21 Ocak 2018 Pazar

KIBRIS SORUNU – BARIŞ VE GÜVENLİK

KIBRIS SORUNUNUN ADİL ÇÖZÜMÜ, DOĞU AKDENİZ BÖLGESİ VE AVRUPA’DA GERGİNLİĞİN GİDERİLMESİ, BARIŞ VE GÜVENLİK AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KOŞUL OLMAYA DEVAM EDİYOR

Doğu Almanya Karl Marks Üniversitesi Uluslararası Öğrenci Komitesi tarafından 3 Mayıs 1978 günü düzenlenen “Dünya Devrimci Süreci, Gençlik ve Sosyal İlerleme” konulu konferansa sunulan bir yazıyı yayınlıyoruz. Konferans, Marks’ın 160. Doğum günü ve Üniversiteye adının verilişinin 25. Yıldönümü dolayısıyla da ayrı bir önem taşımaktadır. Yine bu Konferans, Havana’da yapılacak Dünya Gençlik festivali için de bir hazırlık çalışması niteliğindedir. 75 ülke temsilcisinin yanında Konferansa SED ve FDJ Bölge Sekreterleri ile Marksizm-Leninizm Kürsüsü öğretim üyeleri katılmışlardır.
***
60 yıl önce Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin tarihi zaferi ile birlikte Doğu Akdeniz ve Yakındoğu halkları için de ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinde yeni bir dönem başladı. O zamandan beri uluslararası güç ilişkileri durmaksızın, barış ve sosyalizm, demokrasi ve ilerleme güçleri lehine değişti. Buna karşılık bugün uluslararası ilişkiler, giderek daha güçlü bir şekilde, gerginliğin giderilmesi yönünde ilerleyen süreçle karakterize ediliyorlar. Bu süreç, ulusal ve sosyal kurtuluş düşmanlarının bütün çabalarına rağmen durdurulamıyor. Halk düşmanları politik gerginliğin azaldığı bölgelerde anlaşmazlık ocakları yaratmak yoluyla amaçlanan ilerlemeyi durdurmayı deniyorlar.

Emperyalizm, küçük ülkelerin hükümetlerini politik, ekonomik ve askeri baskılar altında tutuyor ve demokratik hükümetlere karşı yerel ihtilaflar, saldırılar, dış güçlerce istila, iç savaşlar ve hükümet darbeleri organize ediyor. Bu, Kıbrıs’ta ve Ortadoğu’da, bugünkü krizin nedenidir.

Kıbrıs’ta bugünkü politik durumun, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki iç çatışmaların sonucu değil, aksine, niyeti adayı paylaşmak, bağımsızlığını zedelemek ve bu bölgenin halklarına karşı yöneltilen NATO Savunma Paktı ağına onu da sokmak olan emperyalist stratejinin sonucu olduğu açıktır.

Uluslararası gericilik, şovenizmi ve yıllarca uyum içinde yaşayan her işkş halk kesimi arasındaki düşmanlıkları körüklüyor ve böylece silahlı çatışmaları kışkırtıyor. Emperyalistler, Rum ve Türk Kıbrıslılar arasındaki anlaşmazlıkları ateşleyerek, bölücü politikalarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Onlar böyle politikalarının gerçek amacını ortaya koyuyorlar. Kıbrıs’ı, modern atom silahlarıyla yüklü, NATO’nun ve özellikle ABD emperyalizminin bir casusluk merkezi haline getirmek amacındadırlar. Yunan Cuntası’nın 1974’deki askeri müdahalesini, Türk silahlı güçlerinin adayı istilası izledi.

Kıbrıs’ın topraklarının %40’ı halen Türkiye tarafından işgal altında tutuluyor ve ekonomik potansiyelinin %75’i işgal güçlerinin elinde bulunuyor. 200,000’den fazla Kıbrıslı, hâlâ kendi ülkelerinde mülteci olarak yaşamaktadırlar. Bunların binlercesi, korkunç şartlar altında bulunuyorlar. NATO baş karargâhı hâlâ, Ada’nın de facto taksiminin devamını istiyor. Emperyalistler Kıbrıs’ı bu bölgedeki Ulusal Kurtuluş hareketlerine karşı ve Ortadoğu’nun körfez bölgesinden emperyalist metropollere petrol akımı üzerindeki denetimlerinin güvencesi olarak görüyorlar ve sosyalist ülkelere karşı adayı “batmayan uçak gemisi” olarak kullanmak istiyorlar.

Öte yandan Kıbrıs’ta bulunan iki İngiliz üssü Akrotiri ve Dhekelia, diğer 32 askeri tesis ve üç ABD radar üssü, Ortadoğu barışı için süregelen bir tehdittirler. Lübnan krizi sırasında Kıbrıs’taki bu savunma noktalarının Amerikan ve CENTO savaş güçlerinin 6. Amerikan filosu birliklerinin toplanma merkezi olarak kullanıldığı gerçeği, Kıbrıs sorununun taşıdığı önem ve tehlikeleri açıkça göstermektedir.   

Kıbrıs’ın aynı zamanda bir Avrupa sorunu ve Avrupa güvenliğinin tamamlayıcı bir unsuru olduğu da unutulmamalıdır. SBKP Genel Sekreteri Leonid Brejnev’in, SBKP 25. Parti kongresine sunduğu raporda söylediği gibi, Kıbrıs sorunu, Avrupa için, benzerlerinin yanında hâlâ çok karışık ve tehlikeli bir gerginlik ocağıdır. Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldıkça veya barışçı ve demokratik olarak çözülmedikçe, barışı tehdit eden bir çatışma tehlikesi mevcuttur.

Kıbrıs’taki yabancı işgal, Helsinki Konferansı’nın, Avrupa’nın güvenliği ve işbirliği ilkelerinin çok açık bir ihlâlini sunuyor. Kıbrıs Cumhuriyeti başından beri, Avrupa Konferansı hazırlıklarına ve bizzat Konferansa katıldı ve sonuç belgesini imzaladı. Fakat bu tarihi belgenin imzalanması sırasında Kıbrıs, aynı belgeyi imzalayan bir diğer Avrupa ülkesi olan Türkiye’nin saldırısının kurbanı idi.

Sonuç belgesine imza koyan NATO emperyalist güçleri ve Türkiye’nin şoven militarist güçleri için altına imza koydukları ilkelere uymak bir görevdir. İflâs etmiş soğuk savaş politikasını savunan ve bunun yanında askeri-endüstriyel bloklara bağlanmış gericiler, gerginliğin giderilmesine karşı kampanyalar açtılar. Onlar hâlâ Avrupa’yı soğuk savaş çemberi içine sokmayı ve tarihi Helsinki Konferansı kazanımlarını tasfiye etmeyi deniyorlar.

Dünya çapında artan askeri harcamaların en büyük oranda Ortadoğu bölgesinde yoğunlaştığı düşünülürse –Kıbrıs sorununu da içeren” bu bölgenin sorunları, silahsızlanma genel sorununa bağlı olmak zorundadır. Kıbrıs sorununun devam etmesi bu bölgedeki durumu olumsuz yönde etkiliyor, Türkiye ve Yunanistan arasındaki silahlanma yarışını hızlandırıyor. Onlar, Kıbrıs sorunu ve Ege anlaşmazlığı gibi çözüme ulaşmamış sorunları, kılıç kullanmam politikasıyla çözebilmek için, önceden hesaplamadıkları ölçülerde silahlanıyorlar. Böylece NATO ve ABD emperyalizminin, her iki ülkenin içişlerine karışması, Kıbrıs sorununun çözümünü askıda bırakıyor, gerginliğin giderilmesini engelliyor.

Barış ve güvenlik özlemi duyan halkların bu isteklerine karşılık olarak emperyalizm, saldırgan askeri NATO ve CENTO paktları arasında doğrudan bağlar kurmaya çalışıyor. Bu konuda, biri NATO ve diğeri CENTO olmak üzere Kıbrıs’taki iki “egemen” İngiliz askeri üssünün bunlara teslimi konusunda çok ciddi görüşmeler yapılmaktadır.

Kıbrıs üzerindeki emperyalist baskı günden güne artıyor. Vaşington, NATO ve diğer emperyalist çevrelerin diplomatik çabaları, Arap halklarının haklarına saldırının yanında, Ortadoğu’daki sıcak noktada emperyalizmin global stratejisine uygun çözümleri zorlamaya yöneliyor.

Kıbrıs sorununun çözümü, Yakındoğu sorununun çözümü ile buna bağlı olarak uluslararası gerginliğin giderilmesi ve farklı toplumsal yapıdaki devletler arasındaki ilişkilerin gelişmesi süreciyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Yakındoğu ülkeleri açısından Kıbrıs sorunu, gerginliğin giderilmesi, emperyalist komplo ve müdahalelerin son bulması, kendi bağımsızlığını sağlamlaştırmak ve güvenliğini garanti etmek, sürekli ve adil bir barışı sağlamak, ekonomik ve sosyal ilerleme yolunda daha da ileriye gitmenin daha büyük olanaklarının yolunu açar. Böylece bu ülkelerin hızlı gelişmeleri ve barışçıl yapıları için koşullar yaratılmış olacaktır.

Politik gerginliğin giderilmesi ancak askeri gerginliğin giderilmesi ile geçerli olabilir. Bütün bunların karşısında ve bunun için, Sovyetler Birliği’nin, silahlanma yarışının önlenmesi yolunda, stratejik silahların sınırlandırılması ölçütünde kitle imha silahlarının ve özellikle nötron bombasının yeni çeşit ve sistemlerinin yapımının yasaklanması için, silahlı savaş güçlerinin azaltılması, uluslararası ilişkilerde ülkeler arasında güç kullanılmamasına ilişkin bir dünya anlaşması imzalanması ve tanzim edilmesi önerileri gerçekçi ve zorunlu görünmektedir.

Kıbrıs’a gelince, SSCB tarafından önerilen ve Kıbrıs hükümeti tarafından desteklenen, BM çerçevesinde uluslararası Kıbrıs konferansı çağrısı, dünya barışını ve uluslararası güvenliği tehlikeye sokan anlaşmazlığın çözümü olarak görülüyor.

Kıbrıs halkı için büyük bir yük teşkil eden insani, ekonomik ve diğer sorunlar, ancak Kıbrıs sorununun politik bir düzenlemesiyle çözülebilirler. Kıbrıs’ın ve etrafının patlamaya hazır durumu, çabuk ve etkili bir tutumu zorunlu kılıyor. Bu yüzden, dünya ilerici güçleri bu bölgede de Helsinki Sonuç Belgesinde tesbit edilen barış içinde birarada yaşama ilkesinin mantıki uygulamasına ve bu ilkelere harfiyen uyulmasına sahip çıkıyorlar.

Kıbrıs’a yerleşen tüm yabancı savaş güçleri adadan geri çekilmek zorundadırlar. Bütün emperyalist müdahalelere son verilmelidir. Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü ve hiçbir pakta bağlı olmaması hakkı, etkin bir biçimde garanti edilmelidir. Kıbrıs askerlerden arındırılmalı ve bu, bölgede barışın bir faktörü olmalıdır. Kıbrıs’ın askerden tamamen arındırılması, bölgede silahlanma yarışını teşvik eden son derece tehlikeli bir gerginlik ocağının keskinleşmesini önleyecektir.

Kıbrıs sorununun adil ve kalıcı bir çözümü ancak, BM Genel Kurulu’nun ve Güvenlik Konseyi’nin kararları temeli üzerinde mümkün olabilir. Adadaki adil bir düzenlemenin taşıdığı hayati önemi sadece Kıbrıs halkı için değildir. Bu, Avrupa ve Doğu Akdeniz’de gerginliğin giderilmesi ve barışın güvenliği ile de sıkıca bağlantılıdır. Kıbrıs halkının en bilinçli öncüsü, Kıbrıs İlerici Halkın Emekçi Partisi (AKEL), geçenlerde karmaşık iç durumu irdeledi ve anlaşmazlığın bir çehresi üzerine dikkatleri çekti. Bu açıklamada şöyle söyleniyordu: “Kıbrıs’ın mücadelesi, sadece bu bölgedeki halklara ve sosyalist ülkelere karşı yöneltilmiş, Yakındoğu’daki emperyalist politikaya karşı mücadele eden küçük bir halkın haklı mücadelesi değildir. Eğer, ABD emperyalizminin, NATO’nun ve onların Kıbrıs’taki yerli temsilcilerinin saldırgan planları başarıya ulaşırsa, ne biz barışa, ne de Avrupa güvenliğe sahip olabiliriz.

AKEL Genel Sekreteri Ezekias Papaioannu şöyle açıklıyordu: “Akdeniz bir barış denizi ve Kıbrıs, Akdeniz bölgesi ve üç kıta halkları arasında barış, dostluk, anlaşma, işbirliği köprüsü olabilir ve olmalıdır. Kıbrıs halkının ve tüm bölge halklarının kararlı mücadelesiyle bu yüce amaç, büyük Sovyetler Birliği’nin sağlam desteğiyle olduğu kadar tüm barış, demokrasi, ulusal bağımsızlık ve sosyalizm güçlerinin desteğiyle gerçekleşecektir.”

Kıbrıs dünya için savaşıyor, dünya Kıbrıs için savaşıyor!

(imzasız, İlke dergisi, İstanbul, Temmuz 1978, Sayı:55)  


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder