19 Ağustos 2015 Çarşamba

FEDERAL BİRLİĞİN ÖN KOŞULLARI


Şubat ayı sonunda yapılan Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Yorgo Vasiliyu’nun kazanmasından sonra bir demeç veren Rauf Denktaş, Vasiliyu’nun yüzde yüz Rumlardan oluşan seçmenler tarafından seçildiğini (güya yürürlükteki 1960 Anayasası ortak seçim olanağı tanıyormuş gibi) söyleyerek, onun tüm Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin mümkün olmadığını (onay verdiği 29 Mart belgesinde de ayrı seçimler öngörülmüyor mu?) öne sürdü.

1974 yazına kadar, bugün varlığını görmezlikten geldiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkan Yardımcısı unvanını kullanan Denktaş, gerçek niyetinin bağlantısız bir dış politika güden bu devletin ortadan kaldırılması olduğunu gizleyebilmiş midir? 1963 Aralık’ında enosisçilerle taksimciler elele vererek, devleti yıkmaya yöneldiklerinde, Dr. Küçük, Türklerin adanın taksimini istediklerini ve hükümetteki görevlerine dönmeyeceklerini açıklarken, daha sonra Temsilciler Meclisi çalışmalarına katılmak istediklerinde, Rumların engellemeleriyle karşılaşılmamış mıydı? Denktaş ise “adanın Doğu Akdeniz’in Kübası olma tehlikesi”ne karşı dış müdahalelere gerekçe hazırlamakla meşgul değil miydi? 1974 yazında olanlar da, gerek Yunanistan, gerekse Türkiye eliyle adanın bölünmesine yönelik emperyalist planların uygulanmasından başka neydi ki?

Gelelim günümüzdeki itirazlara: K. Atakol, Vasiliyu’nun “Kipriyanu yönetiminin mesnetsiz esasları savunmaya başladığını” söylerken, iktidar organı Birlik gazetesi de yeni Başkanın TC Başbakanı ile görüşme isteğini “küstahlık” olarak nitelendirmektedir! Toprak bütünlüğünü garanti ettiği Kıbrıs devletinin toprakları üzerinde, 14 yıldır 30 bin asker ve 50 binden fazla göçmen bulunduran Türkiye’nin başbakanı muhatap kabul edilmemeliyse, barış nasıl sağlanacaktır, anlaşmaya nasıl varılacaktır? Uluslararası hukuka göre “mesnetli” olan esaslara bakacak olursak:

“1. Geçici hükümet kurulmadan önce, Türk askerlerinin ve askeri malzemesinin, istisnasız bütün göçmenlerin adadan çekilmesi.”
Görüşme süreci boyunca taraflar üzerindeki askeri, politik ve manevi baskının kalkması için bu esasa uyulmalıdır.  Yeni federal devletin toprakları üzerinde Türk, Yunan vd yabancı askerlerin üslenmesi durumunda egemenlik ve bağımsızlık zedelenecektir. 1963 çatışmalarında ıslak kurşunları bile değiştirmeyen Türk Alayı unutulmamıştır. Hem iki doruk görüşmesinde de adanın askersizleştirilmesi kabul edilmemiş midir? TC göçmenleri ise varılacak anlaşmanın onaylanmasında Kıbrıslı Türklerin özgür iradesinin yansımasında olumsuz rol oynayacaklarından, Kıbrıslılar arasında yeniden düzenlenecek ortak yaşamın unsurları olmamalıdırlar.

“2. Bütün vatandaşların dolaşma, yerleşme ve mülk edinme temel özgürlüklerinin ve özellikle bütün göçmenlerin evlerine dönme hakkının güvence altına alınması.”
İki bölge arasında, öteki eyaletin yasalarına uymak koşuluyla, üç temel özgürlüğün kullanılması, federal devletin vaz geçilmez bir özelliğidir. Geri dönecek olanların sayısının her iki tarafta da sınırlı olacağı bilindiğine göre, bu haklar niçin tanınmasın? Aksi takdirde federal devlet bütünlüğünden söz edilemeyecektir.

“3. Tek yanlı müdahale hakkını dışlayacak, sonuç alıcı uluslararası garantilerin sağlanması.”
Bu husus, mutlaka uluslararası bir konferansta görüşülmelidir. “Türk askeri giderse, yine katliamlar olur” korkutmacası ile taraflar arasında güven ortamını oluşmasına hizmet edilmez. Güçlü merkezi federal yönetim, demokrat Kıbrıslıların elinde bulunduğu sürece ve bunca yıldır çekilen acılar göz önünde bulundurulursa, yeni saldırılar söz konusu olamaz. Hem 1968’de barikatlar kaldırıldığı zaman Rum kesimine ilk geçenler, Türklerle Rumların bir arada artık yaşayamayacağı propagandasını yapanlar değil miydi? Tek yanlı müdahale hakkı var olduğu sürece, fesat güçleri, istedikleri an toplumlararası işbirliğini bozmaya yeltenmeyecekler mi? Şoven ve faşist unsurların her iki eyalette de etkisiz hale getirilmeleri, yeni federal devletin yaşama güvencelerinden biri, hem de en önemlisi olacaktır. Yeter ki iyi niyet ve karşılıklı anlayış egemen olabilsin.

Federal birliğin önkoşullarını bu esaslar çerçevesinde olgunlaştırmak ise, her iki taraftaki demokrat ve ilerici güçlerin boyun borcu olmaktadır.


(“Mehmet Sonuç” imzasıyla, Söz gazetesi. Sayı: 1462, 11 Mart 1988)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder