15 Ağustos 2015 Cumartesi

İNSAN HAKLARI PANELİ VE MÜCADELE


Hatırlanacağı gibi 30 Eylül ve 1 Ekim 1989 akşamları, Lefkoşa’nın Rum kesiminde yer alan Haravgi gazetesinin basın şenliğine 60 kadar Kıbrıslı Türk, yetkili makamlardan izin alarak katılmıştı. Bu kişiler arasında yer alan milletvekili Alpay Durduran’ın evi önünde şenliğin ertesi akşamı bir bomba patlatılmış, 3 Ekim sabahı da CTP Genel Merkezi binasının önünde patlamamış bir bomba bulunmuştu.

Türk ve Rum toplumlarının yakınlaşmasına katkıda bulunma çabasında olan politikacıları korkutup, sindirmek için bilinen şoven çevrelerce başvurulan bu tedhiş eylemleri, o günlerde toplumumuzun demokratik güçleri arasında nefret uyandırmış ve şiddetle kınanmıştı. Aradan geçen süre zarfında her nedense olayın suçluları bulunamamış, yetkililer tarafından bu konuda herhangi bir açıklama da yapılmamıştır.

Toplumlararası dostluk ve işbirliğine karşı olan faşist ve şoven çevreleri kınamak ve bir durum değerlendirmesi yapmak için o günlerde başlatılan çalışmalar, önce bir “Demokrasi Kurultay” toplanacağı şeklinde duyurulmuşsa da, daha sonra isim değiştirerek, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul ediliş yıldönümü olan 10 Aralık günü, “Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları” konulu bir panel şeklinde gerçekleştirildi. Paneli düzenleyen iki siyasal parti ile diğer demokratik örgütler, Kıbrıs Rum kesiminde de 21 siyasal ve demokratik örgütün katılması için düzenlemelere gitmişler, ama “izin makamı”nın kuzeye geçiş izni vermemesi yüzünden toplantının iki toplumlu katılımla yapılması engellenmiştir. Gerçi onar dakikalık konuşma süresi verilen panelde, 18 Kıbrıslı Türk örgüt yanında, 21 de Kıbrıslı Rum örgütün konuşması ve bunların Türkçe çevirilerinin yapılması halinde, toplantının kaç saat süreceği ayrı bir teknik sorun olacaktı, ama neyse ki dinleyicilere de söz hakkı verilmesi, örgütleyiciler tarafından 5 gün sonraya, 15 Aralık akşamı KTÖS salonunda yapılacak foruma ertelenerek, her iki halde de soruna bir çözüm yolu bulunmuş!

Panele katılan 18 örgütten 16’sı bildiri sunacağını duyurmuşken, 14’ü bunu gerçekleştirmiştir. Bunlardan dördü ise (CTP, YKP, KTÖS ve GASAD) bildirilerini çoğaltarak, dinleyicilere dağıtmışlardır. Keşke bildiri ve konuşmaların hepsi bir kitapçık olarak yayınlanarak, daha geniş bir kitleye sunulabilse… “Geçiş izni” verilmediği için toplantıya katılmayan 21 Kıbrıslı Rum örgüt adına divan başkanlığına iletilen mesajda, benzeri bir buluşmanın en erken bir zamanda gerçekleştirilmesi dileği belirtilmiştir.

Panele sunulan bildirilerin hemen hemen hepsi de Kıbrıs’ın kuzeyinde bazı temel insan haklarının uygulanmasındaki aksaklıkları eleştirmişler ve bundan da iktidar partisi UBP’yi sorumlu tutmuşlardır. CTP Genel Başkanı Özker Özgür şöyle konuşmuştur:
“Kıbrıs’ta toplumlararası sorun, insan haklarının önünde bir engelse, daha çok geciktirilmeden çözümlenmelidir… Geçmişin olumsuzlukları Kıbrıs’ta federal bir çözüme yönelmemize ve Kıbrıs’ta yaşayan herkes için insan haklarını geçerli kılmayı amaçlamamıza engel oluşturmamalıdır… Toplumsal haklar diye diye insan hakları rafa kaldırılmıştır.”

Özker Özgür, konuşmasının sonunda her zaman olduğu gibi, sorunun çözümlenmesini çabuklaştırmanın yolunun “Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’ın ilerici, demokrat ve devrimcilerinin güçbirliğini gerçekleştirmek” olduğunu yinelemiştir.

YKP Genel Başkanı Alpay Durduran ise şu noktalara dikkat çekmiştir:
“Toplumun baskısı, çevrenin baskısı ve temel insan hak ve özgürlüklerinin karşısında “görünen hükümet” ve yasal güçlerden daha etkin gizli bir hükümet vardır… Devleti yöneten meşru, gayrı meşru güçler, terörün destekleyicisidirler… Bu insan hakları gününde herkesi …devlet terörünü yıkmak için savaş vermeye çağırıyorum.”

DEV-İŞ ve BES temsilcilerinin de vurguladığı gibi, panele katılan örgütlerin bir araya gelip, demokrasi, barış ve insan hakları için mücadele vermeleri gerçekleşmezse, bu panelin de sıradan bir kutlama toplantısından başka bir işleve sahip olmayacağı açıktır. Kıbrıs üzerinde yaşayan iki ana etnik-ulusal toplum arasında iletişim ve seyahat özgürlüklerinin engellenmesini yığınsal eylemlerle değil de, sözle protesto etmekte öte, bir şeyler yapılmalıdır. Halk-Der ve Özgürlük Grubu temsilcilerinin de belirttikleri, insan haklarının her ülkedeki politik ve ekonomik düzenden kopuk olarak düşünülemeyeceği gerçeği göz ardı edilmeden, insan haklarının üretici sınıfların bir kazanımı olduğu ve geliştirilmesinin onların mücadelesine bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Anayasada yazılı olan birçok hakkın henüz hayat geçirilememiş olması, bu hakların kitlelerce alınmış değil, egemenlerce verilmiş olmasına bağlıdır. Evrensel insan haklarına sahip çıktığımız ve onlar için bilinçli olarak mücadele etmek üzere kitleleri harekete geçirebildiğimiz oranda, bu hakları elde edebileceğiz. Gerisi, şekilsel toplantılar olarak kalmaya mahkûmdur. 


(Haftalık Demokrat gazetesi, Sayı:189, 13 Aralık 1989)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder