10 Aralık 2015 Perşembe

KIBRIS TÜRK HEKİMLER BİRLİĞİ İLE GEÇMİŞİMİZE BİR BAKIŞ


             Bu yıl 9 Aralık günü 59. kuruluş yıldönümünü kutlamakta olduğumuz Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin öncülü olan Kıbrıs Türk Hekimler Birliği, ülkemizde 82 yıl süren İngiliz sömürge yönetiminin son yıllarındaki siyasal hareketliliğe paralel olarak kurulmuştu. Kıbrıslı Rumların 1 Nisan 1955’de EOKA yeraltı örgütü aracılığıyla başlattıkları ve adamızın Yunanistan’a bağlanmasını amaçlayan tedhiş hareketleri, İngiliz sömürge yöneticilerini tedirgin etmeye başlayınca, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Türk liderliğinin teşviki ile yardımcı polis ve komando olarak yazılmışlar ve EOKA’cılara karşı kullanılarak, toplumlararası çatışmalara giden yol da açılmış oldu.
         1956 yılının Ocak ayı sonunda Kıbrıs’taki Rum ve Türk basınında yer alan ve İngiltere'de çıkan  “Scotsman” gazetesinden aktarılan bir habere göre, İngiltere, Kıbrıs için bir “üçlü taksim” planı hazırlamış ve adamızın üç bölgeye ayrılması öngörülmüştü. Bu plana göre, Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara ait olacak iki esas bölgenin oluşturulması için nüfus mübadelesi yapılacak ve karşı tarafa geçmeler sonucu, adada Türk ve Rum bölgeleri oluşurken, İngiltere de kendi askeri üslerine çekilecekti. Adamızın taksim edilmesinin siyasal ve askeri önkoşulları, karşılıklı olarak kışkırtılan toplumsal çatışmalar aracılığıyla oluşturulmaya çalışılırken, 14 Nisan 1956’da Evkaf Dairesi’nin yönetimi Kıbrıs Türk liderliğine devredildi. 1956-57 ders yılı başlamadan önce de Maarif Dairesi, Türk ve Rum müdürlüklerine ayrıldı.
            14 Ekim 1956 günü yayımlanan Atina gazeteleri, Kıbrıs meselesi için yeni bir hâl çaresi bulunduğunu, New York Times gazetesinin Londra’dan verdiği bir haberi ele alarak, taksim fikrinin Amerika tarafından da ciddi müzakerelere konu olduğunu yazdı. Buna göre Kıbrıs’ın Türkiye’ye bakan kuzey kısımları Türklere, güney kısımları da Rumlara verilecekti.
            4 Aralık 1956 tarihli Halkın Sesi gazetesi, “Hükümetin Türk memurları kendi cemiyetlerini kuruyorlar” başlığı altında bir haberi verirken, 11 Aralık 1956 tarihli nüshasında da “Kıbrıs Türk Hekimler Birliği kuruldu” başlıklı haberinde şu bilgileri vermekteydi:
            “9 Aralık 1956 Pazar günü öğleden evvel saat 11’de Lefkoşa’da Viktorya Kız Lisesinde, adanın her tarafından gelen Türk Doktor ve Diş Hekimlerinin iştirakıyle yapılan toplantıda, Kıbrıs Türk Hekimler Birliği ismi altında bir Cemiyet kurulmasına karar verilmiştir. Cemiyetin başlıca gayesi, adada mevcut Türk doktorların haklarını müdafaa etmek, diğer taraftan hastahanelerde kâfi miktarda Türk doktorlarının bulunmamasından ötürü fakir Türk hastalarının lâyıkı veçhile tedavi görmemelerini önliyebilecek  vasıtaları sağlamaktır.       İttifakla alınan bu karar üzerine cemiyetin anayasasını ay sonuna kadar  hazırlamak için aralarından Dr. Fikret Rasım, operatör Ziyat Hakkı, Dr. Necdet (Himmet) Ünel, Nevzat Uras, Ziver Kemal, (Dt.) Salih (Şükrü) Saruhan, (Dt.) Mahir Adataş seçilmişlerdir.”
            Nihayet 20 Aralık 1956’da Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, Anadolu Ajansı’na verdiği bir demeçte taksim tezinin, Türk hükümeti tarafından resmen kabul edildiğini açıkladı.
            3 Haziran 1957 tarihli Bozkurt gazetesi, Kıbrıs Türktür Partisi’nin bir toplantısı ardından Lefkoşa ve diğer kazalardaki Türk belediye üyelerinin toptan istifa ettiklerini duyurdu.
            Bozkurt gazetesi, 21 Şubat 1958 tarihli nüshasında Rauf Raif Denktaş’ın “Bir Türk Hastahanesi kurma projesi” başlıklı bir makalesini yayımladı.
            Kıbrıslı Türk üyeler, 2 Mart 1958’de ayrı belediyeler kurmak için mücadele kararı aldılar ve Dr. Tahsin Salih Gözmen, 16 Haziran 1958’de Kıbrıs Türk liderliği tarafından Lefkoşa Türk Belediyesi’nin başkanı olarak görevlendirildi. Ardından diğer kazalarda da ayrı Türk belediyeleri oluşturuldu.
            1958’in Mayıs ayı içinde ilerici Kıbrıslı Türk sendikacıların PEO’dan istifaya zorlanması ve bazılarının Kıbrıs Türk yerlatı örgütü tarafından öldürülmesi, 7 Haziran 1958 akşamı Lefkoşa’daki Türk Konsolosluğu’na bağlı Haberler Merkezi’ne bomba konması ve ardından Lefkoşa’daki karma mahallelerde yaşayan Kıbrıslı Rumların ev ve dükkanlarının ateşe verilmesi, 12 Haziran’da Gönyeli provokasyonunun tertiplenmesi ile gelişen kanlı olaylar sonucu, 600 Kıbrıslı Rum aile, Türklerle yanyana yaşadıkları mahalleleri terk etmek zorunda kaldılar. Lefkoşa’daki ortak kullanılan Belediye Pazarı, 26 Haziran 1958’den itibaren artık Kıbrıslı Türklerin denetimi altına girmişti.
Toplumlararası çarpışmalar yüzünden, iki yıl önce Nisan 1956’da çizilmiş olan Lefkoşa’daki taksim çizgisi, Baf, Ermu ve Mağusa Sokaklarından geçmekteydi. İngiliz Sömürge Yönetimi, 1958 yaz aylarındaki çatışmalar sırasında da aynı hat üzerinden Lefkoşa’yı kuzeyde Türk ve güneyde Rum olmak üzere iki bölgeye ayırdı.
            Bozkurt, gazetesi 3 Kasım 1958 tarihli nüshasında yer alan bir habere göre, Türk Hekimler Cemiyeti Başkanı Dr. Fikret Rasım, birkaç gün önce verdiği demeçte, Hükümet hastahanelerinde çalışan Rum hekimlerin Türk hastalara bakmamaları için EOKA’nın tehdidi altında bulunduğunu ileri sürmüş ve Türkler için ayrı hastahaneler kurulmasının bir zaruret olduğunu belirtmişti. Bu demece karşı, Rum Hekimlerinin Birliği Hipokrat Cemiyeti şu açıklamayı yaptı: “Hekimlik taksimi kabil olmayan bir meslektir. Her şahıs hekimlik mesleğine intisap ederken verdiği yemini sonuna kadar tutmasını bilmiştir. Biz Fikret Rasım’dan, ileri sürdüğü iddiaların ıspatını isteriz.”
            Kaza Doktoru Zenon Panos ise şöyle konuştu: “Son bir yıl zarfında, bini aşan Türk hastası Lefkoşa Merkezi Hükümet Hastahanesinde tedavi edildi. Temmuz ayında cemaatlar arasındaki kargaşalıklar esnasında Türk semtlerinde ayrı poliklinikler açıldı ve buralarda da iki binden fazla hasta tedavi edildi.”
            Fileleftheros gazetesi, Rum Doktorlar Birliği tarafından çıkarılan broşürden şu alıntıyı yapmaktaydı:             “Hatta Rum doktorları kendi cemiyetlerini hiçe sayarak Türk semtindeki hastaları ziyaret etmişler ve bu arada bazı Türk çocukları tarafından taşlanmışlardır. Türk Baş Doktorunun da bu iddiaları yalanlamasını isteriz. Hükümet eğer Türklere ayrı hastahane açarsa, greve inmeğe kararlı ve azimliyiz.”
            Bozkurt gazetesi 9 Kasım 1958 tarihli nüshasında, Kıbrıs Türk Hekimler Birliği İdare Kurulu’nun Rum doktorların ithamını reddettiğini duyururken, açıklamada “Hastahanede yaralı olarak yatan bir hasta vurulmuştu. Onun yanındaki yatakta yatmayı kim ister” dendiğini kaydetmekteydi.
            10 Kasım 1958 tarihli Bozkurt gazetesi ise, “Tarihi bir karar daha. Türk Hekimler Birliği müstakil hastahaneler kurulması için faaliyete geçti” haberini vermekteydi.
            4 Eylül 1959 tarihli Nacak gazetesinde de şu haber vardı: “Selimiye Camii yanında bulunan şimdiki Türk hastahanesi, yerin darlığı sebebiyle Evkafın Kuruçeşme sokağındaki yeni apartmanına taşınacaktır.”
            Dr. Kaya Bekiroğlu, Kuruçeşme Sokağındaki Evkaf’a ait Karakaş Apartmanlarının güneye bakan iki katlı kısmındaki bu poliklinik ile ilgili olarak, anılarının derlendiği kitapta bize şu bilgileri vermektedir:
“Türk toplumu Rum semtindeki Lefkoşa devlet hastanesinden kafi derecede istifade edemiyordu. Yol, sokak ve lisan meselesi vardı. Türk semtindeki Türk cemaati için ayrı bir klinik ve hastane açılması gerekirdi. Nitekim Kuruçeşme’de, Türklerin kolayca ulaşabilecği bir poliklinik açılmıştı. Haftada bir Türk mütehassısları orada poliklinik yapıyorlardı. Kesintisiz her gün de sağlık hizmeti veriliyordu. Eczanesi de vardı, pansuman da yapılıyordu. Koruyucu hekimlik ve pratisyen hekim hizmeti veriliyordu.” (agy, Lefkoşa, 2014, s.185) 
            Bozkurt gazetesinin 25 Mayıs 1960 tarihli nüshasında yer alan bir haberde “Kıbrıs Türk Hekimler Birliği’nin, ada çapında bir faaliyet olarak Lefkoşa’da İlk Yardım kurslarına başlıyor” denmekteydi.
            Yine Bozkurt’un 30 Aralık 1960 tarihli nüshasından öğrendiğimize göre, “Kıbrıs Türk Hekimler Birliği’nin yeni idare heyetinde şu yöneticiler yer almaktaydı: Başkan: Dr. Fikret Rasim, Asbaşkan: Dr. Orhan S. Oktay, Sekreter: Dt. Rauf Ünsal.”(A.An, Tıp Alanında İlk Kıbrıslı Türkler, Lefkoşa 2014, s.128-134)
            21 Aralık 1963’de toplumlararası çarpışmalar yeniden başladığı zaman, Kıbrıs Türk toplumunun yaralılarını tedavi etmek üzere oluşturulan ilk merkez, Lefkoşa’daki polis istasyonunun karşısında yer alan Dr. Naim Adiloğlu’na ait cerrahi kliniği idi.
13 Ocak 1964 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yer alan fotoğraflı bir haberde, Lefkoşa’nın Türk semtinde üç Kıbrıs Türk kurumunun kurulduğu duyurulmaktaydı. Bunlar Kıbrıs Türk Emniyet Umum Müdürlüğü, Kıbrıs Türk İdaresi ve Kıbrıs Türk Genel Hastanesi idi.
            Dr. Kaya Bekiroğlu ile Dr. Ayten Berkalp’ın anılarının derlendiği kitaplarda, ilk “Kıbrıs Türk Genel Hastanesi” hakkında şu bilgiler yer almaktadır.
Dr. Ayten Berkalp anlatıyor: “Dr.Naim Adiloğlu’nun cerrahi kliniğinde, ki burası 14 yataklıydı ve ameliyatlarda kullanılacaktı, Dr. Naim ve Dr. Kaya görev yapacaktı. Üç Kadın-Doğumcu Dr. Zekai Ereş, Dr. Reşat ve Dr. Necdet Ünel, Kadın-Doğum Kliniğinde hizmet vereceklerdi.” (Dr. Kaya, Lefkoşa 2014, s.195)     
             Dr. Kaya da şunları yazıyor: “O gün Dr. Adiloğlu Kliniği’ne gittim. Alttaki kahvehaneyi Mulla Hasan Kahvehanesi’ni ilk yardım yapmışlardı. Yandaki Lise Mezunlar Derneği’nde ise basit vakalar tedavi ediliyordu. Bozkurt gazetesinin tam karşısındaki iki katlı bina morgtu” (agy, s.200)
            Dr. Ayten anılarında “Dr. Burhan Nalbantoğlu, Abdi Çavuş Sokağı’nın başlangıcındaki yanmış sigara fabrikasının hastaneye dönüştürülmesi için durmadan çalışıyordu” diye  yazarken (Dr. Ayten’in Romanı, Lefkoşa 2015, s.223), bize şu bilgileri aktarmaktadır:
“Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun ve onun yanı sıra mimar, mühendis ve işçilerin yoğun çalışmaları sonucu, Abdi Çavuş Sokağı’ndaki “Lefkoşa Türk Genel Hastanesi” 1964’ün Nisan ayı başlarında hizmete girer. Kuruçeşme’deki eski Lefkoşa polikliniği, sadece ayakta muayene ve ilaç verme işlerini sürdürür. Yeni hastane, ilk yardım, ameliyathane ve çeşitli yatılı bölümlerle hematoloji, biyokimya, mikrobiyoloji ve röntgen laboratuvarlarını içeriyordu. Ana bina ile avlunun diğer ucundaki mutfak ve hastabakıcı koğuşlarının arasında kalan morg bölümünün üstündeki ara kata, bir döner demir merdivenle çıkılan iki de yatak odası inşa edilmişti.” (agy, s.236)
Öte yandan 23 Aralık 1963’de adaya ulaştırılan Türkiye Kızılay Derneği’ne ait Kızılay İlk Yardım Hastanesi’nden de söz etmek gerek. İlk günlerde çadırlar içinde seyyar hastane olarak faaliyet gösterilirken, 1 Ocak 1964’den itibaren Girne Kapısı eski Türk Mezarlığı’nın arazisi üzerine inşa edilmiş olan Lefkoşa Kız Lisesi’nin yeni Yurt Binası’nda 60 yatakla hizmet veren Kızılay İlk Yardım Hastanesi’nde aylık dönemler halinde görev yapan Türkiyeli personel, Ekim 1964’e kadar 12.500 kan grubu tayini yapmış, 15 bin hasta ve yaralıyı tedavi etmiş ve 112 kişiyi de Türkiye’ye tedavi için göndermişti. (Ulvi Keser, Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 Kanlı Noel’i ve Kızılay, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt:12, Sayı:24, Yıl: 2012/Bahar)
Kıbrıs Türk toplumu, çağdaş anlamda modern bir hastahaneye, ancak 1978 yılında kavuştu. 1971 yılında Gönyeli yolu üzerinde inşasına başlanan 360 yatak kapasiteli Lefkoşa Devlet Hastanesi, 13 Şubat 1978 günü açıldı ve 19 Ekim 1981 tarihli yasa ile Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi adını aldı.  
            Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin öncülü olarak 59 yıl önce kurulmuş olan Kıbrıs Türk Hekimler Birliği’nin bugün, hem kamu kesiminde, hem de özel kesimde çalışmakta olan yüzlerce üyesi bulunmaktadır. Aradan geçen yıllar içinde Kıbrıs Türk toplumuna hizmet vermiş olan hekimlerimizden çok azı, deneyimlerini kaleme alarak, genç kuşaklara aktarma yolunu seçmişlerdir. Eski kuşak hekimlerimizden sadece Dr. Hafız Cemal Lokmanhekim bize anılarını bırakmıştır. Onun 1909 yılında bastırdığı “Kıbrıs’ta geçen dört senelik tarih-i hayatım” adlı eseri, araştırmacı Harid Fedai tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak, 2001’de İstanbul’da “Anı-Yaşantı” adıyla yayımlandı. Servet Sami Dedeçay, 1998’de Dr. Fikret Rasım’ın biyografik anılarını yayımladı. Aydın Akkurt, Kasım 2000’de çıkan “Kutsal Kavgaların Korkusuz Neferi Dr. Niyazi Manyera” adlı kitabında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Sağlık Bakanını anlattı. Muhalif liderlerimizden Dr. İhsan Ali’nin Hatıraları (Lefkoşa 2002) ve Mektupları (Lefkoşa 2004) kitap olarak basıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı da olan Dr. Fazıl Küçük’ün kendi kaleminden hatıraları, 2010’da Altay Sayıl tarafından yayımlandı.
            Benim hazırladığım 57 sayfalık “Tıp Alanında İlk Kıbrıslı Türkler” başlıklı bir çalışma ise, 2006 yılında Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği tarafından basıldı. Bu çalışmanın genişletilmiş 175 sayfalık ikinci baskısı Kıbrıs Türk Tabipleri Odası yayını olarak Nisan 2014’de yapıldı. Ne yazık ki, ne Tabip Odası, ne de Tabipler Birliği bu kitabın tanıtımını yapmakta isteksiz davrandı! Kitabın yayımlanmasıyla ilgili olarak ne bir basın duyurusu yapıldı, ne de Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin internet sayfasında haberi yer aldı! Kitabın tanıtım yazısını, yüzlerce üyesi bulunan Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nden hiç bir kimse yazmadığı için, onu da oturup, kendim yazmak durumunda kaldım! Ama TAK ajansına verilmek üzere hazırladığım o metin de nedense ajansa iletilmedi! Bu tanıtım yazısını, kitabın yayımından ancak tam bir yıl sonra, Nisan 2015’de yayımlanan KTTO’nın “Sağlık Dünyamız” adlı dergisinde, benimle yapılan bir söyleşi içinde yayımlatabildim! Bütün bunları burada söylemek durumunda kaldığım için üzgünüm.     
            Oysa aynı günlerde, çıkan ve gazeteci Ahmet Tolgay ile KTTB Başkanı Dr. Filiz Besim’in hazırladıkları “Kıbrıs Tıbbına Adanan Yaşamlar, Dr. Kaya” başlıklı kitap, büyük bir tanıtımla kamuoyuna sunuldu. Yine gazeteci Ahmet Tolgay’ın yayıma hazırladığı ve bugün tanıtımı yapılacak olan “Dr. Ayten’in Romanı” adlı kitap, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin yayını olarak hazırlatılıp, bastırıldı. Gerek Dr. Kaya, gerekse Dr. Ayten ile ilgili kitaplar, ülkemiz insanlarına hizmet vermiş meslektaşlarımızın yaşamöykülerini geniş kitlelere aktarmak açısından, bana göre çok yararlı çalışmalar oldular. Emeği geçen herkese müteşekkiriz.  
“Dr.Kaya” kitabını, basımından önce birkaç kez okuyup, görüşlerimi ve önerilerimi iletmiştim. “Dr. Ayten’in Romanı”nda da, esas olarak yine toplumsal mücadeleye ağırlık verilmiş ve birçok bilinmeyen çalışma, kayıt altına alınmıştır.
Ama ülkemizdeki sağlık biliminin tarihi ve tıp hizmetlerinin geçmişi açısından, yeni ve daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bunca yıldır ülkemizde sağlıklı işleyen bir sağlık hizmetinin kurulamamış olması, bizi, geçmişte yapılan hataları ve çıkarılmış engelleri araştırmaya sevketmelidir. Bu bağlamda, Dr. Kaya, 425 sayfalık anılarında bize “Sağlık Sistemine dair” başlığı altında ancak üç sayfalık görüş aktarırken (s.382-384), Sağlık Bakanlığında Müsteşar ve Müsteşar Yardımcısı olarak 16 yıl görev yapmış olan Dr. Ayten ise, 454 sayfalık romanında, ancak 34 sayfa tutan “Dr. Ayten ve Bürokrasi” başlıklı bir bölüm verebilmiştir. Bu bölümün girişinde “Ayrı bir kitaba konu olacak denli yoğun bir bürokrasi yaşamını ne yazık ki özetlemek durumundayız” dendiği için, şimdilik verilen bilgilerle yetinmek durumundayız.
Kitap, anlaşıldığı kadarıyla Dr. Ayten’in tuttuğu günlük ve sonradan kaleme aldığı anıların, gazeteci Ahmet Tolgay tarafından düzenlenerek, yayıma hazırlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Birçok dizgi hatası içermesi, düzeltmen tarafından yeterince dikkatli okunmadığını göstermektedir. Hem Necdet (s.33), hem de Nejdet (s.37) şeklinde yazılış var. Mahiru diye anılan kız adı da (s.119) acaba Mahinur mudur? İngilizce kelimelerin yazılışlarında hatalar var. Örneğin Dystinction (s.21), Shakspeare (s.114-115), Exelans (s.377). Sözlüğe bakıp da dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı anlamına geldiğini öğrendiğim futa (s.104), bir başka yerde puta (s.106) diye yazılmış.
Ayrıca birkaç bilgi yanlışlığına da değinmek gerekir. Örneğin Saray Otel karşısındaki Fevzi Ali Riza’dan söz ediliyor (s.233). Oysa bu dükkan sahibinin adı Fevzi Akarsu olmalıdır. Şubat 1964’deki bir olaydan söz edilirken, “Saray Otel henüz hizmete girmemiş” deniyor (s.228). Oysa Saray Otel, 25 Ağustos 1963’de açılmış ve o yaz İsrail’den gelen turist gruplarına hizmet vermişti. Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki cinayet olayının banyo odasında işlendiği bilinmektedir. Oysa kitabın bir yerinde şöyle denmektedir: “O çocukların kanepedeki cansız görüntülerini anımsamak bile onu ağlatıyordu.” (s.212). Yoksa birçok bilinmezi barındıran bu olay, banyo odasında olmamış mıdır?
Dr. Ayten’in “istihbaratçı duyarlığı” ile kaleme aldığı belirtilen anılarında, yakın arkadaşı Güner Necat’tan söz edilirken, onun TMT’nin OMERT andını içtiği yazılmış (s.453), ama bu andın içeriğinin ne olduğu açıklanmamış. “Gizli kanal”dan gelen ses ve konuşmalardan söz edilirken (s.344), bu kanalın ne olduğu da yine gizli tutulmuş.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum. Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği, yazılmasının projelendirildiği duyurulan Dr. Aydın Sennaroğlu, Dr. Necdet Ünel ve Dr. Burhan Nalbantoğlu kitaplarına ek olarak, ülkemizdeki tıp hizmetlerinin örgütlenmesi ve iyileştirilmesi konusunda da araştırmalar yapmalı ve kamuoyunu aydınlatma görevini sürdürmelidir.

(9 Aralık 2015 akşamı Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği binasında yapılan kitap tanıtımında okunmuştur.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder