18 Mayıs 2015 Pazartesi

KIBRIS, BATMAYAN UÇAK GEMİSİ OLARAK KULLANILMAYI SÜRDÜRÜYOR


           Son aylardaki gelişmeler, adamız Kıbrıs’ın jeo-stratejik konumu nedeniyle emperyalizmin hedef tahtası olmayı sürdürdüğünü göstermektedir. 1974 yılında Yunan faşist darbesi ve onu izleyen Türk askeri işgali ile ikiye bölünen adamız, doğrudan NATO’nuın etki alanı içine çekilmiş oldu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü sözümona garanti etmiş olan üç NATO ülkesi, yani İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, adanın bölünmesi ve askerileştirilmesi karşısında sorumluluklarını yerine getiremediler. Yunanistan darbe yapıp, yasal Makarios hükümetini devre dışı bırakmak isterken, Türkiye güya buna engel olacakmış diye askeri müdahalede bulundu. Adanın %37’sini işgal edip, buradaki Kıbrıslı Rumları güneye sürdü. Anadolu’dan getirdiği 100 bini aşkın yeni nüfus ile kuzeyin demografik yapısında önemli değişiklikler gerçekleştirdi. 1960’dan beri ada üzerinde egemen askeri üsler bulunduran İngiltere ise, olanlara seyirci kalarak, böl-yönet politikasının bu kez Türkiye tarafından uygulanmasına onay verdi.
            Şu anda ada üzerindeki askeri duruma bakacak olursak şu tablo ortaya çıkmaktadır:

KUZEYDE ASKERİ DURUM
            Sayıları 40 bine yaklaştığı söylenen Kıbrıs'taki Türk silahlı kuvvetleri ve sayıları bilinmeyen subay ailelerine ek olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşmalarına göre adada bulunan 650 kişilik Türk Alayı personeli vardır. Mecburi askerlik yasası çerçevesinde görev yapan Kıbrıslı Türk gençlerinin sayısı da 4300 olarak  verilmektedir. Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri'nde görevli Türkiyeli subay sayısı hakkında herhangi bir bilgi elde edilememiştir. Eğitilmiş 50 yaşın altındaki yedekler ise 26 bin kişi kadardır.
            Askeri araç olarak 300 tane ABD malı modern M-48A5 tankı, 200 tane M-113 ve M-59 zırhlı personel taşıyıcısı, çeşitli silahlar, havan topları ve uçaksavar silahlar,  8 uçak, 12 helikopter ve 3 sahil botu vardır.
            Ercan (Timbu) sivil havaalanına ek olarak, askeri amaçlı Geçitkale (Lefkonuk) Havaalanı, Ağırdağ-Kırnı yanındaki yardımcı pist, Girne Deniz Üssü, Mağusa Limanındaki askeri gemilere kolaylıklar sağlayan düzenlemeler ve diğer askeri tesisler bulunmaktadır.
            TC devletinin Kıbrıs toprakları üzerindeki askeri güçleri için, 1990 yılında 328 milyon dolarlık bir harcama yaptığı (savunma bütçesinin %10'u) kaydedilmiştir. Halen yılda 510 milyon dolar harcama yaptığı hesaplanmaktadır. Bu para ABD tarafından TC'ye verilen askeri yardımın üzerinde bir miktardır.
            Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeyinde kendi askerinin denetiminde tuttuğu topraklarda oluşturduğu ve uluslararası topluluk tarafından yasadışı olduğu için kabul görmemiş olan KKTC devletçiği, sadece kendi tarafından tanınmakta olup, Türkiye burjuvazisine bir yandan bölgede askeri üstünlük ve avantaj sağlarken, öte yandan  da ekonomik yarar sağlamaktadır.

ASKERİ İŞGAL ALTINDAKİ  EKONOMİK SÖMÜRÜNÜN BOYUTU
            Sadece 1987 ile 1996 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, Kıbrıslı Türklere ekonomik yardım adı altında gönderilen 395.4 milyon dolar, bunun beş katını tutan mal satımı ile geri alınmıştır. Bir başka deyişle, Türkiye ticaret ve sanayi burjuvazisi, Türk Kıbrıslılarla yapmış oldukları alışverişten 2 milyar 7 milyon 200 bin dolar  kârlı çıkmıştır. Örneğin 1996 bütçesi gerçekleşme rakamlarına göre, Türkiye'nin 1996 yılında KKTC bütçesine katkısı 7 trilyon 367 milyar TL (89.7 milyon dolar) olurken, bunun 6 trilyon 119 milyar 642 milyon TL'si (74.5 milyon dolar) doğrudan ekonomiye enjekte edildiği ve geriye kalan bölümünün ise savunma harcamalarına gittiği açıklanmıştır.

GÜNEYDE ASKERİ DURUM
            9200 erkek ve 500 kadından oluşan 9700 kişilik Rum Milli Muhafız Ordusu personeli, 9050 piyade, 300 hava ve 350 deniz gücü olarak görevlendirilmiştir. 650 Yunanlı subayın bu orduda yönetici olarak çalıştığı bilinmektedir. Buna ek olarak 1960 Kuruluş anlaşmalarına göre 950 kişilik bir de Yunan Alayı vardır. Yunan Alayında 81 ve 107 MM havan topları, 90 ve 106 mm tanksavar silahlar ve Milan füzeleri bulunmaktadır. Bunların dışında 2 Yunan Komando Taburu'nun da bulunduğu söylenmektedir. Eğitilmiş yedekler 88 bin kişi kadardır. Rum Milli Muhafız Ordusu'nun idamesi için her yıl 200 milyon Kıbrıs Lirası'ndan fazla para harcanmakta, S-300 gibi yeni silah sistemlerinin alımı için de milyonlarca dolar heba edilmektedir.
            Askeri araç olarak  52 Fransız malı AMX-30B-2 tankı, 120 EE-R ve 28 EE-3 tipi Brezilya malı zırhlı araç ve çeşitli zırhlı personel taşıyıcılar, 4 savaş uçağı, 8 helikopter ve 5 sahil koruma botu vardır.
Larnaka sivil havaalanına ek olarak, sivil amaçlar için  kullanılan Baf hava alanı, son zamanlarda  askeri hava üssüne dönüştürülmüştür. Ara bölgede kalmış olan Lefkoşa Uluslararası Havaalanı ise 1974 savaşından beri kullanılmamakta olup BM Barış Gücü'nün denetimindedir.

ARA BÖLGE DE TEHLİKELİ
            180km uzunluğundaki ateşkes hattı üzerinde 17 bin kadar mayının döşenmiş olduğu sanılmaktadır. 110 mayın tarlasından 39'u BM denetimindegi ara bölgede yer alırken, 71 tanesi de ara bölgenin 500 metre kadar yakınındaki yerlerde yerleştirilmiş bulunmaktadır.
            1964'den beri adada görev yapmakta olan BM Barış Gücü askerlerinin sayısı da halen 1197 olup, bu görevin maliyeti yılda 45 milyon dolar tutmaktadır.

EGEMEN İNGİLİZ ASKERİ ÜS BÖLGELERİ
            Bunlara ek olarak 1960 Garanti ve İttifak Anlaşmalarına göre, ada üzerinde iki askeri üs bulundurma hakkı elde eden İngiltere'nin, Dikelya ve Ağrotur'daki Egemen İngiliz Üs Bölgelerinde 1500'ü Kraliyet Hava Gücü (RAF) ve 2300'ü de Kara Gücü olmak üzere 3800 İngiliz askeri vardır. Adanın en yüksek tepesi üzerinde bir ufukötesi radar bulunduran İngiltere, doğa koruma alanı olarak ilan edilmiş bulunan Akama bölgesinde ise askeri tatbikatlar gerçekleştirmekte ve bölge halkının tepkisine neden olmaktadır. ABD'ye ait iki adet U-2 casus uçağı da 1974 öncesinden beri Ağrotur'da konuşlandırılmış bulunmaktadır.

YENİ ÜSLER,YENİ TEHLİKELER
            Görüldüğü gibi adamız Kıbrıs, emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından patlamaya hazır bir barut fıçısına döndürülmüştür. Kıbrıs Rum tarafının Rusya'ya sipariş verdiği S-300 füzelerinin adaya getirilip konuşlandırılması ve bunun yaratacağı tehlikeler, Türk tarafının artan meydan okuma tehditleri, durumu daha da karmaşık bir hale getirmektedir.
            Rumlar, Baf askeri havaalanını hizmete açmaya hazırlanırken, Türkiye de  işgali altında tutmaya devam ettiği Kıbrıs'ın kuzeyindeki topraklar üzerinde yeni militarist projelerin gerçekleşmesi için çalışmaktadır. Türk Genel Kurmayı tarafından hazırlanan iki yeni projeye göre, Gemikonağı ve Mağusa boğazında iki büyük deniz üssü inşa edilecek, üçüncü projeye göre ise, Geçitkale Havaalanı  büyük bir hava üssü şeklinde donatılacaktır. Anımsanacağı gibi, Geçitkale Havaalanı'na, NATO'nun 25-27 Şubat 1990 tarihlerinde harita üzerinde gerçekleştirilen bir tatbikatında "aktif ve öncü görev" verildiği basın haberlerine yansımış, Toros-2 1997 tatbikatı sırasında da Türk Hava Kuvvetlerine bağlı F-16'lar tarafından kullanılmıştı.
            Bu arada Türk silah sanayicilerinden bir grup, Kıbrıs'ın işgal altındaki kuzeyinde "Türk milli silah sanayi yatırımlarının bir halkası"nı kuracakları açıklamışlardır. 1998'in Ocak ayı ortalarında bölgemize gelen  Çarmıklı Holding ve Yurtsan Yönetim Kurulu yetkilileri, buradaki askeri olanakları Türkiye'dekilerle "sanayi, silah ve arazi işbirliği halinde" nasıl birleştireceklerini araştırdıklarını açıklamışlar ve askeri yatırımlar yapmayı planladıklarını duyurmuşlardır.

DOĞU AKDENİZ'DE KURULAN YENİ ASKERİ DENGELERDEKİ YERİMİZ
            Doğu Akdeniz sularında Aralık 1997'de yapılan ve 5 gemi ile bin bahriyelinin katıldığı ABD-İsrail-Türkiye askeri tatbikatları da bölgemizde, ABD emperyalizminin çıkarlarına hizmet edecek yeni askeri dengelerin kurulmakta olduğunu göstermektedir.
            İsrail, Türk Hava Kuvvetleri'nin modernizasyonuna katkıda bulunurken, İsrail Merkava tanklarının Türkiye'de yapımına başlanması planlanmaktadır. İsrail-Türkiye stratejik ittifakı çerçevesinde Kıbrıs'ın kuzeyindeki egemen askeri ve sivil güçler de, kendilerine düşen rolü almakta gecikmeyecektir. Nitekim UBP'nin yayın organı Birlik gazetesinde üçlü Amerikan taksim planını lanse etmeye çalışan Fuat Nalcıoğlu,  6 Ocak 1998 tarihli köşesinde şunları yazmıştır:
            "Türkiye, ABD, İsrail askeri ortak tatbikatı başlamıştır. Ülkemizin de içinde olduğu Doğu Akdeniz’de yapılan bu askeri tatbikat, bizleri de yakından ilgilendirmektedir. Başlatılan bu işbirliği, gelecekte biz KKTC’yi de içine alacak olan bir işbirliğidir. ABD’nin bölgemizde en stratejik konuma sahip ve de en yakın müttefikleri olan Türkiye ve İsrail ile başlattığı bu askeri işbirliği, 2000 yüzyılına damgasını vuracak olan bir işbirliğidir... 
            Bu yıldan itibaren Kıbrıs sorunu da yol ayrımına doğru gitmektedir. Avrupa Birliği ya Türkiye’yi de bu yıl içinde tam üyelik için adaylığa kabul edecek ve her şey planlandığı gibi gidecektir. Üç bölgeli Kıbrıs Taksim edilecek, KKTC olarak biz de, Türkiye, ABD, İsrail ortak cephesinin içinde yer alacağız. Ülkemiz Doğu Akdeniz’in en stratejik ülkelerinden biridir. Biz beğensek de, beğenmesek de ülkemizin pozisyonu budur. Kafkasya’da, Doğu Avrupa’da ve Ortadoğu’da kurulmakta olan yeni yapılanmadaki yerimizi mutlaka alacağız. Bu kaçınılmazdır.”

ACİL GÖREV NE OLMALIDIR?
            Yukarıda çizilen genel tablo,  bölgemizin barışsever  halkları açısından hiç de iç açıcı değildir. Arap Birliği ülkeleri bu üçlü tatbikatları kınarken, Kıbrıslı Rum bir yetkili de şu açıklamayı yapmıştır: "Gelişmeleri izlemekteyiz. Tatbikatların Kıbrıs'la herhangi bir ilgisi olmadığı hakkında bize güvence verilmiş ve kurtarma amaçlı oldukları söylenmiştir; ama sürekli olarak soykırım ve insan hakları ihlallerine ilişkin kayıtları bulunan Türkiye gibi bir ülkenin de bu tatbikatlara katılması, olayın insancıllığı ile bağdaşmamaktadır."
            Kıbrıslı Türk ve Rum yurtseverlere düşen acil görev, adamızın tamamen askersizleştirilmesi, yabancı askeri üs ve tesislerden arındırılması, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin halkını ve topraklarının federal bir çatı altında yeniden birleştirilmesi ve adamızın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü sağlamak için kitleleri bilinçlendirip, anti-emperyalist mücadele cephesine kazandırmaktır.

(“M.İlker” imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek, Sayı:25-26, Şubat-Mart 1998 ve kitap içinde, Ahmet An, Kıbrıs Sorununun Perde Arkası, İstanbul 2000, s.39-44)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder