4 Şubat 2015 Çarşamba

MEMUR CENNETİNDE SENDİKACILIK OYUNU


1995 yılına ait Başbakanlık Bütçesi’nin genel görüşmesi sırasında söz alan KKTC’nin Başbakanı Hakkı Atun, DP-CTP koalisyon hükümetinin iktidarda bulunduğu geçen bir yıllık sürede, “teknik ve idari hizmetlerin yürütülebilmesi için 236 işçi, 500 dolayında da memur istihdam ettiğini söyledi. (Kıbrıs, 15 Aralık 1994)

DP-CTP koalisyon hükümetinin teknik ve idari hizmetlerin yürütülmesinde ne kadar başarılı olduğu ortada! Partizan uygulamalarla, gerek DP, gerekse CTP yanlılarının devlet kadrolarına istihdamı, hiç de 20 yıllık UBP hükümetlerini aratmıyor! Devletçilik oyununda işbaşına getirilenler, kendi taraftarlarını işe alıp, iktidarlarını sözümona güçlendirmeye çalışıyorlar. Ama bu yanlış politikalar, üretim sürecinden bilinçli olarak kopartılan Kıbrıs Türk toplumunun zararına oluyor. Örneğin 1977-1990 yılları arasında, doğal ve taşıma nüfus artışı oranı yüzde 18.25 olurken, kamu personeli sayısı aynı dönem içinde yüzde 60.4 olmuştur. Bir başka deyişle, kamu personelinin maaşları için her KKTC yurttaşının cebinden çıkan para 1977’de 210 dolar iken, 1990’da 461 dolara yükseldi. 1977 yılında 30.4 milyon dolar olan personel gideri, 1992’de 80.9 milyon dolara ulaştı. Kamu personeli sayısı 10 yılda 7 bin 166’dan 13 bin 162’ye çıktı. (Kıbrıs, 28 Eylül 1993)

Bir memur cenneti haline getirilen KKTC devletçiği, taşıma suyla dönen bir değirmeni andırmakta, hantal ekonomik yapısıyla sınırlı bir üretime karşın, başıboş tüketim yapmaktadır. Siyasi nedenlerle hazırlanmış çeşitli yasalardan yararlanarak, genç yaşta emekliye ayrılma sonucu, KKTC’nin emekli memur ordusu 1989’da 6 bin 726 iken, 1993’de 8 bin 23’e yükselmiştir. Sosyal Sigortalar Dairesi’nin ödeme yapmakta olduğu emekli kişi sayısı ise 12 bin 212’dir. Sosyal yardım alanlar 6 binden fazla olup, 8 bin kadar kişi de “şehit ailesi, malül gazi, mücahitlik onur maaşı, burs-nakdi yardım” almaktadır. Her ay Maliye ve Sosyal Sigortalar Dairesi’nden çıkan çek sayısı 40 bin civarındadır.

1993 yılı sonunda 10,402 memur, 3,068 işçi ve 8,056 emekli olmak üzere toplam 21,526 kişiyi istihdam etmiş olan devlet, DP-CTP hükümetinin aldığı yeni personel ve “geçici kadro”dakilerle 24 bini aşan bir çalışanlar ordusunu kendisine bağlamıştır. Kamu kesimi dışında, özel kesimde çalışanlarla birlikte aktif nüfus, 1994 yılında 75 bini aşmış durumdadır.

KKTC’nin aktif çalışan nüfusu içinde sendikalaşma oranının düşük olduğu gözlemlenmektedir. Nezire Gürkan ile Hasan Aşkın’ın yaptıkları bir araştırmada belirtildiğine göre, Sendikalar Mukayyitliği ile Devlet Planlama Örgütü’nün verilerine göre, 1992 yılı itibariyle 26’sı tamamen KİT ve kamu kuruluşlarında örgütlü olmak üzere, kayıtlı 36 sendika bulunmaktadır. Bunlara ek olarak bir de İşverenler Sendikası vardır. (Kıbrıs, 29 Mart 1993)

36 sendikanın 21’i bağımsız, 13’ü Türk-Sen ve 2’si de Dev-İş Federasyonlarının üyesidir. 1991 yılı sonuna ait verilere göre, bağımsız sendikalarda 10,528, Türk-Sen’de 7,134 ve Dev-İş’te 570 çalışan sendikalı idi. 1992 yılı sonunda, 74,037 çalışandan sadece 20,652’sinin sendikalı olduğu kaydedilmiştir. Ama istatistiklerde bir üyenin birkaç kez sayılması ve emeklilerin de buna dahil edilmesi yüzünden sendikalı üye sayısının sağlıklı olarak saptanmasının engellendiği kaydedilmektedir. Bu durumda sendikalıların çalışanlar içindeki gerçek payının yüzde 30’un oldukça altında olduğu ortaya çıkar. (Kıbrıs, 4 Nisan 1994)

Sendikalaşmanın büyük oranda devlette çalışan memur ve işçileri kapsaması ve özel kesimde çok sınırlı kalması, dikkati çeken bir başka özellik olmaktadır. Örneğin 9,584 kişinin çalıştığı inşaat kesiminde örgütlü herhangi bir sendika yoktur. (1991 yılı sonunda 74 üyesi bulunan Türk-Sen’e bağlı Yap-Sen’in bugünkü durumuyla ilgili bilgi edinemedik.) Sendikalaşmanın sınırlı olduğu tarım ve sanayi kollarında ise, inşaat işkolunda olduğu gibi Türkiye’den gelen kaçak işgücünün düşük ücretle istilası söz konusudur. Bunun yarattığı çok boyutlu sorunlara burada girilmeyecektir.

Sendikacılık konusunda deneyimi olan Lütfi Özter, bir açıklamasında sendikaların etkin mücadele yapmamalarını vurgulayarak, KKTC’de yaklaşık 20 bin sendikalının sendikalara ayda 500 milyon TL aidat ödediğini, ancak sendikaların bu mali olanağı değerlendiremediğinden şikayet etmiş ve şöyle demişti: “Sendikacılık iddiasında olanlar, durumlarını ve izledikleri politikayı gözden geçirmeli, parçala-yönet taktiklerini etkisiz hale getirmeli, sendikal dayanışma sağlamalıdırlar. Sendikaların öncelikle üzerinde durmaları gereken konu, asgari ücret ile sosyal sigorta ödeneklerinin yeterli düzeye çıkarılması, bu ödeneklere hayat pahalılığı tahsisatının ödenmesinin sağlanması, tek sosyal güvenlik sisteminin kurulması, örgütsüz işyerlerinin sendikalaşmasının sağlanmasıdır.” (Halkın Sesi, 13 Ocak 1993)

CTP’nin, iktidar ortağı olduktan sonra, sendikal alanda 20 yıllık UBP politikasını benimseyerek, kendine yakın sendikalara üye kaydırmaya başlaması da sendikacılar arasında huzursuzluğa yol açmıştır. 250 civarında üyesinden190’ını Emek-İş’e kaptıran Bank-Sen ile Emek-İş’i politik istismarcılık ve iyi niyetten yoksun olmakla suçlayan Pey-Sen’in şikayetleri basına yansımıştır. (Kıbrıs, 13 Ocak 1994) Türk-Sen Genel Başkanı Ö.Konuloğlu ise şöyle konuşmuştur: “Türk-Sen’in bugün üye sayısı 5,500’dür. 1988 yılında 12,500 üyesi bulunan Türk-Sen, o yıllarda başlatılan yıkım operasyonu ve 12 Aralık’tan sonra devam eden olaylar (DP-CTP koalisyonunun işbaşına geçmesi-A.An), bugünkü tabloyu ortaya çıkarmıştır. Geçen yıl 6 bin civarında olan üye sayımız, Dev-İş’in aldığı yaklaşık 600 üye ile bugünkü durumdadır.” (Şafak, 15 Nisan 1994)

Emperyalizmin bölgemizdeki stratejik çıkarları uğruna ikiye bölünmüş adamızın kuzeyinde oluşturulmuş bulunan ve Türk egemen çevrelerinin güdümünde tutulan KKTC devletçiği, midesinden kendisine bağladığı memur-işçi ordusunu “bordro mahkumu” yaparken, sendikacılar da Maliye’nin maaşlardan kestiği “üye aidatları” ile sözümona çalışanları örgütleyip, ekonomik çıkarlarını savunmaktadırlar! Birkaç bildiri ve yürüyüş sonucu elde edilen maaş artışlarıyla “görevlerini” yaptıklarını sanan sendikacılar, çalışanların sorunlarına gerçek çıkış yollarını göstermekten uzaktırlar. 

Üyelerine ekonomik ve siyasal bilinç taşıma, sosyal kurtuluşa ışık tutma, Kıbrıs sorununun demokratik bir şekilde çözümlenmesi için sahip çıkılması gereken uluslararası ilkeleri benimsetme vb görevler hep gözardı edilmektedir. Eskiden adı solcuya çıkmış bazı sendika bürokratlarının devlet bürokratlığına geçmesi, önce TKP’nin, daha sonra da CTP’nin koalisyon hükümetleri sayesinde iktidar nimetlerinden yararlandırılması, halkta “bunlar da birşeyi değiştiremedi” yargısının yerleştirilmesine yaramış ve sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümü için “Başkanlık rejimi” yoluyla “TC ile bütünleşme”nin kaçınılmazlığı kanıtlanmak istenmiştir. 30 örgütten oluşan sözümona “Toplumsal Muhalefet Platformu”nun talepleriyle ilgili olarak hükümet ve bazı sendikaların aldığı tavır da bu oyunun bir parçasıdır. Tepkilerin komitelere havale edilmiş olması bu amaca yöneliktir. 

Çalışanların “kendiliğinden” değil de, “kendisi için” sınıf olma mücadelesi için alınacak daha çok yol vardır...


(Yeni Çağ, 26 Aralık 1994, Sayı:208)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder