17 Kasım 2015 Salı

BARIŞ ETKİNLİKLERİ “SERÜVENİ”



19 Haziran 1988 tarihli Kıbrıs Postası gazetesinde, aralarında şair Mehmet Yaşın’ın da bulunduğu bir grup sanatçı tarafından hazırlanan “Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği” adlı kitaba ilişkin görüşlerimizi özetlemiştik. Ne var ki aradan geçen süre içinde meydana gelen bazı olaylar, bizi Mehmet Yaşın’ın “Siyasal ve Sanatsal” etkinliklerine yeniden değinerek, görüşlerimizi ortaya koymamıza sevketmiştir. Çünkü Mehmet Yaşın, adı çevresinde olaylar yaratmaya yönelik bazı girişimlerde bulunurken, bundan yararlanmak isteyen bazı siyasal çevreler de, kendi amaçlarına ulaşmak için Mehmet Yaşın’ı ve diğer bazı sanatçıları kullanmışlardır. Biz olayların ardındaki gerçeğe parmak basmak isteriz.

OLMAYAN ÖRGÜTÜN ÜYELERİ
Önce geriye giderek, 6 Mayıs 1988 günkü Yeni Düzen gazetesindeki bir haberi okuyalım:
“Cyprus Mail gazetesinin bildirdiğine göre, nükleer savaşa karşı Uluslararası Sanatçılar Birliği (PAND International) Kıbrıs’ın güneyinde 8-11 Mayıs tarihleri arasında toplanıyor. Kıbrıs’ın güneyinde “Barış için Sanatçılar” örgütünce düzenlenen toplantıya PAND’ın yürütme komitesinden sanatçılar katılacak. Türkiye’yi Ataol Behramoğlu temsil edecek. Londra’da yaşayan Mehmet Yaşın’ın da toplantıya katılacağı belirtiliyor. Toplantıyı düzenleyen örgüt başkanı Peonides, “PAND”ın Türk bölümüne üye olan Kıbrıslı Türk sanatçıların toplantıya katılamayacağını, bunun nedeninin son pasaport uygulamaları olduğunu söyledi.”
Oysa PAND’ın Kıbrıs Türk kesiminde herhangi bir bölümünün kurulmamış olduğunu bu topraklarda yaşayan ve barış sorunlarıyla ilgilenen herkes biliyordu. Kimdi PAND’ın Türk Bölümüne üye olan bu Kıbrıslı Türk Sanatçılar ve Güney’e geçmek için nereye başvurmuşlardı? Üstelik PAND adı İngilizcede “Performing Artists for Nuclear Disarmament”in kısaltılmışı olup, sahne sanatçılarının nükleer silahsızlanma için oluşturdukları bir örgüttü. Aralarında çeşitli ülkelerden uluslararası üne sahip tiyatro ve film sanatçıları, yönetmenler, şarkıcılar ve besteciler vardı. Ama nedense şairler yoktu.
Kıbrıs Barış Komitesi yöneticisi olan Panikos Peonides, Kıbrıs “Barış için Sanatçılar Hareketi’nin de başkanlığına getirilmişti. Ve eşi, şair Elli Peonides, Şair Mehmet Yaşın’ın tanıdığıydı. Kendisinin ve çevresindeki üç-beş arkadaşının barış şiirlerini Rumcaya çevirerek, “1974 kuşağı” genç şairlerinin ününe ün katmıştı. Bu nedenle M. Yaşın’'aya çevirerek, «_______________________________________________________________________________________________________________ın Türkiye’den bir arkadaşı olan şair Ataol Behramoğlu ile kendisi için PAND’ın Kıbrıs’ta yapılacak Yürütme Kurulu toplantısına davetiye çıkarmsı bir sorun olmamıştır. Gerçi kendileri sahne sanatçısı değillerdi, ama en azından sanatçı dostları vardı ve kendilerinden bu olanağı esirgeyemezlerdi. (Yaşın’ı daha sonra Türk kesiminde elinde mikrofonla sahneye “performing artist” olarak da görmek bize nasip olacaktı.)
Kıbrıslı Türk sanatçılar, şair dostların Güney Kıbrıs!a yaptıkları ziyaretle ilgili haberi 16 Haziran 1988 tarihli Yeni Düzen!den okuyacaklardı. Kültür Servisi’nce hazırlandığı belirtilen haberin, Mehmet Yaşın’ın kaleminden çıktığı belliydi. Resimlerle süslenmiş haberde şöyle deniyordu:
“Kıbrıs Barış Komitesi Sanat Bölümü Başkanı Panikos Peonides, PAND Yönetim Kurulu üyesi olarak toplantıda yer aldı. Kıbrıs Rum tarafından şair Elli Peonides, Türk tarafından Mehmet Yaşın, Yönetim Kurulu gözlemcisi sıfatıyla PAND çalışmalarında yer aldılar.”
Oysa ki Kıbrıs Türk tarafında PAND’ın herhangi bir örgütü yoktu ve Yönetim Kurulunda sanatçıların da yer aldığı Kıbrıs Türk Barış Derneği, bu etkinlikten haberdar bile değildi. Mehmet Yaşın, bir yolunu bulup, onlar adına konuşuyor; ama kendi adına bazı taleplerde bulunuyordu:
“Kıbrıslı Türk sanatçılara (yani kendisine ve beline doladığı 74 kuşağına- A.An) uluslararası ilişkilerde olanaklar sağlanmalıdır. Kıbrıs’ta var olan durum özellikle bizlere birçok güçlükler çıkarmaktadır. Uluslararası barış hareketine ve sanat etkinliklerine sanatçılar arzu ettikleri şekilde katılamıyorlar.
Uluslararası barış ve sanat örgütleri Kıbrıslı Türk sanatçıların durumunu anlamalı ve onlara yardımcı olmalıdır. Kıbrıs Türk sanatçılarının en geniş kesimlerinin uluslararası toplantılara çağrılıp temsil edilmeleri gerekir.”
Çağrı geniş tutulmalı ki M. Yaşın, kendi kuşağı dışındakilere de çam sakızı dağıtabilsin. Örneğin 1989 yazında Akdeniz’de yapılacak olan “Barış Yolculuğu” ile 1990’da Finlandiya’da yapılacak büyük şenliğe mutlaka katılmalıydık.

OLMAYANI VAR GÖSTERMEK
PAND etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen şiir geceleri ve seminerlerde M. Yaşın da konuşmalar yapmış, ama anlaşılan bu konuşmalar ve şiir okumalar, şairin Rumca bilmemesi yüzünden İngilizce yapılmış. Türkçe ve Yunanca şiirlerin okunduğu gecelerde Mehmet Yaşın, büyük ilgi görmüş, ama kendisi basına demeç vermekten kaçınmış. Çünkü “Kıbrıs’taki şövenist politikacılar sanatçıya, sanatından başka bir yolla konuşma olanağı vermiyor, siyasal tabular bizi kuşatıyor ve istismar ediyor.”
Aslında tabuları M. Yaşın’ın kendisinin yarattığı ve daha sonra da Kıbrıs’ın Türk kesimindeki etkinlikleriyle bu sözde kuşatmayı bizzat kendisinin kaldırdığına ve istismarın sağdan değil, “sol”dan geldiğine tanık olacaktık.
PAND toplantısı ardından, KRYK’nun Türkçe yayınlarındaki “Kıbrıs Türk Kültür Saati”nde aktarılan M. Yaşın’ın “Çağdaş Kıbrıslı Türk Şiiri” konulu seminerinden öğrendiğimize göre, eskiden Kıbrıslı Türk şairlere önem vermeyen Türkiyeli edebiyatçılar, artık M. Yaşın’ın kişiliğinde Kıbrıs Türk şiirini önemsemeye başlamıştı. Her ne kadar daha sonra söz alan Ataol Behramoğlu bu görüşe katılmamışsa da 74 kuşağının “Sanat Emeği” dergisindeki meşhur “çıkış”ını olumlu bulmuştu.

VASİLİU’NUN MESAJI
M. Yaşın’la Ortam gazetesinde bir söyleşisi yayımlanan (23.8.1988) gazeteci Yaşar Karadoğan, onun Güney Kıbrıs’taki şu izlenimini aktarıyordu:
“Yaşın’ın deyimiyle Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs Türkünün ayrı bir kimliği olduğunu öğrenince “şok” olmuşlar... Trodoslardaki Vassa köyünde yapılan etkinliklerden sonra bir de kokteyl verilmiş. Mehmet Yaşın, “Bu kokteyle Rum Cumhurbaşkanı Vasiliu da katldı. Orada bana bir mesaj verdi. Bu üç ay önce oldu.”
Böylece fırtına koparan “mesaj olayı”na gelmiş bulunuyoruz. Ama mesaj öncesindeki olaylara kısaca bakalım. 8 Ağustos 1988 tarihli Cumhuriyet gazetesi, güney Kıbrıs’ta yapılan PAND Internationl’ın toplantısında Türkiye’de de bir temsilciliğin açılması için çağrıda bulunulduğunu haber veriyordu. Ama Kuzey Kıbrıs’taki temsilcilik işi ne olacaktı? Olmayan örgüt adına M. Yaşın toplantıya katılmıştı. Hatta olmayan örgütün olmayan üyelerinin pasaport uygulaması nedeniyle Güney’e geçemeyeceği de açıklanmıştı. Bundan da önemlisi, PAND toplantısı vesilesiyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Vasiliu ile görüşen M. Yaşın, ondan Kıbrıslı Türk sanatçılara iletilmek üzere bir de mesaj almıştı. Y. Düzen gazetesine imzasız olarak güney Kıbrıs izlenimlerini aktaran M.Yaşın, ertesi gün de Vasiliu’nun mesajını basın yoluyla iletebilirdi. Ama o bunu yapmadı. Sonradan duyulan söylentilere göre, “Rumcu” olmakla suçlanmamak için bu yolu seçmiş. Yağmurdan kaçayım derken, doluya tutulacağını acaba önceden bilmiyor muydu?

BİRAZ ŞİİR, BİRAZ MÜZİK GECESİ
Yaşadığı Londra’dan Temmuz ayı başında Kuzey Kıbrıs’a gelen M. Yaşın, önce bir gece düzenlemeyi planlamıştı. Kıbrıs Türk sanat-kültür çevresi ile ve halkla herhangi bir bağı olmayan ve hiçbir sanat-kültür örgütüne üye olmadığı için yapacağı etkinliğe kitle desteği arayan şairimiz, CTP’li dostlarının yardımıyla CTP’ye yakınlığı bilinen Gençlik Merkezi’ne başvurdu ve geceyi onların düzenlemesini sağladı. Haberi 15 Temmuz tarihli Y. Düzen gazetesi şöyle verecekti:
“22 Temmuz Cuma akşamı saat 20.30’da Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda “Biraz Şiir, Biraz Müzik” adı altında düzenlenecek olan gecede ülkemizde, Türkiye’de ve Avrupa ülkelerinde sanatsal çalışmalarıyla dikkati çeken, kendi alanlarında değerli çalışmalar ortaya koyan CAN TUFAN ve MEHMET YAŞIN’ın ortak çalışması sergilenecek.”
Aynı gazete, günlük duyurularıyla gecenin reklamını yapıyor ve 22 Temmuz günkü haberinde geceye konuk sanatçı olarak Neşe Yaşın’ın da katılacağını duyuruyordu.   

YAŞIN VE CTP TABULARI NASIL YIKTI?
“Biraz Şiir, Biraz Müzik” adlı geceye gitarları ile katılan Can Tufan, Osman Cankoy ve Niyazi Nasıfoğlu, müzik kalitesi yüksek bir konser verirken, Mehmet Yaşın da elinde mikrofonuyla bir sahne sanatçısı gibi şiirlerini teatral bir havada sunmuş ve geceye katılanların alkışlarına mazhar olmuştu.
CTP Genel Başkanı Özker Özgür ile eşinin onur konuğu olduğu geceyle ilgili haberi veren 28 Temmuz tarihli Y. Düzen gazetesi “Muhteşem gece” başlığını kullanıyordu. M. Yaşın’ın kendi kendine koyduğu tabular, yine kendi eliyle yıkılıyordu. Gazetenin muhabiri Başaran Düzgün duygularını şöyle dile getiriyordu:
“İçimize zorla yerleştirilen tabular bir bir yıkıldılar. Önümüzde duranlar kaldı sadece. Ve kafamıza bir soru işareti çengel gibi asıldı. “Tabular yıkılıyor mu?”
1974 yazında Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı askeri harekata açıkça karşı çıkmaktan korkan, çekinen ve bu konuda görüş belirtmeyi kendi kendilerine tabu yapan CTP’liler, ilk kez 14 yıl sonra şiirleri aracılığıyla bunu yapmış olan Mehmet Yaşın’ı kullanarak “tabu”ları yıkıyorlardı. Dahası CTP Genel Başkanı ve eşi, “İki füze istiyorum. Lefkoşa’daki iki Başbakanlık Sarayını yok edecek. Ben aşk istiyorum” diyen şairi ayakta alkışlayabilecek kadar cesaretlenebilmişti. Gece gerçekten “muhteşem”di.
Gecenin bitiminde söz alan şair M. Yaşın, katılanlara teşekkürlerini sunarken, onları 29 Temmuz akşamı düzenleyeceği “Eski Kıbrıs Şiiri” konferansına davet edecekti. 28 Temmuz günkü Y. Düzen’de konferansın yine CTP’ye yakın “Forum Kitabevi” nin bir etkinliği olarak düzenleneceği ve “konferansta ayrıca 74 kuşağı olarak bilinen Mustafa Azizoğlu, Aşık Mene, Neşe Yaşın’ın da hazır bulunacağı duyuruluyordu. Değil mi ki Kıbrıs Türk şiiri denince akla gelen sadece M. Yaşın ve çevresi idi. Öteki şairlerimize karşı bir ayrımcılık ve şiirsel geçmişimizi inkar yine sürüdürülüyordu.

ESKİ KIBRIS ŞİİRİ KONFERANSI
Konferansın girişinde “1974 sonrasında kendilerinin doğurduğu yeni şiir hareketinin herkesi etkilemeye başladığını” iddia den M. Yaşın, şiir anlayışlarının da vulgarize edilip sulandırıldığından şikayetçiydi. Tıpkı Türkiye’deki Garip Akımı’nın başına gelen kendi başlarına da gelmişti ve kendisi de Orhan Veli gibi bir açıklama yapma gereğini duyuyordu. Kendilerinden önce ilerici temalardan söz eden şiirler yazılmıştı, ama estetik olarak, şiir olarak kendilerinin yazdıkları henüz aşılamamıştı.
“Eski Kıbrıs Şiiri” konulu konferansında “unutulmuş veya unutturulmuş Kıbrıs şiirine döndüklerini” söyleyen M. Yaşın, Kıbrıs’ta eski Yunanca ve Finike dillerinde yazılmış 3 bin yıl öncesine ait ilk çağ ve mitoloji, Ortaçağ ve Hıristiyanlık şiirlerinden İngilizce üzerinden çevirdiği örnekleri okudu ve Kıbrıs’ın antik tarihinden söz etti. Oysa konferansa gidenler, Y.Düzen’de duyurulduğu gibi, “Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıs anonim şiirlerinin inceleneceği”ni zannetmişlerdi. Konferansını 1571’e kadar getirip, “Ve Türklerle birlikte Yunus Emre’nin şiirleri Kıbrıs’a geldi” diye bitiren M. Yaşın’a yönelttiğimiz bir soruya karşılık, aldığımız yanıt şu oluyordu:
“1571’den sonrası tabu olduğu için o konuya girmeyeceğim. Yunus Emre şiirinin Kıbrıs’a gelip gelmediği konusunda elimde somut kanıt yoktur, ama ben konferans şiirsel bitsin diye öyle söyledim!”
Anlaşılan şairimiz, konuşmak istemediği konuları “tabu” diye bir kenara ayırıyor ve sonradan kendi tabularını kendi elleriyle yıkarak kahramanlık taslamak istiyordu.

SANATÇI-POLİTİKACI İŞBİRLİĞİ
74 kuşağının düğümü olan Mehmet Yaşın’ın Kuzey Kıbrıs’taki sanatsal etkinlikleri bunlarla bitmiyordu. 26 Mayıs’ta Vasiliu’nun Kıbrıslı Türk sanatçılara iletilmek üzere kendisine verdiği mesaj hâlâ daha cebindeydi, ama çevresindeki bazı arkadaşlarına bu sırrından söz etmişti. Mesajı açıklarsa “Rum ajanı” olarak suçlanabileceğinden çekindiği söyleniyordu. Herhangi bir örgüte üye değildi, böyle bir örgüt filan kurmaya da niyetli değildi. Ama bu mesajı kullanarak kendi adı çevresinde yeni bir “one man show” yapabilirdi.
            Ne var ki mesajın varlığı haberi yayılmaya başlıyordu. CTP’ye yakın sanatçı grubunun, Vasiliu’nun önerdiği “her türlü olanaktan yararlanması” olasılığı, TKP’ye yakın olan, ya da partisiz diğer bazı sanatçıları harekete geçirmişti. Zaten CTP de “Federal Çözüm İçin İleri» kampanyasını açarak bir adım öne geçmişti. Federasyondan yana çıkan sanatçıları örgütleme görevini üstlenen kişi, TKP’nin yayın organı Ortam Sanat Eki’ni yöneten tiyatro oyuncusu Yaşar Ersoy’du. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da TKP ile CTP arasında yine sidik yarışı gündeme gelmişti. Kamuoyu görmeliydi, bakalım hangisi daha çok federasyoncu ve barışçıydı. 74 Kuşağı mı, Ortam Sanat Çevresi mi?

CTP’NİN FEDERASYON KAMPANYASI
Ama isterseniz önce CTP’nin açtığı federasyon kampanyasından biraz söz edelim: 6 Ağustos günkü Y. Düzen’in manşeti şöyle atılmıştı: “Federasyon yanlısı örgütler imza kampanyası açtı. Federal çözüm için ileri.”
Haberde imza kampanyasının takdim yazısına yer veriliyor, ama her nedense “Kıbrıs’ta kalıcı barış ve federal Cumhuriyet olgusunu savunan çeşitli örgütler’in hangileri olduğu açıklanmıyordu. Toplanacak olan imzalar, bir muhtıra ile birlikte 23 Ağustos akşamı düzenlenecek bir açık hava toplantısında açıklanacak ve iki toplum liderine sunulmak üzere BM Genel Sekreteri’ne iletilecekti.
CTP, herkesten ne kadar çok federasyoncu olduğunu göstermek için bir adım öne atılmk  istemişti. Ama resmi makamların da savunduğu federasyon tezinden ne anladığını halk önünde açıklamamıştı. Kuru bir federasyonculuk ve barışçılık kampanyasının yaygarasından başka birşey yoktu. İşbirliği, güçbirliği yapılacak örgütler önceden haberdar edilmemişti; onların görüşleri bile alınmamıştı. “İstim arkadan gelsin” düşüncesi CTP’ye yine egemendi. Yapılan bazı eleştiriler üzerine Parti Genel Sekreteri ertesi gün telefonlara sarıldı ve tek tek bazı örgütlerle temasa geçildi. İstenen CTP’nin bu girişiminin desteklendiğinin bir basın bildirisiyle açıklanmasıydı.
Nitekim daha sonraki günlerde destek mesajları sökün edecekti. Y. Düzen’in 8 Ağustos günkü sayısında Yurtsever Kadınlar Birliği (CTP’li milletvekillerinin hanımlarından oluşmuştur) ile K. T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Okan, 10 Ağustos’ta Yön-Sen Başkanı Niyazi Düzgün (CTP’li) ile Devrimci Gençlik Derneği Başkanı Barış Burcu (CTP’li bir tabela derneği), 11 Ağustos’ta Güney Göçmenleri Birleşme ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Fadıl Çağda (CTP’li milletvekilinin varlığı-yokluğu bilinmeyen örgütü), 12 Ağustos’ta K. T. Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Bektaş Göze ile Dev-İş Başkanı Hasan Sarıca (CTP’li milletvekili) imzalı bildiriler çıktı.

KENDİLİĞİNDEN VE SÜRATLE ÇÖZÜM
CTP Merkez Yönetim Kurulu’nun hazırladığı “Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan halklarının çıkarı: Federal Çözüm” başlıklı bir broşür elden dağıtılmaya başlanıyordu. CTP bu broşürde, ana muhalefet partisi olarak federal çözümden ne anladığını, federal devletin yapısı ve işleyişi hakkında neleri önerdiğini açıklayacak yerde, yuvarlak laflar ve bir takım geçer akçe sloganlar ardına saklanıyor ve açıkça görüş belirtmiyordu. Dahası “göç, işsizlik, askerlik gibi yakıcı sorunlarımız, para biriminden ve enflasyondan kaynaklanan ekonomik ve sosyal bunalımlar, kendiliğinden ve süratle çözüm bulacaktır” (s.8) denilerek, federasyonun kurulmasıyla bütün sorunların ip gibi kesileceği hayalinde olduklarını ortaya koyuyorlardı.
Bir başka ilginç gelişme olarak CTP’nin federasyon kampanyasının Kıbrıs Rum basınında yankı bulması, parti yöneticilerini heyecana garkediyor ve bu mücadeleyi bayraklaştırdıkları (!) için sokakta gururla dolaşıyorlardı. 9 Ağustos tarihli ve Rum basınının da aktardığı Y. Düzen’in manşetine göre, “Lefkoşa sokaklarında kısa sürede yüzlerce imza toplayan muhabirlerimiz, halkın isteminin barış ve federasyondan yana olduğunu” saptamışlardı. Fileleftheros gazetesi, CTP’lilerin çıkardığı gürültüye bakarak şunları yazabiliyordu: “Kıbrıs Türk kitlelerinin baskısı başlangıçtaki isteksizlik ve gevşek tutumuna rağmen, Denktaş’ın görüşmelere gitmek için onay vermesine yol açmıştı.” (24.8.1988)
   
74 KUŞAĞI İLE ORTAM-SANATÇILARIN YARIŞI
Tekrar barışçı sanatçıların yarışına dönecek olursak: M. Yaşın’m barışçı sanatçılar adına bir imza kampanyası açtığı haberi duyulunca, Ya­şar Ersoy’un çağrısına uyan öteki sanatçılar, 12 Ağustos akşamı Lefkoşa Belediye Tiyatrosu salonunda toplandılar. M. Yaşın, toplantının başlamasından bir saat önce Y. Ersoy’a telefon ederek, toplantının çağrılış biçimini onaylamadı­ğını ve toplantıya katılmayacağını bildirdi. Top­lantıya katılan ve CTP’ye yakın, M. Yaşın’a uzak bir şair olan Fikret Demirağ, bir an önce bir karar metninin kabul edilmesinde ısrar edip, “biz-onlar” diye konuşunca, tarafsız sanatçılar da söz alarak, bu işin aceleye getirilmemesini ve hep birlikte davranılması gerektiğini vurgu­ladılar.
Belediye Tiyatrosu’nda yapılan toplantıyı 14 Ağustos günkü Kıbrıs Postası gazetesi şöyle duyur­du:
“Kıbrıslı Türk Sanatçıların Barış Taarruzu: Öğrenildiğine göre Kıbrıslı Türk Sanatçılar (katılanlann 20’ye yakın olduğu belirtiliyordu - A.An). Kıbrıs sorununun barış sürecine girmesi ile Rum ve Türk toplumları arasında yumuşamaya katkıda bulunmak için çalışacaklar. Bu amaçla sanatçıların bir program üzerinde çalıştıkları belirtildi.”
Öte yandan 15 Ağustos tarihli gazeteler, sanat örgütleri dışında yeni bir barışçılar grubunun “Kıbrıs’ta federal çözüm için Barışa Katılım Komitesi” adıyla oluşturulduğunu ve komitenin sözcülüğüne K.T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı A. Okanın getirildiğini açıkladılar. Açıklamada komiteyi oluşturduğu söylenen 5 örgütün adları yine verilmiyor ve şöyle deniyordu:
“Komitemi­zin resmen hayata geçtiğini (demek ki 10 gün önce Y. Düzen’in manşetindeki komite, gayrı resmi oluyordu - A.An) saygıdeğer kamuoyumuza duyururken, kendilerine çeşitli nedenlerden ötürü ulaşamadığımız (?) örgütlere “Kıbrıs’ta federal çözüm için katılım komitesinde yer almaları çağrısını da yapmayı öncelikli bir görev addede­riz.”

BARIŞ DERNEĞİ ÜVEY EVLAT
Gerek siyasal, gerekse sanatsal çevrelerin barış adına oluşturacakları komitelerde yer alması veya örgütleyici olması gereken, 6 yıllık geçmişe sahip ve 16 sayıdır bir de bülten çıkaran K.T. Barış Derneği, bütün bu etkinliklerden dışlanmış­tı. Buna içerleyen Dernek Yönetimi, 15 Ağustos günü Kıbrıs Postası’nda tam metin olarak çıkan bildirisinde “bazı uyanlar”da bulunuyordu: “Ba­rış ve federasyon tezinin savunulması ve toplum katmanlarına mal edilmesi için başlatılan müca­delede, K.T. Barış Derneği’nin muhatap olduğu bazı yanlış tavırlar, barış güçlerini derinden yara­lamış, ortak mücadelede kaçınılmaz olan saygı ve güven temelini sarsmıştır.”
Bilinmeyen neden­lerle bildirinin bu bölümünü sansür eden CTP’nin
Y. Düzen gazetesi, derneğin barış ve federasyon mücadelesinde var gücü ile yer aldığını belirtmekle yetiniyordu. Halbuki Banş Derneği’nin hem Baş­kanı, hem de bazı Yönetim Kurulu üyeleri aynı zamanda CTP üyesiydiler. Ama partinin politika­sızlığına, ilkesizliğine eleştirel gözle baktıkları için, Komite girişiminden uzak tutulmuşlardı. Öte yandan her iki sanatçı Barış Grubunun başını çekenler arasında Barış Derneği’nin Yönetim Kurulu üyeleri de vardı. Ama her nedense barışçı çabalarını, onlar da Barış Derneği’nin dışında sürdürmeyi yeğlemişlerdi.

İKİ AYRI GİRİŞİMİN GENİŞLEME ÇABALARI
CTP’nin Komite çalışmaları dışında, 74 kuşağı olarak ayrı bir barış bildirisi hazırlayan M. Yaşın, bu bildiriyi kızkardeşi Neşe Yaşın’a ve kuşak üyesi Barış Derneği yöneticilerinden arkadaşı ressam Aşık Mene’ye imzalatabilmiş. İstanbul­‘dan Kıbrıs’a tatile gelen kuşak arkadaşı şair Hakkı Yücel de imzasını esirgememişti. Ülkede olmamasına rağmen müzikçi Can Tufan’ın da “bizimle beraber” olduğunu not etmişti. Yaptığı bazı görüşmeler sonunda 2. girişimin öncülerin­den Y. Ersoy ile A. Okan’ın da imzalarını alabilmişti.
17 Ağustos günkü Kıbrıs Postası’nda 2. girişimle ilgili olarak haber vardı:
“Elde ettiğimiz bilgilere göre Kıbrıslı Türk Sanatçılar Barış Grubu, sanat­çılara yönelik açtığı imza etkinliğini yaygınlaş­tırmak için çalışmalarını hızlandırırken, önümüz­deki günlerde program çalışması üzerinde de toplanılacağı ve en geniş sanatçı grubunun oluşturulmasına özen gösterileceği öğrenilenler arasın­dadır.”
Ertesi gün sonra aynı gazetede şu başlığı göre­cektik: “Sanatçılar Barış Yolunda. Sanatçılar federasyon için atılacak her adımı destekleyecek. Siyasi eşitlik önemle vurgulanıyor. Rum Sanatçı­larla işbirliği isteniyor.”
Aralannda “araştırmacı- yazar” sıfatlı 4 kişinin de yer aldığı “Kıbrıslı Türk Sanatçılar Barış Grubu”na 33 kişi imzasıyla katılmıştı ve 1. girişimi başlatan M. Yaşın ile arkadaşları da bu gruba dahil olmuş görünüyordu. Yapılan duyuruda “Adamızın kalıcı barışı için somut önerilerimizi içeren ayrı ve kapsamlı bir bildiri de Türk ve Rum kamuoyuna en erken zamanda duyurulacaktır” denilmekteydi.
Duyurunun altında yer alan notta çalışma programını görüş­mek amacıyla 20 Ağustos 1988 Cumartesi günü yeni bir toplantı yapılacağı ve bildiride imzası bulunan veya katılmak isteyen tüm kültür-sanat emekçilerine bunun duyurulduğu yazılıydı. Anla­şılan Barışçılar Grubu, kapsamım daha da geniş­letmek çabasındaydı, ama işler de karmaşıkla­şacaktı.

KÜLTÜR DERNEKLERİ SAHNEDE
Aynı gün (18 Ağustos) Y. Düzen gazetesinin ön sayfasında şu haber yer alıyordu:
            “Tüm sanatçı ve aydınlara açık olarak bugün KTÖS lokalinde düzenlenen toplantıda “Kıbrıs Türk Toplumunda Kültür ve Sanatın Bugünü ve Yarını” tartışılacak. Has-Der, Gençlik Merkezi, GASAD ve GÜSAD’ın girişimleri ile düzenlenen bugünkü toplantının saat 11.00’de başlaması bekleniyor.”
Barış ve federasyon propagandası için yola çı­kanların kişisel davrandıklarını öne süren dernek­ler, bir yandan bu girişimlerin var olan örgütler temelinde yapılması ve sadece sanatçıları değil, kültür derneklerini de kapsamına alması kaygusunu güderek, bu toplantıyı yaparken, öte yandan da aslında Mehmet Yaşın’a örgüt desteği sağlamayı
amaçlamaktaydı. Hatta Özker Özgür bile işini gücünü bırakıp, kısa bir süre bu toplantıya katıl­makta yarar görmüştü. Ne var ki, M. Yaşın’ın Vasiliu’dan aldığı mesajı açıklamasından önce salondan ayrılmayı yeğleyecekti.
Yaşın, bu top­lantıda söz alarak ülke dışındaki kişisel etkinlik­lerinden söz etmiş, ve Güney Kıbrıs’taki te maslarından sonra aldığı mesajı toplantıya katılanlara fotokopi olarak dağıtmıştı. 3 aya yakın bir süre geçtikten sonra, Kıbrıs Türk Sanat çevrelerine iletilebilen bu mesajda yer alan Kıbrıs Cumhur­başkanı Vasiliu’nun şu ifadesi, sonradan çeşitli spekülasyonlara yol açacaktı:
“Kıbrıs hükümeti, iki toplumun yeniden yakınlaşmasını sağlayacak çok yönlü arayışlar içindedir, böylece Kıbrıslı Türk aydın ve sanatçıların, Kıbrıs hükümeti tara­fından kendilerine her türlü olanakların tanınaca­ğını bilmeleri gerekir.”

POLİSİN ELİNE VERİLEN MEKTUP
M.Yaşın’ın toplantıyı izlemekte olan güvenlik görevlilerinin de eline tutuşturduğu bu mektup, ertesi gün Halkın Sesi gazetesinin manşetine oturmuştu ve konu istismar ediliyordu. 19 Ağustos günkü Yeni Düzen gazetesi, duyurusunu kendisinin yaptığı bu toplantıyla ilgili olarak hiçbir habere yer vermezken, bir gün önce Kıbrıs Postası’nda açıklanan Barış Grubu’nun bildirisini üç-beş satırla geçiştiriyor ve “öte yandan seçkin sanatçılarımızdan oluşan bir grup” diye söz ettiği, kendisine yakın olan Yaşın grubunun yayınladığı “Adil ve kalıcı barış için” çağrısına yer veriyordu. Bu kişiler, Mehmet ve Neşe Yaşın, Aşık Mene, adada olmayan Can Tufan ve Has- Der Başkanı Mehmet Birinci idi. Y. Düzen bu kişileri “seçkin sanatçılarımız” diye sunuyordu.
H. Sesi’nin mesaj olayını bir casusluk havası içinde vermeye çalışması ardından 20 Ağustos tarihli Y. Düzen bu haberine “çirkin yayın” başlığını koymuştu. 18 Ağustos’ta kendisinin “K.T. Toplumunda kültür ve sanatın bugünü ve yarını” başlığı altında bir tartışma toplantısı olarak duyurduğu dernekler toplantısını, bu kez haberinde basın toplantısı olarak tanıtmak­taydı. Adı geçen toplantıdaki ilginç bir başka gelişmeden de söz etmeliyiz:

EK BÖLÜMDE YAZILANLAR
Yaşınların barış çağrısına bir dizi görüşmeden sonra Yaşar Ersoy ve Ahmet Okan da imza at­mıştı. Ama o günkü toplantıda açıklanan metinde, ikisinin de bilgisine getirilmemiş bir bölüm daha yer alıyordu. Bu bölümde Vasiliu’ya “Kıbrıslı Türk Sanatçılar” adına iletilen yanıt yer alıyordu. Okan ile Ersoy’a gösterilmeyen bu ek bölümün ortaya çıkması üzerine, her ikisi de imzalarını geri çektiklerini o toplantıda açıklamışlardı. Bu nedenle 7 kişilik bildiri, 5 kişinin imzasıyla açıklanmıştı. Yeni Düzen’in isim vermeyerek “Vasiliu ile Sanatçılar arasında mesaj teatisi” başlığıyla takdim ettiği bildiride şu cümleler yer alıyordu:
“Ancak sayın Vasiliu’nun da takdir edeceği gibi, sınırlarında Yunan bayrakları olan, Radyo-TV’sinde Yunan ulusal marşı çalınan, yasama-yürütme-yargı organlarında yalnızca Kıbrıslı Rumları temsil eden Güney Kıbrıs hükümetini, kendi hükümetimiz olarak göremiyoruz.”
O zaman M. Yaşın’a sormak gerekmi­yor mu? A şair efendi, madem ki adamı Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak tanımıyorsun, niye çağ­rısını kabul edip, iki buçuk ay cebinde taşıdın? Tanımadığın bu Kıbrıs hükümetinin tanımayı vaadettiği “her türlü olanaktan” yararlanmaya niçin çalıştın?
Sorular ve tartışmalar günlerce sürdü, ama barış ve federasyon yolunda bir arpa boyu yol alınamadı. Barış Grubu da o sözünü ettiği “kalıcı barış için somut önerileri içeren ayrı ve kapsamlı bildiri”sini hazırlayamadı. Ama en önemlisi, sanatçıların, CTP gibi, federas­yon, barış, siyasal eşitlik gibi kavramlardan neyi murat ettikleri açıklığa çıkamadı.

KOMİTE ÜYELERİ AÇIKLANIYOR
20 Ağustos günü basında yer alan “Federal Kıbrıs için Barışa Katılım Komitesi”nin kamu oyuna açıklamasında, iki haftalık gecikme ile komiteyi oluşturan 15 örgütün adları açıklanı­yordu. 5’i dışında diğerlerinin kitle tabanı olmayan ve birer tabela örgütü olan bu kuruluşlar yanında, imza kampanyasına siyasal partiler olarak CTP, TKP ve AHP’nin de tam destek verdiği duyuruluyordu.

YENİ DÜZEN’İN HABERCİLİĞİ
22 Ağustos tarihli gazetelerde birkaç ilginç haber yer aldı:
Y. Düzen’in manşetinde “İşadam­ları Rumlarla rekabetten korkmuyor” deniyordu, ama aynı gazetenin birkaç ay önce, Rumlarla rekabetten korktuğu için sınırların korunması gerektiğini belirten aynı işadamlarının görüşlerini yansıttığı unutulmuştu.
Bir başka haberde Ö.Özgür, hem barışçı kesilmiş, hem de Denktaş’ın Ce­nevre’de işi ne?” diye soruyordu. O halde kendisi niye Cenevre’ye gitmiyordu? Hazır Rum siyasal partileri oradayken, yüzyüze Kıbns sorununu onlarla tartışma olanağını niye kaçırmıştı? Yoksa onun parasını da devletin ödemesini mi bekli­yordu?
Aynı günkü Y. Düzen’in ön sayfasındaki 3. haber, 6 gün önce Demokrat gazetesinde Arif H. Tahsin tarafından yazılan bir makale­den yapılan alıntıydı:
“Seçime gidilsin ve sadece Kıbnslı Türkler oy kullansın.”
CTP’nin huyudur, daima kendi söyleyemediğini, eğer başkası söyler­se, hemen onu alır ve kullanır. Yine öyle yaptı, ama bu defa çirkin bir sunuşla. A.H.Tahsin’in “K.T. Öğretmen hareketinin önde gelen isimle­rinden ve eski mücahit komutanlarından” oldu­ğunu özellikle vurguladı. Yani Rum tarafına şu mesajı vermek istiyordu:
“Dikkat ediniz ha, bu adam eski TMT’cilerdendir. (Güya adam bunu saklıyormuş, ya da Rum kimin ne olduğunu bilmiyormuş gibi). Söylediklerine biz de katılırız amma, gerçek barışçı, federasyoncu bizleriz, siz bizim dışımızdakilere kulak asmayınız.”
Söylendiğine göre Y. Düzenciler, A.H.Tahsin’in mücahit kıyafetiyle çekilmiş bir resmini bulmak için çok çalışmışlar, ama boşa çalmışlar. Aman yarabbi, bu ne biçim solculuk, bu ne zihniyet, bu nasıl politikacılık. Pes doğrusu!
Vasiliu’nun mesajının açıkça dağıtıldığından habersiz görü­nen Y. Düzen’in “Başaran Düzgün” adındaki çiçeği burnunda CTP militanı yazarı, gazetenin 6. sayfasında döktürüyordu:
“Ruhunu şeytana satan sevgili köstebek. Hiç olmazsa kendini yurt­sever sanatçı diye yutturmaya kalkma. Çünkü yurtseverlik namus, sanatçılık da zeka ister. Bu özellikler sende var mı? Sen köstebekliği, doğrusu dürüst yapacak kadar zekaya bile sahip değilsin?”
Kraldan fazla kralcı olan bu gazeteci, ne yazık ki ortada hiçbir köstebek yokken, hayal gücünü çalıştırarak, kendi kendini tatmin ediyordu.

DENKTAŞ OLAYI KENDİNE YONTUYOR
            22 Ağustos tarihli Kıbrıs Postası’nda TAK’a atfen Denktaş’ın şu demeci yer aldı:
            “Henüz kendisi ile el sıkışmadan Vasiliu’nun elini birkaç gencimizin cebine para koyarken görüyoruz. Barış isteriz diyenler, her Türkü, Vasiliu kendi adamı addetmeye başladı. Onların eline gizlice mesajlar verip, içimizde dağıttırma yolunu tuttu. Bunları sözde Kıbrıs hükümeti olarak yapıyor. Parayı ve mesajı alan kişiler ise kendisine “Kıbrıs hükümeti değilsiniz” diyemiyor. Bunu diyecek bilinç ve inançta değiller.”
            Denktaş,  olayı kendine göre yontup, yorumlarken, Yaşın Grubunun bildirisinde yer alan ifadelerden habersiz görünüyordu. Onlar tam da onun istediklerini diyorlardı.

İÇ VE DIŞ SİYASİ TELKİN YOK
Yine Kıbrıs Postası’nda K. T. Sanatçılar Barış Grubu’nun şu görüşleri yer alıyordu:
            “Hiçbir iç ve dış diyasi telkin altında kalmaksızın ve bu anlamda her türlü telkini reddetmeyi ilke olarak benimseyen bir grup kültür ve sanat emekçisinin 12.8.1988 Cuma günü oluşturduğu Kıbrıslı Türk Sanatçılar Grubu, 20.8.1088 Cuma günü yeniden toplanıp bir çalışma programı taslağı hazırlanması için bir komisyon kurmaya karar vermiştir... Söz konusu toplantıda Yaşar Ersoy ve Fikret Demirağ grup sözcülüğüne getirilmişlerdir. Grup sözcüleri 23.8.1988 akşamı Lefkoşa’nın İnönü Meydanında gerçekleştirilecek olan Barış Etkinliklerine isteyen sanatçıların bireyler olarak katılmaları çağrısı yapmayı uygun görmüşlerdir. Bu konuda sanatçıların Barışa Katılım Komitesi ile ilişki kurmaları önerilir.”

İKİ SÖZCÜLÜ BARIŞ GRUBU
            Barış Grubu bir yandan Vasiliu’nun telkini ile kurulmadığını vurgularken, öte yandan da iki tane sözcü atayarak TKP-CTP eşitliğini sağlamayı amaçlıyordu. Bu iki sözcülü grup, sonunda CTP’lilerden oluşan “Barışa Katılım Komitesi” ile bütünleşiyordu. Gerçi Komite 17 örgütü temsilen kurulmuştu, ama hepsi de CTP’liydi. Komiteyi oluşturan kişiler ise, sonradan belli olacaktı, çünkü bu da gizli tutulmuştu: CTP adına milletvekili Ergün Vehbi, Dev-İş adına CTP milletvekili Hasan Sarıca, KTÖS adına CTP yanlısı Ahmet Derya, Barış Derneği adına CTP’li Zeki Erkut, BES adına CTP’li Özay Kalyoncu ve kendisine CTP’nin lütfu olarak komite sözcülüğü verilen K. T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (eski CTP’li) Ahmet Okan.

OLAYLI GECE
            Ve nihayet “Barış Etkinliği” 23 Ağustos gecesi İnönü Meydanı’nda yapıldı. Ahmet Okan gitarıyla şarkılar söyledi, erkek-kadın şairler barış şiirleri okudu, hatta çocuklara bile şiir ve şarkı sözü okutturuldu. Taksit taksit açıklanan imzalarla, “federasyon için ileri” çağrısına toplam 15,264 kişinin katıldığı duyuruldu. Program, Komite’nin planladığı şekilde seyretmişti. Sonunda Yön-Sen Başkanı ve CTP’li Niyazi Düzgün, kürsüye yaklaşarak, barış şiirleri okuyan sanatçılara “işçi sınıfı adına” birer karanfil vermek istediğini söyledi. Bu masum öneri yöneticilerce kabul edildi ve “protokol” sırasına göre şairler mikrofona çağrılarak, kendilerine çiçekleri verildi. Tabii ki kendisini ülkenin en büyük şairi olarak gören CTP yanlısı Fikret Demirağ ilk sırada, ardından TKP yanlısı Yaşar Ersoy ve diğerleri geliyordu. Ama en son çağrılan isim, o gece şiir okumamış olan Mehmet Yaşın’dı. Oysa ki Komite, daha önce aldığı bir karar gereğince 23 Ağustos gecesi Mehmet Yaşın’a yer vermemeyi kararlaştırmıştı. Ama M. Yaşın’ı sahneye sürüp, ille de “Barış Harekâtı Aleyhtarı Şiir” okutmak isteyen CTP Genel Başkanı Ö. Özgür ile Gençlik Merkezi üyesi CTP’li militanlar, bu oldu-bitti ile mikrofonu M. Yaşın’ın eline veriyorlardı. Yapılan itirazlar, “genel istek üzerine” onun şiir okumasına engel olamamıştı. Program boyunca yakındaki Forum Kitabevi’nde bekletilen Mehmet Yaşın, son anda piyasaya sürülüyor ve iki şiirini okuyordu. “Bir daha” diye bağıran militanlar ise susmak bilmiyordu. Ama A. Okan mikrofonu söndürmeyi başarmıştı. CTP’nin çığırtkanlarının alkışları arasında mikrofonu geceyi düzenleyenlere devretmek zorunda kalan Yaşın, “Sizi çok seviyorum”sözleriyle “Mehmet Yaşın Hayranları Kulübü”nün üyelerine şükranlarını iletiyordu.
            Komite’nin aldığı karara rağmen yapılan bu “disiplinsizlik”, Komite’nin CTP’li üyelerini bile çileden çıkarmıştı. Şiirlerini okurken Yaşın’ı, ayak parmakları üzerine kalkıp, arka sıralardan merakla izleyen CTP Genel Sekreteri Naci Talat, bu komplonun hazırlayıcısı olan Genel Başkan Özker Özgür’e toz kondurmazken, gecenin düzenleyicilerinden Ahmet Okan ile Yaşar Ersoy’un sinirlenmemelerini öneriyordu. Olay, ertesi gün Komite’de konuşulup tartışılacak, değerlendirme yapılacaktı. Her zaman olduğu gibi, politika kurnazları bunda da bir çıkış yolu bulacaklardır. Nitekim Özker Özgür, kendi komplosunu, yaptığı açıklamada “ortaya çıkan pürüz” olarak nitelendirecekti. (Y. Düzen, 27.8.1988)

CTP, YAŞIN’I NİÇİN KULLANDI?
            CTP içindeki Ö. Özgür kliği, bu oldu bitti ile neyi amaçlamıştı? Her zaman açık görüş belirtmek yerine, kapalı kapılar ardından kahramanlık yapan CTP’li yöneticiler, bu kez de öyle yapmışlar ve 1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı askeri müdahaleyi açıkça kınamak yerine, bunu şiirleriyle yapmış olan şair Mehmet Yaşın’ı kullanarak, onun ardına saklanarak, bu ucuz kahramanlığa soyunmuşlardı. Üstüne üstlük, kullanmak istedikleri kişi de, kendi adı çevresinde olaylar yaratmak için can atan bir sanatçıydı. Tencere devrilip, kapağını bulmuştu. Türkiye’de öğrenimini bitirdikten ve ikamet izni dolduktan sonra, şiir kitabı yüzünden sınır dışı edileceği haberlerini Yeni Düzen’i kullanarak yayan ve kahraman olmak isteyen Mehmet Yaşın, şimdi de gazeteci Yaşar Karadoğan’ın belirttiğine göre şu hesaba yatmıştı:
“Ancak kulak misafiri olduğum telefon konuşmalarından, tutuklanmayı, tutuklandıktan sonra, konuyu uluslararası örgütler nezdinde girişim yapmayı bekliyor gibi bir izlenim edindim.” (Ortam, 23.8.1988)
CTP Genel başkanı Özker Özgür de, Devlet Başkanı Denktaş’a elinde hiçbir kanıt olmadan “Mafya Babası” dediği için hakaret davası açılınca, uluslararası örgütleri yanlış yere seferber etmemiş miydi?

OKAN’IN AÇIKLAMALARI
            25 Ağustos günkü gazetelerde (Y. Düzen tabii ki yer vermemişti) K. T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Okan’ın 23 Ağustos gecesi ile ilgili uzun bir açıklaması yer aldı. “CTP liderliğinin bazı senaryolar düzdüğü ve birleşmeye çalışan örgütler arasında bölücü rol oynadığını” kaydeden A. Okan, Barışa Katılım Komitesi’nden ve sözcülüğünden örgüt olarak çekildiklerini belirtiyordu. “Tüm bu gelişen olaylardan CTP liderliği haberdar olup, olayların seyrini yönlendirici durumda idi” diyen A. Okan, Cuellar’a gönderilecek muhtıra metnini İngilizceye çeviren Özker Özgür’ün “iki halk” tanımlamasını metinden çıkarıp, yerine “iki toplum” tanımlamasını ısrarla kullandığına dikkati çekerek, CTP’nin davranışlarını “bir darbe” olarak nitelendiriyor ve CTP liderliğinin de “Truva Atı” rolünü üstlendiğini vurguluyordu.
A. Okan kendi sütununda yazdığı makalede ise, bizzat CTP Genel Sekreteri Naci Talat’ın Vasiliu’dan gelen mesaj olayını ilk duyduğu anda “bu bir casusluktur” dediğini aktarıyordu. CTP Genel Başkanı Ö. Özgür’ün destek verdiği bir şaire, aynı partinin Genel Sekreteri böylesine bir tanımlamayı yakıştırırsa, gerisini siz düşününüz.

BARIŞ GECESİ
            Mehmet Yaşın’ın CTP’ye hizmeti henüz bitmemişti. Ona verilen ek görev, 1 Eylül günü CTP’nin düzenleyeceği Barış Gecesi’ne katılmak üzere, Türkiye’den sanatçı temin etmekti. Parası kalmadığı için geri Londra’ya döneceğini söyleyen Yaşın’a CTP yöneticileri tarafından bir miktar da cep harçlığı verildi ve CTP Genel Merkezi’nin telefonları emrine kondu. M. Yaşın, öyle sıradan bir şair değildi, çevresindekilere, Londra’da okuduğu her şiir başına 300 sterlin ücret aldığını söylüyordu. Bu değerli şairimiz, Yeni Türkü grubu ile temaslar yaptı, ama ne olduysa, bir gün aniden Londra’ya uçtu. 1 Eylül gecesine katılacak sanatçı bulmak sorun olmuştu. Çünkü 23 Ağustos gecesinden dili yananlar, bu kez yoğurdu  üfleyerek yiyecekti. Partili üç-beş kişiye barış şiirleri okutup, bir slide gösterisiyle ve amatör Türkiyeli bir şarkıcı ile bu iş de kapatılıverdi.

ERÇAKICA’NIN BARDAK TAŞIRTAN YAZISI
            2 Eylül günü Ortam gazetesinde Yaşar Karadoğan “Mehmet Yaşın Olayı” başlıklı bir makale yazarak, görüşlerini dile getirdi. Bunun üzerine Yeni Düzen’in eski-yeni Yazı İşleri Müdürü Hasan Erçakıca, “işin boyutu küfür sayılabilecek ve açıkça haksızlık olarak nitelenebilecek noktalara varınca”, kalemi eline almak zorunluluğunu hissetti ve döktürüverdi. İlk yazıdan, Kültür Derneklerinin 18 Ağustos’ta yaptıkları toplantının aynı gün Y. Düzen’in duyurduğu konu altında, ya da sonradan belirtildiği gibi bir basın toplantısı şeklinde değil de, “Kıbrıs Türk Sanatçılarının uluslararası ilişkileri” konusunda olduğunu öğrendik. Erçakıca şöyle diyordu:
 “Bu mesaj, Yaşın’ın isteği dışında oldu. Denktaş da bugün yayınlamaya başladığımız röportajında mesajın nasıl alındığını açıkladı. Dört (ay) mesaj Yaşın’ın yanında bekledi. (Halbuki Yaşın, mesajı 26 Mayıs’ta aldığını söyledi.) Yurt dışında açıklanmış olmasın, gizli-saklı olmasın diye.”
Erçakıca’nın yazdığının aksine Yaşın, mesaj olayını iki buçuk ay gizli-saklı tutmuştu. Güney Kıbrıs gezisiyle ilgili izlenimlerini nasıl imzasız olarak aktarmışsa, bu mesajı da Y. Düzen’de rahatlıkla açıklayabilirdi. M. Yaşın’ın karşıtı olan grubu, “kendilerini de Barış güçlerinin safında görenler” diye tanımlayan Erçakıca, barışçı olma tekelini de kendi eline alıyordu. Mesajın H. Sesi’ne ulaştırılması işinde de yanılıyordu. Çünkü mesajı, basına ve polis de dahil toplantıya katılan herkesin eline veren bizzat Mehmet Yaşın’ın kendisi olmuştu. Yazısını “yarın devam edeceğiz diye bitiren H. Erçakıca, ertesi gün yazısını yayımlayamadı. Ama dikkatli gözler, o günkü Y. Düzen’de “Genel Yönetmen: Ergün Vehbi” yerine “Mehmet Civa”nın getirildiğini göreceklerdi. Yazının içeriğini onaylamayan Ergün Vehbi’nin uyarılarına kulak tıkanmış, bunun üzerine Vehbi de görevinden istifa etmişti. Erçakıca’nın seçkin ideolojik değerlendirmesinin ikinci bölümü ancak bu değişen koşullar altında, Çarşamba günü yayımlanabilecekti. Bu yazıda, CTP’yi ve M. Yaşın’ı savunma yazısı, daha şenlikli hale bürünmüştü. M. Yaşın ya Komite’nin aldığı karara uyarak şiir okumayıp yok olacakmış, ya da Komite kararına rağmen disiplinsizlik yapıp şiirini okuyacak ve VAR OLACAKmış.
Doğaldı, “one man show”larda ve kendi adı çerçevesinde papara kopartmak isteyenlerde, bu tür ruh haliyle disiplinsizlik yapmak mübahtı. Çünkü adı, en disiplinli partiye çıkmış olan CTP, bu disiplinsizliği “ideolojik zafer” adına sineye çekebilirdi, bu tür pürüzler kolayca giderilebilirdi. Buna kılıf bulacak “1 Dakika”cılar da olduktan sonra vız gelir, tırıs giderdi.
“Hangi aklı başında kişi, kendinin kişilik sonrunu olmadığını söyleyebilir” diye yazabilen H. Erçakıca, belli ki kendi kişisel sorunlarını, tıpkı M. Yaşın’ın “Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği” kitabındaki bildirisinde yaptığı gibi, herkese mal etmek istiyordu. Oysa ki bunun tek muhatabı kendi partisi CTP idi. Eğer bir siyasal parti 18 yıldan beridir kişiliğini şekillendirememişse ve 14 yıldır Kıbrıs düğümünün nasıl çözüleceğini görüp, gösterememişse, bundan sonra bu toplumsal görevi hiç başaramazdı. Ancak bu “kişilik sorunu”nu kendisi dışındakilere de aktararak, sorumluluktan kurtulmaya çalışabilirdi ve öyle yapmıştı.

SONUÇ
            CTP Genel Başkanı, Mehmet Yaşın’ı kullanarak 74 Barış Harekâtı’na karşı çıkmak isteyebilir. Şair Mehmet Yaşın da, CTP’yi kullanarak kendini meşhur etmeye çalışabilir. Yeni Düzen gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Hasan Erçakıca ise, Mehmet Yaşın olayını kullanarak, yerine geçmek istediği CTP’nin Basın-Yayın ve Propaganda Sorumlusu Ergün Vehbi’ye rağmen, kraldan fazla kralcı kesilebilir. Ama bütün bunlara, Kıbrıs Türk toplumunun geleceğine yönelik en kritik bir aşamada yapılan barış-federasyon kampanyaları içinde yer olmamalıdır. Hele bu ilkesizlik, ideolojisizlik, disiplinsizlik ve politikasızlığa “yaşama hakkı” adı verilecekse, bu ülkenin namuslu demokratları onlara meydanı boş bırakmayacaktır. Çünkü barış-federasyon mücadelesi bu gibi politika cambazlarının komploları üzerine inşa edilemez, edilmemelidir.

CTP›NİN FEDERASYON KAMPANYASIde Mayıs tarihlerinde göre, nükleer savaşa karşı Uluslararası sanatçılar Birliği (PAND International) Kıbrıs'k bazı girişimlerde bulunurken, bundan yararlanmak  isteyen bazı siyasal çevreler de, kendi amaçlarına ulaşmak için MYAŞIN VE CTP TABULARI NASIL YOKYAYYYY NJKKK

(Kıbrıs Postası gazetesinde, 12-18 Eylül 1988 tarihlerinde, 7 ayrı yazı olarak yayımlanmıştır.)                


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder