20 Mart 2014 Perşembe

TOZLU ARŞİVLERDEN BAZI MEKTUPLAR


Lefkoşa’da yayımlanmakta olan Rumca Mahi gazetesinde, 40 yıldan fazla bir süre önce, Kıbrıslı Türklere yönelik öldürme ve baskı olayları üzerine bazı mektuplar yayımlanmıştı. 1991 yılında haftalık Yeniçağ gazetesinde ilk kez Türkçelerini yayımladığımız bu mektuplar, Mahi gazetesinin sahibi ve yazı işleri müdürü olan Nikos Samson’a hitaben kaleme alınmıştı. Bu mektupların Rumca çevirileri ile birlikte, Türkçe asıllarının fotokopileri de yayımlanmıştı. Konunun yeniden tartışılmaya başlanması üzerine, bu mektupları yeniden kamuoyunun bilgisine getirirken, o dönemde Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı siyasal görüşlerine karşı olan demokrat insanlarımıza karşı estirilen tedhiş, tehdit ve korku havası hakkında Afrika gazetesi okuyucularına bir fikir vereceğimize inanmaktayız. İnsan bu mektupları bir daha okurken, düşünmeden edemiyor: Emperyalizmin adamız üzerindeki emelleri uğruna, toplumumuzun demokratik gelişmesini ve çağdaş dünyanın bir parçası olmasını yarım yüzyıldır engelleyenler, acaba hiç mi hicap duymuyorlar? 

1. Mektup (Mahi, 5 Mayıs 1962)

 
                                                                                                          Lefkoşa, 3 Mayıs 1962

Sayın Bay Samson,

            Adadan ayrılmazdan önce, Kıbrıs basınına sizin gazeteniz aracılığıyla bir açıklama yapmak istiyorum. Açıklamam ayrı sayfada yazılmıştır. Türkçedir. Sanırım bunu Rumcaya çevirme nezaketini göstereceksiniz.

                                                                                  Saygılarımla,

                                                                                  Haşmet M.Gürkan

                                                                                  (Diş hekimi)

                                              

KIBRIS BASININA

            İnanılmaz bir vahşet ile susturulan kara bahtlı “CUMHURİYET” gazetesinin hayatta kalan bir mensubu, maktül Avukat-Gazeteci Ahmet Muzaffer Gürkan’ın kardeşi ve maktül Avukat-Gazeteci Ayhan M.Hikmet’in yakın bir fikir arkadaşı olarak Kıbrıs’tan ayrıldığım bu günde bilinen bazı gerçekleri tekrarlamakta fayda görmekteyim:

            A) Gürkan ile Hikmet Türkiye’nin Kıbrıs politikasına uygun olarak Kıbrıs’ta Türk ve Rum Cemaatlerinin barış içinde yaşayıp Anayasa çerçevesi dahilinde işbirliği yapmaları idealini yılmadan müdafaa ettikleri için, iki Cemaatin yakınlaşmasını arzulamayan, aksine buna engel olmak isteyenler tarafından öldürtülmüşlerdir. Korkunç cinayetin ana sebebi budur. Bu yüzden bu menfur cinayet TAMAMİYLE SİYASİ sebeblerle işlenmiştir.

            B) Gürkan ve Hikmet Türk toplumu içinde demokratik nizamın kurulması, söz ve vicdan hürriyetlerinin gerçekleşmesi için de uğraşıyorlardı. Demokrasiden ürken tekelci çevreler Cemaatımız içinde muhalefetin doğmasını istemiyorlardı. Bu husus menfur cinayetin diğer bir sebebidir.

            C) Cinayeti işleyenler de, bu cinayetten mesul olanlar da maalesef bazı Türklerdir. Bununla beraber masum Türk Cemaatini geçmişte olduğu gibi şimdi de her türlü tedhiş hareketini gönülden takbih etmektedir.

                        Diş hekimi Haşmet Muzaffer GÜRKAN”  



2. Mektup (Mahi, 19 Mayıs 1962):

                                                                                                                      11 Mayıs 1962

Sayın Bay Nikos Samson,

Hür fikirli ve her türlü insan haklarına hürmet gösteren bir vatandaş olarak size bu satırları yazmağa içimdeki vicdan beni mecbur ediyor.

İki büyük fikir adamının –ikisi de Gazeteci ve Avukat olan Ayhan M.Hikmet ile Muzaffer M.Gürkan’ın en canavarca bir şekilde öldürülmelerinden yana aradan bir aylık bir zaman geçmiştir. İlk günlerin faaliyetlerinden sonra bu hadisenin yavaş yavaş unutulmağa başladığı zehabına katılarak müteessir oluyorum. Buna da sebeb bir aylık bir zaman geçmesine rağmen hiçbir ipucunun ele geçirilmemesidir. Birçok vatandaşların bu hususta malumat sahibi olduklarını duydum. Bu bildiklerini bir sır olarak içlerinde saklayarak faydalı hale getirmekten korkmalarında ben şahsen bir sebeb mütalaa edemiyorum. Bu mektubumla vatandaşlarıma cesaret vermek istiyorum. Şöyle ki bu mevzuda en küçük bir malumata sahip olsaydım hiç çekinmeden bunları alakadar makamlara bildirmekte mahzur görmeyecektim. Çünkü böyle bir hareket memleketimizin meselelerinin hallolmasına ve cemaat ve memleket şerefinin ağır bir ithamdan ve lekeden temizlenmesine hizmet edecektir.

            Bütün memleket ahalisinin ve bizim de bildiğimiz gibi tamamen siyasi sebeblerle ve ne yazık ki bazı Türkler tarafından işlenen bu cinayetlerin de ötekiler gibi örtbas edilmesine hiçbir namuslu vicdan razı olamaz. En büyük kabahat ve denaet bu cinayetleri yapanlarla yaptıranlardadır. Tali olarak itham altında kalarak vicdan azabını ilelebet çekecek olanlar da, malumat sahibi oldukları halde konuşmayanlardır. Hakikatlar muhakkak bir gün tebellür edecek ve iyilerle kötüler belli olacaktır. Fakat, beni ve benim gibi düşünen her vatandaşı rahatsız eden yegane şey, canilerin bugün aramızda korkusuzca ve serbestçe ellerini kollarını korkusuzca sallayarak dolaşmalarıdır. Onlar bu şekilde yaşadıkça ve aramızda dolaştıkça, masum vatandaşların yüzü hiç gülmeyecek ve serbestçe konuşmıyacaktır. Bu haklı endişelerimi size arzederim.

Alakadar Makamlara sesimizi duyurmanızı ve erken bir zamanda her hususda adaletin tecelli etmesini arzu ettiğimi tebarüz ettirmenizi istirham ederim.

Saygılarımla,

-Serbest Meslek sahibi-

(lütfen ismimi mahfuz tutunuz)

 

H: Alaka gösterirseniz bu kabil mektuplarımla sizi yine rahatsız edeceğim. Bu mektubumun eğer mümkünse neşrini rica ederim. Hiç olmazsa Türk kardeşlerim de okuyabilsinler.


3. Mektup (Mahi gazetesi, 29 Mayıs 1962):

Mahi vasıtası ile bütün umumi efkâra TMT hakkında beyanımdır.

            TMT rümuzu Türk Mukavemet Teşkilatı demektir. En adilane bir hükümle idam edilen Menderes ve Zorlu’nun Türkiyedeki diktatörlükleri zamanında verdikleri direktifle Kıbrıs’ta kurulan bu teşkilat, neye ve kime karşı mukavemet edecekti? Kıbrıs Rumlarına karşı mı? EOKA faaliyetleri esnasında bütün Elenler, aman Türklere bir zarar gelmesin diye sakınırken, üçbeş kuruş almak için İngilizlere ajanlık yapanlar, onların silahlarıyle kendi vatandaşlarını vuranlar kimlerdir?

            Selanik’te Atatürk’ün evine bomba Menderes’in emriyle konmuştu. İstanbul’da Rumlara karşı hareket onun emriyle olmuştu. Tarihi Mabedler onun emriyle yakılmıştı. Ve en nihayet Kıbrısta da 7 Haziran gecesi Türk Haberler Bürosunda bombalar onun emriyle patlatılmıştı. (Bayraktar ve Ömergeye gelince... malûm)

            Bütün bu hakikatler Yassıada Mahkemeleri esnasında isbat olunmuş vakalardır. Fakat işin (sakıtların bu denî fiillerin Türk milletini lekeliyecek kadar) feci olduğu anlaşılınca, üzerinde fazla yazılmadı ve hemen örtbas edildi. Amma acı hakikat budur ve bunda Türk milletini lekeliyecek bir vaziyet yoktur. Çünkü en bayağı fırsatlardan istifade etmek istiyen  sütübozuklar her cemiyette vardır. İşte, idam fermanı Menderes ve Zorlununku ile birlikte imzalanan TMT, sanki halka rahat bir nefes aldıracaktı, Kıbrıs’ta. Fakat olmadı... Onlar idam oldu, fakat Kıbrıstaki kuyruklarına bir şey olmadı. Kanun dışı ilan edilen bu teşkilat ne dağıldı, ne de silahlarını teslim etti. Sık sık gittiğim kahvelerde halk ağzından duyduklarım ve selahiyetsiz kimselerin bellerinde gördüğüm tabancalar ve kamalar bu iddiamı isbat edecek mahiyettedir. Bu teşkilat bugün Türk cemaatını ve düşündüklerini serbest olarak söylemekten menetmekte vazifelendirilmiştir. Bu emirlere riayet etmiyenlerin cezası hepimizin de malumudur...

Bir zamanlar ben de silah taşıdım. Fakat etrafa dehşet salmadım ve yapılan yanlış hareketleri tasvip etmedim. Bugün Bay R.R.Denktaş TMT’nin dağıldığını söylüyorsa bunu vesikalarla isbat etmelidir. Halk niçin birbirinden korkuyor? Serbest hareket edemiyor? Fikrini açık olarak beyan edemiyor? Rumların Türklere hücum edeceğini, onları keseceğini halka telkin eden TMT değilse, KİMLERDİR? ...Niçin bu cemaat bir korku, dehşet ve endişe içinde yaşıyor? Kimseden hesap soramıyor? Masum Cemaatımın içinde bu zorbalar kalabalığı olmasa (TMT), halk da ferah olacak değil mi? Rahatça nefes alacak değil mi? Fakat istemiyorlar... Ve bunu ihanet sayıyorlar... Evet, ihanet... Lakin Cemaata ve Millete değil, kendi menfur ve melun emel ve menfaatlarına ihanet.

Şu halde ve maalesef TMT hayattadır ve bütün cinayetler ve kötülükler ve zararlar ondan sadır olmaktadır. O hayatta oldukça da ölüm tehdidi her an başımızda gezecektir. Bu kadar...

-Kıbrıslı Meslek Sahibi Bir Türk-

 
4. Mektup (Mahi, 26 Temmuz 1962):

 İÇİMİZDEKİ KORKU (Mevcudiyeti-Sebebi-Tesirleri)

            Son günlerde Kıbrıs Türk Cemaatı arasında tehdit ve korkunun arttığı artık aşikâr olmuştur. Tehditler, yıldırmalar ve yapılan gizli şikayetler bunun bariz bir misalidir. Basiret sahibi olanlar, içimizde yaratılan korkunun mevcudiyetini kabul etmektedirler. TMT diye bilinen zorbalar teşkilatının, bazı şahısların menfaatlarının haleldar olmaması için, nasıl faaliyet gösterdiğini, halkı nasıl sindirdiğini haksızlığa ve tehdide maruz kalanlar gayet iyi bilirler.

            Türk Mukavemet Teşkilatının elan hayatta oluşunun ve yaşamak için direnmesinin sebebini, onu ayakta tutmağa çalışanlardan sormalıyız. Türk Matbuatı istediği kadar, böyle bir teşkilatın mevcut olmadığını yazsın. Buna ağzını açamıyanlar içlerinden ne diyorlar? Evet. İçimizde büyük bir korku vardır. Doğruyu söylediğimiz zaman tehdit edilmekten, hakkı aradığımız zaman dövülmekten, hesap sorduğumuz zaman da öldürülmekten korkuyoruz.

            İşte bütün bu korkuların üzerimizdeki tesirinin bir neticesi olarak da hareketlerimizi ve konuşmalarımızı kontrola tabi tutuyoruz. İstediğimizi yapamıyor, düşündüğümüzü söyleyemiyoruz. Çünkü TMT’nin her yerde casusları vardır. Bir Elen Vatandaşımızla dostluk kuramaz olduk. Bir Rum Gazinosuna oturamaz olduk. Hem tehdit, hem dayak. Peki, bütün bunlar niçin böyle oluyor ve bunun sonu ne olacak? İçimizde korku yok, tehdit yok, diyecek olanlara ise cevabım şudur: TMT’nin mevcudiyetine inanmasam, buna dair içimde bir korku olmasa ismimi gizli tutmaktan, kendimi tanıtmağa çekinmekten niçin endişe edecektim? Velhasıl cemaat fertleri olarak hepimizin de içinde bir korku ve yılma vardır. Lanetlenmiş TMT dağılmadıkça da bu (Tehdit ve korku) devam edecektir.

                                                                                  (Hakikat Aşıkı Aynı Türk)


5. Mektup (Mahi, 1 Mart 1963):

MAZİDEN İBRET ALMAMIZ LAZIMDIR (Soruyor ve cevap istiyoruz)

            Kıbrıs Türk Cemaatı bir zamanlar çok yanlış yollara sürüklendi. Bu suretle de boş yere birçok zararlara duçar oldu. Birçok masum vatandaşların canına kıyıldı. Bir hiç uğruna öldürülen veya vatanını terke mecbur edilen vatandaşların günahını, bütün bunlara sebep olan Menderes ve Zorlu’nun ellerinde tuttukları Kıbrıs’taki kuklalarına hiçbir şey olmadı. Bunlar halkı “taksim... taksim...” diye tahrik edip, coşturdular. Şuursuz kitleler birçok kiliseleri yaktılar, Rum mallarını yağma ettiler, Türk ve Elen birçok vatandaşları dövdüler, vurdular, öldürdüler. Bütün bunlar “mukaddes bir gaye!” için yapılıyordu: Kıbrıs’ın taksimi için... Bu tez asla tahakkuk etmeyecek boş ve kuru bir iddia idi. Bunun içindir ki “taksim lafı, Menderes’in dar görüşlü kafasından çıktığı halde, sonunda o da bu iddiasından vazgeçmiş ve Kıbrıs için Cumhuriyeti kabul etmişti.

Fakat bugünlerde Kıbrıs’ta yine Taksim fikrinin hortlatılmak istendiğini görüyor ve üzülüyoruz. Çünkü mazide bu gaye uğruna cemaatımız çok zararlara duçar oldu, medeni ve demokratik birçok hakları susturucu zorbalar tarafından elinden alındı. İktisaden de iflasa sürüklendi. Buna bazı misaller vermek için aşağıdaki sualleri sıralıyoruz. Alakadarlar bu suallere doğru cevap verdikleri takdirde vaziyet ortaya çıkacaktır:

            1) EOKA Mücadelesinde Elen vatandaşlarımıza müdahale etmeseydik, bütün bu mücadele esnasında, bir tek Türkün burnu kanayacak mıydı?

            2) Türkleri Rumlara karşı İngilizler niçin kışkırtıyorlardı, bunun bize ne kötü sonuçları oldu? O zaman bize bitaraf kalmamızı söyleyecek ileri görüşlü adamlarımız yok muydu?

            3) Evleri tahrip, mağazaları yağma etmekle, mukaddes sayılan kiliseleri yıkmakla Türk Cemaatına ne gibi faydalar temin edildi?

            4) Kurulan TMT, Türk Cemaatına terör ve tedhiş yaratmaktan, hür fikri susturmaktan, milli muhalefet şuurunun canına kıymaktan ve bütün cemaat fertlerini nemelazımcı yapmaktan başka, herhangi faydalı işe yaradı mı? (Yaramışsa, gösterilsin, alkışlayalım.)

            5) Türkten Türke kampanyasında, Çarşı Murakabe Komisyonu, birkaç zengin tüccarın daha da zenginleşmesine yardım ederken, öte yanda fakir esnafa, işçiye ve halka en büyük darbeyi indirmedi mi?

            6) Şuursuzca ve boşuna başlatılan Türkten Türke kampanyası sonunda Elen ve Ermeni vatandaşlarımız aramızdan çekilince Türk çarşıları felce uğramadı mı? (Bu vaziyet siyasi bir zafer mi sayılmaktadır?)

            7) Celal Hordan denen bir Türkiyeli vardı. Onu Kıbrıs Türklerine kim ve ne için empoze etmişti? Kıbrıs Türk Gençlik Teşkilatı Başkanı olan bu zat Kıbrıs’a gelir gelmez cemaat fertlerini birbirine düşürüp, aramızda şüphe ve tedhişi artırmamış mıydı? Yıldırım Ekipleri bütün köylerde şubeler kurarken, bir yandan da para ve eşya yardımları toplamaktaydılar. (Bu yardımlar ne maksat için toplanmakta idi?) Bu Teşkilatın bize zararından başka ne hayırı olmuştur? Ve K.T.G.Teşkilatı için toplanan on bin liradan fazla para ne olmuştur? Fakir cemaat mensuplarımızın şilininden, tavuğundan buğdayına, yüzüğüne varıncaya kadar elinden alınarak biriken çok büyük bir meblağın kimler tarafından yendiğini öğrenmek hakkımız değil midir?

            8) Tedhişle ve zorla susturulan Kıbrıs Türkleri el’an bugün dahi ağzını açamamaktadır. Bu sualleri soracak, bu yazıyı neşredecek cesaret sahibi Türkçe bir gazetemiz var mıdır? (Olsa idi, bu yazıyı Mahi’ye değil, ona gönderirdim.)

            Hülâsa-ı kelâm şudur: Bütün bu suallerin cevapları ve umumi vaziyetimiz nazarı itibara alınarak, fert fert ve cemaat olarak boş hayallerden vazgeçmeli, taksim rüyasını gördüğümüz uykulardan uyanmalı ve böylece yeni “şuursuzca” maceralara sürüklenmekten sakınmalıyız. Çünkü böyle boş maceraların sonu daima zarar ve mahviyettir. Bizi selâmete ve huzura götürecek olan yegâne yol, eskisi gibi Elen vatandaşlarımızla samimi işbirliği tesis etmek ve onlarla bir arada insanca ve kardeşçe yaşamamız gerektiğini aklımıza yatırmamızdadır. Buna gayret etmeliyiz. Çünkü milli menfaatlerimiz, hakikatte, bunu icap ettirmektedir. Şahsi menfaatların yarattığı boş gürültülere ise kulak vererek rahatımızı kaçırmamalıyız.

                                                                                  (Hakikat Aşıkı Bir Türk Vatandaşı)

6. Mektup: (Mahi, 15 Mart 1963)

KIBRIS TÜRK SİYASETİNDEKİ AKSAKLIKLAR VE BUNDAN KURTULUŞ YOLU

            Kıbrıs Türk cemaatının bugünkü siyaseti –memleketimizin esas problemlerine göre ayarlanmadığı ve belli gaye etrafında teessüs etmediği için- çok büyük bir çıkmaza girmiş bulunmaktadır. Türk halkının hakiki arzusu hilafına meydana gelen bu vaziyetten kurtulmak için cemaat idarecilerinin şuurlu bir siyasi programı hazırlamaları ve ona göre hareket etmeleri elzemdir. Atatürk İnkılaplarını tam manasıyla bellemiş ve milli menfaatları kavramış müstakil bir münevver olarak hemen şunu arzetmek isterim: Modern Türkiye’nin banisi Atatürk, iki komşu milletin menfaatlarının ancak dostça ve kardeşçe yaşayarak temin edilebileceğini daha o zamandan takdir ettiği içindir ki, Türk ve Yunan milletleri arasında sağlam temeller üzerinde bir dostluk kurmuştu. Şimdi bizim de –Türk Cemaatını- içinde bulunduğumuz keşmekeşten kurtaracak olan ancak bu nurlu yol, Kıbrıs’ın Türk ve Elen Cemaatları arasında kurulacak olan dostane münasebetlerdir. Böyle bir dostluğun ve kardeşçe yaşayışın yeniden kurulmasına itiraz edecek olanlara vereceğimiz cevap şudur: Biz sizden daha fazla milli hislere ve şuura sahip ve milli menfaatların üstüne titreyen insanlarız. Samimi, anlayışlı bir dostluk ve işbirliği kurulduktan sonra cemaatımızın milli menfaatları gasbedildiği takdirde bunları iade etmek için mücadele etmeği gayet iyi biliriz. Ama nasıl? Akl-ı selimle ve milletimize yakışır bir vakar ve programla. Bugün yapıldığı gibi yaygaralarla ve hiçbir netice vermiyen şuursuz hareketlerle değil...

            Eğer hakikaten cemaat olarak bu adada rahat ve emin yaşamak istiyorsak, Büyük Atatürkle Venizelos’un çizdikleri siyasete göre hareket etmeli ve milli programımızı ancak ona göre ayarlamalıyız. Bizim için tek kurtuluş yolu ancak budur...

                                                                                  (Hakikat Aşığı Bir Türk Vatandaşı)

 
(Afrika, 5 Ocak 2005)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder