27 Mayıs 2015 Çarşamba

“KIRMIZI”LAR CTP’DEN SİLİNİRKEN, YENİ GÖREV NE ?


Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 18 Ocak 1998 günü Lefkoşa’da yaptığı olağanüstü program ve tüzük kurultayı, partililer arasında süren bazı görüş ayrılıklarının daha da büyüdüğünü gösterdi. 4500 küsur  üyesi bulunan CTP’nin bu 15. kurultayına katılmak üzere seçilmiş 574 delegeden sadece 185’inin toplantıya gelmesi, 1970 yılı sonunda kurulmuş olan bu siyasal partinin uzun yıllar sözü edilen sözümona “çelik disiplin”inde bozulmalar olduğunu ortaya çıkardı. Bu durumun, bu yıl yapılacak genel ve yerel seçimlere mutlaka yansıyacağı sanılmaktadır.
Anımsanacağı gibi CTP son genel seçimlerde, “kırmızı” diye tanınan renginin “yeşil”lendiğine ilişkin yoğun propagandalara girişmiş, evcilleştiğini kanıtlayarak DP ile iki buçuk yıl hükümetçilik etmiş ve 1996’daki kurultayında da sağa kayma harekatını yürüten kadronun parti yönetimini tamamen ele geçirmesiyle işlem tamamlanmıştı.
Yine anımsanacaktır, CTP’nin evcilleştirilmesi süreci, 1976 ile 1996 yılları arasında, 20 yıl partinin değişmez Genel Başkanı olan Özker Özgür’ün katılım ve onayıyla olmuştu. Ama başkanlık koltuğunu şimdiki Genel Başkan Mehmet Ali Talat’a kaptıran Özgür, makamını kaybetmiş olmanın hırsıyla bir ara partiden ayrılmayı düşünerek, “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Varlık Hareketi” denen grupçuğu oluşturanlarla birlikte davranmış, ama Parti yönetiminden gelen uyarı üzerine,  partiden istifa etmiş “kırmızı” arkadaşlarını yarı yolda bırakmıştı. Parti içinde kalan “kırmızı”larla mücadelesini yürütmeyi yeğleyen Özgür, bu son kurultayda daha da etkisizleştiğini görmüş ve feveran içine girmiştir.
Yıllardır aynı Stalinist yöntemlerle parti bürokrasisini yöneten Özker Bey, şimdi kendi yetiştirmelerinin ayak oyunlarına kurban gitmek üzere. Nitekim kendi grubunun önerdiği tüzük değişiklikleri kurultayda yeterli çoğunluğu sağlayamayınca, toplantı salonundan ayrılarak, gazetecilere “Hayatımda böyle yasadışılık görmedim, bu kurultay baştan sona yasadışıdır” şeklinde konuştu.
O zaman size sormazlar mı a Özker Bey: Neden Kurultay başladığı zaman, orada bulunan  185 delegenin yeterli sayıyı oluşturmadığını söylemediniz? Bir kere bu program ve tüzük kurultayının iki yıl önce Şubat 1996’da yapılması gerekiyordu. Ama parti içi tartışmalar yüzünden geciktirildi. Kurultaya sunulan taslak metinler üzerinde “uzlaşma” sağlandığı açıklanmışken, iki yıllık tartışmalar neden yeniden gündeme getirildi? CTP’nin yıllar önce hep birlikte hangi dönülmez yola girdiği bilinmiyor muydu? 
CTP’nin solculuğuna olan inancını “hükümet deneyimi” ardından yitiren delegelerin bir kısmı (389 delege) bu son kurultaya katılmazken, bir kısmı da (185 delege) katılmalarına karşın, verilen yemek arasında salonu terkettiler (56 delege) ve şimdi yasallığı tartışılan bir kurultay ortaya çıktı. 4500 küsur üyesi olan CTP, üçte iki çoğunluğu temsil etmeyen 129 delegenin (ki bunun 30 küsuru Özker Özgür yanlısı idi) aldığı kararları nasıl yasal diye yutturacak?
Dünyadaki sosyal demokrat partilerin birliği olan Sosyalist Enternasyonal’e üye olmak için programında değişiklik yapan CTP’ye, Özgür’ün “biz emeğin partisiyiz, çizgimizi bu temelde netleştirmek zorundayız” demesi, olmayacak duaya amin demeye benziyor. Özgür bakınız ne diyor: “Barış yanlısı iş adamları da CTP’nin emekçi özünü bilerek partiye başvuracaktır.” Özker Özgür, emek ile sermayenin çıkarlarının aynı parti içinde uzlaşamayacağını bilmiyor mu?
Özgür, artık 20 yıllık hatasıyla sevabıyla bir kenara çekilip, siyasal anılarını kaleme almalıdır. İlk Genel Başkan Ahmet Mithat Berberoğlu’nun 1976’daki 3. Kurultayda önerdiğini söylediği, ama asla tüzüğe konmayan “3 dönem veya 6 yıl Genel Başkanlık yapanlar tekrar aday olamasın” hükmünün önemi üzerinde de bir ev ödevi hazırlamalıdır. “Kırmızı” olduklarını iddia edenler de, eğer samimiyseler, renk uyumu sağlayabilecekleri gruplarla derhal biraraya gelip, toparlayıcı ve tutarlı yeni bir oluşuma gitmelidirler.
CTP’nin bugünkü yöneticilerine düşen tarihsel görev ise, Şubat’ta yapılacak kurultaylarında öteki sosyal demokrat parti TKP ile birleşme kararı alarak, taksimci egemenlere karşı dört dörtlük bir muhalefet partisini kotarmak olmalıdır. Siyasal mücadelenin Kıbrıslı Türkler yararına sonuçlanması, ancak böylesi güçlü bir siyasal partinin harekete geçirilmesi ile olasıdır. Gerisi sandalye kavgası ve halkı aldatmaca olmaktan öteye gidemeyecektir.  (A.An)

GEÇEN AYIN PEYGAMBERİ
“Türkiye, ABD, İsrail askeri ortak tatbikatı başlamıştır. Ülkemizin de içinde olduğu Doğu Akdeniz’de yapılan bu askeri tatbikat, bizleri de yakından ilgilendirmektedir. Başlatılan bu işbirliği, gelecekte biz KKTC’yi de içine alacak olan bir işbirliğidir. ABD’nin bölgemizde en stratejik konuma sahip ve de en yakın müttefikleri olan Türkiye ve İsrail ile başlattığı bu askeri işbirliği, 2000 yüzyılına damgasını vuracak olan bir işbirliğidir...
Bu yıldan itibaren Kıbrıs sorunu da yol ayrımına doğru gitmektedir. Avrupa Birliği ya Türkiye’yi de bu yıl içinde tam üyelik için adaylığa kabul edecek ve her şey planlandığı gibi gidecektir. Üç bölgeli Kıbrıs Taksim edilecek, KKTC olarak biz de, Türkiye, ABD, İsrail ortak cephesinin içinde yer alacağız. Ülkemiz Doğu Akdeniz’in en stratejik ülkelerinden biridir. Biz beğensek de, beğenmesek de ülkemizin pozisyonu budur. Kafkasya’da, Doğu Avrupa’da ve Orta Doğu’da kurulmakta olan yeni yapılanmadaki yerimizi mutlaka alacağız. Bu kaçınılmazdır.” (Fuat Nalcı, Birlik gazetesi, 6.1.1998)

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:30, Şubat 1998)








   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder