29 Haziran 2015 Pazartesi

SOL KANAT PARTİLERİMİZ KKTC’NİN İLANINI NASIL DEĞERLENDİRMİŞLERDİ?


CTP’NİN TABİYATINA AYKIRI OLMAYAN KIVRAKLIĞI

31 Mayıs 1983 – Yeni Düzen – Başyazı’dan:

         Denktaş Bey’e uyup ayrı devlet ilan ederek, Kıbrıs’ta Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde ve bölgemiz Ortadoğu’da yeni gerginlikler, hatta savaş tehlikesi yaratmış olmaz mıyız?

         …Bağımsız, bağlantısız, emperyalist üslerden arınmış, iki bölgeli ve iki toplumlu federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hem emperyalizme karşı mücadelede, hem de sömürücü sınıflara karşı mücadelede en uygun ortamı yaratacağına inandığımızdan, Denktaş Bey’in bu girişimlerini desteklemiyoruz.”

         28 Haziran 1983 – Yeni Düzen’in manşeti: “CTP Genel Sekreteri Naci Talat: Ayrılıkçıların planlarını geri püskürteceğiz.”

         …(Ayrılıkçıların amaçları) daha da bağımlılığa, daha da NATO egemenliğine ve giderek ikili enosise yönelen amaçlar ise, CTP’nin bu amaçların peşine takılması söz konusu olamaz… CTP halkımıza ikili enosis ile federasyon arasında bir tercih yapmak durumunda olduğunu anlatacak ve ayrılıkçıların planlarını geri püskürtecektir.

         22 Kasım 1983 – Yeni Düzen’in yarı manşeti: KKTC ilan edildi: İnşallah hayırlı olur… Devlet Başkanının, bağımsızlığı desteklemeleri halinde doğabilecek durum hakkında uyarılarını da dikkate alan TKP ve CTP aynı gece (14 Kasım’ı 15 Kasım’a bağlayan gece, H.K.) geç vakitlerde yetkili organlarını ayrı ayrı toplayarak, sabahleyin yapılacak oylamada olumlu oy vermeyi karara bağladılar.

         22 Kasım 1983 – Yeni Düzen – Başyazı: Heyecanlı günlerin dayattığı zorluk

         … KKTC ilanının mimarları Denktaş ile siyasal düşüncelerinde ona yakın çevrelerdir. Muhalefet ie sadece Meclisteki oylama sırasında oy vererek, bu harekete karşı çıkmamayı uygun gördü.

İktidar ile muhalefetin bu farklı yaklaşımı, kitleler tarafından ileriki günlerde daha iyi kavranacaktır.

         29 Kasım 1983 – Yeni Düzen – Çuvaldız Köşesi’nden: (Denktaşçı solcular) TKP ve CTP’nin kapatılmasını, milletvekillerinin istifa etmesini ve politikadan çekilmelerini talep ediyorlar… önerilerinize gelince: Eşyanın tabiatına aykırıdır. Avucunuzu yalayınız.

         17 Haziran 1984’de yapılan 8. Olağan Kurultayda CTP Genel Sekreteri Naci Talat’ın “KKTC’nin ilanı nedeniyle yasal zorunluluk yüzünden Parti Programı’ndan çıkartılmasını önerdiği ve oybirliği ile çıkartılan cümle:

         “Partimiz, bağımsız Türk Devleti’nin ilanı ile Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalkacağına inanır.” (CTP Program-Tüzük, Mayıs 1981, s.3)

         KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını koyan CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün 31 Mayıs 1985 günü Saray Otel’de düzenlediği basın toplantısından:

         Fileleftheros gazetesinden Pantelis’in “Partiniz birleşik bir Kıbrıs’ı destekliyordu; buna karşın kuzeyde ayrı bir devlet ilan edilmesini onayladı” demesi üzerine, Özker Özgür “Evet, KKTC’nin ilanına oy verdiğimiz doğrudur. 1975 yılında, zaten bir devlet ilan edilmişti ve biz bunu 1975’te ilan edilmiş bulunan devletin isim değişikliği olarak kabul ettik” dedi.

         Güneş gazetesinden A. Azizoğlu’na verdiği yanıtta da şöyle konuştu: “… Bu Cumhuriyetin adının değiştirilmesine gerek yoktu. Ancak Sayın Denktaş biz dediler ki, eğer bu devletin adını değiştirirsek ve adını KKTC koyarsak ve bunu oybirliğiyle yaparak, toplumlararası barış yolunu açmak kolaylaşacaktır. Bu söz üzerine, bu yaklaşım üzerine biz de KTFD cumhuriyetinin adının değiştirilerek, KKTC olmasını kabul ettik. Kabul ettik ve oy verdik. KKTC oybirliğiyle ilan edilmiştir. Onun için Sayın Denktaş’ın “Sayın Özgür Cumhuriyet ilanına karşıydı, şuydu, buydu” demesi tamamen tutarsızdır, bir temelden yoksundur, biz anladığımız çerçevede KKTC’nin ilanına evet dedik, ama KTFD Cumhuriyetinin adının değiştirilmesine de gerek görmüyorduk.”

         “Kuzeyde sözde bağımsız bir devletin ilanını tehditlerle kabul ettiğiniz doğru mu?” sorununa verdiği yanıtta, “Bana baktığınız zaman, beni tehditlere boyun eğecek bir adam olarak mı görüyorsunuz? Hayır, tehditlere boyun eğmem, yaşamım pahasına olsa bile” şeklinde konuşan CTP Genel Başkanı, daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: “İleriye bakmamız gerekiyor. Geçmiş geçmiştir, olan olmuştur. Geleceğe bakmamız gerekiyor, başka seçeneğimiz yoktur. Aksi halde KKTC kökleşecek, tanınacaktır. Zaten Türkiye tarafından tanınmış durumdadır. Eğer zamanla çözüm bulunmazsa diğer devletler de KKTC’yi tanıyacaktır. Çünkü Kıbrıslı Türkler sonsuza dek boşlukta yaşayamaz. Bir kimliğe ihtiyacımız vardır! Sallantıda boşlukta, havada sonsuza dek bir kimliğe sahip olmadan yaşayamayız…”

 

TKP’NİN GÖRÜŞÜ NE İDİ?

         14 Haziran 1983 günü KTFD Meclisinde konuşan TKP Milletvekili İsmail Bozkurt, KTFD’nin iç hukuk açısından tam bir devlet olduğunu, uluslararası hukuk bakımından ise de facto durumu bulunduğunu anlattı… Bozkurt, tanınmayı istemenin ancak anayasal çerçevede yapılabileceğini, anayasanın ise KTFD’nin Kıbrıs Federal Cumhuriyeti’nin kurulmasına temel teşkil etmek üzere kurulduğunu belirttiğini hatırlattı. Konfederasyona açık bir uygulamanın veya KKTC adını almanın Anayasa’da değişiklik gerektireceğini söyledi. “Amaç tanınmak ise başka tartışmalara gerek yoktur” diyen Bozkurt, KTFD ve hükümetinin bu aşamada bağımsızlığın yapılamayacağını, zor olduğunu, başarısı olacağını görmemesine imkan olmadığını söyledi. “Alt yapı hazır değil, dünya hazır değil, Türkiye hazır değil” dedi. Bozkurt, hedefin konunun iç politikada kullanılması olduğunu iddia etti. Bunun ise topluma zarar vereceğini savundu. (Ortam, 16 Haziran 1983)

         TKP Genel Başkanı Alpay Durduran’ın 14 Haziran 1983 akşamı KTÖS lokalinde dış politika konusunda verdiği konferansta, sorunlara sınıfsal olarak yapılacak bir değerlendirmenin halkın federasyonda çıkarı olduğunu, ancak ticaret kârlarından beslenen egemen sınıfın durumunu korumakta çıkarları bulunduğunu göstereceğini, bu çıkarların da dış politikadaki tıkanığa neden olduğunu anlattı. “federasyon bizim çıkarımızadır, bunu Rum yönetiminden rica ile sağlayamayız; etkin bir politika ile onları ezersek empoze edebiliriz. Yoksa çıkmazdan kurtuluş yoktur” diyen Durduran, “Bu durum değişmezse Kıbrıs sorunundan veya Rumlardan kurtulmak gibi, umutlar yaratan devlet ilanı gibi olanaklar da elde edilemez. Olsa olsa bir ağaç gibi olduğumuz yerde çürürüz” dedi.  (Ortam, 16 Haziran 1983)

         Kıbrıs Türk Barış Derneği’nin 26 Ağustos 1983 akşamı düzenlediği “Ayrı devlet ilanının Kıbrıs ve bölgemizdeki barışa etkileri” konulu panele katılan TKP Genel Başkanı A. Durduran’ın sunduğu tebliğden:

         “Denktaş ve koalisyondan toplumların self-determinasyon haklarına saygı beklemek tam bir hayaldir. Bu güne kadar bir ezilen ulusun çıkarının savunulduğu bir siyasal karakter ortay koymamış olan bir siyasal klikten self-determinasyon hakkına saygı beklemek doğru olmasa gerek. Onların arabasına binip, self-determinasyon türküsü söylemek de boş bir davranıştır. Çünkü arabayı onlar diledikleri yere süreceklerdir.

TKP’nin yeni Genel Başkanı İsmail Bozkurt’un, KKTC Başkanı Rauf Denktaş’ın 15 Kasım 1983 günkü Meclis birleşiminde kürsüden ineceği sırada Federe Meclis üyelerini “Kurucu Meclis üyeleri” olarak ilan eden konuşmasından sonra yayınladığı bildiriden:

“…KKTC, KTFD’nin devamıdır ve KTFD’nin tüm organları yasal olarak görevlerini sürdürmektedir. Devletin sadece adı değişmiştir. Bu nedenle bir Kurucu Meclis kurulmasına ve teni durumun gereği olarak Anayasa’da yapılması zorunlu biçimsel değişiklik dışında, Anayasa’nın özüne dokunacak değişikliklere kesinlikle ve şiddetle karşı çıkmaya kararlı olduğumuzu belirtiriz…”

 

KİPRİANU BBC’YE NE DEMİŞTİ?

         Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Spiros Kiprianu, 19 kasım 1983 günü ABD’ye gitmek üzere Londra’dan ayrılmazdan önce, BBC’nin Türkçe yayınlarından sorumlu olan Gamon McLellan’ın sorunlarını yanıtlarken, “KKTC’nin ilan edilmesiyle, 1974 işgalinin ardındaki tüm amacın Kıbrıs’ın bölünmesini sağlamak olduğunu hiç kuşku kalmayacak şekilde doğrulandı” şeklinde konuşarak, ayrı devlet ilanının önceden iyi hazırlanmış bir plan olduğunu öne sürmüştü.

         Kiprianu, BBC’nin “Diyelim ki Türkler sizin istediğinizi yaptılar ve bağımsızlık ilanını geri aldılar. O zaman Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak belki geçmişte önerilmemiş olan ne gibi önerileriniz olabilir? Neler verebilirsiniz Kıbrıslı Türklere?” diye sorduğu soruya şu yanıtı vermişti: “Daha önce sık sık söylediklerimi. Bizim içten isteklerimizi tekrarlayabilirim. Her şeyden önce bu içten isteğe sahip olmanın doğal bir duygu olduğunu belirteyim. Çünkü bizler, ülkenin bütünlüğü için çalışıyoruz. Amacımız ülkenin bütünlüğüdür. Bu, aynı zamanda, amacımızın halkın birliğini sağlamak olduğunu gösterir. Ben Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs’ın birliği sağlandığında, Kıbrıslı Rumlarla işbirliği yaptıklarında refaha ulaşacaklarına kuvvetle inanıyorum. Oysa şimdi benze yalnız güçlük çekmekle kalmıyorlar! Çünkü bağımsızlık ilanına karşı olanlar, buna inanıyorum ama, daha onların seslerini duyamadık, ne oldu onlara?”

         BBC: Kuzey Kıbrıs’ta solcu muhalefet önderleri Alpay Durduran ve Özker Özgür, bağımsızlık ilanını onayladıklarını, çünkü bunun görüşmelerin yeniden başlamasına olanak sağlayacağını düşündüklerini, çıkmazı gidereceğine inandıklarını söylediler.

         Kiprianu: Oysa bu, görüşmelerin yapılmamasının tek yoludur. “Ben Kıbrıs’ın işgal altındaki bölümünün Kıbrıs’tan alıyorum, bağımsız bir devlet kuruyorum ve şimdi görüşmelere başlanacağını umuyorlarsa, çok yanılıyorlar. Çünkü görüşmelerin tüm bunlar olmadan yapılması gerekir. Üstelik size ne Türkiye, ne Kıbrıs’taki dinleyicilerinizin farkında olmadığı bir şey daha söyleyeyim: BM Genel Sekreteri, Denktaş’ın önerdiği üzere benimle Denktaş arasında başarılı bir toplantı yapılmasını sağlamak için kapsamlı danışmalara başlamak üzere olduğunu her iki tarafa da haber vermişti. Nitekim bu konuda yazılı bir bildiri, muhtemelen Salı günü bize gönderilecekken, Salı günü bu gelişmeye tanık olduk ve Genel Sekreteri’nin tüm çabaları yıkıldı. Genel Sekreterin bu çabasından Türkiye hükümetinin haberi olduğuna kuvvetle inanıyorum. Bu konuda kanıtlarımız var…

         … Görüşmelerin sürüncemede kalmaması için Türk hükümetinin köklü kararlar alması, adanın bölünmesine karşı olduğunu saptaması ve asıl amacının gerçek federasyon olduğunu belirlemesi gerektiğini söyleyen Kiprianu, ancak o zaman gerçek federasyonda, sorunun çeşitli yönlerine yanıtlar ve çözüm yolları bulunabileceğini belirtmiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Tabii burada çok, çok önemli bir noktayı belirtmek gerek. O da Türk hükümetinin işgal kuvvetlerinin adada kalamayacağı kararına varmasıdır.”

         Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı S. Kiprianu, Kuzey Kıbrıs’ta bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağladığı ve bu nedenle ayrılmadıklarına ilişkin Türk görüşüne karşı olarak da, Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler’ce, bir olasılıkla bazı Müslüman ülkelerden birliklerin de katılacağı bir birlik oluşturulabileceğinden söz etmişti.

 

DÜNYA BASINI KKTC’NİN İLANINI NASIL YORUMLAMIŞTI?

Financial Times (İngiltere): Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devletinin ilanı, uluslararası kurallara uymadığı gibi, akılsız bir davranıştır. Akılsız, çünkü bu adım Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında zaten var olan gerginliği artıracaktır. Bu davranış kanunsuzdur, çünkü 1960’da adanın bağımsızlığını kazanmasına yarayan uluslararası antlaşmalara ters düşmektedir. 1960’da İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü garanti etmişlerdi. Adada bağımsız bir Türk devletinin ilanı, bu antlaşmanın ihlal edilmesi demektir ve yeni kurulan bu devleti birkaç saat içinde resmen tanımakla, Ankara da bu antlaşmayı hiçe saymış olmaktadır.

Salzburger Nachrichten (Avusturya): KKTC’nin ilanı 1983 yılının en lüzumsuz davranışı olarak tarihe geçecektir. Bu gereksiz politik davranış, NATO’nun zaten zayıf olan güney kanadını daha da zayıflatmakta ve Ortadoğu’da gerginliklere bir yenisini ilave etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Kaldı ki bunun ekonomik sonuçları da gülünç ve garip olacaktır. Türkiye daha şimdiye kadar Kuzey Kıbrıs’ı yarı yarıya finanse etme durumunda. Endüstriyel alt yapıya sahip olmayan bu minik devlet, ihracatının üç katı oranında ithalat yapmak durumunda. Yani daha doğduğu gün iflas eden bir devlet.

İl Messagero (İtalya): Denktaş, kendi çapını çok aşan bir gerginliğe yol açtı. Çok daha yüksek düzeyde, başkaları, onun adına, adadaki Türk toplumu adına karar verecekler.

Napszabadsag (Macaristan): Bağımsızlık ilanı sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bir meydan okuma değil, dünya kamuoyuna meydan okumadır. Türk toplumunun bu kararıi durumu bir çıkmaza sürüklemiştir ve bir bunalıma yol açabilir.

Trybuna Ludu (Polonya): Türk toplumu bu kararıyla Kıbrıs’taki çelişkileri daha da derinleştirmiştir.

Frankfurter Allgemeine Zeitung (Federal Almanya): Stratejik konular uzmanı Robert Held’in yazısından: “… Şu toz duman hele bir dağılsın, o zaman Kıbrıs’ın orta yerinde kocaman askeri havaalanı projesinin Amerika için nasıl bir önem taşıdığı da ortaya çıkacaktır. Çünkü Amerika’nın NATO sınırları dışındaki operasyonlar konusunda müttefikleriyle sorunları vardır. NATO sınırları dışındaki Kıbrıs adasında bir-iki ek tesis, Amerikan Çevik Müdahale Kuvveti’ne ilişkin sorunlarla birlikte NATO’luların bu konudan kaynaklanan dertlerini de bir ölçüde hafifletmiş olabilir…” (17.11.1983)  

TASS Haber Ajansı (SSCB)’nın 17 Kasım 1983 tarihli bildirisi:

         15 Kasım’da Kıbrıs’taki Türk toplumu, adanın kuzey kısmında sözümona bağımsız bir devletin kurulduğunu ilan etti. Adanın bu kısmı, onuncu yıldır yabancı silahlı kuvvetlerin işgalindedir. Devletin kurulmasının ilanıyla, Kıbrıs’ın parçalanmasına doğrudan doğruya yönelik olan ve BM Genel Kurulu’nun ve Güvenlik Konseyi’nin defalarca kabul ettiği kararlara aykırı olan bir eylem uygulandı. Hiç kuşku yok ki, bu ayrılıkçı eylem sorununun hakça politik çözüm esaslarını baltalıyor. Bu çözümde adadaki her iki toplumun yasal çıkarları gereği kadar göz önünde bulundurulmalı.

         Adı geçen ayrılıkçı eylem Kıbrıs’ta ve genellikle bu bölgedeki durumun tehlikeli bir yönde keskinleşmesine yol açtı. Dikkate değer şu ki, Kıbrıs’ta adı geçen olaylar dünyanın değişik bölgelerinde ihtilaf ocakları kızıştıran ve devletlerle halklar arasında güvensizlik ve düşmanlık tohumları ekmeye çalışan güçlerin eylemleri sonucunda, genel uluslararası gerginliğin arttığı koşullar altında oldu. Kıbrıs olayları, bu eylemlerin açık bir sonucudur. Kıbrıs olaylarının akışı ile ilgili olarak şimdi her yerde belirtilen derin endişe, Sovyetler Birliği’nde paylaşılıyor. Sovyetler Birliği yönetici çevrelerinin kanısınca, Kıbrıs Türk yönetiminin kararından vazgeçmesi ve adada sağlam ve adil bir çözüme varılması amacıyla, BM’in kararlarına uygun olarak, BM Genel Sekreterinin aracılığıyla yapıcı toplumlararası görüşmelere bir an önce yeniden başlanması, bizzat Kıbrıs halkının çıkarlarına, tüm bu bölgede barış ve huzurun sağlamlaştırılması yararına olur. Bundan başka tüm devletlerin mutedil davranmalarına ve kimsenin durumu daha da çatallaştırabilecek, Kıbrıs’ta ve bitişik bölgede gerginliği artıracak eylemlerde bulunmamasına gerek vardır. Kıbrıslıların herhangi bir karışma veya dıştan baskı olmadan, iç işlerini halledebilmeleri için tüm koşulların sağlanması gerekir. Prensipli politikasına bağlı kalan Sovyetler Birliği, Kıbrıs’ın her çeşit yabancı askeri varlıktan arındırılan, bağlantısızlık politikası güden bir devlet olmasını ve bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunmasını istemektedir. 

 

ÇIKIŞ YOLUNU DA GÖSTEREN SON DEĞERLENDİRME

         Federal Almanya’da yayımlanan “Das Antiimperialistische InformationsBulletin” adlı derginin Şubat 1984 sayısında “Ivesa Lübben-Pistofidis” imzasıyla çıkan “Ayrı Cumhuriyet ve Kıbrıs anlaşmazlığının kökleri” başlıklı yazıdan:

         “…KKTC’nin ilanı işe yardı. Çünkü KKTC, NATO’ya bağlı olmamakla beraber, bunalım bölgesi olan Yakın Doğu’da, jeopolitik olarak uygun bir yerdedir. (Die Zeit, 25.11.1983) Suriye ve Lübnan kıyılarından yaklaşık 80 km uzaklıktadır. ABD Dışişleri Bakanı yardımcılarından Burt, 1983 Baharında Ankara’yı ziyaret ettiği zaman, kuzey Kıbrıs’taki Karpaz yarımadasında bir bölgenin kendilerine verilmesi halinde, karşılık olarak kuzey Kıbrıs’taki ayrı devleti tanıyabilecekleri önerisini getirmişti. (Tageszeitung, 19.5.1983)

         …Kıbrıs sorununun demokratik bir şekilde çözümlenmesini sağlayacak tek perspektif, Kıbrıslı Türklerle Rumların ortak mücadelesinin gelişmesinde yatmaktadır.

         Ama anlaşılmayan bir şekilde Kıbrıs Türk solu’nun temsilcileri de Denktaş’ın bağımsızlık ilanına onay vermişlerdir. Gerçi CTP Başkanı Özker Özgür, BBC’ile yaptığı bir konuşmada, bunun sadece taktik bir adım olduğunu söylemiştir. (Risospastis, Atina, 20.11.1983), ama öte yandan Kıbrıs Türk solunun Kıbrıs Türk burjuvazisinin milliyetçiliği karşısında gerilemesi, bütün ilerici Kıbrıslıların BM kararlarının uygulanması ve kuzey’in Türkleştirilmesine karşı verecekleri ortak mücadele platformunun gelişmesini güçleştirmektedir. Böylece Kıbrıs Rum milliyetçiliğine de yeni bir cesaret verilmiştir. Böl ve yönet politikası sürdürülmektedir.

         Dahası Kıbrıs Türk solu, kısmen Denktaş’ın yoluna kaymakla son tahlilde sadece kendi mezarını kazmaktadır. Çünkü Denktaş, onların politik hareket alanını kendi durumunu güçlendirmek için muhtaç olduğu sürece serbest bırakacaktır.

Ve Türk Ordusu da yakın gelecekte Kıbrıs’tan geri çekilmeyecektir. Aksine, Denktaş Kıbrıs Türklerinin sınırsız desteğine sahip olmadığı için, Türk askerinin varlığı onun için bir politik varlık sorunudur. Ama bu arada zaman Denktaş’ın yararına çalışmaktadır. Kuzey’in Türkleştirilmesi süreci ilerlemektedir… (AIB, Şubat 1984, s.44)

 
(“Derleyen: Hüseyin Karlıdağ” imzasıyla, Söz dergisi, Sayı:5 ve 6, 15 ve 22 Kasım 1985)  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder