27 Mayıs 2015 Çarşamba

TÜRKİYE'NİN KIBRIS'LA OLAN HUKUKİ İLİŞKİLERİ VE TAKSİM PROJESİ


1571 yılında Osmanlılar tarafından fethedilen Doğu Akdeniz'deki Kıbrıs adasının yönetimi, 1878 yılında imzalanan bir anlaşma ile İngiltere'ye devredilmişti.
İngiltere, 1. Dünya Savaşı ardından 5 Kasım 1914'de, Osmanlılardan kira karşılığı geçici olarak aldığı Kıbrıs adasını kendi topraklarına kattığını ilan etti.

İNGİLTERE KIBRIS'I İLHAK EDİNCE
Sir Harry Luke "Cyprus: A Portrait and an Appreciation" (London 1965) adlı kitabında olayla ilgili şu anısını aktarmaktadır:
"(5 Kasım 1914) akşamı Afrodit'in adasını Osmanlı amirine bağlayan bağın koparıldığı haberini iletme görevi bu satırların yazarına düşmüştü. Müftü'nün Lefkoşa'daki evinde yapılan Mehmet Münir Bey'in kızının nişan töreni için toplanmış olan Kıbrıslı Türk ileri gelenler, beklenilmeyen bir haber olmayan bu duyuruyu ağırbaşlı bir tevekkülle karşılamışlardı." (s.87-88)
Kıbrıslı Türk liderler, ertesi gün İngiliz Yüksek Komiserini ziyaret ederek, Ada'nın statüsünde meydana gelen değişikliği kabul ettiklerini ve bu karara uyarak İngiliz yönetimine sadakat göstereceklerini bildirdiler. Büyük Britanya'nın Osmanlı İmparatorluğu'na ve Müslüman halka verdiği yardım ve sempatiye karşı Osmanlı hükümetinin çok az bir şükran belirttiği ve müttefiklerin yanında savaşa katılması kararından utanç duyduklarını belirttiler. (The Times, 11 November 1914'ten aktaran Sir George Hill, A History of Cyprus, Cambridge 1972, Cilt:4, s.413)

LOZAN'DA İLHAK KABUL EDİLİYOR
Türkiye Cumhuriyeti, 24 Temmuz 1923'de müttefik ülkeler ile imzaladığı Lozan Barış Andlaşmasının 20. maddesinde, Kıbrıs'ın İngiltere'ye katılması kararını tanıdığını bildirmişti. Böylelikle Türkiye, Kıbrıs'ın hukuksal durumunu ilgilendiren 16. madde ile "andlaşmada belirtilen sınırlar dışında bulunan topraklar üzerindeki, ya da bu topraklara ilişkin olarak, her türlü haklarıyla sıfatlarından ve egemenliği işbu andlaşmada tanınmış adalardan başka bütün öteki adalar üzerindeki her türlü haklarından ve sıfatlarından vazgeçmiş" oluyordu.
Andlaşmanın 21. maddesine göre de, o tarihte Kıbrıs adasında yerleşmiş olan Türkiye uyruklular, İngiliz uyruğuna geçmiş sayılacaklar, Türkiye uyruğunda kalma tercihini seçenler ise, seçme hakkını kullandıkları tarihi izleyecek 12 ay içinde Kıbrıs adasından ayrılmak zorunda olacaklardı.
Önemli miktarda Kıbrıslı Türkün Türkiye'ye göç etmesinden yana olan zamanın TC hükümeti, bu göçe yardımcı olmak amacıyla, Haziran 1925'de Kıbrıs'ın Larnaka sahil kasabasında bir konsolosluk açtı. Kıbrıs'taki İngiliz yönetiminin adadan göç etmek isteyen Türkleri cesaretsizlendirmek amacıyla bazı zorluklar çıkardığından şikayet eden Türkiye, İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na çeşitli başvurularda bulundu. Sonunda Ankara'nın bütün ümitlerine rağmen, sadece 9,310 Kıbrıslı Türk, TC uyruğuna geçmek ve seyahat belgesi almak için Konsolosluğa başvurdu.
1924 ile 1927 yılları arasında 5 bin kadar Kıbrıslı Türkün adayı terkederek, Türkiye'ye yerleştiği kaydedilmiştir. (Cyprus, Report for 1927, London 1928, s.40) 1928 yılına ait Rapor'da ise göç edenlerden çoğunun geri döndüğü belirtilmektedir. (s.36) 1921'de Kıbrıslı Türklerin nüfusu 61,399 iken, 1931'deki sayımda 64,238 olarak saptanması, bu 5 bin kişilik göç rakamının doğru bir tahmini yansıttığını göstermektedir. (aktaran Ahmet An, Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması (1900-1942), Lefkoşa 1997, s.76)
***
Türkiye'de Celal Bayar'dan sonra Ekonomi Bakanlığı ve İzmit milletvekilliği (1. ve 4. devrede) yapmış olan ve 1. Büyük Millet Meclisi'nin ilk oturumunda oluşacak milli hükümetin programının çizilmesinde katkısı olan Kıbrıslı Sırrı Bellioğlu, şunları anlatmaktadır:
"Benim siyasi hayatım hep mücadele ile geçmiştir. Daima hürriyet için ve haksızlıklara karşı çarpıştım. 1915'te İngilizlerin Kıbrıs'ı fiilen ilhak etmesi büyük bir haksızlıktı. Elbette buna ben ve arkadaşlarım bigane kalamazdık. 1. Cihan Harbi sonunda sulh muahedesinin imzası için Osmanlı hükümeti tarafından Versay'a gönderilen Sadrazam Tevfik Paşa'ya Avukat Kıbrıslı Remzi, Kıbrıslı Nihad Sırrı ve ben, Kıbrıs'a dair müşterek olarak hazırladığımız bir muhtırayı vermiştik...Kıbrıs'ın bu muhtırada okunan kayıtlara göre mukadderatının tesbitini Birinci Büyük Millet Meclisi'nde milletvekili bulunduğum sırada Lozan'a gitmekte olan o vakitki Dışişleri Bakanı İsmet İnönü'ne bir izahname vermiştim. Maalesef orada hiçbir takipte bulunulmamıştır. Büyük Millet Meclisi tarafından Londra'ya gönderilen Bekir Sami Bey heyeti arasında ben de bulunuyordum. Brindizi'ye varır varmaz, o vakit hayatta olan Hakim İzzet Bey'e bir telgraf çekmiş ve Kıbrıs Türklerinin ne zeminde talepleri olduğunun Londra'da bulunacak Türk heyetine acele bildirilmesini istemiştim. Maalesef Kıbrıs'tan hiçbir talepte bulunulmamıştı. Kafkas hududundaki Kars, Ardahan vilayetleri iade olunduğu zaman, Kıbrıs'ın Türkiye'ye geri verilmesi muahede iktizasından idi. Bu vilayetlerin Milli Hükümet zamanında Türkiye'ye iadesine o vakit komünistlerin reisi Lenin tarafından muvaffakat edildiği halde İngilizler bilakis buna muallal olan muahede hükmünü yıkarak, Kıbrıs adasını ilhak etmişlerdi." (A.An, agy, s.71-72)

TC YENİDEN TARAF YAPILDI
Türkiye'nin Kıbrıs sorununa yeniden resmen taraf yapılması, 29 Ağustos 1955'de toplanan Londra Konferansı'na katılması ile oldu. Türkiye kamuoyu, o vakte kadar Kıbrıs'ta statükonun korunmasını savunmuş, statükonun değişmesi halinde ise adanın Türkiye'ye iadesi gerektiğini öne sürmüştü. 1950'lerden sonra Kıbrıslı Rumlar tarafından yoğunlaştırılan adanın Yunanistan'a bağlanması (Enosis) talepleri ardından,1954'de Yunanistan Kıbrıs sorununu BM'ye götürmüş, 1 Nisan 1955'de de Kıbrıslı Rumların EOKA örgütü, İngiliz sömürge yönetimine karşı tedhiş hareketlerine başlamıştı. Bu sömürge aleyhtarı hareketi amacından saptırma için "böl-yönet" politikasını ustaca uygulayan İngilizler, Rumların isteklerine karşı denge unsuru olarak Kıbrıslı Türkleri kışkırtmaya başlamıştı. Çeşitli provokasyon olayları ile başlatılan Türk-Rum çarpışmaları üzerine, İngiltere Dışişleri Bakanı Antony Eden, 1923 yılında Kıbrıs üzerindeki tüm haklarından vazgeçen Türkiye'yi "Kıbrıs da dahil olmak üzere Doğu Akdeniz'i ilgilendiren siyasi ve savunma sorunlarını görüşmek üzere" Londra'ya çağırdı. Hiç bir sonuç alınamadan dağılacak olan bu konferansın amacı, Türkiye'yi Kıbrıs sorununa taraf yapmaktı. (Mehmet Yüksel, Kıbrıs'ta faşist baskılar ve faşist örgütlenmeler, İlke dergisi, İstanbul, Sayı:11, Kasım 1974)
***
Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı'na olan yakınlığı bilinen ve zamanın Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi'ne Rauf Denktaş tarafından Sosyal İşler Dairesi Müdürü olarak atanan Türkiyeli gazeteci Ömer Sami Coşar, 22 Mart 1964 tarihinden itibaren Milliyet gazetesinde yayımlamaya başladığı "İfşa Ediyorum" başlıklı yazı dizisinin 7. sinde şunları yazmıştı:
"CHP'nin son Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak'ın 23 Ocak 1950 tarihinde, gençlerin Kıbrıs için miting yapmaları üzerine verdiği demeçte "Kıbrıs Meselesi diye bir mesele yoktur. İngiltere'nin Kıbrıs'ı başka bir devlete terketmiyeceğine dair kanaatimiz tamdır. Gençlerimiz beyhude heyecana kapılıp yoruluyorlar" diyerek iktidardan çekilmiş, DP iktidarının ilk Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü de 20 Haziran 1950'de "Kıbrıs Meselesi diye bir mesele yoktur" demiştir. 1952'de, her zaman Türkiye'nin tavizleri ile beslenen bir "Türk-Yunan dostluğu" gelişiyordu...O günlerde Yunanistan adayı ilhaktan bahsederken, Kıbrıs Türkü daha ne müftüsünü tayin hakkını, ne de Evkaf mallarını kendi cemaat mesullerinin idare etmeleri salahiyetini İngiliz Sömürge İdaresinden koparabilmişti. Yunanistan'da Dışişleri Bakanlığında en kalabalık daire, "Yunanistan dışı Yunanlılar"la münasebetleri yürüten, tanzim eden daire iken, Türkiye Dışişleri Bakanlığında Kıbrıs Türkleri ile ilgili bir dosya dahi bulunmuyordu. Böyle başlamıştık Kıbrıs işine...14 yıl geçti aradan...14 yıl Dışişleri bakanlığı, gelip giden Bakanları, Kıbrıs meselesinde istediğimiz nedir; buna nasıl varılır, kaç yılda varılır, hangi tedbirlerle bu hedefe yaklaşılır? Tesbit edememişlerdi...Ne yapsın vazifeli kurmay subay? Gazeteleri, Kıbrıs konusunda makaleler bulunan dergileri araştırmaya koyulmuştu. Denizli Lisesi tarih öğretmeni İsmet Konur'un "Kıbrıs Türkleri" adlı kitabını bulduğunda ne kadar sevinmişti. 1938 baskılı bir kitaptı bu! Yunanlılarla Kıbrıs meselesini, karşı karşıya gelip, ilk defa incelemeye girişirken, elimizdeki rapor işte bu şartlar altında hazırlanmıştı. Kıbrıs'ın hazin macerası işte böyle başlıyordu..."

"KIBRIS'I İSTİRDAT (GERİ ALMA) PROJESİ"
Kıbrıslı Türk yazarlardan Fuat Veziroğlu, bugün "Özel Harp Dairesi" diye bilinen kuruluşun "1950'lerde "Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) adıyla bilindiğini yazmakta ve şöyle demektedir:
"STK'nın sağladığı olanaklarladır ki, Kıbrıs Türkü direndi ve 20 Temmuz 1974'e ulaştık. 20 Temmuz ise 21 Aralık (1963)'ın ürünüdür... Sonradan adını değiştiren STK'ye Kıbrıs Türk halkı her zaman en onurlu yeri verecektir. Keşke daha fazlasını yazabilseydim" (Kıbrıs gazetesi, 27 Kasım 1990)
Kıbrıslı Rumların İngiliz sömürge yönetimine karşı 1 Nisan 1955'de kurdukları EOKA adlı örgütün tedhiş eylemlerinden Kıbrıslı Türkleri korumak amacıyla, Kıbrıslı Türkler tarafından 15 Kasım 1957'de kurulan "Türk Mukavemet Teşkilatı" (TMT), kısa bir süre sonra Türkiyeli subayların denetimine geçmişti. Türkiye'deki "Özel Harp Dairesi"nin yetkililerinden emekli albay İsmail Tansu, bir söyleşisinde şunları anlatmaktadır:
"1957 Aralık ayının son haftasında bir gün, Dairemizin Başkanı Emekli General Daniş Karabelen, Genel Kurmay Başkanlığı'na çağrılıyor ve 2. Başkan Orgenerel Salih Coşkun tarafından kabul ediliyor ve Karabelen'e şunları söylüyor: "Hükümetten bir soru yöneltildi; Kıbrıs'ta EOKA'ya karşı silahlı bir örgütü biz de kurabilirmiyiz, diyorlar. Dairenizin fonksiyonu malum, ancak ben , sizinle görüşmeden cevaplamak istemedim."...Karabelen Paşa Genelkurmay'dan döner dönmez beni yanına çağırır...Karabelen Paşa'nın Orgeneral Salih Coşkun Paşa'ya Dairemizin bu göreve hazır olduğunu bildirmesinden sonra, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya gerekli bilgi veriliyor ve hazır olduğumuz bildiriliyordu...Harekete geçmek için beş ay heyecanla ve sabırsızlıkla beklemiştik...Bekleme sürecinde zamanı boşa geçirmemiştim. Konu ile ilgili plan ve projeyi ben hazırlamış, KİP adını da "KİP" olarak kodlamıştım: KIBRIS'I İSTİRDAT(Geri alma) PROJESİ.
Kim ne derse desin, bu da bizim idealimizdi. Yunanlılar ve Rumlar, açık açık "ENOSİS" naralarını atarken biz, "YA TAKSİM YA ÖLÜM" sloganları ile adanın yarısını feda mı edecektik? Adayı yetmiş bin Türk evladının kanı pahasına aldıktan sonra, dörtyüz yıl boyunca orayı bir Türk vatanı yapamamış mıydık?
Bu projeyi, TMT'yi kurma talimatının verilmesinden sonra, Orgeneral Salih Coşkun'un yerine Genel Kurmay 2. Başkanlığına getirilen Orgeneral Cevdet Sunay'a sunmuş ve onayını almıştım." (Kıbrıs Mektubu, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Merkez yayını, Ankara, Temmuz 1996) 
***
TC GENEL KURMAYI'NDA HAZIRLANAN TAKSİM PLANI
1950'li yıllarda Türk Hava Kuvvetlerinde İngilizce Başmütercimi olarak çalışan Kıbrıslı Halil Fikret Alasya da, zamanın Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü'yü Kıbrıs Türk Kültür heyeti olarak ziyaret ettikleri zaman, onun "Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur" şeklinde konuştuğunu ve "Ne demek istiyorsunuz. Sedat Simavi'ye uyup palaya mı sarılalım yani?" dediğini anlatmaktadır.
Zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın basında çıkan Kıbrıs'la ilgili haberler üzerine Kıbrıs dosyasını istediğinde, ne Dışişlerinde, ne de Genel Kurmay'da böyle bir dosya bulunamadığını ve kendisinin bulabildiği yayınları alarak, Genel Kurmaya taşındığını ve orada Genel Kurmay Hareket Daiesinde görevli Kurmay Binbaşı Muzaffer Akın ile birlikte bir  dosya hazırladığını yazan Alasya, Selim Sarper'in BM'de kullandığı dosyanın bu dosya olduğunu açıklamakta ve şöyle demektedir:
"(1958'de) Irak'ta ateşemiliterlikten dönmüş olan Kur.Alb.Muzaffer Akın'a yine görev verilmiştir. Akın Alb. benimle temasa geçmiştir. Ancak bu defa Komisyon Başkanı Tuğg. Cemal Gürsel'in yönetiminde Akın Alb. ve benden başka Kara, Deniz ve Hava Kurmay Albaylar da yer almıştı. Genelkurmay!'a taşıdığım kitaplar ve yayınlar üzerinde, yoğun bir çalışma sonucu ortaya üç taksim planı çıkmıştı;
1. Doğu batı,
2. Arzdairesinin kuzey ve güneyi,
3. Hattı balalardan geçen hat.
...Bu gelişmeler ortaya çıkınca Rum-Yunan ikilisi taksimi önlemek için Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasını ortaya atmıştır. Türkiye-Yunanistan-İngiltere Dışişleri Bakanları 11 Şubat 1959'da Zürih'te toplanmışlar ve Cumhuriyet'in kurulmasına karar vermişlerdir." (Kıbrıs Mektubu, Ankara, Ocak 1998)

("A.Can" imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek, Sayı:43, Ağustos 1999)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder