4 Aralık 2015 Cuma

RUMLARLA TEMASTA GRUPÇULUK


İlk kez, BM Barış Gücü’nün 1988 yılı Nobel Barış Ödülü’nü kazanması nedeniyle, 24 Ekim 1988 günü Lefkoşa’daki ara bölgede bulunan Ledra Palace’ta düzenlediği halka açık toplantıya katıldıktan sonra, Rumlarla temas konusunu daha yoğun bir biçimde yaşamak ve düşünmek olanağını elde etmiştim. Orada konuştuğum Kıbrıslı Rum gazeteciler, yazarlar, aydınlar ve politikacıların, Kıbrıs Türk toplumunun bireylerini yeterince tanımadıklarını ve tanıdıkları kadarıyla bile, yanlış bilgilere sahip olduklarını gözlemlemiştim.
Aradan geçen 15 yıla yakın süreli bu toplumlararası temassızlık durumunun, Kıbrıs sorununun çözümlenmesinde ne gibi olumsuz etkiler yaptığını o gün bir kez daha anlamıştım. Çünkü 15 yıl boyunca zaman zaman, gerek Kıbrıs’ta, gerekse ada dışında düzenlenen Kıbrıslılar arası buluşmalar, birer göstermelik dostluk toplantısı olmaktan öteye geçememiş ve ancak gazete sayfaları arasında yitip giden, birkaç ortak bildirinin ne tüter, ne kokar havası ile sınırlı kalmıştı. Oysa ki, özellikle Kıbrıs sorununun barışçı ve demokratik bir şekilde, her iki halkın yararına çözümlenmesini isteyenlere bu temaslarda büyük görev ve sorunluluklar düşmektedir.
Toplumlararası barış ve teması sadece kendilerinin gerçekleştirebileceklerini sanan bazı siyasal partiler, bu tür toplantılarda sorunun özünü oluşturan konuları tartışmamakta ve bu konuda, birbirlerini ikna edici ortak düşüncelere varamamaktadırlar. Kapalı kapılar ardında teslimiyetçi bir politika güden CTP’nin, Kıbrıs Türk halkının kişiliğine karşı saygı uyandıracak bir ciddi politikayı 15 yıldan fazla bir süredir benimseyememiş ve uygulayamamış olması, temaslarda dar grupçu tavırlarıyla sadece kendi partisine yakın kişilere olanak tanıması, buradaki en büyük olumsuzluğu oluşturmaktadır. İlerici Kıbrıslı Rumlarla temas olanaklarını, Kıbrıs Türk solunun kişilikli bir şekilde temsiliyeti yolunda kullanmayarak harcayan CYP, “ben yaptım, oldu” zihniyetiyle hareket edip, yarardan çok zarara yol açmaktadır. Bu tür toplantılara katılanların çoğunun Kıbrıs sorununun inceliklerini ve herhangi bir yabancı dili yeterince bilmemeleri işin bir başka yanıdır.
Dünya Barış Konseyi toplantısına katılmak için 3-5 CTP’liye Barış Komitesi kurdurtup, dış ülkelere salan, Dünya Demokratik Kadınlar Federasyonu’nun uluslararası toplantısına katılmak için sadece CTP’li milletvekillerinin kadınlarından oluşan Yurtsever Kadınlar Birliği (YKB)'ni ortaya sürüp, Moskova’da rezil olan, Uluslararası Öğrenci Birliği’nin kurultayına Kıbrıs Türk gençlik hareketini ne derecede temsil ettiği şüpheli olan bir tabela örgütü şeklindeki Devrimci Gençlik Derneği (DGD)’nden 3-5 CTP militanını gönderen, Dev-İş’in olmayan Sendikal Gençlik Örgütü adına temsilcilikler oluşturan, “Friends of Cyprus”un temas toplantılarına yabancı dil bilmeyen ve Londra’dan takviye alan milletvekillerini davet ettiren, sırf çevre konulu toplantıya katılmak için “Yeşil Barış” diye uluslararası bir kuruluşun adını taklit ederek, 500 liraya 4 sayfalık bülten çıkaranlar, yine hep aynı grupçu çevreler değil midir?
Kabul ediyoruz. Bu gibi uluslararası toplantılara katılma tekeli haklı veya haksız olarak sizlere verilmiş olabilir. Ama Kıbrıs Türk toplumunun ilericileri adına bu tür grupçu ve partizan tavırlara bir an önce son vermelisiniz. “Birlik, mücadele, dayanışma” sloganını ağızlarından düşürmeyenlere bunlar hiç de yakışmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki, eğer Kıbrıslı Rum ilericiler, Kıbrıslı Türklerin de bu adada insan gibi yaşamaya hakları olduğunu ve en az Rumlar kadar değerli toplum ve düşünce adamlarına sahip olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklarsa, bu pısırık ve teslimiyetçi politika güdenler sayesinde değil, onurlu Kıbrıs Türk kişiliğini onlara kabul ettirecek ilerici Kıbrıslı Türklerin çetin ve zorlu çabalarıyla sağlanacaktır.


(Ortam gazetesi, 13 Nisan 1989)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder