21 Nisan 2021 Çarşamba

TATAR’IN BAŞKAN OLARAK SEÇTİRİLMESİ VE SONRASI

Ersin Tatar, Kıbrıs adasının 1974’den beri TC işgali altında tutulan kuzey bölgesinde 1983 yılında ilan edilmiş olan yasadışı “KKTC” devletinin 5. Başkanı olarak seçildi. 18 Kasım 2020’de yapılan 2. turda, rakibi olan bir önceki Başkan Mustafa Akıncı, geçerli oyların %48.31’ini (62,910 oy) alırken, Başbakan ve UBP Genel Başkanı Ersin Tatar, geçerli oyların %51.69’unu (67,322 oy) aldı.

Yurttaş olarak 326 bin kişinin kayıtlı olduğu “KKTC”de, 199,029 kayıtlı seçmen var. Son olarak 26 Mayıs 2019’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri için Kıbrıs Cumhuriyeti’nde kaydı bulunan 80 bin kadar Kıbrıslı Türk seçmen vardı. Kıbrıs dışında yaşayan, ya da kaydı olmayanları da katarsak, halen adanın kuzeyinde yaşamakta olan Kıbrıslı Türk seçmen sayısının, 1974’den beri adaya yerleştirilerek, yurttaş yapılmış olan TC’li yerleşimcilerden daha az olduğu ortaya çıkmaktadır.      

Seçime katılım oranı, 11 Kasım 2020’de yapılan başkanlık seçiminin ilk turunda %58.21 idi. Seçim kampanyası sırasında “egemen eşitlik” ve “iki ayrı devlet” politikasını savunan Ersin Tatar,  daha çok Türkiyeli yerleşimcilerin yaşadığı Mağusa ve Yeni İskele bölgelerinde 2. turda sağlanan %9’luk oy artışı sayesinde, federal bir çözümü destekleyen Akıncı’yı 4,412 oy farkıyla geride bırakmış oldu.

İkinci dönem görev yapmak için Başkanlık seçimine katılan Akıncı, bir TV söyleşisinde, 45 yıllık siyasal yaşamı boyunca Türkiye tarafından böylesi bir müdahalenin yapıldığını hiç görmediğini söyledi. “KKTC”deki TC Büyükelçiliği’nin, kendisi aleyhine çalışan bir büroya dönüştüğünden şikayet etti. Türkiye’deki iktidar partisi AKP ile onu destekleyen MHP’ye ait milletvekillerinin köyleri gezerek, kendisi aleyhinde kampanya yürüttüklerini sözlerine ekledi.

Seçimden önceki Cuma akşamı yapılan son TV programında konuşan Akıncı, üç hafta önce adaylığını çekmesi için kendisine telkinde bulunulduğunu söyledi. Bu tavsiyenin, kendi sözcüsü ile yapılan bir toplantı sırasında, MİT adına çalışan birinden geldiğini açıkladı. Akıncı’ya göre, bu kişi sözcüye, “kendisi ve kendi çevresindeki insanların iyiliği ve ülkenin ve anavatanın iyiliği için” adaylıktan geri çekilmesi gerektiğine dair mesajı iletmesini söylemiş.

Tatar yanlısı propaganda kampanyasında yer alan Türkiyeli milletvekillerinden biri de, MHP Kütahya milletvekili Ahmet Erbaş idi. Erbaş, Lefkoşa’daki Golden Tulip ve Girne’deki Grand Pasha otel ve kumarhanelerini bünyesinde bulunduran Pasha Oteller Grubu’nun sahibi olup, kendisine ayrıca “KKTC” vatandaşlığı da verilmiş bulunuyor. Son olarak Akdeniz Karpaz Üniversitesi’ni de satın alarak, Grup bünyesine katmıştır.  

MHP milletvekili Erbaş’ın çalıştığı bölgelerin tamamında Ersin Tatar’ın birinci olarak çıkması ilginç bir gelişme idi. Ahmet Erbaş, Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen seçimlere yaptığı müdahaleyi, kişisel twitter hesabından da paylaşarak, tebrikleri kabul etti. Erbaş’ın, Tatar’ın seçimi kazanmasında önemli bir rol oynadığı ifade edilirken, 30 gün içinde Ersin Tatar’la birlikte 69’u köy olmak üzere, 189 bölgeye gittiği belirtildi. Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde uyguladığı bu ve diğer müdahaleler, ilk kez bu kadar göz önünde oldu.  

“KKTC”nin 4. Başkanı Akıncı, 23 Ekim 2020’de resmen görevinden ayrılırken, sadece şöyle konuştu: “Türk tarafı olarak sorunu çözümün eşiğine kadar getirdik. Bir çözüme ulaşılamamışsa, bunda özellikle Kıbrıs Türk tarafının bir sorumluluğu yoktur.”

Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Anastasiadis, 3 Kasım 2020’de gerçekleştiren tanışma görüşmesinde, Tatar’ın kendisine Akıncı’nın müzakereleri bıraktığı yerden devam etmeyi kabul etmediğini söylediğini açıkladı. Tatar, Anastasiadis’e “Berlin açıklaması bizi bağlamıyor. Türkiye’nin tezi, egemenliğin tanınması yönündedir” şeklinde konuştu.

Bilindiği gibi iki Kıbrıslı lider arasında İsviçre’nin Crans Montana kasabasında yapılan görüşmeler, 6 Temmuz 2017’de anlaşmaya varılamadan sonlandı. Akıncı ise, 25 Kasım 2019’da Berlin’de BM Genel Sekreteri’nin de katılımıyla yapılan 3’lü görüşme sonunda yaptığı açıklamada,  “Raydan çıkmış treni yeniden rayına oturttuk” demişti.

TC Başkanı Erdoğan, 15 Kasım 2020 tarihinde, adanın işgal altındaki kesiminde bulunan ve çitlerle çevrili Maraş bölgesine kışkırtıcı bir “piknik” ziyareti yaptı ve orada bulunan dinleyicilerine, “Egemen eşitlik temelinde, iki devletli bir çözümün müzakere edilmesi gerekiyor” dedi.

UBP-HP koalisyon hükümetinin “Başbakan Yardımcısı” ve aynı zamanda Halk Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay, Erdoğan’ın ziyareti öncesinde “Başbakan” tarafından bilgilendirilmediği gerekçesiyle istifasını verdi. Tatar “Cumhurbaşkanı” olmadan önce, “Başbakan” vekili olarak herhangi bir milletvekilinin adını vermediği için “KKTC”de bir süre hükümetin başı yoktu. Hatta Tatar’ın Başkan seçildikten sonra, “Başbakan” olarak imza atıp istihdam yaptığı basına yansıdı.

Son 45 yılda adanın işgal altındaki bölgesinde 28 hükümet ve 42 bakanlar kurulunun görev yapmış olması ilginçtir. Bir diğer önemli nokta ise, Kıbrıslı Türklerin içişlerinde daha fazla güç sahibi olmaya başlayan işgalci güç Türkiye’nin, 31 Ekim 2020’de toplanan UBP Kurultayı’na da müdahale etmiş olmasıdır. Parti Başkanlığı için yarışan ilk iki aday, 7 Kasım 2020’de yapılacak ikinci turdan iki gün önce, adaylıklarını geri çekmeleri için ikna edildiler. Yeni hükümeti kurma görevi verilen UBP Genel Sekreteri Ersan Saner, “Bakanlıkların” olası koalisyon partileri arasında dağılımında bir anlaşma sağlanamadığı için bunu gerçekleştiremedi. Meclis’te 19 milletvekiline sahip UBP ile işgal altındaki bölgedeki Türkiyeli yerleşimcilerin Meclis’te iki milletvekiline sahip Yeniden Doğuş Partisi (YDP) ile bir azınlık hükümetini Aralık ayı ortasında ancak kurulabildi. Dıştan müdahaleler, “KKTC” Meclis Başkanı’nın seçiminde de devam etti. Ekonomik yıkımın eşiğinde olan Kıbrıs Türk toplumunun yığınla sorunu çözüm beklerken, muhalefet partilerinin de alternatif politikalar sunamaması, Başkan Tatar’ın işgal altındaki bölgeye Türkiye’deki gibi bir başkanlık sistemini getirmek istediğine dair söylentilere yol açtı.  

10 Kasım 2020’de üç bin kadar Kıbrıslı Türk, Türkiye’nin müdahalelerini kınamak için Lefkoşa’da düzenlenen “Demokrasi ve İrade” yürüyüşüne katıldı. Kullanılan ana slogan, “Ankara ellerini yakamızdan çek” idi. 5 Aralık 2020’de de gençlik örgütleri, “Geleceğimiz için Barış” sloganıyla, salgın nedeniyle kapalı olan Lokmacı Geçiş Kapısı’na yürüdüler.

Öte yandan Başkanlık seçimlerini 4,412 oy farkı ile kaybeden Mustafa Akıncı ve temsil ettiği %48’lik seçmen kitlesi, Tatar ve Türkiye’nin “iki devletli çözüm” politikası karşısında sessizliğini korumayı sürdürdü. Kendisine yapılan tehditleri ve bu konuda TC Büyükelçisi ile olan haberleşmesini bile, kendisine sorulmasaydı, belki de kamuoyu hiç öğrenemeyecekti! Akıncı’nın hazırlandığı söylenen müdahalelere ilişkin kalın bir belge dosyası da, seçim sonuçlarına itiraz etme süresi içinde, ne Yüksek Seçim Kurulu’na sunuldu, ne de Kıbrıs Türk medyasına açıklandı. Oysa işgalden 46 yıl sonra, Kıbrıslı Türklerin siyasal iradesine yönelik tekrarlanan müdahalelerin yaşandığı, artık en yetkili ağızdan açıklanmalı ve bu durum, dünya kamuoyuna da duyurulmalıydı. Ne var ki, hedef alınan esas kişi, “45 yıllık siyasi hayatına son verdiğini” açıklayıp, sahneden çekildiğini duyurdu. Akıncı’ya oy veren ve adada federal bir çözüme varılmasını isteyen %48’lik seçmen grubu da, yeni bir siyasal birliktelik için herhangi bir girişimi henüz başlatamadı.  

Ne yazık ki “federal çözüm yanlısı” bu seçmenler arasında, sağlıklı ve demokratik bir federal yapının oluşturulması ve Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönmesini isteyenlerin sayısı çok azdır. Nitekim AP seçimlerinde 80 bin Kıbrıslı Türk seçmenden, sadece 4,600 kişi sandıklara gidip oy kullanmıştır. Bunlar arasında bile, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşün formülü olarak KKTC’nin “siyasal eşit” birim olarak kabulünden yana olanların sayısı hayli fazladır. Bir fikir birliği sağlanmadan, kalıcı daha geniş siyasal birlikteliklerin oluşturulması zor görülmektedir.

Kıbrıslı Türk yeni lider Tatar ile işgal gücü olarak Türkiye’nin, 1974’deki oldu-bittileri kalıcılaştıracak “iki devlet”li bir “çözüm” gündemi ile toplumlararası görüşmeleri yeniden başlatıp başlatamayacağı henüz belli değildir. Çünkü Kıbrıs Rum tarafı, yasal Kıbrıs Cumhuriyeti ile yasadışı “KKTC”nin siyasal ve egemen eşitliği”ni talep eden “iki devlet”li yapıyı kabul etmektense, bugünkü durumun devamını daha uygun bulmaktadır. BM çözüm parametrelerine ters olan böyle bir öneriyi, Başkanları kabul etse bile, Kıbrıslı Rumların bunu reddedeceği kesindir. Tabii, işgal altında kalan Kıbrıslı Rumların mal ve mülklerinin taksimin kalıcılaşması durumunda tazmin edilemeyecek olması da, başka bir sorun olarak kalacaktır.

Öte yandan 1974’den beri askeri işgal altında tutulan adanın kuzeyindeki bölgenin Türkiye’ye ilhakı, bu bölgenin “Mersin 10” posta kodunu alalı beri uygulamadadır, ama yasalar elvermediği için resmen ilan edilmemiştir! Buna bir “zamanlama” meselesi olarak bakıldığı tahmin edilmektedir. Nüfus yapısının Anadolu’dan taşınan yerleşimciler ile değiştirilmesi, ta ilk günlerde başlatılan bir plandı. Ne yazık ki yeterince önemsenmedi! İşgal yanlısı güçler, önümüzdeki dönemde kendi çoğunluklarını parlamentoda da sağlayıp, istenen kararı (örneğin Hatay benzeri ilhak) aldırabilirler. Savaş ganimeti bittiği için, önümüzdeki dönemde, kapalı tutulan Maraş da açılabilir. Zaten 1974’deki ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, İkinci Askeri Harekât öncesinde  “Gidip üçte birini alın, biz size sonra, bir çeşit federasyon altında bunu vereceğiz” dememiş miydi? İşgal gücü ve yerli işbirlikçileri, arkalarında NATO gibi bir güç olduğu için rahatça istedikleri gibi davranabiliyorlar. Adanın birleştirilmesinden yana olanlar, bu durumu sadece seyretmekle mi yetinecek?

Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş, 1960’daki (Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul edilmeyip değiştirilmek istenen ve kavganın başlamasına yol açan) “haklar”a dönüş ile mümkün değildir. Yeni bir anayasa için, 1968’den beri üniter, 1977-79’dan beri de federal bir yapı için görüşmeler sürdürülmektedir. Crans Montana’da anayasanın büyük ölçüde hazır olduğunu görüldü. Geriye yeniden kurulacak federal düzenin “garantisi” kalmıştır. Yani Türkiye’nin “egemen askeri üs” talebi! Uygulanmak istenen plan budur. Bizdeki bazı çevrelerin “1960’a dönelim” talebini öne çıkarması, abesle iştigaldir. Masada iki lider anlaşır ve taraflar onaylarsa, Kıbrıs Cumhuriyeti, yeniden yapılandırılacak ve Kıbrıslı Türkler oraya federal haklarla geri dönecektir. Ama “KKTC” olarak değil, merkezi federal Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sorumlu, kuzeyde, merkezi yönetim gözetiminde yapılandırılacak olan “kuzey federal devlet” olarak! Benim yıllardır yazdığım, çizdiğim ve inandığım yol budur. Gerisi abesle iştigaldir!

(Sol Gazete, Mart 2021, Sayı:1)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder