1 Temmuz 2021 Perşembe

KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN YENİ FEDERAL ANAYASASI GÖRÜŞÜLÜRKEN, TARAFLARIN ANLAŞTIĞI VE ANLAŞMADIĞI KONULAR

11 Şubat 2011 ortak açıklamasında uzlaşıldığı gibi, federasyonun iki oluşturucu devleti, meşruiyetlerini, önceden var olmalarından değil, Anayasa maddelerinden alacaklardır. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti (KC)’nin Kuruluş Antlaşması yürürlükte kalacak ve KC’nin BM ve AB üyeliği devam edecek ve başka ülkelerle yaptığı anlaşmalar geçerli olacaktır. Federal devletin üç temel özelliği olarak üzerinde anlaşılan üç tek (three singles) şöyledir:  

1.Tek egemenlik

2.Tek uluslararası temsiliyet

3.Tek yurttaşlık

MERKEZDEKİ FEDERAL HÜKÜMETE VERİLECEK YETKİLER:

Alithia gazetesi, 14 Ekim 2018 tarihinde, “Anastasiadis’in iki devlet çözümü ile flörtü” şeklindeki manşet haberinde, onun bu konuyu TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile en az iki defa görüştüğünü, BM Genel Sekreteri Guterres’e de dolaylı yoldan “yeni fikirler şeklinde sunduğunu, bakanlarla, teknokratlarla toplantılarında, görüşmelerinde ve hatta Kıbrıs Türk (KT) tarafına da sunduğunu” yazdı.

Gazeteye göre, Anastasiadis’in daha desantralize –merkezden uzaklaşan- bir federasyonu görüşme niyetini açıklaması ardından, merkezi hükümete verilecek yetkiler olarak süreç içerisinde uzlaşılmış 27 yetki bulunmakta olup, bunlardan 20 tanesi “değişmez”, 7’si de “esnek” yetkiler olarak iki kategoride toplanmıştı:

FEDERAL MERKEZE AİT “DEĞİŞMEZ YETKİLER”:

1.      Uluslararası antlaşmalar da dahil dış ilişkiler

2.      AB ile ilişkiler ve Anayasa’da yer alan Avrupa konuları

3.      Savunma: Karada, denizde ve havada sınırların belirlenmesi ve sınır denetimi;

4.      Vatandaşlık, pasaport verme, sığınma verme, sınır dışı etme;

5.      Terörle, örgütlü insan ve uyuşturucu suçu;

6.      Federal ve Avrupa yetkililerinin atanması;

7.      Merkez Bankası, para politikasının belirlenmesi;

8.      Federal Devlet Ekonomisi, bütçe, dolaylı ve doğrudan vergiler;

9.       Uluslararası navigasyon, deniz suları, MEB;

10.   Denizcilik, bandıra;

11.   Doğal zenginliği (madenler, sular, enerji) değerlendirme maksatlı izin verme;

12.   Doğal kaynakları arama ve değerlendirmeyi düzenleme ve denetim;

13.   Federal Kamu Yönetimi, Federal Polis, bağımsız kurumlar ve bunların yetkilileri, seçim ilanı ve icrası;

14.   Ekonomik alanın düzenlenmesi ve denetimi;

15.   Rekabet;

16.   Havacılık: Denetim, düzenleme, uluslararası örgütlerde temsil;

17.   İletişim, Telekomünikasyon, Posta, Elektronik Posta vb.;

18.   Kritik altyapıların korunması;

19.   Havaalanları, limanlar, enerji santralleri;

20.   Standartların belirlenmesi.”

Devlet Başkanı ve Başkan Yardımcısının birlikte seçilmesi (single ticket) fikrinde daha önce yakınlaşma olmasına karşın, KT tarafı, yönetim başlığının müzakeresi sırasında, çapraz oyun (cross-voting) dönüşümlü başkanlık ile her iki toplumun tercih edeceği bakanların seçimi konularının bir paket olduğunu açıkça ortaya koyunca arada anlaşmazlık çıktı.

Daha sonra yapılan görüşmelerde Devlet Başkanı ve Başkan Yardımcısının seçilmesinde, çapraz oy ve ağırlıklı oy kullanılmasında anlaşmaya yaklaşıldı. Devlet Başkanı ve Yardımcısının veto konuları ise şöyle belirlendi: Dış ilişkiler, savunma ve güvenlik.

KT tarafı, dört bağımsız kuruluşun (Başsavcılık, Sayıştaylık, Merkez Bankası Başkanı ve Ombudsman) iki toplum arasında eşit, geriye kalan organlarda 2:1 oranında paylaşım istedi. Daha sonra bundan cayıp, yarı yargısal olanlarda da eşit paylaşım istedi. KT tarafı, bu organların her kararında, bir olumlu KT oy olmasını şart koşuyor.

Federal Ekonomi Bakanlığı, Tek Merkez Bankası ve tek para birimi (Euro) konusunda anlaşıldı. Bütçe İstikrar Paktı gereğince, bir federal devlet, ötekinin borçlarını ödemeyecek. İki geçici düzenlemeden de söz ediliyor, ama bunlar açıklanmadı.  

Federal Üst Meclis, 20 KR ve 20 KT üyeden oluşacak.

Federal Alt Meclisi ise federal devletlerin nüfusuna göre, 36 KR (%75) ve 12 KT (%25) üyeden oluşacak.

Federal Alt Meclis (Temsilciler Meclisi)‘te ayrı çoğunluk istenen konular: Seçim Yasası, Kamuyu ilgilendiren konular, vergi ve harçlar uygulamaları.

FEDERAL DEVLETLERE AİT “ESNEK YETKİLER”

14 Ekim 2018 tarihli Alithia gazetesinin “esnek” kategorisinde sıraladığı yetkiler ise şunlardı:

1.Af, federal olmayan suçlar için af çıkarma;

2.Fikrî mülkiyet (telif hakkı);

3.Meteoroloji;

4.Arkeolojik ve Kültürel mirasın korunması;

5.Eğitim standardı, mal hizmetleri, enfeksiyon, atıkların denetimi;

6.Kumar denetimi;

7.Ekonomik bütünleşme, işçi hakları, saat standardizasyonu, vb.

Buna göre, gündelik hayattaki faaliyetler, güvence altına alınmış olacaktı: Sosyal sigortalar sistemi, sağlık, eğitim ve yerel yönetimlerden, federal devletler sorumlu olacaktı.

Oluşturucu federal devletler, yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlarla kendi yetki alanlarına giren konularda anlaşma yapma hakkına sahip olacaktır. Bu alanlar, (sanat, eğitim, spor da dahil olmak üzere) kültür, turizm, ekonomik yatırım, (mali destek dahil olmak üzere) ticari konuları kapsıyor.

KT tarafının verdiği bilgiye göre, kurucu devletler ancak ihtiyaç duydukları takdirde (!) Federal Dışişleri Bakanlığı’nın da devrede olmasını isteyebilecek. Kıbrıs Rum (KR) tarafına göre ise, Federal Dışişleri Bakanlığı, söz konusu anlaşmalarda, prosedürün bütününde eyaletle işbirliği yapacak şekilde müdahil olacağından, ayrıca onayı söz konusu olmayacak. 

Eğitim, oluşturucu devletlerin yetkisine bırakıldığına göre, federal devlet yurttaşlarının uzun yıllar süren milliyetçi ön yargılardan uzak, federalist ve birleştirici bir görüşle nasıl eğitileceği tartışma konusu olmalıdır. KT devletçiğinin 1974’den bu yana Türkiye’ye olan her alandaki bağımlılıkları bağlamında bu konu önem kazanmaktadır.     

Ocak 2017’de federal eyaletlere ait olacak yetkilerden (federal juristiction) 22 tanesi üzerinde anlaşıldığı, ama KR tarafının bunlara 6 tane daha eklemek istediği ve KT tarafının buna karşı olduğu basında yer almıştı. Bu haberlere göre, KT tarafı, iki ayrı hava trafik kontrol merkezi ve ayrı FIR hattı olmasında ısrar ediyor ve bunun federal organ ile koordine edilmesini istiyordu. Kıbrıs Rum tarafının, bunu tartışma konusu yapmadığı ve havaalanına yaklaşmada 20 km için iki kontrol kulesi olmasını önerdiği belirtiliyordu!

Yine KR basın haberlerine göre, şans oyunlarının federal yetkide olacağına dair anlaşmaya varıldı. Ancak varılan yakınlaşmaya göre, işletme kuralları, işgal bölgelerinde var olan kumarhane tesislerini kapsamayacak!

KT tarafı, çözümün ekonomik yönü konusunda inceleme yapmakta olan IMF ve Dünya Bankası gibi örgütlere istenen verileri sağlamadı. KT tarafı ayrıca, bankacılık sistemi ve mal varlığının denetlenmesini kabul etmiyor.

FEDERAL DEVLETLERİN YÖNETECEĞİ TOPRAK ORANI

KT tarafı, toprak düzenlenmesinde anlaşmıyor. KR tarafı önce, 167 bin olan yer değiştirmiş KR sayısından 100 bininin dönmesini istedi. Daha sonra geri dönecek KR sayısı, 75 bine düşürüldü. KT tarafı, bunun 55 bin kişi olmasını istedi ve hassas bölgelere geri dönüşü kabul etmediğini bildirdi.

KT tarafı, kuzeydeki oluşturucu federal devletin toprak oranının bugünkü %36’dan %29+’ya inebileceği geçmişte kabul etmişti. KR tarafı, toprak ile ilgili görüşmelerde KT tarafına %28.5 oranında toprak kalmasını öngören iki harita hazırlamış bulunuyor, ama konuyla görüşmeler henüz sonlanmamıştır.   

KR tarafı, Karpaz’da ve Maronit köyleri bölgesinde kantonların oluşturulmasının kabul edilmesi halinde, Omorfo bölgesinin de yönetimsel olarak merkezi hükümete ait olacak özel bölge olabileceğini önerdi.

KT tarafı ise, özel bölgelerin oluşturulmasını, toplu nüfus göçlerini ve sahil şeridinin azaltılmasını kabul etmemektedir. (İngiliz Egemen Üs Bölgeleri Merkez Komutanlığının resmi verilerine göre, bugün Kıbrıs adasının kıyı şeridinin 316.19 km’lik bölümü Güney Kıbrıs’ın, 420.55 km’lik bölümü de Kuzey Kıbrıs’ın denetimindedir.) Dahası KT tarafı, iki kurucu devlet arasındaki sınır çizgisinin düz olmasında ısrarlıdır. 

FEDERAL DEVLETLERİN NÜFUSU

Nüfus konusunda varılan anlaşmaya göre, 1960’daki oran esas alındı. Buna göre güneyde 802,000 Kıbrıslı Rum ve kuzeyde 220,000 Kıbrıslı Türk vatandaş olacaktır. Ancak Türk tarafı, yurt dışında yaşayan 30,000 Kıbrıslı Türkü de bu 220,000 rakamına eklemek istemektedir.

İşin ilginci, Cumhurbaşkanı Anastasiadis, Vatandaşlar İttifakı Başkanı Yorgos Lillikas’ın gönderdiği bir mektuba verdiği yanıtta, kabul edilen 220,000 Kıbrıslı Türk vatandaş sayısının nereden çıktığı sorusuna, Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Dairesinde kayıtlı Kıbrıslı Rum sayısının, 100,000 TC kökenliye meşruiyet kazandırılması için kasten 667,000’den (2011 sayımı), 800 bine çıkarıldığını belirtmiştir!

Kuzeyde TC işgali altındaki bölgede 2011’de yapılan son resmi nüfus sayımına göre, sürekli ikamet eden kişi sayısı 286,257 olarak açıklanmıştı. Bunlardan Kıbrıs doğumlu (KKTC ve Güney Kıbrıs) olanların sayısı 160,207 (% 56.0) olup, Türkiye doğumlular ise 104, 641 (% 36.6) kişi olarak belirlenmişti. Bilindiği gibi, Türkiye, 1974’den sonra, adanın demografik yapısını değiştirmek amacıyla işgal altındaki bölgeye nüfus taşımıştır ve bu, 1949 Cenevre Sözleşmesine aykırı bir durumdur. Annan Planı’nın oylanması sırasında kendilerine KKTC yurttaşlığı verilmiş olan bu yerleşimcilerin de oy kullanmış olması, onların adada yasal olarak bulundukları anlamına gelmemektedir.

Öte yandan Başkan Anastasiadis, Nüfus Dairesi’nin verilerine göre, Kıbrıslı olarak kaydedilen veya pasaport veya kimlik kartı alan Kıbrıslı Türk sayısının 117,544 olduğunu ve başvuru yapmayan en azından 12,500 Kıbrıslı Türkün kaydolmadığının hesaba katılması durumunda, Kıbrıslı Türklerin sayısının 130,000’e ulaştığı söylemiştir.

Karma evlilikler ve doğan çocukların oluşturduğu TC uyrukluların toplam sayısının 90,000’i geçmediğini söyleyen Anastasiadis, daha sonra yaptığı bir açıklamada, önceden verdiği 90,000 rakamının “ayaküstü söylenmiş hatalı bir rakam” olduğunu ve tepkilere yol açtığını kaydederek, adada kalacak olan TC kökenli vatandaş sayısının yaklaşık 40 bin olduğunu ve bu rakamın geçmişte kabul ettiklerinden çok daha az olduğunu söyledi.

Anastasiadis, buna ek olarak, İngiltere’de yaşayan 25 bin Kıbrıslı Türkün, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne başvuruda bulunmadığından söz ederek, bu şekilde 220,000 rakamı içerisine dahil olan Kıbrıslı Türk sayısının 155,000’e çıktığını belirtti.  Karma evlilikler ve onların çocuklarını da bu kez 25,000 olarak tahmin ederek, toplam 180,000 Kıbrıslı Türk nüfus olduğunu hesapladı. Böylece meşruiyet kazanacak olan TC kökenli yerleşimcilerin sayısını da 40,000’e düşürmüş oldu. 

KT lider Akıncı ise, KKTC vatandaşlarının sayısını yukarıda belirtilen 286,257 olarak değil de, 220,000 kişi olarak alındığını belirtti ve tüm KKTC yurttaşlarının köken farkı olmaksızın gelecekte yeni federal devletin ve AB’nin vatandaşı olacağının karara bağlandığını açıkladı.

Vatandaş olmayanların çalışma izinlerinin yenilenerek işlerine devam edeceğini, ekonominin gerektirdiği işgücünün Kıbrıs’ta kalmaya devam edeceğinin altını çizen Akıncı, Kıbrıs Türk tarafının isteğinin ihtiyaç olan işgücünün adada kalması olduğunu ifade etti.

Türkiye’den gelen yerleşimcilerin oluşturduğu Yeniden Doğuş Partisi ise Akıncı’ya şu soruyu yöneltti:

“Anastasiadis 90 bin kişinin kalacağını söyledi. TC kökenli ifadesi kimleri kapsıyor, nasıl tespit edildi, karışık evliliklerdeki eşler ve KKTC’de doğan çocukların durumu ne olacak?”

Kıbrıs Rum basın haberlerine göre, 90 ile 120 bin arasında TC uyruklunun adada kalmasından söz edilmektedir. Bu durumda Kıbrıslı Türklerin, kendi oluşturucu devleti içinde azınlığa düşme durumu söz konusu olacaktır. Gerçek nüfus dağılımının ortaya çıkması için, BM gözetiminde ve güvenilir bir kuruluş tarafından inceleme ve nüfus sayımı yapılması gerekmektedir.

Bu konu, AB açısından da önemlidir. Çünkü, kuzeydeki federal devletin nüfus bileşiminde Türkiye kökenlilerin baskın olması durumunda, Kıbrıs’ın dış politika konularında alacağı kararlarda, AB üyesi olmayan Türkiye’nin etkisi belirleyici olabilecek ve AB içinde anlaşmazlık yaratabilecektir. Daha şimdiden Brüksel’deki birçok bürokratın “Erdoğan Kıbrıs üzerinden AB’ye ayak mı basacak? Kıbrıs Erdoğan’ın Truva Atı mı olacak?” şeklinde sorular yönelttiğine dikkat çekilmektedir. Dahası, AB üyesi olmayan Türkiye, çözüm sonrasında AB ülkesi olan Kıbrıs’ta kendi yurttaşları için dört özgürlüğün geçerli olmasını talep etmiştir.   

Öte yandan KT tarafı, dört özgürlük (1. Yerleşim, 2. Dolaşım, 3. Mülk edinme, 4. Sermaye, emek ve hizmetlerin serbest dolaşımı) konusunda Cenevre’de tavan sınırı koymuştur.  KT tarafı, kuzeydeki federal devlette yaşayacak olan Kıbrıslı Rumların sayısına, dört özgürlük açısından bazı kısıtlamalar getirmekte ve böylece 1974 savaşı sonucu sağlanan etnik arındırma da kalıcılaştırılmış olmaktadır. KT tarafı, yasal ikamet hakkı (legal domicile) ile hiçbir siyasal ve başka bir hak doğurmayacak olan kalma hakkı (right of abode) arasında fark olduğunu açıklamıştır. Dahası, herhangi bir kişinin “iç vatandaşlık”a müracaat edebilmesi için, Kuzey’deki ana dili çok iyi biliyor ve kullanıyor olması istenecektir. Kalma hakkı dışında, örneğin oy kullanma gibi siyasal bir hakkı olmayacaktır. KT kurucu devletinin nüfusunun en çok %20’sine kadar “iç vatandaşlık”, yani yasal ikamet hakkı tanınacaktır. Bununla, Kıbrıslı Türk nüfusun kendi devletindeki çoğunluğunun, herhangi bir şekilde tehdit altında olmayacağı düşünülmektedir

KT tarafı, Birinci Hukuk meselesinin henüz kapanmadığı görüşündedir. Oysa müzakerelerdeki AB Komisyonu temsilcisi Peter van Nuffel, anlaşmanın Birincil Hukuk haline gelmesi için, AB üyesi ülkelerin ulusal parlamentolarında oylanması gerektiğini ve bunun da çok zor bir argüman olduğunu söylemiştir.

SON YAPILACAKLAR

Siyasi anlaşmaya varılması ardından, görüşülmesi ve çözümlenmesi gereken teknik konular var. Bunlardan bazıları şöyle verilmektedir: Birbirleriyle uyumlu olması gereken üç anayasanın, oluşturucu devletçiklerin ve federal devletin anayasalarının yazılması, uluslararası anlaşmaların listesi, federal yasalar ve hatta toprak konusundaki koordinatların ayrıntılı yazımı gibi konular. BM’nin anlaşma öncesinde gerçekleşmesi gereken ve yukarıda sayılanlar yanında, diğer bazı konuları (bayrak, marş, devlet memurları, mayınsızlaştırma vs içeren 103 maddelik bir liste sunduğu bildirilmiştir.

Tabii ki, Kıbrıs uyuşmazlığının iç yönleri bu şekilde çözümlendikten sonra, yeni kurulan düzenin gerekirse BM veya AB tarafından güvence altına alınması, uluslararası bir toplantıda ele alınacaktır.

AKEL DESANTRALİZE FEDERASYONA NASIL BAKIYOR?

19 Kasım 2020 tarihli Haravgi gazetesinde, Alphanews isimli kanalda bir söyleşisi yayımlanan AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu‘nun, Başkan Nikos Anastasidis’e meydan okuyarak, talep ettiği desantralize federasyon için, oluşturucu devletçiklere vermek istediği yetkilerin hangileri olduğunu netleştirmesini istediği yazıldı. Kiprianu, bunu yapar ve konu tartışılırsa, AKEL’in, karşı çıktığı bu fikri kabul edebileceğini söyledi.

Habere göre, güçlü merkezî hükümet görüşüldüğü için Kıbrıs Rum yönetimi başkanlarından müteveffa Tasos Papadopulos’un 11, müteveffa Dimitris Hristofyas’ın 19-20 yetkinin merkezde toplanması konusunda anlaştığını, Nikos Anastasiadis’in de yetki sayısını 27’ye çıkardığını hatırlatan Kiprianu devamla şunları söyledi:

“Şimdi, merkezî hükümette olacak yetki sayısını 27’ye çıkaran aynı Anastasiadis, desantralize federasyona gidelim diyor.  Bu, merkezî hükümetin yetkilerini azaltmamız anlamına geliyor. Son 3-4 yıldır Anastasiadis’e şu basit soruyu soruyoruz: Merkezî hükümetin hangi yetkilerini oluşturucu varlıklara vermek istiyorsunuz? Söyleyin, tartışalım, anlaşabiliriz.  Bugüne kadar ne istediğini netleştirmedi. Biz bu yaklaşıma itiraz ediyoruz. Devleti tek egemenliği, ek uluslararası temsiliyeti ve elbette tek vatandaşlığı ile birleşik tutabilmemiz için uzlaşılmış yetkilerden sadece bir veya iki yetkinin oluşturucu varlıklara aktarılabileceği düşüncesindeyiz. Merkezîleştirilmesi konusunda uzlaşma sağlanmış yetkiler önemlidir çünkü bir-iki yetki hariç, bu başlıkta uzlaşı sağlanmıştır. Anlaşıp anlaşamayacağımızı görmek için Sayın Anastasiadis’i dinlemeye hazırız.”

Haberde devamla Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis’in bir gün önce RİK’e yaptığı açıklamada “federal devlet yapısını etkilemeden yetkilerin desantralizasyonu fikrinin Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis tarafından bir yıldır sunulmuş olduğunu ve Kıbrıs sorunundaki son gelişmeleri ve Berlin’deki Akıncı-Anastasiadis anlaşmasını gündeme getirenin de bu olduğunu söylediği kaydedilmekteydi.

Gazeteye göre, Crans Montana’da uzlaşılanların çözüm prosedürünün kazanımları olduğunu ve Rum tarafının, Kıbrıs sorununun uzlaşılmış çerçeve olan iki bölgeli iki toplumlu federasyon çerçevesinde çözülmesini hedeflediğini söyleyen Hristodulidis, yetkilerin desantralizasyon fikrinin bu çerçevenin dışına çıkmadığını söyledi. Nitekim Kıbrıs Türk tarafının görüşmecisi Mustafa Akıncı da bu konunun Crans Montana’da hemen hemen kapandığını açıklamıştı.

19 Kasım 2020 tarihli Haravgi’ye konuşan AKEL’in Kıbrıs sorunu bürosu başkanı Tumazos Çelebis ise, öncelikle yetkilerin Hristofyas – Talat döneminde kararlaştırıldığını ve bu konuda anlaşmaya varıldığını, şimdiki Cumhurbaşkanı Anastasiadis tarafından bunlara bazı eklemeler yapıldığını ve konunun hemen hemen kapandığını hatırlattı. Çelebis “Cumhurbaşkanı müzakerelerin Kran Montana’da kalındığı noktadan devam edeceğini açıkladığına göre yetkilere dokunulmayacak demektir” dedi. “Müzakerelerde sorun her zaman yetki çıkartmak değil, yetki eklemek olmuştur” diyen Çelebis “Cumhurbaşkanı hangi yetkilerden söz ettiğini netliğe kavuşturmalıdır, o zaman bu konuyu tartışabiliriz” şeklinde ekledi. Çelebis desantralize edilebilecek yetkilerin sınırsız olmadığını, zira o noktada konfederasyon ya da iki devletliliğe kayılabileceğini söyledi. Bu arada bir devlet kaynağının aynı tarihli Haravgi’ye, “Kıbrıs sorunu sadece desantralize federasyonla çözülebilir” dediği kaydedildi.

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, 4 Mart 2021 günü DİSİ Genel Başkanı Averof Neofitu ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından bir gazetecinin desantralize federasyon hakkındaki sorusunu yanıtladı. Kiprianu, desantralizasyon fikrini prensip olarak reddetmediklerini, ancak üzerinde anlaşmaya varılmış olan merkezi hükümetin erk ve yetkilerinden hangilerinin oluşturucu devletlere devredileceğini bilmek istediklerini belirterek, bu konuya ilişkin sorularına bugüne kadar Anastasiadis’ten herhangi bir cevap almadıklarını kaydetti. Andros Kiprianu, AKEL’in iki devletli çözümü ya da konfederasyonu kabul etmediğini defalarca net bir şekilde ortaya koymuş olduğunu hatırlattı.

AKEL YETKİLİLERİNİN SON AÇIKLAMALARI

30 Mayıs 2021 tarihli Haravgi gazetesine göre AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu ile Kıbrıs Masası Şefi Tumazos Çelebis, katıldıkları bir internet yayınında Anastasiadis’in uyarılara kulak asmayıp, kendi yolundan giderek, Kıbrıs sorununu iki devlet çözümü ile karşı karşıya gelinen zor bir duruma soktuğunu vurguladı.

Kiprianu “Öne çıkardığı tezlerle yakınlaşmaları, özellikle de Bakanlar Kurulu’nda bir olumlu Kıbrıs Türk oyu ile ilgili yakınlaşmayı zedeledi. Başkan, Kıbrıslı Türklerin sadece kendilerini ilgilendiren konularda söz hakları olmalı, doğal gaz konusunda söz hakları olmamalı sözü ile bütün olguları alt üst etti” vurgusunu yaptı.

“BİR OLUMLU OY VETO HAKKINI ETKİSİZ HALE GETİRİR”

Kiprianu ve Çelebis, Bakanlar Kurulu’nda bir olumlu Kıbrıs Türk oyunun, Zürih antlaşmasında yer alan Bakanlar Kurulu’nda, Meclis’te ve yönetimin diğer bir dizi başlığındaki veto’yu etkisiz hale getirdiği görüşünü ortaya koyarak “anlaşmazlıkların çözüm mekanizması yakınlaşması da var ki veto varken bu mekanizma olamaz” izahında bulundu.

Çelebis, “Federal Bakanlar Kurulu’nda bir olumlu Kıbrıs Türk oyu olmadan, Kıbrıslı Rumlar çoğunlukta olduğu için, kararlar toplumlardan sadece biri tarafından alınır. Bu şekilde devlet işleyemez” dedi.

Anastasiadis’in “Kıbrıslı Türklerin sadece kendilerini ilgilendiren konularda söz hakkı olmalı” yaklaşımını “Merkezî hükümetin meşgul olacağı bütün konular vatandaşların tümünü; yani Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri ilgilendirmeyecek mi?” sorusunu yönelterek eleştiren Çelebis şunları ekledi:

“Mesele, dönüşümlü başkanlıkla da ilgilidir: Öteki toplum tarafından da seçilmesi gereken dönüşümlü başkanlardan birinin atayacağı bakanın olumlu oya sahip olması gerekir. Bu sistem ile uzlaşmaz ve radikal bakanlar olmaz.”

AĞIRLIKLI OY YÜRÜRLÜKTE OLSAYDI…

Kiprianu ile Çelebis Annan planına giren, Talat-Hristofyas yakınlaşmasıyla iyileştirilen dönüşümlü başkanlık konusuna parça parça değil bütünlüklü bakılması gerektiğine dikkat çekti, Çelebis özetle şu izahta bulundu:

“Başkan ve Başkan yardımcısı ağırlıklı oy ile doğrudan halk tarafından seçilir, ayrı ayrı toplumlar tarafından değil. Ağırlıklı oy, Kıbrıslı Türklerin Rum Başkan’ın seçilmesinde ne kadar ağırlığı (yüzde 20) varsa, Kıbrıslı Türk Başkan yardımcısının seçiminde de Kıbrıslı Rumların o kadar ağırlığı olur. Bu önerinin önemi, seçim olabilmesi için iki tarafın siyasi güçleri arasında işbirliği olması gereğidir. Bu madde geçerli olsaydı, Ersin Tatar bugün Kıbrıslı Türklerin lideri olmayacak, (Kıbrıs sorunu çözülmüş olsaydı) federal hükümette yer almayacaktı, çünkü Kıbrıslı Türklerden aldığı yüzde 52 desteğin dışında –ağırlıklı oy geçerli olsaydı- Kıbrıslı Rum seçmenin yüzde 60’ından da oy alması gerekecekti ki bu mümkün değil. Çünkü hiçbir Kıbrıslı Rum radikal bir Kıbrıslı Türkü başkan yardımcılığına, hiçbir Kıbrıslı Türk de radikal bir Rum’u Başkanlığa seçmez.”

BİR ADAM BİR OY MANTIĞI

“Ağırlıklı oyun anayasaya aykırı olduğu ve bir adam bir oy kuralını etkisiz hale getirdiği” yaklaşımına karşılık Çelebis “bir vatandaş bir oy yaklaşımında ısrar etmek, Kıbrıslı Rumlar çoğunluk olacağı için, Kıbrıslı Türklerin her yerden dışlanacağı anlayışına dayanır. Bu da devlette ciddi bir işleyiş sorunu yaratır.”

3 TEMEL ÖZGÜRLÜK

Tumazos Çelebis üç temel özgürlük, çözümden sonra Kıbrıs’ın tamamında serbest yerleşim, serbest dolaşım ve mülk edinme özgürlüğü konusuna da değindi. Türk tarafının önceleri üç özgürlüğü reddettiğini, ancak daha sonra Hristofyas’ın Mehmet Ali Talat’ı ikna ettiğini belirterek şunları ekledi:

“Türk tarafı bu üç özgürlük uygulanırsa, zaman içerisinde Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türk idaresi altındaki bölgelerde çoğunluğa ulaşacak olmaları nedeniyle, iki bölgeliliğin yıkılacağından korkuyordu. Bu, Kıbrıs Türk idaresi altındaki Kıbrıslı Rumların sayısı mantıklı bir oranı aşarsa, aşan orandaki Rumların siyasi haklarını bölgesel değil, toplumsal zeminde kullanacakları anlaşması ile çözüldü.”

https://haber.sol.org.tr/haber/kibris-cumhuriyeti-yeni-anayasayi-gorusuyor-kim-neyi-savunuyor-306201  (2.6.2021)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder