18 Aralık 2015 Cuma

FEDERALİZM Mİ? AYRILIKÇILIK MI?


“Bundan sonraki hükümetin Kıbrıs sorunu konusundaki politikayı değiştirmesi ihtimali hemen hemen yoktur. Bu politika gayet sağlam esaslara dayanmaktadır. Unutmayalım ki Kıbrıs’ta meselenin esası bir bakıma çözümlenmiştir. Biz, özellikle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin yeni çabaları ışığında, toplumlararası görüşmelerin devam etmesi gerektiğini söylüyoruz ve daima da Türk toplumuna bu yönde telkinlerde bulunuyoruz.”
                                               İlter Türkmen, TC Dışişleri eski Bakanı
                                              (Cumhuriyet, 24 Ekim 1983)

Türkiye eski başbakanlarından İsmet İnönü, 1964 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada şöyle demişti:
“Muahede hükmü dahilinde bulunmak için resmi ağızdan taksim sözü ile değil, federasyon şekli ile münakaşaya başladık.”
Nisan 1974’de Ecevit, Ankara’da iktidara gelip de, Kıbrıs sorununa federal bir çözüm istediklerini  hükümet programına koyuncaya kadar, toplumlararası görüşmeler, 1968’den 1974’e, üniter devlet çerçevesinde sürdürülmüştü. Rauf Denktaş da o günlerde, ayrı bir Kıbrıs Türk devletinin yakında ilan edileceğine ilişkin bir demeç vermişti.
1974 yazında yapılan faşist hükümet darbesi, Enosis’in artık tümden kapandığına ilişkin bir demeci önce Yunanistan’ın vermesini, aksi takdirde kendisinin bunu yapmayacağını açıklamış olan Makaryos’u, yani bağlantısız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkanını devirmeyi hedeflemekteydi. Makaryos’un, ölümden kaçarak kurtulması ve darbenin başarısızlığa uğraması üzerine, 5 gün sonra, İngiliz ve Amerikalıların taksim planını uygulama sırası, Türkiye’ye düşmüştü. Türkiye’nin ikinci askeri harekatı sona erdiği zaman, yani savunması zayıf Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 14. kuruluş yıldönümünden iki gün önce, ada ikiye bölünmüştü ve Yunan rüyası Enosis yerine, Türk rüyası Taksim gerçekleştirilmişti.
Toplumlararası görüşmelerin bir başka turu daha başlatıldığında, amaçlanan 1974 savaşının gerçekleri (!) ışığında federal bir Kıbrıs’ı kurmaktı. Kıbrıs Rum tarafının, Türk tarafınca resmen öne sürülmüş olan “federal” çözüm şeklini sindirmesi, çok uzun bir zaman aldı. Kıbrıs hükümeti, adada uzun bir süredir var olan etnik-ulusal soruna gerçek bir federal çözüm bulmak için tartışmaya hazır olduğunda, her iki toplum arasında yerleşmiş bir ayrılık oluşmuş bulunuyordu. Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü sözümona güvence altına almış olan ülkelerden biri olan Türkiye’nin askersel ve parasal desteği ile önce “Kıbrıs Türk Federe Devleti” adı verilen ve sonra da ayrı bir “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” kurarak kendi durumunu pekiştirirken, Birleşmiş Milletler’in konuyla ilgili çeşitli kararları, müdahaleci güç tarafından uygulanmamıştı.
Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş, “federal bir çerçeve olacak, her iki taraf da halkını böylesi bir gelecek çözüm için eğitmelidir” şeklinde demeçler verirken, resmi Türk propagandası da, iki toplumun tamamen ayrılması doğrultusundaydı, ama her iki taraf arasındaki kaçakçılık bir gün bile durmamıştı.
1958 yılından bu yana ilk, iki toplumlu grup olarak “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nu Eylül 1989’da kurduğumuz zaman, Kıbrıs Türk liderliği bundan tedirgin olmuş ve Denktaş’ın destekçilerinden küçük bir grup, bizimkinden sadece iki gün sonra, karşı propaganda amaçları için, Kıbrıs Türk Aydınları Selfdeterminasyon Hareketi’nin kurulduğunu derhal açıklamıştı. Ekim 1989 sonunda Denktaş, şöyle konuşmuştu: “Kıbrıs Türk halkının ne tür bir federasyon istediğini, ideolojik bir hareketle kararlaştırmalıyız.” (Birlik, 1.11.1989) Denktaş, federalizmi, konfederalizm imiş gibi yorumluyordu ve bu politika, BM görüşmelerini bile tıkadı.
Temas Grubu’muz, Mart 1990’a kadar, Lidra Palas Oteli’nde iki defa buluşabilmişti; orada hareketimizin “Temel İlke ve Görüşleri”ni onayladık ve üç dilde yayımladık. Her iki taraftaki sıradan insanların etkinliklerimize gösterdikleri tepki, çok cesaret vericiydi. Üç Kıbrıs Türk muhalefet liderine, Kıbrıslı Rum dinleyiciler önünde Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşlerini dile getirme olanağını tanıdık. Ne var ki aynı toplantıların, Kıbrıslı Türk dinleyiciler önünde yapılması için Kıbrıs Rum politikacılarına Türk makamlarınca izin verilmedi. Aralık 1989’da Kıbrıslı Tıp Mesleğine mensup kişiler arasında İşbirliği Komitesi kuruldu. 100 kadar katılımcı, federal bir Kıbrıs’a nasıl ulaşılabileceği konusunda tartışmalara başladı; ama ne yazık ki, dördüncü toplantımızı yapmak için izin alamadık. Mart 1990’da, Lidra Palas yakınındaki denetim noktasında yapılan öğrenci gösterilerini gerekçe gösteren Kıbrıs Türk liderliği, iki toplumlu temaslarımıza izin vermeyi durdurdu.
Sayın Atakol’un, Türk işgali altında yaşamadığımız şeklinde bir açıklama yapmamı istemesini reddedişim ardından, adım, Sayın Denktaş tarafından kara listeye kondu. Temas Grubu’muza, Kasım 1990 sonunda Denktaş’ın kendisi tarafından da saldırıldı. Toplantılarımız hakkında Kıbrıs Türk makamlarına bilgi vermemek ve iki taraf arasında her düzeyde özgür iletişim ve daha çok temas talep ederek, resmi politikayı izlememekle suçlanıyorduk.
Komitemiz, Mayıs 1991’de, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’na Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türk makamları aleyhine bir başvuruda bulundu. Benim kendi ülkemdeki seyahat özgürlüğüme ve aynı yurdu paylaştığım insanlarla birlikte dernek kurma özgürlüğüme konan yasak devam ettiği için, Eylül 1992’de Strazburg’a ikinci bir şikayette bulundum. Bu kez, Yeşil Hat’tın öteki yanına yapılan ziyaretlerden silahlı kuvvetleri de sorumlu olan Türkiye’ye karşı şikayet yapıyordum. Komisyon’un kararı henüz çıkmamıştır.
1989 ile 1996 yılları arasında, iki toplumlu siyasal, kültürel, tıbbi, sosyal ve diğer temaslar için yaptığım 124 başvurudan 102’si için olumsuz yanıt aldığım göz önünde tutulacak olursa, yurttaşlar arasında özgür temaslar için Kıbrıs Türk liderliğinin olası bir politika değişikliği hakkında iyimser değilim. Büyük Güçler’in Büyükelçiliklerinin katılımı olmadıkça, Kıbrıs Türk liderliği, Kıbrıslı Türklerin, aynı yurdu paylaştıkları insanlarla, ara bölgede veya Yeşil Hat’tın güneyinde temas etmeleri için izin vermede çok isteksizdir. Kıbrıslı Rumların Yeşil Hat’tın kuzeyini ziyaret etmeleri çok seyrektir. Sayın Denktaş’ın, etkinlikleri yakından izlemek amacıyla bazı adamlarını yerleştirmiş bulunduğu ve Amerikan güdümü ve  parasıyla çalışan Uyuşmazlıkların Çözümü (Conflict Resolution) Grupları için izinler daimi olarak verilmektedir. Bunlar, sadece çok ender durumlarda, zamanın siyasal havası nedeniyle engellenmektedirler.     
New York veya başka yerlerde yapılan birçok görüşme turu, Türk tarafının ayrılıkçılık üzerinde ısrar etmesi yüzünden, ilerleme olmadan sonuçlanmıştır. Sayın Denktaş’ın şöyle konuştuğu kaydedilmiştir: “Kıbrıslı Rumlar bizimle federal bir devlet kurmak istememektedirler!” (Kıbrıs, 5.11.1992) Sayın Denktaş acaba gerçek federalizme herhangi bir zaman inanmış mıdır? Kıbrıs’taki iki toplum arasında anlayış havası yaratmaya çabalayanlara bütün temasları yasaklayarak, taksim ve iki ayrı devlet için çalışan kendisi olagelmiştir. 8 Ekim 1992 tarihinde Cyprus Mail gazetesinin başyazısında belirtildiği gibi, “sadece rejimin sempatik bulduğu kişilerin, Kıbrıslı Rumlarla temasına ve Yeşil Hat’tı geçmelerine izin verilmektedir. Bu, adanın taksimini öngören daha geniş Türk planının bir parçasını oluşturmaktadır.”
Federalistler, her iki taraftaki ayrılıkçıları yenmelidir. Üç muhalif Kıbrıs Türk partisi (CTP, TKP, YKP), federal bir çözümden yanaysalar da, sesleri çok cılız çıkmakta ve günün sonunda, propaganda savaşını resmi politika kazanmaktadır. Kıbrıs Türk liderliğinin politikasının ayrılıkçı özü, ortaya çıkarılmalı ve öz yurdumuzun bölünmüşlüğüne, gerçek federal bir çözümle  son vermeliyiz. Sayın Denktaş, Türk Ordusu’nun adadan ayrılması ve özgür temasların başlaması ile iskambil kağıtlarından oluşturduğu  kendi kalesinin (KKTC) çökeceğini çok iyi bilmektedir. Tıpkı 1968’de Yunan Ordusu’nun adadan ayrıldığı vakit olduğu gibi.
İhtiyacımız olan şey, Kıbrısla ilgili BM kararlarının uygulanması için daha çok uluslararası destek sağlamaktır. Federalizmin uluslararası tanınan ilkelerini savunarak, Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı politikasını gözler önüne sermeliyiz. Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçüktür ve adamızı Doğu Akdeniz’de batmayan bir uçak gemisi olarak hala daha kullanmak isteyen emperyalist planlar, artık son bulmalıdır. Kıbrıs’ın bir bütün olarak askerden tamamen arındırılması, BM’nin güvencesindeki federal bir çözüme eşlik etmelidir. Aksi takdirde, her iki taraftaki savaş kışkırtıcıları, bize yeni bir karışıklık hazırlayacaklardır.

(Hade-iki toplumlu dergi, Sayı:1, Kasım 1998)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder