17 Haziran 2015 Çarşamba

KIBRIS’TA SON DURUM


Bir ara Annan Planı nedeniyle hareketlenen Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabaları, şu sıralar durgunluk dönemini yaşıyor. İngiliz-Amerikan emperyalizminin Kıbrıs adasını bölme ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma planları çerçevesinde hazırladıkları ve BM’nin aracılığı, AB’nin onayı ile uygulamaya koymak istedikleri konfederal çözüm, Kıbrıslı Rumların ezici çoğunluğu tarafından reddedilince, çalışmalara ara verildi.
Kıbrıs Rum kesimindeki çözüm yanlısı çevreler, AB üyesi, geleceğin birleşik, federal Kıbrıs’ında iktidarın bölüşülmesi konusunun henüz netleşmemiş olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı Papadopulos’tan bağımsız olarak davranmakta tereddüt ediyorlar. Kaldı ki, varılacak anlaşmanın, belirlenecek bir takvim içinde uygulanacağının güvencesini de henüz almış değiller.  
Annan Planı’nı kendi fetihçi çıkarlarını ve ada üzerindeki vesayetini sürdüreceği için kabul eden Türk tarafı ise, “biz planı kabul ettik, bizi ödüllendiriniz” taleplerini sürdürüyor. Oysa ki 1974’de yaratılan yasadışı durumdan herhangi bir geriye dönüş yok; askeri işgal ve sonuçları aynen korunuyor.
Savaş sırasında kuzeyi terk etmiş olan Kıbrıslı Rumların mal ve mülklerini, gerek Kıbrıslı Türklere, gerekse Cenevre Sözleşmesine aykırı olarak adaya taşıdığı Türkiyeli nüfusa tapulayan Türk makamları, sorunun toprak mülkiyeti ile ilgili yönünü de içinden çıkılmaz bir hale getirmiş bulunuyor. 5. Annan Planı’na yaslanan toprak spekülatörleri, kuzeydeki Rum mallarına yönelik yeni bir yağmayı halen sürdürüyorlar. Yabancıların mülk alımıyla ilgili başvuru sayısı 2000 yılında 208 dosya iken, Ağustos 2004’de 1,700’e ulaştı. Son üç ayda yabancılara satılan Rum mallarından, 2 milyar dolar elde edildi. 
AB’ye katılım görüşmelerini başlatmak üzere tarih alması beklenen Türkiye, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin topraklarını 40 bine yakın askeriyle işgal etmeyi sürdürürken, kukla devletin meclisi de, uluslararası hukuka göre Rumlara ait olan işgal altındaki mülkleri 125 yıllığına AB yurttaşlarına veya başka yabancılara satmak için yasa tasarısı hazırladı!
Bütün bunlar, “Çözüm ve AB” sloganı ile Aralık 2003 seçimlerini kazanan sözümona çözüm yanlısı CTP’nin iktidarda olduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Ankara’nın talimatı üzerine müttefiki BDH’yı dışlayıp, Serdar Denktaş’ın DP’si ile koalisyona girmeyi tercih eden CTP, aylardır “izolasyonların kaldırılması” adı altında, yasadışı KKTC’yi aklama çabalarını yürütmekle meşgul. 
Anımsanacaktır, Rauf Denktaş’ın “Annan Planı’nı görüşmeyiz” politikası karşısında, AKP’nin “biz geri görüşme masasına döneceğiz, masadan kaçan taraf olmayacağız” politikası, ABD’nin onayı ve Türk basın-yayın organlarının alkışları arasında ustaca yürürlüğe konmuştu. CTP Genel Başkanı Talat, ABD tarafından “yeni Kıbrıs Türk lideri” olarak onay alırken, şimdilik kızağa çekilen Rauf Bey’in rolü de, “barışçı imajı” ile Talat’a devredilmiş oluyordu.
30 yılın kirini temizleyecek bir iktidar değişikliği için yollara düşürülen Kıbrıs Türkleri, sendika ve “sivil toplum kuruluşları”nı bir araya getiren “Bu Memleket Bizim Platformu” aracılığıyla, bir dizi yığınsal protesto mitingleri düzenlemişti. Bu hareketlilik, genel seçimlerin sonrasında Annan Planı’nın kabul edilmesi için kullanıldı.
Liberalleşmiş eski sosyal demokrat CTP’nin, kendi siyasal görüşlerine sempati duyan bazı sendikacı ve işadamını, “CTP-Birleşik Güçler” adı altında toplaması sonucu, meclisteki koltuklara oturan dünün muhalifleri, bugün, kitleleri “bekle-gör” politikası ile pasifleştirmiştir. “KKTC”ye direkt uçuşlar başlıyor”, “ambargolar kalkıyor”, “izolasyondan kurtuluyoruz” safsataları ile kandırılan kitleler, halen bir kafa karışıklığı içinde bocalamaktadır.
AB Parlamentosuna gönderilecek Kıbrıslı temsilcilerin belirlenmesi için yapılan ve ilk kez ortak seçmen listesi ile gerçekleştirilen seçimlere katılan Kıbrıslı Türk seçmen sayısının, sadece 97 (doksan yedi) olması, ortak devlete sadakat bilincinin oluşması için verilmesi gereken mücadelenin ne kadar zor olacağını göstermektedir. Çünkü Kıbrıslı Türklerin sözümona solcu partilerinin hemen hemen hepsi, Annan Planı temelinde, etnik ayrıma dayalı bir Kıbrıs Türk devletini, şu veya bu şekilde benimsemektedir.
 Öte yandan karşılıklı geçişlere izin verildiği son bir buçuk yılda, “Kıbrıslı Türklerle Rumlar bir arada yaşayamaz” safsatasının ne kadar yersiz olduğu kanıtlanmıştır. Güneyde çalışan binlerce Kıbrıslı Türk işçisinin kuzeye getirdiği gelirlerde, %123.5 oranında bir artış olmuştur. Kuzeydeki Rum otellerini elinde bulunduran yeraltı dünyası da, cebi dolu Kıbrıslı Rumların kumarhane, kerhane ve meyhanelerde bıraktıkları Kıbrıs liralarından çok memnun görünmektedir. Ekonomik krizin bir süre daha bu yolla savuşturulması uygun bulunmuştur. Hele bir İncirlik ve Irak’taki ABD askerleri de KKTC’de rahatlatılsaydı, ne iyi olurdu!
2003’de 5,949 dolar olan kişi başına gelirin, 2004 sonunda 7,350 dolara yükselmesi beklenmektedir. Yağma Yanni’nin malları, uluslararası hukuk ve insan haklarının ayaklar altına alınması pahasına elde edilen bu “başarılar” bakalım daha ne kadar zaman sürecek!

(soL dergisi, Sayı:229, Ekim 2004 ve Afrika gazetesi, 19 Ekim 2004)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder