“Cumhuriyet”
gazetesi, Kıbrıs adasında İngiliz sömürge yönetiminin sona erdiği ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
bağımsız bir devlet olarak kurulduğu tarih olan 16 Ağustos 1960 günü ilk sayısını
yayımlamıştı.
Gazetenin
yayımlanmış 89 sayısının gözden geçirilmesi, bize Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk
iki yılı hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır. Ama biz bu bildiride, sadece
gazetenin, yayım süreci boyunca Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının
işbirliği ve birlikte varoluş sorunlarını nasıl ele aldığını örneklerle
belirtmeye çalışacağız.
Kıbrıslı
Rum ve Kıbrıslı Türklerin birlikte yöneteceği Kıbrıs Cumhuriyeti devletine
inanmış bir grup Kıbrıslı Türk aydın tarafından çıkarılan bu haftalık gazetenin
sürekli yazarları arasında şu isimler vardı:
“Cumhuriyet”
imzalı başyazılar, önceki yıllarda gazete yazarlığı yapmış olan Ahmet Muzaffer
Gürkan tarafından kaleme alınırken, onun gibi sonradan avukat olan Ayhan M.
Hikmet ise “İktisadi Davalarımız” köşesinde, daha çok Kıbrıs Türk toplumunda
işsizlik, köylünün durumu ve diğer ekonomik sorunları incelemekteydi. Ahmet M. Gürkan’ın
kardeşi olan diş hekimi Haşmet Muzaffer Gürkan, 2. sayfadaki “Düşünceler”
köşesinde yazarken, “İlhan Gündüz” takma adıyla da “Panorama” başlıklı haftalık
haber özetleri ve yorumları hazırlamaktaydı. Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı
politikalarına muhalefeti ile bilinen Dr. İhsan Ali de “Cumhuriyet” gazetesinde
yazanlar arasındaydı. 3. Sayfadaki “Çalışma Hayatımız” köşesi, sendikacı Derviş
Ali Kavazoğlu tarafından hazırlanmakta, ama imzası kullanılmamaktaydı. Aynı
sayfada “Haftanın gazetelerinden” köşesinde ise, Kıbrıs Rum basınından haberler
aktarılmaktaydı.
GAZETENİN
YOLU VE ÜLKÜSÜ
Lefkoşa’nın
Türk kesimindeki M. Fikri Matbaasında 4 sayfa ve tabloid boyda basılan “Cumhuriyet”
gazetesi, 16 Ağustos 1960 tarihli ilk sayısında, ön sayfada yayımlanan
“Yolumuz ve Ülkümüz” başlıklı ve “Cumhuriyet” imzalı başyazısında, gazetenin,
yıllardan beri Kıbrıs Türk toplumu için küçümsenmeyecek bir boşluğu doldurmak
ve bağımsız bir Türk gazetesinin eksikliğini tamamlamak için yayım hayatına
atıldığını belirtilmekte ve şöyle denmekteydi:
“Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanı gibi tarihi
bir hadiseyle yaşıt olarak yayım hayatına atılan “Cumhuriyet” büyük Atatürkün
“Yurtta sulh cihanda sulh” prensibine ayak uyduracak ve yurdumuzun,
Kıbrısımızın, Akdeniz’de barışın en güzel bir örneğini vermesi için yayım
yoluyla gayret sarf edecektir.” Nitekim “Yurtta sulh cihanda sulh” sözleri,
gazetenin başlığı altında sürekli olarak yer almıştı.
Aynı başyazının devamında şu ideolojik
yayın ilkeleri dikkati çekmekteydi: “Gazetemiz, Kıbrıs Türk köylüsünün ve
işçisinin haklarını daimi surette savunacak, köylümüzün ve işçimizin daha iyi
hayat şartlarına kavuşması için gayret sarfedecektir.”
Gazetenin
14 Ağustos 1961 tarihli nüshasında yer alan “İki yıldönümü” başlıklı ve
“Cumhuriyet” imzalı başyazıda, bir yıllık deneyim şöyle özetlenmekteydi:
“Biz öyle inanıyoruz ki iki toplumun
karşılıklı saygıya dayanan işbirliği zihniyetiyle hareket etmesi,
memleketimizde huzur ve asayişin hüküm sürmesi ve Kıbrıs’ın ekonomisinin
planlanması halinde iktisadi buhrana çare bulunabilir. Gazetemiz, daha iyi
günler görmekliğimiz ümidiyle, bütün yurttaşlara Cumhuriyetin yıldönümünü
kutlar.”
Haşmet
M. Gürkan, aynı tarihli gazetede “Bağımsızlık Günü” başlıklı makalesinde Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin yıldönümü kutlamalarının yapılmayacağı yönündeki açıklamalara
değindikten sonra “Bağımsızlığının yıldönümünü kutlamıyan memleket olur mu?”
sorusunu sormaktaydı. Daha sonra Cumhuriyet hükümetinin bir yıllık icraatındaki
olumsuzlukları şöyle dile getirmekteydi: “Yüzde
30-70 nisbetinin tatbiki veya belediyelerin taksimi gibi problemlerin çözümünde
tatminkar ilerlemeler elde edilmemesi, iç huzuru iyice sarsan asayişsizlik
olaylarının önlenememesi işsizlikle iktisadi krize çareler bulunmaması gibi
hususlar, bir yıllık icraatın başarısız yönleridir.”
BASININ
SORUMLULUĞU
“Cumhuriyet”
gazetesi, Kıbrıs Türk basınında olduğu gibi, Kıbrıs Rum basınında çıkan ve iki
toplumun arasını bozmaya yönelik yazıları da eleştirmekteydi. Örneğin 13 Eylül
1960 tarihli gazetede (Sayı:5) yer alan “Yıkıcı Münakaşalar” başlıklı başyazıda
şöyle deniyordu:
“Gerek Türk, gerek Elen gazetelerinin
bazıları, Kıbrıs Cumhuriyeti genç bünyesini yıpratabilecek bir mahiyet arzeden
bazı müfrit yazılara maalesef yer vermektedirler. Bu, genç Cumhuriyetimizin
geleceği bakımından makul düşünen her Kıbrıslıyı üzse gerektirir. Bu üzüntüyü
endişe haline getirmemek için her iki esas cemaate mensup sorumlu şahsiyetlerin
bir araya gelerek, gerilen sinirlerin yatıştırıcı yola yönelen bir işbirliği
programı üzerinde anlaşmaları icab etmektedir. Çünkü her geçen gün sinirler
biraz daha gerilmekte ve iki esas cemaat arasındaki duygu ve düşünce farkı
gittikçe artmaktadır.
Mazideki kara günlerin geri gelmesini
asla istemiyen vatandaşlar olarak biz öyle inanıyoruz ki, her iki cemaatin de
aşırı milli duygulardan ve birbirine karşı yersiz nefretten vazgeçmesi zamanı
çoktan gelip geçmiştir. Genç Kıbrıs cumhuriyetinin vatandaşları olarak yeni
devletimize karşı mesuliyetli bir yolda yürümez isek mazinin karanlık uçurumuna
tekrar düşebilir ve bugün Kongo’yu kemiren kangren olmuş yara genç Kıbrıs
Cumhuriyetinin bünyesini de kemirebilir.
Her Kıbrıslıya düşen vazife aşırı
duyguları bir yana bırakarak, maziyi unutup bu güzel vatanın iktisaden
kalkınması yolunda gayret sarfetmek ve halen bize uzatılan Birleşmiş
Milletlerin yardım elini olgun vatandaşlar olarak sıkmaktır. En acil davamız
adamızın iktisadi buhrandan kurtulmasıdır. Şövenizme germi vermek değil!”
MUHALEFET
PARTİSİ DE KURULUYOR
Cumhuriyet
gazetesinin 3 Ekim 1960 tarihli (Sayı:8) nüshasının manşetinde şu haber yer almaktaydı:
“Kıbrıs Türk Halk Partisinin dünkü toplantısı. Toplantıya her sınıf halktan
iştirak oldu. Gürsel’e ve İnönü’ye devrimlere bağlılık mesajları gönderildi.”
Haberde, partinin kuruluş toplantısında Genel Sekreterliğe Avukat Ahmet
Muzaffer Gürkan’ın seçildiği duyurulmaktaydı. “Kıbrıs Türk Halk Partisinin
halkımıza seslenişi” başlıklı ve 2 Ekim 1960 tarihli bildirisinde ise “İç
siyaset” başlığı altında, “Zürih ve Londra anlaşmalarının bir neticesi olan
Kıbrıs Cumhuriyetine ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının lafzına ve ruhuna
bağlılığımızı da belirtmek iç siyaset alanındaki tutumumuz bakımından esastır”
denmekteydi.
Aynı
tarihli gazetenin başyazısı da “Demokrasiye doğru” başlığı altında şunları
yazmaktaydı: “Geçen Salı günü Limasolda
kurulduğunu ve dünkü Pazar günü Lefkoşa’da teşkilatlanıldığını memnuniyetle
öğrendiğimiz KIBRIS TÜRK HALK PARTİSİ halkımızın bağrından doğmuş ana murakabe
veyahut –halk deyimiyle- ana muhalefet partisidir.”
“CUMHURİYET”İN
BİTMEYEN UYARILARI
14
Kasım 1960 tarihli “Cumhuriyet”in manşetinde ise şu uyarı vardı: “Cemaatlararası
çarpışmalardan fayda umanlara ihtar… Şöven Neşriyata artık son verilmelidir”
Manşetin
altında şu görüşlere yer veriliyordu: “Son günlerde her iki tarafın bazı
yazarları tarafından, bütün Kıbrıs halkının menfaatlerine zarar getiren şöven
neşriyata hız verilmiştir. Bilindiği gibi bu neşriyata hız verilmesinin sebebi,
yabancı memleketlerin bazı siyasi çevreleri tarafından ortaya bir “Kıbrıs
Milleti” atılmış olmasıdır. Bu neşriyat yekdiğerinin milliyetine küfredecek
derecede ileri götürülmüştür. Türkiye Hükümeti Dışişleri sözcüsünün de yapmış
olduğu beyanata göre, Kıbrısta Türk ve Rum cemaati arasındaki ahengi ve
karşılıklı itimat havasını bulandıracak bu kabil neşriyat zararlıdır ve iki
cemaat arasında yeni bir çarpışma zemini hazırlayacak derecede tehlikelidir.
(…) Kıbrıs Anayasasında Kıbrıs Türklerinin Türklüğünü ve
Kıbrıs Rumlarının Elenliğini inkar eden bir madde yoktur. Kıbrıs Cumhuriyeti
iki milli cemaattan teşekkül etmiş bütün bir devlettir. Ortada mevcut olan
Kıbrıs Milleti değil, Kıbrıs Devletidir. Çok milletli bir devlet tarihte ilk
defa görülmüş değildir. Türk olsun, Rum olsun basına ve mesuliyetli çevrelere
düşen vatani ve milli vazife, Kıbrıs Cumhuriyetini yaşatmak ve tekamül
ettirmektir.”
“ENOSİS
VE TAKSİM ÜLKÜLERİ TERKEDİLMELİ”
“Cumhuriyet”
gazetesi daha ilk sayılarından başlayarak, sürekli olarak adanın bütünlüğünü ve
kurulan yeni devletin devamını savunmuş ve her iki toplum liderliğinin
savunduğu enosis ve taksim ülkülerine karşı çıkmıştı.
23
Ağustos 1960 tarihli (Sayı:2) Cumhuriyet gazetesinde yer alan “Anayasa üzerine
etüdler: Kıbrısın Bütünlüğü” başlıklı makalenin girişinde, Zürih ve Londra
anlaşmasında yer alan şu önemli madde aktarılmaktaydı: “Cumhuriyetin ülkesi bir bütün olup
parçalanamaz. Kıbrısın tamamen veya kısmen herhangi bir devletle birleşmesi
veya ayrılığı güden bir bağımsızlık konu haricidir.”
Makale, bu maddenin şu gerçeği
haykırdığını belirterek şöyle sonlanmaktadır:
“Yeni bir devre giren bu memlekette
artık, iki cemaat bir arada yaşayamaz gibi müfrit fikirlere yer yoktur.
Ayrılmaz bir bütün olan bu vatan topraklarında iki cemaat yekdiğerinin hususi
sahadaki haklarına hürmet ederek ve umumi sahada yardımlaşarak, işbirliği
yaparak, dostluğunu fazla perçinleştirerek, daha demokratik ve daha müreffeh
bir hayata doğru büyün adımlarla ilerleyeceklerdir.”
“VATANDAŞIN
ÖDEVİ”
“Vatandaşın
Ödevi” başlıklı ve 5 Haziran 1961 tarihli gazetede yer alan başyazıda şöyle deniyor:
“Biz öyle inanıyoruz ki adamızda huzur
ve sükun kökleşince ve cemaatlerarası münasebetler tamamen normalleşince Kıbrıs
anlaşmalarının tatbikince rastlanacak pürüzler ortadan kalkacaktır. Bununla
beraber şimdiki halde ada statüsünde herhangi bir değişiklikten dem vurmak ve
daha da ileri giderek, taksim ve enosis gibi iki ayrı kutuptaki statülerin
özlemini belirtmek ne Kıbrıs halkının ve ne de Türkiye ve Yunanistanın
menfaatlerine hizmet sayılabilir.
Bu gibi aşırı özlemlerin belirtilmesi
ancak ve yalnız Kıbrıs halkının düşmanı olan bazı yabancı devletlerin sinsi ve
bozguncu maksatlarına hizmet edebilir. Bu böyle bilinmeli ve her Kıbrıs
vatandaşı Cumhuriyet rejimi çerçevesindeki sorumluluğunu kavrıyarak, yıkıcı ve
ayırıcı özlemleri belirtmekten daima sakınmalıdır.”
Aynı
tarihli gazetede bu başyazının yanında yer alan “Kıbrıs’ın İstikbali” başlıklı
yazıda ise şu uyarılar yer almaktaydı:
“Hayat pratik sahada isbat etmiştir ki,
güzel yurdumuz –Akdenizin İncisi- Kıbrıs’ın istiklali, Kıbrısta yaşayan iki
esaslı toplumun –Türk ve Rum halkının- karşılıklı anlayış ve hürmete dayanan
samimi iş birliğine bağlıdır. (…)
Bütün ilgili tarafların imzasını taşıyan
Anayasasıyle de reddedilen Enosis ve Taksim hülya ve hayallerine artık bir son
verilmelidir. Tarihi olaylar da isbat etmiştir ki, bu iki parola, iki cemaat
arasında sadece husumet, kin ve kanlı hadiseler yaratmaktan öteye
geçmemektedir.”
“KIBRIS
KIBRISLILARINDIR”
2
Ocak 1961 tarihli (Sayı: 21) Cumhuriyet’te çıkan “Kıbrıs Kıbrıslılarındır”
başlıklı yazıda ise adanın bağımsızlığının formülü şöyle verilmekteydi:
“(…) Vatanını ve milletini seven her
Kıbrıslı Türk ve Ruma düşen vazife, yek diğerinin haklarına hürmet etmek, hür
Kıbrısın yaşamasını ve tekamül etmesini sağlamak, cemaatlerini daha demokratik,
daha müreffeh, daha mesut ve sulhçu bir hayata ulaştırmak için bütün gücüyle
çalışmaktır. Bunun aksini iddia etmek –bizim fikrimizce- gerçeği görmemek,
gerçeği anlamamak veya maksatlı olarak gerçeğe göz yummak demektir.
Kısaca Kıbrısın istiklaliyeti, her hangi
bir millete veya devlete ilhak edilmesi değil, Kıbrısın Kıbrıslılar
tarafından idare edilmesi demektir. Kaldı ki bu, esas prensip olarak,
Kıbrıs Anayasasına da geçirilmiş ve ilgililer tarafından imzalanmıştır.”
ANAYASAL
SORUNLAR
Kıbrıs
Anayasasının uygulanması sırasında ortaya çıkan sorunlar, “Cumhuriyet” gazetesi
yazarları tarafından objektif bir şekilde ve sağduyu ile değerlendirilmişti. 3
Nisan 1961 tarihli gazetenin (Sayı:34) manşeti şöyleydi: “Vergi Kanunu Tasarısı Meclisten
geçmedi.”
Haberin
ayrıntısında Lefkoşa’da yüzde 70-30
nisbetiyle Belediyeler meselesinin bir an önce hallini isteyen gençlerin yaptığı nümayişten söz edilmekte ve
“Berberoğlu Meclis Grubundan istifa etti” haberi şu gerekçesiyle verilmekteydi:
“Meclisteki Türk grubunun grup müzakerelerindeki
tutumuyla müzakerelerde takip ettiği sistemi beğenmediği ve grubun hala bir
tüzüğü olmadığı keyfiyetini tasvip etmediğinden Meclis Grubundan istifa
etmiştir.”
“BAŞKANIN
SÖZLERİ ÜZERİNE”
8
Mayıs 1961 tarihli “Cumhuriyet”deki (Sayı:39), “Düşünceler” köşesi yazarı
Haşmet M. Gürkan, “Başkanın Sözleri Üzerine” başlığı altında şunları yazmıştı:
“Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, bir
müddet önce yabancı bir gazeteciye verdiği bir mülakatta Kıbrıstaki
toplumlararası durumun realist bir tablosunu çizmiştir. Kıbrıs’ta bir nevi ırk
ayrılığı olduğunu, Rumlarla Türklerin ne sosyal, ne de ticari bakımlardan kaynaşmadıklarını
belirten başkan, “Olağanüstü Durum” zamanında başlıyan bu halin, gerek Rum ve
gerekse Türk olarak Kıbrıs halkının, zamanla, artık yeni bir halk olduklarını
anlamalarıyle düzeleceğini ümit ettiğini söylemiştir.
Cumhurbaşkanı acı bir gerçeği ifade
ediyor. Olağanüstü durum günlerine kadar Kıbrıs’ta Rumlarla Türkler arasındaki
münasebetler normaldi. Geri hiçbir zaman arada sosyal bir kaynaşma olmamıştı,
lakin o günlerde normal vatandaşlık münasebetlerinin vardığı seviye, bu gün
için ideal denecek derecedeydi.
Aradan geçenlerin üzerinde durmakta
fayda yok. Önemli olan Kıbrısın bu yeni devrinde yeni bir hayat
başlatabilmektir. Cumhuriyet hükümeti bu bakımdan özel çabalara girişmek
zorundadır. Düşüncemizce bu gün için yapılacak şeylerin başında, tartışma
konusu olan meselelerin yani Anayasanın henüz uygulanmamış bazı maddelerinin
öncelikle uygulanmasının sağlanması gelmelidir. Böylelikle kolayca tartışma ve
huzursuzluk konusu olan meseleler ortadan kalkacaktır. (…) Devlet kendini halka
sevdiren, benimseten teşebbüslere girsin, Türküyle Rumuyla bütün Kıbrıslılar
müşterek devletlerinin pratik faydalarını görsünler, o zaman kim dinler
politikayı ayağa düşürmekte fayda uman politikacıları. Kim kulak asar
tahriklere, kışkırtmalara.”
GAZETECİLERİN
ORTAK ÇALIŞMALARI
“Cumhuriyet”
gazetesi, Kıbrıs’ta Rumca ve Türkçe yayın yapan gazetelerin iki toplum
arasındaki ilişkileri bozacak yayınlarını eleştirirken, her iki tarafın
gazetecilerinin de işbirliği yapmasından yana bir politika izlemekteydi.
Örneğin
23 Ocak 1961 tarihli (Sayı:24) nüshasındaki manşet haberi şöyle idi:
“Cemaatlararası münasebetlerde müsbet
adımlar. Türk ve Rum gazeteciler müşterek toplantı yaptı. Dr. Küçük’ün beyanatı
iyi karşılandı.” Haberde,
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün Lübnan ziyareti dönüşü,
oradaki cemaatlerin işbirliğini örnek göstermesi takdir edilmekteydi.
15
Mayıs 1961 tarihli (Sayı:40) gazetede ise Kıbrıslı Rum ve Türk gazeteciler
heyetinin, 17 Mayıs günü Kıbrıs’tan uçakla Ankara’ya hareket edecekleri
duyurulmaktaydı. Habere göre gazeteciler, Türkiye’de 12 gün kalıp temaslar
yapacak, İstanbul ve İzmir de ziyaret edilecek, daha sonra 29 Mayıs’ta Atina’ya
geçecek olan heyet, bir de Batı Trakya gezisi yapacaktı. Adaya dönüş ise 10
Haziran’da olacaktı. Haberde, geziye Cumhuriyet gazetesi adına Haşmet M. Gürkan’ın
katılacağı belirtilmekteydi.
Haşmet
M. Gürkan, bu gezilerle ilgili izlenimlerini, 5 Haziran 1961 tarihli gazetedeki
(Sayı:43) “Düşünceler” köşesinde, “Bir “iyi niyet” gezisinden notlar:1” başlığı
altında anlatmaya başlamış ve 24 Temmuz’a kadar 8 yazı halinde sürdürmüştü.
Gürkan, ilk yazısında “Birlikte yaşamak lüzumu” başlığı altında, Kıbrıslı
gazetecilerle Selim Sarper’in yaptığı konuşmaya değinerek, izlenimlerini şu ara
başlıklarla aktarmıştı: Birlikte yaşamak, Yıkmak kolay, yapmak zor ve Askıdaki
meseleler.
Gürkan
bu yazıda ayrıca, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk gazetecilerin “Müşterek
beyanname”sini de yayınlayarak, şu ortak dileği alıntılamıştı: “Yeni kurulan devletlerde vukuu tabii olan
müşküller bulunmakla beraber, karşılıklı anlayış ve iyi niyetin kısa zamanda
bunları telafi edeceğine eminiz.”
Türkiye
ve Yunanistan’a yapılan bu gezilere şu gazetelerden temsilciler katılmıştı: Bozkurt,
Fileleftheros, Kypros, Cumhuriyet, Haravghi, Phos, Nacak, Mahi, Halkın Sesi.
19 Haziran 1961 tarihli gazetede ise, 3 Haziran
Cumartesi günü Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni ziyaret eden Cumhurbaşkanı Makarios
ile birlikte Kahire’ye giden Kıbrıs basın heyetinde Cumhuriyet gazetesini
temsil eden Ayhan M. Hikmet, “Birleşik Arab Cumhuriyeti Gezisinden Notlar”
başlığı altındaki izlenimlerini 3 Temmuz’a kadar 3 yazıda anlatmıştı.
DR.
İHSAN ALİ’NİN UYARILARI
“Cumhuriyet”in
yazarları arasında yer alan Dr. İhsan Ali, gazetenin 20 Şubat 1961 tarihli
(Sayı:28) nüshasının ön sayfasındaki sağ alt köşede yer alan “Rum
vatandaşlarımız realiteye dayanan bir siyaset takip etmelidir” başlıklı
yazısında, bazı Kıbrıslı Rum politikacıların, Kıbrıs Rum basınına verdikleri
demeçleri eleştirmiş ve şöyle yazmıştı:
“Olan olmuştur; kurulan bu Cumhuriyet
bir ucube da olsa Türk, Rum bu adada yaşayan herkese düşen vazife onu
yaşatmaktır. Her ferdin Kıbrıslı zihniyeti ile hareket ederek memleketin
terakki ve tealisine çalışması lazımdır. Başka hülyalar arkasında koşmak ancak
huzursuzluğu ve düzensizliği intaç eder. Halbuki iki unsur arasında meydana
gelen buz yığınlarının erimesi ancak yine bu iki unsurun birbirine karşı
yaklaşmaları ve eski dostluğu ihya etmeleri ile mümkün olabilir. Bunun için de
karşılıklı iyi niyet esastır. Yalnız bir taraflı fedakarlık ve taviz beklenemez
elbette. (…)
Dr.
İhsan Ali, gazetenin 21 Ağustos 1961 tarihli sayısında yer alan “Memleketteki
Siyasi Huzursuzluk” başlıklı yazısında, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum basınının
ülkedeki siyasi huzursuzluğu körüklememesi gerektiği üzerinde duruyor ve
şunları yazıyordu:
“Bir müddetten beri Türk ve Rum basını
adeta düello halindedir. Ne gariptir ki aradaki gergin durum, yapılan iyi niyet
gezilerinden sonra daha da kötü bir hal almıştır… Uygunsuz ve münasebetsiz
polemiklerle umumi bir huzursuzluk yaratmak bu memlekete hiçbir fayda sağlamaz…
Bu gidişata bir son verilmesi için Türk, Rum elele vererek çalışmak icabeder.
(...) Aynı zamanda her iki tarafın şövenistleri ve demagogları bu memleketin
menfaatı namına artık susmalıdırlar. Enosis ile Taksim her iki taraf için artık
bir hayal olmuştur. Kıbrıs’ta asırlarca dost ve kardeş olarak yaşamış iki
unsurun bundan böyle de aynı şekilde yaşamamaları için bir sebep yoktur…
Netice itibarıyle, memleketteki siyasi
huzursuzluğu gidermek için Enosis ile Taksim tezlerinin bir tarafa bırakılması
ve iktidardakilerin ise tehdit ve tedhişi önlemeleri ve vatandaşlara partizanca
muamelede bulunmak gibi hareketlerden vazgeçmeleri şarttır.”
TÜRKÇE’YE
ÖNEM VERİLMESİ
Sayı:26,
6 Şubat 1961 tarihli (Sayı:26) Cumhuriyet’in ön sayfasında yer alan “Haftanın
Konusu: Televizyon üzerine” başlıklı yazıda, Haşmet M. Gürkan, radyoda olduğu
gibi, televizyonda da ayrı bir “Türkçe Yayın Müdürlüğü” kurulması gerektiğini
vurgulamakta ve “Türkçe programların ıslahı ve kaliteli bir seviyeye
yükseltilmesi için galiba başka çıkar yol yoktur” demekteydi
5
Mart 1962 tarihli gazetenin 4. Sayfasındaki “Zoraki Türkçe” başlıklı yazıda
ise, resmi gazetenin Türkçeye gerekli saygıyı göstermediğinden şikayetle, 1
Mart tarihli sayıda yer alan bir kanun metnindeki Türk hukuk diline ve
dolayısıyla Türkçeye uymayan kelimelerin kullanıldığı belirtilmekte ve “kanun
metinleri, açık ve kesin ifadeler taşımalıdır” vurgusu yapılmaktaydı. Yazı şu
uyarıda bulunulmaktaydı: “Dilin en iyi
şekliyle yazılmasına dikkat edilmediği için kanun diye Türkçe gramer
hatalarıyla dolu metinler yayınlanmaktadır… Dilimize daha fazla saygısızlıkta
bulunmalarını önlemek zamanı gelmiştir.”
“BASININ
VAZİFESİ”
Cumhuriyet
gazetesinin 2 Ekim 1961 tarihli sayısında Ayhan Hikmet’in “Basının
Vazifesi” başlıklı yazısında, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum basını “tahrikten uzak
yayın yapmaya” çağrılmaktaydı. Ayhan Hikmet yazısında şu görüşlere yer veriyordu:
“Memleketin geleceği için Türküyle
Rumuyla bütün Kıbrıs basınına büyük vazifeler düşmektedir: Memlekete sulh ve
sükûnu getirecek, iktisadi kalkınmaya giden yolu açacak, sefaletin ortadan
kalkmasında en büyük hizmeti geçecek olan basındır. Bugün Türk veya Rum olsun
her Kıbrıslı, fakir veya zengin, genç veya ihtiyar olsun, bu vazifeyi basından
beklemektedir.
Bugün biz bütün samimiyetimiz ve
hüsnüniyetimizle Türk ve Rum bütün yerli basına dostluk münasebetleri kurmaları
için sesleniyoruz ve daha evvel varılan anlaşmalar çerçevesi içinde, her türlü
tahrikten uzak olarak, memleketin ve toplumların yüksek menfaatlerini göz önünde
bulundurarak yayım yapmıya devam ediyoruz. Yurdumuzun menfaati bizden bunu
beklemektedir.”
Gazetenin
16 Ekim 1961 tarihli manşeti ise şöyleydi: “Toplumlararası
münasebetler baltalanmamalıdır. Anlaşmazlık ve gerginlik konuları ilkin
yetkililerce ele alınmalıdır.”
23
Ekim 1961 tarihli gazetenin manşetinde ise şu uyarılar vardı: “Türk semti diğer unsurlardan tecrit
edilmemelidir. Haklarımızı taşkınlıkla değil, vakarla savunmasını bilelim.”
Haberde Dr. Küçük’ün Rum esnafın Lefkoşa merkez çarşısına dönmesi çağrısı yer
alırken, Denktaş’ın demeci sonrasında Bozkurt’un “dönerlerse ciddi olaylar
çıkar” diye yazması eleştirilmekteydi. Manşetteki haber şu dilekle sona
ermekteydi: “Türk semtlerinin eskisi gibi
muhtelif unsurların kaynaştığı ve alış verişin ideal bir seviyeye yükseldiği
bölgeler haline tekrar gelmesi temin edilmiş olur.”
Aynı
tarihli Cumhuriyet’teki bu manşet haberin altındaki başlık ise şöyle idi: “Cemaatimiz yeni maceralara mı sürükleniyor?
Zürih ve Londra Anlaşmalarını yıkmak toplumumuzun mahvı demektir.” Haberde
ise üç Kıbrıslı Türk bakanın, üst düzey memurlarıyla bir önceki hafta içinde
toplantı yayıp, Kıbrıslı Rum amir ve bakanları dinlememelerini, bir nevi sivil
itaatsizlik kampanyası başlatılması gerektiğini telkin ettikleri belirtilerek,
“Şimdilik sağduyu üstün geldi” görüşü dile getirilmekteydi.
KIBRIS
RUM BASININA UYARILAR
6
Kasım 1961 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Eleftheria’nın Garip Tutumu”
başlıklı bir yorumda, bu gazetenin Yunan genel seçimlerinden sonra KR halkının
Yunan iktidar ve muhalefeti ile birlikte “acaip Zürih ve Londra anlaşmasının
“adalet ve ahlak” esaslarına göre yeniden gözden geçirilmesini hedefleyen bir
dış politika gütmelerini isteyen bir yorum yazdığı belirtilerek, şöyle denmekteydi:
“Bugün bunun yapılmasını isteyen fanatik
çevreler yarın anlaşmaların feshini de isteyebilirler. Zürih anlaşmasının
kusursuz olduğunu iddia edecek değiliz. Ama bu anlaşmanın Kıbrıs’a önce barış,
sonra da bağımsızlık sağladığı bir gerçektir. Daha sonra yapılan Londra
anlaşması ve hazırlanan anayasa, Kıbrıs’taki iki esas topluma, elele vererek,
sahibi bulundukları topraklar üzerinde kendi başına buyruk bir devlet kurmak
imkanı sağlamıştır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir yıllık
mazisi, çeşitli dahili ve harici menfi tesirlere, telkin ve tahriklere rağmen,
Cumhuriyetin yaşama kabiliyeti olduğunu göstermiştir. Cumhuriyetin yaşamasına
uygun ortamı sağlayan Zürih anlaşmasıydı.”
Yorum yazısı, Eleftheria gazetesine “menfi
neşriyattan vazgeçmelidir” diyerek, şöyle sonlanmaktaydı: “Barışın geç geldiği
bu güzel topraklarda yeniden ıstıraplı, karanlık devirlerin başlamasını
istemiyenlerin, sadece barış karakterine dahi bakarak, Zürih anlaşmasına saygı
duyması gerekmektedir.”
13
Kasım 1961 tarihli (Sayı:66) Cumhuriyet’te de Kıbrıs Rum gazetelerine
eleştiriler şu başlıklar altında sürdürülür: “Kül eşeleme Mahi”, “Eleftheria
buna ne der”, “Onlara gelince” (Eleftheria’nın yazısına), “Gerçeklerle
uzlaşmıyan görüşler” (Kypros’un yazısına).
20
Kasım 1961 tarihli gazetenin manşeti ise şöyle: “Dr. Spiridakis’e halisane tavsiyemiz, siyasi başarı uğruna memleketin
havasını bulandırmamaktır. Rum Cemaat Meclisini savunurken, anlaşmalara
saldırmak, siyasi olgunlukla bağdaşamaz.”
TEMSİLCİLER
MECLİSİ’NDEKİ KRİZ
Cumhuriyet’in
25 Aralık 1961 tarihli manşeti ise “Gelir Vergisi Kanun Tasarısı geçirilemedi”
şeklindeydi ve şu uyarı yapılmaktaydı: “Kıbrıs
Türk ve Rum halkı iktisadi kriz ile pençeleşirken, Temsilciler Meclisi üyeleri
siyasi kriz yaratma yoluna gitmemelidir. Siyasi mevki sahiplerinden beklenen
itidalle hareket etmektir. Cumhurbaşkanı Yardımcısının beyanatının ruhu,
hükümet sorumlularına örnek olabilecek mahiyettedir.
Peşinen şunu belirtelim ki, bugünkü
siyasi kriz, bir taraftan “Türklerin her isteğine evet mi diyeceğiz” kompleksi
içinde bulunan bir kısım şöven düşünceli Rum mebuslarıyla, öte taraftan
Cumhuriyet rejiminin normal çalışmasını köstekleyici fikir ve icraatlarıyla
tanınmış çevrelerin direktifi ile hareket eden bazı Türk üyelerinin inatçı
tutumları neticesidir. Ne kadar acıdır ki, yapıcı fikir ve icraatıyla tanınmış
Türk üyelerinden Berberoğlu’nun gayretleri dahi bu inatçı tutuma tesir
edememiştir. (…) Bu hatalar zincirine daha büyük bir halka ekliyen, elbette ki
Rum muhalefet partisinin organı olan “Ethniki” gazetesinin şövenistçe kaleme
alınan makaleleridir.”
1
Ocak 1962 tarihli (Sayı:73) gazetenin manşeti de “Gelir Vergisi Tasarısının
geçmemesinin yarattığı acaip durum” şeklinde olup, şu uyarı yapılmaktaydı: “Hükümet mekanizması aksayacağı gibi
vatandaş çifte vergi ödeyecektir. Temsilciler Meclisi üyelerini halka karşı
olan ödevlerini ifaya davet ederiz.”
Cumhuriyet
gazetesi, 8 Ocak 1962 tarihli (Sayı:74) nüshasında şu manşeti kullanmıştı: “Cumhurbaşkanının sözlerine hissiyat değil
mantık hakim olmalıdır… Kıbrıs basını memleket davalarına ciddiyetle
eğilmelidir.”
Haberde
Makarios’un dini bir kurum toplantısında yaptığı konuşmada, Kıbrıs Anlaşmalarının,
zafere bir sıçrama tahtası olduğundan ve anayasayı değiştirmeye çalışacağından
söz ettiği ve bundan sonra işçi sendikalarının BM’e telgraf göndererek, yüzde
70-30 nisbetinin yeniden gözden geçirilmesini talep etmelerine zemin
hazırladığı belirtilmekteydi. Gazete haberini şu sözlerle sonlandırmaktaydı: “Genel efkara müspet yönde ışık tutmakla
görevli olan Kıbrıs basınına düşen vazife, yurdumuzdaki huzursuzluğu
körükleyici her türlü neşriyattan sakınmaktır.”
12
Şubat 1962 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Yorgacis’in affolunmaz gafı”
başlıklı yazıda, İçişleri Bakanı’nın Limasol’daki bir açılış töreninde Kıbrıs
Türk toplumunun duygularını incitici ve Türk ulusu hakkında ithamlarla dolu bir
söylev verdiği duyurulurken, gazetenin bir hafta sonraki sayısında Haşmet M.
Gürkan, “Bıkıp usandık” başlıklı köşe yazısında şu uyarıyı yapmaktaydı: “Sorumlu makamlardaki politikacılar söz
düellosunu bir yana bıraksınlar, meseleleri masa başında çözsünler.”
Aynı
gazetede yer alan “Asayişsizlik önlenmelidir” başlıklı haberde ise şu uyarılar
yapılmıştı: “Alış-veriş yapmak için Rum
mahallelerine giden bazı Türk seyyar satıcıların bir kısım Rum gençleri
tarafından tahkir edilerek kovuldukları haber verilmektedir… Polis Kumandanı ve
İçişleri Bakanı bu haberleri tekzip etmedi, yoksa aciz mi polis?”
Cumhuriyet
gazetesinin 19 Şubat 1962 tarihli nüshasında yer alan “Dr. Küçük’ün Anayasa
mahkemesine müracaatı münasebetiyle” başlıklı yazıda şöyle denilmekteydi:
“Kıbrıs’ın dış siyaseti ile ilgili
birçok meselelerde, gerek kendisine, gerekse Türk bakanlarına söz hakkı
tanınmadığını ileri sürerek Yüksek Anayasa Mahkemesine müracaatta bulunmuştur. Cumhuriyet
hükümetindeki Türk yetkilileri baştan savmakla cemaatlerarası münasebetlerin
gelişmesine hizmet edilemez.”
12
Mart 1962 tarihli gazetenin manşeti ise şöyle: “Cumhurbaşkanı Makarios ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı tekrar
görüşecekler. Toplumlar arası yakınlaşma bazı hürriyetlerin kısılması pahasına
mı gerçekleşiyor?”
Haber
şöyle devam ediyor:“Makarios ve Küçük’ün
bir hafta önce yaptıkları görüşmede, toplumlararası yakınlaşmayı güden ilk
görüşme idi. Bu hafta tekrar buluşarak, iki toplum arasında askıda kalan bazı
meseleleri etraflıca gözden geçirecekler.”
Haberin
sonunda yine bir uyarı var : “Toplumlararası
huzuru, yurttaşların fikir ve söz hürriyetleri pahasına ele edilmesi yurt için
asla bir kazanç sayılamaz.”
Cumhuriyet
gazetesinin 26 Mart 1962 tarihli nüshasında şu haber önemli haber var: “Bayraktar ve Ömerge camilerine yapılan
tecavüz neticesi, Bayraktar’ın kabri tahrip edildi, minareye önemli hasar oldu.
Menfur tecavüzü şiddetle telin ederiz.” Haber şöyle sonlanmaktaydı: “İki cemaat
arasındaki münasebetlerin müspet yönde inkişafını özliyen bir gazete olarak,
toplumlararası münasebetlere bir suikast teşkil eden bu tecavüzleri yaratan
karıştırıcı zihniyeti şiddetle telin ederiz.”
GAZETE
VE YAZARLARINA YAPILAN BASKILAR, TEHDİTLER
Cumhuriyet
gazetesinin 18 Eylül 1961 tarihli sayısında ön sayfadan yayımlanan “Baskıcılar
ve İdealistler” başlıklı ve herhangi bir imza kullanılmayan yazıda, gazetenin
dağıtımına ve fikirlerin paylaşılmasına engel olunmak istendiği
belirtilmekteydi. Kıbrıs Türk liderliğinin sesi Nacak gazetesinin yaptığı
yayınların kastedildiği ilgili paragraftaki ifadeler şöyleydi: “Malûm ve mahut baskıcı ve tedhişçi çevreler
‘Cumhuriyet’ aleyhine yeni bir kampanya başlattılar. Bunların gayesi
Cumhuriyet’in okunmasını, tevziini, yazdığı fikirlerin yayılmasını her ne
pahasına olursa olsun önlemektir.”
Gazetenin
1 Ocak 1962 (Sayı:73) tarihli manşetinin altında “Vatandaş uyanık ol: Tethiş
Kol geziyor” başlığı altında Avukat Ayhan Hikmet’in 28 Aralık gecesi arabasına
hasar verilmek istendiği kaydedildi. 2. sayfada ise Ayhan Hikmet’in “Faşizme
giden yol” başlıklı yazısı yer aldı.
9
Nisan 1962 tarihli Cumhuriyet’te “Müfritler Yüzünden” başlıklı makalesinde
Haşmet M. Gürkan, şunları yazdı: “Her iki
tarafta da müfrit elemanların olduğu gerçeğini gören ve bir önceden memleket ve
toplum menfaatları uğruna bunlarla bir mücadeleye girişen bir gazete olarak
Sayın Cumhurbaşkanının (bir İstanbul Gazetesine verdiği demeç) teşhisine işaret
etmek isteriz.”
İKİ
AVUKAT ÖLDÜRÜLEREK, MUHALEFET SUSTURULUYOR
Cumhuriyet,
Ömerge ve Bayraktar Camilerine konan bombalarla ilgili olarak 23 Nisan 1962
tarihli (Sayı:89) son nüshasında “Vatandaş bildiğini söylesin” başlığı altında şu
çağrıda bulunmuştu: “Bu olaylar hakkında
bilgisi olan vatandaşların hiç çekinmeden Tahkikat Komisyonlarına bildirmesi
memleketimizin selameti ve adamızda huzurun kökleşmesi bakımından elzemdir.”
Aynı
gazetede yer alan “Nacak’a hatırlatırız ki” başlıklı yazıda ise şöyle
denmekteydi: “Evet tekrar ediyoruz: Bomba
hadiselerinin sorumlusu alçak, adi ve satılmış herifin kim olduğunu aklı selim
sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki maskenin
indirileceği gün yakındır. Ve o gün geldiğinde bu alçakça bomba hadiselerinden
dolayı Türk toplumunun sorumlu tutulamıyacağını kat’iyetle ifade edebilecek
olan yine biz olacağız.”
Bu
satırların gazetede yer aldığı günün gecesinde, önce saat 20:30 sıralarında
arabasıyla evinin önüne gelen Ahmet Gürkan otomatik silahla vurularak öldürülür.
Daha sonra, gecenin ilerleyen saatlerinde, saat 01:45 sularında Ayhan Hikmet, evindeki
yatağında, karısının gözleri önünde av tüfeği ile vurularak öldürülür. Bundan
sonra Kıbrıs Türk toplumu içinde var olan muhalif sesler, derin bir sessizliğe
gömülecektir!
(Bu bildiri, Kıbrıs Tarih Çalışmaları Derneği’nin,
Kıbrıs Üniversitesi’nin Tarih ve Arkeoloji Bölümü ve Lefkoşa Üniversitesi’nin
Hukuk Bölümünün işbirliği ile, Lefkoşa’da 1-2 Aralık 2023 tarihinde, Kıbrıs
Araştırma Merkezi’nin müteveffa Başkanı Kostas Kyrris (1927-2009)’in anısına düzenlediği,
“Kıbrıs’ta Rumlar ile Türklerin birlikte var olma dönemi (1960-1963)” konulu uluslararası
konferansta İngilizce olarak okunmuştur.)