16 Kasım 2024 Cumartesi

Kıbrıs sorununda hedeflenen federal çözüme ne kadar yakınız?

Bu yıl, Kıbrıs sorununda hedeflenen federal çözümden neden uzak olduğumuza değinmek istiyorum. İsterseniz önce, Kıbrıslı Türklerin ayrı devlet isteğinin geçmişine bir bakalım.

Bilindiği gibi 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üniter yapıdaki anayasası, uygulamada bazı güçlüklerle karşılaştı ve Cumhurbaşkanı Makarios’un 30 Kasım 1963’de açıkladığı 13 maddelik değişiklik önerileri ardından, bu öneriler Kıbrıslı Türklere sadece azınlık hakları vereceği gerekçesiyle, Kıbrıs Türk liderliğinden önce, Türkiye tarafından reddedildi ve 21 Aralık 1963’de toplumlararası çatışmalar başladı.  

Dr. Küçük, 30 Aralık 1963 günü “Anayasanın öldüğünü” ve kendisini artık Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görmediğini, kendisi ile Kıbrıslı Türk bakanların hükümet toplantılarına katılmayı reddettiklerini açıkladı. Türk liderliği ayrıca, Kıbrıslı Türk devlet memurlarını görevlerine gitmeyerek, Türk denetimi altındaki bölgelerde paralel hizmetler oluşturmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Küçük, 10 Ocak 1964 tarihli Fransız Le Monde gazetesinde, muhabire “35. enlemin Kıbrıs’ın taksimi için ideal çizgi olacağını söyleyerek, Girne ve Mağusa limanları da içinde adanın kuzey yarısının Kıbrıslı Türklere verilmesini istiyordu. Dr. Küçük, şunları ekliyordu: “Biz ayrı bir devlet oluşturmak istiyoruz. Rum-Türk karma köyler artık var olamaz. Yurttaşlarım, Rum komşularının tedhişi altında yaşamaktadır. Kıbrıs Türkleri bir azınlık değildir. Kendi dili, dini ve gelenekleri olan bir halktır. Bu adada Rumlar kadar bizim de hakkımız vardır.”

Başkan Makarios, 1964 yazında Cenevre’de ABD’li temsilci Acheson’un sunduğu ve Karpaz yarımadasında Türkiye’ye (NATO’ya) askeri bir üs verilmesi koşuluyla adanın Yunanistan’a bağlanması önerisini reddetti. 

Türkiye adına görüşmelere katılan Prof. Nihat Erim, anılarında şunları yazdı:

“General Turgut Sunalp, askeri bakımdan Karpas Yarımadasından daha büyük bir bölgeye ihtiyacı anlattı. Magosa körfezi kuzeyinde Boğaz’dan, Akantu bölgesi çizgisini, Mr. Acheson ve Amerikalı subaylar kabul ettiler. Kıbrıs’ın yüzölçümü 3572 mil karedir. Kabul edilen sınır ile bunun 300-350 mil karesi Türklere verilen bölge olacaktı, yani adanın yaklaşık olarak % 11’i... Ayrıca en az 5 Türk kanton bölgesi olacaktı. Böylece Türkler Ada’nın %25-30’unda söz sahibi olacaktı.” (Bildiğim ve Gördüğüm Ölçüler İçinde Kıbrıs, Ankara 1975, s.374)

Başbakan İsmet İnönü’nün 8 Eylül 1964’de TBMM’de söylediği şu çok önemli sözler, Türk tarafının ta baştan beri Kıbrıs için yapılacak yeni bir anayasadan neyi algıladığını açıkça göstermektedir: “Muahede hükmü dahilinde bulunmak için resmi ağızdan taksim sözü ile değil, federasyon şekli ile münakaşaya başladık.”

TOPLUMLARARASI YENİ ANAYASA GÖRÜŞMELERİ (1968-1974)

Haziran 1968’de başlatılan toplumlararası görüşmelerde oluşturulacak olan yeni anayasa “üniter bir devlet”i esas almaktaydı. Kıbrıslı Türk görüşmeci Rauf Denktaş’ın, anayasal konularda çeşitli tavizler verdiği ve % 30 olan devletteki toplumsal temsiliyet oranının %20’ye indirilmesini kabul ettiği kayıtlara geçmiştir. Ancak Cumhurbaşkanı Makarios, bu tavizler karşılığında Kıbrıslı Türklere adanın belli bölgelerinde toplanarak oluşturdukları ve ada toprağının %3’üne karşılık gelen kendi bölgelerine özerklik vermeyi reddetti. Çünkü bunun ileride adanın taksimine yol açabileceğini düşünmekteydi.

Anılarında bu konulara ayrıntılarıyla yer vermiş olan Kıbrıslı Rum görüşmeci Glafkos Kleridis, 10 Nisan 1973’de Makarios’la hem enosis'i, hem de taksim’i yasaklayan 1960 Anayasası'nın 185. maddesinin yeni Anayasa'ya dahil edilmesi konusunu görüşürken, Makarios’un Yunanistan ve Türkiye bir protokolle bu yasakları kabul etmeden “enosisi dışlayan hiçbir Anayasa’yı tekrar imzalamayacağını söylediğini yazdı. (Kıbrıs: İfadem, Cilt: 3, Lefkoşa 1990, s.270)  

Toplumlararası görüşmelerin, Başbakanı Ecevit'in 2 Nisan 1974'te Rauf Denktaş'la görüşmesinin ardından Kıbrıs sorununa federal bir çözüm önermesiyle sona erdiği bilinmektedir.    

4-7 Haziran 1971'de Lizbon'daki NATO toplantısı sırasında Yunanistan temsilcisi Hristos Palamas ile Türkiye temsilcisi Osman Olcay'ın, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başkanı Makarios'tan kurtulup, "çifte enosis" ilan etme doğrultusunda bir plan hazırladıkları da kayda geçmiştir. İşte bu plan, 15 ve 20 Temmuz 1974’deki çifte ihanet marifetiyle uygulandı ve adamız iki bölgeye taksim edildi.  

FEDERAL ANAYASA GÖRÜŞMELERİ (1977-2017) SONUNDA KUZEYDE YAPILAN ANNAN PLANI OYLAMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ

1977 ve 1979’daki doruk anlaşmalarından sonra, toplumlararası görüşmelerin “federal bir devlet” temelinde sürdürülmesi kararlaştırıldı. Çeşitli aşamalardan geçen bu süreç, 24 Nisan 2004’de BM Genel Sekreteri’nin adıyla anılan “Annan Planı”nın tarafların onayına sunulmasıyla sona erdi.  

Bu çözüm planı, adanın her iki bölgesinde yapılan referandumlarda, Türk tarafında % 64,91 oranında kabul görürken, Rum tarafında % 75,38 oranında reddedildiğinden uygulanamadı ve ortadan kalktı. Aslında AB ve ABD’nin desteklediği bu plan, Kıbrıs’taki İngiliz üslerine dokunmazken, kuzeydeki ayrılıkçı yapının tanınmasını öngörüyordu. Öte yandan, 1974’den beri adanın TC işgali altındaki bölgesine, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi hilafına taşınan yerleşimcilerin de referandumda oy kullanmasına karşı çıkılmaması dikkat çekiciydi.

Taksim çizgisinin kuzeyinde yapılan referandumda çıkan %65’e yakın olumlu oy oranı, uzun yıllar gerek Kıbrıs Türk tarafı, gerekse Türkiye tarafından abartılarak, yanlış yorumlandı. Oysa Kıbrıs Sosyal Araştırmalar Merkezi (SOAR) Direktörü Kudret Akay tarafından, 4-11 Haziran 2003 tarihleri arasında 960 kişi arasında yapılan anketin sonuçları bir yeniden birleşmeyi vadetmiyordu ve şöyle özetlenmekteydi:

“Evet” oyu kullanan kuzeydeki seçmenlerin görüşleri:

1.%69,7'si, kendi devletlerinin uluslararası alanda tanınacağına inanmakta ve olumlu bir gidişat öngörüyordu.

2.% 67,3’ü AB üyeliğini desteklemekteydi.

3. %66,1'i ayrı bir egemenlikten yanaydı.

4. %58,5'i, kullanmakta oldukları toprakların sahipliğinin yasal açıdan kendilerine geçeceğine inanmaktaydı.

5. %57.7’si, KKTC’nin uluslararası alanda tanınan bir devletin bir parçası olacağını düşünmekteydi.

6. Kıbrıslı Rumlarla birlikte ortak bir devleti düşünenler, “evet” oyu kullananların %33.7’si kadardı.

7. “Anayurdumun yeniden birleşmesi için “evet” dedim” diyenler, sadece %28.1 oranındaydı.

“Hayır” oyu kullanan kuzeydeki seçmenlerinin görüşleri:

1.% 54,3’ü “vatan yapılan topraklar”ı geri vermek istemiyordu.

2.% 44’ü Türkiye üye olmadan AB'ye girmek istemiyordu.

3. %36,5'i Kıbrıslı Rumlarla ortaklığa karşıydı.

4. %29,2'si yeni mülkiyet ilişkilerinden olumsuz etkileneceğine inanmaktaydı.

5. %27,3’ü toprak ayarlamalarından olumsuz etkileneceğine inanmaktaydı.

6. %19,2'si uluslararası alanda tanınan ve kendilerine ait bir devletin olmayacağını düşünüyordu.  (Radikal gazetesi, İstanbul, 30 Temmuz 2004)

Bütün bu cevaplardan açıkça görüleceği gibi, ankete katılanların çoğunluğu “vatan”, “toprak” ve “Türkiye” ile ilgili milliyetçi duygularla hareket etmekte ve TC’nin himayesindeki ayrılıkçı “KKTC” devletçiğinin, AB üyeliği ile birlikte tanınacağına inanmaktaydı.

SON GÖRÜŞME TURLARININ VARDIĞI NOKTA

Eylül 2008’de başlayan Talat-Hristofyas görüşmeleri, 2010’da Eroğlu’nun başkan seçilmesiyle 2013’e kadar sürdü. 2013’de Anastasiadis seçildi, ama görüşmeler ancak bir yıl sonra, iki liderin 11 Şubat 2014’de mutabakata varmasıyla başlayabildi. 2015’de görevi Akıncı devraldı. Anastasiadis ile Ocak 2017’de Mont Pelerin’de ve Haziran 2017'de Crans Montana’da yapılan görüşmelerde önemli yakınlaşmalar sağladı.

Aradan geçen 50 yıl içinde Kıbrıs sorununda Türk tarafının federasyon derken, adanın ve Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin taksimini istediği, verilen yüzlerce federasyon yanlısı demece rağmen, olayları yakından izleyen siyasal gözlemcilerce bilinmektedir. Nitekim Kıbrıs Cumhurbaşkanı Vasiliu, BBC’ye verdiği bir demeçte açık konuşmuş ve Kıbrıs Türk tarafının çözüm önerilerinin farklı bir algılamaya dayandığımı söylemişti: “Biz bir federasyonu konuşmaktayız, ama tek bir ülke için federasyon. Kıbrıs Türk önerileri, iki ayrı ülkeyi, iki bağımsız devleti konuşmamızı istemektedir. Bu temel üzerinde konuşamayız.” (Cyprus Mail, 5.3.1989)

İşte toplumlararası görüşmelerdeki tıkanıklıklar, bu anlayış farkı yüzündendir. Türkiye’nin 1974 yazında “bozulan Kıbrıs’taki anayasal düzeni yeniden sağlamak” gerekçesiyle yaptığı askeri müdahale sırasında söylenenler ile sonradan gerçekleştirilenler arasındaki çelişkiler ortadadır. Kaldı ki 1960’da üç garantör ülke tarafından imzalanan anlaşma hilafına, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü korunamamış ve adanın kuzeyinde kalan %36’lık toprak parçası, 50 yıldır etnik temizlik ve askeri işgale maruz kalmaktadır.

Rauf Denktaş’ın resmi olarak ilk defa konfederasyondan, 9 Temmuz 1983 günü KTFD Meclisinde yaptığı Devlet Başkanlığı andı konuşmasında söz ettiğini belirtmeliyiz. Ama ondan sonra da Türk tarafı yeni federal anayasa için görüşmelere her oturduğunda, içten olmadığını her türlü davranış ve demeçleriyle kanıtlamıştır. Oysa uluslararası hukukun yıllardır belirlenmiş bazı ilkeleri ve kavramları vardır. Bunlar algılanmadan politika yapılamaz. Bunlara kişilerin yorumlarına göre farklı anlamlar yüklenemez. Taksim yerine federasyon, konfederasyon yerine federasyon yorumu yapılamaz.

TAKSİM ÇİZGİSİNİN HER İKİ YANINDA YAPILAN BAŞKANLIK SEÇİMLERİNDEKİ FEDERALİST ADAYLAR

Bilindiği gibi 7 Temmuz 2017’de İsviçre’nin Crans Montana kasabasında yeniden kesintiye uğradı. Federal anayasa hemen hemen bitmiş ve en son “Güvenlik” başlığı görüşülürken, anlaşmazlık baş gösterdi ve ardından Türk tarafı BM parametrelerinden uzaklaşarak “iki ayrı devlet” politikasına yöneldi.  

11 Ekim 2020’de işgal altındaki bölgede yapılan başkanlık seçimlerinin ilk turuna katılan ve Kıbrıs sorununun federal bir anayasa ile çözümlenmesinden yana olan adaylardan, bağımsız aday Mustafa Akıncı 35,053 oy alırken (%29.84), CTP adayı Tufan Erhürman 24,008 oy aldı (%21.67). Halkın Partisi Genel Başkanlığından istifa etmiş bağımsız aday Kudret Özersay ise 6,574 oy (%5.74) alabilmişti.

Bir hafta sonra 18 Ekim 2020’de yapılan 2. Turda federal çözüm yanlılarının tek adayı olarak yarışan Mustafa Akıncı, 62,910 oy (%48.31) topladı. Ama kazanan, işgal gücü Türkiye’nin yeni politikası “iki ayrı devlet”i savunan Ersin Tatar oldu. 67.322 oy (%51.69) ile seçilen Tatar ile seçimi kaybeden Akıncı arasındaki oy farkı, sadece 4,412 idi. Federal çözüm yanlıları, Türkiye’nin işgal bölgesinde yapılan bu seçimlere müdahale ettiğine ilişkin bir rapor yayımlandı. Seçimlere katılmayanların oranı %32.71 idi.

12 Şubat 2023 tarihinde taksim çizgisinin güneyinde yapılan Başkanlık seçimlerinde federal çözüm yanlılarının adayı olan Mavroyannis’in aldığı oy ise 189,335 (%48.03) idi, ama yarışı 204,867 oy ile (%51.97) Hristodulidis kazandı. Burada kazanan ve kaybeden aday arasındaki oy farkı 15,532 oy iken, seçimlere katılmayanların oranı %27.55 idi.

Rakamlardan da görüleceği gibi, her iki tarafta federalist oylar %48’i bulurken,  ne yazık ki ortak federal bir Kıbrıs cephesi kurulamamıştır. Çünkü her iki ..taraftaki federalistler arasında bir fikir birliği yoktur. Crans Montana’da üzerinde yakınlaşma sağlanmış konuları içeren bir özet, ne AKEL, ne de CTP tarafından hazırlanmamıştır. Toplumlar bu konuda aydınlatılmış değildir.

ADANIN FEDERAL BİRLİĞİNDEN YANA OLAN KIBRISLI TÜRKLERİN ORANI NE KADAR?

Avrupa Parlamentosu’na gönderilecek olan Kıbrıslı temsilciler için 9 Haziran 2024 tarihinde yapılan seçimler için Kıbrıs Cumhuriyeti makamları tarafından yapılan açıklamaya göre, seçmen olmaya hak kazanmış 18 yaş üzerindeki kayıtlı Kıbrıslı Türk sayısı 104,118 idi. Bunlardan 103,281’i adanın işgal altındaki kuzey bölgesinde, 837’si de güneyinde ikamet etmekteydi.

Bu arada Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğine sahip Kıbrıslı Türk sayısının 110,734 olduğunu ve bunlardan 83,950’sinin pasaport aldığını da hatırlatalım.  (Fileleftheros, 1 Nisan 2018)

Avrupa Parlamentosu seçimlerine, ada çapındaki seçmenlerin genel katılım oranı %58.86 idi. 104,118 kayıtlı Kıbrıslı Türk seçmenden sadece 5,676’sının (toplam seçmen sayısının %6.8’sı) oy kullanmış olması düşündürücüdür. TC işgali altındaki kuzeyden gelip oy kullananların sayısı ise 5,523 idi.

O zaman sormak gerek: Adanın yeni federal bir anayasa çerçevesinde yeniden birleşmesinden yana olan kuzeydeki federalist aday Mustafa Akıncı’ya oy vermiş 62,910 Kıbrıslı Türk seçmen, neden AP seçimlerine katılmaktan geri durdu? Federal çözümden yana olduğunu söyleyen CTP’ye ilk turda verilen oyların 34,008 olduğunu yukarıda belirtmiştik. Demek ki onlar da samimi bir şekilde federal bir birleşmeden yana değildirler.

Kıbrıslı Rum toplumu içinde federal çözüm yanlılarının samimiyeti ise, Kıbrıslı Türk federalistler ile ortak bir siyasi cephe kurma yönündeki isteksizlik ile değerlendirilebilir.

Kıbrıslı Türk toplumu ile Kıbrıslı Rum toplumu arasındaki taksim çizgisinin geçiş noktalarıyla aralandığı 23 Nisan 2003’den bu yana geçen süre içinde, tüm Kıbrıslıların federal birliği için mücadele edecek siyasal güçler, ne yazık ki henüz ortak siyasi bir program çerçevesinde örgütlenememiştir ve Kıbrıs sorununda hedeflenen federal çözümün çok uzağındayız.

(Lefkoşa’daki Dayanışma Evi’nde 18 Kasım 2024 günü “Sol ve Kıbrıs Sorunu” Grubu tarafından düzenlenen 6. Yıllık Konferans’ta okundu.)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder