Milliyet, 16 Mayıs 1984) veya “Kıbrıs Türk halkı, adanın Akdeniz’de bir Küba olmasını önlemiştir” (Cumhuriyet, 23 Mayıs 1984) şeklinde konuşmuş olması, 1958’den beri sürdürülen toplumların ayrı yaşaması gerektiği tezinin ne anlama geldiğini açıklamaktadır.

 

“KOMÜNİSTLER BİRLEŞİRSE?”   
Türkiye’deki faşist 12 Eylül Cuntası’nın lideri Kenan Evren’in, 18 Kasım 1983 günü kendisini ziyaret eden ABD Başkanı Reagan’ın özel temsilcisi Rumsfeld’e söyledikleri de konuyu iyice açıklamaktadır:

“Denktaş bir kere bu çıkışı yaptıktan sonra (KKTC’nin ilanı-A.An), bundan dönmesi çok zordur. Siz acaba Kıbrıs Türkleri arasındaki iç durumu biliyor musunuz? Her gün komünistler kuvvet kazanıyor. Bugün, Meclis’te çoğunluğu Denktaş, ancak bir farkla sahip bulunuyor. Bu durum devam etiği takdirde, bundan sonra yapılacak ilk seçimde tahminim sol grup, iktidarı ele alacaktır. Rum tarafında zaten komünistler var. Türk tarafında da komünist bir grup var. Bunlar birleştikleri takdirde, işte o zaman Akdeniz’de tam Sovyetlerin arzuladığı gibi bir durum meydana gelmiş olur. Acaba Amerikalı dostlarımız bunu mu arzu ediyorlar? Denktaş, bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Anayasa’nın değiştirilmesi için harekete geçti.” (Milliyet gazetesinde yayımlanmış olan Kenan Evren’ın Anıları’nın 13. Bölümünden aktaran Yeni Düzen, 24 ve 25 Mayıs 1991)

ABD ve TC Gizli Servisleri ile uyum içinde çalışan Kıbrıs Türk liderliği, 1958’deki kanlı provokasyonlarla başlattıkları Türk-Rum çatışmasını, 1963 Aralık ayında yeniden alevlendirmişler ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden kopup ayrılmalarını gerçekleştirmiştir.

 

“İŞBİRLİĞİ YAPARSAK DAVAYI KAYBEDERİZ”
Dr. Fazıl Küçük, 10 Mart 1964 tarihinde TC Başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği bir mesajda şöyle demekteydi:

“Bilindiği gibi memurlarımız, kendilerine verilen direktife uyarak, emeklilik hakları dahil maaş, tahsisat ve diğer ücretlerini feda etmiş ve meslekten ihraç durumuna kendilerini bilatereddüt sokmuşlardır... Geri işbirliğine dönme -geçici bir süre için bile olsa- davamızın gaip edilmesine müncer olacağına inanmaktayız. Şimdiye kadar bizi öldürenler, malımızı yakıp yağma edenler ile bir arada yaşayamayız tezini savunduğumuz malumdur. Bu böyle iken, Rumlarla gene bir arada ve hatta bir dam altında beraberce yaşamağa ve işbirliği yapmağa başladığımız an, tezimizi temelinden yıkmış olacağımız kanaatindeyiz. Bir araya gelindikten sonra, bilhassa Güvenlik Konseyi’nin kararı muvacehesinde tekrar federasyon şekline bile gidilmesi ihtimal haricinde olacağı bedihidir.” (Rauf R.Denktaş, Arşiv Belgeleri ve Notlarla İlk Altı Ay, Lefkoşa 1992, s.44)

EOKA-B VE CIA İLİŞKİSİ
1967-74 döneminde Yunanistan’daki faşist cuntanın yöneticilerinden Papadopulos ve Yuannidis, CIA ile doğrudan ilişki halinde çalışmaktaydılar ve Kıbrıs’taki adamları ve EOKA-B örgütünün yardımıyla anti-komünizm, enosisçilik ve Makaryos’un ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaları koordine etmekteydiler. Kıbrıs’ın bağımsızlığına karşı yürütülmekte olan çeşitli tedhiş hareketlerinin başladığı 1969 ile 1971 yılları arasında, Kıbrıs’taki CIA sorumlusu olan Eric Neff’in 1974 yılı başında, 15 Temmuz darbecilerinin Cumhurbaşkanlığına getirdikleri Nikos Samson ile temas etmiş olması ilginç bir gelişmeydi. Kıbrıs’ta ele geçirilen EOKA-B belgelerine göre, darbeden hemen önce Atina’dan Kıbrıs’a gönderilen CIA paraları günde 6 bin dolardı. ABD’nin Atina’daki Büyükelçisi Tasca ile Yuannidis’in ilişkisini CIA sağlıyordu. Makaryos, darbeden sonra Le Monde gazetesine verdiği bir demeçte, EOKA-B’nin önde gelen bir üyesi adına ABD’de kesilmiş olan 33 bin dolarlık bir çekten söz etmiş ve çek sahibinin bu para transferi hakkında herhangi bir açıklama yapamadığını belirtmişti. (Le Monde’dan aktaran Nea Ellas, 18 Eylül 1974)

22 Haziran 1975 tarihli To Vima gazetesine bir demeç veren Darbeci Albay Yuannidis, “Makaryos’u ne Amerikalılar, ne de Türkler istiyorlardı” şeklinde konuşurken, Oriana Falaci ile yaptığı bir söyleşide de “Afrodit Harekâtı’nı yaparak, Makaryos’u alaşağı etmesi halinde Türk askeri yetkililerinin herhangi bir tepki gösteremeyeceklerine dair onlardan güvence aldığını” söylemişti. (aktaran Fileleftheros, 7 Kasım 1974)

NATO’CU GARANTÖRLER
Amerikan Merkezi İstihbarat Örgütü CIA’nin Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’taki yerli işbirlikçileri eliyle planlayıp, uyguladığı 15 Temmuz Darbesi ile onu izleyen 20 Temmuz Türk Müdahalesi ve adanın %37’lik kuzey topraklarının işgali, Amerikan emperyalizminin Kıbrıs üzerindeki kötü emellerinin birer sonucudur.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün garantörü olan üç NATO ülkesinden biri olan Yunanistan, Kıbrıs’ın yasal hükümetine karşı faşist bir darbe düzenlerken, ikinci garantör ülke olan Türkiye, Kıbrıs’ın topraklarını işgal ederek, ikiye bölmüş ve kuzeyinde kendine bağımlı bir devletçik oluşturmuş, ada üzerinde 1960’dan beri iki egemen askeri üs bulunduran üçüncü garantör ülke ve eski sömürgecisi İngiltere ise tüm bu olanlara seyirci kalmış, kılını kıpırdatmamıştır.

 

BM KIBRIS CUMHURİYETİ’Nİ ESAS ALIYOR
1968 yılından beri BM gözetiminde sürdürülmekte olan toplumlararası görüşmelerin 1993 yılında vardırıldığı aşamayı, görüşmecilik görevinden istifa ettiğini açıklayan Türk görüşmeci Rauf Denktaş şöyle özetlemiştir:

“BM Genel Sekreterliği’nin anlaşmaya 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni esas alması, sıkıntı yaratmıştır. ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi Robert Lamb, “egemenlik esasına dayanan bir anlaşma yapamazsınız” şeklinde yaklaşımlar getirmiştir. 1960 Cumhuriyeti’nin varlığını kabul ettiğimiz anda bütün girişimlerimiz, haklarımız, tapularımız (savaş sonucu ele geçirilip, eşe-dosta dağıtılan Rum malları için verilen yasadışı tahsis belgeleri, -A.An) ortadan kalkar ve büyük bir siyasi kaos meydana gelir. Bunu kabul edemeyiz... Türk tarafı açısından Kıbrıs sorunu çözümlenmiştir. Ancak dünya adada uzlaşma istemektedir. Bunun federasyondan tek yanlı olarak vazgeçmekle yapılmaması gerekir.” (Halkın Sesi, 7 Temmuz 1993)

TÜRK BARİKATINA NEDEN GEREK VAR?
Denktaş’ın görüşmecilikten çekilme manevrası, BM görüşmelerinde sıkışmasından kaynaklanmaktadır ve geçicidir. 1974’de Türk ordusunun gerçekleştirdiği taksim çözümünü, konfederal bir yapı içinde hukukileştirme çabaları sürdürülmektedir. Ne hazindir ki, “nevi şahsına münhasır” Kıbrıs Türk solu, taksime ve onun sonuçlarına karşı, hedefleri belirli, politikası açık bir alternatifi henüz sunamamıştır. Çoğu kez de, gerek Denktaş’ın, gerekse onun ağababalarının kurdukları tuzaklara düşmektedir. Toplumlararası gerçek temaslara konan yasakları kaldırmak yönünde mücadele vermekte de isteksiz görünmektedir. Sabah yazarı Çetin Altan bile şöyle yazmaktadır:

“Kıbrıs’ta artık dünya birleşmesinden kopuk bir Türk inadı, ters durmaktadır. Kıbrıs’ın, Rum Komünist Partisi aracılığıyla Sovyet nüfuzu altına girme olasılığı kalmamıştır. O yüzden Türk barikatına da gerek kalmamıştır.” (aktaran Kıbrıs, 1 Ekim 1992)

Çetin Altan, Türk barikatına gerek kalıp kalmadığını bir de Rauf Denktaş’a ve CIA’nin Kıbrıs uzmanlarına sormalıdır. Sosyalist Kıbrıs’a giden yola barikatları koyan onlardır. 

(Sosyalist Gözlem, Ekim 1993, Sayı:5)   

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder