25 Mayıs 2022 Çarşamba

PROTOKOL, CENEVRE SÖZLEŞMESİ ÇERÇEVESİNDE DE DEĞERLENDİRİLMELİDİR

Silahlı çatışma bölgeleri ve işgal edilmiş topraklardaki sivil kişiler, savaş sırasındaki sivil kişilerin korunması ile ilgili ve 12 Ağustos 1949 tarihli 4. Cenevre Sözleşmesindeki 159 madde ile korunmuşlardır. İşgaller, geçici bir süreyle olur ve işgal güçleri, kendi yönetimleri altında korunmakta olan kişilerin çıkarlarının güvence altına almakla yükümlüdürler.

Sözleşmenin 4. Maddesi, koruma altına alınmış kişinin tanımını yapmaktadır. Aynı sözleşmenin 3. Kısmı, işgal bölgesinde “koruma altına alınmış kişilerin statüsü ile onlara nasıl davranılacağını belirleyen kurallar koymuştur (Madde 27-141). Böylece sivil kişiler, cinayet, işkence veya vahşetten; ırk, milliyet, din veya siyasal görüş temelinde ayrımcılık görmekten korunmaktadır.
Sözleşmenin 49(6). Maddesine göre, işgal gücü, kendi nüfusunun bir kısmını, işgal ettiği bölgeye zorla göndermeyecek veya aktarmayacaktır.

Birleşmiş Milletler örgütünün Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak aldığı çeşitli karar ve açıklamalarda, Kıbrıs’taki demografik yapının değiştirilmesinden duyulan üzüntü dile getirilmiştir. Örneğin BM Genel Kurulu’nun 20 Kasım 1975 tarihli ve 3395 numaralı kararında, “bütün taraflar, Kıbrıs’ın demografik yapısında değişiklikler yapma da içinde, 3212 numaralı karara ters düşecek tek yanlı eylemlerden kaçınmaya” çağrılmaktadır. 9 Kasım 1978 tarihli ve 33/15 numaralı BM Genel Kurulu kararında da, “Kıbrıs’ın demografik yapısını değiştirmiş olan bütün tek yanlı eylemlerle ilgili olarak da” üzüntü duyulduğu ifade edilmektedir. BM Genel Kurulu, 20 Kasım 1979 tarihli (No.34/30) ve 13 Mayıs 1983 tarihli (No.37/253) kararlarında da bu durumu yeniden teyit etmiştir.

Hatırlanacağı gibi, BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 tarihli ve 541 sayılı kararı ile bütün ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nden başka bir Kıbrıs devletini tanımaması istenmişti.
BM “Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması ile ilgili Alt Komisyon”un 2 Eylül 1987 tarihli kararında ise şöyle denmektedir:
“Bir çeşit sömürgecilik oluşturan ve Kıbrıs’ın demografik yapısını yasadışı olarak değiştirme girişimi olan, Kıbrıs’taki işgal altındaki bölgelere yerleşimcilerin getirilmesi politikası ve uygulamasından da endişe duyulmaktadır.”

Zaman zaman görüşme masasında da konuşulan ve Türkiye’den Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgelerine aktarılmış olan bu nüfustan bütün BM belgelerde hep dolaylı olarak söz edilmektedir. Ama Kıbrıs sorununun çözümlenmesi aşamasında mutlaka halledilmesi gereken ana konulardan birisini oluşturmaktadır.

2003 yılında yazdığımız “Kıbrıs’a taşınan Türkiyeli nüfusun durumu” başlıklı bir makalede bu duruma değinmiş ve makalenin girişinde şu saptamada bulunmuştuk:
“1974 yazında Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının %37’lik kuzey kısmını askeri işgal altına alması ardından “mevsimlik işçi” adıyla adaya taşınan Türkiyeli nüfus, son dönemlerde Kıbrıs Türk kamuoyunda tartışma konusu olmaya başlamıştır. Kendilerine KKTC yurttaşlığı verilerek, yıllardır işgal rejimine siyasi destek vermek üzere oy deposu olarak kullanıldıklarını ifşa etmiş olan TC’li nüfusun uluslararası hukuktaki yeri de, artık haklı olarak sorgulanmaktadır.” (Afrika gazetesi, 3-4-5 Eylül 2003) https://can-kibrisim.blogspot.com/.../kibrisa-tasinan...

14 Nisan 2022’de Ankara'da imzalanan ve 20 Mayıs 2022’de Resmi Gazete’de yayımlanan “2022 Yılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması" ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974 yazından beri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin işgali altında tutulan bölgede yapılmak istenen ve protokolde belirtilen amacı da aşan diğer değişiklikler, konuyu 1949 tarihli 4. Cenevre Sözleşmesi bağlamında yeniden değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.

(23 Mayıs 2022, Lefkoşa)