19 Ağustos 2015 Çarşamba

REDDAWAY’İN KONFERANSI HALKTAN GİZLENDİ


Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yönetimi sırasında kaza komiserliği ve valilik sekreterliğinde 20 yıldan fazla bir süre görev yapmış ve halen Girne’de ikamet eden BM Cemiyeti Başkan Yardımcısı John Reddaway, 25 Haziran (1987) akşamı Lefkoşa’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde Kıbrıs sorunu hakkında bir konferans verdi.

Geçen yıl “Burdened With Cyprus – The British Connection” adlı bir kitap yayımlayarak, Kıbrısla ilgili İngiliz politikasını aklamaya çalışan yazarın, Kıbrıs Türk Birleşmiş Milletler Derneği tarafından düzenlenen toplantıda sunduğu Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin önerilerini resmi makamlar tarafından onay görmediği için kamuoyuna duyurulmadığı öğrenildi.

İngiliz BM Cemiyeti’nin selamlarını aktardıktan sonra, BM Güvenlik Konseyi’nin bir acil oturum yaparak, Kıbrıs sorununu dünya barışı için potansiyel bir tehlike olarak gördüğünü ve soruna bir çözüm bulunması gerektiğini dünyaya duyurmasını isteyerek, konuşmasına başlayan Reddaway, “kendini BM Genel Sekreterinin yerine koyarak, arzu edilen değil, gerçekleşmesi mümkün olan bir çare şeklini önereceğim” demiş ve şunları önermiştir:
1.      Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’’nin federal başkanlık veya şansölyeliğine Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin ortaklaşa seçecekleri ve politika dışından gelecek birleştirici bir kişi getirilmelidir. Federal Başkanının Yardımcısı da aynı özelliklere sahip bir kimse olmalı ve o da ortak seçimle seçilmelidir. Yalnız başkan yardımcısının seçiminde Kıbrıslı Türklerin oylarının belli bir ağırlığı olmalıdır.
2.      Her iki federal eyaleti ayrı ayrı yönetecek olan iki tane toplumsal başkan olmalı ve bu başkanlar kendi toplumlarınca ayrı ayrı seçilmelidir.
3.      Önemli bir toprak tavizi verilmesi yanında, 60 bin kadar Kıbrıslı Rum Maraş’a, 10 bin de geri kuzey’e, 2 bin 5 yüz Türk de güney’e dönmeli; evini, malını terk eden herkese mali tazminat ödenmelidir. Bu amaç için 200 milyon dolar öngörülmüştür. Kıbrıs Türk tarafının ekonomik yönden kalkınmasını sağlamak için BM Kalkınma Fonu’nun denetiminde 100 milyon dolarlık bir fon kurulmalıdır. Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasındaki ilişkileri geliştirmek için ortak girişimler ve kuruluşlar oluşturulmalıdır.
4.      Kuzey Kıbrıs’taki Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir yıl içinde tamamen geri çekilmesi sağlanacak ve Kuzey Kıbrıs’a yerleştirilmiş olan Türkiyeli göçmenlerin hepsi de geri gönderilecek. Aile bağları ile buraya bağlananlar kalabilecektir. Eğer Kıbrıslı Türkler isterse, Kuzey Kıbrıs’ta 3 bin TC askeri kalabilecektir.
5.    Varılacak anlaşma, ikili bir garanti sistemine bağlanacaktır. Birinci aşamada, Kanada, Yugoslavya ve Avusturya (İsveç de olabilir)’dan oluşacak 3 tarafsız ülke, Kıbrıs’ta toplumlararası bir anlaşmazlık olursa, sorunu çözmek üzere hep birlikte müdahale edecekler. Eğer bu 3 ülke çözmezse, ikinci aşamadaki garanti sistemi devreye girecek. Bu 2 ülke ise Türkiye ile Yunanistan olacak ve bunlar Kıbrıslı Türklerin veya Rumların haklarını korumak için ayrı ayrı müdahale etme haklarına sahip olacaklar.

Yukarıda önerilen plan için BM denetiminde, hem kuzeyde, hem de güney Kıbrıs’taki yönetimler birer plebisit yapacaktır. Plan reddedilirse BM Güvenlik Konseyi, Genel Sekreterin Kıbrıs’la ilgili görevini iptal edecek ve BM Barış Gücü askerleri Kıbrıs’tan tamamen geri çekilecektir.  O zaman her iki toplum da birbiriyle başbaşa kalacaklardır.

Eğer Türk tarafı plana karşı olumlu, Rum tarafı olumsuz bir sonuç alırsa, BM Güvenlik Konseyi Türk tarafındaki devleti resmen tanıyacak ve diğer ülkeler tarafından da tanınması için çağrıda bulunacak ve BM Barış Gücü geri çekilecek.

Eğer yapılacak plebisitte Türk tarafı plana karşı olumsuz, Rum tarafı ise olumlu bir tavır ortaya koyarsa, halen olduğu gibi Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsilcisi olarak tanınması sürdürülecek ve BM Barış Gücü kalacak, Türk tarafının da tanınmaması istenecek.”

“BM çerçevesinde her istenileni elde etmek mümkün değildir” diyen John Reddaway, konferansını Türkçe olarak söylediği “Eski dost, düşman olmaz” sözleriyle bitirdi.

KKTC Başkanı Rauf Denktaş, TC Büyükelçisi Kumcuoğlu, görüşmeci Münir Ertegün ve diğer Cumhurbaşkanlığı Müsteşarları, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, yüksek kademedeki devlet memurları ve bazı yabancı ülke diplomatlarının da ilgiyle izlediği konferansta sunulan öneriler, bizim yöneticileri memnun etmemiş olacak ki John Reddaway’in konferans metni gerek Radyo’dan, gerekse basından ayrıntılarıyla kamuoyuna sunulmadı. TAK ise konferans haberini 3-5 satırlık resimli bir haberle vererek, haber niteliği olan önerileri gizlemeye çalıştı.

Konferanstan sonra izleyicilerin sorularına yanıt veren Reddaway, Kıbrıs Rum kesimindeki halkın çoğunluğunun enosis’e karşı olduğunu, ancak bu politikayı öne çıkaracak bir lidere ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerinin geleceği ile ilgili bir soruya da “Üsleri işe karıştırmayalım. Onlar İngiltere’ye ait egemen topraklardır. Çok önemli değildirler. Onlar da görüşülecek olursa, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi daha da zorlaşır. Üslerin kapsamlı bir çözümde rolü olmamalıdır” şeklinde bir yanıt vermesi ilgiyle izlendi.

Adanın askersizleştirilmesi yerine asker sayısının azaltılması gerektiğine değinene John Reddaway, eyalet askerlerinin bulunacağını söyledi. Bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Denktaş da söz alarak, doruk anlaşmalarında adanın askersizleştirilmesi üzerinde anlaşılmadığını, ancak kapsamlı bir çözümde anlaşıldığı takdirde, o zaman adanın askersizleştirilmesinin Türk tarafınca görüşülebileceğinin belirtildiğini ve bunun doruk anlaşmalarına bu şekilde kaydedildiğini açıklamak ihtiyacını hissetti.

John Reddaway’in “dış baskılar olmazsa Kıbrıs sorunu çözümlenemez” görüşü üzerine söz alan Cumhurbaşkanı Danışmanı ve Toplumlararası görüşmelerde Türk tarafını temsil eden Münir Ertegün, dış baskılara karşı çıkarak, Türkler ile Rumların yalnız bırakılmaları halinde, Pile örneğinde olduğu gibi, ticaret yoluyla ve ileride gelişecek turizmdeki işbirliği yardımıyla anlaşabileceklerine inandığını belirtti. O sırada Cumhurbaşkanı Denktaş’ın koltuğunda huzursuz olduğu gözlerden kaçmadı.


(“Söz (Özel)” imzasıyla, Söz gazetesi, 3 Temmuz 1987)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder