22 Nisan 2024 Pazartesi

ADADA KIBRISLI RUMLAR İLE KIBRISLI TÜRKLERİN BİRLİKTE VAROLUŞLARINI SAVUNAN TEK GAZETE OLARAK “CUMHURİYET”İN BU KONUDAKİ YAYINLARI (1960-1962)

“Cumhuriyet” gazetesi, Kıbrıs adasında İngiliz sömürge yönetiminin sona erdiği ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kurulduğu tarih olan 16 Ağustos 1960 günü ilk sayısını yayımlamıştı.

Gazetenin yayımlanmış 89 sayısının gözden geçirilmesi, bize Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk iki yılı hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır. Ama biz bu bildiride, sadece gazetenin, yayım süreci boyunca Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının işbirliği ve birlikte varoluş sorunlarını nasıl ele aldığını örneklerle belirtmeye çalışacağız.

Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin birlikte yöneteceği Kıbrıs Cumhuriyeti devletine inanmış bir grup Kıbrıslı Türk aydın tarafından çıkarılan bu haftalık gazetenin sürekli yazarları arasında şu isimler vardı:

“Cumhuriyet” imzalı başyazılar, önceki yıllarda gazete yazarlığı yapmış olan Ahmet Muzaffer Gürkan tarafından kaleme alınırken, onun gibi sonradan avukat olan Ayhan M. Hikmet ise “İktisadi Davalarımız” köşesinde, daha çok Kıbrıs Türk toplumunda işsizlik, köylünün durumu ve diğer ekonomik sorunları incelemekteydi. Ahmet M. Gürkan’ın kardeşi olan diş hekimi Haşmet Muzaffer Gürkan, 2. sayfadaki “Düşünceler” köşesinde yazarken, “İlhan Gündüz” takma adıyla da “Panorama” başlıklı haftalık haber özetleri ve yorumları hazırlamaktaydı. Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı politikalarına muhalefeti ile bilinen Dr. İhsan Ali de “Cumhuriyet” gazetesinde yazanlar arasındaydı. 3. Sayfadaki “Çalışma Hayatımız” köşesi, sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu tarafından hazırlanmakta, ama imzası kullanılmamaktaydı. Aynı sayfada “Haftanın gazetelerinden” köşesinde ise, Kıbrıs Rum basınından haberler aktarılmaktaydı.

GAZETENİN YOLU VE ÜLKÜSÜ

Lefkoşa’nın Türk kesimindeki M. Fikri Matbaasında 4 sayfa ve tabloid boyda basılan “Cumhuriyet” gazetesi, 16 Ağustos 1960 tarihli ilk sayısında, ön sayfada yayımlanan “Yolumuz ve Ülkümüz” başlıklı ve “Cumhuriyet” imzalı başyazısında, gazetenin, yıllardan beri Kıbrıs Türk toplumu için küçümsenmeyecek bir boşluğu doldurmak ve bağımsız bir Türk gazetesinin eksikliğini tamamlamak için yayım hayatına atıldığını belirtilmekte ve şöyle denmekteydi:

“Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanı gibi tarihi bir hadiseyle yaşıt olarak yayım hayatına atılan “Cumhuriyet” büyük Atatürkün “Yurtta sulh cihanda sulh” prensibine ayak uyduracak ve yurdumuzun, Kıbrısımızın, Akdeniz’de barışın en güzel bir örneğini vermesi için yayım yoluyla gayret sarf edecektir.” Nitekim “Yurtta sulh cihanda sulh” sözleri, gazetenin başlığı altında sürekli olarak yer almıştı. 

Aynı başyazının devamında şu ideolojik yayın ilkeleri dikkati çekmekteydi: “Gazetemiz, Kıbrıs Türk köylüsünün ve işçisinin haklarını daimi surette savunacak, köylümüzün ve işçimizin daha iyi hayat şartlarına kavuşması için gayret sarfedecektir.”

Gazetenin 14 Ağustos 1961 tarihli nüshasında yer alan “İki yıldönümü” başlıklı ve “Cumhuriyet” imzalı başyazıda, bir yıllık deneyim şöyle özetlenmekteydi:

“Biz öyle inanıyoruz ki iki toplumun karşılıklı saygıya dayanan işbirliği zihniyetiyle hareket etmesi, memleketimizde huzur ve asayişin hüküm sürmesi ve Kıbrıs’ın ekonomisinin planlanması halinde iktisadi buhrana çare bulunabilir. Gazetemiz, daha iyi günler görmekliğimiz ümidiyle, bütün yurttaşlara Cumhuriyetin yıldönümünü kutlar.”

Haşmet M. Gürkan, aynı tarihli gazetede “Bağımsızlık Günü” başlıklı makalesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıldönümü kutlamalarının yapılmayacağı yönündeki açıklamalara değindikten sonra “Bağımsızlığının yıldönümünü kutlamıyan memleket olur mu?” sorusunu sormaktaydı. Daha sonra Cumhuriyet hükümetinin bir yıllık icraatındaki olumsuzlukları şöyle dile getirmekteydi: “Yüzde 30-70 nisbetinin tatbiki veya belediyelerin taksimi gibi problemlerin çözümünde tatminkar ilerlemeler elde edilmemesi, iç huzuru iyice sarsan asayişsizlik olaylarının önlenememesi işsizlikle iktisadi krize çareler bulunmaması gibi hususlar, bir yıllık icraatın başarısız yönleridir.”

BASININ SORUMLULUĞU

“Cumhuriyet” gazetesi, Kıbrıs Türk basınında olduğu gibi, Kıbrıs Rum basınında çıkan ve iki toplumun arasını bozmaya yönelik yazıları da eleştirmekteydi. Örneğin 13 Eylül 1960 tarihli gazetede (Sayı:5) yer alan “Yıkıcı Münakaşalar” başlıklı başyazıda şöyle deniyordu: 

“Gerek Türk, gerek Elen gazetelerinin bazıları, Kıbrıs Cumhuriyeti genç bünyesini yıpratabilecek bir mahiyet arzeden bazı müfrit yazılara maalesef yer vermektedirler. Bu, genç Cumhuriyetimizin geleceği bakımından makul düşünen her Kıbrıslıyı üzse gerektirir. Bu üzüntüyü endişe haline getirmemek için her iki esas cemaate mensup sorumlu şahsiyetlerin bir araya gelerek, gerilen sinirlerin yatıştırıcı yola yönelen bir işbirliği programı üzerinde anlaşmaları icab etmektedir. Çünkü her geçen gün sinirler biraz daha gerilmekte ve iki esas cemaat arasındaki duygu ve düşünce farkı gittikçe artmaktadır.

Mazideki kara günlerin geri gelmesini asla istemiyen vatandaşlar olarak biz öyle inanıyoruz ki, her iki cemaatin de aşırı milli duygulardan ve birbirine karşı yersiz nefretten vazgeçmesi zamanı çoktan gelip geçmiştir. Genç Kıbrıs cumhuriyetinin vatandaşları olarak yeni devletimize karşı mesuliyetli bir yolda yürümez isek mazinin karanlık uçurumuna tekrar düşebilir ve bugün Kongo’yu kemiren kangren olmuş yara genç Kıbrıs Cumhuriyetinin bünyesini de kemirebilir. 

Her Kıbrıslıya düşen vazife aşırı duyguları bir yana bırakarak, maziyi unutup bu güzel vatanın iktisaden kalkınması yolunda gayret sarfetmek ve halen bize uzatılan Birleşmiş Milletlerin yardım elini olgun vatandaşlar olarak sıkmaktır. En acil davamız adamızın iktisadi buhrandan kurtulmasıdır. Şövenizme germi vermek değil!”

MUHALEFET PARTİSİ DE KURULUYOR

Cumhuriyet gazetesinin 3 Ekim 1960 tarihli (Sayı:8) nüshasının manşetinde şu haber yer almaktaydı: “Kıbrıs Türk Halk Partisinin dünkü toplantısı. Toplantıya her sınıf halktan iştirak oldu. Gürsel’e ve İnönü’ye devrimlere bağlılık mesajları gönderildi.” Haberde, partinin kuruluş toplantısında Genel Sekreterliğe Avukat Ahmet Muzaffer Gürkan’ın seçildiği duyurulmaktaydı. “Kıbrıs Türk Halk Partisinin halkımıza seslenişi” başlıklı ve 2 Ekim 1960 tarihli bildirisinde ise “İç siyaset” başlığı altında, “Zürih ve Londra anlaşmalarının bir neticesi olan Kıbrıs Cumhuriyetine ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının lafzına ve ruhuna bağlılığımızı da belirtmek iç siyaset alanındaki tutumumuz bakımından esastır” denmekteydi.

Aynı tarihli gazetenin başyazısı da “Demokrasiye doğru” başlığı altında şunları yazmaktaydı: “Geçen Salı günü Limasolda kurulduğunu ve dünkü Pazar günü Lefkoşa’da teşkilatlanıldığını memnuniyetle öğrendiğimiz KIBRIS TÜRK HALK PARTİSİ halkımızın bağrından doğmuş ana murakabe veyahut –halk deyimiyle- ana muhalefet partisidir.”

“CUMHURİYET”İN BİTMEYEN UYARILARI

14 Kasım 1960 tarihli “Cumhuriyet”in manşetinde ise şu uyarı vardı: “Cemaatlararası çarpışmalardan fayda umanlara ihtar… Şöven Neşriyata artık son verilmelidir”

Manşetin altında şu görüşlere yer veriliyordu: “Son günlerde her iki tarafın bazı yazarları tarafından, bütün Kıbrıs halkının menfaatlerine zarar getiren şöven neşriyata hız verilmiştir. Bilindiği gibi bu neşriyata hız verilmesinin sebebi, yabancı memleketlerin bazı siyasi çevreleri tarafından ortaya bir “Kıbrıs Milleti” atılmış olmasıdır. Bu neşriyat yekdiğerinin milliyetine küfredecek derecede ileri götürülmüştür. Türkiye Hükümeti Dışişleri sözcüsünün de yapmış olduğu beyanata göre, Kıbrısta Türk ve Rum cemaati arasındaki ahengi ve karşılıklı itimat havasını bulandıracak bu kabil neşriyat zararlıdır ve iki cemaat arasında yeni bir çarpışma zemini hazırlayacak derecede tehlikelidir.

(…) Kıbrıs  Anayasasında Kıbrıs Türklerinin Türklüğünü ve Kıbrıs Rumlarının Elenliğini inkar eden bir madde yoktur. Kıbrıs Cumhuriyeti iki milli cemaattan teşekkül etmiş bütün bir devlettir. Ortada mevcut olan Kıbrıs Milleti değil, Kıbrıs Devletidir. Çok milletli bir devlet tarihte ilk defa görülmüş değildir. Türk olsun, Rum olsun basına ve mesuliyetli çevrelere düşen vatani ve milli vazife, Kıbrıs Cumhuriyetini yaşatmak ve tekamül ettirmektir.”

“ENOSİS VE TAKSİM ÜLKÜLERİ TERKEDİLMELİ”

“Cumhuriyet” gazetesi daha ilk sayılarından başlayarak, sürekli olarak adanın bütünlüğünü ve kurulan yeni devletin devamını savunmuş ve her iki toplum liderliğinin savunduğu enosis ve taksim ülkülerine karşı çıkmıştı.

23 Ağustos 1960 tarihli (Sayı:2) Cumhuriyet gazetesinde yer alan “Anayasa üzerine etüdler: Kıbrısın Bütünlüğü” başlıklı makalenin girişinde, Zürih ve Londra anlaşmasında yer alan şu önemli madde aktarılmaktaydı: “Cumhuriyetin ülkesi bir bütün olup parçalanamaz. Kıbrısın tamamen veya kısmen herhangi bir devletle birleşmesi veya ayrılığı güden bir bağımsızlık konu haricidir.”

Makale, bu maddenin şu gerçeği haykırdığını belirterek şöyle sonlanmaktadır:

“Yeni bir devre giren bu memlekette artık, iki cemaat bir arada yaşayamaz gibi müfrit fikirlere yer yoktur. Ayrılmaz bir bütün olan bu vatan topraklarında iki cemaat yekdiğerinin hususi sahadaki haklarına hürmet ederek ve umumi sahada yardımlaşarak, işbirliği yaparak, dostluğunu fazla perçinleştirerek, daha demokratik ve daha müreffeh bir hayata doğru büyün adımlarla ilerleyeceklerdir.”

 “VATANDAŞIN ÖDEVİ”

“Vatandaşın Ödevi” başlıklı ve 5 Haziran 1961 tarihli gazetede yer alan başyazıda şöyle deniyor:

“Biz öyle inanıyoruz ki adamızda huzur ve sükun kökleşince ve cemaatlerarası münasebetler tamamen normalleşince Kıbrıs anlaşmalarının tatbikince rastlanacak pürüzler ortadan kalkacaktır. Bununla beraber şimdiki halde ada statüsünde herhangi bir değişiklikten dem vurmak ve daha da ileri giderek, taksim ve enosis gibi iki ayrı kutuptaki statülerin özlemini belirtmek ne Kıbrıs halkının ve ne de Türkiye ve Yunanistanın menfaatlerine hizmet sayılabilir.

Bu gibi aşırı özlemlerin belirtilmesi ancak ve yalnız Kıbrıs halkının düşmanı olan bazı yabancı devletlerin sinsi ve bozguncu maksatlarına hizmet edebilir. Bu böyle bilinmeli ve her Kıbrıs vatandaşı Cumhuriyet rejimi çerçevesindeki sorumluluğunu kavrıyarak, yıkıcı ve ayırıcı özlemleri belirtmekten daima sakınmalıdır.”

 Aynı tarihli gazetede bu başyazının yanında yer alan “Kıbrıs’ın İstikbali” başlıklı yazıda ise şu uyarılar yer almaktaydı:

“Hayat pratik sahada isbat etmiştir ki, güzel yurdumuz –Akdenizin İncisi- Kıbrıs’ın istiklali, Kıbrısta yaşayan iki esaslı toplumun –Türk ve Rum halkının- karşılıklı anlayış ve hürmete dayanan samimi iş birliğine bağlıdır. (…)

Bütün ilgili tarafların imzasını taşıyan Anayasasıyle de reddedilen Enosis ve Taksim hülya ve hayallerine artık bir son verilmelidir. Tarihi olaylar da isbat etmiştir ki, bu iki parola, iki cemaat arasında sadece husumet, kin ve kanlı hadiseler yaratmaktan öteye geçmemektedir.”

“KIBRIS KIBRISLILARINDIR”

2 Ocak 1961 tarihli (Sayı: 21) Cumhuriyet’te çıkan “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” başlıklı yazıda ise adanın bağımsızlığının formülü şöyle verilmekteydi:

“(…) Vatanını ve milletini seven her Kıbrıslı Türk ve Ruma düşen vazife, yek diğerinin haklarına hürmet etmek, hür Kıbrısın yaşamasını ve tekamül etmesini sağlamak, cemaatlerini daha demokratik, daha müreffeh, daha mesut ve sulhçu bir hayata ulaştırmak için bütün gücüyle çalışmaktır. Bunun aksini iddia etmek –bizim fikrimizce- gerçeği görmemek, gerçeği anlamamak veya maksatlı olarak gerçeğe göz yummak demektir.

Kısaca Kıbrısın istiklaliyeti, her hangi bir millete veya devlete ilhak edilmesi değil, Kıbrısın Kıbrıslılar tarafından idare edilmesi demektir. Kaldı ki bu, esas prensip olarak, Kıbrıs Anayasasına da geçirilmiş ve ilgililer tarafından imzalanmıştır.”

ANAYASAL SORUNLAR

Kıbrıs Anayasasının uygulanması sırasında ortaya çıkan sorunlar, “Cumhuriyet” gazetesi yazarları tarafından objektif bir şekilde ve sağduyu ile değerlendirilmişti. 3 Nisan 1961 tarihli gazetenin (Sayı:34) manşeti şöyleydi: “Vergi Kanunu Tasarısı Meclisten geçmedi.”

Haberin ayrıntısında Lefkoşa’da  yüzde 70-30 nisbetiyle Belediyeler meselesinin bir an önce hallini isteyen gençlerin  yaptığı nümayişten söz edilmekte ve “Berberoğlu Meclis Grubundan istifa etti” haberi şu gerekçesiyle verilmekteydi:

“Meclisteki Türk grubunun grup müzakerelerindeki tutumuyla müzakerelerde takip ettiği sistemi beğenmediği ve grubun hala bir tüzüğü olmadığı keyfiyetini tasvip etmediğinden Meclis Grubundan istifa etmiştir.”

“BAŞKANIN SÖZLERİ ÜZERİNE”

8 Mayıs 1961 tarihli “Cumhuriyet”deki (Sayı:39), “Düşünceler” köşesi yazarı Haşmet M. Gürkan, “Başkanın Sözleri Üzerine” başlığı altında şunları yazmıştı:

“Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, bir müddet önce yabancı bir gazeteciye verdiği bir mülakatta Kıbrıstaki toplumlararası durumun realist bir tablosunu çizmiştir. Kıbrıs’ta bir nevi ırk ayrılığı olduğunu, Rumlarla Türklerin ne sosyal, ne de ticari bakımlardan kaynaşmadıklarını belirten başkan, “Olağanüstü Durum” zamanında başlıyan bu halin, gerek Rum ve gerekse Türk olarak Kıbrıs halkının, zamanla, artık yeni bir halk olduklarını anlamalarıyle düzeleceğini ümit ettiğini söylemiştir.

Cumhurbaşkanı acı bir gerçeği ifade ediyor. Olağanüstü durum günlerine kadar Kıbrıs’ta Rumlarla Türkler arasındaki münasebetler normaldi. Geri hiçbir zaman arada sosyal bir kaynaşma olmamıştı, lakin o günlerde normal vatandaşlık münasebetlerinin vardığı seviye, bu gün için ideal denecek derecedeydi.

Aradan geçenlerin üzerinde durmakta fayda yok. Önemli olan Kıbrısın bu yeni devrinde yeni bir hayat başlatabilmektir. Cumhuriyet hükümeti bu bakımdan özel çabalara girişmek zorundadır. Düşüncemizce bu gün için yapılacak şeylerin başında, tartışma konusu olan meselelerin yani Anayasanın henüz uygulanmamış bazı maddelerinin öncelikle uygulanmasının sağlanması gelmelidir. Böylelikle kolayca tartışma ve huzursuzluk konusu olan meseleler ortadan kalkacaktır. (…) Devlet kendini halka sevdiren, benimseten teşebbüslere girsin, Türküyle Rumuyla bütün Kıbrıslılar müşterek devletlerinin pratik faydalarını görsünler, o zaman kim dinler politikayı ayağa düşürmekte fayda uman politikacıları. Kim kulak asar tahriklere, kışkırtmalara.”

GAZETECİLERİN ORTAK ÇALIŞMALARI

“Cumhuriyet” gazetesi, Kıbrıs’ta Rumca ve Türkçe yayın yapan gazetelerin iki toplum arasındaki ilişkileri bozacak yayınlarını eleştirirken, her iki tarafın gazetecilerinin de işbirliği yapmasından yana bir politika izlemekteydi.

Örneğin 23 Ocak 1961 tarihli (Sayı:24) nüshasındaki manşet haberi şöyle idi:

“Cemaatlararası münasebetlerde müsbet adımlar. Türk ve Rum gazeteciler müşterek toplantı yaptı. Dr. Küçük’ün beyanatı iyi karşılandı.” Haberde, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün Lübnan ziyareti dönüşü, oradaki cemaatlerin işbirliğini örnek göstermesi takdir edilmekteydi.

15 Mayıs 1961 tarihli (Sayı:40) gazetede ise Kıbrıslı Rum ve Türk gazeteciler heyetinin, 17 Mayıs günü Kıbrıs’tan uçakla Ankara’ya hareket edecekleri duyurulmaktaydı. Habere göre gazeteciler, Türkiye’de 12 gün kalıp temaslar yapacak, İstanbul ve İzmir de ziyaret edilecek, daha sonra 29 Mayıs’ta Atina’ya geçecek olan heyet, bir de Batı Trakya gezisi yapacaktı. Adaya dönüş ise 10 Haziran’da olacaktı. Haberde, geziye Cumhuriyet gazetesi adına Haşmet M. Gürkan’ın katılacağı belirtilmekteydi.

Haşmet M. Gürkan, bu gezilerle ilgili izlenimlerini, 5 Haziran 1961 tarihli gazetedeki (Sayı:43) “Düşünceler” köşesinde, “Bir “iyi niyet” gezisinden notlar:1” başlığı altında anlatmaya başlamış ve 24 Temmuz’a kadar 8 yazı halinde sürdürmüştü. Gürkan, ilk yazısında “Birlikte yaşamak lüzumu” başlığı altında, Kıbrıslı gazetecilerle Selim Sarper’in yaptığı konuşmaya değinerek, izlenimlerini şu ara başlıklarla aktarmıştı: Birlikte yaşamak, Yıkmak kolay, yapmak zor ve Askıdaki meseleler.

Gürkan bu yazıda ayrıca, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk gazetecilerin “Müşterek beyanname”sini de yayınlayarak, şu ortak dileği alıntılamıştı: “Yeni kurulan devletlerde vukuu tabii olan müşküller bulunmakla beraber, karşılıklı anlayış ve iyi niyetin kısa zamanda bunları telafi edeceğine eminiz.”

Türkiye ve Yunanistan’a yapılan bu gezilere şu gazetelerden temsilciler katılmıştı: Bozkurt, Fileleftheros, Kypros, Cumhuriyet, Haravghi, Phos, Nacak, Mahi, Halkın Sesi.

19 Haziran 1961 tarihli gazetede ise, 3 Haziran Cumartesi günü Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni ziyaret eden Cumhurbaşkanı Makarios ile birlikte Kahire’ye giden Kıbrıs basın heyetinde Cumhuriyet gazetesini temsil eden Ayhan M. Hikmet, “Birleşik Arab Cumhuriyeti Gezisinden Notlar” başlığı altındaki izlenimlerini 3 Temmuz’a kadar 3 yazıda anlatmıştı.

DR. İHSAN ALİ’NİN UYARILARI

“Cumhuriyet”in yazarları arasında yer alan Dr. İhsan Ali, gazetenin 20 Şubat 1961 tarihli (Sayı:28) nüshasının ön sayfasındaki sağ alt köşede yer alan “Rum vatandaşlarımız realiteye dayanan bir siyaset takip etmelidir” başlıklı yazısında, bazı Kıbrıslı Rum politikacıların, Kıbrıs Rum basınına verdikleri demeçleri eleştirmiş ve şöyle yazmıştı:

“Olan olmuştur; kurulan bu Cumhuriyet bir ucube da olsa Türk, Rum bu adada yaşayan herkese düşen vazife onu yaşatmaktır. Her ferdin Kıbrıslı zihniyeti ile hareket ederek memleketin terakki ve tealisine çalışması lazımdır. Başka hülyalar arkasında koşmak ancak huzursuzluğu ve düzensizliği intaç eder. Halbuki iki unsur arasında meydana gelen buz yığınlarının erimesi ancak yine bu iki unsurun birbirine karşı yaklaşmaları ve eski dostluğu ihya etmeleri ile mümkün olabilir. Bunun için de karşılıklı iyi niyet esastır. Yalnız bir taraflı fedakarlık ve taviz beklenemez elbette. (…)

Dr. İhsan Ali, gazetenin 21 Ağustos 1961 tarihli sayısında yer alan “Memleketteki Siyasi Huzursuzluk” başlıklı yazısında, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum basınının ülkedeki siyasi huzursuzluğu körüklememesi gerektiği üzerinde duruyor ve şunları yazıyordu:

“Bir müddetten beri Türk ve Rum basını adeta düello halindedir. Ne gariptir ki aradaki gergin durum, yapılan iyi niyet gezilerinden sonra daha da kötü bir hal almıştır… Uygunsuz ve münasebetsiz polemiklerle umumi bir huzursuzluk yaratmak bu memlekete hiçbir fayda sağlamaz… Bu gidişata bir son verilmesi için Türk, Rum elele vererek çalışmak icabeder. (...) Aynı zamanda her iki tarafın şövenistleri ve demagogları bu memleketin menfaatı namına artık susmalıdırlar. Enosis ile Taksim her iki taraf için artık bir hayal olmuştur. Kıbrıs’ta asırlarca dost ve kardeş olarak yaşamış iki unsurun bundan böyle de aynı şekilde yaşamamaları için bir sebep yoktur…

Netice itibarıyle, memleketteki siyasi huzursuzluğu gidermek için Enosis ile Taksim tezlerinin bir tarafa bırakılması ve iktidardakilerin ise tehdit ve tedhişi önlemeleri ve vatandaşlara partizanca muamelede bulunmak gibi hareketlerden vazgeçmeleri şarttır.”

TÜRKÇE’YE ÖNEM VERİLMESİ

Sayı:26, 6 Şubat 1961 tarihli (Sayı:26) Cumhuriyet’in ön sayfasında yer alan “Haftanın Konusu: Televizyon üzerine” başlıklı yazıda, Haşmet M. Gürkan, radyoda olduğu gibi, televizyonda da ayrı bir “Türkçe Yayın Müdürlüğü” kurulması gerektiğini vurgulamakta ve “Türkçe programların ıslahı ve kaliteli bir seviyeye yükseltilmesi için galiba başka çıkar yol yoktur” demekteydi

5 Mart 1962 tarihli gazetenin 4. Sayfasındaki “Zoraki Türkçe” başlıklı yazıda ise, resmi gazetenin Türkçeye gerekli saygıyı göstermediğinden şikayetle, 1 Mart tarihli sayıda yer alan bir kanun metnindeki Türk hukuk diline ve dolayısıyla Türkçeye uymayan kelimelerin kullanıldığı belirtilmekte ve “kanun metinleri, açık ve kesin ifadeler taşımalıdır” vurgusu yapılmaktaydı. Yazı şu uyarıda bulunulmaktaydı: “Dilin en iyi şekliyle yazılmasına dikkat edilmediği için kanun diye Türkçe gramer hatalarıyla dolu metinler yayınlanmaktadır… Dilimize daha fazla saygısızlıkta bulunmalarını önlemek zamanı gelmiştir.”

“BASININ VAZİFESİ”

Cumhuriyet gazetesinin 2 Ekim 1961 tarihli sayısında Ayhan Hikmet’in “Basının Vazifesi” başlıklı yazısında, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum basını “tahrikten uzak yayın yapmaya” çağrılmaktaydı. Ayhan Hikmet yazısında şu görüşlere yer veriyordu:

“Memleketin geleceği için Türküyle Rumuyla bütün Kıbrıs basınına büyük vazifeler düşmektedir: Memlekete sulh ve sükûnu getirecek, iktisadi kalkınmaya giden yolu açacak, sefaletin ortadan kalkmasında en büyük hizmeti geçecek olan basındır. Bugün Türk veya Rum olsun her Kıbrıslı, fakir veya zengin, genç veya ihtiyar olsun, bu vazifeyi basından beklemektedir.

Bugün biz bütün samimiyetimiz ve hüsnüniyetimizle Türk ve Rum bütün yerli basına dostluk münasebetleri kurmaları için sesleniyoruz ve daha evvel varılan anlaşmalar çerçevesi içinde, her türlü tahrikten uzak olarak, memleketin ve toplumların yüksek menfaatlerini göz önünde bulundurarak yayım yapmıya devam ediyoruz. Yurdumuzun menfaati bizden bunu beklemektedir.”

Gazetenin 16 Ekim 1961 tarihli manşeti ise şöyleydi: “Toplumlararası münasebetler baltalanmamalıdır. Anlaşmazlık ve gerginlik konuları ilkin yetkililerce ele alınmalıdır.”

23 Ekim 1961 tarihli gazetenin manşetinde ise şu uyarılar vardı: “Türk semti diğer unsurlardan tecrit edilmemelidir. Haklarımızı taşkınlıkla değil, vakarla savunmasını bilelim.” Haberde Dr. Küçük’ün Rum esnafın Lefkoşa merkez çarşısına dönmesi çağrısı yer alırken, Denktaş’ın demeci sonrasında Bozkurt’un “dönerlerse ciddi olaylar çıkar” diye yazması eleştirilmekteydi. Manşetteki haber şu dilekle sona ermekteydi: “Türk semtlerinin eskisi gibi muhtelif unsurların kaynaştığı ve alış verişin ideal bir seviyeye yükseldiği bölgeler haline tekrar gelmesi temin edilmiş olur.”

Aynı tarihli Cumhuriyet’teki bu manşet haberin altındaki başlık ise şöyle idi: “Cemaatimiz yeni maceralara mı sürükleniyor? Zürih ve Londra Anlaşmalarını yıkmak toplumumuzun mahvı demektir.” Haberde ise üç Kıbrıslı Türk bakanın, üst düzey memurlarıyla bir önceki hafta içinde toplantı yayıp, Kıbrıslı Rum amir ve bakanları dinlememelerini, bir nevi sivil itaatsizlik kampanyası başlatılması gerektiğini telkin ettikleri belirtilerek, “Şimdilik sağduyu üstün geldi” görüşü dile getirilmekteydi.

KIBRIS RUM BASININA UYARILAR

6 Kasım 1961 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Eleftheria’nın Garip Tutumu” başlıklı bir yorumda, bu gazetenin Yunan genel seçimlerinden sonra KR halkının Yunan iktidar ve muhalefeti ile birlikte “acaip Zürih ve Londra anlaşmasının “adalet ve ahlak” esaslarına göre yeniden gözden geçirilmesini hedefleyen bir dış politika gütmelerini isteyen bir yorum yazdığı belirtilerek, şöyle denmekteydi: “Bugün bunun yapılmasını isteyen fanatik çevreler yarın anlaşmaların feshini de isteyebilirler. Zürih anlaşmasının kusursuz olduğunu iddia edecek değiliz. Ama bu anlaşmanın Kıbrıs’a önce barış, sonra da bağımsızlık sağladığı bir gerçektir. Daha sonra yapılan Londra anlaşması ve hazırlanan anayasa, Kıbrıs’taki iki esas topluma, elele vererek, sahibi bulundukları topraklar üzerinde kendi başına buyruk bir devlet kurmak imkanı sağlamıştır.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir yıllık mazisi, çeşitli dahili ve harici menfi tesirlere, telkin ve tahriklere rağmen, Cumhuriyetin yaşama kabiliyeti olduğunu göstermiştir. Cumhuriyetin yaşamasına uygun ortamı sağlayan Zürih anlaşmasıydı.”

Yorum yazısı, Eleftheria gazetesine “menfi neşriyattan vazgeçmelidir” diyerek, şöyle sonlanmaktaydı: “Barışın geç geldiği bu güzel topraklarda yeniden ıstıraplı, karanlık devirlerin başlamasını istemiyenlerin, sadece barış karakterine dahi bakarak, Zürih anlaşmasına saygı duyması gerekmektedir.”

13 Kasım 1961 tarihli (Sayı:66) Cumhuriyet’te de Kıbrıs Rum gazetelerine eleştiriler şu başlıklar altında sürdürülür: “Kül eşeleme Mahi”, “Eleftheria buna ne der”, “Onlara gelince” (Eleftheria’nın yazısına), “Gerçeklerle uzlaşmıyan görüşler” (Kypros’un yazısına).

20 Kasım 1961 tarihli gazetenin manşeti ise şöyle: “Dr. Spiridakis’e halisane tavsiyemiz, siyasi başarı uğruna memleketin havasını bulandırmamaktır. Rum Cemaat Meclisini savunurken, anlaşmalara saldırmak, siyasi olgunlukla bağdaşamaz.”

TEMSİLCİLER MECLİSİ’NDEKİ KRİZ

Cumhuriyet’in 25 Aralık 1961 tarihli manşeti ise “Gelir Vergisi Kanun Tasarısı geçirilemedi” şeklindeydi ve şu uyarı yapılmaktaydı: “Kıbrıs Türk ve Rum halkı iktisadi kriz ile pençeleşirken, Temsilciler Meclisi üyeleri siyasi kriz yaratma yoluna gitmemelidir. Siyasi mevki sahiplerinden beklenen itidalle hareket etmektir. Cumhurbaşkanı Yardımcısının beyanatının ruhu, hükümet sorumlularına örnek olabilecek mahiyettedir.

Peşinen şunu belirtelim ki, bugünkü siyasi kriz, bir taraftan “Türklerin her isteğine evet mi diyeceğiz” kompleksi içinde bulunan bir kısım şöven düşünceli Rum mebuslarıyla, öte taraftan Cumhuriyet rejiminin normal çalışmasını köstekleyici fikir ve icraatlarıyla tanınmış çevrelerin direktifi ile hareket eden bazı Türk üyelerinin inatçı tutumları neticesidir. Ne kadar acıdır ki, yapıcı fikir ve icraatıyla tanınmış Türk üyelerinden Berberoğlu’nun gayretleri dahi bu inatçı tutuma tesir edememiştir. (…) Bu hatalar zincirine daha büyük bir halka ekliyen, elbette ki Rum muhalefet partisinin organı olan “Ethniki” gazetesinin şövenistçe kaleme alınan makaleleridir.”

1 Ocak 1962 tarihli (Sayı:73) gazetenin manşeti de “Gelir Vergisi Tasarısının geçmemesinin yarattığı acaip durum” şeklinde olup, şu uyarı yapılmaktaydı: “Hükümet mekanizması aksayacağı gibi vatandaş çifte vergi ödeyecektir. Temsilciler Meclisi üyelerini halka karşı olan ödevlerini ifaya davet ederiz.”

Cumhuriyet gazetesi, 8 Ocak 1962 tarihli (Sayı:74) nüshasında şu manşeti kullanmıştı: “Cumhurbaşkanının sözlerine hissiyat değil mantık hakim olmalıdır… Kıbrıs basını memleket davalarına ciddiyetle eğilmelidir.”

Haberde Makarios’un dini bir kurum toplantısında yaptığı konuşmada, Kıbrıs Anlaşmalarının, zafere bir sıçrama tahtası olduğundan ve anayasayı değiştirmeye çalışacağından söz ettiği ve bundan sonra işçi sendikalarının BM’e telgraf göndererek, yüzde 70-30 nisbetinin yeniden gözden geçirilmesini talep etmelerine zemin hazırladığı belirtilmekteydi. Gazete haberini şu sözlerle sonlandırmaktaydı: “Genel efkara müspet yönde ışık tutmakla görevli olan Kıbrıs basınına düşen vazife, yurdumuzdaki huzursuzluğu körükleyici her türlü neşriyattan sakınmaktır.”

12 Şubat 1962 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Yorgacis’in affolunmaz gafı” başlıklı yazıda, İçişleri Bakanı’nın Limasol’daki bir açılış töreninde Kıbrıs Türk toplumunun duygularını incitici ve Türk ulusu hakkında ithamlarla dolu bir söylev verdiği duyurulurken, gazetenin bir hafta sonraki sayısında Haşmet M. Gürkan, “Bıkıp usandık” başlıklı köşe yazısında şu uyarıyı yapmaktaydı: “Sorumlu makamlardaki politikacılar söz düellosunu bir yana bıraksınlar, meseleleri masa başında çözsünler.”

Aynı gazetede yer alan “Asayişsizlik önlenmelidir” başlıklı haberde ise şu uyarılar yapılmıştı: “Alış-veriş yapmak için Rum mahallelerine giden bazı Türk seyyar satıcıların bir kısım Rum gençleri tarafından tahkir edilerek kovuldukları haber verilmektedir… Polis Kumandanı ve İçişleri Bakanı bu haberleri tekzip etmedi, yoksa aciz mi polis?”

Cumhuriyet gazetesinin 19 Şubat 1962 tarihli nüshasında yer alan “Dr. Küçük’ün Anayasa mahkemesine müracaatı münasebetiyle” başlıklı yazıda şöyle denilmekteydi:

“Kıbrıs’ın dış siyaseti ile ilgili birçok meselelerde, gerek kendisine, gerekse Türk bakanlarına söz hakkı tanınmadığını ileri sürerek Yüksek Anayasa Mahkemesine müracaatta bulunmuştur. Cumhuriyet hükümetindeki Türk yetkilileri baştan savmakla cemaatlerarası münasebetlerin gelişmesine hizmet edilemez.”

 12 Mart 1962 tarihli gazetenin manşeti ise şöyle: “Cumhurbaşkanı Makarios ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı tekrar görüşecekler. Toplumlar arası yakınlaşma bazı hürriyetlerin kısılması pahasına mı gerçekleşiyor?

Haber şöyle devam ediyor:“Makarios ve Küçük’ün bir hafta önce yaptıkları görüşmede, toplumlararası yakınlaşmayı güden ilk görüşme idi. Bu hafta tekrar buluşarak, iki toplum arasında askıda kalan bazı meseleleri etraflıca gözden geçirecekler.”

Haberin sonunda yine bir uyarı var : “Toplumlararası huzuru, yurttaşların fikir ve söz hürriyetleri pahasına ele edilmesi yurt için asla bir kazanç sayılamaz.”

Cumhuriyet gazetesinin 26 Mart 1962 tarihli nüshasında şu haber önemli haber var: “Bayraktar ve Ömerge camilerine yapılan tecavüz neticesi, Bayraktar’ın kabri tahrip edildi, minareye önemli hasar oldu. Menfur tecavüzü şiddetle telin ederiz.” Haber şöyle sonlanmaktaydı: “İki cemaat arasındaki münasebetlerin müspet yönde inkişafını özliyen bir gazete olarak, toplumlararası münasebetlere bir suikast teşkil eden bu tecavüzleri yaratan karıştırıcı zihniyeti şiddetle telin ederiz.”

GAZETE VE YAZARLARINA YAPILAN BASKILAR, TEHDİTLER

Cumhuriyet gazetesinin 18 Eylül 1961 tarihli sayısında ön sayfadan yayımlanan “Baskıcılar ve İdealistler” başlıklı ve herhangi bir imza kullanılmayan yazıda, gazetenin dağıtımına ve fikirlerin paylaşılmasına engel olunmak istendiği belirtilmekteydi. Kıbrıs Türk liderliğinin sesi Nacak gazetesinin yaptığı yayınların kastedildiği ilgili paragraftaki ifadeler şöyleydi: “Malûm ve mahut baskıcı ve tedhişçi çevreler ‘Cumhuriyet’ aleyhine yeni bir kampanya başlattılar. Bunların gayesi Cumhuriyet’in okunmasını, tevziini, yazdığı fikirlerin yayılmasını her ne pahasına olursa olsun önlemektir.”

Gazetenin 1 Ocak 1962 (Sayı:73) tarihli manşetinin altında “Vatandaş uyanık ol: Tethiş Kol geziyor” başlığı altında Avukat Ayhan Hikmet’in 28 Aralık gecesi arabasına hasar verilmek istendiği kaydedildi. 2. sayfada ise Ayhan Hikmet’in “Faşizme giden yol” başlıklı yazısı yer aldı.

9 Nisan 1962 tarihli Cumhuriyet’te “Müfritler Yüzünden” başlıklı makalesinde Haşmet M. Gürkan, şunları yazdı: “Her iki tarafta da müfrit elemanların olduğu gerçeğini gören ve bir önceden memleket ve toplum menfaatları uğruna bunlarla bir mücadeleye girişen bir gazete olarak Sayın Cumhurbaşkanının (bir İstanbul Gazetesine verdiği demeç) teşhisine işaret etmek isteriz.”

İKİ AVUKAT ÖLDÜRÜLEREK, MUHALEFET SUSTURULUYOR

Cumhuriyet, Ömerge ve Bayraktar Camilerine konan bombalarla ilgili olarak 23 Nisan 1962 tarihli (Sayı:89) son nüshasında “Vatandaş bildiğini söylesin” başlığı altında şu çağrıda bulunmuştu: “Bu olaylar hakkında bilgisi olan vatandaşların hiç çekinmeden Tahkikat Komisyonlarına bildirmesi memleketimizin selameti ve adamızda huzurun kökleşmesi bakımından elzemdir.”

Aynı gazetede yer alan “Nacak’a hatırlatırız ki” başlıklı yazıda ise şöyle denmekteydi: “Evet tekrar ediyoruz: Bomba hadiselerinin sorumlusu alçak, adi ve satılmış herifin kim olduğunu aklı selim sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki maskenin indirileceği gün yakındır. Ve o gün geldiğinde bu alçakça bomba hadiselerinden dolayı Türk toplumunun sorumlu tutulamıyacağını kat’iyetle ifade edebilecek olan yine biz olacağız.”

Bu satırların gazetede yer aldığı günün gecesinde, önce saat 20:30 sıralarında arabasıyla evinin önüne gelen Ahmet Gürkan otomatik silahla vurularak öldürülür. Daha sonra, gecenin ilerleyen saatlerinde, saat 01:45 sularında Ayhan Hikmet, evindeki yatağında, karısının gözleri önünde av tüfeği ile vurularak öldürülür. Bundan sonra Kıbrıs Türk toplumu içinde var olan muhalif sesler, derin bir sessizliğe gömülecektir!

 

(Bu bildiri, Kıbrıs Tarih Çalışmaları Derneği’nin, Kıbrıs Üniversitesi’nin Tarih ve Arkeoloji Bölümü ve Lefkoşa Üniversitesi’nin Hukuk Bölümünün işbirliği ile, Lefkoşa’da 1-2 Aralık 2013 tarihinde, Kıbrıs Araştırma Merkezi’nin müteveffa Başkanı Kostas Kyrris (1927-2009)’in anısına düzenlediği, “Kıbrıs’ta Rumlar ile Türklerin birlikte var olma dönemi (1960-1963)” konulu uluslararası konferansta İngilizce olarak okunmuştur.)