12 Haziran 2015 Cuma

DEĞİŞMEYEN CTP


Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 11. Olağan Kurultayı 18 Kasım 1990 günü Lefkoşa’da ya­pıldı. Parti tüzüğünde bazı değişiklikler ile yeni bir programın kabul edildiği kurultay, CTP’nin bilinen yapısında ve yöneticilerinde önemli bir değişiklik getirmeden sona erdi. Tüzük-program tartışmaları yüzünden bir aylık erte­leme ile gerçekleştirilen kurultaya sunulan iki yıllık faaliyet raporunda ve diğer belgelerde yer alan bazı noktalara değinmek istiyoruz.
           1986’daki raporda “bilimsel sosyalizm il­keleri doğrultusunda mücadele eden bir partiyiz” diye yazan CTP yöneticileri, 1990 sonuna gelindiğinde şöyle yapabilmişlerdir: “Dün ge­çerli olan yanlış teorik saptamalara göre ger­çekleştirilen politik eylemlerin başarı şansı ol­madığı ortaya çıkmıştır. Ancak bu, bizi bili­min temel teorik saptamalarını yadsımaya sü­rüklememelidir... başvuracağımız anahtar eski­meyen bilimsel saptamalar olmalıdır.” (11. Olağan Kurultay Faaliyet Raporu, s.11) CTP nereden bilsin ki yarım gebelik olamadığı gibi, bir parti Marksizmi ya tümden kabul eder, ya da reddeder! Alıntıdan da görüleceği gibi, bir dünya görüşü olan Marksizm ile Stalinizmi birbirine karıştırmış olan CTP yöneticilerinin kafası da karışıktır ve hangi teorik saptamaların eskidiği (!), hangilerinin eskimediğini belirt­mekten kaçınmaktadırlar. Çünkü yıllarca Stalinist çizginin dogmatik savunucuları ile aynı paraleli sürdürmeye çabalamışlardır... Her ne kadar bir sonraki sayfada “Partimiz CTP’nin yapısında zaten dar kalıpçılık ve dogmatizm yoktur” deniyorsa da, bunun sadece lafta kal­dığını bilmekteyiz. Nitekim bilimsellik bir yana, kabul edilen yeni parti programında da egemen olan siyasal görüş, sosyal demokrasinin de ötesine ulaşamayan, liberal bir projeden başka birşey değildir.
CTP’nin yeni programında bu partinin ge­lenekselleşmiş “ikili oynama” tavrı açıkça görülebilmektedir. Örneğin Faaliyet Raporunda “(adada) bir miktar Türk ve Yunan askerinin bulundurulması egemen İngiliz üsleri gibi bölge barışını tehdit etmeyecektir” (s.l7) denirken, programda “(CTP) Kıbrıs’ın herhangi bir yeri­nin NATO veya başka herhangi bir askersel pakt veya devlet tarafından kullanılmasına ola­nak tanıyan hukuksal ve fiili durumlara son verilmesi için gerekli çabayı harcayacaktır” denebilmektedir. Jean Bodin’den bu yana dev­let egemenliğinin bölünmezliği fikri temel bir ilke olarak kabul edilirken, CTP programında “egemenliğin paylaşılması’’ndan (s.3) söz edilebilmektedir. Kaldı ki Federal Kıbrıs’tan neyin murat edildiği üzerinde hiçbir netlik sağlanmamıştır.
Kurultayda tartışılan ve oylanan konular ise şöyleydi: Parti tarafından belirlenecek mik­tarda bir maaşın milletvekillerine ödenmesine ilişkin tüzük değişikliği önerisi, 73’e karşı 121 oyla reddedildi. 4 çekimser arasında Özker Öz­gür de vardı. Parti organlarında yüzde 10’luk bir kadın kotası ayrılması için yapılan öneri, 81’e karşı 89 oyla kabul edildi. Üçüncü ve en önemli oylama “KKTC mi, yoksa Kıbrıs Türk Toplumunun öz yönetimi mi denmeli?” konusunda, yapıldı. Tartışma sırasında parti liderliği, örgütlenmiş ve çekingen davranan muhalifleri, “işgüzar, açıkgöz ve başını kuma sokanlar” olarak suçlarken, bir muhalif şu soruyu sordu, ama yanıt alamadı: “(CTP yöne­ticileri) Onay verdiğimiz KKTC’yi sindireme­dik” deyip, Kıbrıs Türk toplumundan özür dile­meyi düşünüyorlar mı?” Bir başkası şu saptamayı yaptı: “Denktaş’ın (tek başına) at oynat­tığı ulusal sorun alanında 20 yıldan sonra bir ayda herşeyi değiştirmeye çalışırsanız böyle olur.” Buna yanıt vermeye çalışan S. Usar şöyle dedi: “Kimse CTP’yi bugünkü statükoyu korumaya çalışan bir parti olarak göstermeye çalışmasın. Programın diğer yerlerinde yazılı hususlar vardır. CTP Kıbrıs’ın bir bütün vatan olarak kazanılmasından yanadır.”
Programın çeşitli yerlerine sokuşturulmuş, bulunan bu ikili söyleyiş kaypaklıklarıyla, par­tinin sağ ve sol kanatlarının tatmin edilmesine çalışıldığı açıktır. Nitekim bir delege şöyle konuşmuştur: “(Program taslağı) sonucu alınmış bir tartışmanın ürünü olarak geldi, ama rahat değiliz. Bu programa farklı anlamları zorluyoruz. KKTC kelimesi kırmızı bir çaput gibi bizi korkutmamalıdır. (Mahcup bir muhalifin sesi: “Öyledir be arkadaş!) Çıkın tartışın, gö­rüşlerinizi söyleyin. Birileri birilerine birşeyleri kabul ettirmeye çalışıyor.” Bir başka yö­netici: “Biz bu devletin yönetimine talip olduk. Varsın bu yönetimin adı KKTC olsun. Dışarı çıkınca bunun savunmasını nasıl yapacaksınız? Kapalı kapılar ardında söylediklerinizi mi söy­leyeceksiniz?” Kurultay öncesinde yapılan tar­tışmalarla bir bütündür. İnsanları dolduruşa getirerek bir karar çıkartmak iş değildir.”
Tartışmalar sonunda yapılan oylamada KKTC deyiminin programda aynen kalması için 103 oy verilirken, kaldırılması için 73 oy kullanıldı. 5 delege ise çekimser kalmıştı. Böyle­ce hamamın namusu kurtarılmış oldu. Kaldı ki sadece “K.T. toplumunun öz yönetimi” deyimi kalsaydı, programın başka bir bölümünde ayrı bir KKTC ekonomisinden söz edilmekteydi. Bu nasıl federal bütünlüktü? Veya kabul edilen metinde “toplumların kendi bölgelerinde kendi öz yönetimlerine sahip olmaları”ndan zaten söz ediliyordu ikili söylem gereği, o zaman bu tartışma niye yapılıyordu?
Programda Türkiyeli yerleşikler konusunda da şöyle bir ikili görüş vardı: “Kıbrıs sorunu­nun çözüm süreci içerisinde ne çözüme engel (ki gerçekten öyledirler, A.An), ne de buluna­cak çözümde o insanların mağdur olmasını is­temeyen CTP...” Anlayan beri gelsin. Yoksa CTP Kıbrıslıların mağdur olmasına yol açanların üstüne üstlük tazmin edilmelerini mi öne­riyor? Kıbrıslıyı kim tazmin edecek? Yoksa DMP Seçim Bildirgesinin izleri hala daha CTP’de korunuyor mu?
CTP’nin 20 yıllık bir mücadele sonunda bugün vardığı noktayı en iyi bir şekilde özetleyen kendi ifadelerini aktararak yazımızı bitir­mek istiyoruz: “Toplumlararası görüşmelerin torpillenmesi ile birlikte geliştirilen ayrılıkçı ve ilhakçı politika önünde, çaresiz kalınması ve karşı tarafın herşeyi göze aldığı imajının ya­ratılmış olmasına karşı kritik konularda net ve ısrarlı politika takipçiliğinin yokluğu” CTP’nin üye ve sempatizanlarının zorlandığı iki sorun­dan biridir. Öteki sorun “partizanlık ve kaçak işçilerin düşürdüğü ücretler nedeniyle ülkede iş bulamama ve göç etme” olarak belirtilmekte­dir. Partinin “bu sorunlara çözüm bulmada ye­terince becerikli davranamaması” bir özeleştiri, olarak Faaliyet Raporunda yer almaktadır. (s.27)
Ama Kıbrıs Türk toplumu çaresiz değil­dir. Çıkış yolunu gösteren başka siyasal güçler toplumumuzda vardır. Zaten umut da onlardadır.


(Yeni Çağ gazetesi, 25 Kasım 1990)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder