12 Ocak 2019 Cumartesi

AN: “HİDROKARBONLAR NEDENİYLE KIBRIS'TA ÇÖZÜM OLABİLİR”


Girne Postası – Burcu Ece Yılmaz

Araştırmacı-Yazar Ahmet Cavit An, Kıbrıs sorununun hidrokarbonlar konusu nedeniyle çözülebileceğini düşündüğünü söyledi. An, “Çözüm, gerçek barıştan ve halkların dostluğundan yana olan insanların sahiplenmesiyle kalıcı olacaktır. Çıkarcılara ve dış güçlerle işbirliği yapanlara çözümü teslim etmemek gerekir” dedi. Arşivci özelliğiyle de tanınan An, “Türkiye, şu an geldiğimiz durumda, 1956’da Nihat Erim’in oluşturduğu politikanın, yani adanın taksimi noktasında durmaktadır. O zaman da üs istemişti, şimdi de istiyor. Guterres’e bunu Crans Montana’da söylediler, o da ‘yazılı verin’ deyince ipler koptu” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs Postası TV’de Ulaş Barış’ın hazırlayıp sunduğu gündem programına Araştırmacı-Yazar Ahmet Cavit An konuk oldu.
Kıbrıs sorunuyla ilgili 1974 konumuyla şimdiki konumun aynı olduğunu söyleyen An, “O dönemlerde de anayasal uzmanlar ve profesörlerin katılımıyla görüşmeler son noktaya gelmişti ve iş imzaya kalmıştı. Rum tarafının talep ettiği noktaların hemen hemen hepsi kabul edilmişti. 1979’dan beri gelinen süreçte, federal bir anayasanın olması için bütün hususlar görüşülmüştür. Ancak hala daha güvenlik, garantiler, Türkiye’nin kuzeyde talep ettiği egemen bir askeri üs meselesi var. Adaya getirilmiş olan 200-300 binden fazla Türkiyeli nüfus ne olacak tartışması var” dedi. Hidrokarbonlar nedeniyle bir çözüm olabileceğini belirten An, “Bir çözüm olacaksa sanırım geriye kalan konuları da bir haftalık bir çalışmayla karara bağlayabilirler” dedi.

“TÜRKİYE KIBRIS KONUSUNDA 1956’DAKİ POLİTİKASINI SÜRDÜRMEYE DEVAM EDİYOR”
Türkiye’nin 1956’daki politikasını sürdürmeye devam ettiğini ileten An, “O dönemde Nihat Erim’in oluşturduğu politika adanın taksimi doğrultusundaydı ve esas istek İngiltere’den gelmişti. Bugünkü politikaya baktığımızda Türkiye’nin masada yapıcı olmadığını görürüz. Benim bilgime göre, Crans-Montana’da yapılan görüşmede ve Guterres ile yapılan tartışmada, Türkiye garantilerden vazgeçeceğini, onun karşılığında Kuzeyde egemen bir askeri üs istediğini söylemiştir. Guterres, Türkiye’den bu açıklamayı yazılı olarak istediğinde, Türkiye vermemiştir. Başka bir kaynaktan okuduğum bilgilere göre, Türkiye bu askeri üs vasıtasıyla İsrail-Mısır-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gidecek olan petrol hattını koruyacaktır” ifadelerini aktardı. An sözlerine şöyle devam etti:
“Geçici bir formülle, sırf hidrokarbonların yüzü suyu hürmetine sorun çözülebilir. Çözmeseler bile bu hat güneyden çalışabilir. İlle de Türkiye üzerinden gitmesi gerekmiyor. Türkiye’nin geleceği çok belirsiz. Önce bir görelim bakalım, parsellerden neler çıkacak? Ondan sonra en olacağına şirketler karar verecektir.”

“DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK KONUSUNDA AB’DEKİ BÜROKRATLARIN ÇEKİNCELERİ VAR”
Anastasiadis hükümetinin Türkiye’nin ısrarcı olması nedeniyle, 1500-2000 civarı bir uluslararası askeri güce evet dediğini anlatan An, “Onun detayları konusunda anlaşmazlık çıktı. Askeri gücün içinde Türk ordusundan insanlar olacak mı, olmayacak mı? AB komutanlığına mı bağlanacak? Bu konularda belirsizlikler var. Eğer Türkiye bu konuda ikna edilirse, sanırım bir çözüme varılabilir. Burada AB’nin bastırıcı güç olması gerekiyor. İşgal altında ve özgürleşecek olan toprak, AB toprağıdır. Kuzeyde AB’ye üye olmayan bir ülkenin asker ve nüfus bulundurması, AB’nin hoşuna gitmeyecektir. Dönüşümlü başkanlık konusunda da AB’deki bürokratların çekinceleri vardır. Kıbrıslı bir Türk’ün başkan olması halinde AB’de kararların alınamayacağı şeklinde bir kaygı var. Kaygılarının nedeni de Kıbrıslı Türklerin devamlı Türkiye’nin idaresi altında hareket ettiği ve uygulamada da Türkiye’nin politikasını savunmasıdır” dedi.
Anastasiadis’in CTP çalışma grubu ile yaptığı görüşmede ‘Gazın Türkiye üzerinden gitmesine çok da soğuk bakmıyoruz’ şeklinde açıklamalarının basına yansıması üzerine An, “İlke olarak daha ucuz bir yol olduğu için tercih edilebilir. Gazın Güney’den Girit üzerinden gitmesi çok daha pahalıdır. Ama sıkıntı çıkarabilecek bazı siyasi konular var. Türkiye BM deniz hukukunda taraf olmadığı sürece, boru hattı konusu masaya gelemez” dedi.
“Bölgemizdeki dengelere baktığımız zaman, ABD’nin çok güçlü olduğunu görüyoruz” diyen An, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin son dönemde oluşturduğu ikili ittifaklara bakıldığında, ABD’nin yörüngesinde bir yönetime girdiğini söyledi. ABD’nin yaptığı son ziyaretten sonra Anastasiadis’in BM çerçevesinde adem-i merkeziyetçi federasyon konusunu öne çıkardığını dile getiren An, “Anastasiadis, Amerikan tipi bir barışı bölgemize getirme çabası içindedir” dedi.

“AMERİKAN TİPİ BİR ARA ANLAŞMA OLURSA MARAŞ AÇILABİLİR”
Derinya kapısının açılmasını değerlendiren An, “Hidrokarbonlar nedeniyle Amerikan tipi bir ara anlaşma olursa Maraş açılabilir. Bize ait olmayan Maraş toprağının geri Rumlara verilmesi ileri bir adım olur. Benim kapıların açılmasından bu yana hep talep ettiğim, iki taraftaki gerçek federalist ve demokratik güçlerin iş birliği yaparak Kıbrıs’ın geleceğine birlikte karar vermesidir. Ne yazık ki, bu siyasi çalışmalar ileri gitmedi” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta askeri güç bulundurmayı ilelebet gördüğünü kaydeden An, “Rum tarafı, belli bir süre Türkiye’nin asker bulundurmasını kabul ederiz ondan sonra iki taraf arasında güven oluşunca askerin çekilmesini istiyoruz diyor. Eğer Türkiye bu konuda yapıcı davranmazsa, asker gidecek demediği sürece Kıbrıs Rum tarafı çözüme evet diyemez” dedi.

“SİYASİ EŞİTLİK, KIBRIS CUMHURİYETİ İLE KKTC’NİN EŞİTLİĞİ ANLAMINA GELMEZ”
Siyasi eşitlik kavramının iki toplumun siyasi eşit olması anlamına geldiğini bildiren An, “Toplum olarak biz eşitiz, KKTC değil. KKTC eşittir Kıbrıs Cumhuriyeti formülü öne atıldığı sürece, öylesi bir siyasi eşitlik kabul edilmeyecektir. Çünkü KKTC varlık itibariyle BM’nin ve dünya topluluğunun tanımadığı bir devlettir. Eğer kuzeyde federal bir eyalet kurulacaksa, bu federal eyalet, merkezde Kıbrıs Türklerinin de olacağı Federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin denetiminde oluşturulacak kuzey eyaleti ile mümkündür. Siyasi eşitlikten kasıt, iki toplumun eşit olmasıdır. Bu Kıbrıs Cumhuriyeti ile KKTC’nin eşitliği anlamına gelmez” sözlerini dile getirdi.
Güney ve Kuzey arasında siyasal birlik için ön çalışmaların yapılması gerektiğini işaret eden An, “Geçmişi birlikte analiz ederek, geleceğe yönelik bir perspektif oluşturulması lazım. Bu siyasi çalışma henüz yapılmış değil. Henüz ortak bir siyasal yapı yok. Eğer federal bir yapı olacaksa, bu, ancak federalist bir yapı üzerinde, bir parti üzerinde ilerleyecek. Siyasal bir iş birliği gerekmektedir” dedi.
Varılacak olan çözümün NATO tarafından garanti edilmesinin konuşulduğunu söyleyen An, “Dünyada terörizmi yaymış olan bir NATO’nun, çözümü garanti etmesine şahsen karşıyım. Bu ciğeri kedinin boğazına asmak gibi bir şey olur” ifadelerini kullandı.

“KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ’Nİ BİR GECEDE KKTC’YE ÇEVİRDİK”
Son günlerde KKTC’nin kuruluşunda yaşananların gündeme gelmesi ile ilgili de konuşan An, o gün devlete hayır diyenlerin ‘evet’ oyu kullanması yüzünden bu günlere gelindiğini anlattı.
An sözlerine şöyle devam etti:
“Biz gücümüzü askere dayandırarak bazı taleplerde bulunuyoruz. Normalde bir devlet kurulduğunda, kendi askeri gücüne dayanır. Biz bunu yabancı bir dış güce dayanarak kurduk. O nedenle BM’nin genel ilkesine de uymuyor. Türkiye’nin kuzeye yaptığı işgale dayandırarak, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni bir gecede operasyonla KKTC’ye çevirdik. Kuzeye olması gerektiğinden fazla ekstra nüfus getirdik. Rumlara ait olan toprakları verdik. Sonrada o toprakları satma yetkisi verdik. Önce bu adadan nüfus, sonra ordu gidecek. Ardından adada Kıbrıs Türkü’nün kaç kişi olduğunu göreceğiz. Ekonomik ve mali gücümüzü de göreceğiz. Ona göre bu yapıyı federal devlet içinde temsil ederek sürdüreceğiz.
Hidrokarbonlar nedeniyle belki çözüm olur, ama olabilecek her türlü çözüme ben evet derim. Annan Planı döneminde de evet demiştim. Çözüm gerçek barıştan, halkların dostluğundan yana olan insanların sahiplenmesiyle kalıcı olacaktır. Çıkarcılara ve dış güçlerle işbirliği yapanlara çözümü teslim etmemek gerekir.”

(Kıbrıs Postası gazetesi, 20 Kasım 2018)