21 Ekim 2017 Cumartesi

TAKSİM EDİLEN KIBRIS VE EMPERYALİZM

Kıbrıs üstüne estirilen şoven dalga dinmek bilmedi. Burjuvazinin tüm partileri kısır seçim hesaplarını Kıbrıs üstüne şoven kışkırtmalarla süslüyorlar. Radyolar, TV’ler, tekelci sermayenin güdümündeki basın, habire bu azgın şovenizmi körüklüyor. 1. ve 2. Kıbrıs savaş harekâtının yıldönümleri bu şoven propaganda için burjuvaziye iyi bir vesile ve malzeme oldu.

On binlerce ölü ve yaralı, iki yüz binden fazla yerinden yurdundan edilmiş Kıbrıslı, halkın içine serpilmiş düşmanlık tohumlarını patlatan savaş ile emperyalizmin karanlık planlarının girdabında yuvarlanıyor. Üstelik Rum bölgesinde kalan Kıbrıslı Türklerin kuzeye aktarılmasının tamamlanışı ile Kıbrıs’ın taksimi hemen hemen fiilen gerçekleşmiş durumda. Şimdi gündemde bu taksimin resmi tescili var. Emperyalizm bu adımı da atabilecek, Kıbrıs’ı doğu Akdeniz’de bir emperyalist üs niteliğine tam olarak kavuşturabilecek mi?

İngiliz emperyalizmine karşı 1950’lerde hızlanan Kıbrıs halkının anti-kolonyalist mücadelesi, “böl ve yönet” siyasetinin en kurnaz uygulayıcısı İngiltere tarafından kolayca bir iç savaşa dönüştürüldü. Adanın yüzde 80’ini oluşturan Rumlar ile yüzde 20’sini oluşturan Türkler arasında başlayan çarpışmalarla Kıbrıs üstüne tezgâhlanan emperyalist planlar maskelenmek istenmiş; sorun kamuoyuna bir Türk-Rum anlaşmazlığı şeklinde yansıtılmıştır.

Oysa 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin, bağımsız Kıbrıs devletinin kurulmasına rağmen, İngiliz emperyalizmi Ada’dan ayrılmamıştır. Özellikle askeri üsler üzerindeki mutlak egemenliğini korumuştur. Ada halkına zorla kabul ettirilen 1959 Londra ve Zürich anlaşmaları, İngiltere’ye, Kıbrıs’ta 145 kilometre karelik iki askeri üs ve adanın 32 bölgesinde askeri tatbikat yapma hakkı tanıyordu. Üstelik İngiltere adanın karayolları, deniz ve hava limanları ile hava sahasını askeri amaçlarla kullanabilme yetkisini elde etmişti. Bunun yanısıra bağımsız Kıbrıs devletinin toprakları üzerinde Türkiye ve Yunanistan’a “garantörlük” sıfatı ile askeri birlikler bulundurma hakkı tanındı. Bu şartlar altında yeni kurulan Kıbrıs devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünden söz edilebilir miydi?

1960 SONRASI VE MAKARİOS
1960’tan sonra bağımsızlık yolundaki mücadele, Makarios’un başkanlığındaki Kıbrıs Hükümetinin tarafsız dış politikası ile güç kazanmaya başladı. Bu politika, dünya sosyalist sisteminin ve üçüncü dünya ülkelerinin desteğini kazanırken, halkın büyük çoğunluğu tarafından da savunulur olmuştu. Ancak İngiliz emperyalizmi buna göz yummamaya kararlıydı ve yummadı. Üstelik bu defa dünya jandarmalığını tek başına üstlenmeye başlayan ABD emperyalizmi ile birlikte hareket ediyordu. Anayasanın uygulanması ile ilgili bir anlaşmazlık alabildiğine kışkırtıldı ve toplumlararası iç savaş yeniden başladı. Faşist yeraltı örgütleri EOKA ve TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) tarafından yürütülen, yoğunlaştırılan bu çatışmalar sonunda, 1964 başlarında adanın taksimine doğru ilk adım atıldı. Kasabalar Türk ve Rum bölgeleri olarak “yeşil hatlar”la ayrıldı. Faşist EOKA militanlarının saldırıları ve şoven Türk yönetiminin kışkırtmaları ile adanın Türk halkı, yüzyıllardır Rumlarla birlikte yaşadıkları köyleri terk etmeye başladılar.

Ancak adanın fiilî ve resmî taksimi bir türlü mümkün olamıyordu. Emperyalizm aralıksız olarak yeni planlar tezgâhlıyor ve adayı taksime çabalıyordu. Ancak emperyalistlerin Ball, Acheson, Lemnitzer, Cyrus Vance Planları, Kıbrıs halkı ve Makarios yönetimi tarafından önlendi. Kıbrıs bir türlü Doğu Akdeniz’de NATO’nun saldırgan askeri sisteminin bir parçası haline getirilemiyordu.

EMPERYALİZMİN GÜVENLİK DUVARI
Emperyalist güçler ve onların bu bölgedeki askerî saldırı aracı NATO, sosyalist ülkeler ile ilerici Arap rejimleri (ya da zengin petrol kuyuları) arasında İspanya’dan başlayan İtalya, Yunanistan ve Türkiye’den geçip Kıbrıs ve İsrail’de sona eren ve bir başka organizasyonla (CENTO) tamamlanan bir “güvenlik duvarı” için uğraşmaktadırlar. Bu amaçla İngiliz ve Amerikan emperyalizmi, Kıbrıs’ın tam bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğü uğruna mücadele veren Makarios yönetimindeki Halk Birliği Cephesi’ni (ki bu Cephe’de Kıbrıs Emekçi Halkın İlerici Partisi=AKEL de yer almaktadır) parçalamak istemektedir. Gerici ve şoven Kıbrıs egemen güçlerinin desteği ile adadaki anti-emperyalist hareket baltalanmaktadır. Makarios çeşitli suikast girişimlerine hedef olmuştur. Apollo, Fist, Thunder, Nemesis planları şiddet ve kargaşalık yaratmak isteyen gerici sömürgen güçlerin kararlılığının kanıtlarıdır.

VE SAMPSON DARBESİ
Dünya sosyalist sistemi güçlenmekte, uluslararası işçi sınıfı hareketi ile ulusal kurtuluş savaşları gün geçtikçe sosyalist sistemle daha da bütünleşmektedir. Bunun karşısında genel olarak emperyalizm, özel olarak ABD, faşist darbeler düzenleyerek, bölgesel savaşlar için bir dizi provokasyonlar tezgâhlayarak çıkmaktadır.

İşte 15 Temmuz’daki faşist Sampson darbesi bunlardan biridir. Cuntanın darbesi adanın taksimi yolunda atılmış bir adımdı. Nitekim Cenevre Konferansı sırasında görüşülen “Coğrafî esasa dayalı iki bölgeli federasyon” düzeni, konferans boyunca ve sonrasında çeşitli kılıflar altında ABD ve İngiltere tarafından desteklenmiştir.

Biliniyor, ABD emperyalizmi adanın bir an önce taksimini istiyordu. Türkiye ile Yunanistan arasında Ege kıta sahanlığı dolayısıyla patlak veren anlaşmazlıktan zarar gören NATO’nun Güneydoğu kanadı kurtarılmak isteniyordu. Taksim edilmiş bir Kıbrıs’ta üstelik ABD, kendi emperyalist üslerini kurma ve mevcut İngiliz üslerini ele geçirme olanaklarına da kavuşuyordu. Nitekim Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden sonra ABD’ye Karpaz bölgesinde üs verileceğinin taahhüdü ve Amerikan 6. Filosu’nun Mağusa limanından yararlanabilmesine olanak tanınması bir rastlantı değildir.

ABD VE KIBRIS’IN STRATEJİK ÖNEMİ
Amerikan emperyalizminin Kıbrıs’a ilgi duyması, 2. Dünya savaşından sonra, özellikle soğuk savaş döneminde başladı. Bu dönemde İngilizlerin rızasıyla adada üç tane casus radyo istasyonu ve dinleme servisi kurulmuştur. İkisi Lefkoşa yakınlarında, biri Girne kıyısına yakın Lapta plajında bulunan bu casusluk istasyonlarının üçü de bugün Kıbrıs Türk Federe Devleti bölgesinde bulunmaktadır.

İsrail-Arap savaşı ve Ortadoğu’daki petrol kuyuları üstündeki ABD tekellerinin çıkarları, ABD’nin Kıbrıs’a duyduğu ilgiyi artırmış ve ada emperyalizmin Akdeniz stratejisinde daha büyük bir yer tutmaya başlamıştır. Nitekim İngiliz emperyalizmi adada kurduğu üsler aracılığıyla Süveyş Kanalını ve genel olarak Ortadoğu’daki çıkarlarını korumuştur. Bu üsler, 1956 yılında Mısır’a, daha sonra da diğer ilerici Arap ülkelerine karşı saldırı merkezi olarak kullanılmışlardır. ABD emperyalizmi, 1973 Ekim savaşında İsrail'e yaptığı geniş silah yardımı için Kıbrıs’ı üs ve depo olarak kullanmıştır. Ağrotur hava üssü, bugün de U2 casus uçaklarının Arap ülkeleri ve bir kısım Sovyet toprağı ile Akdeniz’deki Sovyet donanmasının gözetim uçuşları için seçilmiş bir üs durumundadır. Aynı üsler, Kıbrıs savaş harekâtı sonrasında da üslere sığınan 11 bin Türkün, kuzeydeki Türk bölgesine taşınmasında kullanılmış ve Adanın NATO eliyle ve NATO çıkarına taksiminde çok önemli bir adım atılmıştır.

Şimdi, İngiltere çeşitli ekonomik güçlük gerekçeleri öne sürerek, bu üsleri Amerika ya da NATO’ya devretmeye hazırlanmaktadır. Ancak Bağımsız Kıbrıs Devleti’ne ait olan bu toprakların böylece el değiştirmesi, Kıbrıs Anayasasına göre mümkün değildir. Kıbrıs anlaşması, İngiltere’nin Adadan ayrılması halinde üsleri Kıbrıs Devleti’ne devretmesini öngörmektedir. Ayrıca İngiltere, Kıbrıs hükümetine kullandığı karayolu, liman ve diğer kolaylıklardan dolayı 60 milyon sterlin borçlu durumdadır ve bu borcunu yıllardır ödememiştir.

ÜSLER KIBRIS EKONOMİSİNİ KEMİRİYOR
Emperyalist propaganda, yabancı üslerin Kıbrıs ekonomisine yardımcı olduğu yalanını yaymaktadır. Oysa üsler, adanın tam bağımsızlığının açık bir ihlâli oluşlarının yanısıra, Kıbrıs ekonomisini kemirmektedirler. Üsler için ödenen kira (o da ödenmemektedir zaten) oldukça önemsiz bir meblağdır ve Kıbrıs ekonomisinde çok düşük bir yüzdeyi ifade etmektedir. Üslerin bulunduğu Limasol ve Larnaka bölgeleri, halen adanın en geri kalmış kesimleridir. Bu bölgelerin halkı, bütün geçimlerini üslerde, üretici olmayan hizmetler görerek sağlamaktadırlar ve ada halkının önemli bir kesimi de bu yoldan emperyalizme direkt bağımlı hale getirilmektedir.

TÜRK TOPLUMU VE DENKTAŞ KLİĞİ
Kıbrıs Türk toplumu halen adanın en geri kalmış sosyal dilimlerini oluşturmaktadır. Bunun bir nedeni, yıllar boyu süren emperyalist sömürü ise, bir başka ve en önemli nedeni de, bugün Denktaş kliği tarafından temsil edilen gerici yönetimdir. Türklerin kesinlikle Rum halkından ayrı yaşamaya ve sürekli savaş halinde yaşamaya zorlanması, Türkler arasında ekonomik gelişmeyi durdurmuştur. Kıbrıs’ın kalkınma hamlelerinden hiçbiri, Türk toplumuna ulaşamamıştır. Nitekim Kıbrıs’ta çoğunluğu Rumlara ait sanayi tesislerinde çalışan binlerce Türk işçisi, adanın tek canlı ekonomik gücünü temsil etmektedir. Geri kalan ise, bir avuç vurguncu-talancı ile yoksulluğun kavurucu baskısını omuzlarında duyan on binlerce yoksul Türktür. Kıbrıslı Türkler ta1958’den beri faşist bir örgütlenme modeline sahip olan ve siyasetinin özü, Kıbrıs Türklerini adada tecrit etmek ve sürekli savaş halini kışkırtmak olan faşist TMT’nin baskısı altındadırlar. Türkiye’den gelen ekonomik yardım, bu örgüt ve çevresi tarafından el konularak kullanılmaktadır. Ancak talancı bir ekonomi politikası yüzünden bu tecrit politikası dahi ciddiye alınır bir Türk burjuvazisi palazlandırmaya yetmemiştir. Sadece Kıbrıs savaş harekâtından sonra ETİ şirketi çevresinde bir sermaye birikimi gözlenmektedir.

Türklerle Rumların kardeşliği ve işbirliği, adadaki demokratik ve ilerici güçlerin gelişmesine yardım etmekte ve bunun kazançlarından her iki toplum da yararlanmaktadır. Emperyalizm, bunun farkındadır ve adadaki işbirlikçilerinin de yardımıyla halklar arasındaki kaynaşma ve güçbirliğini sürekli baltalamakta ve bölgede sürekli savaş kışkırtıcılığı yapmaktadır.

Emperyalizmin planları, Kıbrıs’ı bölge halklarının ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarına karşı bir sıçrama tahtası olarak kullanmak ve bağımsız Kıbrıs devletini ne yapıp edip yok etmektir. İlerici ve demokrat güçler, bu girişimleri başarısız bırakmaya zorunludurlar. Adanın taksimi ve bu yolla NATO’laştırılmasını öngören Hartman planı uygulanmamalıdır. Kıbrıs’ın tam bağımsız, bütün askerî üslerden arınmış, toprak bütünlüğü olan ve egemen bir barış adası haline gelmesi, sosyalist sistem, işçi sınıfı hareketi ve ulusal kurtuluş savaşları bütünlüğünün gündemindedir ve başlıca görevleri arasındadır.

(imzasız, Kitle dergisi, 8 Eylül 1975, Sayı:74)                 



  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder