21 Ekim 2017 Cumartesi

KIBRIS’TA ASKERİ ÜSLER VE BARIŞ

İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra, İngiltere’nin Ortadoğu’da karşılaştığı en önemli sorun, bölgedeki çıkarlarını sürdürebilmek için gerekli askeri üslerini koruyabilmekti. Fakat savaş sonrasında başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’daki Arap halklarının güçlenen ulusal kurtuluş hareketi karşısında, Süveyş kanalı bölgesinde tutunamayacağını anlayan İngiliz emperyalizmi, Süveyş’teki askeri üslerini, o sıralarda sömürgesi olan Kıbrıs adasına taşımak için ön çalışmalara başladı.

Akdeniz’deki İngiliz egemenliğini 1946 yılı sonlarından itibaren devralan Amerika Birleşik Devletleri ise, zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu’daki İngiliz askeri üslerini ele geçirerek, bölgedeki İngiliz ve Amerikan şirketlerinin sömürüsünü güvence altına almaya hazırlanıyordu. 1947 Mart’ında açıklanan Truman Doktrini ile Türkiye ve Yunanistan’ın askeri, siyasal ve ekonomik yönden Amerikan emperyalizmine bağımlılığı somutlanırken, Doğu Akdeniz’deki stratejik önemi gittikçe artan Kıbrıs adasında da, 1948 yılı ortalarında ilk defa Amerikan elçiliği açılıyordu.

BAĞIMSIZLIK HAREKETİ YÜKSELİRKEN
Sömürge yönetimine karşı 1941 yılında yeniden örgütlenen Kıbrıslı emekçilerin yürütmekte olduğu bağımsızlık mücadelesi, emperyalist güçleri tedirgin etmekteydi. 1943 ve 1946 yıllarındaki belediye seçimlerinde büyük başarı kazanan AKEL Partisi ve onun üyelerine karşı geniş bir tutuklama ve sindirme harekâtına girişildi. 

Emperyalist sömürgecilerin Kıbrıs topraklarında kara ve deniz üsleri kurma çalışmaları, ada halkında büyük bir tepkiye yol açmıştı. Kararlı bir şekilde yapılan grev ve gösteri yürüyüşlerinde, adanın emperyalizmin hizmetinde sosyalist ülkeler ve ulusal kurtuluş savaşı veren halklara karşı bir saldırı üssü haline getirilmek istenmesi ve bu doğrultuda halka uygulanan baskılar protesto edildi. 2 Ağustos 1948’de bir İngiliz-Amerikan şirketine ait olan asbestos maden ocağında çalışan 1,500 işçinin başlattığı grev, kısa zamanda 15 bin işçinin katıldığı bir genel greve dönüşerek, İngiliz sömürgecileri telaşa sürükledi. Sömürgeciliğe karşı yükselen örgütlü halk hareketiyle ulusal bağımsızlık mücadelesinin giderek güçlenmesi karşısında, çıkarlarını tehlikede gören emperyalist güçler, hükümet ve yerli egemen sınıflar, AKEL’i gözden düşürmek için kiralık “kışkırtıcı ajanlar” kullanarak çeşitli tedhiş hareketleri düzenlemeye başladılar. Kışkırtma olaylarını protesto etmek için 31 Ekim 1948 günü Parti (AKEL) tarafından düzenlenen mitinge katılan 25 bin işçi ve emekçi “Kıbrıs’ta İngiliz ve Amerikan üsleri istemeyiz” diye haykırdı. Bu sıralarda Türkiye’de de Amerikancı hükümet tarafından desteklenen ilk Kıbrıs mitinglerinde ve basında “Kıbrıs komünizmin kucağına düşüyor” yaygarası devreye sokuldu.

İNGİLTERE KIBRIS’A YERLEŞİYOR
24 Haziran 1954’de İngiltere, Süveyş kanalından çekilerek, Ortadoğu’daki İngiliz kara ve hava kuvvetleri genel karargâhını Kıbrıs’taki yeni üslere taşıyacağını açıkladı. Kıbrıs halkı ve Yunanistan’ın artan tepkisine karşı, Parlamentoda bir konuşma yapan İngiltere Sömürgeler Bakanı Henry Hopkinson, “Bu her zaman böyle bilinmelidir ki özel konumları nedeniyle İngiliz Uluslar Topluluğuna dâhil bazı önemli bölge halkları, hiçbir zaman tam bağımsızlık elde etmek için ümitli olmamalıdır” şeklinde konuştu. Kıbrıslı Rumların geniş protestosuna yol açan bu sözler üzerine, sonradan Başbakan Churchill, bakanın sözlerinin bir “sürçü lisan” olduğunu söylemek zorunda kaldı. 1954 Eylülünde ABD Dışişleri Bakanı Dulles da “Kıbrıs’tan İngilizler çıktığı takdirde komünistler adayı alırlar” görüşündeydi.

1 Nisan 1955’de EOKA’nın dört yıl sürecek olan anti-kolonyalist tedhiş hareketi başladı. Bu dönemde saldırıların zaman zaman Kıbrıslı ilericilere karşı da yöneltilmiş olması, dikkat çekicidir. Aynı yılın sonunda İngiltere hükümeti, Kıbrıs için 38 milyon sterlinlik bir ekonomik kalkınma programı kabul ederken, Kıbrıslı Emekçilerin İlerici Partisi AKEL’i yasa dışı ilan etti. Kıbrıs halkının anti-emperyalist kurtuluş mücadelesini faşist EOKA ve TMT örgütleri yardımı ile bilinen her türlü yöntem ve provokasyonu kullanarak 1958’lerde Türk-Rum çatışmasına dönüştürmeyi başaran İngiliz-Amerikan emperyalizmi, şimdilik adanın tümü yerine, sadece iki askeri hava üssünün yeterli olacağına karar vermişti. Kıbrıs’taki İngiliz valisi Harding bunu, “İleride yapılacak savaşlarda Ortadoğu halklarını denetim altında tutmada önemli gücün hava kuvvetlerine dayanacağını” söyleyerek açıklıyordu. 

NATO’YA DA PAY TANINIYOR
Emperyalist olanlara ve emperyalist çıkarlara göre, İngiltere’nin adadan çekilmesi, İngilizlerle Kıbrıs halkı arasında adanın taksiminden de öte, NATO’nun da Kıbrıs’ta söz sahibi olmasını sağlayacak bir şekilde düzenlendi. Kıbrıs halkına zorla dayatılan 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları, bir yandan İngiltere’ye istediği üsleri bırakırken, öte yandan da Türk ve Yunan alaylarının adaya sokulması ile Kıbrıs’ın üsler dışında kalan kısmını, “garantör ülke” olarak nitelendirilen NATO ülkelerine açıyordu.  

16 Ağustos 1960’da, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilânından önce faaliyetine izin verilen AKEL Partisi, 1959 Antlaşmalarını “Halkların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesinden vazgeçme olarak görüyordu. Partinin amacı, Kıbrıs halkının tam bağımsızlığını ve adanın silâhsızlandırılmasını sağlamak; adadaki tüm yabancı üs ve askerlerin uzaklaştırılması ve Kıbrıs anayasasının demokratikleşmesi olarak belirleniyordu.

1963-1964 OLAYLARI
Rum-Türk egemen gerici çevreleri, faşist yeraltı örgütlerinin ve ardlarındaki emperyalizmin kışkırtmaları ile başlatılan 1963 olayları, Doğu Akdeniz’de tarafsız bir dış politika izleyen Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini hedef almıştı. “Türk ve Rum Kıbrıslılar arasında bir iç savaşın çıkmasını engelleme” gerekçesi ardına gizlenen emperyalist güçler ve onlarla işbirliği yapan Türk ve Rum şovenistleri, adayı bir an önce NATO’nun strateji çemberi içine almaya karar vermişlerdi. 1964 yılı başında İngiltere, Ağrotur ve Dikelya üslerinde bulunan 7 bin askerî personele ek olarak, Libya’dan 350 kişilik bir zırhlı birlikle, İngiltere’den getirttiği 750 kişilik bir bölüğü adaya sokmayı başardı. Amaç, barışı korumak değil, adayı bir savaş ocağı haline getiren İngiliz askerî üsleri ile dünya çapında askerî haberleşmeyi sağlayan Amerikan tesislerinin güvenliğini sağlama bağlamaktı. (Nitekim 1975 savaşında da Olimpos tepesindeki Amerikan radar tesislerinde sıkı güvenlik tedbirleri alınacak ve üslerde güya eğitim görmekte olan 2,600 kişilik tam donanımlı İngiliz askeri, alârm durumunda bekletilecekti.) Cumhurbaşkanı Makarios, o günlerde olayı, İngiltere’nin adaya tek taraflı müdahalesi olarak niteledi. Bu arada Kıbrıs’ta üslenmiş bulunan Türk alayı, Lefkoşa ile kuzeydeki tek liman şehri olan Girne arasındaki stratejik öneme haiz karayolunu denetimine geçirmiş, Türk jetleri de başkent üzerinde “ihtar” uçuşları yapmıştı. Lefkoşa ve diğer şehirlerde Türklerle Rumları birbirinden ayıran “yeşil hat”lar İngiliz askerleri tarafından çizilirken, emperyalizmin Kıbrıs adasını bölme planının ilk adımları daha o günlerde atılmış oluyordu. Taksimci Türk liderliği de, Kıbrıslı Türkleri koruma bahanesi ile karma köyleri boşaltarak, nüfus kaydırması yapıyor, yer yer İngilizlerin de bu konuda Türklere yardımcı oldukları görülüyordu.
1964 Temmuz’unda Kıbrıs Temsilciler Meclisi. İngiltere’nin adaya gönderilen Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nden çekilmesini isterken, Cumhurbaşkanı Makarios da NATO’ya Kıbrıs’ta üs verilmesini öngören Amerikan planını reddediyordu. 12 Ekim 1964 günü, İngiliz hava üslerine yakın olan Limasol şehrinde, bağımsızlığın kazanılmasından bu yana en büyük kitle gösterisi düzenlenerek, İngiliz askeri üslerine karşı bir “barış yürüyüşü” yapıldı.

1967 ve 1973 yıllarındaki Ortadoğu savaşlarında emperyalizmin denetimindeki Karava ve Olimpos radar üsleri Araplara karşı İsrail uçaklarını yöneltmekte kullanıldı. Kıbrıs hükümetinin iradesi dışında, Ağrotur’daki yeraltı askerî hava alanından kalkan Amerikan ve İngiliz uçaklarının, kurulan hava köprüsü ile İsrail savaşçılarına yardım malzemesi taşıması, yine Kıbrıs’taki ilerici toplum çevreleri tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı.

AKEL VE BAĞIMSIZLIKÇI POLİTİKA GELİŞİRKEN, EMPERYALİST GÜÇLER BOŞ DURMUYOR
1968 Şubat ayında, 1960’dan beri ilk defa yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini ezici bir çoğunlukla kazanan Makarios’un barış politikası, Kıbrıslı Rumlarca onaylandı. 1970 genel seçimlerinde de adadaki anti-faşist ve anti-emperyalist mücadelenin öncü gücü olan Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi, Temsilciler Meclisindeki sandalye sayısını 5’den 9’a yükseltti. Böylece Kıbrıs’ın üslerden arındırılması ve tam bağımsızlığa kavuşması yönündeki parti politikasının geniş halk yığınlarına mal olduğu kanıtlanmış oldu. AKEL, bağımsızlıktan yana olduğu ve bu yolda halkın birliğini sağladığı ölçüde, Makarios’un desteklenmesi görüşündeydi.

Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün düşmanları boş durmuyorlardı. CIA ve Intelligence Service hesabına çalışan yeraltı örgütlerinin, özellikle EOKA-B’nin silahlı saldırıları, ilerici Kıbrıslıların öldürülmesi, bomba patlatma ve demokratik kuruluşları kundaklama olayları, Makarios’a karşı düzenlenen müteaddit suikast teşebbüsleri, hep aynı komplonun halkalarını oluşturmaktaydı.

1974 Nisanında Ortadoğu savaşından sonra Süveyş kanalının yeniden açılması söz konusu olduğu zaman, kanaldaki mayınları temizleme gerekçesiyle, Ağrotur İngiliz üssüne “geçici” kaydı konarak, Amerikan 6. Filosuna bağlı tam donanımlı 1,500 deniz piyadesi ve paraşütçü yerleştirildi. Amerikan askerlerinin Kıbrıs’ta üslenmesi, adadaki yasal hükümeti devirmek için hazırlanan komploları ve üslerden silâh yardımı alan yasa dışı EOKA-B örgütünün eylemlerini açıklayan bir gelişmeydi. 1974 yılı sonuna doğru İngiltere hükümeti, savunma harcamalarındaki kısıtlamalar nedeniyle Kıbrıs’taki üslerini boşaltmayı düşündüğünü açıkladı. Kıbrıslı ilericiler, yeni İngiliz-Amerikan oyunlarına karşı halkı mücadeleye çağırdı. Aynı tarihlerde, İngiltere’nin boşaltacağı Dikelya üssünü ABD’nin devralmak istediği ve buna razı olmaları için taraflara baskı yaptığına ilişkin haberler dünya basınında yer aldı. Yaklaşan 1975 genel seçimlerinde Kıbrıs halkının tercihini, adanın tam bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne kavuşması için yılmadan çalışan ve barıştan yana olan ilerici güçlerden yana koyacağı açıktı. 

1974 GELİŞMELERİ
Ve sonunda 15 Temmuz 1974 günü CIA ve faşist Yunan cuntası eliyle Kıbrıs’ın yasal Cumhurbaşkanına karşı bir darbe yaptırılarak, binlerce ilerici ve yurtsever katledildi, tutuklandı. Adayı faşist cuntaya bağlama girişimi ve ardından gelişen olaylar, yüzbinlerce Kıbrıslıyı kendi yurtlarında sürgün hayatı yaşamak zorunda bırakıyordu. Daha 15 Temmuz öncesine kadar Türklerle Rumlar, maden ocaklarında, askerî üslerde, inşaatta, limanlarda, ziraat işlerinde ve diğer işyerlerinde birlikte çalışmakta, birlikte mücadele etmekteydiler.

Oysa bugün, Kıbrıs’ta yaratılan durum, emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarları uğruna adayı batmayan bir uçak gemisi olarak kullanmak istemesi ve bu yolda NATO’cu stratejlerin hazırladıkları suikastlerin sonucudur. Yüzyıllardır ada üzerinde birlikte yaşamış olan Türklerle Rumların artık bir arada yaşayamayacakları görüşünü savunmak, Kıbrıs’ın bölünmesinde çıkarı olan gerici çevrelere hizmet etmek demektir ki bu da Kıbrıs adasının sosyal ve ekonomik gerçeklerine ters düşen bir tutumdur.
Kıbrıs sorununu yaratan emperyalizm ve onun savaş örgütü NATO, şu günlerde sorunu şüphesiz ki Kıbrıs’ın Türk ve Rum halkı ve Ortadoğu halkları yararına değil, kendi çıkarları doğrultusunda çözmeyi planlamaktadır. Kıbrıs’tan gelen haberler, İngiliz üslerinin hâlen Amerikanlaştırılmakta olduğunu göstermektedir. İngilizler, Piskobu bölgesindeki füze rampaları ile hava kuvvetleri personelini kaldırmakta ve bu bölgeye Amerikan askerleri yerleşmektedir.

Öte yandan, BM Barış Gücü askerlerinin de lojistik amaçlar için kullandığı Dikelya üssünün, Kıbrıs sorununun çözümü halinde NATO üyesi üç garantör ülke olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin ortak karargâhı olarak kullanılacağı bildirilmektedir. Kıbrıs Temsilciler Meclisinde üsler konusunda açılan tartışmada, partisinin grubu adına konuşan AKEL Genel Sekreteri, Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin Amerikan casus uçakları tarafından Arap ülkelerine ve SSCB’ne karşı faaliyette kullanıldığını söylemiştir. ABD’nin öteden beri Kıbrıs’taki İngiliz üslerine göz diktiğimi öne süren Papayuannu, şimdi üslerin Amerikanlaştırılmakta veya NATO’laştırılmakta olduğuna dikkati çekerek, Makarios hükümetinin İngiltere’yi adadaki üslerini terk etmeye resmen çağırmasını istemiştir.

Doğu Akdeniz’in bu küçük adasında kalıcı barış, ancak tüm askeri üslerin kaldırılması, tüm yabancı birliklerin Birleşmiş Milletler kararlarına uyarak, geri çekilmesi ve silahsızlandırılmanın sağlanması ile gerçekleşecektir. Tüm dünya ilerici kamuoyu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçek bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünden yanadır.


(imzasız, Kitle dergisi, 28 Temmuz 1975, Sayı:68)         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder