17 Haziran 2015 Çarşamba

KIBRIS CUMHURİYETİ’NE DÖNÜŞ YERİNE, İKİ AYRI DEVLETTE ISRAR


            BM Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi için Eylül ayında New York’a giden Türkiye Başbakanı ile Kıbrıs Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos, bir resepsiyon sırasında bir araya geldi ve ayakta karşılıklı çay içerken, Kıbrıs konusunu da konuştular. Erdoğan New York’ta Türk gazeteciler için düzenlediği basın toplantısında, ne konuşulduğunun sorulması üzerine şu bilgileri verdi:
            “Konuştuğumuz şudur. Annan Planı içerisindeki Kuzey’de ve Güney’de iki devlet ve bir konfederatif yapıyı kabul etmeniz şart. Bu olmadığı sürece anlaşmak mümkün değil. Biz garantör ülkeyiz. Bir tarafta Kuzey Kıbrıs’ta Sayın Talat, bir tarafta Güney Kıbrıs’ta Sayın Papadopulos. Eğer illa ‘oturalım’ deniyorsa, bir araya gelinir, oturur konuşuruz. Sayın Karamanlis de gelir. Bunlardan da kaçmayız. Çünkü bir çözümden yanayız.”
            Kıbrıs Cumhurbaşkanı Papadopulos ise, BM Sekreteri Kofi Annan ile görüştükten sonra, Erdoğan’la gerçekleştirdiği görüşmeye ilişkin olarak gazetecilerin sorularını yanıtlarken, şöyle dedi:
         “Sayın Erdoğan, sadece bizim en başından beridir söylediğimiz şeyi; bizim Kıbrıs’ı tek bir devlette birleştirecek bir çözüm istediğimiz, hem Türkiye, hem de Kıbrıslı Türklerin dahil olduğu Türk tarafının niyetinin ise, belirli amaçlar için  sadece üst düzeyde (zirve düzeyinde) birbirine bağlı olan iki ayrı varlık, ya da devlet yaratma olduğunu tescil etmiştir. Bu çözüm değildir, bu kabul edilemez bir çözümdür.”
           Papadopulos, Kıbrıs’ta bir çözüm yönünde yeni fikirleri olup olmadığı yönündeki bir başka soruya karşılık ise, “Bu konudaki fikrimizin temeli; Kıbrıs yeniden tek devlet çatısı altında birleşmelidir. Bu birleşme ekonomi, toplumsal, toprak ve kurumsal olmak üzere bütün alanlarda olmalıdır.”
         Kıbrıslı Rum lider Papadopulos, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada da, Rumların Annan Planı’nı reddetmekle ne Kıbrıs’ı birleştirecek bir çözüm bulma arayışını, ne de bunun aciliyetini reddetmediğini söyleyerek, Rum halkının toplumu, kurumları ve ekonomisiyle Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini sağlamayacak bir planı reddettiğini savundu. Papadopulos, Kıbrıs’ta bir çözümün dış güçlerin ada üzerindeki çıkarlarını içermeden, Kıbrıs’taki toplumların beklenti ve endişeleri temelinde formüle edilmesi gerektiğini vurguladı.
         Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki yükümlülüklerini yerine getirmesinin, hukuki olarak Kıbrıs sorununa bir çözüm sağlayacağını ifade eden Papadopulos, askeri işgal, insan hakları ihlalleri ve mültecilerin durumu, adaya  yasa dışı yollardan getirilen yerleşimciler gibi, Kıbrıs sorununun ana unsurlarını sona erdirmek için çaba harcanmadan adada çözümün mümkün olamayacağını söyledi. Bir ilerleme kaydedilmesi için BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak Kıbrıs’taki bütün ayrılıkçı teşebbüslerin derhal sona erdirilmesi gerektiğini dile getiren Papadopulos, adanın tek bir devlet olarak birleştirilmesi görüşünün hakim olması gerektiğini savundu.
           Oysa ki adanın kuzey kısmını 31 yıldan fazla bir süredir askeri işgal altında tutan ve 20 Temmuz kutlamaları için Türkiye Genel Kurmayı’nı temsilen Kuzey Kıbrıs’a gelen Donanma Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu, burada yaptığı bir konuşmada, “1960 anlaşmalarıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olmaması koşuluyla bir çözüm kabul edilebilir. Bu çözüm içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin hakları da mutlaka saklı kalmalıdır” demişti.
           Türkiye’deki gerek askeri, gerekse sivil çevreler, 1960’da kurulan ve bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü korumayı garanti ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak ve 1974’de askeri güçle gerçekleştirdikleri adanın taksimini kalıcılaştırmak için kararlı görünmektedirler. “KKTC üzerindeki izolasyonların kalkması” teranesi de, aynı amaca yönelik talepleri gizlemek için öne sürülmektedir. ABD’nin, başta Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice olmak üzere, çeşitli düzeydeki yetkililerinin “izolasyonların hafiflemesi için” çeşitli çabalar içine girmesi de, dikkatlerinden kaçmamaktadır.
             Oysa izolasyon diye sözü edilen durum, uluslararası hukuka aykırı olarak, TC tarafından işgal edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının %37’lik kuzey kısmında, TC’nin desteği ile 15 Kasım 1983’de ilan edilmiş olan ve yalnız TC tarafından tanınan ayrılıkçı “KKTC” devletçiğine karşı dünyanın, BM kararlarına göre geliştirdiği bir tavırdır. İzolasyonlar, bizatihi KKTC’nin yasadışı varlığından kaynaklanmaktadır.
            3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği ile üyelik görüşmelerini başlatan Türkiye, AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, deniz ve hava limanlarını, diğer 24 AB üyesi ülkeye olduğu gibi açmak zorundadır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinin 1 Mayıs 2004’te başlaması ile birlikte, Türkiye’ye ait TIR’ların sigorta kartlarına sadece 24 üye ülkenin adı yazılarak, 25. üye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin adı yazılmamıştı. Bu yüzden 2 Mayıs’ta TC plakalı TIR’lar, tüm AB sınırlarında hareket edemedi. Türkiye, durumu hemen düzeltmek zorunda kaldı.
Türkiye eğer AB yolunda yürüyecekse, diğer AB ülkelerine olduğu gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’ne de, Gümrük Birliği Anlaşması’ndaki yükümlülüklerini aynen uygulamak zorundadır. Bunun içine, limanların ve havaalanlarının açılması da girmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye’nin bir dönem öne sürdüğü “limanların hizmetler sektörü olduğu” savunması, AB Adalet Divanı tarafından geçersiz bulunarak reddedilmiştir.     
                                                                       ***
          Basın haberlerine göre, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı Andreas Hristu, KKTC üzerinden Güney Kıbrıs’a yasadışı mülteci taşınması sonra, sigara kaçakçılığı olaylarının yarattığı huzursuzluk konusunda da AB makamlarına başvurarak önlem alınmasını istedi. 
“Cyprus Dialog” gazetesinin güvenilir kaynaklardan doğrulattığı bilgilere göre, Hint Okyanusundaki gemilerde üretilen kaçak sigaralar, dev nakliye gemileriyle Mağusa’daki serbest limana ulaştırılıyor. Daha sonra buradan  küçük teknelerle başka yerlere dağıtılıyor.
 Kaçak sigaraların bir kısmı, naylon koliler halinde balıkçı teknelerine yükleniyor. Daha sonra Larnaka ile Protaras yakınlarında denize bırakılıyor. Şebekenin güneydeki bacağı ise, bunları toplayarak pazarlamaya başlıyor. Kaçakçılık şebekesi, aynı yöntemle ucuz sigaraların bir kısmını kuzeydeki kumarhanelere, fakat önemli bir kısmını da Türkiye’ye sokuyor. Özellikle Türkiye’ye ve Güney Kıbrıs’a sokulan kaçak sigara miktarıyla ilgili olarak 10 milyonlarca dolardan söz ediliyor.
 KKTC üzerinden sigaranın yanı sıra, tonlarca akaryakıt kaçakçılığın yapıldığı da saptandı. En küçüğü 6 bin ton kapasiteli gemilere Türkiye’den yakıt ikmali yaptıktan sonra denize açılan gemiler, Kuzey Kıbrıs’a uğramadan Akdeniz’in ortasında yakıtı başka gemiye aktarıyor ve Türkiye’den ‘vergisiz ve fonsuz’ litresi 20 sent’e alınan benzin, yeniden Türkiye’ye götürülerek litresi yaklaşık 85 sent’e (2.5 YTL) satılıyor. 
 Gazetenin verdiği bilgiye göre, korkunç boyutlara ulaşan akaryakıt kaçakçılığı konusunda henüz kimse net rakam veremiyor. Ancak ortaya atılan iddialar, bu miktarın Kuzey Kıbrıs’ın yıllık 400 bin ton (yaklaşık 140 milyon dolar) tutarındaki ithalatının altında olmadığı yönünde. Bu durumda Türkiye hükümeti vergi yönünden büyük kayıplara uğruyor. Ama akaryakıt kaçakçılığı konusunda da iplerin tamamen Türkiye’nin elinde olduğu ve önlem alması gereken adresin yine Türkiye olduğu belirtiliyor.               


(soL dergisi, Sayı:241, Kasım 2005 ve Afrika gazetesi, 30 Ekim 2005) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder