11 Şubat 2011 ortak açıklamasında uzlaşıldığı gibi, federasyonun iki oluşturucu devleti, meşruiyetlerini, önceden var olmalarından değil, Anayasa maddelerinden alacaklardır. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti (KC)’nin Kuruluş Antlaşması yürürlükte kalacak ve KC’nin BM ve AB üyeliği devam edecek ve başka ülkelerle yaptığı anlaşmalar geçerli olacaktır. Federal devletin üç temel özelliği olarak üzerinde anlaşılan üç tek (three singles) şöyledir:
1.Tek egemenlik
2.Tek uluslararası temsiliyet
3.Tek yurttaşlık
MERKEZDEKİ FEDERAL HÜKÜMETE
VERİLECEK YETKİLER:
Alithia gazetesi, 14 Ekim 2018
tarihinde, “Anastasiadis’in iki devlet çözümü ile flörtü” şeklindeki manşet
haberinde, onun bu konuyu TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile en az iki
defa görüştüğünü, BM Genel Sekreteri Guterres’e de dolaylı yoldan “yeni
fikirler şeklinde sunduğunu, bakanlarla, teknokratlarla toplantılarında,
görüşmelerinde ve hatta Kıbrıs Türk (KT) tarafına da sunduğunu” yazdı.
Gazeteye göre, Anastasiadis’in
daha desantralize –merkezden uzaklaşan- bir federasyonu görüşme niyetini
açıklaması ardından, merkezi hükümete verilecek yetkiler olarak süreç
içerisinde uzlaşılmış 27 yetki bulunmakta olup, bunlardan 20 tanesi “değişmez”,
7’si de “esnek” yetkiler olarak iki kategoride toplanmıştı:
FEDERAL MERKEZE AİT “DEĞİŞMEZ
YETKİLER”:
1.
Uluslararası
antlaşmalar da dahil dış ilişkiler
2.
AB ile ilişkiler ve
Anayasa’da yer alan Avrupa konuları
3.
Savunma: Karada,
denizde ve havada sınırların belirlenmesi ve sınır denetimi;
4.
Vatandaşlık,
pasaport verme, sığınma verme, sınır dışı etme;
5.
Terörle, örgütlü
insan ve uyuşturucu suçu;
6.
Federal ve Avrupa
yetkililerinin atanması;
7.
Merkez Bankası,
para politikasının belirlenmesi;
8.
Federal Devlet
Ekonomisi, bütçe, dolaylı ve doğrudan vergiler;
9.
Uluslararası navigasyon, deniz suları, MEB;
10. Denizcilik,
bandıra;
11. Doğal zenginliği
(madenler, sular, enerji) değerlendirme maksatlı izin verme;
12. Doğal kaynakları
arama ve değerlendirmeyi düzenleme ve denetim;
13. Federal Kamu
Yönetimi, Federal Polis, bağımsız kurumlar ve bunların yetkilileri, seçim ilanı
ve icrası;
14. Ekonomik alanın
düzenlenmesi ve denetimi;
15. Rekabet;
16. Havacılık:
Denetim, düzenleme, uluslararası örgütlerde temsil;
17. İletişim,
Telekomünikasyon, Posta, Elektronik Posta vb.;
18. Kritik
altyapıların korunması;
19. Havaalanları,
limanlar, enerji santralleri;
20. Standartların
belirlenmesi.”
Devlet Başkanı ve Başkan Yardımcısının
birlikte seçilmesi (single ticket) fikrinde daha önce yakınlaşma olmasına
karşın, KT tarafı, yönetim başlığının müzakeresi sırasında, çapraz oyun
(cross-voting) dönüşümlü başkanlık ile her iki toplumun tercih edeceği
bakanların seçimi konularının bir paket olduğunu açıkça ortaya koyunca arada anlaşmazlık
çıktı.
Daha sonra yapılan görüşmelerde
Devlet Başkanı ve Başkan Yardımcısının seçilmesinde, çapraz oy ve ağırlıklı oy
kullanılmasında anlaşmaya yaklaşıldı. Devlet Başkanı ve Yardımcısının veto
konuları ise şöyle belirlendi: Dış ilişkiler, savunma ve güvenlik.
KT tarafı, dört bağımsız
kuruluşun (Başsavcılık, Sayıştaylık, Merkez Bankası Başkanı ve Ombudsman) iki
toplum arasında eşit, geriye kalan organlarda 2:1 oranında paylaşım istedi.
Daha sonra bundan cayıp, yarı yargısal olanlarda da eşit paylaşım istedi. KT
tarafı, bu organların her kararında, bir olumlu KT oy olmasını şart koşuyor.
Federal Ekonomi Bakanlığı, Tek
Merkez Bankası ve tek para birimi (Euro) konusunda anlaşıldı. Bütçe İstikrar Paktı
gereğince, bir federal devlet, ötekinin borçlarını ödemeyecek. İki geçici
düzenlemeden de söz ediliyor, ama bunlar açıklanmadı.
Federal Üst Meclis, 20 KR ve 20
KT üyeden oluşacak.
Federal Alt Meclisi ise federal
devletlerin nüfusuna göre, 36 KR (%75) ve 12 KT (%25) üyeden oluşacak.
Federal Alt Meclis (Temsilciler
Meclisi)‘te ayrı çoğunluk istenen konular: Seçim Yasası, Kamuyu ilgilendiren
konular, vergi ve harçlar uygulamaları.
FEDERAL DEVLETLERE AİT “ESNEK
YETKİLER”
14 Ekim 2018 tarihli Alithia
gazetesinin “esnek” kategorisinde sıraladığı yetkiler ise şunlardı:
1.Af, federal olmayan suçlar
için af çıkarma;
2.Fikrî mülkiyet (telif hakkı);
3.Meteoroloji;
4.Arkeolojik ve Kültürel
mirasın korunması;
5.Eğitim standardı, mal
hizmetleri, enfeksiyon, atıkların denetimi;
6.Kumar denetimi;
7.Ekonomik bütünleşme, işçi
hakları, saat standardizasyonu, vb.
Buna göre, gündelik hayattaki
faaliyetler, güvence altına alınmış olacaktı: Sosyal sigortalar sistemi,
sağlık, eğitim ve yerel yönetimlerden, federal devletler sorumlu olacaktı.
Oluşturucu federal devletler,
yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlarla kendi yetki alanlarına giren
konularda anlaşma yapma hakkına sahip olacaktır. Bu alanlar, (sanat, eğitim,
spor da dahil olmak üzere) kültür, turizm, ekonomik yatırım, (mali destek dahil
olmak üzere) ticari konuları kapsıyor.
KT tarafının verdiği bilgiye göre,
kurucu devletler ancak ihtiyaç duydukları takdirde (!) Federal Dışişleri
Bakanlığı’nın da devrede olmasını isteyebilecek. Kıbrıs Rum (KR) tarafına göre
ise, Federal Dışişleri Bakanlığı, söz konusu anlaşmalarda, prosedürün bütününde
eyaletle işbirliği yapacak şekilde müdahil olacağından, ayrıca onayı söz konusu
olmayacak.
Eğitim, oluşturucu devletlerin
yetkisine bırakıldığına göre, federal devlet yurttaşlarının uzun yıllar süren
milliyetçi ön yargılardan uzak, federalist ve birleştirici bir görüşle nasıl
eğitileceği tartışma konusu olmalıdır. KT devletçiğinin 1974’den bu yana
Türkiye’ye olan her alandaki bağımlılıkları bağlamında bu konu önem
kazanmaktadır.
Ocak 2017’de federal eyaletlere
ait olacak yetkilerden (federal juristiction) 22 tanesi üzerinde anlaşıldığı,
ama KR tarafının bunlara 6 tane daha eklemek istediği ve KT tarafının buna
karşı olduğu basında yer almıştı. Bu haberlere göre, KT tarafı, iki ayrı hava
trafik kontrol merkezi ve ayrı FIR hattı olmasında ısrar ediyor ve bunun
federal organ ile koordine edilmesini istiyordu. Kıbrıs Rum tarafının, bunu
tartışma konusu yapmadığı ve havaalanına yaklaşmada 20 km için iki kontrol
kulesi olmasını önerdiği belirtiliyordu!
Yine KR basın haberlerine göre,
şans oyunlarının federal yetkide olacağına dair anlaşmaya varıldı. Ancak
varılan yakınlaşmaya göre, işletme kuralları, işgal bölgelerinde var olan kumarhane
tesislerini kapsamayacak!
KT tarafı, çözümün ekonomik
yönü konusunda inceleme yapmakta olan IMF ve Dünya Bankası gibi örgütlere istenen
verileri sağlamadı. KT tarafı ayrıca, bankacılık sistemi ve mal varlığının
denetlenmesini kabul etmiyor.
FEDERAL DEVLETLERİN YÖNETECEĞİ
TOPRAK ORANI
KT tarafı, toprak
düzenlenmesinde anlaşmıyor. KR tarafı önce, 167 bin olan yer değiştirmiş KR
sayısından 100 bininin dönmesini istedi. Daha sonra geri dönecek KR sayısı, 75
bine düşürüldü. KT tarafı, bunun 55 bin kişi olmasını istedi ve hassas
bölgelere geri dönüşü kabul etmediğini bildirdi.
KT tarafı, kuzeydeki oluşturucu
federal devletin toprak oranının bugünkü %36’dan %29+’ya inebileceği geçmişte
kabul etmişti. KR tarafı, toprak ile ilgili görüşmelerde KT tarafına %28.5
oranında toprak kalmasını öngören iki harita hazırlamış bulunuyor, ama konuyla
görüşmeler henüz sonlanmamıştır.
KR tarafı, Karpaz’da ve Maronit
köyleri bölgesinde kantonların oluşturulmasının kabul edilmesi halinde, Omorfo
bölgesinin de yönetimsel olarak merkezi hükümete ait olacak özel bölge
olabileceğini önerdi.
KT tarafı ise, özel bölgelerin
oluşturulmasını, toplu nüfus göçlerini ve sahil şeridinin azaltılmasını kabul
etmemektedir. (İngiliz Egemen Üs Bölgeleri Merkez Komutanlığının resmi
verilerine göre, bugün Kıbrıs adasının kıyı şeridinin 316.19 km’lik bölümü
Güney Kıbrıs’ın, 420.55 km’lik bölümü de Kuzey Kıbrıs’ın denetimindedir.)
Dahası KT tarafı, iki kurucu devlet arasındaki sınır çizgisinin düz olmasında
ısrarlıdır.
FEDERAL DEVLETLERİN NÜFUSU
Nüfus konusunda varılan
anlaşmaya göre, 1960’daki oran esas alındı. Buna göre güneyde 802,000 Kıbrıslı
Rum ve kuzeyde 220,000 Kıbrıslı Türk vatandaş olacaktır. Ancak Türk tarafı,
yurt dışında yaşayan 30,000 Kıbrıslı Türkü de bu 220,000 rakamına eklemek
istemektedir.
İşin ilginci, Cumhurbaşkanı
Anastasiadis, Vatandaşlar İttifakı Başkanı Yorgos Lillikas’ın gönderdiği bir
mektuba verdiği yanıtta, kabul edilen 220,000 Kıbrıslı Türk vatandaş sayısının
nereden çıktığı sorusuna, Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Dairesinde kayıtlı
Kıbrıslı Rum sayısının, 100,000 TC kökenliye meşruiyet kazandırılması için
kasten 667,000’den (2011 sayımı), 800 bine çıkarıldığını belirtmiştir!
Kuzeyde TC işgali altındaki
bölgede 2011’de yapılan son resmi nüfus sayımına göre, sürekli ikamet eden kişi
sayısı 286,257 olarak açıklanmıştı. Bunlardan Kıbrıs doğumlu (KKTC ve Güney
Kıbrıs) olanların sayısı 160,207 (% 56.0) olup, Türkiye doğumlular ise 104, 641
(% 36.6) kişi olarak belirlenmişti. Bilindiği gibi, Türkiye, 1974’den sonra,
adanın demografik yapısını değiştirmek amacıyla işgal altındaki bölgeye nüfus
taşımıştır ve bu, 1949 Cenevre Sözleşmesine aykırı bir durumdur. Annan
Planı’nın oylanması sırasında kendilerine KKTC yurttaşlığı verilmiş olan bu
yerleşimcilerin de oy kullanmış olması, onların adada yasal olarak bulundukları
anlamına gelmemektedir.
Öte yandan Başkan Anastasiadis,
Nüfus Dairesi’nin verilerine göre, Kıbrıslı olarak kaydedilen veya pasaport
veya kimlik kartı alan Kıbrıslı Türk sayısının 117,544 olduğunu ve başvuru
yapmayan en azından 12,500 Kıbrıslı Türkün kaydolmadığının hesaba katılması
durumunda, Kıbrıslı Türklerin sayısının 130,000’e ulaştığı söylemiştir.
Karma evlilikler ve doğan
çocukların oluşturduğu TC uyrukluların toplam sayısının 90,000’i geçmediğini
söyleyen Anastasiadis, daha sonra yaptığı bir açıklamada, önceden verdiği
90,000 rakamının “ayaküstü söylenmiş hatalı bir rakam” olduğunu ve tepkilere
yol açtığını kaydederek, adada kalacak olan TC kökenli vatandaş sayısının
yaklaşık 40 bin olduğunu ve bu rakamın geçmişte kabul ettiklerinden çok daha az
olduğunu söyledi.
Anastasiadis, buna ek olarak,
İngiltere’de yaşayan 25 bin Kıbrıslı Türkün, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne başvuruda
bulunmadığından söz ederek, bu şekilde 220,000 rakamı içerisine dahil olan
Kıbrıslı Türk sayısının 155,000’e çıktığını belirtti. Karma evlilikler ve onların çocuklarını da bu
kez 25,000 olarak tahmin ederek, toplam 180,000 Kıbrıslı Türk nüfus olduğunu
hesapladı. Böylece meşruiyet kazanacak olan TC kökenli yerleşimcilerin sayısını
da 40,000’e düşürmüş oldu.
KT lider Akıncı ise, KKTC
vatandaşlarının sayısını yukarıda belirtilen 286,257 olarak değil de, 220,000
kişi olarak alındığını belirtti ve tüm KKTC yurttaşlarının köken farkı
olmaksızın gelecekte yeni federal devletin ve AB’nin vatandaşı olacağının
karara bağlandığını açıkladı.
Vatandaş olmayanların çalışma
izinlerinin yenilenerek işlerine devam edeceğini, ekonominin gerektirdiği
işgücünün Kıbrıs’ta kalmaya devam edeceğinin altını çizen Akıncı, Kıbrıs Türk
tarafının isteğinin ihtiyaç olan işgücünün adada kalması olduğunu ifade etti.
Türkiye’den gelen
yerleşimcilerin oluşturduğu Yeniden Doğuş Partisi ise Akıncı’ya şu soruyu
yöneltti:
“Anastasiadis 90 bin kişinin
kalacağını söyledi. TC kökenli ifadesi kimleri kapsıyor, nasıl tespit edildi,
karışık evliliklerdeki eşler ve KKTC’de doğan çocukların durumu ne olacak?”
Kıbrıs Rum basın haberlerine
göre, 90 ile 120 bin arasında TC uyruklunun adada kalmasından söz edilmektedir.
Bu durumda Kıbrıslı Türklerin, kendi oluşturucu devleti içinde azınlığa düşme
durumu söz konusu olacaktır. Gerçek nüfus dağılımının ortaya çıkması için, BM
gözetiminde ve güvenilir bir kuruluş tarafından inceleme ve nüfus sayımı
yapılması gerekmektedir.
Bu konu, AB açısından da
önemlidir. Çünkü, kuzeydeki federal devletin nüfus bileşiminde Türkiye kökenlilerin
baskın olması durumunda, Kıbrıs’ın dış politika konularında alacağı kararlarda,
AB üyesi olmayan Türkiye’nin etkisi belirleyici olabilecek ve AB içinde
anlaşmazlık yaratabilecektir. Daha şimdiden Brüksel’deki birçok bürokratın
“Erdoğan Kıbrıs üzerinden AB’ye ayak mı basacak? Kıbrıs Erdoğan’ın Truva Atı mı
olacak?” şeklinde sorular yönelttiğine dikkat çekilmektedir. Dahası, AB üyesi
olmayan Türkiye, çözüm sonrasında AB ülkesi olan Kıbrıs’ta kendi yurttaşları
için dört özgürlüğün geçerli olmasını talep etmiştir.
Öte yandan KT tarafı, dört
özgürlük (1. Yerleşim, 2. Dolaşım, 3. Mülk edinme, 4. Sermaye, emek ve
hizmetlerin serbest dolaşımı) konusunda Cenevre’de tavan sınırı koymuştur. KT tarafı, kuzeydeki federal devlette
yaşayacak olan Kıbrıslı Rumların sayısına, dört özgürlük açısından bazı
kısıtlamalar getirmekte ve böylece 1974 savaşı sonucu sağlanan etnik arındırma
da kalıcılaştırılmış olmaktadır. KT tarafı, yasal ikamet hakkı (legal domicile)
ile hiçbir siyasal ve başka bir hak doğurmayacak olan kalma hakkı (right of
abode) arasında fark olduğunu açıklamıştır. Dahası, herhangi bir kişinin “iç
vatandaşlık”a müracaat edebilmesi için, Kuzey’deki ana dili çok iyi biliyor ve
kullanıyor olması istenecektir. Kalma hakkı dışında, örneğin oy kullanma gibi
siyasal bir hakkı olmayacaktır. KT kurucu devletinin nüfusunun en çok %20’sine
kadar “iç vatandaşlık”, yani yasal ikamet hakkı tanınacaktır. Bununla, Kıbrıslı
Türk nüfusun kendi devletindeki çoğunluğunun, herhangi bir şekilde tehdit
altında olmayacağı düşünülmektedir
KT tarafı, Birinci Hukuk
meselesinin henüz kapanmadığı görüşündedir. Oysa müzakerelerdeki AB Komisyonu
temsilcisi Peter van Nuffel, anlaşmanın Birincil Hukuk haline gelmesi için, AB
üyesi ülkelerin ulusal parlamentolarında oylanması gerektiğini ve bunun da çok
zor bir argüman olduğunu söylemiştir.
SON YAPILACAKLAR
Siyasi anlaşmaya varılması
ardından, görüşülmesi ve çözümlenmesi gereken teknik konular var. Bunlardan
bazıları şöyle verilmektedir: Birbirleriyle uyumlu olması gereken üç anayasanın,
oluşturucu devletçiklerin ve federal devletin anayasalarının yazılması,
uluslararası anlaşmaların listesi, federal yasalar ve hatta toprak konusundaki
koordinatların ayrıntılı yazımı gibi konular. BM’nin anlaşma öncesinde
gerçekleşmesi gereken ve yukarıda sayılanlar yanında, diğer bazı konuları
(bayrak, marş, devlet memurları, mayınsızlaştırma vs içeren 103 maddelik bir
liste sunduğu bildirilmiştir.
Tabii ki, Kıbrıs uyuşmazlığının
iç yönleri bu şekilde çözümlendikten sonra, yeni kurulan düzenin gerekirse BM
veya AB tarafından güvence altına alınması, uluslararası bir toplantıda ele
alınacaktır.
AKEL DESANTRALİZE FEDERASYONA
NASIL BAKIYOR?
19 Kasım 2020 tarihli Haravgi
gazetesinde, Alphanews isimli kanalda bir söyleşisi yayımlanan AKEL Genel
Sekreteri Andros Kiprianu‘nun, Başkan Nikos Anastasidis’e meydan okuyarak,
talep ettiği desantralize federasyon için, oluşturucu devletçiklere vermek
istediği yetkilerin hangileri olduğunu netleştirmesini istediği yazıldı.
Kiprianu, bunu yapar ve konu tartışılırsa, AKEL’in, karşı çıktığı bu fikri
kabul edebileceğini söyledi.
Habere göre, güçlü merkezî
hükümet görüşüldüğü için Kıbrıs Rum yönetimi başkanlarından müteveffa Tasos
Papadopulos’un 11, müteveffa Dimitris Hristofyas’ın 19-20 yetkinin merkezde
toplanması konusunda anlaştığını, Nikos Anastasiadis’in de yetki sayısını 27’ye
çıkardığını hatırlatan Kiprianu devamla şunları söyledi:
“Şimdi, merkezî hükümette
olacak yetki sayısını 27’ye çıkaran aynı Anastasiadis, desantralize federasyona
gidelim diyor. Bu, merkezî hükümetin
yetkilerini azaltmamız anlamına geliyor. Son 3-4 yıldır Anastasiadis’e şu basit
soruyu soruyoruz: Merkezî hükümetin hangi yetkilerini oluşturucu varlıklara
vermek istiyorsunuz? Söyleyin, tartışalım, anlaşabiliriz. Bugüne kadar ne istediğini netleştirmedi. Biz
bu yaklaşıma itiraz ediyoruz. Devleti tek egemenliği, ek uluslararası
temsiliyeti ve elbette tek vatandaşlığı ile birleşik tutabilmemiz için
uzlaşılmış yetkilerden sadece bir veya iki yetkinin oluşturucu varlıklara
aktarılabileceği düşüncesindeyiz. Merkezîleştirilmesi konusunda uzlaşma
sağlanmış yetkiler önemlidir çünkü bir-iki yetki hariç, bu başlıkta uzlaşı
sağlanmıştır. Anlaşıp anlaşamayacağımızı görmek için Sayın Anastasiadis’i
dinlemeye hazırız.”
Haberde devamla Rum Dışişleri
Bakanı Nikos Hristodulidis’in bir gün önce RİK’e yaptığı açıklamada “federal
devlet yapısını etkilemeden yetkilerin desantralizasyonu fikrinin Rum Yönetimi
Başkanı Nikos Anastasiadis tarafından bir yıldır sunulmuş olduğunu ve Kıbrıs
sorunundaki son gelişmeleri ve Berlin’deki Akıncı-Anastasiadis anlaşmasını
gündeme getirenin de bu olduğunu söylediği kaydedilmekteydi.
Gazeteye göre, Crans Montana’da
uzlaşılanların çözüm prosedürünün kazanımları olduğunu ve Rum tarafının, Kıbrıs
sorununun uzlaşılmış çerçeve olan iki bölgeli iki toplumlu federasyon
çerçevesinde çözülmesini hedeflediğini söyleyen Hristodulidis, yetkilerin
desantralizasyon fikrinin bu çerçevenin dışına çıkmadığını söyledi. Nitekim
Kıbrıs Türk tarafının görüşmecisi Mustafa Akıncı da bu konunun Crans Montana’da
hemen hemen kapandığını açıklamıştı.
19 Kasım 2020 tarihli
Haravgi’ye konuşan AKEL’in Kıbrıs sorunu bürosu başkanı Tumazos Çelebis ise,
öncelikle yetkilerin Hristofyas – Talat döneminde kararlaştırıldığını ve bu
konuda anlaşmaya varıldığını, şimdiki Cumhurbaşkanı Anastasiadis tarafından
bunlara bazı eklemeler yapıldığını ve konunun hemen hemen kapandığını
hatırlattı. Çelebis “Cumhurbaşkanı müzakerelerin Kran Montana’da kalındığı
noktadan devam edeceğini açıkladığına göre yetkilere dokunulmayacak demektir” dedi.
“Müzakerelerde sorun her zaman yetki çıkartmak değil, yetki eklemek olmuştur”
diyen Çelebis “Cumhurbaşkanı hangi yetkilerden söz ettiğini netliğe
kavuşturmalıdır, o zaman bu konuyu tartışabiliriz” şeklinde ekledi. Çelebis
desantralize edilebilecek yetkilerin sınırsız olmadığını, zira o noktada
konfederasyon ya da iki devletliliğe kayılabileceğini söyledi. Bu arada bir
devlet kaynağının aynı tarihli Haravgi’ye, “Kıbrıs sorunu sadece desantralize
federasyonla çözülebilir” dediği kaydedildi.
AKEL Genel Sekreteri Andros
Kiprianu, 4 Mart 2021 günü DİSİ Genel Başkanı Averof Neofitu ile
gerçekleştirdiği görüşmenin ardından bir gazetecinin desantralize federasyon
hakkındaki sorusunu yanıtladı. Kiprianu, desantralizasyon fikrini prensip
olarak reddetmediklerini, ancak üzerinde anlaşmaya varılmış olan merkezi
hükümetin erk ve yetkilerinden hangilerinin oluşturucu devletlere
devredileceğini bilmek istediklerini belirterek, bu konuya ilişkin sorularına
bugüne kadar Anastasiadis’ten herhangi bir cevap almadıklarını kaydetti. Andros
Kiprianu, AKEL’in iki devletli çözümü ya da konfederasyonu kabul etmediğini
defalarca net bir şekilde ortaya koymuş olduğunu hatırlattı.
AKEL YETKİLİLERİNİN SON
AÇIKLAMALARI
30 Mayıs 2021 tarihli Haravgi
gazetesine göre AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu ile Kıbrıs Masası Şefi
Tumazos Çelebis, katıldıkları bir internet yayınında Anastasiadis’in uyarılara
kulak asmayıp, kendi yolundan giderek, Kıbrıs sorununu iki devlet çözümü ile
karşı karşıya gelinen zor bir duruma soktuğunu vurguladı.
Kiprianu “Öne çıkardığı
tezlerle yakınlaşmaları, özellikle de Bakanlar Kurulu’nda bir olumlu Kıbrıs
Türk oyu ile ilgili yakınlaşmayı zedeledi. Başkan, Kıbrıslı Türklerin sadece
kendilerini ilgilendiren konularda söz hakları olmalı, doğal gaz konusunda söz
hakları olmamalı sözü ile bütün olguları alt üst etti” vurgusunu yaptı.
“BİR OLUMLU OY VETO HAKKINI
ETKİSİZ HALE GETİRİR”
Kiprianu ve Çelebis, Bakanlar
Kurulu’nda bir olumlu Kıbrıs Türk oyunun, Zürih antlaşmasında yer alan Bakanlar
Kurulu’nda, Meclis’te ve yönetimin diğer bir dizi başlığındaki veto’yu etkisiz
hale getirdiği görüşünü ortaya koyarak “anlaşmazlıkların çözüm mekanizması
yakınlaşması da var ki veto varken bu mekanizma olamaz” izahında bulundu.
Çelebis, “Federal Bakanlar
Kurulu’nda bir olumlu Kıbrıs Türk oyu olmadan, Kıbrıslı Rumlar çoğunlukta
olduğu için, kararlar toplumlardan sadece biri tarafından alınır. Bu şekilde
devlet işleyemez” dedi.
Anastasiadis’in “Kıbrıslı
Türklerin sadece kendilerini ilgilendiren konularda söz hakkı olmalı”
yaklaşımını “Merkezî hükümetin meşgul olacağı bütün konular vatandaşların
tümünü; yani Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri ilgilendirmeyecek mi?”
sorusunu yönelterek eleştiren Çelebis şunları ekledi:
“Mesele, dönüşümlü başkanlıkla
da ilgilidir: Öteki toplum tarafından da seçilmesi gereken dönüşümlü
başkanlardan birinin atayacağı bakanın olumlu oya sahip olması gerekir. Bu
sistem ile uzlaşmaz ve radikal bakanlar olmaz.”
AĞIRLIKLI OY YÜRÜRLÜKTE
OLSAYDI…
Kiprianu ile Çelebis Annan
planına giren, Talat-Hristofyas yakınlaşmasıyla iyileştirilen dönüşümlü
başkanlık konusuna parça parça değil bütünlüklü bakılması gerektiğine dikkat
çekti, Çelebis özetle şu izahta bulundu:
“Başkan ve Başkan yardımcısı
ağırlıklı oy ile doğrudan halk tarafından seçilir, ayrı ayrı toplumlar
tarafından değil. Ağırlıklı oy, Kıbrıslı Türklerin Rum Başkan’ın seçilmesinde
ne kadar ağırlığı (yüzde 20) varsa, Kıbrıslı Türk Başkan yardımcısının
seçiminde de Kıbrıslı Rumların o kadar ağırlığı olur. Bu önerinin önemi, seçim
olabilmesi için iki tarafın siyasi güçleri arasında işbirliği olması gereğidir.
Bu madde geçerli olsaydı, Ersin Tatar bugün Kıbrıslı Türklerin lideri
olmayacak, (Kıbrıs sorunu çözülmüş olsaydı) federal hükümette yer almayacaktı,
çünkü Kıbrıslı Türklerden aldığı yüzde 52 desteğin dışında –ağırlıklı oy
geçerli olsaydı- Kıbrıslı Rum seçmenin yüzde 60’ından da oy alması gerekecekti
ki bu mümkün değil. Çünkü hiçbir Kıbrıslı Rum radikal bir Kıbrıslı Türkü başkan
yardımcılığına, hiçbir Kıbrıslı Türk de radikal bir Rum’u Başkanlığa seçmez.”
BİR ADAM BİR OY MANTIĞI
“Ağırlıklı oyun anayasaya
aykırı olduğu ve bir adam bir oy kuralını etkisiz hale getirdiği” yaklaşımına
karşılık Çelebis “bir vatandaş bir oy yaklaşımında ısrar etmek, Kıbrıslı Rumlar
çoğunluk olacağı için, Kıbrıslı Türklerin her yerden dışlanacağı anlayışına
dayanır. Bu da devlette ciddi bir işleyiş sorunu yaratır.”
3 TEMEL ÖZGÜRLÜK
Tumazos Çelebis üç temel
özgürlük, çözümden sonra Kıbrıs’ın tamamında serbest yerleşim, serbest dolaşım
ve mülk edinme özgürlüğü konusuna da değindi. Türk tarafının önceleri üç
özgürlüğü reddettiğini, ancak daha sonra Hristofyas’ın Mehmet Ali Talat’ı ikna
ettiğini belirterek şunları ekledi:
“Türk tarafı bu üç özgürlük uygulanırsa,
zaman içerisinde Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türk idaresi altındaki bölgelerde
çoğunluğa ulaşacak olmaları nedeniyle, iki bölgeliliğin yıkılacağından
korkuyordu. Bu, Kıbrıs Türk idaresi altındaki Kıbrıslı Rumların sayısı mantıklı
bir oranı aşarsa, aşan orandaki Rumların siyasi haklarını bölgesel değil,
toplumsal zeminde kullanacakları anlaşması ile çözüldü.”
https://haber.sol.org.tr/haber/kibris-cumhuriyeti-yeni-anayasayi-gorusuyor-kim-neyi-savunuyor-306201 (2.6.2021)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder