21 Nisan 2021 Çarşamba

CENEVRE’YE GİDERKEN İNGİLTERE’NİN PLANINA DİKKAT!

 2017 yılında İsviçre’deki Crans Montana’da yapılan son toplumlararası görüşmelerin kesintiye uğramasından bu yana, tarafları yeniden bir araya getirmek için, gerek BM Genel Sekreterliği, gerekse ilgili diğer odaklar çaba harcıyor.

1960’daki Garanti ve İttifak Antlaşmasına göre, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün garantörlüğünü üstlenmiş üç NATO ülkesinden biri olan Yunanistan, 1974 yazında Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı bir darbe düzenlemiş, ardında diğer garantör Türkiye, adanın üçte birini işgal ederek, emperyalizmin 1956’dan beri planladığı şekilde ada ikiye taksim edilmişti. Üçüncü garantör İngiltere ise, adadaki askeri üslerine dokunulmadığı için bu duruma seyirci kalmıştı.  

Türkiye, 1974'deki müdahale gerekçesini, 21 Aralık 1963 öncesi anayasal yapıya dönüş talebi olarak bir ara öne çıkarmışsa da, bütün uygulamaları, zora dayalı ve BM'nin kararlarına ters olarak kurdurduğu ayrılıkçı “KKTC” devletini, toplumlararası görüşmelerde taraf yapma şeklinde olmuştur. Oysa siyasal açıdan eşit olarak kabul edilen iki toplumun temsilcileri, 1977'den beri sürdürülmekte olan görüşmelerde, yeni federal anayasa üzerinde anlaşmış olup, geriye "güvenlik" ile ilgili anlaşmaya bağlı bazı son noktalar kalmıştır. Crans Montana görüşmelerinden sonra basına yansıyan haberlere göre, Türkiye "Kıbrıs Türk toplumunun güvenliği"ni öne sürerek, 1960'da İngiltere'ye verildiği gibi ayrı bir "egemen askeri üs" elde etme ve NATO'nun adamız üzerindeki kalıcılığını sürdürme peşindedir.

10 Şubat 2021 günü partisinin grup toplantısında konuşan TC Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kıbrıs'ta iki devletli çözüm dışında çözüm kalmamıştır, artık federasyon mederasyon yok” şeklinde konuşmuş ve zamanın TC Başbakanı İsmet İnönü’nün 8 Eylül 1964’de TBMM’de yaptığı “Muahade hükmü dahilinde bulunmak için resmi ağızdan taksim sözü ile değil, federasyon şekli ile münakaşaya başladık” şeklindeki ifadenin üzerindeki örtüyü kaldırmış olmaktadır. Oysa Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 185. Maddesi de “Cumhuriyetin ülkesi bir bütün olup bölünemez” ve “Kıbrıs’ın tamamen veya kısmen herhangi bir diğer devletle birleşmesi veya ayrılıkçı bir bağımsızlık söz konusu olamaz” demektedir. Türkiye, 1974’de zora dayalı olarak gerçekleştirdiği adanın taksimine yasal bir kılıf bulmaya çalışırken, toplumlararası görüşmelerde temel alınan BM parametrelerinin de dışına çıkmış bulunmaktadır.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı Siyasi Müdür Yardımcısı Ajay Sharma’nın 2020’nin Kasım ayında Kıbrıs’a yaptığı iki ziyarette taraflara sunduğu görüşler, Kıbrıs Rum tarafının son zamanlarda kabul edebilir göründüğü gevşek (desantralize) federasyon ile yeni Kıbrıs Türk liderliğinin istediği “iki devlet” hedefleri arasında köprü kurmayı hedeflemektedir. Bir başka deyişle, yasadışı “KKTC” ile BM üyesi yasal Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin siyasal eşitliğine dayalı yeni bir birliktelik kurulması istenmektedir. Bu arada Sharma’nın 2004’deki Annan Planı referandumu sırasında, Ankara’da İngiltere Büyükelçisi olarak bulunduğunu ve çok iyi Türkçe bildiğini de hatırlatalım. Lefkoşa’daki İngiliz Yüksek Komiseri Stephen Lillie ile İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın her iki taraf ile yaptıkları temaslarda ayrıntıları ile tartışılan yeni İngiliz Planı’nın 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılacak olan gayri resmi konferansta masada olması beklenmektedir. Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum liderler ile üç garantör NATO ülkesinden temsilcilerin katılacağı bu 5’li Konferansa, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres başkanlık edeceği için 5+1 Konferansı da denmektedir.

Kıbrıs Cumhuriyeti, 1 Mayıs 2004’den beri Avrupa Birliği (AB) üyesi olduğundan, bu konferansa bir AB Temsilcisinin de katılmasını istemektedir. Türkiye ise, 5’li Konferansa AB’nin katılmaması için çabalamaktadır. Öte yandan AB Konseyi’nin (eğer bir kez daha ertelenmezse) 25-26 Mart 2021’de toplanarak, Türkiye’ye karşı yaptırım kararı alması söz konusudur. Böyle bir kararın çıkmaması için 5’li Konferanstan önce aranan formül, “gevşek federasyon” ile “iki devlet” arasında bir “altın kesit” olarak nitelendirilmektedir. İngiltere, hazırladığı bu plan ile, hem Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerini geliştirmesini sağlamak, hem de ülkesinin AB üyeliği sonrasında diplomatik rolünü artırmak istemektedir.      

Sekiz maddeden oluşan ve taksimi “Egemen Toplum Devletleri” ardına saklayarak kabul ettirmeyi amaçlayan İngiliz Planında ortaya konan görüşler, basına yansıdığı kadarıyla şöyle özetlenebilir:

1. Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960’da Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum toplumları tarafından birlikte oluşturulmuştu. Şimdi Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, 1974’deki oldu-bittilerin kabulü ile iki ayrı “Egemen Toplum”a ait “Toplum Devletleri” tarafından oluşturulacak. Kurulduktan sonra BM veya AB’ye yeniden başvurması gerekmeyecektir. Bir başka deyişle, 1960’dan beri var olan Kıbrıs Cumhuriyeti bu anlaşma ile lağvedilirken, bunun yerine konfederal yapıda iki devlet getirilecektir.

2. Ortak “Federal Devlet”in, sadece belli alanlarda, örneğin dış politika, ekonomi, güvenlik ve yurttaşlık gibi konularda yetkili olması öngörülmektedir. Bakanlar Kurulu, 6 Kıbrıslı Rum ve 3 Kıbrıslı Türk Bakandan oluşacak ve Kurulun eşit statüde iki eşbaşkanı olacaktır. Devleti törenlerde temsil edecek bir de Başkan olabilir. Bakanlar Kurulu üyelerinin atanması için İngiltere iki yöntem önermektedir: Ya Belçika federal modeli (Valon ve Flaman toplumları kendi bakanlarını kendi atar), ya da Kuzey İrlanda modeli (Meclisteki siyasi partilerin seçimlerde kazandıkları oy oranına göre atanır) ile olacaktır.

3. Federal Yasama Meclisi, 36 temsilciden (24 Kıbrıslı Rum ve 12 Kıbrıslı Türk) oluşacaktır. Azınlık olan tarafın haklarına zarar gelmemesi için çeşitli veto mekanizmaları oluşturulacaktır.

4. Merkezdeki Federal Hükümet’in yetkileri dışında kalan alanlarda, her bir “Toplum Devleti”nin, başka devletler ile kendi anlaşmalarını imzalama hakkı olacaktır. Uluslararası kuruluşlara üye olma yanında, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda gibi uluslararası spor etkinliklerine katılma hakkına sahip olacaklardır.

5. İki  “Toplum Devleti”, uluslararası ilişkiler ve AB ile ilgili konularda, kararların merkezdeki federal hükümet tarafından alınmasına rıza gösterecektir. Eğer oy birliği sağlanamazsa, Kıbrıs, uluslararası oylamada ve AB içindeki oylamalarda (3 yıldır Belçika’nın yaptığı gibi) çekimser kalacaktır.

6. Türk askerleri, çözüm anlaşmasının imzalandığı anda, olabildiğince en geniş şekilde bölgeden çekilecektir. Türkiye, Garanti Antlaşmasındaki tek yanlı müdahale talebini geri alacaktır. Az miktarda Yunan ve Türk askeri adada kalacak ve garantiler 10 yıl boyunca devam edecektir. Ondan sonrası için herhangi bir “gözden geçirme” maddesi yoktur.   

7. Toprak konusunda, Anastasiadis ile Akıncı’nın üzerinde anlaştığı haritaya göre,  Güzelyurt ve Maraş geri verilirken, Kıbrıs Türk “Toplum Devleti”nin elinde kalacak olan toprak, adanın % 28.2 ile % 29.2’si arasında bir oranda olacaktır.

8. Taşınmaz Mallar konusunda, Kıbrıslı Rumların mallarına olan duygusal bağın kabul edilmesi de dahil, iade, tazmin ve takası içeren üçlü yaklaşım ve konunun çözümlenmesinde şimdiye kadar varılmış olan ortak noktaların uygulanması önerilmektedir.

İngiliz Planı, oylamaya sunulur ve Kıbrıslı Rumlar HAYIR, Kıbrıslı Türkler EVET oyu kullanırsa, Kıbrıslı Türklerin uluslararası toplumun onayı ile kendi devletlerini yasal olarak kurmalarına olanak sağlanacaktır.

Kıbrıs sorunu hakkında fikir belirtme konusunda suskunluğunu sürdüren Kıbrıs Türk basınının aksine, Kıbrıs Rum basını tek haber kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Nitekim BM Genel Sekreteri Guterres'in Kıbrıs Rum tarafına, “Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini ve kararlara aktif katılımını kabul etmezseniz konferansı toplamayacağım” şeklinde mesaj gönderdiği; öte yandan Kıbrıslı Türklere de “KKTC”nin tanınması konusuyla masaya gelmeye çalışacaksanız, konferansı toplamam” mesajını ilettiği yazıldı. Ayrıca BM'nin Kıbrıs Türk tarafına, KKTC'nin “zorla kurdurulan bir devlet” olduğunu söylediği ve bu yüzden de asla tanınma olmayacağını açık dille ifade ettiği Politis gazetesinde yer alan bir makalede dile getirilmiş bulunuyor.

(Sol Gazete, Nisan 2021 , Sayı:2)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder