27 Mayıs 2015 Çarşamba

KÜLTÜRÜMÜZ...AYDINIMIZ: KÜLTÜREL DEĞİNMELER


* KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın toplumumuzun eğitimi alanında neler yaptığı malum. Yaz-boz tahtasında denek olarak kullanılan yeni nesillerin, Üniversite Giriş Sınavlarında gösterdiği başarı (!) bu alanda ne kadar geri olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Toplumumuzun kültür işlerinden de sorumlu olan bu bakanlığın neler başardığı da ortada. 1878’den günümüze Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ta veya ada dışında bastırdıkları bütün kitapları içeren bir bibliyografya çalışmasını bastırmak için yıllardır bir adım ilerleme kaydedemeyen Bakanlığımız, her yıl yayımlamayı taahhüt ettiği kitapları da ancak birkaç yıl sonra piyasaya verebiliyor. Arada kaybolup gidenlerden ise kimse söz etmiyor.

* Bir de Kıbrıs Rum Kültür Dairesi’nin 1996 yılının ilk yarısında yaptıklarına ilişkin rapora  göz atalım: Rum Kültür Dairesi, yazar, müzisyen ve tiyatro sanatçılarına yapılan bağış ve yardımlar da içinde , her yıl kültürel etkinlikler için 3 milyon Kıbrıs Lirası (555 milyar TL) harcamaktadır. Daire, son 3 yılda 26 kitap yayımlamış olup, her yıl yazar ve yayımcılara destek olmak için 50 bin KL harcanmaktadır. 1996 yılının ilk 6 ayında 6 bin kitap satın alınarak, kütüphanelere ve dıştaki kültürel kuruluşlara gönderilmiştir. Kıbrıs dışında yer alan kültürel etkinlikler için 40 bin KL harcanmıştır. Kıbrıs’ta yapılan etkinlikler için de 30 bin KL harcanmıştır. Kıbrıslı Rum sanatçıların eserlerini satın almak için yılda  80 bin KL’lık  bir bütçe kalemi vardır. Her yıl 10 bin KL değerinde tiyatro bileti satın alınıp, okullara parasız dağıtılmakta, ya da kırsal bölgelerde düzenlenen tiyatro gösterilerinin bütün biletleri satın alınarak halka ücretsiz tiyatro izleme olanağı yaratılmaktadır. Eylül ayında gerçekleştirilecek olan Kipria ‘96 Kültür Şenliği için 300 bin KL ayrılmıştır.

* Mart 1995’de KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından oluşturulan “Kültür-Sanat Danışma Kurulu”nun ne yaptığı konusunda basına hiç bir haber sızmıyor. Ayda bir olmak üzere kendiliğinden toplanacak olan veya belirli günlerde olağan toplantı yapabilecek Kültür-Sanat Danışma Kurulu’nun görev ve yetkileri de uzun uzun sayılmıştı. Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği denen kliğin bütün kurul üyeliklerini ele geçirmek için yaptığı manevraların açığa çıkarılması ile konunun buz dolabına kaldırıldığına inanılıyor. Aynı kliğin, bir süre önce siyasal bir cinayete kurban giden kültür adamı ve yazar Kutlu Adalı arkadaşımızın anısına bir Kültür-Sanat Şenliği düzenleme projesinin  de kabul görmediği haber veriliyor. Yaşadığı süre içinde bu tür kliklere karşı tavır almış olan Kutlu Adalı’nın adını istismar etmek isteyen bu “sanatçılar”, “başı biz çekeceğiz, bizim onaylamadığımız kişiler etkinliklerde yer almayacak, siyasal sözler ve pankartlara yer verilmiyecek” gibi koşullar öne sürünce projeleri de yatmış. İyi ki gerçekleştirilememiş, yoksa Kutlu’nun kemikleri sızlayacaktı!

* Kutlu Adalı’nın öldürülmesinden sonra birçok kişi ve sanatçı onun saygın aydın kişiliğini istismar ederek adından yararlanmak istedi. Hatta onun sağlığında işbirliği yapmaktan uzak durduğu veya eleştirdiği çevreler bile modaya uyarak ondan  söz ettiler.  Fikret Demirağ, sağlığında onu şair olarak kabul etmezken, ölümünden sonra “şiirlerinin de toplanıp kitap halinde yayımlanması gerekiyor” diye yazabildi. “Bu dünyadan Kutlu Adalı geçti” diye başlık attıktan bir gün sonra da şunları yazdı: “Yazarların, düşüncelerinden dolayı kurşunlandığı bir ortamda, sanat-sanatçı-erotizm ilişkisinden söz etmek, belki yakışık almaz gibi gelebilir kimilerine.” Evet, hem de ne yakışıksız oluyor. Kurşunlanan düşüncelerden yanaymış gibi tavır alıp, aslında o düşüncelere sahip kişilere her fırsatta sansür uygulamak, onları yok saymak da “Kültür-Sanat Sayfası Yönetmenliği”nin raconundan olsa gerek!

* “Kutlu Adalı cinayeti neredeyse bir ayı dolduruyor. Hala daha bir ipucu yok, hala daha toplumu aydınlatacak bir açıklama yok” diye yazan Neriman Cahit, ya gazeteci değil, ya da kulaklarından rahatsız. Yazısına şöyle devam ediyor: “Yıllardır yaşananlar gençleri, aydınları, sanatçı ve yazarları (bile) ürkütmüş, büyük bölümünü sindirmiştir...Hala daha bu halk neden susuyor. Neden bunca suskun. Bunun derinine inmek, araştırmak gerek. Sanırım bu elliyi aşkın örgütün bundan sonra yapması gereken bu suskunluğun  nedenlerini derine inerek inceleyip, çözümler üretecek uzman araştırma/cı/ ekipleri kurması.”
Neriman Hanım (bile), yılların gazetecisi ve ödüllü röportajcısı olarak  üç maymunları oynarsa vay bu suskun halkın haline! Elliyi aşkın örgüt içinde Adalı cinayetinin araştırmasını ciddi olarak yapıp sonuçlandıracak kaç kişi var ki? Adalı’nın yazarı olduğu Yeni Düzen gazetesi ile CTP, olayın boyutlarını  değiştirip, siyasal yarar sağlamaya yönelirken, kuruluşunda Kutlu’yu dışlamış olan  “Demokrasi ve İnsan Hakları Hareketi”  ise mum ve meşale yakıp yürümekten ve şenlik düzenlemekten başka ne yapıyor ki!


 (Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:14, 27 Eylül-27 Ekim 1996)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder