Silahlı çatışma bölgeleri ve işgal edilmiş topraklardaki sivil kişiler, savaş sırasındaki sivil kişilerin korunması ile ilgili ve 12 Ağustos 1949 tarihli 4. Cenevre Sözleşmesindeki 159 madde ile korunmuşlardır. İşgaller, geçici bir süreyle olur ve işgal güçleri, kendi yönetimleri altında korunmakta olan kişilerin çıkarlarının güvence altına almakla yükümlüdürler.
can-kibrisim
25 Mayıs 2022 Çarşamba
PROTOKOL, CENEVRE SÖZLEŞMESİ ÇERÇEVESİNDE DE DEĞERLENDİRİLMELİDİR
30 Nisan 2022 Cumartesi
AHMET CAVİT AN DA TÜRKİYE’YE ALINMADI
Türkiye’ye bir giriş
yasağı daha
11 Temmuz 2021 – 17:40 – yeniduzen.com
Cumhurbaşkanlığı Eski Basın ve İletişim Koordinatörü Ali
Bizden’in ardından, Araştırmacı Yazar Dr. Ahmet Cavit An da bugün gittiği
İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan “giriş yasağı” olduğu gerekçesiyle
Türkiye’ye alınmadan geri gönderildi.
AHMET CAVİT AN DA TÜRKİYE’YE ALINMADI
Cumhurbaşkanlığı Eski Basın ve İletişim Koordinatörü Ali
Bizden’in ardından, Araştırmacı Yazar Dr. Ahmet Cavit An da bugün gittiği
İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan “giriş yasağı” olduğu gerekçesiyle
Türkiye’ye alınmadan geri gönderildi.
Kanal Sim’e konuşan An, ablası ile birlikte İstanbul
üzerinden İzmir’e transit gitmek için Ercan Havalimanı’ndan ayrıldığını, 06:20
uçağıyla İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na gittiğinde ise, pasaport
kontrolünde, görevliler tarafından “G-82” gerekçe gösterilerek ülkeye alınmadığını
söyledi.
Havalimanında görevli polis eşliğinde üzerinde Göç İdaresi
yazan bir odaya alındığını söyleyen An, kendisine, hakkındaki kararın 2020
yılının Eylül ayında alındığının, detaylı bilginin de Kıbrıs’taki Türkiye
Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nden alınabileceğinin söylendiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı Eski Basın ve İletişim Koordinatörü Ali
Bizden de 6 Temmuz akşamı İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda “milli
güvenliğe aykırı davranış” ithamı ile Türkiye’ye alınmamış ve sabaha kadar
“Kabul Edilemez Yolcular Odası”nda tutularak, Kıbrıs’a geri gönderilmişti.
Ahmet Cavit An kimdir?
1950 yılında Lefkoşa'da doğan Ahmet An, İstanbul Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonta Leipzig'de çocuk doktoru ünvanını aldı.
1982'den beri Lefkoşa'da serbest hekim olarak çalışmaktadır.
Ahmet Cavit An, Kıbrıs’a yönelik araştırma, inceleme ve
kitaplarıyla da biliniyor.
________________________________________
G82 KODU NEDİR?
Ali Bizden’in Türkiye’ye girişine izin verilmemesine gerekçe
olarak ‘G82’ kodu gerekçe olarak gösterildi.
‘G82’ kodu, “milli güvenlik aleyhine faaliyetler” olarak
nitelendiriliyor ve bu kapsama alınan kişiler sınır dışı ediliyor.
Farklı harfler, farklı kategorilerden kişileri temsil
ediyor.
“A” kodu mahkeme
kararlarını, “Ç” kodu geçici olarak ülkeye giriş yasaklarını, “G” ve “O” kodu
ülkeye giriş yasaklarını belirtirken, “N” kodu ise (çalışma koşullu) izne
dayalı girişle ilgili.
Bir Kıbrıslıtürk daha Türkiye’ye alınmadı: Ülkeye girişiniz yasak!
12 Temmuz 2021 – ozgurgazetekibris.com
Muhalif duruşuyla tanınan Kıbrıslıtürk Araştırmacı Yazar Dr.
Ahmet Cavit An bugün İstanbul Havalimanı‘ndan Türkiye‘ye alınmadı ve kendisinin
ülkeye giriş yasağı olduğu söyleyenerek ülkeye geri gönderildi
An, İstanbul Havalimanı’ndan Türkiye’ye alınmadı
Özgür Gazete‘ye konuşan Dr. An, ablasıyla birlikte İzmir‘e
transit uçmak için bu sabah Ercan Havaalanı‘ndan saat 06:20 uçağıyla İstanbul’a
gittiğini anlattı. İstanbul Havalimanı’nda polis kontrolü için sıraya
girdiklerini belirten An, “Ablam kontrolden geçti, sıra bana gelince
durdurdular. Sizi alamayız diyerek ‘G28 nedeniyle’ dediler” dedi. (G28: ‘Milli
güvenlik aleyhine faaliyetler”’ olarak nitelendiriliyor ve bu kapsama alınan
kişiler sınır dışı ediliyor)
“Ülkeye girişiniz yasak”
Polisin bu açıklamasından sonra kapısında ‘Immigration
Department‘ (Göç Dairesi) yazan bir odaya alındığını belirten An, burada neden
ülkeye giremediğinin sebebini sorduğunu ve verilen cevabı aktardı.
An, “2020 yılının Eylül ayında alınan bir kararmış bu.
‘Ülkeye girişiniz yasak’ dediler ve ancak Kıbrıs’a dönüp TC Lefkoşa
Büyükelçiliği’nden bilgi alabileceğimi söylediler. Elime bir kağıt verdiler ve
o kağıtta ülkeye kabul edilmeme nedenleri arasından, ‘Yasa Numarası: 65/58
Article 15-1B hakkında’ yazan maddeyi işaretlediler. Bir sonraki uçuşla da beni
adaya geri gönderdiler” dedi.
Ahmet Cavit An kimdir?
Emekli Çocuk Doktrou olan Ahmet Cavit An aynı zamanda
Araştırmacı Yazar’dır. An, 1989’da kurulan Bağımsız ve Federal Kıbrıs İçin Temas
Grubu’nun da hem kurucuları arasında yer almış hem de Türk Koordinatörlüğü
görevini yürütmüştür. (Özgür
Gazete/Özel Haber)
Türkiye’nin 'yasaklı
Kıbrıslılar' listesi genişliyor: Araştırmacı yazar Dr. An geri gönderildi
KKTC Cumhurbaşkanlığı'nın eski basın ve iletişim
koordinatörü Ali Bizden'ın ardından, araştırmacı yazar Dr. Ahmet Cavit An
'G-82' gerekçe gösterilerek Türkiye'ye alınmadı.
12 Temmuz Pazartesi 2021 - gazeteduvar.com.tr
Nikolaos Stelya
LEFKOŞA - KKTC’nin eski cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın
basın ve iletişim koordinatörü Ali Bizden’in ardından, araştırmacı yazar Dr.
Ahmet Cavit An, giriş yasağı’ olduğu gerekçesiyle İstanbul Sabiha Gökçen
Havalimanı’ndan Türkiye’ye alınmadan geri gönderildi. Çocuk doktoru olan ve
Kıbrıs’la ilgili sayısız kitap ve makaleye imza atan An, ablası ile birlikte
İstanbul üzerinden İzmir’e transit gitmek için İstanbul Sabiha Gökçen
Havalimanı’na vardığı esnada, pasaport kontrolünde, görevliler tarafından
'G-82' kodu gerekçe gösterilerek ülkeye alınmadı. 'G-82' kodu, 'milli güvenlik
aleyhine faaliyetler' olarak nitelendiriliyor.
Havalimanında görevli polis eşliğinde üzerinde Göç İdaresi
yazan bir odaya alınan An, kendisi hakkında Eylül 2020'de alınan bir kararın
olduğu konusunda bilgilendirildi. Havalimanındaki yetkililer ayrıca An’a,
detaylı bilgiye de Kıbrıs’taki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nden
ulaşabileceğini söyledi. An, ‘giriş
yasağı’ temelinde başka bir uçak ile KKTC’ye geri gönderildi.
Kıbrıslı düşünürün başına gelenlerin benzerini geçtiğimiz
hafta başlarında Cumhurbaşkanlığı'nın eski basın ve iletişim koordinatörü Ali
Bizden de yaşadı. Kıbrıslı iletişim uzmanı, 6 Temmuz akşamı İstanbul Sabiha
Gökçen Havalimanı’nda ‘milli güvenliğe aykırı davranış’ ithamı ile Türkiye’ye
alınmamış ve sabaha kadar 'kabul edilemez yolcular odasında' tutularak,
Kıbrıs’a geri gönderilmişti.
AN SINIR DIŞI KARARI İÇİN NE DİYOR?
Geçtiğimiz senelerde, Kıbrıs'taki ve Türkiye'deki milliyetçi
çevrelerle Kıbrıs sorunu temelinde karşı karşıya geldiğini söyleyen An, 'sınır
dışı' kararı karşısında şaşkınlığını gizlemiyor. Kıbrıslı yazar 2003 yılında, Kıbrıs’ta
sınır kapıları-barikatların açılmasından evvel AİHM nezdinde ‘örgütlenme
özgürlüğü’ temelinde hukuki bir mücadele başlattığı hatırlatmasında bulunduktan
sonra, kendisi hakkında, yıllar sonra 2020 Eylül’ünde Türkiye’ye giriş yasağı
verilmesine bir anlam veremiyor.
“Karar nasıl ve neden alındı” sorusuna yanıt arayan An,
İstanbul’da havalimanında yetkililerin kendisine bir mektup verdiğini ve bu
mektupta milli güvenliğe atıf bulunduğuna dikkat çekiyor. An, KKTC pasaportu
sahip vatandaşlarla ilgili söz konusu işlem sonucunda 1 aydan 5 yıla kadar
ülkeye giriş yasağının gündeme geldiğini de vurguluyor.
KKTC'YE ELEŞTİRİ
Kıbrıs konusunda federal çözümden hiçbir zaman taviz
vermediği ve Türkiye’nin 1960 anlaşmaları hilafında hareket ettiği görüşlerini
dillendiren An, kendisi hakkında Türkiye’ye giriş yasağı konduğu dönemde
Mustafa Akıncı liderliğinin bir savunucusu konumunda olmadığı, KKTC’nin eski
cumhurbaşkanıyla Kıbrıs meselesinde ayrı düştüğü noktaların olduğunu da
belirtiyor.
Kıbrıs’a yönelik araştırma, inceleme ve kitaplarıyla tanınan
çocuk hekimi An, son gelişmeler karşısında KKTC yönetiminin takındığı tavrı da
eleştiriyor. An’a göre bu tavır ‘egemen KKTC’ iddiasıyla bağdaşmıyor.
'KAMU MENFAATİ' İDDİASI
Bizden ile An’ın Türkiye’de karşılaştığı muamele Kıbrıs’ta
‘yasaklılar listesi’ tartışmasını alevlendirdi. Söz konusu listede birçok
Kıbrıslı aydının bulunuyor olma ihtimali, Kıbrıs’taki muhalefetin tepkisine
neden oldu. Son gelişmelere KKTC’deki iktidar kesimleri de tepki verdi.
Kıbrıs basınına konuşan iktidardaki Ulusal Birlik Partisi
(UBP) Genel Sekreteri, Oğuzhan Hasipoğlu, "Yaşananlar Türkiye’nin kendi
kamu menfaatiyle ilgili” dedi. Parti olarak, şu ana dek bir tasarruflarının
olmadığı bilgisini de paylaşan Hasipoğlu ayrıca, "Bu, partinin meselesi değildir.
Gerek görülmesi halinde, gereken adımları Dışişleri Bakanlığı atacaktır”
ifadelerini kullandı.
BİZDEN, TATAR'DAN GÖRÜŞME TALEP ETTİ
Bu arada geçtiğimiz hafta Türkiye’den sınır dışı edilen
Bizden, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’dan görüşme talep ettiğini açıkladı. “Ersin
Tatar ile görüşme talebimi kendilerinin cumhurbaşkanlığındaki özel asistanına
ilettim” açıklamasında bulunan Bizden, şöyle konuştu: “Kabul etmeleri
durumunda, kabul edilemez durum hakkındaki düşüncelerimi iletip kendilerinin
düşünce ve değerlendirmelerini dinleyeceğim. KKTC cumhurbaşkanlığına kabulüm
mümkün değilse de bana bildirmelerini rica ettim."
An: Onların bürokrasisi de böyle çalışır
13 Temmuz 2021
- ozgurgazetekibris.com
Türkiye’ye ‘milli güvenlik aleyhine faaliyetleri’
gerekçesiyle alınmayan ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Kıbrıs’a geri
gönderilen yazar Dr. Ahmet Cavit An, söz konusu kararın barış ve çözüm
yanlılarını korkutma amacı taşıdığını söyledi
An: Karar, barış ve çözüm yanlılarını korkutma amacı taşıyor
İzmir’e gitmek üzere Ercan Havalimanı’ndan İstanbul Sabiha
Gökçen Havalimanı’na sabah saat 06.20’de inen araştırmacı yazar Dr. Ahmet Cavit
An, “G-82” olarak kodlanan ‘milli güvenlik aleyhine faaliyetler’ gerekçesiyle
ilk uçakla geri gönderildi. Havalimanında görevli polis eşliğinde üzerinde “Göç
İdaresi” yazan bir odaya alındığını belirten An, kendisine, hakkındaki kararın
geçen yıl Eylül ayında alındığını ve detaylı bilginin de Kıbrıs’taki Türkiye
Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nden alınabileceğinin söylendiğini aktardı. Kıbrıs’ın
alternatif tarihi üzerine çalışmaları bulunan Cavit An, yaşadıklarını
Mezopotamya Ajansı’ndan gazeteci Sedat Yılmaz’a anlattı.
An: Karar barış yanlılarına karşı
İnternette edindiği bazı bilgilere göre aynı konumda 32
kişilik bir liste olduğunu ifade eden An, hakkındaki kararın geçen yıl Eylül
ayında alındığını ve bunun da son cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir ay
öncesine tekabül edilmesinin tesadüf olmadığını dile getirdi. Kararın Kıbrıslı
aydın, muhalif ve barış yanlısı olanlara karşı olduğunu belirten An, “Seçim
öncesi federasyon yanlılarını, çözüm yanlılarını, barış yanlılarını,
Türkiye’nin buradaki işgaline karşıt olanları bir liste yapın dediler herhalde.
Biz bunları korkutalım dediler. Böyle istediler. Onların bürokrasisi de böyle
çalışır” dedi.
“46 senedir ne yapıyorsun?”
Bu kararın siyasal olduğunun altını çizen An, 2003’te
Türkiye’ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtığı davayı kazandığını
hatırlattı. Daha önce Facebook sayfasında başkasına ait paylaştığı bir
karikatürde Türkiye’ye terörist denildiği yönünde suçlamalara da maruz
kaldığını vurgulayan An, “Kaldı ki şimdi ben Türkiye’ye terörist dersem, o
karikatürde olduğu gibi, haksız sayılmam. Sen Suriye’nin kuzeyini işgal ettin,
Irak’ın kuzeyini işgal ettin. Benim ülkemde de 160 bin Kıbrıs Rum’u, 40 bin
Kıbrıslı Türk’ü göçmen yaptın. Adada 46 senedir ne yapıyorsun? Bu sürede 150
bin nüfus aktardın, Kıbrıs Türkleri azınlığa düştü” diye konuştu.
G82 kodu nedir?
“G82” kodu, “milli güvenlik aleyhine faaliyetler” olarak
nitelendiriliyor ve bu kapsama alınan kişiler sınır dışı ediliyor. Farklı
harfler, farklı kategorilerden kişileri temsil ediyor. Buna göre, “A” kodu
mahkeme kararlarını, “Ç” kodu geçici olarak ülkeye giriş yasaklarını, “G” ve
“O” kodu ülkeye giriş yasaklarını belirtirken, “N” kodu ise (çalışma koşullu)
izne dayalı girişle ilgili.
'Kırılma noktası'
13 Temmuz 2021 – yeniduzen.com - Ayşe GÜLER
‘Güvenlik’ gerekçesiyle Türkiye’ye alınmayan KKTC
Cumhurbaşkanlığı eski Basın ve İletişim Koordinatörü Ali Bizden’in ardından,
Kıbrıslı Araştırmacı Yazar Ahmet Cavit An’ın da girişine izin verilmemesi,
gözleri ‘yasaklı listesine’ çevirdi.
‘Güvenlik’
gerekçesiyle Türkiye’ye alınmayan KKTC Cumhurbaşkanlığı eski Basın ve İletişim
Koordinatörü Ali Bizden’in ardından, Kıbrıslı Araştırmacı Yazar Ahmet Cavit
An’ın da girişine izin verilmemesi, gözleri ‘yasaklı listesine’ çevirdi.
Her iki isim, detaylı açıklama için Kıbrıs’taki Türkiye
Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne yönlendirilse de henüz bilgi paylaşımı yapılmadı.
Bilgi almak için aradığımız Polis Basın Subaylığı da resmi
açıklama yapılmazken, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı İsmet Korukoğlu ise
geçtiğimiz gün yapılan açıklamaya ek bir bilgi vermenin mümkün olmadığını,
istişarelerin sürdüğünü belirtti.
Öte yandan 'milli güvenliğe aykırı davranış' ithamı
nedeniyle Türkiye’ye girişinin yasaklandığını, İstanbul Sabiha Gökçen
Havaalanı’ndaki pasaport kontrolü sırasında öğrenen Bizden ise Cumhurbaşkanı
Ersin Tatar’dan görüşme talep etti.
Bir haftalık sürede hem Bizden, hem de An’ın Türkiye’ye
alınmaması, akıllara ‘sır’ gibi saklanan
yasaklı listesinde kimlerin olup olmadığı sorusunu da getirdi.
Barolar Birliği Başkanı, Avukat Hasan Esendağlı konuyla
ilgili endişelerini dile getirdi, Türkiye’nin KKTC vatandaşlarına yönelik
yaklaşımını ‘dikkat çekici’ ve ‘kırılma noktası’ olarak değerlendirdi.
Esendağlı, KKTC’deki yetkililerin yaşananlarla ilgili
herhangi bir girişim yapmayarak, sessiz kalmalarından duyduğu kaygıyı da dile
getirerek, konunun takipçisi olacaklarını aktardı.
Liste Eylül ayında oluşturuldu…
Bizden ve An’ın verdiği bilgiler dikkate alındığında
‘yasaklı listesine’ yönelik kararın geçtiğimiz yıl, Eylül ayında alındığı
görüldü.
‘Giriş yasağı’ listesinin Ekim ayında gerçekleşen
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde oluşturulması da dikkat çekti.
Türkiye’ye giriş izni verilmeyen Kıbrıslı Araştırmacı Yazar
Ahmet Cavit An, YENİDÜZEN’e konuştu:
“Giriş yasağı varsa, bu kararı kim aldı?”
Türkiye’ye giriş izni verilmeyen Kıbrıslı Araştırmacı Yazar
Ahmet Cavit An, YENİDÜZEN’e konuştu, “Yaşanılanları düşünce ve fikir özgürlüğü
anlamında değerlendirmek gerekiyor. Hakkımda giriş yasağı var denildi, ülkeye
alınmadım. Bana kabul edilemeyen yolcu formu gösterildi, 10-15 gerekçe vardı”
dedi.
An, “Giriş yasağı varsa, bunu kim aldı? Başkalarına da bu
karar alındıysa neden duyurulmaz?” diye sordu.
Giriş yasağı ile ilgili gerekli bilginin TC Lefkoşa
Büyükelçiliği tarafından verileceğinin ifade edildiğini söyleyen An, “Yasağın
gerekçesini söylesinler, elçilik bize açıklasın” şeklinde konuştu.
An, şöyle devam etti: Türkiye’ye giriş yasağına yönelik
kararın Eylül ayında alındığı ifade edildi. Ali Bizden ile aynı tarihler…
Bu olayı fikir ve düşünce özgürlüğü değerlendirmek
gerekiyor.
Türkiye’ye bir giriş yasağı daha
Bizden: Tatar’ın değerlendirmelerini dinlemek istiyorum
Öte yandan KKTC Cumhurbaşkanlığı eski Basın ve İletişim
Koordinatörü Ali Bizden, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’dan görüşme talep ettiğini
açıkladı.
Bizden, görüşme talebinin kabul edilmesi halinde Türkiye’ye
girişinin yasaklanmasına yönelik düşüncelerini ileteceğini ve Tatar’ın bu
konudaki değerlendirmesini dinlemek istediğini belirtti.
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Bizden, şöyle dedi:
Ersin Tatar ile görüşme talebimi kendilerinin Cumhurbaşkanlığındaki özel
asistanına az önce ilettim. Kabul etmeleri durumunda kabul edilemez durum
hakkındaki düşüncelerimi iletip kendilerinin düşünce ve değerlendirmelerini dinleyeceğim.
KKTC Cumhurbaşkanlığına kabulüm mümkün değilse de bana bildirmelerini rica
ettim.
Bizden: Tatar’dan görüşme talep ettim
Barolar Birliği Başkanı, Avukat Hasan Esendağlı:
“Endişeliyim, kırılma noktası…”
Barolar Birliği Başkanı, Avukat Hasan Esendağlı, Ali
Bizden’den sonra Ahmet Cavit An’ın da Türkiye’ye girişinin yasaklanmasıyla,
Türkiye’deki hükümetin bazı Kıbrıslı Türklere yönelik, daha sistemli denilecek
bir uygulama içinde olduğunu gösterdiğini belirtti.
Türkiye’nin KKTC vatandaşlarına yönelik yaklaşımını ‘dikkat
çekici’ ve ‘kırılma noktası’ olarak değerlendiren Esendağlı, bu konuda endişe
taşıdığını aktardı.
Esendağlı, KKTC’deki yetkililerin yaşananlarla ilgili
herhangi bir girişim yapmayarak, sessiz kalmalarından duyduğu kaygıyı da dile
getirdi.
“Türkiye, KKTC’nin resmi ilişki içerisinde olduğu tek ülke.
Oradan da KKTC vatandaşlarına milli güvenlik tehdidi gerekçesiyle engel
konulması, özellikle dünyaya erişim noktasında sıkıntı olan KKTC’li vatandaşlar
açısından ciddi bir olaydır” şeklinde konuşan Esendağlı, hem sebeplerini hem de
sonuçlarını takip edeceklerini aktardı.
“Türkiye, ifade özgürlüğü açısından sorunlu…”
“Türkiye Cumhuriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü anlamında
sorunlu bir yer” diyen Esendağlı, orada TC vatandaşlarına yönelik uygulamaların
bunu gösterdiğini kaydetti.
Esendağlı, “Artık idrak etmemiz gereken şey, bu yaklaşımın
KKTC’de de muhalif unsur olarak gördüklerine sirayet edeceği noktasıdır” dedi.
Türkiye’nin KKTC’deki muhalif seslere olumsuz bir yaklaşımı
olduğunu dile getiren Esendağlı, ilk kez böyle bir tavır içerisine girildiğini
belirtti.
Esendağlı, “Her devletin kendi egemenliği altındaki ülkeye
girişleri düzenleme noktasında yetkisi var. Bu yetkinin kullanış şekli
anlamında buradan yapılacak eleştirilerin çok anlamı olmaz” dedi.
Dışişleri Bakanlığı, Ali Bizden'in Türkiye'ye girişine izin
verilmemesi üzerine gerekli girişimlerin yapıldığını, istişarelerin devam
ettiğini açıkladı.
Dışişleri'nden yapılan açıklama şöyle:
Cumhurbaşkanlığı Basın ve İletişim eski Koordinatörü Ali
Bizden’in 6 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası
Havalimanında Türkiye Cumhuriyeti’ne giriş yapmasına müsaade edilmemesinin
öğrenilmesi üzerine, Bakanlığımız ile Ankara Büyükelçiliğimiz ve İstanbul
Başkonsolosluğumuz Türkiye Cumhuriyeti ilgili makamları nezdinde gerekli
girişimleri yapmıştır. Vatandaşımızın durumuna ilişkin Türkiye Cumhuriyeti
ilgili makamları ile istişare devam etmektedir.
PROF. DR. LEVENT KÖKER “Toplu bir çıkış lazım”
“…Ersin Tatar’ın
seçildiği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mustafa Akıncı tehdit edildiğini
açıkladı. Herkes bunu normal karşıladı. Bu korkunç bir şey…Böyle bir şey
olabilir mi?...”
30 Temmuz 2021
yeniduzen.com
Türkiye ve KKTC arasında yarım asırdır iç siyasetteki
müdahale örneklerinin tartışıldığını hatırlatarak, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinden başlayarak son dönemde yaşananlarla ilgili değerlendirmelerini
soruyorum Levent Köker’e… Şöyle konuşuyor;
“Eskiden beri müdahale oluyor deniliyor ama Ersin Tatar’ın
seçildiği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mustafa Akıncı tehdit edildiğini
açıkladı. Herkes bunu normal karşıladı. Bu korkunç bir şey…Böyle bir şey
olabilir mi?”
Ünlü ve medyatik mafya lideri Sedat Peker’in ifşaatlarını da
değerlendiren Köker, bu ifşaatlarla Kutlu Adalı cinayetinin yeniden gündeme
geldiğine ancak daha ifşa edilmemiş birçok başka isim ve olay da olabileceğine
işaret ediyor.
“…Şimdi sormak lazım Mustafa Akıncı hakkında da acaba böyle
bir Türkiye’ye giriş yasağı kararı var mı?...”
“Ali Bizden’in Türkiye’ye girişinin yasaklanmasıyla ilgili
olarak ise, “Türkiye ne pahasına olursa olsun bu kadronun yeniden iş başına
gelmesini istemiyor” diyor ve eğer seçilmiş olsaydı bu yasaklamanın belki
Akıncı görevdeyken de yaşanabileceğine işaret ediyor ve dikkat çekici bir
noktanın altını çiziyor;
“Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale olmasaydı zaten
seçimi Mustafa Akıncı kazanacaktı. Şimdi sormak lazım Mustafa Akıncı hakkında
da acaba böyle bir Türkiye’ye giriş yasağı karar var mı?”
Türkiye’ye giriş yasaklılar konusunda 20-25 kişilik bir
listeden bahsedildiğine işaret eden Levent Köker, bu listenin özellikle Akıncı
yönetimiyle ilgili bir liste olduğunu düşündüğünü söylüyor.
Yine Türkiye’ye
girişi yasaklanan Ahmet Cavit An’ın Türkiye Kültür Bakanlığı resmi internet
sitesinde özgeçmişinin olduğunu da ifade eden Köker, buradaki tutarsızlığa
işaret ediyor.
Müdahale konusunda Türkiye’nin de ağır bir krizi olduğunu
belirten Levent Köker, 2017 Anayasa referandumunda yaşanan açıktan
müdahalelerle ciddi bir meşruiyet sorunu yaratıldığının altını çiziyor. (…)
Dr. Ahmet Cavit An, işbirlikçiler ve TRNC foreverciler!
Serhat İncirli – 7
Kasım 2021 – yeniduzen.com
Dr. Ahmet Cavit An… Daha önce de yazmıştım… Çocukluk – gençlik
dönemimizde, yaz aylarında ailesiyle Yeşilırmak’a tatile gelen biriydi… Sürekli
elinde kitap vardı… Belki de “şimdilerde çok yapamıyor olsam da”, “okuma”
sevgisini kazandıran kişilerden biri olmuştur…
-*-*-
Çok kibar, çok bilgili bir büyüğümüzdü… Hala öyledir… Ve
doktordu… Şimdi 71 yaşında… Yazdığı
kitapların, araştırmaların sanırım tümünü okudum… Özellikle “Kıbrıs’ın
yetiştirdiği değerler” adlı iki kitap çalışması, bu ülkede benzersizdir…
-*-*-
Elbette Kıbrıs ile ilgili düşünceleri, yönetenlerimizden,
ağalarımızdan, biat – itaat edenlerden ve haliyle biat – itaat edilenlerden
falan çok farklı… KKTC’de, “Özgür bir yurt istemeyeceksin, istersen de,
cezalandırılacaksın” diyenler bir hayli fazla ne yazık ki…
Doktorumuz, bunlara “TRNC foreverciler ve işbirlikçiler”
diyor!
-*-*-
Faiz Sucuoğlu yeni kabineyi açıkladı ya geçen gün… Sim
Tv’deki programımda, reklam arasına giderken, “Sucuoğlu kabinesini ele
geçirdim; reklamlardan sonra ilk ben açıklıyorum” dedim… Şaka yapmaya çalıştım
aslında… Ama o reklam arasında, en az 10 kişi aradı…
Amma meraklıyız ha kimin bakan olacağına! Oysa, mevcut yapı
içerisinde kimin bakan olduğunun bir önemi yok ki! Hepimiz Kıbrıslı deyişiyle,
“tıpkısının aynıyız”… Bazı bölgelerde, “aynısın gibin” diyenler de var sanırım…
Kimimiz biatçı – itaatçı ve de dibine kadar işbirlikçi ama çoğunluk ne yazık ki
doktorumuzun dediği gibi, “TRNC foreverci”…
-*-*-
Neyse, şaka maksatlı kurduğum kabinede Dr. Ahmet Cavit An’ı
da “Sağlık Bakanı” yaptım…
Bu ülkede belki de bu görevi yapabilecek en yeterli
insanlardan biridir… İlk mesaj annemden geldi; “… Keşke bu saydıkların olsa”…
Çünkü öyle bir kabine yazdım ki; ceplerini, ailelerini, hısımlarını,
kredilerini, arsalarını, ganimetlerini değil; ülkelerini çok seven insanlardı
onlar…
-*-*-
Ve tümü, aynı zamanda Türkiye’ye girmesi yasak olabilecek
kişiler… En azından Dr. An ve Ali Bizden hocam ki her ikisi de kabinedeydi;
tescilli “girememiş olanlar”dandı…
-*-*-
Dr. An ile daha sonra yazıştık… Kısa ama her şeyi anlatan bir mesajı var,
izniyle sizlerle de paylaşmak istiyorum:
“… Merhabalar, beni sahte devletin sahte bakanı yapman hoş
bir şakaydı. Teşekkür ederim. TC'ye giriş yasağı konusunda bir gelişme yok. Ne
TBMM'deki Erkan Baş (TİP) ve Utku Çakırözer’in (CHP) soru önergeleri 15 günlük
süre içinde yanıtlandı, ne de benim TC Lefkoşa Büyükelçiliği'ne avukatım
aracılığı ile yapmam önerilen "nedenini öğrenme" dilekçeme yanıt
geldi. En azından yasağın kaç yıl süreceğini söyleseler... 71 yaşındayım. Ağır
bir hastalık durumum olsa, TC'ye gidemem, KC'de de sigortalı değilim, tedavi
olamam. Kaldı ki büyük ablamın Ayvalık'taki evine de gidip bakamadık. Küçük
ablam da İstanbul'da, buluşamadık. Erdoğan ve AKP zulmü mü desek? Buradaki
işbirlikçiler ise kıllarını kıpırdatmadılar. Çözüm ise taa uzaklarda. 80 bin
KC'de kayıtlı KT seçmenin, sadece 5 bin 604'ü yurttaşlık bilinci ile AP
seçimlerine katılıyorsa, kuzeydeki yüzde 48'lik federalist oy'un ancak yüzde
8'i belki KC'den yanadır. Gerisi TRNC forever'ci olmalı! Selamlarımla...”
-*-*-
Fazla söze gerek yok… Doktorumuzun da dediği gibi; “…
biatçılar, itaatçılar, işbirlikçiler ve
TRNC foreverciler yüzündendir ki; tükeniş hızımız artıyor… Ve ne yazık
ki uyuyoruz…”
"Avrupa
vatandaşı olan Kıbrıslı Türklere giriş yasağı uygulanması abesle iştigaldir”
19 Kasım 2021 - yeniduzen.com
Avrupa Parlamentosu üyesi Niyazi Kızılyürek, TC Dışişleri
Bakanı Çavuşoğlu’nun Türkiye’ye giriş yasağı getirilen bazı kişilerle ilgili
“ülkeye girecek yabancılara ilişkin alınan kararlar her devletin kendi
egemenlik yetkisindedir” sözlerine yanıt verdi.
Kızılyürek “Türkiye Avrupa Birliği’nden vize serbestisi
isterken ve Adanın kuzeyine kendi nüfusunu yığarken Avrupa vatandaşı olan
Kıbrıslı Türklere giriş yasağı uygulaması abesle iştigaldir” vurgusunda
bulundu.
Niyazi Kızılyürek “Hiçbir açıklama yapmadan, sadece “milli
güvenlik” gerekçesiyle Türkiye’ye sokulmayan kişiler, AKP’nin 2004 yılında
kendi çıkarları için can simidi gibi sarıldığı kişilerdi… Bu da AKP’nin nereden
nereye geldiğinin açık bir göstergesidir” dedi.
Kızılyürek’in açıklamasının tamamı şöyle:
Türkiye’nin Federal Kıbrıs’ı destekleyen ve iki devletli
çözüme karşı çıkan Kıbrıslı Türklere karşı düşmanca tutumu ne yazık ki her gün
daha kötüye gitmektedir. Kıbrıslı Türk Federalistler baskı altına alınırken,
ayrılıkçı milliyetçiler Türk Hükümeti’nin desteği ile cesaretlendiriliyorlar.
Türkiye Avrupa Birliği’nden vize serbestisi isterken ve
Adanın kuzeyine kendi nüfusunu yığarken Avrupa vatandaşı olan Kıbrıslı Türklere
giriş yasağı uygulaması abesle iştigaldir!
Hiçbir açıklama yapmadan, sadece “milli güvenlik”
gerekçesiyle Türkiye’ye sokulmayan kişiler, AKP’nin 2004 yılında kendi
çıkarları için can simidi gibi sarıldığı kişilerdi… Bu da AKP’nin nereden
nereye geldiğinin açık bir göstergesidir.
Çavuşoğlu ne demişti?
Aralarında siyasetçi, yazar ve gazetecilerinin de bulunduğu
Kıbrıslıtürk bazı isimlerin ‘Türkiye’ye giriş yasağı’ olduğu gerekçesiyle
ülkeye alınmamasına ilişkin iddialar TBMM’deki bütçe görüşmelerinde Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na soruldu.
Gazete Duvar’ın haberine göre, TBMM Dışişleri Komisyonu
Üyesi CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in sorularını yanıtlayan Bakan Çavuşoğlu,
“Ülkeye girecek yabancılara ilişkin alınan kararlar her devletin kendi
egemenlik yetkisindedir” dedi.
Çavuşoğlu aralarında gazeteci, siyasetçi ve aydınların
bulunduğu KKTC’lilerin Türkiye’ye alınmamasını yalanlamazken, Çakırözer’in
“KKTC vatandaşlarının Türkiye’ye girişine yasak getirilmesinin gerekçesi nedir?
Yasak getirilen kişi sayısı kaçtır?” sorularını ise yanıtsız bıraktı.
Çavuşoğlu’nun yanıtını eleştiren Çakırözer şöyle dedi:
“Ortada Kıbrıs basınına da yansıyan vahim iddialar var. 42
kişinin muhalif oldukları gerekçesiyle Türkiye’ye alınmadığı yazılıp,
çiziliyor. Hem ‘KKTC bağımsız devlet olsun’ diyorsunuz hem içişlerine karışıyorsunuz.
‘Kıbrıs Türkünün hakkını, hukukunu biz savunacağız’ diyorsunuz, Kıbrıslı
gazeteci, siyasetçi ve aydınları ülkeye almayarak oradaki insanların hakkını,
hukukunu önce siz çiğniyorsunuz. Bu nasıl bir çelişkidir? KKTC’li gazeteci,
siyasetçi ve aydınların Türkiye’ye alınmaması ‘egemenlik yetkisi’ olarak
geçiştirilemez. Bu insanların ülkeye alınmamasının, bu hukuk dışı muamelenin
gerekçesi nedir? Neden Türkiye’ye alınmadıkları hem onlara hem de kamuoyuna
derhal açıklanmalıdır."
Guardian’dan skandal
Kıbrıs yorumu. İngilizlerin yeni Kıbrıs senaryosu
9 Ocak Pazar 2022
(odatv.com)
Haberin spotunda “Ekonominin serbest düşüşte olması ve
siyasi müdahale iddiaları ile insanlar federal geleceği savunmak için sokaklara
döküldüler” ifadeleri kullanıldı...
İngiliz The Guardian gazetesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
(KKTC) ile ilgili bugün dikkat çeken bir habere imza attı.
“Türkiye'ye karşı artan öfke, krizden etkilenen kuzey
Kıbrıs'ta yeniden birleşme çağrılarına yol açtı” başlıklı haberde adada
ekonomik kriz nedeniyle birleşme politikasını yeniden ortaya çıktığını iddia
etti.
Haberin spotunda ise “Ekonominin serbest düşüşte olması ve
siyasi müdahale iddiaları ile insanlar federal geleceği savunmak için sokaklara
döküldüler” ifadeleri kullanıldı.
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri
Şener Elcil, Kuzey Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı, Bağımsız ve
Federal Kıbrıs Hareketi'nin kurucularından Ahmet Cavit An, Kıbrıs Basın-Sen
Başkanı gazeteci Ali Kismir’in görüşlerine yer verilen haberde ekonomik krizin
KKTC’yi derinden etkilediğine yer verildi. (…)
Habere göre listede yer aldığı düşünülen Kıbrıslı Türkler,
yeniden birleşme arzularında birleşiyorlar ve AB'nin en doğudaki üye devletinin
bölünmüş kalması gerektiği yönündeki her türlü öneriye karşı çıkıyorlar.
Gazete haberin devamında ise adada Rumlarla birleşmeyi
savunarak şu ifadeleri kullanıyor:
Bağımsız ve Federal
Kıbrıs Hareketi'nin kurucularından olan Ahmet Cavit An için, geçen yaz İstanbul
havaalanında göçmenlik memurları tarafından durdurulmasının anısı hala acı bir
şekilde canlı. 71 yaşındaki emekli çocuk doktoru, “İstenmeyen kişi olduğumu
söylediklerinde pasaport kontrolündeydim” diyor. “Daha sonra daha fazla bilgi
için Lefkoşa'daki Türk büyükelçiliğine yazmam gerektiği söylendi. Avukatım
açıklama talep eden taahhütlü bir mektup gönderdikten beş ay sonra hâlâ bir
yanıt alamadık.”
2003 yılında
kazanılan tarihi bir davada An, iki toplumlu toplantılara katılmak için adanın
tampon bölgesine geçmesi engellendiği için Ankara'yı Avrupa insan hakları
mahkemesine götürdü. “Öğrenmek istediğim şey, hayatıma devam edebilmem için bu
yasağın süresi” diyor.
Ekim ayında Avrupa Gazeteciler Federasyonu, kuzey basın
sendikasının başkanı Ali Kismir'in İstanbul havaalanında gözaltına alındıktan
ve Türkiye'ye girişi engellendikten sonra tutuklanmasını kınadı.
Türkiye'ye girişi engellenen dördüncü Kıbrıslı Türk olan
Kismir, Ankara'nın Tatar'ın seçilmesini sağlamak için seçimlere müdahalesine
itiraz eden tanınmış bir köşe yazarıdır. İnançları öyle ki sağ koluna hem
Yunanca hem de Türkçe "barış" kelimesini taşıyan bir dövme
yaptırıyor.
Son haftalarda Türk muhalefet milletvekilleri, Kıbrıslı
Türklerin Türkiye'den men edilmesinin kötü durumunu da gündeme getirerek, bunun
anavatanın azınlığı koruma arzusuna ters düştüğünü savundu. (…)
16 Aralık 2021 Perşembe
NAZİF SÜLEYMAN EBEOĞLU (1921-2007) VE ESERLERİ
Nazif Süleyman Ebeoğlu, 5 Şubat 1921’de Lefkoşa’da doğdu. Babası
Ebeoğluları’ndan Türkiyeli tüccar Süleyman Ebeoğlu (1877-1963), annesi
Alaybeyler’den Kıbrıslı Fazıla Hanım’dır. Kendinden büyük iki erkek kardeşi
daha vardır: Avukat Hakkı Süleyman Sonder (1910-1996) ve öğretmen Reşat
Süleyman Ebeoğlu (1913-1973).
İlköğrenimini Ayasofya
ilkokulunda yaptıktan sonra, Rüştiye’ye devam etti ve 1938 yılında Lise’den
mezun oldu. Aynı yıl Beyrut’a giderek, oradaki Amerikan Üniversitesi’nde Yüksek
Ticaret tahsili yaptı. Buradan 1940 yılında mezun oldu ve aynı yılın sonuna
doğru Lefkoşa’daki Lise’ye İngilizce öğretmeni tayin oldu ve uzun yıllar bu
görevini sürdürdü.
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
Lise’nin Kaynak dergisinde yer alan bir makalesinde şöyle demekteydi:
“Esasta öğretmen olmak
aklımdan geçmiş değildi. Hele Beyrut’ta ticaret tahsili yapmak hiç de
düşündüğüm birşey değildi. Felsefe tahsili yapmış olmayı çok isterdim. Birçok
hususi sebep buna mani oldu.
Şark müziğinin şiddetle
aleyhindeyim. Gayet monoton, melankolik ve birçok hallerde adeta bir iniltiyi
andıran bu müziğin Türk inkılabının ruhuna uygun olmadığı kanaatindeyim. Zaten
müziği, şark ve garp musikisi diye ayırmanın tamamı ile hatalı olduğu
kanaatindeyim. Müzik ya iyi veya fena olur. Bizim musikimizde de canlı,
hareketli, insanı hayata bağlayan nağmeler eksik değildir. Bunlara bilhassa
halk türküleri arasında rastlarım. Bu gibi parçaları alarak üzerinde işlemeli,
onları harmonize etmeliyiz. Bir Türk sanatkârın batı tekniği ile yazdığı bir
müzik parçası Türk müziği değil midir?
Musikimizde bir inkılâp
yapmamız lazımdır. Eğer ananelerimize bağlı kalarak terakki yolunu tutmuş
olsaydık, bugün hâlâ tekkeler açık kalacaktı. Endüstri, ticaret, hatta sanatta
garp tekniğinden bihaber olacaktık. Edebiyatımızda batıya yöneldiğimizi
unutmamalıyız. Musikimizde de bunu yapmalıyız. Batı tekniği ile çalışmalıyız.
(Batı müziğinden, Şark müziğinden daha berbat olduğuna inandığım caz müziğini
kastetmiyorum.) Takdir ettiğim musikişinaslardan Strauss, Şopen, Wagner, Paganini
ve modernlerden Jeromekern başta gelmektedir.
Genç nesil kendi kendini
bulmuş olmasına rağmen, edebiyatımızın istikbali bakımından doğru yoldadır.
Daha bir müddet edebiyatımız istikrar bulmayacak gibi görünüyor. Buna da sebep,
lisanımızın bir takım kararsızlıklar içerisinde bocalamasıdır. Lisansız
edebiyat olmaz. Müfrit Öztürkçe’nin tutunmadığını görüyoruz. Bu tatbik
kabiliyeti olmayan teşebbüs, yerini mütedil bir Türkçeleştirme cereyanına
terketmiştir.
Çeyrek asra kadar Türk
Edebiyatının beynelmilel bir hüviyet arzedeceğine inanıyorum.
Birkaçı müstesna,
Kıbrıs’taki genç heveskârların çoğu, eskinin tesiri altındadır. Küçük yaştaki
gençlerin gazel veya şarkı yazmalarındaki garabeti düşününüz. Genç
şairlerimizin çoğunun Türkiye’deki edebi yenilik cereyanlarından haberi yok
gibi görülüyor. Hemen hepsi de egoist benlikleri içerisine çekilmişlerdir.
Fildişi kulelerinde oturuyorlar. Şahsi ıstıraplarını, inkısari hayallerini,
bedbinliklerinin bir aksulameli olan ölüm arzularını, bedbaht aşklarını
terennüm etmeye çalışıyorlar. Bu gibi şiirler, şiir olmaktan çıkalı hayli zaman
olmuştur. Genç şairleriin geçmişin değil, yarının şairi olmalarını temenni
ederiz.
Sınıf mecmularının
birleşerek, bir tek isim altında neşredilmesi şayanı arzudur. Mamafih ayrı ayrı
mecmualar neşredilmesi de fayda’dan ari değildir. Bu rekabeti
doğurur. Rekabetsiz de terakki olmaz.” (Sayı:14, Mayıs-Haziran 1950’dan
aktaran, Ortam, 23 Ağustos 2002)
VAKİT GAZETESİ (28 Ekim 1938 – 9 Aralık
1940)
Çeşitli dergi ve
gazetelerde yazı, öykü ve şiirlerini yayımlanan Nazif Süleyman Ebeoğlu,
gazeteciliğe merakı yüzünden kardeşi avukat Hakkı Süleyman’ın çıkardığı Vakit
gazetesinde, 17 yaşında iken ilk defa yazmaya başlar. İlk eseri, 16 Kasım
1938 (Sayı:8) tarihli gazetede tefrika edilmeye başlanan “Seni
Seviyorum” adlı “yerli his, aşk ve ıstırap romanı”dır. 25 Haziran 1939
(Sayı:40) tarihli 28. tefrika ile sona erer.
21 Temmuz 1938’de
(Sayı:51) yayımlanan “Lübnan Notları Münasebetiyle” başlıklı
yazısından sonra, “Lübnan’dan bende kalanlar” adlı yazı
dizisini 23-30 Temmuz 1938 tarihleri arasında yayımlar. “Yurdumda Bahar” (21
Nisan 1938) ve “Yurdumun Yazı” (11 Ağustos 1940) başlıklı
şiirlerinde de ülkesine olan duygularını dile getirir.
23 Ağustos 1940
(Sayı:120) tarihli Vakit’te yer alan “Genç İstidatlar ve Bir Kritik” başlıklı
makalesinde, bir gazetenin genç şairlerin gelişigüzel şiirlerine sayfalarını
açmasını eleştirdiğini görürüz.
Vakit’teki diğer bazı
yazıları şunlardır: Kakopetriya, Amyantos (28 Ekim 1938), Amyanto,
Platres (11 Kasım 1938), Benim adım Seren (Sayı:7, 9 Aralık 1938)
ŞİİR KİTABI
İstanbul’da çıkan
“Yedigün” dergisinde de bazı şiirleri yayınlanan Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun
1942 yılında “Beyrut Rıhtımlarında” adlı bir şiir kitabı
yayımlanmıştı. (H.Cahit Kitabevi, Lefkoşa, 1942, küçük boy, 16 sayfa)
HALKIN SESİ
Nazif Süleyman’ı 1942
yılında yayımlanmaya başlayan Halkın Sesi gazetesinde de görürüz. Örneğin 21
Ağustos 1943 tarihli nüshada onun “Sanki Göklerden İnmiş” başlıklı
bir şiiri var.
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
Halkın Sesi gazetesinin 8 Ocak 1946 tarihli nüshasında yer alan “Bir
Sanatkâra Dair” başlıklı yazısında arkadaşı Şevki ile ilgili olarak
şunları yazmaktadır:
“Şimdi
Akbaba’ya karikatürler çizen muhtelif mecmualara resimler yapan Şevki ile
lisede bulunduğumuz sıralarda bir resim kolu vardı. O zaman Burhan Bey
hocamızdı. Lisenin koğuş binasının altındaki bir oda, stüdyo şekline konarak
idaresi Şevki’ye verilmişti.
O sıralarda ben de resim
yapmak merakına kapılmıştım ve Burhan Bey’in nezareti altında ilk defa olarak
yağlıboya denemelerimi yapmaya başladık. Bu sahada istidadım olmadığını anlamam
için çok zaman geçmedi. (…)
Henüz çok genç olmasına
rağmen üç beş yıl içinde Türkiye’nin en başta gelen karikatüristlerinden biri
arasına girmiştir. Türkiye’de bu kadar genç yaşta bu kadar üstün bir
karikatüristin şimdiye kadar gelmiş olduğunu hiç de zannetmiyorum. Şevki’nin
daha ziyade geçimi kaygusu ile kendini karikatüre vermesini ben de hiç de iyi
karşılamadım ve onun hesabına üzülüyorum. Onu yakından tanıyan ve seven en yakın
arkadaşı olmaklığım dolayısile emniyetle söyleyebilirim ki Şevki herşeyden
evvel büyük bir ressamdır. Ve onun geçim kaygusuyla sanatını karikatürde
harcaması milletimiz için büyük bir kayıptır. Bütün
bunları niye mi yazıyorum aziz okurlarım. Memleketimizin neler
yetiştirebileceğinin bir misalini size vermek için. Şevki ile bu memleket ne
kadar gurur duysa azdır.” (Harid Fedai, bu makalenin Ocak dergisinin
Haziran 1946 tarihli 7. sayısında da çıktığını belirtmektedir.)
Hikmet
Afif Mapolar, İstiklâl gazetesinin 2 Temmuz 1950 tarihli nüshasında çıkan bir
makalesinde “Dr. Küçük’ün üç ahbap çavuşlar” dediği kendisi, Mim Varoğlu ve
Nazif Süleyman’ın Halkın Sesi’nden kovulmadıklarını, kendi arzularıyla
ayrıldıklarını anlatmaktadır.
ÇIĞ ANTOLOJİSİ
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
1943 yılında Lefkoşa’da Ergenekon Kitap Kulübü Yayını olarak yayımlanan ve
Kıbrıslı Türk edebiyatçıların şiir ve düzyazılarına yer veren “Çığ” adı
verilen ortak yapıta da bir şiiriyle katılır. Türkiye’nin Lefkoşa
Konsolosluğu’nda görevli Hikmet Taşkent’in edebiyata hevesli Kıbrıslı Türklerle
birlikte hazırladığı bu kitapçık, onların seslerini Türkiye’deki edebiyat
çevrelerine duyurmayı amaçlamaktaydı.
BİRİNCİ CEPHE
24 Mart 1944 tarihli ve
Mustafa Bitirim tarafından yayımlanan “1inci CEPHE” başlıklı
32 sayfalık bu eleştiri kitapçığının kapağında şunlar yazılı: “Eser tamamıyle
gayri siyasi olup, tenkid mahiyetinde, fikridir.”
“Lise Öğretmeni Nazif
Süleyman” imzasını taşıyan “Şiir Bolluğu” başlıklı yazı
(s.25-30), onun burada yer alan bir başka önemli çalışmasıdır.
“Son birkaç yıl zarfında
memlekette bir sürü şairler türedi” diyerek başladığı makalesinde, şu
görüşleri dile getirmektedir:
“Hasılı
memleketimizde bugün bir şiir anarşisi var, diyebiliriz. (…) Şiirin ne olduğunu
bilmeden şiir karalayanlara karşı insafsız olmalıyız. Bilhassa gazetelerimi bu
hususta bir metod dahilinde hareket etmelidir. Ya hiç şiir neşretmemeli veya
edilenlerin hakikaten birer san’at eseri olmalarına dikkat edilmelidir. Her
eline kalem alan şiir yazar, makale karalarsa, o zaman ne gazetenin, ne de
gazetecinin kıymeti kalır.
Halkımız
anlayışlıdır. Bu alt alta dizilmiş satırlardan artık bıkıp usanmıştır. Şiire
karşı bir nefret duyulmıya başlıyor. (…) Bunun önüne geçilmelidir. Bunun yegâne
çaresi esaslı ve metodlu tenkidlerle şair olmıyanlara şair olmadıklarını
anlatmaktır. O zaman onlar kendiliklerinden sahneden çekilecekler ve yerlerini
hakiki kıymetlere bırakacaklardır.
Çizmeden
yukarı çıkmıyalım.”
İNKILÂP GAZETESİ
Nazif
Süleyman Ebeoğlu, 19 Mayıs 1945 ile 21 Mart 1946 tarihleri arasında yayımlanan
İnkılâp gazetesin de de köşe yazarlığı yapmıştır. İnkılâp’ın 25 Kasım 1945
tarihli (Sayı:25) nüshasında yer alan “Edebiyat ve Hayat” başlıklı
köşesinde, edebiyat ve sanat konularında yazmaya başlayan
Ebeoğlu, bu yazıda o günlerin ünlü filmi “Gone with the Wind”
(Rüzgar Gibi Geçti) filmine değinir. Yine aynı köşede, İstanbul’da yayımlanan
Yedigün adlı edebiyat-sanat dergisine, Kıbrıslı Türk edebiyatına gösterdiği yakın
ilgiden dolayı teşekkür eder.
İnkılâp’taki
köşesinde bazen de “Fikir ve Hayat” başlığını kullanan Nazif
Süleyman Ebeoğlu, gazetenin verdiği bilgiye göre, 10 yıldır edebi ürünler
vermekte olup, o sıralarda Kıbrıs Türk Lisesi’nde Felsefe ve Tabi’iyet öğretmenliği
yapmaktaydı ve İnkılap gazetesi, onun Lise’nin Edebiyat öğretmenliğine tayin
edilmesini talep etmekteydi.
DÜNYA DERGİSİ
Haşmet M. Gürkan, Temmuz
1945 ile 1947 yılı başları arasında yayımlanan Dünya dergisini incelediği,
“1940’larda bir dergi: Dünya” başlıklı ve Yeni Kıbrıs dergisinin Ocak 1985
tarihli sayısında yayımlamaya başladığı yazı dizisinde şunları yazmaktaydı:
“Kitapçı Kemal Rüstem’in
çıkardığı ve 1 yıl kadar yayınlanan “Yeni Mecmua” dergisinin kapanması üzerine,
bu defa 1945 ilkbaharında başka bir kitapçı, bu kez Hüseyin Cahit’e, kolları
sıvayıp yeni bir edebiyat ve sanat dergisi çıkarma fikrini çocukluk ve mahalle
arkadaşı öğretmen Nazif Süleyman Ebeoğlu vermiştir.
Şair ve öğretmen Nazif
Süleyman, imzalı imzasız birçok yazılar yazıyordu Dünya’ya. Edebi yazılar,
şiirler, öyküler, İngilizceden çeviriler vb. Bunların bazılarına Nazif
Süleyman, bazılarına Nazif Süleyman Ebeoğlu, kimilerine de N.S.E. veya
Satlıoğlu diye imzalar atıyordu. Aslında derginin yazı işlerini yöneten
kendisiydi, ne var ki Lisede öğretmen olduğu için bu husus gizli tutuluyordu.
Ebeoğlu’nun Dünya sütunlarında çıkan çevirileri arasında Somerset Maugham’dan
yaptığı ve 9 sayı süren “Red” adlı uzun öykü, yine bir İngiliz romancısı olan
Hugh Walpole’un “Deniz Kulesi” adlı yapıtından parçalar dikkati çeker.”
İnkılap gazetesinin 21
Aralık 1945 tarihli (Sayı:36) nüshasında, İstanbul’da çıkan “En Son Dakika”
gazetesinden aktarıldığı duyurulan bir haberden anlaşıldığına göre, Nazif
Süleyman’ın bu çevirisi, Türkiye’de de yayımlanmıştır. Haber şöyle:
“Arkadaşımız Nazif
Süleyman Ebeoğlu’nun Hugh Walpole’den çevirdiği “Deniz Kulesi” isimli eseri
İstanbul’da “Vakit” arkadaşımızda tefrika edilmeye başlandı.”
Ağustos 1945 tarihli
Dünya’nın 2. sayısında yer alan Nazif Süleyman imzalı yazı “Çocuklarımıza
Allah ve Hayat Hakkında Neler Söylemeliyiz?” başlığını taşıyor.
Dünya’nın Eylül 1945
tarihli 3. sayısında Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun
“Lübnan Türküleri: Bir Rüya
Akşamında” başlıklı şiiri ve “Satlıoğlu” imzasıyla çıkmış “Bir Lübnan
Hikayesi”nin 2. bölümü var.
Ekim
1945’de çıkan 4. sayıda ise “Dünyayı kadınlar idare etmiş olsaydı” başlıklı
iki sayı sürecek makalesi yer alıyor.
Ebeoğlu’nun Dünya
dergisinin Kasım 1945 tarihli 5. sayısında çıkan bir başka önemli
makalesi, “Yarının Türk Şiirinin İki Büyük Müjdecisi: Nazım Hikmet Ran
– Necip Fazıl Kısakürek” başlığını taşımaktadır. Nazif Süleyman
Ebeoğlu, bu makalesinde Nazım Hikmet’in Taranta Babu’ya 5. Mektubu ile Necip
Fazıl’ın “Bir Gemici Türküsü, Merdiven, Ölüler ve Zaman” şiirlerini konu
etmekte ve şu görüşlere yer vermekteydi:
“Allaha
giden yollar bendedir” diyen Necip’le “Bende her mısra bir yanar dağ
hatırlatır” diyen Nazım, son devir Türk şiirinin yetiştirdiği iki büyük
kahramandır. Modern Türk şiirinin iki temel taşıdır ve onların zamanı fetheden
iki dahi olduklarını söylersem, hiç de hata ettiğimi zannetmiyorum. Necip ve
Nazım, ileri nesiller tarafından daha fazla anlaşılacak, yıllar boyunca bir çığ
gibi büyüyeceklerdir.
Türk şiirinin bugünkü
durumundan ve geleceğinden bütün dünyanın tanıyacağı Necip ve Nazım’ımız
olduktan sonra. İki kutup, biri içe, biri dışa bakıyor. Bu içle dış birleştiği
gün, hakiki ve beşeri Türk şiiri doğacaktır. Ve o günler çok uzak değildir.”
Aynı derginin 2.
sayfasında Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun “Bu şiir Tohum’un ilk sayısı
için hazırlanmıştır” notunu koyduğu ve “Transatlantik” şair Necip Fazıl
Kısakürek’e” ithaf ettiği “Tohum” adlı şiiri yer almaktadır.
Aynı sayıda ayrıca “Son neslin kuvvetli hikayecisi Zahir Güvemli’nin Nazif
Süleyman’a gönderdiği bir hikaye”nin derginin gelecek sayılarında
yayımlanacağı duyurulmaktadır.
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
Ocak 1946’da çıkan Dünya dergisinin 6. sayısındaki “Ayın düşüncesi”
köşesinde “Tanrıya Dönüş” başlığı altında konuyla ilgili
görüşlerini dile getirmekteydi.
Dünya’nın
Haziran 1946 tarihinde çıkan 8. sayısında Zahir Güvemli’nin “Kibar” adlı öyküsü
yayımlanmakta ve şu bilgi verilmekteydi:
“Hususi surette
gönderilen bu hikaye, arkadaşımız Nazif Süleyman Ebeoğlu tarafından
İngilizce'ye çevrilmiştir ve hazırlamakta olduğu "Modern Turkish
Short Stories” adlı eserde yer alacaktır.”
Ebeoğlu’nun “Azap” adlı
şiiri de 7. sayfada yer almaktadır.
SÖZ GAZETESİ
Kurun gazetesinin
kapanmasından sonra Söz gazetesindeki “Günler Boyunca” başlıklı
köşesinde görüş ve düşüncelerini dile getiren Nazif Süleyman Ebeoğlu, Söz’ün 14
Ağustos 1946 tarihli (Sayı:2923) son sayısındaki “Söz’ün son yazısı” başlıklı
veda yazısını da kaleme almış ve “Neşriyatımıza aynı kadro ve daha
zengin neşriyatla ve HÜRSÖZ ismi altında devam edeceğiz” diye
yazmıştı.
HÜRSÖZ GAZETESİ
Nazif
Süleyman Ebeoğlu, Hürsöz gazetesinin 21 Ağustos 1946 tarihli (Sayı:5)
nüshasında “Günler Boyunca” başlıklı sütununda
yazmaktadır. 24 Ağustos 1946 tarihli gazetede ise bir şiir çevirisi
var: “Kızıl Sonata, Yazan: Thomas Burke, Çeviren: N. S. E.”
Hürsöz,
6 Eylül 1946 tarihli (Sayı:20) nüshadan başlayarak, Ebeoğlu’nun
hazırladığı “Edebiyat ve Fikir Sayfası”na yer verir.
19 Eylül 1946 tarihli Hürsöz’de, “Siyah
Boğa, Yazan: Gibson Cowan, Çeviren: Satlıoğlu” başlığı altında bir
roman tefrikası başlar.
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
24 Eylül 1946 tarihli (Sayı:38) Hürsöz gazetesinde yer alan ve 4 gün
süren “Us kardeşler” başlıklı bir yazısında, “6 yıldan beridir
Vakit ailesindenim” diye yazmakta ve 1938’de üniversitede iken “Herkesin
Kanım” adlı bir hikayesini Vakit gazetesine gönderdiğini belirterek,
Vakit, Haber ve Son Dakika gazetelerini çıkaran Rasım, Hakkı Tarık ve Asım Us
kardeşlerin Vakit gazetesinde yayımlanan şu eserlerinin adlarını
vermekteydi: Bir yaz güneşi, Bir Lübnan hikayesi, Tercüme
roman: Vatansızlar (E.M.Remarque).
Ebeoğlu, 26 Kasım 1946
(Sayı:99) tarihli Hürsöz’de yer alan “Şiirde Yurd Sevgisi” başlıklı
yazısında, Osman Türkay’ı tebrik ederek, “Bizim adaptasyoncu heveskârların
yıllardır başaramadığını Türkay birkaç mısraı ile yapmış” diye yazmıştı.
Yazısında ayrıca Türkay’ın sözü edilen şiirinden bir bölüm aktarmaktaydı:
“Martılar gibi yüzmek
ister suda emeller / Torostan Beşparmağa selam götüren yeller / Annemin hayat
kokan ılık nefesi gibi”.
Ebeoğlu,
Hürsöz gazetesinin 18 Aralık 1946 tarihli (Sayı:122) nüshasında başladığı “Hürriyet
Kasidesi” başlıklı makalesinde, altı gün süreyle Namık Kemal’in
şiirini İngilizceye çeviren Necmi Sagıp Bodamyalızade’yi konu
etmekteydi.
Hürsöz, 25 Mayıs 1947
tarihli nüshasındaki “Edebiyat ve Fikir Sayfası”nda, A.Esad ve
Urkiye Mine’den birer şiir ve Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun “Büyük
Bir Rönesansın Eşiğinde” başlıklı yazısı yer almaktadır.
Hürsöz gazetesi, 25 Ekim
1947 tarihli nüshasında, Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun “Türkiye’den
Geliyorum” başlıklı yazı dizisini tefrika etmeye
başlar.
Aynı
tarihli gazetedeki “Edebiyat ve Fikir Sayfası”nda “Bir Sanatkâr
Tanıtıyoruz: Karikatürist Şevki” başlığı altında şunlar yazılmaktaydı:
“Karikatür
ve Yeni Gün’de resimleri çıkıyor. (…) Şevki bu yurdun çocuğudur. (…) Burada
kalsaydı adı duyulmayacaktı. Zira, Karikatür ve Resim sanatına kendini vermek
isteyenler için bu memlekette fırsat ve imkan yoktur. Bir ressam veya karikatüristin
eserlerini neşredecek mecmua ve neşir vasıtası olsa bile, bu dergiler klişe
yaptırıp resim bastıracak kadar gelir temin edemiyor.”
Ebeoğlu’nun
hazırlamakta olduğu bu sayfada ayrıca “İsmet Vehit Güney’i tanıtmaktan
bir zevk duymaktayız” denerek, Güney’in dünyadaki resim sanatı üzerine
kaleme aldığı “Sanat ve Hayat: Resmin Doğusu ve Resim Sanatı-Umumi bir bakış”
başlıklı bir makalesine ve Ebeoğlu’nu resmeden bir karikatürüne yer verilmekteydi.
YAYIMLANMAYAN KİTABI: “KAYBOLAN DÜNYA”
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
Ocak dergisinin Kasım-Aralık 1946 tarihli (Sayı:11-12) nüshasında yer
alan “Kaybolan Dünya” başlıklı bir yazısında, yakında
Ergenekon Kitap Kulübü yayını olarak çıkacağını duyurduğu kendi eserini
tanıtmaktaydı. Bu kitabın yayımlandığına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık.
Ama Ebeoğlu, “Olgunluk dönemimin eseri” diye nitelendirdiği bu
romanını, bir süre sonra Hürsöz gazetesinde tefrika etmeye başlayacaktır. (“Kaybolan
Dünya’ya Dair” (Nazif Süleyman Ebeoğlu), Hürsöz, 2 Şubat 1947. Yarın
tefrikası başlıyor.)
Ocak dergisinin yine
11-12. sayısındaki “Ayın Düşüncesi: Kendimizi Batıya Tanıtmak meselesi” başlıklı
yazı da Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun imzasını taşımakta. Tanıtımın edebiyat ve
sanat ile olacağını vurgulayan onun bu yazısı, daha sonra 17 Ocak 1950 tarihli
İstiklâl gazetesinde de yayımlanacaktır.
KURUN GAZETESİ
Nazif Süleyman, babası
Süleyman Ebeoğlu’nun sahibi olduğu ve 7 Ocak 1948 ile 28 Haziran 1948 tarihleri
arasında 134 sayı çıkardığı günlük Kurun gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğünü de
yapmıştır, ama Lise’de öğretmenlik yaptığından gazetenin künyesinde adı yer
almamıştır. Gazetenin “Başyazı”ları Nazif Süleyman Ebeoğlu tarafından
yazılmaktaysa da, yine bu yüzden imzasız çıkmaktaydı.
Kardeşi Hakkı Süleyman
Sonder, bize küçük kardeşi ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir:
“1950 yılında ((1948
olmalı – A.An) Kurun gazetesi çıkmaya başladı. Babam Süleyman
Ebeoğlu, sahibi görünüyordu, ama formalite icabı. O, bu işten
anlamıyordu. Esas çıkaran kardeşim Nazif Ebeoğlu idi. Çok güzel bir İngilizcesi
vardı. Rahmetlik Gökmen’le (Hikmet Afif Mapolar) birlikte çıkarıyorlardı. Ben
hâkim olduğum için gazeteyle pek bir ilgim yoktu. Bir yıl kadar yayınlayıp
vazgeçtiler. Büyük boy bir gazeteydi. Sonra İngiltere’ye gitti. Halen de
oradadır.
Diğer kardeşim Reşat
Süleyman Ebeoğlu (1913-1973) ise, uzun yıllar Öğretmen Koleji Müdürlüğü
yapmıştı. Ben 1953’den sonra hâkimlikten ayrılınca, enosise karşı Halkın Sesi
ve Hürsöz gazetelerinde çok yazılar yazdım, ama tekrar aktif gazeteciliğe
dönmedim.” (23 Ekim 1989-Halkın Sesi- Sabahattin İsmail ile yaptığı söyleşiden)
Kurun’un 15 Mart 1948
tarihli (Sayı:56) nüshasında Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun A.Meritt’den “Yan,
Cadı Yan” adı ile çevirdiği bir romanın 12. bölümü tefrika
edilmekteydi.
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
Kurun’un 19 Mayıs 1948 tarihli (Sayı:110) nüshasında yer alan ve imzasıyla
çıkan “Türk Ordusu Geçerken” başlıklı makalesinde, 1947
yılının 30 Ağustos günü İstanbul’da Taksim’de seyrettiği Türk ordusunu ve
izlenimlerini anlatmaktaydı.
Kurun’un 27 Haziran 1948
tarihli (Sayı:134) son nüshasında yer alan “Patavatsız” imzalı “Sabah
Keyfi” sütununun altında, Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun bir fotoğrafı
var. Burada, Cyprus Mail gazetesinin yazarlarından ve Kurun’un yazı ailesinde
bulunan Ebeoğlu’nun Temmuz ayında Türkiye’ye gideceği ve oradaki izlenimlerini
her iki gazeteye de göndereceği duyurulmaktaydı.
İSTİKLÂL GAZETESİ
Özker Yaşın’ın “Nevzat
ve Ben” adlı kitabında (1. Cilt, İstanbul 1997) Nazif Süleyman Ebeoğlu ile
ilgili olarak şunları yazmaktadır:
“Nevzat
(Karagil), 10 Eylül (1950) Pazar günü Lefkoşa Türk Lisesi İngilizce öğretmeni
Nazif Süleyman Ebeoğlu ile buluştu. Ebeoğlu, Lisede İngilizce öğretmenliği
yanında Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde yazı yazıyor, Reuter haberlerini
İngilizceden Türkçeye çeviriyordu. Aynı zamanda Kıbrıs’ta yayınlanan tek
İngilizce günlük gazete olan Cyprus Mail’in “Turkish News” köşesini
hazırlıyordu. Bu köşede Kıbrıs’taki Türk gazetelerinde yayınlanan önemli
haberleri, İngiliz ve Rumların ilgisini çekecek makaleleri, özel halinde
İngilizceye çevirip yayınlıyordu.
Nazif
Süleyman Ebeoğlu ilginç bir kişiliğe sahipti. Beyrut Amerikan Üniversitesinde
okumuştu. İngilizcesi Türkçesi kadar güzel ve güçlüydü. İyi bir şairdir. Bir
duygu adamıydı. Lisedeki öğrencilerine bir hoca gibi değil, arkadaş olarak
davrandığından çok seviliyordu. Dr.Fazıl Küçük’e muhalifti. Bu yüzden kişiliğini
pek beğenmediği halde ve biraz da ağabeyi Reşat Süleyman’ın baskısı ile,
Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde çalışmayı kabul etmişti. Reşat Süleyman,
Necati Özkan’ın kızkardeşi ile evliydi. Nazif aynı zamanda İstiklâl gazetesinin
Edebiyat sayfasını yönetiyor, gazetede İngilizceden çevirdiği roman
tefrikalarını yayınlıyordu.
Nevzat,
Yeşilada dergisinin son sayısında Nazif S. Ebeoğlu’nun “Ah İstanbul” adlı
şiirini yayınlamıştı. (…) Nazif Süleyman’ın bu şiiri yayınladığı günlerde henüz
İstanbul’a gidip bu güzel şehri görmemişti. Şiir Yeşilada’da yayınlandıktan
kısa bir süre sonra İstanbul’a gitti. Nevzat ile buluşup birlikte şehrin
görülecek yerlerini gezdiler. Boğaziçi’ne, Büyükada’ya gittiler. Beyoğlu Çiçek
Pasajında kafayı çektiler. Nazif Süleyman Ebeoğlu, Nevzat ile bir konuşma yaptı
ve Türkiye izlenimlerini Cyprus Mail gazetesine yazdı.
“Cypriots in Turkey” başlıklı bu uzun
yazıda Nevzat Karagil adı ile Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemiyeti’nin
Türkiye’deki çalışmaları, ilk kez Kıbrıs’ta yaşayan Rumlara, İngilizlere ve
diğer yabancılara duyurulmuş oldu.” (s.419-420)
İstiklâl gazetesinin 28
Ekim 1949 tarihli ilk sayısında yer alan Nazif Süleyman imzalı “Türkiye
Notları”nda “Yolculuk, Lefkoşe, İstanbul” konu edilmeye başlanıyordu.
3 Aralık 1949 tarihli
nüshada ise Nazif Süleyman’ın Türkiye’deki Zafer gazetesinde çıkan ve İsmet
Vehit Güney’in sergisi hakkındaki “Kıbrıs’ta Sanat Hareketleri” başlıklı
yazısı iktibas edilmekteydi.
Nazif
Süleyman Ebeoğlu’nun İstiklâl gazetesinde çıkan diğer yazılara örnek olarak
şunlar verilebilir:
-19 Ekim 1950, Günün
Yazısı: Egemen Ayrılırken (Nazif S. Ebeoğlu), Lisede 4 yıl
çalışan ve Kıbrıslı olan Niyazi Egemen’in Türkiye’ye dönmesi konu ediliyor.
-28 Kasım 1950, Günler
Boyunca: Garib Bir Mecmua (Satlıoğlu)- Eğitim Mecmuası eleştiriliyor: İçinde
ilginç yazı yok, 5 sayfa Tüzük, Haberler ve Misafir öğretmenlerin konuşmaları
yer alıyor.
-19 Ocak 1951, Günün
Yazısı’nda N. S. Ebeoğlu, “Göçmenlere Yardım” konusunu
işliyor. (30 Ocak 1951’deki yazısında da, Bulgaristanlı göçmenlere yapılan
yardım kampanyasında hedefin “En az 2.000 sterlin” olması gerektiğini
vurgulamaktaydı.)
-27 Ocak 1951, Günün
Yazısı: Konferans ve Propaganda. Milli Türk Birliği Partisi’nin
Konferansına 60’dan fazla kişinin gelmediğinden şikayet eder.
-11 Şubat 1951, Mustafa
Özker Yaşın’ın “Ümit Dünyası” şiirini yayımlar. 9 Şubat 1951’de çıkan yazısında
da “Sizinle tanışmak istiyoruz. Nazif Süleyman Ebeoğlu’nu görünüz” notu yer
almaktaydı. Nitekim 21 Şubat 1951 tarihli İstiklâl’de Mustafa Özker Yaşın’ın
ilk yazısı yer alır: “Görüp Düşündükçe: İnsanlık”.
-15 Mart 1951, Günün
Yazısı: Şehirlere Akın (N.S.Ebeoğlu):
“Yurdumuzda
iktisadi bakımdan zayıf duruma düşmemizin en büyük amili de hiç şüphesiz bizde
bir gelenek haline gelen memur olmak zihniyetidir. Pek iyi bir şekilde
müstahsil bir eleman olarak çalışmak imkan ve fırsatlarına sahip olan birçok
gençler, hatta ailelerinin de teşvikile, hükümet kapısında bir iş bulmağı bir
ideal sayıyorlar. (…) Yurdumuzun ve Türklüğümüzüm istikbali ve emniyeti için
gençliğin şehirlere akınını durdurulmalıdır. Bundan başka çaremiz yoktur.”
Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun İstiklâl
gazetesinde çıkan çeviri romanları şunlardır:
1.Hugh Walpole’un “Deniz Kulesi” adlı
romanı. “Mütercimi: Nazif S.Ebeoğlu” imzasıyla, 23 Nisan 1950 tarihli İstiklâl
gazetesinde tefrika edilmeye başlandı. Logo resmindeki imza, “Haşmet”
idi. 14 Ekim 1950 tarihli İstiklal gazetesindeki 93. tefrika ile
bitti ve sonunda şu not var: İstanbul 14 Mart 1948, Vakit gazetesinden)
2.Kaçırılış (Kidnapped) Yazan:
R.L.Stevenson, Mütercimi: Nazif Süleyman Ebeoğlu. Bu çeviri roman tefrikası da
İstiklâl’in 29 Ekim 1950 tarihli nüshasında başladı ve 8 Nisan 1951 tarihli
nüshadaki 128. Tefrika ile bitti. Altında ise “İmza: Nazif Süleyman Ebeoğlu:
Haziran 13/1944” yazıyor.)
NAZİF SÜLEYMAN EBEOĞLU’NUN ADADAN AYRILIŞI
(1951)
Nazif Süleyman Ebeoğlu,
uzun yıllar öğretmenlik ve yazarlık yaptığı ülkesinden 1951 yılında ayrılır ve
Türkiye’ye yerleşir. Hikmet Afif Mapolar’ın çıkardığı Memleket gazetesinin 14
Mayıs 1951 tarihli nüshasında (Sayı:71), konuyla ilgili şu haber
verilmekteydi: “Nazif Süleyman Ankara’daki vazifesine başladı.”
Halkın Sesi gazetesinin
3 Ağustos 1951 tarihli nüshasında yer alan “Yavuz Konnolu’dan Sayın Halkımıza
Zaruri Bir açıklama” başlıklı yazıda ise, Nazif Süleyman’ın adadan ayrılma
nedeni hakkında şunlar yazılmaktaydı:
“Türkiyede Marshall
Yardım teşkilatında, hatırımda kaldığına göre, bana gösterdiği teklifnamede
7600 Türk Lirası senelikle çalışmağa davet edilmişti. İzin dilekçesini verirken
istikbalinin bu suretle çok daha açık göründüğü için ayrılmak mecburiyetinde
olduğunu da söylemişti.”
Nazif
Süleyman Ebeoğlu’nun öğretmenlik yaptığı Lefkoşa Türk Lisesi’nin Kıbrıs kökenli
olan ve Türkiye’den getirtilen Müdürü Yavuz Konnolu, aynı günkü Hürsöz
gazetesinde de yer alan bu açıklamasında, İstiklâl gazetesinde konuyla ilgili
olarak çıkan bir haberi hedef alarak, “Ben Kıbrıslıyım, her Kıbrıslı gibi bu
memlekete hizmet etmek hakkına haizim” şeklinde kendini savunmaktaydı.
TÜRKİYE’DEKİ GÖREV YERLERİ
İstiklâl
ve Hürsöz gazetelerinin 27 Haziran 1952 tarihli nüshalarında yer alan
haberlerden de şunları öğreniyoruz:
“Bir yıldan beri
Ankara’da Amerikan Yardım Heyeti Kara Grubu Karargâh Komutanlığında tercüman
olarak çalışmakta olan vatandaşımız Bay Nazif S. Ebeoğlu, dün deniz yolu ile
adamıza gelmiştir. 3 haftalık tatilini geçirdikten sonra geri dönecektir.”
Ankara’da iken Ulus gazetesinde
yazar ve yöneticilik yapan Nazif Süleyman Ebeoğlu, ayrıca Ankara’daki İngiliz
Büyükelçiliğinde de tercüman olarak görev yapmıştır.
Bozkurt gazetesinin 11
Ekim 1954 tarihli nüshasında şu haber yer almaktaydı:
“Uzun yıllar Lefkoşa
Türk Lisesi’nde öğretmenlik yapmış bulunan Bay Nazif Süleyman Ebeoğlu, bir
müddetten beri Türkiye’de bulunmakta ve İngiliz Büyükelçiliğinde vazife
görmekteydi. NATO teşkilatının Napoli Merkezi’ne tayin edildi... Tebrik
ederiz.”
Bozkurt’un 11 Nisan
1959 tarihli nüshasında da şu haber var:
“Halen Ankara’daki
İngiliz elçiliği basın ateşeliği memurlarından Bay Nazif Süleyman, Bayram
tatili için Kıbrıs’a geldi. Ankara’da yayınlanmakta olan “Hakimiyet” gazetesi
yazı ailesi arasındadır.”
13 Nisan 1960 tarihli Halkın
Sesi gazetesinde de 1. sayısı Mart ayında çıkan “Çevre” adlı edebiyat
dergisinin 2. sayısının çıktığını haber veren imzasız yazıda, ayrıca şunlar
belirtilmekteydi:
“Nazif Süleyman
Ebeoğlu’nun “Kıbrıslı bir şair” yazısı, Kıbrısta yeni Türk edebiyatının tutulup
sevilmesinde çok emeği geçmiş Nazif Hocanın fikirlerini aksettirmesi bakımından
önemli.
1940-52 yılları arasında
Kıbrıs’taki basın hayatının ve sanat çalışmalarının popüler siması Nazif S.
Ebeoğlu ne yazık ki Kıbrıstaki genç nesil tarafından pek tanınıp bilinmiyor.
1952-1959 yılları
arasında Ankarada, Amerikan Yardım heyetinde ve İngiliz Sefaretinin basın
işlerinde çalışan Nazif Süleyman Ebeoğlu Türkiye gazetelerinde basın hayatını
devam ettirmiştir. “Kıbrısta bir şair” başlıklı yazısı yayınlanalı iki yıl
olduğu halde Kıbrıs’ta her hangi bir dergi ve gazeteye ilk defa iktibas
edilmektedir.”
Bu yazının Özker Yaşın
tarafından yazıldığı anlaşılmaktadır. Yaşın, “Nevzat ve Ben” adlı anı kitabında
(İstanbul, 2003, Cilt:2, s.916) Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun Ankara’da yayımlanmakta
olan Hakimiyet gazetesinin 6 Ocak 1958 tarihli nüshasında “Kıbrıslı Bir Şair:
Özker Yaşın” adlı yazıyı yayımladığını belirterek, yeniden
aktarmaktadır.
Özker Yaşın, anılarını
anlatırken bir başka yerde “1968 yılı Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarını
Kıbrıs’ta uzakta, Londra’da geçirdim” derken, “Londra’ya Nazif
Süleyman Ebeoğlu ile birlikte gittik. Bir ay kadar Nazif’in emekli olduktan
sonra İngiltere’ye yerleşmek düşüncesiyle satın aldığı evinde kaldım. (…)
Ağustos ayı sonunda yine Nazif ile birlikte Kıbrıs’a döndük” diye
yazmaktadır. (İstanbul, Cilt:3, 631)
EMEKLİLİĞİ
Nitekim Nazif Süleyman emekliliğe
ayrılınca Londra’ya yerleşmiştir.
Londra’da 21 Haziran 1987 tarihinde
yapılan “Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği” Paneline konuk olarak çağrılan Nazif
Süleyman Ebeoğlu, orada yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
“Davetiniz için teşekkür ederim. Yıllardan
beri ilk defa böyle bir toplantıya katılıyorum. Söyleyecek pek bir şeyim yok.
Edebiyattan uzak kaldım, eski dönemi biliyorum. Ama aradan o kadar çok zaman
geçti ki, pek bir şey hatırlamıyorum.
O zaman neden şiir yazıyordum? Neden
edebiyat faaliyetleri yapıyordum? Bilemem. Bu sorulara cevap bulmak zor.
İnsanın içinden geliyor, sebebini bilmeden yazmaya başlıyor. Aslında, kendimi
başarısız hissediyorum. Kıbrıs’ta edebiyat faaliyetleri bizimle başladı
deniyor; ama ben, 30 yıldır ne şiir yazdım, ne de Kıbrıs Türk Edebiyatını
izledim. Şimdi söyleyecek neyim olabilir? Benim zamanımda Kıbrıslı kimliği diye
bir şey yoktu. Lefkoşa Türk Lisesi’nde müdürlük yaparken, eğitimde ve kültürde
olduğu gibi, edebiyatta da Türkiye’yi takip ediyorduk. Türkiye’nin kimliği
bizim kimliğimizdi. Benim şiirlerim de İstanbul’da Yedigün dergisinde
çıkıyordu. Edebiyata böyle başladık.
Dediğim gibi, şimdiki
kimlik tartışmalarını bilemiyorum. Yıllardır Kıbrıs’tan uzağım. Benden
sonrakilerin şiirlerini okuyup hayran kaldım. Ama onlar, hocalarıyım diye, çok
büyük işler yaptığımı zannediyorlar. Yeni yetişenler daha iyi yazıyorlar. Onlar
konuşsunlar, ben dinleyeyim.” (Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği, İstanbul 1988,
s.16)
Bener Hakkı Hakeri,
Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun biyografisinde “Kıbrıs Karava Amerikan Radyo
İstasyonu’nda memurluk” yaptığını ve “1963’te Radyo İstasyonu kaldırılıp,
Beyrut’a nakledilince Beyrut’a, oradan da Londra’ya gittiğini” belirtmekte ve
“Kaybolan Dünya” adlı romanının da İstiklâl gazetesinde tefrika edildiğini
kaydetmektedir. (Kıbrıs Türk Ansiklopedisi, Cilt:2, Lefkoşa 1992,
s.273) Yukarıda da belirtildiği gibi, “Kaybolan Dünya” romanı Hürsöz gazetesinde
tefrika edilmiştir, İstiklâl’de değil.
Deniz Yılmaz ise, “Nazif
Süleyman Ebeoğlu’nun Hürsöz gazetesindeki Edebiyat Yazıları” başlıklı
lisans tezinde, Nazif Süleyman Ebeoğlu’nun, 1971 yılında çalışmaya başladığı
İsrail’deki Amerikan Elçiliği’nden 1980 yılında emekliye ayrıldığını ve ondan
sonra, Londra’ya yerleştiğini kaydetmektedir. (Yakın Doğu Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Lefkoşa, 2012,
s.1) Emekliliğinde de tercümanlık mesleğini bazen sürdüren Nazif
Süleyman Ebeoğlu, Londra’da 2007 yılında vefat etmiş ve orada gömülmüştür.
(Kıbrıs Türk basını ve edebiyatında kalem oynatmış olan “Nazif Süleyman
Ebeoğlu’nun Hayatı ve Eserleri”ni kayıt altına alan 12 sayfalık bu çalışma,
Gürgenç Korkmazel adlı bir arkadaşımın, bu yazarımız hakkında hazırladığı bir
kitapta yer almak üzere 2014 yılında onun isteği sonucu hazırlanmıştır. Bu
kitabın basılıp, basılmadığı hakkında herhangi bir bilgi bana iletilmemiştir.)