Yeni Kıbrıs Partisi’nin 1. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle Parti Genel Başkanı Alpay Durduran’ın kaleme aldığı ve “Dünyada bir ada” başlığını taşıyan 123 sayfalık kitapçık, Kıbrıs Türk toplumunun 1990’ların başında içinde bulunduğu acı durumu çok güzel anlatan bir belge niteliğinde. 30 bin TL gibi bir dayanışma fiyatıyla satılan kitapçık, üç bölüm halinde düzenlenmiş: A-Dünyaya bir bakış (s.4-80), B-Tutsak Kıbrıs (s.81-117), C-Dünya ve Kıbrıs (s.118-123)
Durduran’ın bilinen yazış şekli, kitaba egemen.
Yazar, kitabın başına yazdığı önsözde, Kıbrıs Türk toplumunun 30-40 yıldır bir
belirsizlik içinde olduğuna parmak basarak, toplum bireylerinin her değişikliğe
direnmeye çalışan bir ön koşullanma içinde olduğunu öne sürmekte ve şöyle
demektedir: “Değişmemiz gerektiğine ve
ortama uyum sağlarken bir kurbağa gibi rehavete kapılıp haşlanmamamız
gerektiğine işaret etmek istedim.” Nitekim kitabın kapağını süsleyen
kurbağa resmi üzerinde de şöyle denmektedir: “Koyun kurbağayı bir kazana ve besleyin. Bir süre sonra hafif hafif
ısıtın, kurbağanın hiç telaş ve şikayet etmeden haşlanıp öldüğünü göreceksiniz.”
Bu saptamanın devamı metin içinde şöyle verilmektedir: “Ne yazık ki alışma, bağımlılık kazanma ve uyum sağlamayı, kurtulmaya
tercih etme, canlıların doğal davranışları arasındadır. Onun için fazla şikayet
edip, mücadeleyi bırakanların arkasından ağlayacağımıza gerçeği kabul edip,
mücadeleye devam etmeli ve yeni savaşçılarla güçlenmeye çalışmalıyız.” (s.78)
“Bizim için hazırlanan ortama
alışmıyalım. Gözlerimiz kapanmasın. Kurbağa gibi sıcağa alışıp haşlanıp
gitmeyelim” (s.79)
Alpay Durduran’ın bu görüşüne katılmamak elde değil.
Çünkü 1974’den beri bu toplumda mücadeleden dönenlerin sayısına bakıldığında,
neden olumlu bir sonuca varamadığımızın da içyüzü ortaya çıkmış olur.
Kitabın özellikle 43. ve 80. sayfaları arasında yer
alan, yolsuzluk ve yozlaşma konularıyla ilgili bölümleri ibretle okunan bir
belge niteliğindedir. Bunları yazan kişinin 1976-83 yıllarında ana muhalefet
partisi başkanlığı yaptığını da düşünecek olursak, işin vahameti daha da ortaya
çıkar. Durduran, “Geldiğimiz nokta
korkunçtur” (s.52) diyor.
Yıllar önce kendisiyle bir konuşmamızda bana, “Bu ülkede istisnasız herkes birşeylerden korkuyor”
dediği zaman, dokunulmazlık hakkı olan bir milletvekilinden bunu duymanın
hüznünü yaşamıştım. Durduran “Tutsaklık korku yayar” başlıklı bölümde, “Korku bir hava gibi her tarafı sarmıştır. O
kadar ki çoğu buna alışmış ve beraber yaşamayı öğrenmiştir” diyor. (s.11)
Muhalif demokratları susturmak için silaha başvurulduğu 1958’i, 1962’yi, 1965’i
ve 1974 sonrasını yaşayan Kıbrıs Türk toplumu korkutuculara karşı savaş
vermeden, hukukun üstünlüğünü egemen kılmadan, bu açmazdan kurtulamayacaktır.
Bunun bilincine varmak zorundayız.
A.Durduran’ın kitabını okurken aklıma hep,
Müsevvidzade Osman Cemal’in 1911 yılında yayımladığı “Dikkat: Her kötülük
yabancılardan değil, tanıdıklardan gelir” başlıklı kitabında yazdıkları geldi.
(Tıpkı basımı için bak: Tarihimize ışık tutan yeni bir kaynak - Harid Fedai’nin
sunuş yazısı ile Yeni Kıbrıs dergisi No.4-9, 1989) Harid Fedai’nin
tanımlamasına göre, 1911 yılının Kavanin Meclisi seçimlerine Lefkoşa-Girne
bölgesinden adaylığını koyan bu avukat, gerçi seçilememişti (1990’daki Başkanlık
ve milletvekilliği seçimlerinde YKP’nin adayı Alpay Durduran gibi), ama 1878
ile 1908 yılları arasındaki 30 yıllık bir kesitin yöneticilerini işaret parmağı
ile göstermiş ve onlara adeta “suçlu ayağa kalk” demişti. Bunun bir benzerini
Alpay Durduran 80 yıl sonra “Dünyada bir ada” kitabıyla yapıyor. Onun
değerlendirmeleri ile Osman Cemal’in 80 yıl önceki şu değerlendirmesi birbirini
tamamlıyor: “Salt, ben işbaşına geçeyim
ve rakibimi tepelemeye muktedir olayım” kötü düşüncesiyle koşup uğraşacak
olursak, emin olmalıyız ki bizim Ceziredeki mevcudiyetimiz kuru bir gürültü ve
kalabalıktan ibaret kalacaktır. Çünkü bizim her işimizde hareket planlarımızı;
garaz ve kin ve hased gibi zararlı düşüncelerin bozucu eli tayin ve beyan
ettikçe hiçbir işe, işi bilen birini bulamayacağımız gibi bulmak için de cüzi
bir surette görüş üretmek meziyetinden mahrum kalacağız.” (agy, 8/1989)
Düşünüyorum da, acaba 80 yılda Kıbrıs Türk toplumu,
yöneticileri yüzünden hiç mi arpa boyu dahi olsa bir yol alamadı? Hukukun
üstünlüğüne dayalı bir yönetimi ne zaman kurabileceğiz? “Çok şükür ki ısınan suyun farkında olan, dışarıya atlayan kurbağalar
var. Umut onlarda.” (s.117) Ne demişler: “Umut olmadan, umut edilen ele
geçirilemez.”
(Yeni Çağ gazetesi, 18 Kasım 1990)