4 Şubat 2015 Çarşamba

AKEL KIBRISLI TÜRKLERE NASIL YAKLAŞIYOR?


          16-19 Kasım 1995 tarihlerinde Lefkoşa’nın Rum kesiminde yapılan AKEL’in 18. Genel Kurulu, kurula sunulan “AKEL' in 18. Kongre Tezleri” "başlıklı bir raporu da incelemiş ve 17. Genel Kuruldan bu yana geçen 5 yıllık süre içinde Parti’nin çeşitli konularla ilgili görüşlerini değerlendirmiştir. Sözü edilen raporun "Kıbrıs Türk toplumu ve AKEL’in Kıbrıslı Türklerle ilişkileri” başlıklı 6. bölümü aynen şöyledir:
"Kıbrıs Türk toplumu, Kıbrıs sorununun federal çözümü için anlaşmaya varacak iki temel toplumdan biridir. Bu olgu, Kıbrıs’ın geleceğinin belirlenmesinde Kıbrıs Türk toplumunun önemli bir rol oynayacağı sonucunu getiriyor. Bu tespit, tabii ki yasadışı devletin dolaysız veya dolaylı tanınmasını getirmemelidir.”
            Kıbrıs Türk toplumu zor koşullarda yaşıyor ve bir arayış içinde bulunuyor. Yasadışı devletin denenen çeşitli “hükümet” oluşumları, Kıbrıs Türk toplumunun karşı karşıya olduğu ekonomik-sosyal sorunlara çözüm getirmedi. Son beş yıl içerisinde de Kıbrıslı Türklerin adadan göçü devam etti. Buna karşı adanın demografik yapısını değiştiren Türkiye’den yerleşiklerin adaya gelişi de devam etti. Ekonomik alandaki zorluklar yaşam koşullarını kötüleştirdi. Bu gelişmeler, Kıbrıs Türk toplumunu dolaysız olarak çözümsüzlük yerine çözüme yöneltmese bile sadece Kıbrıs sorununun doğru çözümünün kendi sorunlarının çözümüne yardımcı olacağını anladılar.
            AKEL, Kıbrıs’ın barışçıl birleşmesini arzulayan Kıbrıslı Türk vatandaşlarımıza karşı sıcak saygı ve dostluk duyguları ile doludur. Bu Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızı ortak mücadele arkadaşı olarak görüyoruz ve onların mücadelelerini hiç kimsenin küçümseyemeyeceği ve Kıbrıs sorununun çözümünde önemli bir faktör olarak değerlendiriyoruz.
            AKEL, iki toplumun yeniden yakınlaşma politikasına olan bağlılığını bir kez daha ifade eder ve 17. Kongre ile 1991 yılında Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk siyasi partileri toplantısında yaptığı pratik önlem önerilerini bir kez daha gündeme getirir. AKEL’in desteklediği yeniden yakınlaşma politikası, AKEL’in Mart 1994 tarihine dek belirlenen, somut güven artırıcı önlemler paketine karşı mesafeli yaklaşımda bulunmak zorunda bırakılması ile en küçük bir çelişki göstermez. Çünkü parti bu paketi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığı için tehlike olarak değerlendirdi. Kıbrıs sorununun özüne yönelik ilerleme sağlamaksızın o paketin olası kabulü, Güven Artırıcı Önlemler paketinin çözümün kendisine, taksime dönüşme sonucunu getirebilirdi. Partimizin yeniden yakınlaşma politikasına bağlılığı, 789 sayılı kararın içerdiği dengeli ve siyasi sorun yaratmayan güven artırıcı önlemler paketini desteklemeye devam etmesinde de kendini gösterir. AKEL en yüksek yurtseverlik görevi olarak gördüğü, şovenizme ve milliyetçiliğe karşı mücadelesini uzlaşmaz bir şekilde devam ettirecektir. İki toplum arasında dostluk ve karşılıklı sevgi duygularının yerleşmesi ve aralarında işbirliğinin var olması için mücadeleye devam edeceğiz. Bizi birleştiren ve bizi etnik kökenlerimizle çatışmayan –Kıbrıslı olarak belirleyen olgular üretmeye devam edeceğiz.
            Bu çerçevede AKEL, Kıbrıslı Türk siyasi partilerle temasları, gereksinimden de öte bir olgu olarak değerlendirir ve sendikal hareket, gençlik, kültür ve diğer örgütler arasında, sıradan insanlar arasında temasları selamlar.”
            Görüldüğü gibi, kendisini Kıbrıs’ın en çağdaş partisi ve hem Kıbrıslı Rumların, hem de Kıbrıslı Türklerin partisi kabul eden AKEL, sadece sözde kalan ve somutlaşmayan bir dostluk söylemini sürekli olarak yinelemektedir. Oysa ki “bilimsel sosyalizm” temelinde çalıştığını öne süren AKEL’in pati programı bile, 1962 yılı Mart’ında yapılan 10. Genel Kurul’da onaylanmış olup, hâlâ daha güncelleştirilmemiştir. Bu programdaki 9. Bölüm “Azınlıklar için” başlığını taşımaktadır ve şöyle denmektedir:
            AKEL kuruluşundan beri, Türk yurttaşlarımızla olduğu gibi diğer bütün azınlıklarla da dostluk ve kardeşçe işbirliğinin ateşli destekleyicisi olmuştur. Kıbrıs’taki Rumlarla Türkler arasındaki gerginlik, Kıbrıs halkının ekonomik kalkınma, barış, demokrasi ve bağımsızlığımızın tamamlanması için verdiği mücadele önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Emperyalizmin, bu durumun süreceğini ümit etmesine izin vermemeliyiz… AKEL’in programı, Türk yurttaşlarımızı olduğu gibi, Kıbrıs’ta yaşayan Ermeni, Maronit ve diğerlerini de kapsamaktadır. Bu programda hiçbir ayrım veya farklılık yapılmamıştır.” (Programme of AKEL (Cyprus), Nicosia 1962, s.26-27)
            1989 yılı Nisan ayında Kıbrıslı Türk gazetecilerle bir söyleşi yapan AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas, konuyla ilgili olarak sorulan bir soruya şu yanıtı vermişti:
            “Programımızda değişiklik yapılması gerekir. O program bugün için geçerli değildir. Geçerli olan 1974’den sonra alınan parti kararlarıdır. Şimdi gündemde olan federasyondur ve enosis ve taksim ebedi olarak gömülmelidir.” (S. İsmail, Halkın Sesi, 19 Nisan 1989)
            Kıbrıs’ın Rum kesiminde %30’luk bir oy potansiyeli olan AKEL, ne yazık ki hâlâ daha parti programını yenileyememiştir. 1952 yılı Kasım ayında kurulan AKEL’e yakın PEO sendikasının Türk Dairesi’ni, 1954 yılı içinde çalışmalarını yoğunlaştıran AKEL’in Türk Kolu Dairesi izlemiş, ama ne yazık ki 1958 yılının Mayıs-Haziran aylarındaki ilk terör dalgası ardından sessizlik dönemi başlamıştı. AKEL MK’nin Kıbrıslı Türk üyelerinden Derviş Ali Kavazoğlu’nun 1965 Nisan’ında Rum sendikacı arkadaşı ile birlikte öldürülmesi ardından oluşturulan Kıbrıs Türk Vatanperverler Birliği’nin 1969 yılı sonuna kadar çalışmalarda bulunduğu bilinmektedir.
            KTVB’nin yöneticilerinden İbrahim Aziz konuyla ilgili olarak şöyle konuşmuştu:
            “AKEL merkez binasında, parti kadrosu arasında oturup, Rumların milliyetçiliğini ve şovenizmini hiç eleştirmeden, Rum milliyetçiliğinin toplumumuza karşı izlediği sakat tutuma, enosis politikasına hiç değinmeden, sadece Türk liderliğinin şovenizmini ve taksim politikasını eleştirerek, Türk toplumuna hitap etmenin Türkleri liderliğin peşinden koparmak yerine, bizleri toplumdan koparıp soyutlaştıracağını kavramak için insanın politikada kurt olması gerekmezdi… Toplumdan soyutlanmış ismi var, cismi yok KTVB adıyla faaliyet yerine, partinin kendi adıyla, Türk toplumun, kendi dilinde hitap etmesinin daha doğru bir taktik olacağını parti liderliği kabule yaklaşmadı.” (Ortam, 25 Ekim 1990)
            Sonunda KTVB’nin önderliğini yapan İbrahim Aziz, AKEL Genel Sekreteri Papayuannu ile anlaşmazlığa düştüğü gerekçesiyle partiden ihraç edildi. Bazı arkadaşlarının da İbrahim Aziz’i destekledikleri için parti ile ilişkilerinin kesildiği açıklandı. (Simerini’den aktaran Birlik, 12 Kasım 1981)
“Kıbrıs Türk kesiminde en fazla yakın olduğumuz parti CTP’dir” diyen (Cumhuriyet, 18 Eylül 1995) ve 7 Ekim 1995 günü bu partiyle görüşüp ortak bir bildiri yayımlayan (Yeni Düzen, 9 Ekim 1995) AKEL yöneticilerinin, günümüz koşullarında Kıbrıslı Türklere yeterli ciddiyetle yaklaşmadıkları ortaya çıkmaktadır.


(Yeni Çağ gazetesi, 10 Aralık 1995, Sayı:257)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder