27 Şubat 2016 Cumartesi

OLAĞANÜSTÜ KOŞULLAR DEĞİŞTİRİLMEDİKÇE


1974 yılından beri Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altında bu­lunan Kıbrıs’ın %37’lik kuzey topraklarında, bir kez daha “genel seçim” yapıldı. 1983’de ilan edilen ayrı devletin meclisine girecek olan 50 mil­letvekili belirlendi.
Seçime katılan 1 tanesi bağımsız ve 350’si 7 siyasal partiye mensup 351 milletvekili adayından 76’sı (%22), Türkiye doğumluydu, Seçilen 50 milletvekilinden 4’ü ise, Kıbrıs’ta iskan edilmiş TC göçmenle­rinden olup, hepsi de Rauf Denktaş’m yeni partisi Demokrat Parti’den se­çilmişlerdir. %29.19 oy oranıyla 15 milletvekili kazanan DP, 1976’dan be­ri iktidarda bulunan Ulusal Birlik Partisi (UBP) ile sağ oyları bölüşmüş bulunuyor. %29.85 oyla 17 milletvekili kazanan UBP, Kıbrıs barış görüşme­lerindeki katı tutumuyla biliniyor.
Genelde sosyal demokrat politikaların sözcülüğünü yapmış olan Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) %13.27 oyla 5 san­dalye kazanırken, sosyalizm savunuculuğunu terkedip orta yolculuğu benim­semiş olan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ise %24.16 oyla 13 sandalyeye sahip oldu.
Kıbrıs’ın kuzeyinde oynanmakta olan vitrin demokrasisinin figüranı olmamak için 1990’da yapılan genel seçimlerden sonra, “meclis” sahnesinde yer almayacağını açıklayan TKP ve CTP, her nedense üç yıl sonra karar de­ğiştirerek, toplum lideri Rauf Denktaş’ın toplumlararası görüşmeleri ak­satmaya yönelik erken seçim harekâtında yerlerini aldılar. Denktaş’ın ye­tiştirmesi olan UBP’li Başbakan Derviş Eroğlu’nun, oyunu kuralına göre oy­nayarak, Denktaş’ın anti-demokratik müdahalelerine karşı durması üzerine artan Denktaş-Eroğlu gerginliği, TKP ve CTP’nin “anavatandaki sosyal demokrat kardeşleri” Erdal İnönü’nün KKTC’ye gelerek, Seçim Yasası tartışmasına müdahale etmesinin sağlanması ardından gevşetilmişti. Eroğlu’nun almaya zorlandığı erken seçim kararının bu kez de sözümona muhalefet tarafından boykot edilmesinden vazgeçilerek, genel seçime giden yol açılmıştı.
Anımsanacaktır, 1985 genel seçimlerinde toplam %37.2 oy alan TKP ve CTP, 1990 genel seçimlerinde TC göçmenlerinin Yeni Doğuş Partisi (YDP) ile birlikte oluşturdukları “Demokratik Mücadele Partisi” adına seçimlere katılmış ve üç parti ancak  %44.4 oy oranına ulaşabilmişti. “Anti-demokra­tik seçim yasası belki bize yarar” diye kumar oynayıp kaybeden DMP’den YDP kökenli 2 milletvekili ile TKP listesinden kazanmış olan E.Vehbi ve İ.Kotak’ın Meclis’e girmesi, bu seçim partisinin dağılmasına neden olmuş­tu.
CTP’nin 7 ve TKP’nin geriye kalan 5 milletvekili, “Meclis’te figüran olmayız” gerekçesiyle görev almayı reddedince, yapılan ara seçimlerde on­ların sandalyeleri (biri dışında) UBP adayları tarafından doldurulmuştu.
Kıbrıslı Türklerin nüfusunun, aradan geçen 20 yılda, 1974’dekine kıyas­la dörtte bir oranında kayba uğrayarak, 80 bin’lere düşmesi ve Türkiye’den getirilip işgal altındaki topraklara yerleştirilen nüfusun 120 bin’e yaklaştığı bu koşullarda yapılan 12 Aralık 1993 genel seçimlerinden orta­ya çıkan “toplumsal irade”nin ne derecede Kıbrıs Türk toplumunu bağlayıcı
olduğu yine tartışma götürmektedir. Türkiyeli yerleşiklerin partisi YDP, Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş ve kayınpederi milyarder işadamı Sa­lih Boyacı tarafından kurulan Demokrat Parti’ye katılarak, dış güçlerden gelebilecek eleştirilerden sakmılmaya çalışılmıştır. Çünkü yıllardır yer­leşiklerin oy kullanması huzursuzluk yaratmakta ve Rum siyasal partileri ile yapılan sınırlı görüşmelerde bu parti dışlanmaktaydı.
Yerleşiklerin öteki partisi olan “Vatan Partisi” ve yine aynı kesime dayanan İ.Kotak’ın “Hür Demokrat Partisi”, faşist Milliyetçi Adalet Partisi ile birlikte seçime “Milli Mücadele Partisi” çatısı altında girmiş ve ancak %1.97’lik bir oy oranına ulaşabilmiştir. Bir başka şoven parti olan Birlik ve Egemenlik Partisi ise %0.32 elde etmiştir.
Ayrılıkçı KKTC’ye sahip çıkan Kıbrıs Türk ticaret burjuvazisinin par­tisi olan UBP ile Denktaş-Boyacı grubunun DP’sinin yanında, figüranlık rolünü yeniden almış olan TKP ile CTP, Kıbrıs sorununun “Türkiyesiz çözü­lemeyeceği” tezini işlemişler ve Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların federal birliğini değil de, egemen çevrelerin çıkarına olan politikaları savunmaya soyunmuşlardır. Genel seçim sonuçları da, Türkiye ile Kıbrıs Türk liderliğinin birlikte oluşturdukları “Milli Kıbrıs Politikası”nın kazançlı çıktığını göstermektedir. “Çözümsüzlük çözümdür” diyen katı tutum yanlısı UBP, şimdilik kızağa alınmıştır. BM barış görüşmelerinde sıkıştığı için görüşmecilik görevinden ayrıldığını açıklayan Denktaş, yeni KKTC hükümetiyle bakalım manevra alanını genişletebilecek mi?   
Kıbrıslı Türk emekçilerin kurtuluşunun, Kıbrıslı Rum emekçilerle birlikte düşünülmesi gerektiğini açıkça ortaya koyan herhangi bir siyasal partinin olmadığı koşullarda, seçimlere katılmış en soldaki parti olan Alpay Durduran’ın Yeni Kıbrıs Partisi’nin mahçup politikası, “insanlığın geleceği sosyalizmdedir” sloganına rağmen, geniş kitlelere ulaşmakta başarısız kaldı ve ancak %1.20’lik bir oy oranı elde edebildi. Kıbrıs insanının geleceğinin nasıl bir sosyalizmde olduğuna ilişkin herhangi bir görüş veya proje ortaya koyamayan YKP, kapitalist Avrupa Birliği’ne girmekle bütün sorunların çözüleceği kolaycılığına kaçmıştır. Yine de Kıbrıs Türk siyasal partileri içinde, bugünkü siyasal-askeri yapıya yönelik en radikal eleştirilerin YKP’den geldiği, ama bunların belli bir ideolojik bütünlük kazanamadığı söylenmelidir. 
Yeni KKTC hükümetinin Denktaş’ın güdümünde uzlaşmaz taksimci politikayı sürdüreceği görülmektedir. Kuzey’deki 35-40 bin kişilik Türk askeri gücüne dayanan, 100 bin’i aşkın Türkiyeli yerleşiğin oy desteğine güvenen ve açık-gizli Türkiye odaklarının parasal-ideolojik katkısıyla ayakta tutulan Kıbrıs Türk burjuvazisi, kitle iletişim araçlarındaki farklı görüş üretilmesine olanak vermeyen yapılar kırılmadıkça, üstünlüğünü koruyacak­tır. Büyük ölçüde üretimden kopuk, KKTC devletinin maaşlı köleleri duru­muna itilen Kıbrıs Türk halkı, gerçek çıkarının ayrılıkta değil, Kıbrıs’ın bütünleştirilmesinde yattığına inandırılmadıkça bu çıkmazdan kurtulmak olası görülmemektedir.
Uluslararası hukuka saygı, BM’nin Kıbrıs’la ilgili çeşitli kararları ve AGİK ilkelerinin Kıbrıs’ta uygulanması gerçekleştirilmedikçe, taksimin ge­tirdiği bunalım ve çöküntü devam edecek, belki de bir süre sonra Kıbrıs Türk toplumu tarih sahnesinden silinmiş olacaktır. Çünkü özellikle genç nüfus her yıl adayı artan sayıda terk etmektedir.
İngiliz-Amerikan emperyalizmi tarafından son dönemlerde dayatılmak iste­nen konfederasyon formüllerine dikkati çekmek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ba­ğımsız, egemen, toprağı bütün, federal ve demokratik bir devlet olarak Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından yeniden yapılanması gerek­tiğini bilinçlere çıkarmak ve sosyalist Kıbrıs’a giden yolda Kıbrıslı emek­çilerin anti-şovenist ve anti-emperyalist birliği için mücadele etmek, ye­ni donemin ihmal edilmemesi gereken en acil görevi olarak önümüzde durmaktadır.


(Bu makale, 19 Aralık 1993 tarihli haftalık Yeni Çağ gazetesinde yayımlanmak üzere hazırlandı, ama gazete tarafından basılması uygun bulunmadı. Bunun üzerine, İstanbul'da yayımlanan haftalık haber dergisi "Haberde, yorumda Gerçek" dergisinin 22 Ocak 1994 tarihli 43. sayısında yayımlandı.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder