23 Aralık 2015 Çarşamba

ZEDELENEN HEKİMLİK AHLÂKI


Hekimlerin ticari davranışları, son zamanlarda gerek Batılı ülkelerde, gerekse bizde kamuoyu tarafından tartışılan konular arasında yer almaktadır. Hastalıkla ticaret yapma, parasız hizmet vermesi gereken devlet sağlık kuruluşlarında rüşvet karşılığı ameliyat yapma, devlet hastahanelerinden tıbbi ve diğer malzemenin çalınması gibi skandallar, “beyaz önlüklü tanrılar”a ilişkin saygınlığın yok olmasına yol açmaktadır.
            Sermayeye dayalı toplumsal düzenlerde hekimlik ahlâkında görülen bu hızlı çöküntü, ekonomik bunalımın derinleştiği koşullarda daha da hızlanmıştır. Sağlık hizmeti veren gerek devlet, gerekse büyük özel tıp işletmeleri, “serbest pazar ekonomisi” denen sistemle giderek daha fazla bir şekilde bütünleşmekte ve “meta-para ilişkisi” yüzün­den sağlık sömürüsü daha da artmaktadır. Özellikle gelişmiş Batılı ülkelerde artan hekim sayısı, hekim işsizliği ve “kazanç alanı”nın giderek daralmasına ilişkin endişeler, hastaların ve toplumun yararına olmayan bir meslek yarışını hızlandırmıştır.

BİZDEKİ BAŞIBOZUKLUK
Ülkemizde sağlık hizmetlerine ilişkin yasaların, belli bir hekim grubunun ticari çıkarına ters düşmesi yüzünden uygulanmaması sonucu, kamu görevlisi olup, yasa dışı özel klinik çalıştıran hekimlerle, sayıları giderek artmakta olan serbest çalışan hekimler arasında, eşit olmayan koşullarda bir yarışa yol açılmıştır. Sağlık Bakanlığı yetkilileri de, kamu görevlisi hekimlere dolgun maaş vermek yerine, yasalara aykırı olarak onların özel klinik çalıştırmalarına göz yummaktadır. Devlet hastahanesindeki başıbozukluk ve kişisel çıkar paylaşımı ise bizzat Sağlık Bakanı’nın bilgisi dahilinde sürdürülmektedir. Hastahane olanaklarını kullanarak hastalık ticareti yapan “tüccar hekimler”in çeşitli davranışları, serbest çalışan hekimlerin mesleki saygınlıklarına zarar verecek şekiller almaktadır.
Doğaldır ki, birçok hekim, kendi kişisel hekimlik ahlâkına ilişkin inançlarını, ticari zorlamaların üzerinde tutmaya çalışmaktadır. Ama ne yazık ki, bu tür hekimlerin sayısı giderek azalmakta ve bozuk düzenle bütünleşmiş tutucu hekim çevrelerinde çoktan “düzendışı” kalmakla suçlanmaktadırlar. Bir yolunu bulup kamu görevlisi olabilen idealist genç hekimler de, “yaşlı kuşak”ın belli bir kesimini örnek olarak, kişisel çıkarlarını ön plana geçirmenin yolunu zorlamaktadırlar. Bununla beraber bir çok hekimin, hastalıkla ticaret yapma olanağını veren çeşitli durumlara karşı durduğu ve yasallık sınırlarında çalıştığı gözlemlenmektedir.

GELİŞMİŞ ÜLKELERDE DURUM
ABD Senatörü Edward Kennedy’nin “Dünyadaki en iyi sağlık hizmeti bizdedir - ama zenginler için” deyişi, giderek artık hem Batı Avrupa, hem de ülkemizde geçerli olmaktadır. Bilgi ve becerilerini, kişisel zenginleşme için kullanan hekimlerin sayısındaki artış, toplum sağlığı açısından anlamlı ve acı bir gelişmedir.
Öte yandan tıbbi olarak yapılması zorunlu olmayan ameliyatların sayısında bir artış görülmektedir. Örneğin, ameliyat edilmesi öngörülen 12 bin hasta üzerinde yapılan bir Amerikan araştırmasında, hastaların ameliyat sonrasında yapılan muayeneleri sonucunda %30 ile 50’sinin ameliyat edilmesi için ortada hiçbir neden bulunmadığı saptanmıştır. New York Times gazetesine konu ile ilgili olarak müstehzi bir şekilde demeç veren bir kadın-doğum uzmanı, gereksiz yere rahmin alınması ameliyatlarına ilişkin şunları söyleyebilmiştir: “Meslektaşlarımdan bazıları, ayda 1-2 defa rahim alma ameliyatı yapmasalardı, klinik kiralarını zor ödeyebilirlerdi!”
Bir diğer olgu da, hastaların, sağlık hizmeti veren kişilerin söz ve eylemlerine artık gözü kapalı olarak inanmadıklarıdır. Bazı gelişmiş ülkelerde, kötü tedavi ve dikkatsizliğin yol açtığı sonuçlar yüzünden ciddi davalar açılmaktadır. (Bak. Kıbrıs Postası, 18 Nisan 1984, bu sütunlar) 1973 yılında ABD’de mesleki hatalar yüzünden doktorların hasta veya ailelerine 100 milyon dolar ceza ödediği tahmin edilmektedir. Federal Almanya’da ise, ölen hastaların kalp pillerini çıkarıp, yeni diye tekrar satan bir doktor-hemşire-yönetici şebekesi ve altın dişleri toplayıp diş teknisyenlerine para ile satan diş hekimleri olayı kamuoyunu uzun süre işgal etmiştir.

NELER YAPILABİLİR?
Her ülkede genellikle hekimlere çalışma izni veren ve sağlıkla ilgili mesleklerin düzenlenmesinden sorumlu bir organ vardır. Örneğin hekimler için “Tabipler Kurulu”, diş hekimleri için “Dişçiler Kurulu”, hemşireler için “Hemşireler Kurulu” gibi. Bu kurullar, ilgili meslek dalında çalışan kişilerin kabahat, kusur, suç veya hata işlemeleri halinde, mesleki çalışma iznini geri alma veya bir süre meslekten alıkoyma yetkilerini kullanırlar, ya da “mesleki saygınlığı zedeleyici kötü bir davranışta bulunması” halinde araştırma yaparak onları yargılarlar. İngiltere’de bu son cümle, 1969 Tıp Yasasında “ciddi mesleki kötü davranış” şeklinde değiştirilmiştir. Bizdeki Mayıs 1976 tarihli Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Yasası’nın 25., 39. ve 40. Maddeleri, gerekli yasak ve müeyyideleri belirtmektedir. Ama ne yazık ki, sözkonusu kuruluşumuz, toplumsal işlevini yerine getirmekten çok uzaktır.
Gelişmiş ülkelerde “ciddi mesleki kötü davranış”ın kesin tanımlanması henüz yapılmamıştır. Ama hekimlik kaydının geçici veya sürekli olarak silinmesine yol açan bazı suçların tam tanımlaması yapılmıştır. Yasa ayrıca, disiplin kurulunun verdiği karara karşı yüksek mahkemeye başvurma hakkını tanımaktadır.

MESLEKİ SUÇLAR
Yasa dışı kürtaj, hasta ile veya ailesinden biriyle zina, alkollü araba kullanma, ilaç alışkanlığı, yeteneksiz yardımcı çalıştırma, mesleki ihmâl, hastalık raporu satışı ve reklam yapma sözkonusu suçlar arasındadır.
Herhangi bir şekilde kendi mesleki uzmanlığına dikkat çekici yayın yapmak veya yapılmasına göz yummak, bu yolla yeni hastalar cezbederek mali kazanç sağlamak, bir hekim için ahlâk dışı bir davranış oluşturmaktadır. Birçok ülkede, bazı mesleki yeteneklere dikkat çeken ilanlar yüzünden hekimler disiplin kuruluna verilmektedir. Oysa bizim ülkemizde ameliyat ve özellikle doğum sonrasında gazetelere verilen teşekkür ilanları, ilgili meslek dallarındaki hekimler arasında bir reklam yarışı haline sokulmuştur. Halbuki Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası’nın 39. maddesi bu tür ilanları açık bir şekilde yasaklamaktadır.  Gelişmiş ülkelerde, sağlık mesleği çalışanlarının bu şekilde davranmaları halinde, çoğu kez kendi meslek örgütlerince uyarılarak basınla olan ilişkilerde aşırı dikkat ve uyanıklık gösterilmesi istenmektedir.
Öte yandan sağlık mesleğinde çalışan hekim, eczacı ve diğer yan dallar mensupları, sağlık konularında kamuoyunun sürekli olarak bilgilendirmeyi bir görev olarak kabul etmektedirler. Ülkenin sağlık sorunları kısır kişisel suçlamalara girmeden, ilkeler düzeyinde bilimsel olarak basın ve diğer kitle iletişim araçlarında tartışılmaktadır. Bizde ise ne yazık ki, bu tavır içinde olanlara yersiz tehditler yönelmekte, ya da bilimsel temele oturtulmayan plansız-programsız bir “Kanserle Savaşım” adını kişiler, gereksiz yere bir kanser psikozuna itilmektedir.

SONUÇ
Yukarıda değinilen veya değinilmeyen sağlık sorunlarına ilişkin tüm bilinen gerçekler, sadece zedelenen hekimlik ahlâkını ve “hasta” olan sağlık sistemini değil, insancıl değerleri ticaretle, insanlığı da elde edilebilen kârla ölçen toplumsal düzenin bir yansımasıdır.
Sağlık sömürüsüne karşı çıkan ve insancıl inançlara sahip hekimlerin varlığı, bize ümit vermektedir. Bu hekimler, kendi asli görevlerine yabancılaşmayı getiren nedenleri, sermayeye dayalı düzenin günlük gerçekleri içinde bulmakta ve bu durumu yenmenin yollarını aramaya çabalamaktadırlar.
Hekimlik mesleğini “pazar ekonomisi”nin zincirlerinden kurtarmak ve insanlık dışı “meta-para ilişkilerini” insanın sağlık bakımı alanından atmak için, sosyal ilişkilerde temelli değişiklikler gerekmektedir. Hekimlerin, geniş halk kitleleri yanında başka bağlaşıkları da vardır. Çünkü August Babel’in de dediği gibi, kendilerini dar burjuva bakış açısından kurtarmak isteyen ve yeni toplumsal düzeni sevinçle onaylamaları gereken iki toplumsal gruptan biri öğretmenlerse, diğeri de hekimlerdir.

(Kıbrıs Postası gazetesi, 25 Haziran 1984)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder