16 Aralık
1955 tarihli Hürsöz ise, Neos Demokratis ve Aneksartitos gazeteleri ile
birlikte haftalık Türkçe “İnkılâpçı” gazetesinin de bir yıl süre ile resmen
kanun dışı ilan edildiğini haber vermekteydi. Aynı tarihli Hürsöz’de yazan Şafi
Alper, “AKEL partisi söndü” başlığı altında, bu partiyi eleştirmekte ve
“işçilerimizi istismar edip paralarını topluyordu” ifadesini kullanmaktaydı.
30 Aralık
1955 tarihli Halkın Sesi’nde ise şu haber yer almaktaydı:
“Rum
komünistleri dün yine grev ve nümayiş yaptılar... Bilindiği gibi 14 Aralıkta
AKEL Partisi ile peyk teşekküllerinin kapatılması üzerine, 130 kadar komünist
lideri tevkif edilerek Dikelya kampına sevkedilmişlerdir. Bunlar arasında iki
Belediye Reisi, bazı Belediye azaları ve solcu sendika liderleri
bulunmaktadır.”
8 Ocak 1956
tarihli Hürsöz de “Rumca komünist gazetesi Embros dün kapatıldı. Zavalli
Matbaasındaki odaları mühürlendi” haberini vermekteydi.
“İKTİSADİ BOYKOT”
21 Ocak
1956 tarihli Hürsöz gazetesinde çıkan “Hürsöz” imzalı ve “İktisadi boykot”
başlıklı makalede, bir haftadan beri, “Bazı maceraperest Rumların Türk esnafına
karşı iktisadi boykot ablukasına giriştikleri esefle müşahade olunmaktadır”
denmekteydi.
SCOTSMAN’IN HABERİ: ÜÇLÜ TAKSİM
Halkın Sesi
gazetesi ise, 28 Ocak 1956 tarihli nüshasında, Eleftheria’nın Scotsman’dan
aktardığı bir haberi vermekteydi. Scotsman gazetesine göre, Kıbrıs meselesinin
halli için bir plan hazırlanmış olup, bu plana göre, Kıbrıs adası üç bölgeye
ayrılacaktı. İngiltere, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlara ait olacak bu
bölgelerin oluşturulması için nüfus mübadelesi yapılacaktı. Böylece karşı
tarafa geçmeler sonunda adada Türk ve Rum bölgeleri oluşacaktı.
“KOMÜNİSTLER HAKİM OLURSA...”
Bozkurt
gazetesi, 27 Şubat 1956 tarihli nüshasında, “Kıbrıs’ta idareye komünistler
hakim olursa Türkiye, Kıbrıs’a asker çıkaracak” haberini vermekte ve Atina
Radyosu’nun da aynı mealde bir haber yayınladığını duyurmaktaydı.
SERBEST BIRAKILAN SOLCULAR
7 Nisan
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesi, 14 Aralık 1955’de tevkif edilen 130 solcu
arasında bulunan AKEL liderlerinden 9’unun (Gençlik ve çiftçi örgütünden) bir
gün önce serbest bırakıldığını duyurmaktaydı.
21 Nisan
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesi de “AKEL Genel Sekreteri Papayuannu, tedavi
için götürüldüğü hastaneden kaçtı” haberini vermekteydi.
ANTİ-KOMÜNİST TÜRK LİDERLİĞİ, SOLCU TÜRKLERİ HEDEF
GÖSTERİYOR
23 Nisan
1956 günü Lefkoşa’nın Türk semtinde iki Türk genci tedhişçiler tarafından
öldürüldü. Bunlardan biri, Türk polis eri Nihat Vasıf’tı ve polis, onun öldüren
iki kişinin bir Türk kızı tarafından yakalatıldığını duyurdu.
Öldürülen ikinci Türk, Ardath
Sigara Fabrikası’nda gece bekçisi olarak çalışan Cüfer Ferhat’tı. Polis, evli,
2 çocuk sahibi ve karısı hamile olan Cüfer Ferhat’ın, yardımcı polis olan bir
Türk tarafından öldürüldüğünü ve bu polisin tutuklandığını, hakkında dava
okunacağını açıkladı. Yardımcı polis olan diğer üç Türk de fabrikada yağmacılık
yapmakla itham edildi.
Ertesi gün, yani 24 Nisan’da, Türk
gençleri, Lefkoşa’daki Ay Luka ve Ay Kasyano mahallelerindeki Rum evlerine ve Belediye
Pazarı’ndaki Rum dükkanlarına hasar verdiler, yağmalar yapıp, yangınlar
çıkardılar.
Kıbrıs Türk liderliğine yakın
basın organları, bu olayları sol eğilimli Kıbrıslı Türklerin yaptığını yazarak,
onları hedef gösterdi.
Halkın Sesi
gazetesi, 27 Nisan 1956 tarihli nüshasında, “Geçen akşam bazı TEK azaları
tevkif edildi” başlıklı haberinde, solcu eğilimi ile bilinen “Türk Eğitim
Kulübü” (TEK)’in yapılan araştırmalar sonucu bazı evraklarının müsadere
edildiğini de duyurarak, şöyle yazmıştı:
“Geçen gün
sabahleyin Lefkoşa’nın bazı noktalarında çıkan bazı hadiselerde bu kulübün bazı
azalarının rolü olduğundan şüphe edilmektedir... Liderlerinin bazıları
kanundışı ilan edilmiş olan Rum Komünist Partisi AKEL’in paralı organları
olduğundan şüphe ediliyor.”
LEFKOŞA BERLİN GİBİ İKİYE BÖLÜNDÜ
27 Nisan
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesinde, manşetten verilen şu haber yer
almaktaydı:
“Lefkoşa’da
sokağa çıkma yasağı dün öğleden sonra 5’den itibaren bu sabah 4’e kadar tatbik
edildi. Şehir, kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı.”
Haberin
devamında şöyle denmekteydi:
“Yasağın
kaldırıldığı 11 saat esnasında şehir, Batı ve Doğu Berlin gibi, Kuzey ve Güney
Lefkoşa tarzında iki kısma ayrılmış, Baf kapısından Mağusa kapısına kadar devam
eden sokak tamamen kapalı kalmıştır.”
“TEVKİF EDİLEN SOL TEMAYÜLLÜ TÜRKLER”
27 Nisan
1956 tarihli Hürsöz gazetesi, “Lefkoşa’daki son hadiseleri müteakip bazı sol
temayüllü Türkler dünden itibaren sorguya çekilmek üzere tevkif edilmişler ve
polis merkezine götürülmüşlerdir” haberini vermekte ve merkezi hapishaneye
götürülenlerin şimdilik yalnız Lefkoşa’da 32 kişi olduklarını duyurmaktaydı.
Gazete, devamla, “Tahmin olunduğuna göre, kazalarda da sol temayüllü Türkler de
tevkif olunacaklardır” diye yazmaktaydı.
“TÜRKLER ARASINDA KAVGA”
27 Nisan
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yer alan ve Fileleftheros gazetesine
atıfta bulunulan bir haberde şöyle denmekteydi:
“Fileleftheros,
Lefkoşa’daki Türk nümayişlerinden bahsederken, Türklerin kendi aralarında
kavgaya tutuştuklarını iddia etmektedir. Gazetenin yazdığına göre, kavga şöyle
başlamış: “Bazı mutedil ve soğukkanlı Türkler, Atatürk Meydanında toplanan
nümayişçileri dağıtmak maksadıyle kendilerine nasihat vermeğe başlamışlar ve bu
arada Rumların Türklere gücenerek iktisadi harp ilan etmeleri tehlikesine
işaret etmişlerdir. Fakat nümayişçiler yapılan bu nasihati dinleyerek
dağılacakları yerde, kendilerine nasihat edenlere hücum etmişler! Böylece
Atatürk Meydanında Türkler kendi aralarında bir yumruk kavgasına başlamışlar!
Bunun neticesi olarak da Hükümet tekrar örfi idare ilan etmek mecburiyetinde
kalmış!
BÖLÜNEN LEFKOŞA’DA YER DEĞİŞTİRMELER
Halkın Sesi
gazetesi, 28 Nisan 1956 tarihli nüshasında şu haberi vermekteydi:
“Lefkoşa’nın
Türk mahallelerinde evi, yazıhanesi veya mağazası bulunan Rumlar bu
mahallelerden uzaklaşmak için Rum semtlerinde yer aramağa başlamışlardır.”
ETHNOS’UN MAKALESİ
29 Nisan
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesi şöyle yazmaktaydı:
“Ethnos
gazetesi, Lefkoşa’daki Türk nümayişlerine temasla, “Ateşe petrol dökmek
istemiyoruz. Bilakis, maksadımız iki cemaat arasındaki iyi münasebetleri iade
etmektir. Çünkü birçok Türklerin, bu barbarca hareketleri tasvip etmediklerini
biliyoruz. Bunun en iyi delili Ay Luka mahallesinde yaşayan Türklerin
nümayişçilerin önüne geçmeleri ve bunların yapmak istedikleri her çeşit
yakışıksız hareketlere mani olmalarıdır.
Neyse olan
olmuştur; bu gibi hadiselerin bir daha tekerrür etmiyeceğini ümit ederiz. Şimdi
şuna işaret etmek istiyoruz ki birçok fakir Rumların evleri ya yakılmış veya
tahrip edilmiştir ve bu fakir aileler malik oldukları birkaç eşyayı da
kaybettikten sonra orta yerde kalmışlar, kısaca mahvolmuşlardır. Bizim
kanaatımıza göre, bu fakir ailelerin uğradığı zararları tazmin etmek hükümetin
bir vazifesidir.”
Aynı
tarihli Halkın Sesi’ndeki “İç haberler” köşesinde de şöyle denmekteydi:
“İdare
sekreteri Mr.Sykes’a bir mektup gönderen Kıbrıs Ticaret Odası Sekreteri
Tavernaris, 23 ve 24 Nisanda yapılan tahribat hakkında tahkikat açılmasını, bu
gibi hallerin tekerrürünü önlemek için tedbirler alınmasını ve zarara
uğrayanların tazmin edilmelerini talep etmiştir.”
LİDERLİĞE YAKIN BASIN, KIŞKIRTMALARINI SÜRÜYOR
29 Nisan 1956 tarihli Halkın Sesi
ise ihbar nitelikli yayınlarına devam etmişti:
“Kanun dışı
bir teşkilat ile alakalı olduklarından şüphelenilen solcu temayüllü 23 Türk,
tevkif kanunu tahtinde Pile yakınlarındaki siyasi mevkuflar kampına sevk edilmişlerdir.”
Bozkurt
gazetesinin 30 Nisan 1956 tarihli nüshasında ayrıca şu haber yer almaktaydı:
“Solcu İşçi
Birlikleri Vali Harding’e gönderdikleri bir telgrafta, bazı Türk
sendikalistlerin tevkif edilmelerini protesto etti.”
Halkın Sesi
gazetesi, 1 Mayıs 1956 tarihli nüshasında “Aziz Kıbrıs Türkü” başlıklı şu
duyuruyu yayımlamaktaydı:
“Kıbrıs
davası her gün leyhimize doğru yürümekte, gaye ve maksadımıza bizi kolay
eriştirecek emareler ortaya çıkmaktadır. Yalnız aramıza sokulan südü ve kanı
bozuk bazı komünist uşakları, her ne pahasına olursa olsun, bu sağlam davamızı
çürütmek ve eritmek için büyük gayretler sarfettiklerini anlıyoruz. Bunlar
cemaati yanlış yola sevketmek için canla başla çalışıyor. Dikkatli olalım. Kötü
niyetlerinin kimlere hizmet etmek olduğunu takdir et ve dikkatli ol.”
Ahmet
C.Gazioğlu da, aynı tarihli gazetede çıkan “Daima uyanık, daima hazır ve
tahrikçilerden daima uzak” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
“Ankara’nın
sesine ayak uydurmıyanlar, liderlerimizin gösterdiği yoldan sapanlar bizden
değildir.”
TUTUKLU SOLCU TÜRKLER
Tutuklanan ilerici Türkler
arasında bulunan Ahmet Sümer ile Derviş Ali Kavazoğlu, Cüfer Ferhat’ı
öldürmekle suçlanmaktaydı. Tutuklulara çeşitli baskılar yapılmakta, suçlamaları
kabul etmeleri istenmekte ve yerleri sürekli değiştirilmekteydi.
Bu baskıları protesto etmek ve
uğradıkları haksız suçlamaları kamuoyuna duyurmak isteyen tutuklu solcu Türkler,
açlık grevi yaptılar. Sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu, “Eli nasırlı işçiler, ev,
bina, dükkan inşa eder, ama yakıp yıkmaz, yağma yapmaz, hele hiç insan
öldürmez” diyerek tepkisini göstermekteydi.
Merkezi Cezaevi’nde
kalan grubun başını Tabelacı Cahit çekiyordu. Bayramda mahkumlara birkaç defa
Cuma namazını ve Bayram namazını o kıldırmış, diğer mahkumların da sempatisini
kazanmıştı. Merkezi Cezaevi’ndeki 20 ilerici Kıbrıslı Türk adına Derviş Ali
Kavazoğlu tarafından hazırlanan bir mektup, cezaevindeki mahkumların yardımıyla
bütün gazetelere gönderildi, ama mektubu sadece Cyprus Mail ve Haravgi
gazeteleri basmıştı. 3 Mayıs 1956 tarihli Haravgi’de yayımlanan mektubun tam
metni şöyleydi:
"Bize atıfta bulunduğu anlaşılan ve 28 Nisan
1956 tarihli Cyprus Mail gazetesinde yer alan Dr.Küçük’ün açıklamalarını
okuduk. Haber şöyledir:
“Bir Türk polisin öldürülmesi ardından meydana gelen
Salı ve Çarşamba günlerindeki olaylar, durumu istismar eden komünistlerin
işidir. Komünist eğilimli ve şimdi kapanmış bulunan toplum kulübünden
gelmektedirler ve önde gelenlerinden yirmisi tutuklanmış bulunuyor.”
Şimdi Lefkoşa Merkez Hapishanesinde olan biz yirmi
Türk mahpus, Dr. Küçük’ün gerçeklere aykırı olan bu açıklamalarını güçlü bir
şekilde kınıyoruz. Barış içinde yanyana var olup, dostça yaşamanın, Kıbrıs’taki
iki toplumun yararına olduğuna inanıyor ve bunda ısrar ediyoruz. Hükümetin
kovuşturmalara başlaması ve kendimizi savunma hakkını bize vermesini talep
ediyoruz.
Bu araştırmalar sayesinde, davanın hayret verici bir
şekilde bulunamaması mümkün olacak ve olayların gerçek sorumlusu ortaya konmuş
olacaktır
20
Türk mahpus adına
Derviş
Ali Kavazoğlu”
Delil yetersizliğinden serbest bırakılan
solcu Kıbrıslı Türkler, Lefkoşa’nın üç milden fazla uzağına seyahat edememe ve
geceleri sokağa çıkma yasağına tabi tutuldular. Her gün sabah ve akşam, en
yakın polis karakoluna bildirim yapmak zorunda bırakılmışlardı.
“BOYKOT TEKRAR BAŞLADI”
Yavuz, 4
Mayıs 1956 tarihli Halkın Sesi gazetesindeki köşesinde çıkan “Boykot tekrar
başladı” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
“Bundan
birkaç ay evvel Rumlar tarafından Türk esnafı aleyhine açılan boykot, son
günlerde gevşemeğe başlamış ve iki unsur arasında yapılan alış-veriş
hareketleri normal bir hale gelmişti. Fakat Lefkoşada iki Türk gencinin
gaddarca öldürülmesi üzerine yapılan nümayişlerden sonra, sönmüş olan boykotun
tekrar alevlendiğini görüyoruz”
12 Mayıs
1956 tarihli Hürsöz’de yer alan Kemal Artun imzalı makalede de Rumların Kıbrıs
Türk cemaatına karşı sürdürdüğü iktisadi boykot eleştirilmekte ve “Birbirimizi
himaye etmeliyiz” başlığı kullanılmaktaydı.
RUMLAR LEFKOŞA’NIN TAKSİMİNDEN ŞİKAYETÇİ
Halkın Sesi
gazetesinin 2 Haziran 1956 tarihli nüshasında şu haber yer almaktaydı:
“Eleftheria’nın
bir muhabiri, Lefkoşa’nın ikiye ayrılması ile ilgili olarak Ermu Caddesi,
Belediye Pazarı ve Ay Kasyano mahallesindeki bazı Rumlarla konuşarak, şehrin
ikiye ayrılması hakkında fikirlerini sormuştur. Ermu Caddesindeki bazı Rum
mağaza sahipleri, bu önemli caddede ticaret hayatının kısa bir zamanda
söneceğini iddia etmişlerdir. Bunlara göre, şehri ikiye ayıran hat, Arasta
sokağından geçmeliydi. Belediye Pazarındaki Rum bakkallar, Türk tarafında
kaldıklarından şikayet etmişler ve Rumların Belediye Pazarına gelemediklerini
ve bu halin kendi işlerini sekteye uğratacağını söylemişlerdir. Ay Kasyano
Rumları Türk tarafında kalmaktan duydukları teessür ve hayal sükûtunu izhar
etmişlerdir. Gazetenin ilave ettiğine göre, Türk ve Rum mağaza sahiplerinden
müteşekkil bir heyet Lefkoşa Komiserini ziyaret ederek, şehrin ikiye
ayrılmasının tüccarlar için sebeb olacağı zararları izah edecekler ve tellerin
kaldırılmasını isteyeceklerdir.”
7 Haziran
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesindeki bir haberde de benzer şikayetler yer almaktaydı:
“Rumlar,
Lefkoşa’nın ikiye ayrılması hakkında şikayetlerine devam etmektedir. En çok
üzerinde durdukları nokta, birçok Rum dükkan ve evlerinin Türk tarafında kalmış
olmasıdır. Rumların isteği, Lefkoşa’yı ikiye ayıran hattın daha kuzeyden
geçmesidir. Mesela hat Müftü Ziyai Efendi sokağından başlıyarak, Büyük Hamam,
Ayasofya, Zühtüzade, Ay Yakovu, Büyük Konstantina, Çimiski ve Ay Spiridon
sokaklarından geçmelidir.”
8 Haziran
1956 tarihli Halkın Sesi’nde ise şöyle bir haber vardı:
“Kıbrıs
Ticaret ve Endüstri Federasyonu, Lefkoşa’nın ayrılmasına muhalif olduğunu
açıklamıştır. Fakat ilgili makamlar Lefkoşa’nın ikiye ayrılmasında israr
ederlerse, Federasyonun fikrine göre, hattın yeri değiştirilmeli ve Lefkoşa
Belediyesinin gösterdiği yerlerden geçmelidir.”
7 Haziran
1958’de Lefkoşa’daki Türk Haberler Merkezi’nde TMT tarafından patlatılan bomba
olayından sonra başlatılan yeni kışkırtma eylemlerinin ardından, adanın
başkenti yeniden ikiye bölünecek ve aynı hat, Aralık 1963 olaylarından sonra
“Yeşil Hat” olarak anılacak, 1974 olaylarından sonra da bütün adayı ikiye bölen
taksim çizgisini oluşturacaktır.
(Ahmet An, Lefkoşa, 11 Nisan 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder