Yeraltı örgütü EOKA’nın
Kıbrıslı Rum komünistlere karşı 1957 sonbaharında başlattığı tedhiş olayları,
1958’in Ocak ayında yoğunlaşan anti-komünist kampanya çerçevesinde doruk
noktasına ulaşmış ve solcu sendikacılar ile demokrat yurtseverler, maskeli saldırılar, silahlı baskınlar,
kahvehanelerden, evlerden insan kaçırma, dövme, öldürme eylemleri, “vatan
hainlerinden korunun” ihtarları ile ya
öldürülmüş, ya da sindirilmek istenmiş, Kıbrıs adası adeta bir cehenneme
dönüştürülmüştü.
SON ORTAK KUTLAMA
Kıbrıs Türk yeraltı
örgütü TMT’nin de, 1 Mayıs 1958 günü Rumlarla birlikte ortaklaşa yapılan
kutlamadan sonra, aynı doğrultuda harekete geçerek, ilerici ve yurtsever
Kıbrıslı Türklere karşı benzeri tedhiş ve öldürme eylemlerine girişti. Kıbrıs
işçi sınıfının etnik köken ayrımı gözetmeden, sınıfsal kardeşlik temelinde
ortaklaşa kutladığı bu son 1 Mayıs etkinliği, ne yazık ki Kıbrıs Türk
toplumunun geçmişinde derin izler bırakan ve hâlâ daha nefretle anılan bir
baskı döneminin başlamasına neden oldu.
1
Mayıs 1958 İşçi Bayramı yürüyüşüne, binlerce Rum işçisi ile birlikte yüzlerce
Türk işçisi katılmış ve Lefkoşa’nın ana caddelerinde Yunan ve Türk milli
bayrakları taşınarak, işçi sınıfının ortak şiarları haykırıldı. Bu yürüyüş ve
gösteride, gerek Kıbrıs Türk, gerekse Kıbrıs Rum halkının ortak düşmanı olan
İngiliz emperyalizmi kınanarak, ona karşı ortak mücadele verilmesi gerektiği
vurgulandı. Yapılan konuşmalarda Türk ve Rum işçileri, Kıbrıs işçi sınıfının
hak ve çıkarları için, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı, omuz omuza mücadele
etmekte azimli olduklarını açıkladılar. Konuşmacılar, İngiliz-Amerikan emperyalizminin adayı ve ada
halkını bölme planlarına karşı çıkıp, işçi sınıfının Kıbrıs’ın iç ve dış
düşmanlarına karşı güç ve iş birliği yapmasını savundular.
Bu ortak düşmana yönelik
güçbirliği, İngiliz sömürge yöneticileri ile onların yerli işbirlikçilerini
fazlasıyla tedirgin etti. Kıbrıs Türk lideri Dr.Fazıl Küçük, aynı gün bir
konuşma yaparak, “komünistler”e şiddetle çattı ve Rum aleyhtarı düşmanlık duygularını tahrik
etti. Bu konuşmanın yapıldığı günün gecesi, yeraltı örgütüne üye bir grup,
solcu Kıbrıslı Türklerin devam ettiği Lefkoşa Türk Eğitim-Spor Kulübü
(T.E.K.)’nü basarak yağma etti, üyelerine de “Rumlara satılmış” damgasını
vurdu. Sömürge yönetimi polisinin gözü önünde işlenen bu çapulculuğun tek bir
suçlusu bile yakalanmadı, kimse de sorumlu tutulmadı. (Bkz. A.An, Kıbrıs’ta
Fırtınalı Yıllar 1942-1962, Lefkoşa 1996, s.79)
4 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt gazetesi, Rumca Haravgi gazetesinin 1 Mayıs gösterisi ve ardından
gelişen olaylarla ilgili olarak şu haberi verdiğini aktarmaktaydı. Haravgi
gazetesinin haberinde, TEK adlı Türk Eğitim-Spor Kulübünün eşyalarının
yakılmasına temas edilerek, şöyle denmekteydi:
“Solcu sendikalarının 1
Mayıs gösterileri esnasında bazı Türk fotoğrafçılarının durmadan resim
aldıkları müşahade edilmiştir. Daha sonra Türk semtinde “TEK” kulübünün solcu
gösterilerine bir heyet gönderdikleri söylentileri yayılmağa başlamıştı. Bu
kulübün üyelerinin de Rum solcu sendikalarına satıldıkları iddia edilmiştir.
Gece saat 9’da ise bu binaya hücum eden 30 kadar fanatik Türk, kulüb eşyalarını
sokağa fırlatarak yakmışlardır. Aynı gün Atatürk Ortaokulunu ziyaret eden
Türklerin lideri Dr.Küçük talebelere komünistler ile hiçbir temasta
bulunmamalarını söylemiştir.”
Kıbrıs Türk yeraltı örgütü
TMT, Mayıs’ın ilk haftası içinde yayımladığı bir bildiride, solcu işçi
sendikası PEO’ya üye olan Türk işçilerden istifa etmelerini istedi ve bundan
böyle Rumlarla işbirliği yapanların cezalandırılacağı uyarısında bulundu.
Günlük Türkçe gazeteler, PEO’dan istifa ilanları ile dolup taşmaya başladı.
Estirilen tedhiş ve korku havası, emekçi halk üzerinde etkisini göstermeye
başladı.
Bilâhare Kıbrıs Türk İşçi
Birlikleri Federasyonu Genel Sekreteri Niyazi Dağlı, PEO ile işbirliği yaptığı
gerekçesiyle görevinden alınacak ve yerine İngiliz sömürge yönetimindeki
yardımcı polislik görevinden ayrılan Necati Taşkın getirilecekti.
1958 yılında 8 Türk
sendikasında 1137 işçi örgütlü iken, bu sayı 1959’da PEO’dan istifa edip, Türk
sendikalarına geçmeler sonucu, 36 sendikada 4,829 örgütlü Kıbrıs Türk işçisi
şeklinde değişecekti. Necati Taşkın’ın işbaşına getirildiği 5 Temmuz 1959
tarihi, daha sonra “ihya ediliş” olarak nitelendirilecek ve Kıbrıs Türk İşçi
Birlikleri Federasyonu’nun 1963 yılında yapılan 5. Genel Kurulu’nda konuşan
zamanın toplum liderlerinden Dr.Fazıl Küçük, bu girişimi, “içine muzır
elemanların karıştığı örgütün, sonunda Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu yardımıyla
temizlenmesi” olarak nitelendirecekti. (Bkz. A.An, agy, s.79-80)
TMT, o sıralarda yeniden
belirlenecek olan İngiltere’nin Kıbrıs politikasını etkilemek amacıyla, 18
Mayıs 1958 günü yayımladığı bir bildiride, toptan eylem zamanının geldiğini
duyurmaktaydı. Pile’de ele geçen bir TMT bildirisinde, “İngiltere, Kıbrıs’a
muhtariyet verdiğini ilan ettiği gün, bu ada kan ve ateş içinde boğulacaktır”
denmekte; Kıbrıs Türklerinin hazırlıklarını tamamlamaları ve gelecek 15 gün
içinde eyleme geçecek şekilde hazırlıklı olmaları talimatı verilmekteydi.
20 Mayıs 1958’de
Lefkoşa’da dağıtılan TMT bildirisinde ise, halktan, silah azlığı yüzünden
morallerini bozmamaları isteniyor, Anadolu’daki savaşın değnek ve nacaklarla
mücadele edilerek kazanıldığı söyleniyordu. İngiliz yazar Nancy Crawshaw’a
göre, “yerel liderler, halka, evlerinde bıçak, nacak, balyoz, sivri uçlu
aletler, büyük taşlar, kaynar sular ve petrol biriktirmelerini tavsiye ederken,
Türk evlerine helmetli Türk asker resmi altında, bölünmüş Kıbrıs adasını
gösteren resimler asılmaktaydı. Türkiye’nin yardımlarına geleceğine inanan
Kıbrıslı Türkler, Rumların dörde bir sayıca üstünlüğünden hiç de yılmıyorlardı.
EOKA’nın fanatikliği, şimdi YA TAKSİM, YA ÖLÜM diyen TMT’ye geçmişti.” (Bkz.
The Cyprus Revolt, London 1978, s.287)
İlerici, demokratik
düşünceli Kıbrıslı Türkleri sindirmeye yönelik ilk öldürme teşebbüsü, 22 Mayıs
1958’de PEO’nun Türk Şubesi Başkanı Ahmet Sadi Erkurt’a karşı yapıldı. Ahmet
Sadi evinden çıktığı sırada, kapısı önünde “kimliği meçhul” üç kişi tarafından
ateş yağmuruna tutuldu. Yanında bulunan eşi yardımına yetişip Ahmet Sadi’yi
bedeniyle korumaya çalıştığı sırada, suikastçiler silahlarını himayesiz kadının
üzerine boşalttılar ve her ikisini de kan revan içinde bırakarak kaçtılar. Ama
bir tesadüf eseri, ağır yaralar almış olmalarına rağmen, her ikisi de ölümü
atlatabildi.
Ertesi gün yayımlanan 23
Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, “Solcu İşçi Birliklerinde çalışan Sadi
Erkurt ile karısı vurularak yaralandı” başlıklı haberinde şunları
kaydetmekteydi:
“Dün sabah saat 8
raddelerinde Lefkoşa’ya bağlı Küçük Kaymaklı köyünde...Sadi Erkurt ile karısı
(Leman-A.An), sabahleyin Lefkoşa’ya gelmek üzere evlerinden çıkmışlar ve kilise
yolu üzerinde Lefkoşa’ya gelecek bir otobüs beklemeğe başlamışlardı. Bu sırada
kilise tarafından iki meçhul şahsın gelmekte olduğunu gören Sadi Erkurt,
hareketlerinden şüphelenmiş ve karısına “kaçalım, bizi vuracaklar” diye
haykırınca, karı-koca kaçmağa başlamışlardır. Bu sırada arkadan gelen iki
meçhul şahıs onlara ateş açmışsa da birini kıçından, diğerini de elinden
yaralamış, fakat Sadi Erkurt’un karısı ani bir şok geçirmiştir. Hastaneye
kaldırılan her iki yaralının da yaralarının ağır olmadığı bildiriliyor... Ahmet
Sadi Erkurt ile karısına vurulması haberi Rum komünist çevrelerinde işitilir
işitilmez, işçiler greve inmişler ve Solcu Sendikalar Birliğinde
toplanmışlardır...Yalnız Lefkoşa’nın muhtelif yerlerinde çalışan yalnız solcu
işçi birliklerine dahil olan işçilerin greve iştirak ettiği bildiriliyor.”
Halkın Sesi gazetesi ise,
23 Mayıs 1958 tarihli nüshasında olayı, “Küçük Kaymaklıda vurma hadisesi”
başlığı altında vermekte ve şöyle yazmaktaydı:
“1 Mayıs günü Rumlarla
beraber birkaç satılmışın yaptıkları yürüyüş ile ilgisi olduğu söylenilen Ahmet
Sadi, azılı komünistlerden olup, Rum solcu sendikasının elebaşlarındandır.
Resmi olarak verilen haberlerde olayın siyasi mahiyet taşıdığı ve tecavüz
hareketinin Türkler tarafından yapıldığı iddia edilmektedir.”
Bozkurt gazetesinin 24
Mayıs 1958 tarihli nüshasında, Ahmet Sadi’ye yapılan silahlı saldırı Haravgi
gazetesinden şöyle aktarılmaktaydı:
“Dün bazı tecrübesiz
caniler, caniyane bir teşebbüse girişmişlerdir. Eski Sendikalar AKEL Türk Ofisi
reisi Ahmet Sadi’ye iki genç birkaç el silah atmışlardır. Bu arada Sadi’nin
karısı, kendisini müdafaa etmeğe çalışırken ağır surette yaralanmıştır. Bu
haber üzerine bütün Solcu Sendikalar üyeleri, işlerinden vazgeçerek AKEL
binalarında bir toplantı yapmışlardır. Bu vurma hadisesinin sebebinin,
Türklerin, Rumlarla işbirliği yapamıyacağını söyledikleri halde, solcu kutlama
törenlerine bu şahsın katılmasıdır. Bu arada Hulûs Çağlar isimli bir solcu söz
almış ve Türklere silahla cevap vermiyeceğini, sadece solcu sendikalarda üye
bulunanların 2000-4000 arasında olduğunu söylemekle iktifa edeceğini söylemiş
ve bütün komünistler tarafından alkışlanmıştır.”
Lefkoşa’da yapılan bu
protesto toplantısında söz alan diğer emekçiler de yaptıkları konuşmalarda,
Türk ve Rum işçilerin birlik ve beraberliğini, barış içinde birlikte
yaşamalarını darbelemeye, parçalamaya yeltenen sömürgecilerin ve yerli
işbirlikçilerinin içyüzünü ortaya koydular.
Bu kanlı olaydan sonra, hayatının hiçbir şekilde
güvenlik içinde olmadığını gören Ahmet Sadi, ailesiyle birlikte adadan göç
etmek zorunda kalarak, Londra’ya yerleşti.
Sendikacı Ahmet Sadi’yi
öldürme girişiminden iki gün sonra, 24 Mayıs günü saat 10.45’de Lefkoşa’nın
Türk kesiminin tam merkezinde silahlı tedhişçiler, herkesin gözü önünde bu defa
da Fazıl Önder Saraç’a ateş ettiler.
Bozkurt gazetesi, 25 Mayıs
1958 tarihli nüshasında olayı şöyle vermekteydi:
“Solcu bir Türk vurularak
öldürüldü. Diğer bir solcunun da Londra’ya kaçırıldığı bildiriliyor. Dün sabah
saat 10.45 raddelerinde Lefkoşa’da Selimiye Camii civarında meçhul bir şahıs
tarafından vurulmak suretiyle öldürülen 32 yaşındaki Fazıl Önder, şehrimizde
solculuğu ile tanınmıştı.
Bundan bir hafta evvel
cemaat aleyhine olan hareketlerinden vazgeçmesi için kendisine ihtar yapılmış
ve bir açıklamada bulunması istenmiştir. Fazıl Önder böyle bir açıklamada
bulunmıyacağını ve idealinden fedakârlık yapmıyacağını söylemiştir.
Hadise şöyle cereyan
etmiştir: Fazıl Önder, dün sabah Küçük Kaymaklı’daki evinden kalkarak
Lefkoşa’ya gelmiş ve dükkanında ortağı ile birlikte çalışmaya başlamıştı. Saat
10.45’de meçhul bir şahıs, makine başında çalışmakta olan Fazıl Önder’e üç el
ateş açmış ve isabet kaydetmiştir. Fazıl Önder kurşunları yediği halde mukabele
etmeğe davranmış ve bu sırada arkasına bir de kama işlenmiştir. Bu kama, Fazıl
Önder’in ölümünden sonra hastahanede zorlukla çıkarılmıştır. Yaralandıktan
sonra hastahaneye kaldırılan Fazıl Önder orada ölmüştür. Yayınlanan resmi bir
tebliğde 38’lik bir tabanca kullanıldığı ve tahkikatın devam ettiği
bildirilmektedir.
Diğer taraftan Sadi
Erkurt’un vurulduğu gün solcu işçilerle birlikte bir konuşma yapan Hulûsi
Çağlar’ın Rumlar tarafından Londra’ya gönderildiği haber veriliyor.”
25 Mayıs 1958 tarihli
Halkın Sesi gazetesi de, olayı” Lefkoşa’da vurma hadisesi” başlığı altında
vermekte ve 32 yaşındaki Fazıl Önder’in öldüğü olayı şöyle aktarmaktaydı:
“Bazı meçhul şahıslar
ellerinde 38’lik bir tabanca olduğu halde, dört el ateş açmışlar, fakat isabet
kaydedememişlerdir. Tam bu sırada başka bir meçhul şahıs, onu bıçakla yaralamış
ve ölümüne sebeb olmuştur. Hadise Müftü Asım Efendi ile Ayasofya sokakları
kavuşağında olmuştur. Küçük Kaymaklılı olan Fazıl Önder, bir komünist uşağı
olmakla tanınmıştı. Haber verildiğine göre, polis mesele etrafında
soruşturmalar yapmaktadır.”
Aynı tarihli Halkın Sesi
gazetesinin 4. sayfasında şu kişilerin solcu sendikadan istifa ilanları yer
almaktaydı: Ahmet Ali Gök, Kâmil Tuncel, Mehmet Ali Topal.
Türk yeraltı örgütü,
geride dul bir eş ve öksüz bir çocuk bırakan Fazıl Önder’in korkunç bir şekilde
öldürülmesinden üç gün sonra bir bildiri yayımlayarak, cinayetin kendileri
tarafından işlendiğini açıklamış ve Kıbrıs Rumları ile aynı örgütlerde yer alan
bütün Türklerin de aynı şekilde temizleneceği tehdidinde bulunmuştu.
25 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt gazetesinde yer alan bir başka haberde, PEO üyesi İpsoslu Yorgos
Yasunis adlı bir solcunun daha öldürüldüğü duyurulurken, 17 Mayıs 1958 tarihli
nüshasında da şöyle denmekteydi: “Dün sağcılarla solcular arasında kanlı
çarpışmalar oldu. Mağusa’da solcu bir Rum öldürüldü.”
25 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt’ta, Küçük Kaymaklılı Kamil Tuncel’in “Rum İşçi Birliği’nden istifa”
ettiğine ilişkin bir açıklaması yer almaktaydı. Tuncel, 27 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt’ta çıkan ikinci bir açıklamasında şöyle demekteydi:
“Geçen günkü beyanatımı ne
bir tehdit, ne de bir tazyik altında yapmış değilim... Rum semtine sığındığım
şayiaları asılsızdır. İlk fırsatta Türk sendikalarına üye olacağım. Rum
sendikaları siyasi maksatlarla istismar ediliyor. Geçmişte Rum sendikaların,
Türk azalarının siyasi maksatlar için yapmış oldukları gösterileri protesto
ederim. Siyasi bakımdan Türk cemaatının davası olan taksim fikrine sarsılmaz
bağlılığımı beyan eder ve bütün Türk
cemaati ile bu dava uğrunda çalışacağıma söz veririm.”
27 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt’ta ayrıca, 33 kişi adına Leymosun Türk Mavnacılarının şu açıklaması yer
almaktaydı:
“Leymosun Türk Mavnacılar
Birliğine aza olduk. Solcu Rum Sendikalarıyla hiçbir ilgimiz yok... Milli
liderlerimizin izinde yürüyeceğimize şerefimiz üzerine söz veririz.”
28 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt gazetesi şu haberi vermekteydi:
“Dün akşam Abdurrahman
Candaş ile Ayakebirli Hasan Yaman Ali yaralanmışlardır. Candaş kol ve
bacağından, Hasan yalnız bacağından yaralandı. (A.Candaş’ı vuran kişi olan
Hasan Yaman Ali, dövüşme esnasında kendi kendini vurmuştu.-A.An) Bir Türkün
tutuklandığı haberi resmen doğrulanmadı.”
Bozkurt gazetesinin 29
Mayıs 1958 tarihli nüshasında şu açıklamalar yer almaktaydı:,
İbrahim Hasan: “15 Ekim
1956’dan 30 Mart 1957’ye kadar Omoniya Kulübünde futbol oynadığımı ve bir
seneden beri Omoniya’dan istifa ettiğimi, kayıdlı bulunduğum TEK Spor Kulübü
ile hiçbir ilişkim olmadığını, bugünden itibaren Türk cemaatına ve sporuna
yararlı olmak için elimden geldiği kadar çalışacağıma söz veririm.”
Abdurrahman Cemal: “Bir
buçuk seneden beri Rum İşçi Birliklerinden istifa ettim.”
Halil Fikret Alasya: “Hiç
bir zaman Rum İşçi Birliği ile alâkam olmadı, hatta 3 yıl önce kunduracılığım zamanında komünist
olan o birliğin dükkanıma ve Türk muhitine yerleşmemesi için onlarla aylarca
mücadele ettim... Benim parolam yalnız Türk büyüklerine itaat etmek ve onların
emirlerini tatbik sahasına koymaktır.”
Raşit Derviş: “TEK’in
alelade azasıyım. PEO üyesi olmadım, son zamanlarda TEK’ten istifa edip
Yeşilada Kulübüne aza oldum. Benim hiçbir zaman komünistlerle hiçbir surette
alakan olmamıştır ve olmıyacaktır da.”
Ahmet Salih: “Kayıtlı
bulunduğum Rum sendikasından bugünden itibaren istifa ettim. Türk İşçi
Birliği’ne kaydedildim.”
Tabelacı Cahit Ahmet:
“Daha evvelce yapmış olduğum açıklamaya ilaveten, Türk milletinin Milli
hareketi ile el ele ve Taksim fikri üzerinde beraber olduğumu, cemaatime
betekrar söz verir, aslında yabancı hiç bir teşekküle hiç bir zaman kayıtlı
bulunmadığımı açıklarım.”
Bozkurt gazetesi, 30 Mayıs
1958 tarihli nüshasında “Bildirik” başlığı altında Ahmet Yahya’nın şu
duyurusunu yayımlamaktaydı:
“Ben aşağıda imza sahibi
Defteralı’nın kalfası Ahmed, İşçi Birliklerine kayıd edilmediğim gibi, solcu
temayüllü birisi de değilim. Ben daima halkımıza ve Liderlerimizin çizdiği
yoldan yürüdüğümü ve yürüyeceğimi beyan ve ilan ederim.”
Halkın Sesi’nin 30 Mayıs
1958 tarihli nüshasında ise Ahmet Yahya ile ilgili şu haber yer almaktaydı:
“Akşamki hadise: Dün gece
saat 3’de aldığımız gayri resmi malûmata göre, Ortaokulun karşısındaki Dedezade
Hanında berber kalfası Ahmet Yahya meçhul şahıslar tarafından vurularak öldürülmüştür.
Polis tahkikat yapmaktadır.”
31 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt’ta ise “Solcu bir Türk vurularak öldürüldü” başlıklı haberde şöyle
denmekteydi:
“Evvelki akşam sabaha
karşı Lefkoşa’da Eski Saray Sokağındaki bir Han’da yatmakta olan Ahmet Yahya
adındaki bir berber, meçhul şahıslar tarafından vurularak öldürülmüştür. Ahmet
Yahya’nın bir solcu olduğu bildirilmektedir. Ahmet Yahya odasında ve kendi
yatağında tabanca ile vurulmak suretiyle öldürülmüştür.”
Berber Ahmet Yahya, 1
Mayıs akşamı yakılıp yıkılan TEK’in Yönetim Kurulu üyelerindendi ve o da
“komünist eylemci” iddiasıyla aynı tedhiş örgütünün adamları tarafından
öldürülmüştü.
30 Mayıs 1958 tarihli
Bozkurt gazetesi, bir gün önceki Haravgi’nin şu yorumunu aktarmaktaydı:
“Türkler bir taraftan,
Rumlar ise başka yönden ellerine geçirdikleri tabancalarla milliyetçi
olduklarını isbat etmeğe çalışmaktadırlar. Bu iki fanatik halk topluluklarının
bir ve aynı idealleri mevcuttur. O da ellerinden geldiği kadar solcu
öldürmektir. Bir taraf Mukadderatı Tayin Hakkını böyle yapmakla garanti
edeceğini, diğer taraf da yani Türkler, solcu, daha doğrusu kendi görüşlerine
göre komünistleri öldürmekle Taksimde muvaffak olacaklardır. Diğer taraftan
İngiltere’nin yapacağı yeni açıklama ile vaziyetin ne olacağı henüz belli
değildir.”
Bozkurt gazetesinin o
tarihlerdeki çeşitli nüshalarında yayımlanan ayrı ayrı açıklamalarıyla, solcu
olmadıklarını ve Kıbrıs Türk liderliğinin politikasıyla uyum içinde olduklarını
duyuran kişiler şunlardı:
30 Mayıs 1958: İrfan
Cafer.
31 Mayıs 1958: Arif
İ.Bolkan (Açıklamaya gerek yok, 10 yıldır cemaata hizmet ediyorum), Bodamyalı
Hilmi Mehmed Emin Karabardak, Derviş Osman, Baflı Aziz Zihni, Bodamyalı Ahmet
Hüseyin, Hamit Mandrezli Mahmut Ahmet, Galatyalı yol memurları Mehmet İzzet ve
Hasan Nafi, Bodamyalı Mehmet M.Ramadan, Muttayakalı Mustafa Ali, Yalyalı (şimdi
Lefkoşalı) döşemeci Hasan Haşim.
1 Haziran 1958: Ahmet
Osman Sümer (Rum Kunduracılar Birliği ile 26.5.58’den beri ilgim yok), Muhammed
Halil (1 Ocak 1958’de istifa ettim), Arif Emir Hüseyin (Küçük Kaymaklı), Hasan
Tayıb (Alifodez), Şevket Cemal (Aretyu), Mustafa Hüseyin Kusedda (Mora), Ekrem
Mehmet (Limasol), AliYusuf (Luricina), Salih İbrahim (Mağusa), Nafi Aziz
(TEK’te birkaç defa oynadım ve derhal yanlışlığımı anlayıp, Çetinkaya’ya
kaydoldum), Hasan Mustafa (Çoktan istifa ettim), Ali Ömer, (Ortaköy), Behlül
Hüseyin (Argaca), Hasan Salih ve Ahmet Yusuf (gazete satıcıları), Mustafa Mulla
Mehmet (Yeni Işık Bar sahibi-1944’den beri istifa ettim), Hüseyin Hasan, Mehmet
Niyazi, Necati Hasan (Limasol), Salahi Mustafa (Girne), Ahmet Hüseyin, Leman
Ahmet Sadi (Ben aşağıda imza sahibi Leman Ahmet Sadi, hiçbir birlik ve
sendikada yazılı bulunmadığımı ve daima Türk tezini desteklediğimi ve Türklerle
bir arada yaşamak azminde olduğumu umumun malumatı olmak üzere açıklarım.)
2 Haziran 1958: Ayten
İsmail (Küçük Kaymaklı), Vasfiye Ahmet (Küçük Kaymaklı), Münir Mustafa
Yorgozlu, Turan Ahmet (Limasol), Misli Hüseyin (Minareliköy), Serpil Mehmet
(Küçük Kaymaklı), İsmail Ali Gunni (Luricina),, Hasan Ali (Kunduracı), Mehmet
Salih Bafidi.
3 Haziran 1958: Ekmekçi
Ethem Hüseyin, Yeniceköylü Nazil İbrahim ve Emine Salih, Hüseyin Şemi, Salih
Hasan Hüseyin, Mehmet Hasan Artimili, Yakup Mustafa Vadilili, Mehmet Emir Ali
(Luricinalı-şimdi Dizdarköy), Hasan Muharrem (Küçük Kaymaklı), Hüseyin Ahmet
(Somoloflu), Lefkoşalı Cevdet Menteş Kunturacı, Kunduracılar Hasan Rasıh
(Abohor), İrfan Mustafa (Balikitre) ve
Hamit Kemal (Lapta), kahveci Mustafa İsmail, Mustafa Şaban, Yenağralı
Hasan Osman ve Ahmet Cemal Bekir, Vadilili Hüseyin Naci, Mustafa İbrahim Dima
(Luricina), Osman M.Yusuf, Baf Hükümet Zahire Komisyonu Türk İşçileri, Alfa
Kundura Fabrikası Türk İşçileri.
Bozkurt gazetesi, 3
Haziran 1958 tarihli nüshasında “Bir okurumuza cevap” başlıklı bir açıklama
yayımlamaktaydı. Bozkurt, “Geçmişte Kıbrıs Türkleri arasında komünist sayısının
3-5’i geçmediğini iddia ediyordunuz. Son günlerde gazetelerde çıkan
açıklamaların çokluğundan endişe duymaktayım” diyen okuyucusuna şu yanıtı
vermekteydi:
“Biz eski iddialarımızda
israr ederiz. Kıbrıs Türkleri arasında komünist sayısı 3-5’i geçmediğini iddia
ederiz. Bunu katiyetle söyleyebiliriz. Açıklamalarda bu şahısların hepsinin de
komünist olduğu ifade etmez. Bunların çoğu...maişet temini için vaktile Rum
İşçi Birliğine kaydolmuşlardı...Temiz Türk çocuklarına komünist lekesini
vurmağa hakkımız yok. Okuyucumuza, yanlış düşüncesini tashih etmesini rica
ederiz.”
5 Haziran 1958 günü 6-7
kişilik bir grup, İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyelerinden Hasan
Ali’ye saldırdılar. Canını kurtarmak için tarlalara kaçan Hasan Ali’nin peşini
bırakmayan katiller, onu kurşun yağmuruna tutmuşlardı. Ancak kurşunlar isabet
kaydetmemişti. Hasan Ali’yi döven tedhişçiler, onu işçi sendikasına bağlı
kalmakla suçluyorlardı.
15 Ekim 1965 tarihli Zafer
Kıbrıs Türkünündür gazetesinin “1958’de solcu Türklerin temizlenmesi harekâtı”
olarak nitelendirdiği bu terör dalgasının bir diğer kurbanı, Leymosunlu berber
Ahmet İbrahim idi. Suikastçiler, 30 Haziran 1958’de “Türk ve Rum toplumları
barış içinde bir arada yaşayabileceklerini” söylediği için 46 yaşındaki Ahmet
İbrahim’i tabanca kurşunlarıyla katletmişlerdi.
Bozkurt gazetesi 1 Temmuz
1958 tarihli nüshasında bu haberi şöyle vermekteydi:
“Leymosun’da dün sabah
berber Ahmet İbrahim, EOKA’nın kurşununa kurban gitmiştir...Pavlo Melâ
Caddesini takiben Trakya Sokağından geçerken, bisikletli bir Eokacı tarafından
atılan 5 kurşunla yaralanmış ve hastahaneye kaldırıldığı sırada ölmüştür.
Kasabaya hemen sokağa çıkma yasağı konmuştur. Yasak bu sabah 6’dan itibaren
kaldırılacaktır.”
Ahmet İbrahim’i vuran
Eokacı değil, Türk yeraltı örgütüne mensup bir Kıbrıslı Türktü. Ama 3 Temmuz
1958 tarihli Bozkurt’ta bir açıklamanın yayımlanması ilginçtir. “Ben aşağıda
imza sahibi Suna Ahmet, 1.7.58 tarihli Cyprus Mail’de çıkan, babamın Türkler
tarafından öldürüldüğünü iddia eden Leymosun Rum Belediye Başkanı Partasides’in
iddiası nedeniyle açıklama” diye başlayan yazıda, “Ben ve babam, hiçbir Türk
Teşkilatından ihtar veya tehdit mektubu almadık. Aksine Rum semtindeki
dükkanımızı terketmemiz istendi Rumlar tarafından. Dükkan arıyorduk. İsnatlar
yalan, iftira ve düşmanlık kampanyasının açık bir ifadesidir” denmekteydi.
Aynı tarihli Bozkurt’ta,
Leymosun’da kanlı çarpışmalar olduğu, 20 Türk ailesinin Türk semtine geçtiği,
20 Haziran’da vurulan Nihat Mehmet’i hastaneye taşıyan İsmail Cambulat’ın
yaralandığı duyurulmaktaydı.
Bozkurt gazetesinin 4
Temmuz 1958 tarihli nüshasında bir başka solcu Türkün saldırıya uğrama haberi
yer almaktaydı, ama saldırgan Türk değil de, Eoka’cı olarak gösterilmekteydi:
“Dün Leymosun’da Arif
Hulusi adında bir Türk, maskeli Eoka tethişçilerinin silahlı tecavüzüne
uğramıştır. Ateş açmışlarsa da isabet kaydedilmiyerek kaçmışlardır.”
Bir Rum kuruluşunda
çalışan Arif Hulusi Barudi, önce tehdit mektuplarıyla yıldırılmak istenmiş,
sonra da 3 Temmuz 1958’de Leymosun’da Birinci Belediye Pazarı içinde bulunduğu sırada,
silahlı kişiler tarafından kurşun yağmuruna tutulmuştu. Ancak atılan
kurşunlardan hiçbiri isabet etmediğinden, Arif H.Barudi ölümden kurtulmuştu.
Bu cinayetler ve daha
başka baskılar karşısında Kıbrıslı Türk emekçiler, Rumlarla birlikte örgütlü oldukları
ortak sendikalardan, çiftçi birliklerinden ve benzeri kuruluşlardan ayrılıp,
Rumlarla her türlü ilgiyi kesmek ve kendi kabuklarına çekilmek zorunda
kalmışlardı. Bu insanlık dışı yöntemlerin sonuçlarından kendilerini
kurtarabilmişler; susmayanlar, susturulamayanlar ise ya öldürülmüş, ya da
yurdunu terkedip yabancı ülkelere sığınmak zorunda bırakılmışlardı. (Ayrıca
bkz. Victims of fascist terrorism, Nicosia 1964, s.5-8 ve A.An, Kıbrıs’ta
Fırtınalı Yıllar 1942-1962, Lefkoşa 1996, s.81-86))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder