20 Mart 2014 Perşembe

YAYIMLANMAYAN MEKTUPTAKİ BİLGİLER


            Son günlerde, gerek ortaokullar için kaleme alınan “Kıbrıs Tarihi” kitapları, gerekse Emin Hikmet’in Afrika gazetesinde yayımlanan mektubu nedeniyle Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Mehmet Hikmet adlı fikir ve siyaset adamlarımızın 1962 yılında öldürülmeleri olayı, yeniden gündeme gelmiştir. Konuyla ilgili olarak, ilk defa 1991 yılında haftalık Yeniçağ gazetesinde yayımladığım bir tarihsel belgeyi, Afrika gazetesi okuyucuları ile de paylaşmak istiyorum.

            Anımsanacağı gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 16 Ağustos 1960 günü ilk sayısı yayımlanan haftalık “Cumhuriyet” gazetesi, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların ortak devleti olarak oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti devletine sahip çıkmış ve Kıbrıs’ta yaşamakta olan iki toplumu bölmüş olan enosis ve taksim davalarını savunan Rum ve Türk şovenistlerine karşı amansız bir mücadele başlatmıştı.

Ama Cumhuriyet gazetesi şöyle demekteydi:

“Bu gazetenin mensuplarının Kıbrıs Türkleri ve Türkiye efkârı umumiyesine açıklayabilecekleri, ilgi çekici, daha birçok meseleler vardır. Fakat bu gazete mensupları, 16 Ağustos’tan önceki devreyi deşmek istemiyor ve tahrik edilmedikleri, iftiraya uğramadıkları müddetçe de bunu yapmayacaklarına söz veriyorlar.

Bu gazetenin mensuplarının hiç kimseye şahsi kini yoktur. Bu gazetenin mensupları kimin tarafından yapılırsa yapılsın, iyi işleri daima alkışlayacak ve zararlı faaliyetleri korkmadan fakat yapıcı bir ruhla tenkit edecektir. Nihayet bu gazete mensupları, bütün tahriklere ve iftiralara rağmen, medeni ve demokratik mücadelelerine devam edecektir. Bu mensupların dayanağı, şahıslar değil halktır.” (26 Eylül 1960)

            Her ikisi de avukat olan Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet, kısa zamanda Cumhuriyet gazetesinin satışını 1,500’e kadar çıkarırken, kurdukları Kıbrıs Türk Halk Partisi etrafında da yüzlerce Kıbrıslı Türkü toplayabilmişlerdi. Muhalif Kıbrıslı Türk liderlerden Dr.İhsan Ali’nin de yazarları arasında bulunduğu Cumhuriyet gazetesi, günlük yayına geçme hazırlıklarını da tamamlamıştı.

Ancak 23 Ekim 1961 tarihli nüshasında, “Türk toplumu arasında baskı ve tedhişin bütün şiddetiyle devam ettiği maalesef bir gerçektir. Bu acı gerçeği her gün idarehanemize yapılan çok sayıdaki şikayet ve müracaatlar teyid etmektedir” diye yazan Cumhuriyet gazetesine yönelik baskılar, tehdit düzeyine yükselmişti:  “Toplumumuzun baskıyla susturma teşebbüsleri: Avukat Ayhan Hikmet tehdit edildi” (13 Kasım 1961), “Vatandaş Uyanık Ol: Tedhiş kol geziyor... geçen gece arkadaşımız Avukat Ayhan Hikmet yeni bir tecavüz hareketine uğramıştır” (1 Ocak 1962) “Gürkan’ın arabasına tecavüz edildi” (29 Ocak 1962)

            Rauf Denktaş başkanlığındaki zamanın Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun yayın organı olan Nacak gazetesi, 13 Ocak 1962 tarihli nüshasında, iki muhalif avukat için “Kafanız ezilecekse bu, Türk gençliğinin bileceği iştir” şeklinde bir yayın yapmıştı. “Bu yolda devam ederseniz hayatlarınız tehlikede olacaktır” diye ihtar alan avukatlar, her gün gazeteye gelen telefonlar ve imzasız mektuplarla da taciz edilmekteydiler.

            Cumhuriyet gazetesi, 23 Nisan 1962 tarihli son nüshasında “Rum ve Türk toplumlarını birbirine düşürmek için planlar düzenleyen tedhişçi ve tahrikçilerin elebaşısının yüzündeki maskenin indirileceği günün yakın olduğunu” yazdığı için, gazetenin sahip ve yazarları olan Gürkan ile Hikmet, o günün akşamı vahşi bir şekilde öldürüldüler. (Bkz.A.An, Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962), Lefkoşa 1996, s.125-132)

            Cinayet olayı ardından Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin ilgili makamları tarafından açılan soruşturma, bir buçuk ay sonra “delil yetersizliği” nedeniyle kapatılacaktı. 25 Mayıs 1962 tarihli Nacak gazetesi, 8 sütun üzerine attığı manşette şöyle demekteydi: “Mezarlıktan gelen seslerle cemaata ne güzel hizmet dersi aldık(!)” Yorgacis’e göre Ahmet Gürkan, Türk milli ekstremisler aleyhine ikinci sınıf ajandı. Haberde ise, İçişleri Bakanı Yorgacis’in bomba olayları ve iki gazetecinin öldürülmeleriyle ilgili olarak düzenlediği basın toplantısında, camilere atılan bombaların ve avukatların öldürülmeleri olayını Türklere yüklemeye çalıştığı ve basın toplantısında bazı teyp bantlarının dinletildiği belirtilmekteydi. Öne sürüldüğüne göre, bombalama olaylarından sonra Ahmet Gürkan, Rum İçişleri Bakanına gitmiş ve bu konuda ihbarda bulunmuştu. Habere göre, bantlarda gerçekten Ahmet Gürkan’ın sesi saptanmaktaydı. Ne var ki, bantların kimi yerleri karışıktır; siliktir, anlaşılmaz.

Aynı günkü gazetenin “Nacak” imzalı başyazısında Gürkan’ın Rum İçişleri Bakanı Yorgacis ile konuşması eleştirilmekteydi. Yazının başlığı ise “Mezara mektubumuz var, tehlike budur” şeklindeydi.

1 Haziran 1962 tarihli Nacak’ta ise “Tahkikat kapandı” başlıklı kısa bir haberde, Ayhan Hikmet ile Ahmet Muzaffer Gürkan’ın öldürülmeleri olayı ile ilgili soruşturmanın “delil yetersizliğinden kapandığı ve Yorgacis’in basın toplantısı ile açıkladığı bantların gayri varid” sayıldığı belirtilmekteydi. (agy, s.133-134)

Buna karşın, Nacak gazetesinin maksatlı haberlerini sürdürmesi üzerine, Ayhan Hikmet’in iki çocukla dul kalan eşi Sabiha A.Hikmet, aşağıda tam metnini vereceğimiz bir mektubu göndermek ihtiyacını hissetmişti. Ama ne yazık ki, bu mektup ne Nacak’ta, ne de gönderildiği diğer Kıbrıs Türk gazetelerinde yayımlanmamıştı. Mektubu, Türkçe kopyası ile Rumca çevirisi basan Mahi gazetesinin 25 Temmuz 1962 tarihli nüshasından aynen aktarıyoruz:


“NACAK GAZETESİNE AÇIK MEKTUP VE AÇIKLAMA
                                                                                              
                                                                                                       23 Temmuz 1962, Lefkoşa

Nacak Gazetesi,

Yazı İşleri Müdürü,

Lefkoşa

 
            Sayın Bay,

Cuma, 20 Temmuz 1962 tarihli ve 165 sayılı gazetenizde Merhum Kocam Ayhan Hikmet hakkında çıkan yazı üzerine size bu mektubu yazıyorum. Bu yazı ve bundan evvel kocam aleyhinde gazetenizde yazılanlar üzerindeki kanuni her çeşit haklarımız mahfuz kalmak şartıyle bu mektubumun aynen ilk çıkacak nüshanızda yayınlanmasını, Basın Kanunu’nun ilgili maddesi mucibince talep ederim

1) Manşet olarak sekiz sütun üzerinde “Lagudondis’e en çok yardım edenlerden birisi olarak” Ayhan Hikmet’in adını da yazıyorsunuz. Bu tamamıyle hakikata aykırıdır. Merhum Ayhan Hikmet hiçbir suretle Lagudondis’e yardım etmediği gibi tanışmıyorlardı ve aralarında hiçbir temas ta yoktu. (Lagudondis’le kimlerin ahbap olduğu beraber çekilmiş resimlerini gazetelerde görenler iyi bilirler.)

2) Cumhuriyet Gazetesinin Lagudondis’e büyük çapta yardımcı olduğunu ve Lagudondis’in bu gazetede istediği yazıları yazdırabildiğini yazıyorsunuz. Bu da tamamiyle hakikata aykırıdır. Cumhuriyet Kolleksiyonları ortadadır. Neşriyatında Türklük ve Türk Menfaatları aleyhine tek bir satır bile olmadığı halde bunu nasıl isbat edebilirsiniz?

3) “Lagudondis’in Ayhan Hikmet’e davalardaki bütün tazminatı ve avukat paralarını temin edeceğini bildirmesi” tamamen hayal mahsülü ve uydurma sözlerdir. Lagudondis ile merhum kocam arasında bir temas olmadığına göre bu sözler de söylenmiş olamaz.

4) Halihazırda Cumhuriyet Türk Neşriyat Şirketinin Direktörü olarak da şu hususu katiyetle beyan ederim ki: Cumhuriyet Türk Neşriyat Şirketinin hesapları ortadadır. Lagudondis’ten gazetelerin sevki için posta ücreti alındığı yalanların en büyüğüdür. Cumhuriyet, gayrı meşru kaynaklardan alınan paralarla beslenmiş olsaydı, vurulduğu zaman, kocamın Matbaacı Fikri Bey’e £ 40 (kırk lira) borcu olmazdı.

5) Bir Bulgar gazetesi Ayhan Hikmet’i övücü yazılar yazınca ortaya serilen hakiki hüviyetten bahsediliyor. Bu hakiki hüviyet nedir? Ve böyle bir yazı insanın hakiki hüviyetini tesbit için kat’i bir vesika mı sayılıyor? Şu halde bir Rumca gazete Denktaş’ı över, göklere çıkartırsa bu, Denktaş’ın Rum Dostu Rum Ajanı mı olduğunu tevsik eder?

6) Ben şahsen Lagudondis’in Londra’da bu kadar saçma ve yalan bir konuşma yaptığına inanmıyorum. Bu mektubum ve açıklamam ile onun ağzından çıktığı iddia olunan bütün bu hususları şiddetle tekzip ederim. İftiranın bu kadarına tahammül olunamaz.

Sayın Bay,

Ayrıca sizden de, bazı Türkler tarafından gaddarca ve kahpece vurularak öldürülen kocam hakkında artık gazetenizde daha fazla yazmamanızı rica ederim.

                                                                                              Saygılarımla,

                                                                                  Merhum Ayhan Hikmet’in Dul Eşi

                                                                                  Sabiha Ayhan Hikmet

Not: Bu açık mektubun kopyesi bütün gazetelere gönderilmiştir.”

 

(Afrika, 30 Kasım 2004)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder