4 Şubat 2015 Çarşamba

AMACINDAN SAPTIRILAN KIBRIS MÜDAHALESİ VE ECEVİT’İN GÖRÜŞLERİ

Atina’daki Albaylar Cuntası’nın, Lefkoşa’daki işbirlikçileri ile birlikte zamanın Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a karşı bir hükümet darbesi düzenledikleri 15 Temmuz 1974 tarihinden 5 gün sonra, 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantör ülkesinden biri olan Türkiye, adaya askeri bir müdahalede bulunmuştu. Başarısız Cenevre görüşmeleri ardından başlatılan ikinci askeri harekat 16 Ağustos 1974’de,  yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’da aynı gün ilanından 14 yıl sonra, ada topraklarının  %37’si Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altına alınmıştı.
            Zamanın Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, 20  Temmuz 1974- günü yaptığı bir açıklamada şöyle demekteydi: “Türk Silahlı Kuvvetleri ateş açılmadıkça, ateş etmeyeceklerdir. Savaş için değil, barış için Kıbrıs’tadırlar. Kıbrıs’ı istila için değil, zorbaca bir istilaya son vermek için Kıbrıs’tadırlar. Kıbrıs’taki son Yunan harekatı yalnız bir hükümet darbesi değildir, onun ötesinde bağımsız Kıbrıs devletini temelinden yıkmayı amaçlayan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal dayanaklı  niteliğindeki anlaşmaları çiğneyen bir harekettir.” (Mehmet Ali Birand, 30 Sıcak Gün, İstanbul 1984, s.133)
            Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlıklık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü güvence altına almış üç garantör ülkeden biri olan Yunanistan’ın anlaşmaları çiğneyen bu tutumu karşısında, duruma müdahale eden Türkiye’nin o zamanki Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Ankara’daki Yunan Büyükelçisi Kozmodopulos’a 20 Temmuz 1974 sabahı şu bildirimde bulunmuştu: “Türk Silahlı Kuvvetleri şu anda, Garanti Anlaşması uyarınca Kıbrıs’a müdahale etmişlerdir. Türkiye, Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve her iki toplumun haklarını korumak için adaya çıkmaktadır. (agy, s.137)

ASKERİ MÜDAHALE HAKKI VAR MIYDI?
İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin 1960’da imzaladıkları Garanti Andlaşması’nın 4. maddesi, acaba askeri bir müdahale hakkından mı söz etmekteydi?
“Bu Andlaşma hükümlerinin ihlali durumunda Yunanistan, Türkiye ve İngiltere, bu hükümlere uyulmasını sağlamak için gerekli teşebbüs ve tedbirler konusunda birbirleriyle istişare etmek yükümünü yüklenirler.
Ortaklaşa veya anlaşmayla harekete geçmek mümkün olmuyorsa, garanti eden devletlerden her birisi, bu Andlaşma ile yaratılan düzeni yeniden kurmak münhasır amacıyla harekete geçmek hakkını saklı tutarlar.”
Bu HAREKETE GEÇMEK HAKKI’nın, askeri bir müdahaleyi içerip içermediği; bunu içeriyorsa, Garanti Andlaşması’nın Birleşmiş Milletler Örgütü’nün tüzüğünün zor kullanımını yasaklayan 2. maddesinin 3. ve 4. paragraflarıyla uyuşup uyuşmadığı konusunu gündeme getirdiği bilinmektedir. 1959’da Türkiye ile Yunanistan yetkilileri arasında İsviçre’nin Zürih kentinde yapılan görüşmelerde de bu madde tartışmalarda önemli rol oynamıştı. Tartışmalara rağmen, bu madde Garanti Andlaşmasma alınmıştı, Türk tarafı, askeri müdahalenin belirgin bir biçimde ifade edilmesinden daha çok hoşnut olacaktı, ama bu soyut formülasyondan da memnundu. Yunan tarafı ise, somut olan bir askeri müdahalenin bu kapsama girmediği hayaline kendini kaptırmıştı.

BM HUKUK RAPORUNDAKİ GÖRÜŞ
BM Genel Sekreterliği’nin Hukuk Bürosu tarafından hazırlanan 12 Mayıs 1959 tarihli gizli bir bilirkişi raporunda ise, konuyla ilgili olarak şu sonuca varılmıştı: “Garanti Andlaşmasının sözü edilen hükmü gerçi geçerlidir, ama silahlı bir müdahaleyi de kapsamamaktadır. Zor kullanımı, sadece BM denetimi altında ve nefsi müdafaa hallerinde veya Kıbrıs devletinin çağırması halinde haklı olabilir. Silahlı müdahale hakkı olduğuna ilişkin çok geniş bir anlam çıkarılsa bile, bu daha önceki barışçı yolların kullanılması zorunluğu ile sınırlandırılmalıdır.” (Vlahos ve Averof’un anılarından aktaran P. Tzermias, Geschichte der Republik Zypern, Tubingen 1991, s.227)
            İlginçtir, BM Hukuk Raporu’nun hazırlanmasını talep eden Atina hükümetiydi. Bu rapor uzun süre yayımlanmadı. Çünkü Atina, Garanti Andlaşmasının bu tartışmalı hükmündeki bu hassas noktanın farkındaydı ve Averof’a göre, Yunan tarafı, BM Tüzüğü’nün 102. maddesindeki “BM üyesi ülkeler, imzaladıkları her sözleşme ve uluslararası anlaşmayı BM’ye kaydettirmekle yükümlüdürler” maddesine ağırlık vermekteydi. Buna göre, Kıbrıs’ın BM örgütüne üyeliği sorununda herhangi bir önyargı yoktu. Çünkü anlaşmaların kaydedilmesi yükümlülüğü, ancak bu anlaşmanın taraflarından birinin BM üyesi olması halinde geçerliydi. BM’nin Hukuk Raporu’nda gerçi Tüzüğün 103. maddesinde belirtilen “BM üyelerinin BM Tüzüğü altındaki yükümlülükleri ile uluslararası anlaşmalardan doğa yükümlülükleri arasında bir uyuşmazlık olursa, BM Tüzüğü’nün yükümlülükler geçerlidir” hükmünün üstünlüğü vurgulanmıştı, ama tek yanlı müdahale hakkı ile ilgili hüküm geçersiz addedilmekteydi. (s.227-228)

ABD’NİN  AMAÇLARI
Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesi ardından ABD Temsilcisi Joseph Sisco’nun Yunanlılara bazı prensipleri kabul ettirtebildiği kaydedilmiştir: “1. darbeye katılmış Yunan askerleri, geri çekilecek, 2. Adaya çıkmış olan Türk askerleri, Türklerin yaşadıkları bölgelere sokulacak, 3. Şu anda tuttukları bölge de nihai çözüme kadar Türk kontrolünde kalacak, 4. Derhal bir konferans toplanacak.” (M. A. Birand, agy, s. 144)
            “Her şey, başından sonuna kadar Kissinger’in kafasındaki senaryo dahilinde geçmişti. Zaman zaman beklemediği olaylar la da karşılaşmış, ancak hiçbir zaman kontrolü tamamen kaybetmemişti... Amerika’nın amacı, Makarios’tan kurtulmaktı. Onun etkisini azaltacak her harekete göz yummaya hazırdı. Geri d önüşüne kadar da bu yolda çaba harcadı. Ortadoğu gibi çok tehlikeli bir bölgede söz sahibi olabilecek Kıbrıs Adasında, tarafsızlığa özenen ve Sovyetlere  doğru kayabilme ihtimali olan bir lider istemiyordu. Makarios’un, İngiliz üslerini çıkartma niyetleri ve tarafsızlarla sıkı ilişkileri Washington’u açıkça rahatsız ediyordu. Bundan dolayı Makarios’a karşı darbeyi, haberi olduğu halde önlemedi. Bir taşla birkaç kuş birden vurabilecekti: 1. Makarios’un yerine ABD çizgisine daha sadık bir kişi gelecekti, 2. ABD’yi zaman zaman rahatsız eden Ecevit de müdahale edemediği takdirde iç politikada hırpalanabilecekti, 3. Türkiye müdahale ettiği takdirde, Kıbrıs içindeki denge değişmiş olacaktı o kadar. Hatta Türkiye, Kıbrıs’ın Sovyet etki sahasına kaymaması için, daha da sağlam bir garanti sayılmaz mıydı? Yunanistan’ın Türkiye’ye tepki gösterip saldırması ise mutlaka durdurulacaktı, 4. Artık ayak bağı haline gelen Cunta da belki değişecek, ancak yerine ya yeni bir Cunta ekibi veya ılımlı politikacılar oturacaklardı, 5. Cerahatlenmiş Kıbrıs yarası da böylece ameliyatla halledilmiş olacaktı.” (agy, s.147-148)
            Nitekim ABD’nin hedeflerinden birçoğuna ulaşılmıştı. Ama “ilk günkü barışçı yaklaşım 21 Temmuz Pazar sabahından itibaren değişiverdi ve ÖLÜM yağmuru bütün gün devam etti. Kıbrıs bir cehennem adası haline dönüşmüştü.” (agy, s.167)

TÜRKİYE’NİN ASKERİ HEDEFLERİ İKİ SAFHALIYDI
22 Temmuz 1974 akşamı bir basın toplantısı düzenleyen Ecevit şöyle konuşmuştu: “Harekatımızın ilk safhasında, ilk HEDEF Türklerin denize açılmalarına olanak sağlayacak emin bir bölgenin ele geçirilmesi ve Ada’daki Türk varlığını güçlendirmek olmuştur. Bu amaca ulaşılmıştır. Bu bölge daimi bir  KUVVET BÖLGESİ olacaktır ve bu bakımdan Türkiye’nin kuvvet açısından hareket etmesi nedeniyle Kıbrıs için bulunacak nihai çözüm de etkilenecektir.” (agy, s.234)
            “22 Temmuz günü varılan sınırlar, Türkiye’nin nihai siyasal çözümün elde edilmesi için, o anda yetersizdi. Ancak, durum 2. safhada belli olacaktı. Her şey ona göre hazırlanmıştı.” (agy, s.235)
            Birand, “İkinci harekat başından beri biliniyor muydu?” sorusuna hükümet yetkililerinin şöyle yanıt verdiklerini yazmaktadır: “Evet, tüm planlar iki safhalıydı. İki harekat arasında bir boşluğun bulunması da teknik zorunluktu. Hem bu zorunluğa uymak, hem de BM’nin ateş-kes çağrısına uyarak, Türkiye’yi antipatik bir duruma sokmamak için durulmuştu.” (agy, s.240-241)
            “Türkiye hiç durmadan adaya asker yığıyordu. Cenevre’de, NATO’cular arası bir konferansla Ada’nın bağımsızlığının tamamen kaldırılma varsayımı Moskova’yı kaygılandırıyordu. Ankara’ya başında gösterdiği sempatiyi değiştirmeye başlamıştı.” (agy, s.268) 

GÜNEŞ ESAS AMACI AÇIKLAMIŞTI
Güneri Cıvaoğlu şöyle yazıyor: “Birliklerimiz Girne kıyılarına yığınak üstüne yığınak yapıyordu, ama birkaç kilometre içerilere kadar dahi girememiştik. Cenevre’deki görüşmelerin kahve molalarında merhum Turan Güneş (dönemin Dışişleri Bakanı) “Ada’nm kuzeyine öylesine asker, araç, gereç yığdık ki, Ada kuzeyinden su almaya başladı, batmaya başlayacak  neredeyse” diye nükteler yapıyordu. Ama... Çok da kaygılıydı. Girne kıyılarında dar bir şeride  yaptığımız bu yığına müthiş bir baskın, hepsini sulara dökebilirdi... Bir an önce harekatın ikinci bölümü başlatılmalı, birliklerimiz Ada’nın içlerinde sağlam, doğal mevziler kazanarak iyice ilerlemeliydiler. Ada’nm yarısını almalıydık...
            O zamanlar Cenevre’de bu harekatımız üzerine yapılan görüşmeleri izleyen gazetecilerden beraber olduğumuzu anımsadığım rahmetli Örsan Öymen, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand’dır.  
            Güneş’in “Ada’nın yarısına kadar işgal edilmesi gerekir” sözleri üzerine kaygıyla şöyle sormuştuk: “Ya sonra?  Bırakırlar  mı orada süperler?” Merhum Turan Güneş o her zamanki bilgeliği ve doğallığıyla yanıtlamıştı bizleri: “Hele biz oralara kadar ilerleyelim, Ada’nın yarısını alalım, oldu bittiyi yapalım... 20 yılda sökemezler bizi oradan... Ondan sonrası da Allah kerim. Birbirini tanımayan, birbirinden farklı Türk ve Rum nesilleri artık birarada kimse yaşatamaz.”
            Gerçekten... Bakınız aradan 20 yıl geçti. Merhum Turan Güneş’in siyaset öngörüsü gerçekleşmiş bulunuyor. Ve Türkleri kimse sökemiyor.” (Sabah, 19 Temmuz 1994) 

TÜRK ASKERİ GERİ ÇEKİLMEYECEK
“Kıbrıs Barış Harekatı ve Sonrası” başlığı altında anılarını kaleme alan ve Cenevre görüşmelerine katılmış olan diplomatlardan Ecmel Barutçu, şöyle yazmaktadır: “(Cenevre’de) Anlaşma metni üzerinde en ziyade müşkülat çekilen nokta, Türk kuvvetlerinin adadan çekilmesiyle ilgili madde oldu. Bu maddenin ilk mutabık kalınan metni; siyasi çözüm üzerine Türk askerlerinin geri çekileceğini söylüyordu. Bu madde Ankara’da büyük hiddet yarattı... Çok geçmeden Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Ecevit ile Dr.Kissinger arasında kurulmuş olan telefon diplomasisi yeniden harekete geçti. Böylece anlaşma metnindeki dördüncü madde doğdu. Bu madde iyice okunursa görülür ki, Türk kuvvetlerinin adadan geri çekilmesi diye bir mesele yoktur. Bu madde Dr.Kissinger’a daha sonra “Türk ordusu bir yere girdi mi, en az 300 sene kalır” dedirtecek şekilde kaleme alınmıştır. Bu sonuç, doğrudan Bülent Ecevit’in müdahalesiyle sağlanmıştır.” (Cumhuriyet, 25 ve 26 Temmuz 1992)

SÖZÜNÜ  ÇİĞNEYEN  ÜÇ GARANTÖR  ÜLKE
Görüldüğü gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü güvence altına almış üç garantör ülkeden Yunanistan, bu ilkeleri ayaklar altına alıp Kıbrıs’taki uzantıları eliyle yasal hükümete  ve  Cumhurbaşkanına karşı bir darbe düzenlemiş, Türkiye ise bozulan anayasal düzeni yeniden oluşturmak için askeri müdahale yaptığı adanın  %37’lik bir bölümünü denetimine alarak, 20 yıldır ne askerlerini geri çekmiş, ne de öngördüğü federal (?) çözümü uygulatabilmiştir. Adada iki askeri egemen üs bulunduran İngiltere ise, bütün olanlara uzaktan bakmış ve sorumluluklarını yerine getirmeye yanaşmamıştır.      

FEDERASYONDAN KASIT TAKSİMDİ, İKİ AYRI DEVLETTİ
Aslında  Türkiye’nin resmi tez olarak öne sürdüğü “federal çözüm”, adanın taksimini kalıcılaştırmaktır. Daha anlaşmazlığın ilk yıllarında, TC Başbakanı İsmet İnönü, 8 Eylül 1964 tarihinde TBMM’de Kıbrıs’ın geleceği ile ilgili politikalar tartışılırken, şöyle konuşmuştu: “Muahede hükmü dahilinde bulunmak için resmi ağızdan taksim sözü ile değil, federasyon şekli ile münakaşaya başladık.” (Dışişleri Belleteni, Ekim 1964, Sayı:2, s.63)
            Nitekim BM arabulucusu Dr. Galo Plaza da 26 Mart 1965 tarihli raporunda Türk tarafının federal çözümle, iki toplumun coğrafi olarak ayrılığını sağlamak istediğini vurgulayarak (paragraf 150),  hem Türkiye hükümeti’nin, hem de Kıbrıs Türk toplumunun verdikleri planda (paragraf 73-75) Kıbrıs’ta otonom Türk ve Rum devletlerinin oluşturulmasını amaçladıklarını vurgulamıştı. P1aza’nın “federal rejimlerin kurulması için bölgesel temel gereklidir ve bu temel Kıbrıs’ta yoktur “ görüşü, 20 Temmuz ve 14 Ağustos 1974  askeri harekatları ile Türkiye tarafından zorla dayatılarak  var  edilmişti. 
            Daha sonraki yıllarda gerek TC hükümeti yetkilileri, gerekse iktidardan uzaklaşmış olan zamanın başbakanı Bülent Ecevit, Türkiye’nin Kıbrıs’a  yaptığı askeri müdahalenin adanın taksimine yönelik olmadığını vurgulamışlar, ama eylemleriyle de bu coğrafi ayrılığın kalıcılaşması için ellerinden geleni yapmışlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altında tutulan adanın %37’lik bölümü üzerinde ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adlı devletçik, bugün sadece Türkiye tarafından tanınmakta olup, BM örgütü, hiçbir üye devletin KKTC’yi  tanımaması gerektiğini ve bu ilan kararının geri alınmasını talep etmiştir.

ECEVİT’İN DEMEÇLERİ
Aradan geçen 20 yıl içinde, özellikle Bülent Ecevit’in aşağıda alıntıla¬yacağımız demeçlerinde de görüleceği gibi, Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği söylediklerinin tamamen tersini uygulamış ve 1974’de gerçekleştirilen taksimin yasallaşması için çeşitli manevralar yapmıştır:
            “Brüksel’deki Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılan Bülent Ecevit, dönüşünde Ankara’da kendisine yöneltilen bir soruya karşılık şöyle konuştu: “Türkiye’nin Kıbrıs’ı “işgal” ettiği veya Türkiye’ye katmayı amaçladığı, ya da Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile birleşmeyi düşündüğü gibi bazı kuşkular, bir takım basit gerçeklere dikkat çekildiğinde, çok kolaylıkla giderilebilir.” (Cumhuriyet, 18 Aralık 1983)

KKTC VATANDAŞI ECEVİT
“Bülent Ecevit, dün geldiği KKTC’de coşkulu bir kalabalığın sevgi gösterileriyle karşılandı. Ecevit. Lefkoşa’daki Atatürk meydanında yaptığı konuşmada, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı tartışma konusu olamaz” dedi. Bülent Ecevit’e KKTC’nin ilk yurttaşı olma önerisinde bulunuluyor... Ecevit şöyle konuştu: “Türk birlikleri KKTC’nin isteğine karşın burada bulunuyor değildir. Niyet işgal olsaydı 1974-’de Türkiye’nin başbakanı, Samson darbesinden sonra İngiltere’ye gidip garantör devletlere işbirliği çağrısında bulunmazdı. Niyet işgal olsaydı 1974 Ağustos ayında Türk birlikleri birkaç saat daha yürüme zahmetine katlanıp Larnaka’ya varırlardı... Barış harekatı öncesi ve sonrasında birinci ve ikinci Cenevre konferanslarında yaptığımız öneriler kabul görseydi, bugünkü durum ortaya çıkmazdı, ancak bütün iyi niyetli önerilerimiz reddedildi.” (Cumhuriyet, 10 Şubat 1984)
                                                                       ***
“Ecevit Doğancı köyü sakinlerine yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Şehitlerinizle hak ettiğiniz bu topraklarda hepinizi daha mutlu ve güven içinde gördüm. Bu ziyaretimde bize verilebilecek armağanların en değerlisi olan KKTC vatandaşlığı verildi. Bu onura layık olmaya çalışacağız.” (Cumhuriyet, 13 Şubat 1984)

FEDERAL ÇÖZÜM GEÇERLİ
Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nde konferans veren Bülent Ecevit şöyle dedi: “Mevcut durumda küçük değişikliklerle federal çözüm bulursak, bu geçerli bir çözüm olur. Türkiye’nin Kıbrıs’ı ilhak niyeti yok. Olsa çoktan ilhak ederdi. Adayı bölmek de istemiyoruz. Bölerek, Türkiye’nin güneyine Yunanistan’ı getirmekte bir çıkarımız yok.” (Cumhuriyet, 9 Haziran 1988)
***
“KAPILAR AÇILMASIN”
“Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, Başbakan Turgut Özal’ın Pakistan’dan dönerken Cenevre’de Kıbrıs Türk ve Rum liderleri arasında başlayacak görüşmelerle ilgili olarak söylediği sözlerin Denktaş’ı çok güç durumda bırakabileceğini bildirdi. Ecevit şöyle dedi: Maziyi kanatmaktan, eski kavgaları unutmaktan söz ederken, tıpkı Vasiliu’nun geçen gün Lefkoşa’nın Rum kesiminde  Türk gazetecileriyle konuştuğu gibi konuşuyor... Sayın Özal’ın “Kapılar açılsın, vizeler kalksın, iki taraf serbestçe gidip gelsin, bakalım ne olacak!” yollu sözleri ise, Rumların ve Vasiliu’nun “serbest dolaşım” isteğini, daha  ortada bir çözüm belirtisi bile yokken kabul etmek, hatta “serbest yerleşim”e de kapı aralamak biçiminde yorumlanabilir ve Kıbrıs’taki zayıf Türk ekonomisini (ANAP iktidarının müdahaleleri yükünden iki yıldır büsbütün zayıflayan Türk ekonomisini),  gelişmiş Rum ekonomisinin baskısı altına  sokma sonucunu doğurabilir. Bu da Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığını ciddi olarak tehlikeye düşürür. Böyle şeyleri “Hele bir deneyelim, bakalım ne olacak” havası içinde ele almak, Cenevre’de çarşamba günü başlayacak görüşmeleri kumara dönüştürür .Sayın Özal’ın Kıbrıs Türklerini ve Sayın Denktaş’ı, böyle bir kumara zorlamaya hakları yoktur.”(Cumhuriyet, 23 Ağustos 1988)
***
            “Bülent Ecevit, Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu’nun bir an önce toplanarak Kıbrıs konusuna el koyması gerektiğini savundu... Ecevit şöyle dedi: “Sayın Özal, Pakistan dönüşünde yaptığı konuşmayla KKTC’yi ve Türk toplumunu ödünlere zorlamıştır. Üstelik bu sürpriz zorlamayı tam Sayın Denktaş ve Vasiliu’nun Cenevre’de buluşmalarına iki gün kala yapmıştır. Denktaş’a çok acı ve üzücü bir oyun oynamıştır. Dün de belirttiğim gibi, Başbakan Özal tıpkı Rum tarafı ve Vasiliu gibi adada serbest dolaşım istiyor. Bunun ardından yerleşim serbestliğinin geleceği kuşkusuzdur. Ben Sayın Özal’ın bu talihsiz sözlerini eski deyimle sürç-i lisan olarak görmek istedim ve Cenevre görüşmesi başlamadan önce hükümete Özal’ın bu gafını onarma fırsatı verdim, ama yetkililer bunu umursamadılar... Milli Güvenlik Kurulu, Başbakan’ın Kıb¬rıs konusunda belirttiği düşüncelerine katılıyor mu? Bu kurulun başkanı Sa¬yın Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın görüşüne katılıyor mu? Dışişleri Bakanı dahil olmak üzere Özal hükümeti, Özal’ın bu görüşlerine katılıyor mu? Bunların süratle Türk ve dünya kamuoyuna açıklanması gerekir.” (Cumhuriyet, 24 Ağustos 1988)

“KKTC TANINSIN, SORUN YOK”
“Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs’a yaptığı ziyaretin hemen ardından geldiği Londra’da, Kıbrıs sorunu hakkındaki görüşlerini açıkladı ve “Sorun için bir çözüm gözükmüyorsa da bu bir sorun olmaktan çıkmıştır” dedi.
            “Yabancı Muhabirler Derneği”nde bir konuşma yaparak Kıbrıs izlenimlerini anlatan Ecevit, 1974’ten beri süren durumun, iki kesimli iki toplumlu fede¬ral bir sisteme fırsat verdiğini söyledi... Ecevit, Kıbrıs Rum tarafının “zamanın kendilerinden yana çalıştığı” kanaatinde oldukları halde durumun böyle olmadığını da söyledi ve “KKTC tanınmıyorsa da fonksiyonel bir devlettir. Dünya, KKTC’yi tanımamakla kendini aldatmaktadır” şeklinde konuştu.” (Cumhuriyet, 24 Ocak 1989)
                                                                      ***           
“DSP Genel Başkanlığına ikinci kez seçilen Bülent Ecevit, dün Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kabul edildi... Ecevit, Kıbrıs Rum kesimi lideri Vasiliu’nun Kıbrıs’ı 1974 öncesine döndürme amacında olduğunu belirterek. Türk tarafı belirli bir süre sonra eğer anlaşma sağlanamamış ise görüşmelerden ayrılmalı ve kendi işine bakmalıdır” dedi.” (Cumhuriyet, 1 Şubat 1989)

AYRILIKÇILARA DESTEK
Ecevit: “Kıbrıs Türk Aydınları  Self-determinasyon Hareketi’nin bildirisini ben de ilgi ile okudum. Bu bildiride iki ayrı bağımsız devletin güçlenmesini savunmakla birlikte, ileride bir federasyon oluşmasını engellemiş sayılamayacağın vurgulanmış. Bunu çok yerinde buldum. Bildiride de belirtildiği gibi, federasyon zaten bağımsız devletler arasında kurulur. Onun için ben de KKTC devletinin ayrı bir siyasal ve bağımsız varlık olarak yer almasını ve devam etmesini kesinlikle federasyona karşı bir engel olarak görmüyorum.” (Kıbrıs Postası, 14 Ekim 1989)
***
“DSP Genel Başkanı, KKTC’den giden Self-determinasyon Hareketi üyelerini dün parti genel merkezinde kabul etti. Ecevit, kabulde yaptığı konuşmada, Ledsky’nin “Nasıl Berlin Duvarı kalktıysa Kıbrıs’taki sınır da kalkmalıdır önerisiyle ilgili olarak şunları söyledi:
            “İkisi arasında hiçbir benzerlik ve ilişki yoktur. Berlin Duvarı tek bir ulusu bölen duvardı. Kıbrıs’taki sınır ise, iki ayrı ulusun yaşadığı topraklar arasında olayların zorlamasıyla belirlenmiş bir sınırdır. Berlin’i ve Almanya’yı yabancılar bölmüştür. Kıbrıs Türkleri, ise, can güvenliğine, özgürlüğe ve insan haklarına kavuşabilmek için herhangi bir dış zorlama ile değil, kendi iradeleriyle Rum kesiminden ayrılmışlardır.” (Yeni Gün, 21 Aralık 1989)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs sorununun Türkiye ve KKTC açısından önemli ölçüde çözüme kavuştuğunu belirterek, “Ancak KKTC’nin uluslararası statüsünün belirlenememiş olması, Türkiye’nin bu alanda büyük sıkıntılar çekmesine neden oluyor” dedi. Ecevit, Türkiye’nin 1983’ten bu tarafa KKTC’nin devlet olarak tanınması yolunda herhangi bir girişimde bulunmadığını öne sürdü. Ecevit, Özal’ın KKTC’nin kurulmuş olmasından rahatsız durumda olduğunu söyledi.” (Cumhuriyet, 22 Aralık 1989)
                                                                       ***
“Bülent Ecevit, Kıbrıs sorunu konusundaki son gelişmeler üzerine dün yaptığı yazılı açıklamada, “Karşılıksız ödünlerle uzlaşma saklanamaz, tek yanlı iyi niyet jestleri ile de sorunlara hakça ve geçerli çözümler bulunamaz” diyerek, şöyle konuştu: “Yasal açıdan “sorumsuz” durumda bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Özal’m, kendisini siyasal açıdan çok ağır bir sorumluluk altında bırakacak ödünler vermeye, “jest”lerde bulunmaya razı olmayacağını umarım.” (Cumhuriyet, 18 Ocak 1990)

ÖZERK DEVLET ÖNERİSİ VE ŞÜPHELER
“Kıbrıs Türk Barış Harekatı Başbakanı DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, dün TAK’ a gönderdiği yazılı açıklamada, Kıbrıs Türk halkının Rumların federal çözüme razı olmasını bekleyemeyeceğini  vurguladı, ara çözüm olarak, “KKTC’nin yalnızca dış ilişkileri ve dış güvenliği bakımından  Türkiye’ye  bağlı özerk bir devlet olmasını önerdi.” (Kıbrıs Postası, 6 Mart 1990)
***                                                    
“DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, “Ecevit’in önerisine katılmadığına bildirerek, “Bu aslında dünyayı şüpheye düşürmekten başka bir şeye yaramaz dedi.” (Cumhuriyet, 7 Mart 1990)

TÜRKEŞ’TEN DESTEK
“Haftalık haber-yorum gazetesi olan “Yeni Düşünce”nin sorularını cevaplandıran Milliyetçi  Çalışma Partisi Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, Ecevit’ in “KKTC, iç işlerinde serbest, dışişleri ve savunmada Türkiye’ye bağlı ol malıdır” tezini desteklediğini söyledi. Türkeş şöyle konuştu: “Ancak, bunun gerçekleşebilmesi için önce KKTC’de bir referanduma gidilmeli, referandum¬dan çıkacak karar doğrultusunda hareket edilmelidir. Bunlardan daha önemli olan ise, KKTC’nin tanıtılmasıdır. Dost ve müttefik ülkelerin KKTC’yi tanımaları sağlanmalıdır. KKTC BM üyesi yapıldığı gün tüm sorunlar ortadan kalkmış olacaktır.” (Kıbrıs, 18 Mart 1990)

“ASİL NADİR’E SAHİP ÇIKMALIYIZ”
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Asil Nadir’in yönetim kurulu başkanı olduğu Poly Peck Şirketi ile ilgili Londra’daki gelişmeler konusuna değinirken şöyle dedi: “Asil Nadir’e sahip çıkmalıyız... Bizde yadırgayanlar olabilir, ama ben Türk Hükümeti’nin ve KKTC’nin Asil Nadir’e sahip çıkmalarını yadırgamıyorum ve doğal karşılıyorum. İngiliz Başbakanı’nın Türkiye’ye her gelişinde İngiliz firmalarının çıkarlarını nasıl kolladığı unutulmamalıdır. (Kıbrıs, 27 Eylül 1990)
***
“Bülent Ecevit, KKTC’nin 7. kuruluş yıldönümü dolayısıyla verdiği demeçte şöyle dedi: “Kıbrıs konusunda kafalarını kuma sokanlar, KKTC’yi tanımamakta direnen devletlerdir. KKTC, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her engeli ve güçlüğü aşarak, varlığını sürdürecektir. Kıbrıs sorununa adaletli ve geçerli bir çözüm ancak KKTC gerçeğini kabul etmekle sağlanabilir.” (Kıbrıs, 16 Kasım 1990)
***
“Bülent Ecevit, Kıbrıs konusunda sunulan 4’lü zirve önerisini bir “hata olarak değerlendirdi. Ecevit, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bu “hata”nın Kıbrıs sorununu, uluslararası bir sorun haline getirme tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığını söyledi ve Batılıların bunu fırsat bilerek, Türkiye’den “şu veya bu konuda” ödün koparmaya çalışacaklarını savundu.” (Kıbrıs, 12 Temmuz 1991)
***
“Ecevit önerisini yineledi: “KKTC Türkiye’ye bağlanabilir.” (Yeni Gün, 15 Temmuz 1991)
***
“Suudi Arabistan Petrol Bakanı Şeyh Ahmet Zeki Yamani’nin davetlisi olarak Londra’ya gelen DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs Türk Cemiyeti binasında düzenlenen bir toplantıda Londra Türkleri ile sohbet etti. Ecevit, “Rumların Kuveyt ile Kıbrıs sorunu arasında bağlantı kurmaya çalışmaları, hiçbir devlet ciddiyeti ile bağdaşmaz” dedi. (Kıbrıs, 7 Mart 1991)

“ÖDÜN YOK”
“Ecevit, Nokta dergisinin bugün yayınlanan sayısında, Kıbrıslı Türklerin kesin güvenliğe kavuşmadan, dolaşım özgürlüğü konusunda atılacak adımların çok sınırlı kalmasının zorunlu olduğunu vurguladı... Ecevit, Kıbrıs’ta Türkiye’nin istediği bazı ödünlerle çözüm aşamasına yaklaşıldığı iddialarına kaygıyla yaktığını belirterek, sınır değişikliklerinin Kıbrıs’ta yeni göçlere sebep olmayacak ölçülerde tutulması gerektiğini söyledi.” (Kıbrıs, 7 Nisan 1991)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, hükümeti kurma çalışmalarını sürdüren ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı, Türkiye’nin dış ilişkilerini Cumhurbaşkanı Turgut Özal in ipoteğinden kurtarması için uyardı. Yılmaz’ı bekleyen yaşamsal sorunlardan birinin Kıbrıs olduğunu vurgulayan Ecevit, izlenecek politikanın Çankaya’da değil, hükümet ve Meclis tarafından belirlenmesini istedi. Ecevit, dün yaptığı yazılı  açıklamada, Cumhurbaşkanı Özal’ı da “dış ilişkileri kendi tekeline alarak”, Kıbrıs konusunda Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri güç duruma sürüklemekle suçladı.”(Cumhuriyet, 16 Haziran 1991)

KURTLAR SOFRASI
“Bülent Ecevit, Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada, BM’nin 5 daimi üyesinin de katılacağı dokuzlu çalışma yemeğiyle Kıbrıs Türkü’nün “Kurtlar sofrası”nda kurban edilmek istendiğini söyledi. Ecevit, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ı bugüne kadar yabancıların oyuna getiremediğini, bu işlevi şimdi ABD Başkanı Bush’un hatırı için Cumhurbaşkanı Özal’ın üstlendiğini de öne sürdü... Ecevit, Türkleri bu durumdan kurtarma görevinin Başbakan Mesut Yılmaz’a düştüğünü kaydederek,”Eğer Başbakan Yılmaz bunu başaramazsa, hükümet başkanlığının daha ilk adımda çok ağır bir vebali altında kalacaktır. Cumhurbaşkanı Özal, tüzel anlamda “sorumsuz” olduğu için, tüm sorumluluk Başbakan
Yılmaz’ın olacaktır” dedi. (Kıbrıs Postası, 8 Temmuz 1991)
***
“Ecevit, Genç İşadamları Derneği’nin aylık olağan toplantısında, Kıbrıs konusunda sorulan bir soruyu şöyle yanıtladı: “Kıbrıs sorunu bir anlamda fiilen çözülmüş sayılabilir. Adadaki Türklerin güvenliği ve egemenliği bakımından çözülmüştür. Rum kesiminin çözümü sürüncemede bırakmasıdır (sorun). Rumlar, Türkiye’ye baskı sürerse eski duruma tekrar dönülür sanıyorlar.” (Kıbrıs, 16 Temmuz 1991)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’m, Türkiye’nin KKTC’ye  yılda 200 milyon dolarlık katkıda bulunduğunu, bu yükün daha taşınamayacağı yolundaki sözlerini eleştirdi ve  “bu yardımla Türkiye batmaz” dedi. Ecevit, “Böylece, Kıbrıs Türkleri üzerindeki Rum ve Amerikan baskısına adeta aracılık etti. Bu, bir Türk Cumhurbaşkanına yakışmayan bir davranıştır” şeklinde konuştu.” (Yeni Gün, 24 Eylül 1991)

TÜRKEŞ İLE BİRLEŞEN GÖRÜŞLER
            “RP’nin Yozgat listesinden bağımsız aday olan eski MÇP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş,  bir gazetecinin, “DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le özellikle dış Türkler konusunda görüşlerinizin birleştiği söyleniyor, ne dersiniz?” şeklindeki sorusunu cevaplarken, “Evet, Ecevit’in görüşleri bizimle birleşti” dedi.” (Cumhuriyet, 7 Ekim 1991)
*** 
“DSP lideri Bülent Ecevit, dün partisinin İzmir’de düzenlediği mitingte konuştu. Türk milletinin iyiliğini istediği için “Irkçı, faşist, Turancı, şoven” suçlamalarıyla karşılaştığını belirten Ecevit, şöyle dedi: “Bir takım çağdışı, sahte solcuların kafasına göre Türk milletinin iyiliğini istediğiniz vakit ırkçı, faşist, Turancı ve şoven olursunuz. Bir takım sahte solcular “Ecevit’i tanımıyoruz” diyorlar. Sayın Türkeş açıklamalarıyla tuz biber ekiyor. “Sayın Ecevit bizimle aynı çizgiye geldi” diyor. Ben senin militanlarına karşı mücadele verirken, hangi çizgideysem, şimdi de o çizgideyim. Eskiden ne kadar milliyetçiysem, şimdi de o kadar milliyetçiyim. Eskiden faşizme ne kadar karşıysam, şimdi de o kadar karşıyım.” (Cumhuriyet, 13 Ekim 1991)
***
“TBMM’nde “Dış Politika” konusunda genel görüşme sırasında Kıbrıs konusu da ele alındı. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de Kıbrıs konusunda konuşurken, Barış Harekatı sonrasında federasyonu savunduklarını, ancak bugün şartların değiştiğini ifade etti. Bülent Ecevit, etnik derin farklılıklar olan ülkelerde federasyonun yürümediğinin son olaylarla ortaya çıktığını vurguladı ve Kıbrıs’ta da Bağımsız Devletler Birliği sisteminin uygulanabileceği belirtti.” (Kıbrıs, 26 Aralık 1991)

FEDERASYON’DAN KOPUŞ: BDT
“ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Özel Koordinatörü Nelson Ledsky ile dün Ankara’da görüşen ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Türkiye’deki siyasi partiler arasında Kıbrıs konusunda görüş ayrılığı bulunmadığını Ledsky’ye ilettiğini söyledi. Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit de Ledsky’yi kabulü sırasında yaptığı konuşmada, Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplumları arasında derin etnik ayrılıklar bulunduğuna dikkat çekerek, bu nedenle klasik federasyon sisteminin güncelliğini yitirdiğini söyledi. Kıbrıs’ta, eski Sovyetler Birlisi örneğinde olduğu gibi Bağımsız Devletler Topluluğu sistemine geçilmesi gerektiğini ifade eden Ecevit, ancak bunun için de Rum tarafının, Kıbrıs’taki Türk Cumhuriyeti’nin varlığını kabul etmesi gerektiğini vurguladı.” (Kıbrıs, 10 Ocak 1992)
***
“TBMM’nde temsil edilen siyasi partilerin liderlerinin TRT’de düzenlenen açık oturumdaki konuşmaları KKTC’de de ilgiyle izlendi. Dış politikanın tartışıldığı açık oturumda, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, “Dış siyaset, içteki siyasetle bağlantılıdır. KKTC’de demokrasi olmadığından, KKTC’nin dış siyasetinin de olumsuz etkilendiğini görmekteyiz” dedi. Ecevit, Türkiye’deki seçim sistemi ile KKTC’deki seçim sistemleri arasında benzerlikler bulunduğuna işaret etti ve her iki ülkede sistem yüzünden parlamentoda gerekli temsilin sağlanmadığına dikkat çekti. Ecevit, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da bu durumdan şikayetini dile getirdiğini belirterek, Denktaş’ın Başbakan Dr.Derviş Eroglu’na 18 Ocak’ta gönderdiği bir mektuptan bahsetti... Ecevit, “Ümit ederiz ki yakında bizdeki seçim kanunu değişir ve KKTC’deki seçim kanunu da değişerek demokrasi yerleşir” şeklinde konuştu.” (Halkın Sesi, 30 Ocak 1992)

GEVŞEK FEDERASYON
“Almanya’daki temasları sırasında Yunanistan’ın önde gelen gazetelerinden Kathimerini’ye bir demeç veren DSP lideri Bülent Ecevit, 1974 Barış Harekatı’ndan sonra oluşturulabilecek bir federasyonun, aradan 18 yıl geçmesiyle, iki toplum arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel büyük mesafeler oluşması nedeniyle zorlaştığını belirterek, “Ancak yine de bu dönemde daha gevşek bir federasyon düşüncesi en iyi fikir olabilir” şeklinde konuştu. Türkiye’nin Kıbrıs’ı ilhak etme niyetinde olmadığını da belirten Ecevit “Eğer bunu isteseydik, gerek siyasi yönetimle, gerekse askeri yönetim döneminde yapabilirdik. Ancak Türkiye’de kimse KKTC’yi ilhak etmeyi düşünmüyor” dedi.” (Yeni Gün, 18 Şubat 1992)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs’ta Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) modelinin gündeme getirilmesini istedi.” (Kıbrıs, 23 Şubat 1992)

“NAHCIVAN’A DA MÜDAHALE”
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Türkiye’nin Karabağ’da Türklere yapılan Ermeni saldırısı karşısında etkili önlem almadığını, Nahcıvan’da da aynı hataya düşmemesi gerektiğini söyledi. Ecevit şöyle dedi: “1921 yılında yapılmış olan  anlaşma gergince, Türkiye tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi Nahcıvan’da da garantör devlet durumundadır. Olayın boyutları daha ileri aşamalara varmadan, Türkiye üzerine düşeni yaparak, Nahcıvan’a askeri bir müdahalede bulunmalıdır.” (Cumhuriyet, 8 Mayıs 1992)
***
“Ecevit, dış Türkler konusunda “şahin” kesiminin temsilcilerinden. Ermeni saldırılarına karşı hükümetin tutumunu pasif buluyor... Ecevit’in bu gibi konulardaki tutumu sahiden de “şahin” olarak adlandırılacak geçmişe sahiptir. Kıbrıs konusunda bu tutumunu göstermiş ve çıkartma kararını almakta tereddüt etmemişti... Ancak Kıbrıs konusu çıkartma ile çözülemedi, uluslararası sorun olmakta devam ediyor.” (Cumhuriyet, 23 Mayıs 1992)
***
“Adana’nın Polatlı ve Doğankent beldelerinde partisinin düzenlediği açık hava toplantılarında konuşan Ecevit, kendisinin Karabağ, Nahcıvan ve Bosna Hersek konularındaki görüşlerinin eleştirildiğini hatırlattı ve “Ben Karabağ’a, Nahcıvan’a girelim, asker gönderelim demedim. Bana bunları söyledi diyen, Başbakan da, bakanlar da, milletvekilleri de olsa yalancıdır. Ben silah gönderelim, eğitimci gönderelim dedim. Ben savaşa girelim demedim” diye konuştu.” (Cumhuriyet, 25 Mayıs 1992)
***
“Kışlalı: Kıbrıs’a müdahalenin faturasının ağır olduğu ve bu nedenle hükümetin çekingen davrandığı öne sürülüyor. 
Ecevit: Ben Kıbrıs konusunda ne fatura ödediğimizi anlayamıyorum. 1974’den bu yana Türkiye daha çok ağırlık kazanmıştır, saygınlığını artırmıştır, güçlenmeye devam etmiştir.”(Cumhuriyet, 25 Mayıs 1992)
***
“İçişleri Bakanı İsmet Sezgin: “Ecevit Kıbrıs’a müdahale etti de ne oldu?” (Cumhuriyet, 7 Haziran 1992)

“İKİ  DEVLETİN  VARLIĞI  KABUL  EDİLSİN”
            “Ankara’da bulunan KKTC Meclis Heyeti’ni kabul eden DSP lideri Bülent Ecevit, “Kıbrıs’ta iki ayrı devletin varlığının kabul edilerek bunlar arasındaki ilişkilerin bir dizi anlaşma ile sağlıklı bir temele oturtulması gerektiğini” söyledi. Ecevit, görüşme sonrasında yaptığı konuşmada, dünyadaki gelişmelere dikkat çekerek, Kıbrıs’a Bağımsız Devletler Topluluğu modelini önerdi. Ecevit, federasyon, ya da konfederasyonun BDT modelinin uygulanmasından sonra gündeme gelebileceğini kaydetti... “Türkiye’de bazı aydın çevrelerin Kıbrıs konusu bizim ayağımıza bağ oluyor” gibi yanlış bir görüş içinde olduğuna da dikkati çeken Bülent Ecevit, “Kıbrıs sorunu Batılıların istediği gibi çözülse de Türkiye’nin yakın bir gelecekte AT’a tam üye olamayacağının açık olduğunu” anlattı.” (Kıbrıs, 9 Temmuz 1992)
***
“DSP Genel Merkezi’nden verilen bilgiye göre, Bülent Ecevit dün Bursa’da düzenlediği basın toplantısında, DYP-SHP koalisyon hükümetini genel olarak Batı’dan gelen baskılara boyun eğme ve baskıları KKTC’ye de aktarma eğiliminde olmakla suçladı. Ecevit, “Hükümeti uyarıyorum. Batı’nm baskılar boyun eğilerek, Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığından, güvenliğinden, özgürlüğünden ve ekonomik kaynaklarından, verilecek hiçbir ödünü Türk kamuoyu kabul edemez.” (Kıbrıs, 20 Temmuz 1992)

“FEDERAL  ÇÖZÜM  ZOR”
“Ecevit, Yunanistan’da yayın yanan “Sky” radyo istasyonuna verdiği demeçte,  Kıbrıs konusunda nihai çözüme varılıncaya kadar geçici bir dönem için Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) modelinin uygulanmasını önerdi ve federal bir çözümün zor ve riskli olacağını belirtti.” (Kıbrıs, 5 Ağustos 1992)
***
“Bülent Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında, Kıbrıs sorununun dünyayı değil, Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarını, dolaylı olarak da Türki¬ye ile Yunanistan’ı ilgilendirdiğine dikkat çekti ve şöyle dedi : Başka hiçbir ülkenin Kıbrıs ile ilgilenmesine gerek yoktur, buna hakkı da yoktur.” (Kıbrıs, 14 Ocak 1993)
***
“Bülent Ecevit, dün KKTC Meclisi İdari ve Sosyal İşler Komitesi  Başkanı ve üyelerini kabul ederek bir süre görüştü. DSP Genel Başkanı, kabul sırasında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin KKTC’yi tanımayan hiçbir ülke ile “Kıbrıs sorunu”nu görüşmemesi gerektiğini ifade ederek, “Türkiye sağlam durduğu takdirde, Kıbrıs’ta hiçbir şekilde ödün verilmez. Kıbrıs’ta ödün verilirse bunun sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’dir” dedi. (Kıbrıs, 2 Şubat 1993)

“DENKTAŞ’I  ZOR  DURUMDA  BIRAKIYORLAR”
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs sorununun ancak Lefkoşa’da çözümlenebileceğini, ABD ve Avrupa burunlarını soktukları sürece anlaşmaya varılamayacağını belirtti. Marmara Üniversitesi İşletme Kulübü tarafından düzenlenen “2000’li Yıllara Doğru Türkiye” konulu konferansa katılan DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit sözlerini şöyle sürdürdü: “Kıbrıs’ta yolsuzluk varmış, demokratik değilmiş, ekonomimizi baltalıyormuş. Bu nedenle “verelim kurtulalım” diyorlar. Türkiye’de de yolsuzluklar var. Bağımsızlığımızdan vazgeçmemiz mi gerekiyor? Denktaş’ı New York’a göndermek istiyorlar. O’nu New York’a göndererek bir otelde haftalarca tutsak etmek, intihar et demektir. Bir takım vizyoncu, 2. Cumhuriyetçi ve yeni Osmanlıcı yazarlar Denktaş’ı zor durumda bırakıyorlar.” (Kıbrıs, 5 Mart 1993)
***
“Londra’daki Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde bir konuşma yapan Bülent Ecevit, Türkiye’nin Kıbrıs’ta saldırgan taraf olmadığını ve adayı işgal etmediğini vurguladı.” (Kıbrıs, 11 Mart 1993)
***
“Londra’da Kıbrıslı Türklere hitaben bir konuşma yapan Ecevit, kendisinin 1974 Barış Harekatı’ndan aylar önce bile Kıbrıs’ta federal bir çözümü savunduğunu, ancak bugün dünyada federasyonların birer birer yıkıldığı bir zamanda artık kendisinin bile Kıbrıs’ta federasyon konusunda “ısrar etmeyeceğini” belirtti. Ecevit, birbirleri arasında zaten derin kültürel ayrılıklar bulunan Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında federasyonun şu anda imkansız olduğunu kaydetti... KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’e Kıbrıs konusundaki “mertçe görüşleri” için teşekkür etti.” (Kıbrıs 12 Mart 1993)
***
“Ecevit, Londra’da kendisine yapılan Rum saldırıları ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın sıcak ilgi göstermesinin kendisi için büyük değer taşıdığını belirterek, Denktaş’a şükranlarını sundu.” (Kıbrıs, 18 Mart 1993)
***
“Ecevit, İngiltere’deki Türk toplumuna yönelik olarak Londra’da düzenlenen bir toplantıda, federasyon fikrinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını söyledi... Asil Nadir’i de ziyaret ederek akşam yemeği yiyen Ecevit, “Nadir’e gereken desteğin gösterilmesi gerektiğini” bildirdi.” (Kıbrıs, 25 Mart 1993)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Asil Nadir’in İngiltere’den kaçarak KKTC’ne geçmesini anlayışla karşıladığını söyledi.” (Halkın Sesi, 9 Mayıs 1993)

“SAYIN DENKTAŞ SON DERECEDE GÜÇ BİR DURUMDA KALDI”
“A.A. muhabirinin Kıbrıs sorununa ilişkin sorularını yanıtlayan Ecevit KKTC ve Türkiye’nin çok zor durumda kalması halinde, sadece dış politikada Türkiye’ye bağımlı, özerk bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti modeline gidilebileceğini söyledi ve şöyle devam etti: “Dünyadaki bazı güçlü devletlerin hiç karşı çıkamayacakları bir çözüm olur bu. Ben, bu çözümü ilhaka tercih ederim... Sayın Denktaş, son derecede güç bir durumda kaldı. Birkaç ateş arasında kaldı.” (Kıbrıs, 20 Haziran 1993)
***     
“Ecevit, dış baskıların artması halinde bir halk oylaması koşulu ile Kıbrıs’ın Dışişleri ve dış güvenliği bakımından Türkiye’ye bağlı özerk bir Cumhuriyet haline getirilebileceğini söyledi... Denktaş’ın görüşmecilikten  çekildiğine üzüldüğünü, ancak kendisine hak verdiğini söyleyen Ecevit, “Demokrasiye inanan bir insan olan Denktaş’ın, doğal olarak neyi savunduğunu bilmesi gerekir. KKTC’nin de iç çekişmeler nedeniyle bugüne kadar oluşmayan ulusal dış politikası da oluşturulmalıdır “ dedi. (Halkın Sesi, 9 Temmuz 1993)
***
“DSP lideri Bülent Ecevit, Yunanistan’da yayımlanan “Kathimerini” gazetesine verdiği demeçte, Kıbrıs’ta çözüm için “aşamalı olarak iki bağımsız devlet kurulması” gerektiğini savundu.” (Halkın Sesi, 19 Temmuz 1993)

“KKTC SİNDİRİLMELİDİR”
“Ecevit, Kıbrıs’ta federal çözüm anlayışına son verilmesini isteyerek, Kıbrıs’ta iki ayrı bağımsız devlet vardır ve bu içlere sindirilmelidir” dedi. (Kıbrıs, 20 Temmuz 1993)
***
“Ecevit, dün Ankara’da UBP Milletvekili Güner Göktuğ ve üç arkadaşını kabul ederek bir süre görüştü... Ecevit, Türkiye ile KKTC arasında bir özerklik ilişkisi kurulduğu zaman, artık KKTC üzerindeki baskıların kalkacağını savunarak şöyle dedi: “Çünkü, o baskıların hedefi doğrudan doğruya Türkiye olur. Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de o baskıları göğüsleyebilecek güçte bir devlettir. Yeter ki Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’nin o gücünün bilincinde olsunlar ve o gücü değerlendirebilsinler.” (Halkın Sesi, 21 Temmuz 1993)
***
“Bülent Ecevit, Antenna televizyon istasyonuna verdiği demeçte, “1974  Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra yapılan 2’nci Cenevre Konferansında Rum tarafı Türklerin çift bölgeli federal devlet önerisini kabul etseydi göçmen sorunu önlenebilirdi” şeklinde konuştu.”(Halkın Sesi, 22 Temmuz 1993)
                                                                       ***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında, PKK’nm yalnız Güneydoğu’dan değil, Kuzeydoğu’dan da Türk topraklarına geniş sızma olanakları bulunduğunu belirterek, “Türkiye, Kuzey Irak’ta yaptığı gibi, Ermenistan’da da sınırötesi harekattan kaçınmamalıdır” dedi.”(Cumhuriyet, 29 Temmuz 1993)     

“TEMEL SORUN İÇ BUNALIMDIR”
“Ecevit, Antalya’da düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Başbakan Çiller, Kıbrıs konusunda dış baskılardan gereksiz paniğe kapılmıştır. Oysa KKTC’de temel sorun dış baskılar değil, iç bunalımdır. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bunalıma neden olan seçim adaletsizliğini ortadan kaldırmak için uğraşmaktadır. Kıbrıs için “ver-kurtul”cu yazarlar da türedi. Filistin-İsrail anlaşması yüzünden Kıbrıs’la ilgili dış baskıların artacağı öne sürülerek, panik ortamını körüklüyorlar. Kıbrıs’ta çözüm 19 yıl önce gelmişti. Türkiye’nin Kıbrıs Türkleri için 1974 yılında sağladığı kazanım1arı, şimdi Türkiye boyun eğip, gözden çıkarmaya kalkışırsa, bunu ne Türk ulusu içine sindirir, ne de tarih bağışlar.”(Cumhuriyet, 1 Ekim 1993)
***
“Türkiye’deki DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Başbakan Tansu Çiller’in TBMM’de Kıbrıs konusunda, tüm partilerin katılımıyla bir ulusal politika belirlemeye çalışmak yerine, Washington’a gidip ABD Başkanı ile anlaşmaya hazırlandığını ileri sürdü ve şöyle dedi: “Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta 10 yıldır bağımsız bir Türk devleti olduğu gerçeğini görmezden gelen hiçbir devletle veya kuruluşla Kıbrıs konusunu artık görüşmemelidir.” (Kıbrıs, 12 Ekim 1993)
***
“Ecevit, Türkiye Başbakanı Tansu Çiller’in ABD’de  “TC Hükümeti Kıbrıs’ta çözüm istiyor” dediğine işaret ederek, Kıbrıs sorununun 1974’deki Barış harekatı ile çözüldüğünü söyledi. Ecevit, Tansu Çiller’in Amerika’da, Kıbrıs’la ilgili “salam politikası” tuzağına düştüğünü de savundu.” (Halkın Sesi, 19 Ekim 1993)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, KKTC’nin kuruluşunun 10. Yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada. Kıbrıs’ta “Bağımsız Devletler Topluluğu” oluşturulmasını istedi... “Türkiye ve Kıbrıs Türkleri açısından ortada bir sorun bulunduğu da pek söylenemez” deyip, Gali’nin Türk kesimine 40-50 bin Rum yerleştirilmesi önerisini tehlikeli bulduğunu, böyle bir durumda Kuzey Kıbrıs’ta Bosna Hersek’tekine benzer facialarm yaşanabileceğini belirten Ecevit, Gali’nin düşünceler dizisi ile Kıbrıs Türkleri’nden dilim dilim ödün koparılmak istendiğini vurguladı.” (Birlik, 15 Kasım 1993)

“KIBRIS DOSYASI KAPATILMALI”
            “Ecevit, dün TRT’de yayımlanan söyleşisinde, “Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye ve KKTC üzerindeki amaçları yadsınamaz biçimde ortaya çıktığına göre, bence Türkiye ve eğer kabul ederlerse Kıbrıs Türkleri Kıbrıs dosyasını kapatmalıdırlar.” (Cumhuriyet, 2 Aralık 1993)
***
“Ecevit, Atina’da yayın yapan “Flash” Radyo İstasyonuna verdiği demeçte, Türkiye’nin Yunanistan’a karşı saldırgan bir güç olmadığını belirterek, “eğer saldırgan güç olsaydık 1974’de Kıbrıs’taki Barış Harekatını 2-3 gün daha sürdürüp tüm adayı kontrolümüz altına alabilirdik” dedi. (Halkın Sesi, 9 Ocak 1994)         
***
“Dün Almanya’ya giden Ecevit, düzenlediği basın toplantısında, Kıbrıs sorununun 20 yıl önce çözüldüğünü belirtti.” (Hürriyet, 27 Nisan 1994)
***
“Ecevit, A.A.’na yaptığı bir açıklamada, Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkilerin büyük ölçüde bir özerklik ilişkisi niteliğinde olduğunu belirterek, KKTC üzerindeki baskıların devamı halinde, bu ilişkinin resmileştirilebileceğini kaydetti. (Kıbrıs, 15 Mayıs 1994)
                                                                        ***
“Ecevit, Kıbrıs’ta amacın Türklerle Rumları uzlaştırmak değil, kuzuyu kurda yedirmek olduğunu bildirerek, “bu oyunu bozmanın yolu Kıbrıs dosyasını kapatmak ve KKTC ile TC arasında özerklik ilişkisi kurmaktır” dedi.” (Kıbrıs, 2 Haziran 1994)
                                                                        ***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit “Kıbrıs’ta Avrupa Birliği’nin üyeliğinin saatli bombası işler ve alarm zilleri çalarken, Türk hükümetinin “uyuduğu” görüşünü savundu... Ecevit, bu oyunun bozulmasının yolunun, TC ile KKTC arasmda bir özerklik anlaşması olduğunu yineledi.” (Ortam , 5 Haziran 1994)

“BAKALIM KENDİ HALKI DENKTAŞ’I DESTEKLEYECEK Mİ?”
“Ecevit, dün İstanbul’da yaptığı açıklamada, Kıbrıs konusunda BM ile ABD’nin “danışıklı bir oyun” sergilediğini vurgulayarak, hükümeti Kıbrıs konusunda “uyumakla” suçladı... KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da, önerdiği özerklik formülüyle KKTC’nin Türkiye’ye bağlanmasını kesin bir zorunluluk olarak  gördüğünü kaydeden DSP lideri, Dışişleri Bakanı Çetin’in, Moldova gezisi sırasında, Denktaş’ın bu görüşlerini eleştirerek, “Bakalım o zaman kendi halka Denktaş’ı desteleyecek mi?” diye konuşmasına tepki gösterdi. Çetin’i, “Kıbrıs Türklerini göz göre göre Avrupa Birliği’nin tuzağına itelemiş olmakla” suçlayan Ecevit, “Sayın Çetin, eğer bu sözleri söylemiş ise, Dışişleri Bakanlığı görevinden derhal uzaklaştırılmalıdır” diye konuştu.” (Cumhuriyet, 5 Haziran 1994)
***
            “Ay sonunda kendisine yapılan çağrıları değerlendirerek KKTC’ye gideceğini ve gelişmeleri daha yakından izleme fırsatını bulacağını da dile getiren Bülent Ecevit, Sabah’a şunları söyledi: “Biliyorsunuz, Avrupa Birliği’nde dolaşım ve yerleşim serbestliği var. O zaman Rumların da serbestçe Kuzey Kıbrıs’a geçebilmesini, ya da yerleşebilmesini isteyecekler. Ekonomik bakımdan baskı altına alacaklar. Ya işbirliği yaparsın, ya perişan olursun diye. Onun için benim önerim ivedilik kazanıyor. Türkiye ile bir özerklik bağlantısı. Sayın Denktaş da bunu destekledi biliyorsunuz. Kıbrıs elden gidecek. Rumlara teslim edilecek Türkler. Kıbrıs da hukuken değilse bile fiilen Yunanistan’la birleşmiş olacak Rum kesimi AB’’ye girince.” (aktaran Birlik 8 Haziran  1994)
***
“Türkiye DSP Genel Başkanı, Kıbrıs Barış Harekatının Başbakanı Bülent Ecevit, dün KKTC’ye geldi. Ecevit, havaalanında gazetecilere yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’ne giriş baskılarına boyun eğilirse, bütün Kıbrıs’ınTürklerle birlikte fiilen Yunanistan’a teslim olacağını dile getirerek, şöyle konuştu: “Kıbrıs Türkleri buna boyun eğmezse belki ambargoyla karşı karşıya kalacaktır. Bundan korkmamak gerekir. Bu durumda bence yapılması gereken KKTC ile TC arasında bir özerklik anlaşması yapılmasıdır... Bu çözüm kabul edildiği takdirde Kıbrıs Türkleri’ne dışarıdan gelecek baskılara karşı  TC Devleti bir kalkan olacaktır... Çözümsüzlük elbette çözüm değildir, ama çözüm, çözümdür. Kuzey Kıbrıs’ta Türk Barış Harekatı ile Türkler için çözüm gerçekleşmiş durumdadır. Eğer bu çözümü Rumlar beğenmiyorsa, çözüm peşinde koşmak Rumlara düşer.” (Yeni Demokrat, 24 Haziran 1994)

“DEVLETİNİZDEN VAZGEÇMEYİNİZ”
“Ecevit, KKTC Mağusa Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin diploma ve fahri doktora töreninde yaptığı konuşmada, KKTC yetkililerini Rum yönetimi ile yapılacak bir anlaşma konusunda uyararak, “Kıbrıs Türkleri, anlaşma uğruna kendi devletlerinden vazgeçerlerse Bosna’daki gibi etnik temizlik hareketinin kurbanı olurlar” dedi.” (Cumhuriyet, 25 Haziran 1994)
***
“Bülent Ecevit dün Rum Televizyonu (PIK) ile yaptığı mülakatta, kendisinin ve partisinin taksime karşı olduğunu; çünkü, bunun Türkiye’nin güneyden Yunanistan tarafından kuşatılması anlamına geldiğini, ancak Kıbrıs Rum tarafının Avrupa Birliği’ne üyeliği durumunda Türk tarafının yeni çözümler bulması gerekeceğini söyledi.” (Halkın Sesi, 26 Haziran 1994)

“BİR SORUN VARMIŞ GİBİ”
“BRTK televizyonunda yayına giren “Ecevit’le Söyleşi” Haber Programı’nda ABD ve BM’nin yaklaşımlarından memnun olmadığını açıklayan Bülent Ecevit, dünyada birçok soruna çözüm getirilmezken, Kıbrıs’ta bir sorun varmış gibi Türk tarafının baskı altında tutulmaya çalışıldığını kaydetti.  Dünyadaki gelişmeler ışığında Kıbrıs’ın büyük devletler için eski stratejik öneminin de kalmadığını anlatan Bülent Ecevit, “Onun için Türkiye bu konuda biraz kararlı davranırsa ve kendini hedef olarak ortaya koyup bu konuyu gündemden çıkartmaya çalışırsa bunu başarabilecek güçtedir... Aslında Türkiye 1974’tekinden daha da güçlü bir ülkedir. Yeter ki o gücü değerlendirmesini bilelim” şeklinde konuştu.” (Ortam, 27 Haziran 1994)
***
“Ecevit, Anayurda döner dönmez yeniden vurguladı: KKTC, bir özerklik anlaşmasıyla Türkiye’ye bağlanmalıdır.” (Halkın Sesi, 27 Haziran 1994)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 21. yıldönümünde, bu harekatla sağlanan tüm kazanımların yitirilmesi tehlikesinin ortaya çıktığını bildirdi. Ecevit, “Kıbrıs halkı ya teslim, ya ölüm kıskacına sürükleniyor. Buna seyirci kalacak hükümet, bir gün bile yerinde kalamaz” dedi. Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında, Avrupa Mahkemesi’nin AB üyesi ülkelerin KKTC’den her türlü mal alımını yasaklayan kararını eleştirdi.” (Cumhuriyet, 18 Temmuz 1994)
***
“Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında “ABD’nin Türkiye’ye Kıbrıs konusundaki baskısının amacı, BM Genel Sekreteri Butros Gali’ye hazırlattığı hapı, Türk tarafına yutturmaktır” dedi. Ecevit, ABD yardımının şarta bağlanmasına en etkili ve onurlu tepki olacak, Kıbrıs ile ilgili toplumlararası görüşmeleri kesmek ve Türkiye ile KKTC arasında özerklik ilişkisine geçme olduğunu belirtti.” (Yeni Demokrat, 29 Ağustos 1994)
***
“Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Yönetim Kurulu’nun sendika lokalindeki Barış Harekatı dönemi başbakanı ve DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’ in fotoğrafını indirme kararı tepkilere rağmen yönetim kurulunun öğleden sonraki toplantısının ardından gerçekleştirildi... KTÖS Genel Başkanı Mehmet Yılmaz, basına yaptığı açıklamada, sendikalarının Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu federasyon için genel kurul kararları bulunduğunu belirterek, Ecevit’in “Barış Harekatı ile Kıbrıs sorunu bitmiştir” yönündeki açıklamalarının bu kararlara ters olduğunu söyledi...  KTÖS Genel Sekreteri  Cemal Özyiğit, Ecevit’in fotoğrafının 1970’li yıllarda sendikanın görüşleriyle uygun olduğu için asıldığını, kendilerinin “Ne yoksulluk, ne baskı, ne ezilen, ne ezen, insanca bir düzen” sözlerine, bu ilkelere hala bağlı olduklarını belirterek, “Kendisi de bağlıysa açıklasın” şeklinde konuştu... KTÖS Yönetim Kurulu’nun basın bildirisinde ise şöyle denmektedir: “Sayın Ecevit özellikle 1980’den bu tarafa çok değişmiştir. O kadar ki 1980 öncesindeki Ecevit’le 180 derece ters düşmüştür. Sayın Ecevit’in şimdi söyledikleri ve savunduğu ilkeler, zaman zaman 1980 öncesinde MHP’nin ülkücü kadrolarını savundukları ile denk düşmektedir.”
KTÖS Yönetim Kurulu, Ecevit’in KKTC için özerklik adı altında Türkiye’ye entegrasyonu önermesiyle 1960 Garanti Antlaşması ile Türk askerinin Kıbrıs’a yaptığı harekatın temel dayanağını da ortadan kaldırdığını öne sürdü.
            Açıklamada, KTÖS ile Ecevit’in görüşleri arasında terslikler olduğu, fotoğrafın sendika lokalinde asılı olmasının anlamının kalmadığı ve fotoğrafın indirilmesine karar verildiği belirtildi.” (Kıbrıs, 2 Eylül 1994)

“TÜRK MÜDAHALESİNİN BAŞKA AMAÇLARI VARDI”
Ankara’da yayımlanmakta olan zamanın Ulus gazetesinin yazarlarından genç Bülent Ecevit, 4 Nisan 1958 tarihli ve “Kıbrıs’ta bir yağmur duası” başlıklı bir makalesinde, Kıbrıs’ın bir köyünde Türklerin ve Rumların birlikte yağmur duasına çıkmasını ve akşama Türklerin, iki bin kadar Rumu kendi köylerinde ağırlamış olması olayını ele alarak, “siyasal meseleler halledilince pekala iki cemaatin bir arada yaşamasını mümkün kılacak etkenlerin mevcut olduğu” fikrini savunmaktaydı. Ama bugün Kuzey Kıbrıs’ın fatihi havalarına bürünerek, Kıbrıslı Türklerle Rumların ayrı yaşamasını istemekle ve “siyasal meseleler”in halledilmemesi için elinden geleni ardına koymayan taksimci ve ayrılıkçı güçleri desteklemektedir.
            İngiltere Dışişleri Bakanı Callaghan 26 Temmuz 1974’de Cenevre’deki Türk heyetine ne demişti: “Siz bir bataklığa giriyorsunuz. İngiltere’nin İrlanda’daki durumuna benzer duruma düşebilirsiniz. Bunun için bir anlaşma imzalayıp askerlerinize geri dönüş için kapıyı açık bırakmazsanız, ileride batarsınız.” 
            13 Ağustos 1974’de ise şöyle diyordu: “Mr. Güneş bu sözlerimi unutmayın. Bugün Kıbrıs ordunuzun esiridir, ancak yarın ordunuz Ada’nın esiri olacaktır.” (M. A. Birand, agy, s.301 ve 466)
            Kıbrıs Türk tarafı temsilcisi Rauf Denktaş ne demişti: “Biz coğrafi esasa dayanan, güvenlik içinde yaşayabileceğimiz bir bölge ve idarede de taksim istiyoruz. Gerisi hayaldir. 1960 Anayasasına dönüş gibi.” (agy, s.416)
            Kıbrıs Rum tarafının temsilcisi Glafkos Kleridis ne demişti: “Türk ordusu müdahalesini Garanti anlaşmasına göre yaptıyda, 1960 Anayasası düzenini yeniden kurmayı amaçlıyor demektir. O zaman da 1960 Anayasasına ve bu yasanın getirdiği düzene hürmet etmelidir. Böyle tefsir yapılamayacakla, Türk müdahalesinin başka amaçları var demektir. Biz, 1960 Anayasasının öngördüğü esaslar çerçevesinde, Türk ve Rumlardan oluşacak bir hükümet kurmaya hazırız. Eğer 1960 Anayasasında değişiklik yapılmasını istiyorsanız, bunun silah tehdidi altında yapılmayacağı bilinmelidir.” (agy, s.413)
            Demek ki sorun dün ne idiyse, bugün de odur. Yeter ki uluslararası hukuk ve insan haklarına saygı temelinde verilen sözlere sadık kalınsın ve Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak alınmış bulunan BM kararları hayata geçirilsin. 21. yüzyıla 6 yıl kala, fetih edebiyatına son vermekte sonsuz yarar vardır. 

(Bu araştırma yazısı, KTÖS Yönetim Kurulu’nun Lefkoşa’daki lokalinde asılı bulunan Bülent Ecevit’in fotoğrafının indirilmesi kararının alındığı 1994 yılı Eylül ayı içinde hazırlanmış ve broşür olarak basılması için KTÖS yetkililerine verilmiştir. Ne yazık ki basımı uygun görülmemiştir. Bunun üzerine “Ecevit’in görüşleri” kısmı çıkartılarak, “Ecevit’in Demeçleri” bölümüne kadar olan kısmı ile “Türk müdahalesinin başka amaçları vardı” başlıklı son kısmı, “Amacından Saptırılan Kıbrıs Müdahalesi” başlığı altında, haftalık Yeni Çağ gazetesinin 5 ve 12 Aralık 1994 tarihli sayılarında iki yazı halinde yayımlanmıştır.)      



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder