4 Aralık 2015 Cuma

TÜRK BANKASI-SANAT DERGİSİ


          Geçen yıl aralıklarla 2. ve 3. sayıları yayımlanan Türk Bankası Kültür-Sanat Dergisi’nin Aralık 1986 tarihli 4. sayısı, nedense bir buçuk aylık bir gecikmeyle Şubat ayı ortasında satışa sunuldu. Yüzde 50’nin üzerinde faiz talep eden Türk Bankası Ltd’nin “Güveninizi sımsıkı saklayan, şimdi de kültür sanata açılan bir pencere” olarak nitelendirdiği bu kültür hizmetinin ederi, 250 TL’den 400’e ve şimdi de 500 TL’ye fırlamış. Öte yandan dergiye yazı verenlere ise, şimdiye kadar herhangi bir telif veya tercüme hakkı ödenmediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Türk Bankası bu dergiyi eğer her yıl milyonlar harcayarak, sırf bazı kişilerin gurdalanmasını sağlamak için çıkartmıyorsa, ona yazı veren kültür ve sanat adamlarına emeklerinin karşılığını da vermek durumundadır. Bunun da ötesinde, bu pencerenin Kıbrıs Türk toplumunun geçmişte kalan kültür mirasını gün ışığına çıkartmak ve onu yeni kuşaklara tanıtmak şeklinde genişletmesi gerekir. Derginin ilk sayısı için yazılan bir yazıda da belirtildiği gibi, (ne yazık ki yetkililer, dile getirilen görüş ve önerilere değil de, yazarların adlarına takmışlar kafalarını. Ama biz, örneğin Banka Genel Müdürü’nün adıyla kelime çağrışımları yapacak kadar onların düzeyine inmeme kararındayız), yazar ve sanatçıların basılmış ürünlerine ödül vermek yerine, maddi olanaksızlıklar yüzünden yayımlanamamış eserlerin gün ışığına çıkmasına veya eski eserlerin  tıpkı basımlarının hazırlanmasına yardımcı olunması görüşündeyiz.

NELER VAR?
36 sayfalık derginin ilk yazısı, eski sosyoloji öğretmenlerinden Ozan Z. Fikretoğlu’nun imzasını taşıyor. Derginin ilk sayısında ABD’li burjuva sosyologlarının kitaplarından alıntılar aktaran Fikretoğlu, daha sonraki sayılarda alıntıladığı yazıların kaynağını göstermeyerek, onları kendi özgün araştırması gibi sunmayı yeğlemiş. Resmi kaynaklara göre 35 milyon yoksul, 23 milyon okuma-yazma bilmeyen, 8 milyon işsiz ve 3 milyon barınaksız insanın yaşadığı ABD’yi, derginin 3. sayısında “bolluk ve refah ülkesi” olarak niteleyen yazar, bu sayıda “Dil, Kültür ve Sosyalleşme” başlığını koyduğu derlemesinde, yine dağınık bir anlatım kullanmakta. Bir yandan korelasyon, üniversal, sembolizma, vokabüler, imaj gibi yabancı kelimeleri aynen verirken, öte yandan da imge, bilişsel, aşama gibi Öztürkçe kelimeleri seçiyor. Çeviri kokan yazıdan Türkçe söylenmemiş iki örneği buraya aktarmakla yetinelim: “İmgelerin kalidoskop akışı içinde algılanan dünyanın zihinsel düzenlenmesi, büyük ölçüde zihinlerde linguistik sistemlerce yapılır.” (s.2) “Sembolizma sürecinin herhangi bir sistemde ancak mevcut sembolleştirmenin bir fonksiyonu olduğunu doğrulayabiliriz.” (s.3)
Derginin sürekli şairlerinden Fikret Demirağ’ın  “Şiirin vaktine mezmur” başlıklı şiiri, Emin Çizenel’in bir deseni eşliğinde sunuluyor. Kendini “Ben yukarlarda dünya seyircisiyim” diye tanımlayan şair, “biraz mezmur, biraz mesih sesi gibiyim” diyor.
5 sayfalık bir bölüm, Londra’da yaşamakta olan “dünyanın ilk uzay şairi” Osman Türkay’ın “Vladimir Mayakovski’nin ölümü” başlıklı yazısına ayrılmış. Yazı içine serpiştirilen şiirlerin, İngilizce’den çevrildiği anlaşılıyor. Mayakovski için “bolşevik devrimine ve komünizm din bilimine sarıldı. Aradığını bulamayınca, sonunda ölümü seçmekte karar kıldı” sözleri kullanılıyor.

ŞİİR AĞIRLIKLI İÇERİKTE ISRAR
11. sayfada, güya bu ülkede daha önce barış ve insancıllığı konu alan hiç bir şiir yazılmamış gibi, bunu ilk defa “1974 kuşağı” diye nitelenen şairlerin yaptığını öne süren Neşe Yaşın’ın “Kapılar” adlı bir şiiri var. Kuşakdaş olarak tanımladığı Aşık Mene’nin bir deseni eşliğinde sunulan ve “ve kadınlar... onlar ki» gibi Nazım Hikmet’in dizelerini anımsatan şiirde feminist görüşler de dile getirilmiş. “Nasıl da anlamazdı kadının ne güçlü olduğunu” diyen Yaşın, erkeklerden şikayet ediyor: “Herşeye karışırlardı bulundukları yerden.” Evliliği de şöyle tanımlıyor: “ve parmaklarına pırıltılı halkalar giyip/ Beyaz güvercinler gibi/ tutsak evine girdiler.”
Bir başka dizede karşı cinsle olan biyolojik uyum bu kez onaylanıyor: “İnce bir sızıyla yaşandı özlem/ sessizce indi / yürekten kasıklara”. Neşe Yaşın’ın “Kapılar” şiiri, şiir dili açısından başarılı diyebileceğimiz bir ürün.
12. ve 13. sayfalarda Cevdet Çağdaş, 3. sayıda başlattığı “Kıbrıs Türk Resmi”nin geçmişin ilişkin anılarını sürdürüyor.
Bunu Filiz Naldöven’in bir şiiri izliyor. “Hoşnut değilim ovalar gibi serilmek varken / Bir seccade kadar yer tutmaktan” diyen Naldöven, güzel şiirini şu dizelerle bitiriyor: “Ey rüzgâr/ neden vurmadın sözlerimi/ göklerdeki tüm kuşların kanatlarına/ dünyasının içinden geçip o büyük nehre akan/ sudaki en büyük yoğrulmadadır hayat.”
Harid Fedai, 2. sayıda başlattığı “Kıbrıs Türk Yazınında İlkler” dizisini bu sayıda da sürdürüyor. Müsameretname (1892), Kıbrıs’ta basılmış bilinen ilk Türkçe kitap oluyor. 18. ile 24. sayfalar arasında Haşmet M. Gürkan, “Eski Resimlerle Lefkoşa”yı anlatıyor. (Lefkoşa Türk Bankası bu yazıyı genişleterek, ayrı bir baskı halinde okuyucuya sunamaz mı?)
Nevzat Yalçın’ın Mapolar’a ithaf ettiği “Bir gün” şiiri, Arthur Lindkvist’ten çevirdiği “Vaiz’in dedikleri” şiiri, Osman Türkay’ın Mayakovski’den, Azgın / Demirağ’ın Yasenin’den çevirdikleri birer uzun şiirle, Sunay Akın’ın iki şiiri dergide yer alan diğer şiirler. Ali Nesim ise “Duygularla yaşamak istiyorum” yazısını kaleme almış.
Derginin son sayfaları Devlet Sergisi ve ödülleri ile yeni çıkan kitaplarla ilgili değinilere ayrılmış. Son sayfada ise Türk Bankası’nın vücut kültürüne de hizmet ettiğini gösteren “Sonbahar Tenis Turnuvası”nın sonuçları duyuruluyor.


(Kıbrıs Postası, 6 Mart 1987)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder