14 Nisan 2016 Perşembe

Katledilişinin 51. yıldönümünde DERVİŞ ALİ KAVAZOĞLU


51 yıl önce, 11 Nisan 1965 günü, AKEL Merkez Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyesi Derviş Ali Kavazoğlu ile sendikacı arkadaşı Kostas Mişaulis, vahşi bir cinayete kurban gitmişlerdi. Emperyalizmin yerli işbirlikçileri tarafından pusuya düşürülen iki yoldaş, otomatik silahlarla kısa mesafeden taranmışlardı. Olay yerinden 2-3 saat sonra geçen BM Barış Gücü askerleri, iki arkadaşın cesetlerini otomobil içinde kucaklaşmış halde bulmuşlardı.
            12 Nisan 1965 tarihli Cyprus Mail gazetesi, olayı şu manşetle vermekteydi: “Sendika liderleri araba içinde öldürüldü. Türk ve Rum pusuya düşürüldü. Dostça işbirliğini savunanlar için zorbaca ölüm.” 
Haberde ise şöyle denmekteydi:
            “Dün öğleden önce saat 9.30’da Larnaka’ya gitmek üzere Lefkoşa’dan ayrılan iki kişinin kurşunlarla delik-deşik edilmiş vücutları, kendi arabaları içinde, saat öğleden sonra 1’de Lefkoşa-Larnaka anayolunun 13. mili yakınlarında bir BM devriyesi tarafından bulundu. Cinayet yeri, Türk köyü Petrofan ile Luricina yanındadır.
          Kavazoğlu, geçen yıl karışıklıkların başlamasından bu yana, Lefkoşa’nın Rum kesiminde yaşamaktaydı ve Kıbrıs Türk liderliğini, kendi toplum üyelerine karşı terör uygulamakla suçlamıştı.
            Dr.İhsan Ali, bu vahşi terör eyleminin “Kıbrıslı Türk teröristlerce yapılmış olması gerekir” şeklinde konuştu ve Kavazoğlu’nun Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında barış içinde bir arada var olma idealleri için öldürüldüğünü sözlerine ekledi.

HÜKÜMET SÖZCÜSÜNÜN DEMECİ
            Kavazoğlu’nun öldürülmesi üzerine yorum yapan hükümet sözcüsü şunları vurguladı:
“Derviş Kavazoğlu’nun katledilmesi, Kıbrıs Türk liderliği üzerinde çok ayıp verici bir leke oluşturmaktadır. Hiç kuşku yoktur ki, bu korkunç cinayeti işleyenler, kurban edecekleri kişinin Larnaka’ya gideceğini önceden bilen ve ona pusu kuran Türk teröristleridir. Kıbrıslı Türk sendikacı, aşırı unsurlar tarafından öldürülmüştür. Çünkü o, Rumlarla Türklerin işbirliğine inanmıştı ve bu ilkeleri ve inançlarını, birçok kereler kamuoyu önünde açıklamış ve Türk liderliğini ve onun tarafından uygulanan terörü kınamıştı. Bunun üzerine Kıbrıslı Türk teröristler, Kavazoğlu’nu gözetleme altına almışlar ve üç yıl önce Kıbrıslı Türk gazeteciler Ayhan Hikmet ve Ahmet Gürkan’ı aynı nedenlerle öldürdükleri gibi, aynı şekilde onu da sonunda öldürmüşlerdir. Her özgür insanın nefretine yol açan ve kendi toplumundan birinin canı pahasına Türk teröristler tarafından işlenen bu iğrenç cinayetler şunu göstermektedir ki, Türkler arasında, Türk teröristlerce işlenen cinayetlerle durdurulmaya çalışılan bir akım, yani Rumlarla işbirliği ve dostluktan yana sağlıklı bir akım vardır. Kavazoğlu, Hikmet ve Gürkan ile öldürülen diğer Kıbrıslı Türklerin çoğu, Türk aşırı unsurları tarafından vahşice öldürülmüşlerdir. Çünkü özgür insanlar olarak onlar, Kıbrıs Türk liderliğinin terörist ve felakete sürükleyici çalışmalarıyla uyuşmamışlar ve Rumlarla Türklerin uyum içinde yaşayabildiklerini ve yaşamaları gerektiğini dile getirmişlerdir. Onlar, gerçeği söyleme cesaretini gösterdikleri için öldürülmüşlerdir.” 

KAVAZOĞLU’NUN KISA YAŞAMÖYKÜSÜNDEN
            Derviş Ali Kavazoğlu, 41 yıllık ömrünü (1924-1965), genelde Kıbrıs işçi sınıfının, özelde Kıbrıslı Türk emekçilerin daha iyi yaşam koşulları ve sosyal-ekonomik ilerlemesi için yorulmadan çalışmakla geçiren ve asıl mesleği marangozluk olan ilerici bir kardeşimizdi.
4 Nisan 1924 tarihinde Mağusa kazasına bağlı Pi Peristerona köyünde doğan Derviş Ali, ilkokul eğitimini 5. sınıfa kadar köyde yaptı. Babasının ölümü üzerine, annesiyle birlikte Lefkoşa’da, Küçük Kaymaklı’daki  akrabalarının yanına geldi ve 6. sınıfı burada bitirdi. Fakir bir ailenin çocuğu olduğu için, ilkokuldan sonra öğrenimini sürdüremedi. Ortaokul birinci sınıftan sonra ayrılarak, hayatını mobilya işçisi olarak kazanmaya başladı. Küçük yaşında sendikacılıkla tanıştı.
Kendi kendini eğiterek, aydın bir kişiliğe ulaşan Derviş Ali, toplumcu faaliyetlerine 1940’lı yılların başında başladı. 1943 yılında Halkın Sesi gazetesinde D.A.A. imzalı yazılar yazdı.
“Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri”nin Ağustos 1944’de sahneye koyduğu “Yağmur Gecesi” gibi tiyatro oyunlarında rol aldı.
            1948’deki meşhur maden grevine katılan işçileri desteklemek üzere Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri tarafından grevin bitmesinden hemen sonra çıkarılılabilen günlük Emekçi gazetesinin (Sayı:1, 19 Mayıs 1948-Sayı:167, 4 Kasım 1949) yazı ailesi içinde yer alan Derviş Ali Kavazoğlu, burada makale ve inceleme yazıları yayımladı.
Emekçi gazetesinin 22 Temmuz 1948 tarihli nüshasında çıkan “Sahneyi açıyorum” başlıklı ve “Yazan: Ş.İ.N.” imzalı bir makalede, “Asıl ismim Derviş Ali Alkan’dır. Müstear imzama iyi bakacak olursanız Ş.İ.N. ismimin, son harflarıdır” diye yazmaktaydı. Aynı gazetede yazı yazan Mehmet Hasan Alkan adlı kunduracı arkadaşı ile adının karışmasını önlemek için “Kavazoğlu” soyadını kullanmaya başladı. 
Derviş Ali Kavazoğlu, sendikal mücadele içinde başladığı siyasal yaşamını, Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi (AKEL) içinde de sürdürerek, Parti’nin Merkez Komitesi üyeliğine kadar yükselen ilk ve tek Türktü. Kavazoğlu, 1950’li yılların başında AKEL’in önde gelen militanları arasındaydı.  
Sendikacı diğer bazı arkadaşlarıyla birlikte üyesi olduğu AKEL’in, Ağustos 1952’de bir Türk Kolu kurmasında öncü rol oynadı ve partinin Kıbrıs Türklerine yönelik Türkçe bildiriler yayımlamasını sağladı. Kasım 1952’de PEO sendikasının, Kıbrıslı Türk üyeleri için ayrı bir “Türk İşçiler Bürosu” oluşturması üzerine, Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri’nin 1944’den beri faaliyet göstermekte olduğu Elli Sokak No.2’deki lokali devralan Derviş Ali Kavazoğlu, Kamil Ahmet, Hulus Çağlar, Ahmet Yahya, Fazıl Önder ve diğer yakın arkadaşları ile birlikte “Türk Eğitim ve Spor Kulübü” (TEK)’nü kurdu.
9 Şubat 1953 tarihli Bozkurt gazetesindeki bir ilanında, Mobilyacı Derviş Ali Kavazoğlu’nun Beliğ Paşa Sineması civarındaki Müftü Raci Efendi Sokak No.8-12’deki işyerinde üretilen ve “Yabancı unsurların da hayran kaldığı mobilyadan en son model oymaklı bir misafir odası”nın çizimine de yer verilmekteydi.
           Kavazoğlu’nun bu dönemde dünyaca tanınmış Türk şair Nazım Hikmet ile de dost olup, mektuplaştığı bilinmektedir. Nitekim Ekim 1954’de yayımlanan “AKEL Türk Kolu İdaresi” başlıklı ilk bildiride, Nazım Hikmet’in Kıbrıslı Türklere hitaben gönderdiği bir mektuptan da söz edilmektedir.  
         1955 yılında ilerici Kıbrıs Türk işçi hareketinin yayın organı olarak yayımlanmaya başlayan haftalık “İnkılapçı” gazetesinin (Sayı:1, 13 Eylül 1955 - Sayı: 14, 12 Aralık 1955) başyazarlığını yaptı. AKEL’de profesyonel olarak çalışmaya başlaması bu sıralardadır.
Türkiye’nin Kıbrıs politikasını belirleyen Devletler Hukuku ve Anayasa uzmanı Prof.Nihat Erim’e adayı ziyareti sırasında verilen, 19 Ocak 1957 tarihli ve “AKEL Türk Kolu” imzalı bildiride, adanın taksim edilmesi fikrine karşı çıkılmaktaydı.
Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’na bağlı İkinci Küme’de oynayan TEK’in sosyal ve sportif çalışmaları, Zafer Sineması’nın karşısındaki Plevne Sokak’taki dernek binasının 1 Mayıs 1958’de ilerici Rum ve Türk işçilerin ortak yürüyüşü sonrasında, TMT tarafından yağma edilip, yakılmasına kadar devam etti.
1958 yılı Mayıs-Haziran aylarında ilerici Kıbrıslı Türklere karşı TMT tarafından yürütülen öldürme ve tedhiş eylemleri ardından, Lefkoşa’nın Rum kesiminde yaşamak zorunda kalan Derviş Ali Kavazoğlu, “Ben adayı terkedip, göçmen olmak istemiyorum. Burada kalıp, Kıbrıs’ın yararına olan amaçlar için mücadelemi sürdüreceğim” şeklinde konuşmuştu. AKEL partisinin güvenlik koruması altına alınarak, PEO sendikasında profesyonel sendikacı olarak görevini sürdüren Kavazoğlu, “Alekos” takma adıyla işçi sorunlarıyla ilgilenmesinin yanısıra, AKEL partisinin Merkez Komitesi üyeliğine kadar yükseldi.      
1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ateşli bir savunucusu olan Kavazoğlu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Kıbrıslı Türklerin de devletin şekillendirilmesinde rol alması için büyük çaba harcadı.
Kıbrıs Türk kesimindeki arkadaşları Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet ile bağlarını sürdüren Kavazoğlu, onların yayımlamağa başladığı haftalık Cumhuriyet gazetesine (Sayı:1, 16 Ağustos 1960 - Sayı:89, 23 Nisan 1962) imzasız yazılar göndererek, “Çalışma Hayatı” başlığı altında, çalışan kesimin sorunlarını dile getirmekte ve değerlendirmelerini toplumuna aktarmaktaydı.
            1957 yılında Moskova’da yapılan Dünya Gençlik Forumu’na katılan Derviş Ali Kavazoğlu, oraya giderken Sofya’ya uğramış ve Bulgaristan Komünist Partisi’ne bir rapor sunarak, BKP’nin, Kıbrıslı Türklerle çalışmasında AKEL’e yardımcı olmasını istemişti.            
             Kıbrıs Türk liderliğinin antikomünist ve taksimci politikalarını eleştirdiği için 1958 yılından beri sürekli olarak izlenen Kavazoğlu, Cumhuriyet gazetesinin sahip ve  yazarları olan Gürkan ile Hikmet’in 1962 yılında öldürülmesinden sonra, o da birçok kez ölümle karşı karşıya gelmiş, ama bunları atlatabilmişti.
İki avukat-yazar arkadaşının 1962’de TMT tarafından öldürülmesinden sonra, onların cenaze törenine katılmayı çok isteyen Kavazoğlu, güvenlik gerekçesiyle bunu gerçekleştiremeyince, Kıbrıslı Rum arkadaşı Vanezos’un oraya katılıp, cenazedeki havayı kendisine aktarmasını rica etmiş ve o da bunu yerine getirmişti. Ne yazık ki üç yıl sonra da Kavazoğlu, aynı tedhiş örgütünün kurbanı olacaktı.
            Derviş Ali Kavazoğlu, Aralık 1963 olaylarından sonra, Dr.İhsan Ali ile birlikte sık sık siyasal bildiriler ve açıklamalar yayımlayarak, Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı politikalarını protesto etti. Kavazoğlu’nun makaleleri, yerli ve yabancı basına verdiği demeçler, radyo ve televizyondan yaptığı konuşmalar, emperyalizmle işbirliği yapmakta olan liderliğin, Türk-Rum düşmanlığını yaratmak için başvurduğu tedhişi gözler önüne sermekteydi. Her iki yurtsever de, bu etkinlikleri yüzünden Kıbrıs Türk yeraltı örgütü TMT tarafından kara listeye alınmışlardı.
“Bay Kavazoğlu, Dali-Kıbrıs” adresine 30 Ekim 1964 tarihinde Ankara’dan postalanan bir notta şöyle denmekteydi: “Alçak. Canının cehenneme gideceği gün yakındır.”
            Vanezos’un anlattığına göre, Kavazoğlu bir gün, Luricina’daki iki Kıbrıslı Türk arkadaşı ile buluşmak istemiş ve onu Volkwagen marka arabasıyla Larnaka yolundaki bir yere götürmüş. Arkadaşlarının araba ruhsatlarını yenileyip, geri götürdüklerinde, arkadaşlarını orada bulamamışlar. Bunun üzerine Vanezos, bu buluşmaların tehlikeli olduğundan söz ettiği zaman, Kavazoğlu da ona Kıbrıslı Türk arkadaşlarının gönlünü kazanmak istediğini ve eğer korkuyorsa, bu buluşmaları kendisiyle yapmamasını söylemiş. Nitekim 11 Nisan 1965 günü gerçekleşen bir buluşmada, Derviş Ali Kavazoğlu, yine bu arkadaşları tarafından pusuya düşürülerek, öldürülecek ve onunla birlikte buluşmaya katılan sendikacı arkadaşı Kostas Mişauli de yaşamını yitirecekti.   
            Vanezos Şubat 2009’da yayımlanan “Derviş Ali Kavazoğlu (11 Nisan 1965 Lefkoşa – Larnaka Yolu” başlıklı anı kitabında, Kavazoğlu’nun, Aralık 1963 olaylarından sonra, AKEL’in, kendi kaderini tayin hakkına dayanarak, adanın Yunanistan’a bağlanması (enosis) politikasını savunmasını açıkça eleştirdiğini ve arkadaşı Vanezos’a partinin bu politikasından duyduğu hayal kırıklığını birçok defa açıkladığını kaydetmekte ve şu örneği vermektedir:
“AKEL’in Merkez Komitesi üyesi ve EKA’nın Genel Sekreteri Hambis Mihailidis’in söylediği bir ifadeden “Mansura çatışmalarında Kıbrıslı Rumların kanının Yunan kardeşlerimizin kanıyla karıştığı”ndan söz etmişti bana. Başını elleri arasına alarak, “İyi de, ben ne için mücadele veriyorum?” diye sorduğunu hâlâ daha hatırlıyorum” (s.24-25)
            Bitirirken, ben de Hristakis Vanezos’un Derviş Ali Kavazoğlu’nun ölümü ile ilgili kitabında sorduğu soruları tekrarlamak istiyorum:
“AKEL Merkez Kurulu’nun ihmalleri var mıydı? Olay, Parti Yönetimi’nin dikkatsizliği ve hatalarıyla mı gerçekleşti? Acaba onların izni olmadan kendi başına mı bu ilişkilere girişmişti? Hatta AKEL yönetiminin desteklediği Enosis politikası onu yavaş yavaş partiye yabancılaştırmaya sürüklemiş ve onu, eylemlerini kendi kişisel ilişkilerinde temellendirmeye mi sevk etmişti? Bu sorular hâlâ daha boşlukta sallanıyor ve uzun bir süre de öyle kalacaklar. Yalnızca AKEL Merkez Kurulu bu sorulara tam bir şeffaflıkla yanıt verebilir. Bu da gerçek bir politik erdem gerektirir, böylece her iki kesimdeki Kıbrıslılar da gerçeği öğrenmiş olur.” (s.41)


(12 Nisan 2016 günü Radyo Mayıs’taki “Bilim ve Siyaset” programında ve o günün akşamı Kıbrıs Sosyalist Partisi tarafından düzenlenen anma gecesinde yaptığım konuşma)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder