23 Aralık 2015 Çarşamba

AMAÇ “BAŞKA” OLUNCA...


Ortam gazetesinin 18 Kasım 1988 tarih­li Sanat Eki’nde yer alan “Dinimize Dahleden Bari Müslüman Olsa” başlıklı Bekir Azgın’ın yazısı şöyle sona eriyordu:
“Ahmet Beyin görüşlerine katılabilmem için daha inandırıcı bilimsel kanıtların sergilenmesi gerekiyor. Kuşkusuz, amaç bilimsellikse! Yoksa, amaç “başka” ise, o başka...”
Anlaşılan Bekir Azgın’ın amacı başka. Çünkü Halkbilim Dergisi’nin Eylül 1988 tarihli 10. sayısında yer alan “Pieris Zarmas’ın Kıbrıs Türk Müziği Araştırmaları” başlıklı yazımda, Kıbrıslı Rum müzik uzmanının gerek ud, gerekse lavta konusunda yazdıkla­rını aynen aktarmış ve bu müzik bilimcisinin bulgularıyla B. Azgın’m “Kıbrıs’ta lavta kullanılmamıştır” kanısının yanlışlığına dikkat çekmiştim.
Madem ki B. Azgın, “Kıbrıs halk müzi­ğinde lavta kullanıldı mı, kullanılmadı mı? Kulanılmış olsa ne yazar, kullanılmasa ne çizer” diyor, o zaman sözkonusu yazıyı niçin kaleme almış? Ortada bir “bilgi yanlışı” olduğunun kesin olduğunu kabul eden yazar, nasıl oluyor da bu kadar açık bir kanıttan sonra, “Ama bunun bende mi, yoksa Ahmet An’da mı olduğundan, doğrusu, emin değilim” diyor ve Ortam Sanat Eki yarım sayfasını bu konuya ayırabiliyor? Demek ki B. Azgın’m amacı başka!
Yazar, din konusunda uzman olmasından kaynaklanıyor olsa gerek, yazısının başlığına Bahai’nin “Dahleden dinimize bari Müslüman olsa” sözünü alarak, benim müzik konusunda “kâfir” olduğumu ima etmek istemiş! Oysa yazarın bu konuda da yanıldığı ve bilgiçlik yaptığı kesin. Çünkü züccaciye dükkanında dolaşan fil örneği, Ahmet An’ın Haziran 1965’den Eylül 1969’a kadar Kıbrıs Türk Mücahitler Bandosu’nda 4 yıldan fazla bir süreyle Şef Zeki Taner’den müzik eğitimi gördüğünü bilmiyor. Kendisi ise müzik konusunda şu satırları yazabilmiş bir kişidir:
“Programın önemli bir eksikliği de çalınan parçaların bölümlerinin yazılmamasıdır. Kuş­kusuz bölümlerin ille de yazılması şart değildir. Ama çok yararlıdır. Bu sayede en azından müzikçilerin ne zaman alkışlanacağını kestirir ve bu konudaki cehaletimizi gizlemiş oluruz.” (Söz gazetesi, 9 Ağustos 1984, “Bir müzik şöleni” başlıklı yazı - Dr. Bekir Azgın)
Kaldı ki, “Ama buna rağmen Türk müziği dönüp Rum halk müziğini etkilemiş olabilir. Niye olmasın?” tartışması konumuz dışında­dır ve benim bu konudaki ayrıntılı görüşle­rim, gerek Kıbrıs basınında (Söz, 9-12 Şubat 1983), gerekse Türkiye basınında (Yeni Düşün Dergisi, Eylül 1988) çıkan bir araştır­mamda (Kıbrıs’ta yaşayan iki ana etnik-ulusal toplum arasındaki kültürel ve folklorik etkileşimler) ortaya konmuştur.
Yorgos Averof’un “oryantal ritimler” ifadesinden, “Bu, olsa olsa Arap ve Türk ritimleri olabi­lir” anlamını çıkaran B. Azgın’a “Türklüğüne dahletmeden” sormak gerekiyor: “Acaba Türk müziğinin bugünkü ritimleri, Orta Asya’da at koşturtup, kopuz çalınan zamandan mı kaynaklanmaktadır, yoksa Anadolu’ya yerleştikten sonra benimsenen Bizans ve Arap müziğinden mi alınmıştır?” “
“Türklerin bu çabaları ‘kesin doğrular’ olarak kabul etmelerini anlamakta güçlük çekiyorum” diyen B. Azgın’a bir kolaylık daha öneriyorum: Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu TV’sinde Pazar akşamları yayımlanan “Kipriyaga” programında gösterilen Kıbrıs Halk Danslarını izlerse, kemana eşlik eden aletin aynen Vural Sözer’in Müzik ve Müzis­yenler Ansiklopedisi’nde tanımlandığı gibi bir lavta olduğunu gözleriyle görecektir. Buna rağmen Bekir Bey, yine de “Peki Rumların lanton adıyla kullandıkları bu çalgı aleti lavta mı, ud mu? Sorun bu...” diyerek, “incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle uğraşma”sını sürdürebilir. “Kuşkusuz amaç bilimsellikse. Yoksa, amaç “başka” ise, o başka...”


(Ortam gazetesi, 24 Kasım 1988)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder