10 Mart 2018 Cumartesi

EMPERYALİZM VE KIBRIS’TAKİ ÜSLER


ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik yeni girişimlerinin yol açtığı pazarlık masalarında Kıbrıs sorunu yeniden ön plana çıktı. SALT-2 anlaşmasını emperyalizm en az zararla geçiştirmek için U2 casus uçaklarına bölgede yeni üsler veya hareket kolaylığı arıyor. Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin bu yönde kullanımını garanti etmek üzere Türkiye’den uçuş sahası isteyen ABD, bu talebini “meşrulaştırmak” için SALT-2’yi bile tehlikeye sokacak şantajlardan kaçınmıyor.
ABD emperyalizminin, Kıbrıs’ı kendi emperyalist emelleri uğruna kullanabilmek için, öteden beri sürdürdüğü çabalara dikkat çeken bir yazıyı yayınlıyoruz.

Emperyalizm, Orta Doğu’da ve Doğu Akdeniz’de etkinliğini artırmak için eylemlerini yoğunlaştırmış bulunmaktadır. İran’daki demokratik gelişmelerle birlikte CENTO’nun yıkılıp dağılması, Amerika’nın bu ülkedeki casusluk istasyonlarını kaybetmesi, bölgedeki emperyalist çıkarları için büyük bir darbe oldu.

Mısır-İsrail “barış” anlaşmasından sonra dikkatini Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelttiğini söyleyen ABD Başkanı Carter, Ege ve Kıbrıs sorunlarının “çözümlenmesine” yardımcı olacağını açıkladı. İran’ın kaybı ile doğan boşluğu kapatmaya çalışan Pentagon yetkilileri, Türkiye toprakları üzerindeki Amerikan askeri üslerinin sayısını artırmak amacıyla, “Sovyet tehdidi” yalanını kullanarak, Türk Hükümetiyle pazarlıklarını sürdürmektedirler. Öte yandan Yunanistan’daki Amerikan askeri üslerine alelacele “Cruise” roketleri yerleştirildiği ve İran’dan getirilen çeşitli savaş malzemesinin de Kıbrıs’taki İngiliz Akrotiri hava üssüne taşındığı haberleri basında yer almıştır. Aynı günlerde bir Amerikan askeri heyetinin Türk ordusunun işgali altındaki Kuzey Kıbrıs’ı ziyaret ederek burada yeni casusluk istasyonları kurulması için temaslarda bulunması, Kıbrıs’taki askeri üsler konusunu yeniden ön plana çıkarmıştır.

Bilindiği gibi Amerikan emperyalizminin, askeri ve stratejik öneme sahip olan Kıbrıs adası üzerindeki başlıca emeli, bağımsız ve bağlantısız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırarak, ada toprakları üzerinde bulunan İngiliz askeri üslerini ele geçirmektir. Emperyalizmin bu emeli, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki soğuk savaş dönemine kadar uzanmaktadır.

Geçtiğimiz haftalar içinde dünya basınında yer alan çeşitli haberler, emperyalizmin Kıbrıs adasını Doğu Akdeniz’deki batmayan uçak gemisi olarak kullanma emelinden vazgeçmediğini bir kez daha kanıtlamıştır. İngiliz Akrotiri hava üssünün kalkış ve iniş pistleri, uzun mesafeli uçuşlarda kullanılan ultra-sonik uçakların da kullanılabilmesi için genişletilmiş, üsse yeni bir radar sistemi ile nükleer başlıklı “Pershing” füzeleri yerleştirilmiştir. Bilindiği gibi Akrotiri üssünde bulunan Amerikan U-2 casusluk uçakları, Doğu Avrupa’dan Güney Kafkasya’ya kadar ve oradan da Hint Okyanusuna kadar uzanan geniş bir böle üzerinde uçuşlar yaparak, casusluk faaliyetlerinde bulunmaktadır. Daha modern olan CP-71 tipi yeni casusluk uçakları ise, Kıbrıs ile İspanya arasındaki bölgede faaliyet göstermekte ve Akdeniz’de seyreden Sovyet gemilerini izlemektedirler. Elde dilen bilgiler, uydu ve radarlar aracılığı ile ABD’deki merkeze ulaştırılmaktadır. Uçakların benzin ikmalleri ise Girit adasındaki Suda üssünden kalkan ikmal uçakları tarafından sağlanmaktadır. Hatırlanacağı üzere 1977 yılı sonunda Akrotiri üssünden havalanırken düşüp parçalanan bir Amerikan U-2 uçağı, 4 Kıbrıslının ölümüne ve 6’sının yaralanmasına yol açmıştı. Olay üzerine bir açıklama yapan Lefkoşa’daki Amerikan elçiliği, üssü kullanma kolaylığının 1973 yılındaki Ortadoğu savaşı sırasında İngiltere Hükümeti tarafından verildiğini açıklamıştı. İngiliz Yüksek Komiserliği de buna paralel bir açıklama yaparak, Amerikan uçaklarının Sina ara anlaşmasının uygulanmasını gözetlemek amacıyla normal uçuşlarını yapmakta olduğunu belirtmişti.

Kıbrıs’taki askeri üslerin, İngiliz ve Amerikan emperyalistleri tarafından bölge halklarına karşı saldırı ve yıkıcı faaliyetlerde kullanılması, yeni bir olay değildir. 1956’da Süveyş kanalı bölgesine yapılan İngiliz-Fransız ortak saldırısında, 1958’de Lübnan müdahalesinde, 1964’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya yönelik taksim planının uygulanması için başlatılan toplumlararası çatışmalarda, TMT’li faşistlere silah ve askeri yardım sağlanmasında, 1967 ve 1973 savaşlarında İsrail saldırganlarına askeri bilgi toplama ve savaş malzemesi taşınmasında, hep Kıbrıs’taki İngiliz egemen askeri üsleri kullanılmıştır.

3-4 Haziran 1971’de yapılan NATO toplantısında kabul edilen ve Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni iki NATO ülkesi olan Türkiye ve Yunanistan arasında taksim etmeyi amaçlayan Lisbon planından üç ay sonra Kıbrıs’a gönderilen General Grivas’ın faşist terör çeteleri de, İngiliz askeri üsleri üzerinden çeşitli silah ve patlayıcı madde sağlamaktaydı. Öldürme, terör ve sabotaj eylemlerinin amacı, Kıbrıs üzerindeki NATO planlarına karşı koyan Makarios ile onu destekleyen demokratik güçleri sindirmekti

Kıbrıs’taki İngiliz üsleri, 1975 yılında, faşist Rum saldırıları ile TMT’nin teşvikleri sonucu buraya sığınan 11 bin Kıbrıslı Türkün Adana üzerinden Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgelerine taşınmasında da kullanılarak, adanın NATO’cular eliyle taksimine yardım etmiştir. Bugünkü taksim sınırı üzerinde bulunan Dikelya üssü ise halen çeşitli kaçakçılık faaliyetlerinde Türk ve Rum ticaret burjuvazisinin işbirliği merkezi durumundadır.

Son olarak geçen yıl Lübnan’a müdahale etmek için ABD’nin Akrotiri üssüne yığınak yaptığı ve aynı günlerde İngiliz askeri üslerine yapılan ve 8 tabur Amerikan ve İngiliz paraşütçüsünün katıldığı askeri tatbikatta Amerikan deniz piyadelerinin de görev aldığı hatırlardadır.

Kıbrıs’taki askeri üslerin Sosyalist ülkelere dönük casusluk faaliyetlerinde kullanılmakta olduğuna yukarıda değinilmişti. Örneğin, Trodos dağlarındaki Olimpos tepesi üzerinde, adanın güneydoğusundaki Greko burnunda ve Mağusa yakınlarında bulunan radar tesisleri, bu amaçla kullanılmaktadır. 1974 yılında Süveyş kanalının temizlenmesinde görev almak için “geçici” olarak Akrotiri’de üslenen tam teçhizatlı Amerikan deniz piyadeleri, daha sonra adadan ayrılmamış ve İngiliz üslerindeki birçok tesis yanında Olimpos tepesindeki ufukötesi radar istasyonunu da devralmışlardır. Greko burnundaki Ayia Napa tesisleri ise, adadaki en güçlü radar istasyonu olup, sürekli olarak Sovyetler Birliği’ne yöneliktir ve öteki casus dinleme istasyonları gibi NATO’nun denetimine bağlıdır.

İsrail-Mısır anlaşması gereğince Sina yarımadasına yerleştirilen Amerikan uzmanları yardımı ile Süveyş kanalını gözetimi altına alan Amerikan emperyalizmi, Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerine de yerleşerek, saldırgan NATO örgütü için Ortadoğu’da bir köprübaşını güvence altında tutmaya çalışmaktadır. 1970 yılında Amerika’da yayınlanan Christian Science Monitor gazetesi, Kıbrıs’ın 1968 Kasım ayından başlayarak bir NATO üssü olarak kullanılmakta olduğunu yazmıştı. Kıbrıs’taki askeri üslerin aşamalı olarak Amerikanlaştırılması veya NATO’ya devrinin, Doğu Akdeniz’de barış ve güvenliği daha da tehlikeye sokacağı açıktır.

Çeyrek yüzyıldır emperyalizm ve NATO’nun taksim planlarına karşı direnen Kıbrıs halkı için, İngiliz askeri üsleri ile Amerikan casusluk istasyonlarının kaldırılması ve adanın askerden arındırılması hayati önemini korumaya devam etmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında topraklarının bir kısmının egemen İngiliz üssü olarak kullanıldığı tek ülke Kıbrıs’tır. Yıllardır toplumlararası barış ve anlaşmanın sağlanmasına engel olanlar

İngiliz ve Amerikan emperyalistleri ile onların yerli işbirlikçileridir. Toplumlararası barış ve birliğe ulaşılmasından sonra sıranın, adanın üs ve askerlerden arındırılmasına geleceğini onlar pek iyi bilmektedirler.

8 Mayıs 1975 günü, Amerikan U-2 uçaklarının Kıbrıs’taki İngiliz üslerini kullanmalarını protesto etmek amacıyla Kıbrıs Temsilciler Meclisi’nde bir konuşma yapan Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi (AKEL)’in genel Sekreteri E. Papaioannou şu ilginç açıklamada bulunmuştu: “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından bu yana Amerikalılar adamızda bir üs elde etme çabalarını yoğunlaştırmışlardır. Sayın Başkan ve Temsilciler Meclisinin birçok üyesi, bir skandal teşkil eden şu olayı hatırlayacaklarıdır sanırım. 1962 yılında Lefkoşa’daki Amerikan Elçiliğinin küçük bir memuru meclis koridorlarında bana, Amerika var oldukça AKEL’in iktidara gelmesine asla izin vermeyeceğini söylemişti. Nitekim Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Amerikan emperyalizmi ve CIA, Kıbrıs’taki anti-komünist faaliyetler için 20 milyon dolar ayırmıştı. Yüksek dereceli bir CIA ajanı olan Heffner’in açıklamasına göre, adadaki ilerici ve bağımsızlıktan yana olan güçleri parçalamak için CIA, 1973 yılında 20 milyon, 1974 yılında ise 40 milyon dolar harcamıştır. Adayı teslim edip NATO boyunduruğuna sokma planlarını uygulayan Kıbrıslı Rum ve Türk faşistler, CIA ile yakın işbirliği içinde yıkıcı ve gerici faaliyetlerine bugün de devam etmektedirler.

Ortadoğu’daki güçler dengesinin yeni biçimler aldığı günümüzde, Kıbrıs sorunu ile adadaki emperyalist askeri üslerin varlığı tekrar gündemin başköşesine çıkmış bulunmaktadır. Kıbrıs sorununu emperyalizm ve NATO saldırı örgütünün çıkarlarına uygun bir şekilde çözme girişimleri yeniden yoğunluk kazanmıştır. Geçtiğimiz ay içinde Malta’da bulunan İngiliz üslerindeki son askeri birliğin ayrılması ile emperyalizmin Orta Akdeniz’deki bu ada üzerindeki varlığı sona ermiştir. Doğu Akdeniz sahillerinde toplanan Amerikan 6. Filosu ile İngiliz Kraliyet Donanmasına bağlı gemiler içim Kıbrıs’taki askeri üsler, harekât üssü görevini görmeye başlamıştır. İngiltere’de Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin NATO’ya devredilmesinden yana olan Muhafazakâr Parti ise iktidara gelmiştir.

1975 yılı sonunda bir İngiliz İşçi Partisi yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre, İngiltere, Kıbrıs’taki askeri üslerini ekonomik güçlükler nedeniyle 1981 yılına kadar terk edecektir. Böyle bir durumda, 1960 yılında imzalanan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmaları gereğince, İngiltere çekildiği takdirde üslerin Kıbrıs hükümetine devredilmesi gerekmektedir.

Kıbrıs sorununda varılacak nihai bir anlaşmada emperyalizm ve sömürgeciliğin ada üzerindeki varlığını uzatan askeri üs ve casusluk istasyonları ile 1969 Garanti Antlaşması gereğince adada bulunan NATO’ya bağlı Yunan ve Türk askeri birliklerinin durumu da söz konusu olacaktır. Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının %40’a yakın bir bölümünü beş yıla yakın bir zamandır işgali altında tutan Türk askeri birliklerinin tamamen geri çekilmesi, Kıbrıs’ın askerden arındırılmasında ilk adımı oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün bu konudaki çeşitli kararlarına rağmen, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü çiğnemeye devam eden belirli NATO çevreleri, Kıbrıs sorununun her iki toplum yararına adil ve barışçı bir şekilde çözümlenmesini geciktirmeye çalışmaktadırlar.

Türk ve Rum Kıbrıs halkının demokratik ve bağımsızlıktan yana güçleri, toplumlararası görüşmelerin yeniden başlatılmasını ileriye atılmış olumlu bir adım olarak değerlendirirler. Kıbrıs’taki tüm askeri birliklerin geri çekilmesini ve adanın bir an önce askeri üs ve casusluk tesislerinden arındırılmasını sağlayacak olan uluslararası bir konferansın geciktirilmeden toplanması gereğini vurgulamaktadırlar.
AKEL Genel Sekreteri E. Papaioannou, geçtiğimiz ay içinde “Neues Deutschland” gazetesine verdiği bir demeçte, CENTO’nun yıkılmasından sonra Amerikan emperyalizmi ile NATO’nun Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ı içine alacak yeni bir paktın kurulması için çabalarını artırdığına dikkati çekmiştir. Kıbrıs sorununun emperyalist çıkarlar çerçevesinde çözümü için ABD, İngiltere ve Kanada’nın hazırladıkları NATO planını, Kıbrıs’ın içişlerine hayasızca bir karışma olarak niteleyen Papaioannou, parti olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin 1977 yılında Türk tarafına sunduğu somut çözüm önerilerini desteklediklerini belirtmiştir. Hatırlanacağı gibi bu önerilerde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal bir yapıya kavuşturulması Rum tarafınca kabul edilmişti. AKEL Genel Sekreteri sözlerine devamla, federal bir çözümün kabulünün, iki ayrı devlet kurulması anlamına gelmediğini vurgulamıştır.

Dünya barışsever güçleri, Türk ve Rum Kıbrıs halkının emperyalizme karşı tam bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü uğruna vermekte olduğu mücadelenin zaferle sonuçlanacağına inanmaktadır. Bu onurlu mücadele ile uluslararası dayanışma sürmektedir.

(“Ahmet Halit” imzasıyla, Birlik, TSİP Merkez Organı, aylık siyasi dergi, İstanbul, 28 Mayıs 1979, Sayı:15)         


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder