23 Aralık 2015 Çarşamba

SERBEST ÇALIŞAN HEKİMLERİN SORUNLARI


Bilindiği gibi, toplumumuzda hekimlik mesleği, 1960’lı yılların ortalarına kadar sadece belirli bir kesimin çocuklarının görebildiği bir eğitimdi. Ancak daha sonraları artan burs olanaklarıyla, düşük gelir gruplarına mensup gençlerimiz de tıp eğitimi yapabildiler ve toplumun artan hekim ihtiyacına cevap verebildiler. 1960’lı yıllarda 100’ün altında bulunan toplam Kıbrıslı Türk hekim ve diş tabibi sayısı, bugün 300’e ulaşmış bulunmaktadır.
Yine hatırlanacaktır, 1963 yılı sonrasında Lefkoşa’nın Türk kesiminde ilk defa olarak bir Genel Hastahane açılmış ve serbest olarak çalışan hekimler dahil olmak üzere, bütün Lefkoşa’lı hekimler, zamanın yöneticilerinin önerisiyle, özel kliniklerinde de hasta bakabilme kolaylığı karşılığında, Genel Hastahanede bir memur maaşı olan 30 KL’na hizmet vermeyi kabul etmişlerdi. Bu durum 1974 sonrasının koşullarında da devam ettirilmiş ve nitekim, Genel Hastahane ve diğer kamu kesimi hekimleri, sağlık personeli ile birlikte “Kamu Görevlileri Yasası” kapsamına alınmıştı.
1977 yılında kabul edilen “Tam Gün Yasası”, kamu sağlık hizmeti ile özel çalışmayı birbirinden ayırmış, kamu sağlık hizmetinde görev alan personelin özel çalışmasını, ek görev almasını yasaklamıştı. Böylece toplumumuzdaki sağlık hizmetlerine doğru bir çalışma sistemi getirilmişti. Ne var ki daha sonraki yıllarda, yasaya rağmen kamu görevlisi hekimlerin özel muayenehane açmalarına, ilgili bakanlık tarafından göz yumulmuştur. Tam gün çalıştıkları farzedilen kamu görevlisi hekimlere hastahane hizmeti için %40 zamlı maaş ödenirken, öğleden sonraları da muayenehanelerinde çalışmalarına izin verilmiştir. Yasadışı olan bu uygulama, 1980’li yıllarda da sürdürülmüş ve hatta ilgililer tarafından teşvik edilip desteklenmiştir. Çünkü Sağlık Bakanlığı yetkilileri, devlet hizmeti veren hekimlere talep ettikleri maaş artışını vermek yerine, onlara dışarıda çalışma izni vermeyi tercih etmiştir. Yani bakanlık, hekimine ekonomik güvence olarak, halktan sağlayacağı kazancı gösterebilmiştir. Ne var ki bu yasa dışı kazançtan da bir tek kuruş vergi alma yoluna gitmemiştir. Bu uygulama sonucu dışarıda muayenehanesi olmayan bir kısım sağlık personeli mağdur olurken, daha da önemlisi serbest çalışan hekimler, eşit olmayan koşullar altında ve yasadışı muayenehane çalıştıranlar leyhiııe bir hasta kaybına uğramışlardır. Öte yandan ülkemize dönen genç uzman hekimlerin sayısında bir artış gözlemlenmektedir. Yayımlanan istatistiklere gore 1979 yılında özel kesimde 64 kayıtlı doktor bulunurken, bu sayı 1982 yılında 107’ye çıkmıştır. Aynı dönem içinde kamu kesiminde çalışan hekim sayısı ise 88’den 114’e yükselmiştir. Sağlık Bakanlığı yetkililerinin genç hekimlerden yararlanma ve onları kamu kesiminde görevlendirme konusunda bir isteksizlik içinde oldukları bilinmektedir. Bu durumda, yetişen her genç uzman hekim, özel çalışma ortamına itilmekte ve uzmanlık dalına göre milyonlara varan bir başlangıç sermayesi bulmaya zorlanmakladır. Oysa sağlık sorunlarının ancak sosyalleştirme ile çözümlenebileceğinin bilincinde olan genç hekimlerin çoğunun özlemi, bu değildir. Genç hekimlerin özlemi, mesleğini devlet güvencesi altındaki kamu kesiminde icra etmek, pahalı ve gelişmiş teknik olanaklardan yararlanarak bilimsel düzeyi yüksek bir sağlık hizmeti vermektir. Böylece hiçbir ekonomik kaygı gözetilmeden hastalar için hizmet verilirken, emeğin karşılığı da bireyden değil, kamudan alınmış olacaktır.
Oysa bugün, kamu kesiminde uygulanan sağlık politikası sayesinde bazı hekimler, devlet hastahanelerinin geniş olanaklarını, dışarıda çalıştırdıkları özel muayenehane ve kliniklerine hasta transfer etme şeklinde kullanmaktadırlar. Daha da pişkin olanları, özel hastalarını devlet hastahanesinde tedavi etme ve kişisel kazanç sağlama yoluna gitmektedirler. Bir diğer uygulama da, serbest çalışan hekimler tarafından yatılı tedavi veya teknik yetersizlikler yüzünden devlet hastahanesine havale edilen özel hastaların, kamu görevlisi hekimler tarafından kendi doktorlarından kopartılıp, hasta, bütün deontoloji kurallarına aykırı olarak, “niye ona gidiyorsun” diye de azarlanarak , hastaların para karşılığında yasadışı özel klinik ve muayenehanelerinde tedavi edilmeleridir. Hastahane yataklarının klinik şefleri tarafından paylaşılmış olması, hastahane ve laboratuvar olanaklarının özel hastalar için kullanılması, kamu görevlisi hekimlerin serbest çalışan hekimlerle eşit olmayan koşullar altında rekabete girmeleri ve hatta vizite ücretlerini bile zorlayarak ayarlayabilmeleri, diğer yakışıksız uygulamalar arasındadır.
Burada “Tam Gün Yasa­sı”nın titizlikle uygulanmasını talep ederken, Sağlık Hizmetlerindeki bütün aksaklıkların bu yasa ile düzeltilebileceği iddiasında değiliz. Ancak mesleklerini icra edebilmek için tek seçeneği özel klinik veya muayenehane açmak olan genç hekim arkadaşların, bu ülkede tutunup kalabilmeleri için, asgari şart olarak yürürlükte olan yasaların tam olarak uygulanması gerektiğini söylüyoruz.
Toplumda söz sahibi olagelmiş bazı hekimlerin kişisel ekonomik çıkarlarına halel gelmemesi için, bu ülkede kendi içinde çelişkili yasalar yapılabilmekte (örneğin TC dışında kazanılmış uzmanlıkların tanınmaması) veya yasaların uygulanması yozlaştırılabilmektedir. Bu duruma bir son verme zamanı gelmiş, hatta geçmek üzeredir. “Yasa geçirdik, gidip Türkiye’de çalışsınlar” diyenlerin, bu ülkeden beyin göçünü teşvik etmeye hakları yoktur. Aksi takdirde toplumumuz sağlık hizmetlerinde yıllardır sürdürülen çıkar düzeni, halkın büyük hoşnutsuzluğuna rağmen devam ettirilir ve hastalanan sağlığımızın iyileşmesi beklenemez. Bunun da sorumlusu en basit önlemleri dahi almayan, ülke sağlık sorunlarını uygulamalarıyla daha da derinleştiren ve iyileştirme yolundaki önerilere kulak tıkayan ilgili yetkililerdir.
Sağlık hizmetleri denince sadece kamu sağlık hizmetini düşünen ve özel kesimde çalışan 100’ü aşkın uzman ve pratisyen hekimi yok sayan Sağlık Bakanlığı, daha geçenlerde 14 Mart nedeniyle TV’de yapılan söyleşide, bu ayrımcı tutumunu bir kez daha ortaya koymuştur. Devlet hastahanelerindeki çeşitli haksız uygulamalar karşısında infial eden hastaların hastahanelerden uzaklaştığını ve başka yerlere gittiklerini söyleyerek durumdan yakınan Sağlık Bakanını, bu “başka yerlere” karşı daha duyarlı olmaya ve hastaların niçin serbest çalışan hekim tedavisini tercih ettiklerini araştırmaya çağırıyoruz.
Devlet Sağlık hizmetlerindeki başıbozukluk, teşhis ve tedavi yetersizliği bilinçli veya bilinçsiz olarak sürdürüldükçe, bu böyle olmaya devam edecektir. Saat 10.00’da işbaşı yapıp, öğleyin 12.30’da hastahaneden ayrılıp, özel muayenehanesinde hasta kabul eden kamu görevlisi hekimlerin bu uygulamasına dur d mek Sağlık Bakanlığı’nın asli görevi olmalıdır.
Ekonomik gücü gittikçe azalan halk kesimleri, giderek daha fazla sayıda devlet hastahanelerine başvurmakta ve Sosyal Sigorta Dairesi’ne primini ödediği Sağlık Sigortalarından yararlanmak istemektedir. 1979 yılında polikliniklere yapılan müracaat sayısı 163, 336 iken, bu rakam 1982’de 226,108’e ulaşmıştır. Ne yazık ki devlet sağlık hizmetleri, artan bu talebe paralel olarak geliştirilememiş ve hastaların bir kısmının yine kamu görevlisi hekimler tarafından hastahane dışındaki yasadışı kliniklerde takip ve tedavi edilmesi tercih edilmiştir. Bu konudaki sorunların çözümü için talebimiz, tamamıyle özel olarak çalışan serbest hekim ve diş tabiplerine, S.S. Dairesine bağlı hastalara bakabilme hakkının verilmesidir. Bu hem K.T.Sosyal Sigortalar yasasına uygun bir taleptir, hem de bütün dünyada olduğu gibi hastaların hekim seçebilme özgürlüğünün de bir gereğidir. Daha da ileri gidilerek, ayrı bir sosyal sigorta hastahanesinin kurulması ve uzman hekimlerin burada istihdamı önerilebilir. Böylelikle sosyalizasyona doğru ileri bir adım da atılmış olur.
Sosyal Sigorta konusuna değinmişken, bir de izin ve sağlık raporları ile ilgili olarak birkaç söz söylemek gerekir. Özel kesimde çalışan hekimler tarafından yazılan raporlar, Sosyal Sigorta İşlemleri için geçerli sayılmamaktadır. Gerçi yasada, “Bakanlıkça istihdam edilen hekimlerce düzenlenen raporlar ile iş yerlerinde işverence istihdam edilen işyeri hekimleri tarafından verilen raporlar Sosyal Sigorta İşlemleri için geçerli sayılır” denmektedir. Ama özel kliniklerinde devlet reçetesi ile devlet için kâğıtlarını kullanan kamu görevlisi hekimler, burada da ayrıcalıklı bir durumda olmakta ve hatta para ile rapor hazırlayıp, izin satabilmektedirler. Devlet Sağlık Kurulu’nda yer alan hekimlerin sadece kamu görevlisi olması ve bunların dışarıda da özel klinik çalıştırmaları nedeniyle, ancak buralardan geçen özel hastaların ülke dışında teşhis ve tedavileri gerçekleşebilirken, özel kesimde muayene olmuş hastaların kurula sevki, ancak kurul üyesi hekimlerin özel muayenehanelerinden geçmekle mümkün olabilmektedir. Bu da özel kesimde çalışan serbest hekimlerin bir dezavantajı olmaktadır.
Sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum. Genel Kurulunu yapıp yeniden örgütlenen Serbest Çalışan Hekim ve Diş Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanlığının yürürlükte olan Kamu Görevlileri Yasası ile Tam Gün Yasası’nı titizlikle uygulaması için gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Özel kesimde sağlık hizmeti veren hekimlere Bakanlık tarafından üvey evlat olarak bakılmasına bir son verilmelidir. Sosyal Sigortalar Dairesi, Sosyalizasyona gidilinceye kadar Devlet Hastahaneleri yanında, özel kesimde çalışan hekimlere de hasta muayene ve tedavi etme hakkını sağlamalıdır. Bunlar yapılmadığı takdirde, sağlık hizmetlerinde görülen başıbozukluğa ek olarak yakın bir zamanda özel sağlık hizmetlerinde de bir meslek bunalımı kaçınılmaz olacaktır

(Kıbrıs Postası gazetesi, 25 Mart 1984)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder