12 Temmuz 2014 Cumartesi

1 MAYIS 1977 VE KIBRISLI TÜRK İŞÇİLERİN YÜKSELEN MÜCADELESİ


Emperyalizmin taksim planları uğruna 1974 yazında adamızın %40’lık bir bölümünün NATO’ya bağlı Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından işgali ve ardından yüz binlerce Kıbrıslının yerinden sökülerek göçmen durumuna getirilmesi, birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Ekonomik ve sosyal bunalım, başta işçilerimiz olmak üzere tüm emekçi halkımızın yaşam düzeyinde büyük bir düşmeye yol açmış, işsizlik, karaborsacılık, yağma, vurgun ve yolsuzluk, sıradan olaylar haline gelmiştir.

Geçen yıl yapılan sözde genel seçimlerden sonra, iktidardaki durumunu güçlendiren emperyalizmin işbirlikçisi Denktaş ve onun destekleyicisi olan egemen çevreler, her gün biraz daha çıkmaza giren taksim politikalarının yükünü geniş halk yığınlarının omuzlarına yükleme çabalarını giderek artırmaktadırlar.

Seçim kampanyası boyunca işçi ve köylüden yana olduğu yalanını öne sürerek, patron yanlısı Türk-Sen’in de desteğini sağlayan UBP iktidarı, seçimleri izleyen aylar içinde “toplumumuzda çalışan kitlenin %10’unu teşkil eden iki bini aşkın işçiyi hiçbir tazminat vermeden ve hiçbir rehabilite olanağı sağlamadan işten kovmuş, bir o kadarının da işten kovulması için fermanlar hazırlamıştır.” (Halkın Sesi, 3 Ekim 1976)

Resmi verilere göre, kayıtlı işsiz sayısının 3,500’e ulaştığı bir dönemde Denktaş-Konuk iktidarının işçi düşmanı bu tutumu, gerek işçiler, gerekse diğer çalışanlar tarafından tepki ile karşılanmıştır. Türk-Sen’e bağlı 4 sendika, işten çıkarmaların “usulsüz ve keyfi” olduğu gerekçesiyle Lefkoşa, Mağusa, Omorfo ve Girne’de üçer saatlik ihtar grevleri düzenlemiş, bu grevlere toplam 4,000 kadar işçi katılmıştır.

İşçi çıkarmalarının önlenmesi, toplu iş sözleşmelerinin sonuçlandırılması, işçi kadrolamasının yapılması ve perakende fiyat indeksinin yayınlanarak işçilere hayat pahalılığı tahsisatı ödenmesi isteğiyle başvurulan bu ihtar grevlerine karşı, iktidarın ilgisizliği devam etmiş ve 13 Ağustos 1976 tarihinde Türk-Sen’e bağlı işçiler yeniden ve bu defa 24 saatlik bir ihtar grevi ile sessiz bir yürüyüş düzenlemişlerdir.

Türk-Sen’den ayrı olarak 4 Ağustos’ta 500’ü aşkın üyesi ile bir günlük bir ihtar grevi yapan ilerici Yol-İş Sendikası, Türk-Sen’in kademeli ihtar grevlerini, işçi yanlısı Yol-İş’in “Karma İşçi Komitesi”nden çıkarılmasını sağlamak için hükümeti tehdit edici “göstermelik bir iş” olarak değerlendirmiştir.

Çeşitli sendika ve demokratik meslek kuruluşlarının desteklediği protesto grevleri konusunda muhalefetteki CTP milletvekillerinin Mecliste genel görüşme açılması önerisi, çoğunluktaki iktidar tarafından reddedilmiştir. En çok işçi çalıştıran Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanı’nın o sırada ada dışında olması ve yeni hükümette Çalışma Bakanlığı’nın kaldırılmış olduğu göz önünde tutulacak olursa, iktidarın ilgisiz ve olumsuz tutumu daha iyi anlaşılabilir. Bu arada, seçim yatırımı olarak istihdam edilen birçok memurun da işlerine son verilmiştir.

3 Eylül 1976 günü Devrimci Genel-İş Sendikası, Yol-İş Sendikası, Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası ve Tüm-Teknisyenler Sendikası (Tüm-Tek) tarafından Lefkoşa’da düzenlenen ve bini aşkın işçinin katıldığı büyük mitingte, işten çıkarmalar ve baskılar protesto edilmiştir. Söz alan konuşmacılardan biri, Türk-Sen’e bağlı olmayan ilerici sendikalara üye işçilerin, faşist yöntemlerle çalışan ve devletten maaş alan kişilerce sendikalarından istifaya zorlandığı, aksi takdirde işlerine son verileceği tehdidinde bulunulduğu açıklanmıştır.

Bu tür baskılar, sömürge dönemindeki tehdit ve terör ortamını hatırlatmaktadır. Bilindiği gibi İngiliz emperyalizminin ilk taksim planlarının “Türkler ile Rumlar bir arada yaşayamaz”, “Ya taksim, ya ölüm” sloganları altında Kıbrıs Türk liderliği tarafından ısrarla savunulduğu günlerde, Türk ve Rum işçilerin ortaklaşa hazırladıkları 1 Mayıs 1958 yılı törenlerinden sonra, emperyalizmin hizmetindeki faşist ve şovenist çevreler, ilerici Türk Eğitim ve Spor Kulübü’nü yakıp yıkmışlar, en yetenekli Türk işçi önderlerinden bir kısmını gaddarca öldürecek kadar ileriye gitmişlerdi. TMT yayınladığı bir bildiri ile, Türk-Rum tüm Kıbrıs işçi sınıfının sendikal örgütü olan PEO’ya bağlı 3,000 Türk işçisini örgütlerinden istifaya zorlamış, aksine davrananlar ölümle tehdit edilmişti. Böylelikle sömürgeciler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından 1958 yılına kadar ortak sınıfsal örgütlerde örgütlenmiş olan Kıbrıslı Türk ve Rum işçilerin birliği ve sendikal hareket parçalanmış ve ardından çeşitli kışkırtma olayları yardımıyla toplumlararası anlaşmazlıkların tohumları edilmişti.

Geçtiğimiz yılın Kasım ayında yapılan PEO’nun 16. Kongresi Kıbrıslı Türk işçilere bir çağrıda bulunarak, Kıbrıs işçi sınıfının ortak amaçları etrafında yeniden elele vererek, savaşmalarını istemiştir.

1976 yılının son üç ayında Kıbrıslı Türk işçiler, çeşitli iş yerlerinde grevler düzenlemeye devam etmişler, bunlardan Kıbrıs Türk Petrolleri, Toprak Ürünleri Kurumu ve Meteoroloji  Dairesi’ndeki grevler, Denktaş’ın Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklanmıştır. Bakanlar Kurulu, daha önce yine petrol işçilerinin ve hekimlerin grevlerini, toplum kayatı ve refahı tehlikeye girebilir gerekçesi ile yasaklamıştı.

Zarar Görmüş Güneyliler Cemiyeti’nin 28 Kasım 1976 günü Lefkoşa’da yaptığı toplantıya ise yerinden yurdundan sökülüp, kuzeye aktarılan binlerce göçmen katılarak, içine itildikleri çıkmazın sorumlusu olan Denktaş iktidarını protesto etmişlerdir. Toplantıda konuşan Kıbrıs Cumhuriyeti eski Jandarma Komutanı Ahmet Niyazi, yöneticilerin gelişigüzel icraatını eleştirerek, haksızlığa uğrayan yüzlerce Kıbrıslı Türkün her ay Avustralya ve Londra’ya göç etmekte olduğunu belirtmiştir. Ocak 1977 sonunda mecliste yapılan bir açıklamaya göre, işgal altındaki bölgeden yurt dışına göç etmek için yetkili mercilere başvuranların sayısı 3,000’i aşmaktadır.

1963 yılında taksimci Türk liderliği tarafından Cumhuriyet hükümetindeki görevlerinden ayrılmaya zorlanan memurlar da, 11 Ocak 1977 günü ilk defa olarak 4 saatlik bir uyarı grevi yapmışlardır. Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS)’na bağlı 4,000’e yakın kamu görevlisinin katıldığı grev süresince taşıdıkları pankartlarda, yeni bir personel rejimi getirilmesini, Ekim 1974 ile Kasım 1976 arasında %78 artan hayat pahalılığına karşı ödenek verilmesini, tayin ve terfi işlemlerinin yasalara göre gerçekleştirilmesini istemişler, ayrıca yönetimin Meclis’e sevkettiği yeni vergi yasalarını protesto etmişlerdir. Memurların istekleri arasında ev kiralarının denetim altına alınması, yolluk ve sair ödeneklerin günün ekonomik koşullarına göre ayarlanması da bulunmaktaydı.

KTAMS, sorunlarına bir çözüm bulunması amacıyla yapılan görüşmelerin bir sonuca ulaşamaması üzerine, 8 Şubat 1977’da yeniden, bu defa 48 saatlik bir grev uygulamasına gitmiştir. Muhalefet partileri, çeşitli sendika ve meslek kuruluşlarının da desteklediği yığınsal grev, bütün iş yerlerinde hayatı felce uğratmıştır. Öte yandan Bakanlar Kurulu, liman, sağlık ve haberleşme servislerindeki grevleri bir kere daha yasaklamıştır. Muhalefetteki Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP), hükümeti istifaya çağıran bir bildiri yayınlamıştır. Hükümet, bu taleplere karşılık olarak, memurlardan, içinde bulunulan koşulların değerlendirilmesini istemiştir.

Dün, grev yapmak isteyen memurlara “Üzerinizden silindir gibi geçeriz” diyen yöneticiler, bugün yükselen halk muhalefetine karşı “Rumla mücadele halindeyiz, grevden vazgeçiniz” diyebilmektedir. Ayrı bir devlet kurma hesapları ile, 10 bakanlık, 40 milletvekilliği ihdas edilmiştir. Çoğu Türkiye’den ithal edilen müdürler, yönetim kurulu üyeleri ve danışmanlara binlerce lira para dağıtılmaktadır. Keyfi kadro ve baremler, adam kayırma, kişiye göre işler açılması sonucu, cari harcamaların %60’ı memur maaşlarına gitmektedir. İşgal bölgelerinde ekonomik hayatı yönlendiren ve KİT diye adlandırılan devlet kuruluşlarındaki vurgun ve yağmanın incelenmesi ayrı bir yazının konusudur.

Kıbrıslı Türk işçisinin ilerici sendikalarda örgütlenmeleri sonucu ekonomik ve demokratik haklarını arama sürecindeki bu olumlu gelişmeler, egemen çevrelerin rahatını kaçırmakta, taksim politikasını savunan sarı sendikacıları telaşa sürüklemektedir. Kendi yaptıkları yasaları bile uygulamayan işbirlikçi Kıbrıs Türk burjuvazisine karşı verilmekte olan ekonomik ve politik mücadelenin giderek daha da yükselmesi beklenmektedir.

Emperyalizm ve NATO’nun ayrı bir Kıbrıs Türk devleti kurarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmayı amaçlayan planlarına karşı direnen ve taksimci Denktaş iktidarının politikasını onaylamayan Kıbrıs Türk halkı, yabancı ülkelerin, adanın iç işlerine karışmadığı, bağımsız, egemen, toprağı bütün, tarafsız ve üslerden arınmış bir Kıbrıs’ta Kıbrıslı Rum yurttaşları ile yeniden birlikte yaşamak istemektedir. Bu isteğin gerçekleşmesinde en büyük güvence, Kıbrıs Emekçi Halkının İlerici Partisi’nin barıştan ve toplumlararası dostluk ve işbirliğinden yana olan gerçekçi politikasıdır. İşçi sınıfının uluslararası savaş ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta Kıbrıs Türk işçileri, Rum sınıf kardeşlerine en içten dostluk ve selamlarını iletirler.

Yaşasın 1 Mayıs, uluslararası işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü!

Yaşasın Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların dostluk ve işbirliği!

Yaşasın Türk ve Rum Kıbrıslı halkın emperyalizm ve NATO’nun taksim planlarına karşı ortak mücadelesi!

Yaşasın bağımsız, egemen, toprağı bütün ve askersizleştirilmiş Kıbrıs!

 
(“Hasan Mehmet” takma adıyla hazırlanan bu yazı, 23 Nisan 1977 tarihinde PEO Genel Sekreteri Andreas Ziartides’e, Haravgi gazetesi Yazı İşleri Müdürü Kostas Partassidis’e İngilizce metin olarak gönderilmiştir. Yazının Rumca çevirisi, 1 Mayıs 1977 tarihli Haravgi gazetesinde “Hasan Mehmet” imzasıyla yayımlanmıştır.) 

 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder