30 Ekim 2015 Cuma

KIBRIS’TA İŞÇİ SINIFININ OLUŞUMU VE İLK SENDİKAL HAREKETLER


Kıbrıs adasının 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılması ile hem 82 yıl süren Venedik ve 380 yıl süren Latin egemenliği sonra erdi, hem de adadaki boş köyleri doldurmak üzere, Anadolu’dan Kıbrıs’a göç ettirilen Müslüman Türk nüfusun buraya yerleşmesi ile adanın etnolojik yapısında yeni ve farklı bir unsur ortaya çıktı. Günümüze kadar gelecek olan bu ikili etnik yapının ana bileşenleri artık Hıristiyan Rumlarla, Müslüman Türklerdi. Bunun yanında az sayıda Ermeni, Maronit ve Latin toplulukları da ada üzerinde varlıklarını sürdürmüştür.

OSMANLI DÖNEMİ
Ada, Osmanlı döneminde millet sistemine göre yönetilmekteydi. Bir başka deyişle, adada yaşayan Müslüman nüfus yanındaki Hıristiyan Ortodoks nüfus, kendi iç işlerinde özerk olup, Etnarh (millet başı) diye anılan Başpiskopos tarafından yönetilmekteydi. Rum Başpiskopos, 1660 yılında yerli ağaların aç gözlülüğüne gem vurmak amacıyla İstanbul hükümeti tarafından, reayanın gayrı resmi koruyucusu olarak tanındı. 1775 yılında da manastır ve keşişlerin vereceği yıllık haraç miktarı belirlenerek, bunun piskoposlar tarafından halktan toplanarak, bu yetkisi elinden alınan Muhassıl’a devredilmesi sağlanmıştı. Rum Ortodoks Kilisesi ileri gelenlerine tanınan ve zamanla genişletilen bu imtiyazlar, daha sonra kötüye kullanılarak, gerek reayanın, gerekse Türklerin başkaldırmalarına yol açtı.

1760 ile 1776 yılları arasında Kıbrıs’ta bulunan seyyah Mariti’ye göre, Kıbrıs adası, en ağır vergiyi ödeyen Osmanlı toprağı idi. 1815’de adayı ziyaret eden bir başka seyyah olan William Turner de Kıbrıs’ın fiilen, Rum Başpiskopos ve ona bağlı ruhban sınıfı tarafından yönetilmekte olduğunu belirterek, “Kıbrıs’ta köylüler, hem Müslümanlar, hem de Rumlar, öylesine sömürülmektedirler ki, çalışarak yaşamlarını sürdüremiyor ve her yıl kitle halinde Karaman ve Suriye kıyılarına kaçıyorlar” diye yazmaktaydı. 

Osmanlı yönetimi sırasında adada gerçekleştirilen pek çok isyanın nedeni, ağır vergiler, baskı, haksızlıklar ve yokluklardı. Bu isyanların çoğu, sadece Rumlar, birçoğu da sadece Türkler tarafından gerçekleştirilmişti. Ama adadaki Osmanlı yöneticilerinin zulmüne karşı ortak ayaklanmalar da olmuştu. 1764-65 yıllarındaki Muhassıl Çil Osman Ağa’nın vergi yükünü artırmasına karşı başlayan isyan, 1833’de Gavur İmam ile Keşiş Yuannikos’un isyanları örnek olarak verilebilir. (Bkz. Ahmet An, Kıbrıs’ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi (1571-1948), Lefkoşa 1996)

İNGİLİZ DÖNEMİ
Kıbrıs'ta yönetimin 1878’de İngiltere’ye geçtiği sırada, Kıbrıs halkının %80’den fazlası, tarımla uğraşmakta olup, adada tarım ekonomisi egemendi.  Tarımda çalışanların bir kısmı, küçük toprak sahibi iken, diğer kısmı da büyük toprak sahiplerinin arazilerinde çalışan tarım işçileriydi. 1885’de İngiliz yönetimi tarafından değiştirilen ve tefecilerin, köylülerin mülklerini satmasına izin veren yasa, çiftçilerin proleterleşme sürecini başlattı ve böylece Kıbrıs’ta işçi sınıfının oluşumuna yol açtı. İşçi ve köylü sınıflarının toplumsal hareketlenmeye başlaması, İngiliz yönetiminin ilk 50 yılı içinde oldu. 

Öteki Osmanlı vilayetlerinde olduğu gibi Kıbrıs’taki Müslümanlar da, arazi sahipliğini tercih etmiş ve ticaret ile zanaatı Hıristiyanlara bırakmışlardı. Böylelikle tüccar ve zanaatkârların çoğunluğu Kıbrıslı Rumlardan oluşuyordu. Kapitalistleşme sürecindeki bu konumlanış, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında ekonomik gelişme farklılığı da yarattı.  Adayı yönetmek üzere İngiliz Yönetimi tarafından oluşturulan Kavanin Meclisi’ne seçilen Kıbrıslı üyelerin çoğunluğu din mensubu, arazi sahipleri, avukat, doktor, tüccar gibi kasabalı seçkinlerden oluşuyordu.     

1881 yılında yeni yönetim tarafından yapılan ilk nüfus sayımına göre, Kıbrıs'ta 137,631 Hıristiyan Rum 45,458 Müslüman Türk ve 3,084 kişi de diğer milliyetlerden olmak üzere, toplam 186,173 kişi yaşamaktaydı. 1882'de yapılan anayasa değişikliği ile Kavanin Meclisi'ndeki sandalye sayısı nüfus oranına göre şöyle belirlendi: 9 Rum üye, 3 Türk üye ve atama ile gelen 6 resmi İngiliz üye. Türk üyeler, çoğu kez İngiliz üyelerle birlikte oy kullandığından, bir anlaşmazlık halinde İngiliz Yüksek Komiser'in karar verici oyu ile Yönetimin kazanması güvence altına alınmıştı. (A.An, agy, s.97)

Adada toprak sahibi olmayan tarım işçileri, toplam kırsal nüfusun yaklaşık %16’sını oluşturmakta olup, Kilise ve Evkaf’a ait topraklarda veya diğer büyük toprak sahiplerinin arazilerinde çalışmaktaydı. Bazıları da arazilerin küçük bir kısmını kiralayarak, birkaç işgünü karşılığı toprağın kirasını ödeyen kiracı çiftçilerdi. İş güvenlikleri kesin olmayan bu tarım işçilerinin sayısı 1891’de 8,476 iken, 1929’da 31,422’ye yükselmişti. (Y. Katsourides, Kıbrıs Komünist Partisi Tarihi, Lefkoşa 2014, s.54)

Kıbrıslı çiftçiler, Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaşan ülkelerde tarım ürünlerine karşı artan talebi karşılamak üzere toprak alıp, üretimlerini artırdılar. Ama savaştan sonra çeşitli tarım ürünlerinin fiyatlarının hızla düşmesi sonucu, borçlarını ödeyemeyip, iflas ettiler.

Adadaki tek banka olan Osmanlı Bankası, sadece tüccarlara kredi verdiği için, köylüler, kredi ihtiyaçlarını tefecilerden karşılamaktaydı. Taksitlerini zamanında ödeyemeyen köylülerin toprakları, tefecilerin eline geçerken, tefecilerin çoğunluğu da giderek, köylü sınıfını sömüren nüfuzlu ve saygın tüccarlara dönüştü.

ÇİFTÇİLERİN SORUNLARI VE İLK TARIM KONGRESİ
1920 yılının Ağustos ayında Lefkonuk köyünde köylülerin taleplerini hükümete iletmek üzere, Kityum papazı tarafından yönetilen bir toplantı sonrasında kurulan 10 kişilik çiftçi komitesinde üç Kıbrıslı Türk de yer almaktaydı. 1922’de benzeri bir köylü toplantısı Leymosun’da yapıldı. 

Nisan 1924’de yine Avukat Kiryakos Rossidis’in girişimi üzerine Lefkonuk’ta bir kez daha Kıbrıslı Rum ve Türklerin katılımı ile İlk Tarım Kongresi toplandı. Rossidis, Mağusa bölgesinden bazı Müslüman dini liderlerin de yardımı alarak, Kıbrıs’ın her yanından 250 Kıbrıslı Rum ve 64 Kıbrıslı Türk temsilciyi bir araya topladı. Kongrenin sonuç bildirisinde öşür vergisinin kaldırılması ve acilen bir Ziraat Bankası’nın 500,000  İngiliz paundu sermayeyle kurulması talep edilmekteydi. İlginçtir bu kongrede Kıbrıslı Türk çiftçiler de yer aldığı için, adanın Yunanistan'a bağlanması (enosis) gibi siyasi konuların tartışılması reddedilmişti. Seçilen yürütme komitesinde 12 Kıbrıslı Rum ve 6 Kıbrıslı Türk (Mehmet Ratip (Bodamya), Ali Vechi (Mari), Hakkı Efendi (Yenağra), Faik Bey (Tera), Ali Hacı Hüseyin (Fota), H. Asım (Malya)  yer almaktaydı. (Eleftheria, 16 Nisan 1924'den aktaran Y. Katsourides, agy, s.129)

Bu kongreden kısa bir süre sonra, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk temsilcilerin katıldığı bir toplantı, Kıbrıs Türk gazetesi Söz’ün Lefkoşa’daki yönetim binasında yapıldı. Bu toplantıya Lefkoşa’da çıkan dört Kıbrıs Türk gazetesinin editörleri, Çiftçi Konseyi Yürütme Komitesi’nin dört Kıbrıslı Türk üyesi ve Rossidis katıldı. Toplantıda her iki toplumu da temsil edecek ve Kavanin Meclisi’nin siyasi değil, sadece ekonomik sorunları tartışması gerektiği noktasından hareket edecek siyasi bir Çiftçiler Partisi’nin kurulmasının bir ihtiyaç olduğu sonucuna varıldı. (Kypriakos Fylax, 24 Aralık 1924'den aktaran Y. Katsourides, agy, s.130)

Çiftçi Konseyi’nin Yürütme Komitesi’nin Aralık 1924’de yapılan ikinci toplantısına 15 aktif üyeden 10’u katıldı. Bunların 6’sı Kıbrıslı Rum, 4’ü Kıbrıslı Türk idi.  Ticari Kulüp’teki bu toplantıda üç yeni üye daha seçildi ve Çiftçi Partisi’nin kurulması konusu yeniden tartışılarak, üç ay sonra da Lefkoşa’da İkinci Tarım Kongresi’nin toplanması için çağrı yapıldı. Haziran 1925'deki bu toplantıda, ilkinden farklı olarak bir temsilci heyetin Londra’ya gönderilmesini de içeren siyasi konular gündeme getirildi. Bu heyet her iki toplumdan temsilcilerden oluşacaktı, fakat sunulacak talepler kongre tarafından belirlenmedi. Rossidis, Kıbrıs’taki her iki etnik toplumun başarılı bir şekilde ortak ekonomik ve toplumsal çıkarları temelinde beraber çalışabileceklerine inanmaktaydı. (Laiki, 2 Temmuz 1925'den aktaran Y.Katsourides, agy, s.131)
  
İngiliz sömürge yönetiminin köylülerin ekonomik talepleri karşısındaki ilgisiz tavrı karşısında, komite, girişimlerini sonlandırma kararı aldı. Öte yandan Çiftçi Partisi girişiminin, Rossidis’in ve bazı diğer burjuva siyasetçilerin kişisel hırslarına hizmet ettiğine ilişkin bazı eleştiriler yapılmaktaydı. Nitekim kişisel görüş ayrılıkları yüzünden bu parti kurulamadı. (A. An, İşçi Sınıfının Geçmişteki Güzel İşbirliği Günleri, Afrika gazetesi, 23-26 Kasım 2005) Rossidis, Kasım 1925'de yapılan Kavanin Meclisi seçimlerinde Meclis’e girmeyi başarmasına rağmen, çiftçi borçlarının uzun vadeli kredilere dönüştürülmesi ve faiz oranının %7’ye düşürülmesi için sunulan bir yasa önerisine karşı çıkmıştı. (Eleftheria, 12 Mayıs 1926'dan aktaran, Y. Katsourides, agy, s.133)

1925 yılında borçlu köylülere yardımcı olmak amacıyla bir Ziraat Bankası kuruldu. Çiftçiler, tarımsal sömürü ve tefecilikle mücadele etmek üzere kooperatiflerde örgütlendiler. 1914 ile 1925 arasında 27 kooperatif kurulmuşken, 1930’lara gelindiğinde 402 köyde kooperatifler işlev görmekteydi. (Eleftheria, 6 Kasım 1930’dan aktaran, Y. Katsourides, agy, s.59) 

1929 yılında ise Kıbrıslı köylülerin %80’i tefecilere borçlu idi. Öte yandan,  tarım ürünlerini düşük fiyatla alıp, yüksek karlarla satan tüccar sınıfı, ada ekonomisi içerisindeki yerini almaya başlamıştı. İngiliz yönetimin adaya gelmesinden sonra, yerleşim yerleri arasındaki ulaşım da karayollarının geliştirmesi ile artmış ve ada içi ekonomik faaliyetlerde de bir artış gözlemlenmişti. Sayıları gittikçe artan küçük esnaf ile ithal ve yerli ürün satan tüccarlar güçlenirken, kasabalarda şarap ve tütün üretimi alanlarında küçük sanayi birimleri kurulmaya başlamıştı. Örneğin günümüzde de çalışmakta olan KEO Şarap Fabrikası, 1927’de Leymosun’da halka açık bir şirket olarak kurulmuştu.

KÖYDEN KASABALARA EMEK GÖÇÜ
Köydeki toprağını faizciye kaptıran çiftçiler, kasabalardaki küçük fabrikalarda, inşaatta, ticarette ve madenlerde çalışmaya başladılar. Böylece yoksullaşan köylüler, kasabalardaki işçi sınıfının oluşmasına önemli katkılar sağladılar. 

1929 yılında işçi sınıfının yapısına bakacak olursak şu tablo ortaya çıkmaktadır: Tarım kesiminde 31,422 kişi işçi olarak çalışırken, üretim kesiminde 17,901 kişi istihdam edilmişti. İnşaat kesiminde 3,181 kişi taş ustası veya işçi olarak çalışırken, 8,753 kişi de maden ve taş ocaklarında çalışmaktaydı. Evlerde 5,011 kişi hizmet verirken, 3,249 kişi de hükümetin çeşitli işlerinde çalışmaktaydı.

Görüldüğü gibi, işçi sınıfı, 1920’lerde Kıbrıs nüfusunun ancak yaklaşık %19’unu oluşturan küçük bir kesim olup, yeterince örgütlenmemişti. Ancak madencilik faaliyetleri, Kıbrıs’ta işçi sınıfının oluşumunda ve sınıf bilincinde belirleyici bir rol oynamıştır. (Y.Katsourides, agy, s.66)

İLK İŞÇİ ÖRGÜTLERİ, İLK GREVLER VE İŞÇİ KULÜPLERİNİN KURULMASI
İngiliz yönetiminin ilk yıllarında işçi sınıfının örgütlenmesi, Osmanlı döneminden kalan loncalar gibi, herhangi bir siyasi faaliyetten kaçınan birlikler şeklinde idi. Andreas Fantis, “Kıbrıs’ta Sendikacılık Hareketi” adlı kitabında, bunlara örnek olarak 1889’daki “Leymosun Kunduracılar Kardeşliği” ve 1890’daki “Lefkoşa Hizmetliler Umut Birliği” adlı örgütleri vermektedir. (2005, s.30) Andreas Ziartidis de, bu loncaların daha çok Leymosun ve Lefkoşa’da bulunduğunu yazmaktadır. (Kıbrıs Sendikal Hareketinin Gelişimi, 1986, s.119) Fantis'in belirttiğine göre, Kıbrıs'ta ilk grev, 1895 yılında, Yermasoya'da hükümetin günlük yevmiyelerinden bir kuruş kesmesi yüzünden, 500 hendek kazıcısının katılımıyla gerçekleşti. İlk sendikaların kurulmasıyla yapılan ikinci grev de, 1922'de komünist Hristos Savvidis'in öncülüğünde Leymosun'lu terziler tarafından yapıldı.  (agy, s.100-101'den aktaran Y.Katsourides, agy, s.229)

İlk işçi birliklerinin yanında, çoğunluğu sadece seçim dönemlerinde ortaya çıkan ve belirli adaylara destek vermek üzere, burjuva siyasetçileri tarafından kurulan İşçi Kulüpleri vardı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna geldiğimiz zaman, 1918’de inşaat ve liman işçileri gibi belli mesleklerde işçi ve işverenlerin birlikte üye oldukları birliklerin ortaya çıktığını görüyoruz.    

Adadaki ağır sanayi kesimini oluşturacak olan maden işletmeleri, Kıbrıs’ın İngiltere tarafından ilhak edildiği yıl olan 1914’de, bakır madenini çıkarmak amacıyla, Kanada ve Amerikalı şirketler tarafından kuruldu. İngiliz yönetimi tarafından kendilerine özel ayrıcalıklar tanınmış olan bu yabancı şirketler, köyden kasabalara gelen işçileri çalıştırmaya başladılar. İşçi sınıfı, madencilik kesiminin ortaya çıkmasından önce, toplam nüfusun sadece %6’sını oluştururken, 1931’de madencilerin sayısı 8,000 gibi yüksek bir rakama ulaşacaktı.  

KIBRIS’TA İLK SOSYALİST HAREKETLER
İdeolojik etkileşimleri 1917 Rus Ekim Devriminden alan Kıbrıslı ilk komünist gruplar, 1921’de oluştu. Aslında sosyalist fikirler, daha 1914’lerde Kıbrıs’a ulaşmış ve Yunanistan’daki sosyalist hareketin gelişmesini izleyen ve Leymosun’da bir grup aydının oluşturduğu “Nazoraios” edebiyat çevresinde benimsenmişti. İlk Marksist fikirler de, Leymosun’a demirleyen Yunan gemileri ile adaya gelen küçük bir grup entelektüel ve gemiciler yoluyla ulaştı. Yunanistan Komünist Partisi’nin Yunanca yayınları bu entelektüeller eliyle, Atina ve İskenderiye üzerinden düzenli bir biçimde adaya getirilmekte ve ilişki kurdukları işçiler ve zanaatkârlar tarafından okunmaktaydı. Bu entelektüel grubun, sınıfa dayalı ilk inşaat işçileri sendikasının 1919’da kurulmasına önemli bir katkısı oldu ve adadaki sömürüye karşı ilk işçi protestoları duyulmaya başladı.  Bunun ardından kısa süre içinde sigara ve tütün işçileri örgütlendiler. 1920’de kunduracılar sendikası kuruldu. Bunu fırın işçileri, terziler, berberler, marangozlar gibi birçok işçi birliği izledi.      

Kıbrıslı Rum araştırmacı Mihalis Mihailidis, "Kıbrıs Türk İşçi Sınıfı ve Kıbrıs İşçi Hareketi" adlı makalesinde (şu kitap içinde, Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.299-340) Kıbrıs'ta kurulan ilk sendika ile ilgili olarak şunları yazmaktadır: 

"Kıbrıs'taki işçi hareketi, 1920 yılına kadar bariz herhangi bir kimliğe sahip olmayıp, çocukluk dönemindeydi. Kıbrıs'taki işçi hareketinin tarihi, o sıralarda önemli sayıda mavi yakalı nüfusa sahip olan ve (Lefkoşa'dan sonra en büyük) önemli ticaret kasabası olan Leymosun'da 1919'da başlar.

19. yüzyılın sonuna doğru sınıf bilincinin yavaş yavaş gelişmeye başladığı görülmekteyse de, ilk işçi grubunun açık hedeflerle kurulduğu Nisan 1919 tarihine kadar pek bir şey olmaz. Bu tarihte kurulan İnşaat İşçileri Birliği'dir. (Kiryx, Lefkoşa, 3.5.1919, s.3) ve Kıbrıs'taki ilk işçi sendikası olup, kendi kimliğini oluşturma yolunda işçi sınıfı tarafından atılan ilk adımdır. Sınıf savaşı, inşaat işçilerinin mali durumlarını iyileştirmek için işverenlere karşı örgütlenmeleriyle başlamıştır. İnşaat İşçileri Birliği, inşaat çırakları, tütün işçileri, liman işçileri, terziler, dülgerler ve ekmekçiler gibi diğer dallarda da birçok birliklerin oluşturulması yolunu açmıştır. (Kiryx, Lefkoşa, 13.9.1919, s.2) 
 
Bu işçi birliklerinin üye sayısı hızla artarak 257'ye ulaştığında, oldukça güçlü bir konuma geldiler. Leymosun'daki ekmekçilerin çoğu, sendika üyesiydiler ve İnşaat İşçileri Birliği, ya da İnşaat Çırakları Birliği dışında kalanişçi sayısı çok azdı. Bu birliklrin tüzükleri, çoğu kez Yunanistan'daki işçi birliklerininkini temel almaktaydı. Ama bu birliklerden bazılarının, örneğin inşaat ve tütün işçileri birliklerinin ne doğru dürüst bir hedefi, ne de gelişmiş bir dayanışma bilinci vardı. Daha çok, yardım ruhuna sahip olma özellikleri vardı. Bu nedenle, çok geçmeden kendilerini ya sahte işçi unsurlarının, ya da onlardan yarar sağlamak için işçilere gizlice yanaşan tanınmış politikacıların etkisi altında buldular.

Bazı Kıbrıslı Türk işçiler, önce İnşaat İşçileri Birliği'ne katıldılar. Birinci elden alınan bilgiler, örneğin İnşaat Çırakları Birliği'ne üye bazı Kıbrıslı Türk işçilerin, 1930'lu yılların başındaki grev ve diğer işçi mücadelelerinde ön saflarda olduklarını göstermektedir. İnşaat İşçileri Birliği'ne üye Türk işçiler, hem kendi işçi birliklerinin yeniden yapılandırılmasında, hem de 1924'de Leymosun'daki bütün işçi kuruluşlarını tek bir tüzük altında toplayan Leymosun İşçi Merkezi'nin oluşturulmasında rol almışlardı. Kıbrıslı Türk işçiler ayrıca, Leymosun kazası içinde sosyalist fikirlerin geliştirilmesinde, sınıf mücadelesi ve bilincinin yayılmasında ön saflardaydılar. Gilan'lı Hasan Hilmi 1933 yılında hükümete karşı "yıkıcı" eylemlerde bulunma ve "komünist propaganda" yapma suçlarından Leymosun mahkemesinde cezaya çarptırılmıştı (Hronos, Lefkoşa, 4.10.1933)"

KIBRIS KOMÜNİST PARTİSİNİN KURULUŞU VE MÜCADELESİ
Yunanistan’dan gelen sol yayınları okuyan Leymosunlu bir grup memur ve işçi, ilk komünist grubu oluşturdu. 1921’de üç Leymosunlu Rum tarafından başlatılan hareket, bir yıl sonra 30 kişiyi örgütleyebilmişti. 

Ekim-Kasım 1922’de “Kıbrıs İşçi Partisi” adı altında örgütlenme kararı alan bu grup, başka bir sosyalist kişi olan avukat Panos Fasuliyotis ile temasa geçerek, Aralık 1922’de iki ayda bir çıkan “Pirsos” (Meşale) gazetesini yayımlamaya başlar. Gazetenin ilk sayısında işçi ve köylülerin siyasal örgütünü oluşturma çağrısı yer alır. Parti, adını Haziran 1923’de “Kıbrıs İşçi ve Köylü Partisi” ve Kasım 1923’de de “Kıbrıs Komünist Partisi” olarak değiştirir. Ama bu defa da İngiliz Sömürge Yönetimi harekete geçerek, "Pirsos" dergisine dava açar ve Fasuliyotis’i üç ay hapse mahkûm eder. “Pirsos” gazetesi, Ocak 1924’de kendi kendini Kıbrıs Komünist Partisi (KKK)’nin resmi yayın organı olarak ilan eder. Mart 1924’de yapılan son duruşmada siyasal görüşlerinden vazgeçtiğini açıklayan Fasuliyotis, parti ile ilişkisini sonlandırır. Ocak 1925'de de "Pirsos" gazetesinin yayınına son verir. Leymosunlu komünistler çok geçmeden yeni bir önder bulacaklardır.      

Leymosun’daki şarap fabrikası, liman ve diğer yerel sanayilerde çalışan işçiler, diğer kasabalardakilere kıyasla daha bilinçliydiler. Önderliğini birkaç aydının yürüttüğü komünist hareket, 1924 yılı başında İngiliz sömürge yönetiminden kırsal bölgelerdeki borç ödemelerinin durdurulmasını istedi ve fakir köylülerin mali sorunlarına ilgi gösterdi. Bir Ziraat Bankası kurulması istendi. İşçilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesini, ilerici bir çalışma yasasının çıkarılmasını, ücretlerin artırılmasını, çalışma saatlerinin 14-12 saatten 8 saate indirilmesini talep etti.

O yıllarda İngiliz sömürge yönetimi altındaki adada, yaşam düzeyi çok düşük olup, yaygın fakirlik ve cehalet kol geziyordu. Kıbrıs’ın yeraltı zenginliği olan madenler, İngiliz ve Kanada sermayesi tarafından çalıştırılıyor, en iyi maden işçisine 12 saatlik işgünü için iki buçuk şilin ücret veriliyordu ki o zamanın bir şilini ile sadece iki buçuk okka ekmek alınabilirdi.

Atina'da tıp eğitimi gördüğü sırada Yunanistan Komünist Partisi (KKE) üyesi olan Kıbrıslı Dr. Nikolas Yiavopulos’un 1924’de geri Leymosun’a dönmesi ardından kurulan “İşçi Kulübü”, kasabadaki işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmeyi kendine amaç edinmişti. Aralık 1924’de sayıları 35’e çıkan Leymosunlu komünistler, 1 Ocak 1925’den itibaren 15 günde bir, “Neos Anthropos” (Yeni İnsan) adlı bir gazeteyi yayın hayatına soktular. Gazete, gerek milliyetçi Rum liderliği, gerekse İngiliz sömürge yönetimi ile birçok polemiğe girdi. Bu arada kırsal bölgede de etkinliğini göstermeye başlayan Emekçiler Kulübü, Leymosun kazasındaki Yermasoya, Gilani ve Piskobu köylerinde, topraklarını faizcilere kaptıran köylüleri örgütledi.

Kıbrıs’taki ilk komünist yayınlardan biri olan “Neos Antropos” ile Birlik adlı Kıbrıs Türk gazetesinin iyi ilişkiler içinde olduğu görülmektedir. Birlik gazetesi, 30 Ocak 1925 tarihli (Sayı:53) nüshasında, Leymosun’da yayımlanan Neos Antropos gazetesinin yazarları adına H.Solomonidis tarafından kaleme alınmış olan bir mektubu yayımlamıştı. Bay Solomonidis, “Neos Antropos” gazetesinin ilk sayısının çıkması nedeniyle, Birlik gazetesinin gönderdiği mektuba teşekkür etmekteydi. Bay Solomonidis, Birlik gazetesini büyük bir ilgi ile izlemekte olduklarını ve karar vermiş olmalarına rağmen, Leymosun’da Türkçe basabilen basımevi olmadığı için, gazetenin yarısını Türkçe olarak basmayı başaramadıklarından üzüntü duyduklarını belirtmekteydi. Birlik gazetesi de, bir sonraki nüshasında, Neos Antropos’un bir makalesini Türkçe olarak yayımlamıştı. Bu makalede, Kıbrıs halkının, Yunan idaresinde yaşamak uğruna, İngiliz idaresinden ayrılmak istemediği belirtilmekteydi.  

22 Nisan 1925’de Leymosun’da yapılan Panhelenik Oyunlar nedeniyle milliyetçilere karşı bir bildiri yayımlayan komünistler, Kıbrıs’ın bağımsızlığını istediler. İngiliz yönetimi, Dr. Yiavopulos’u, adadaki barış ortamını tehlikeye soktuğu gerekçesiyle, 5 Temmuz 1925’de Atina’ya sürgüne gönderdi. Kasım 1925’de Leymosun’daki Emekçiler Kulübü’nün ileri gelen üyelerinin evlerine ve kulüp binasına baskın yapılarak, kitap ve diğer yayınlar toplandı. Daha sonraki yıllarda Troçkist görüşleri savunduğu için partiden ihraç edilecek olan Dr. Yiavopulos’un yerine, Kostas Skeleas geçti.

Sömürge yönetimin Ziraat Dairesi’ndeki görevinden istifa edip, Moskova’da eğitim gören ve daha sonra Yunanistan’da yaşamaya başlayan Haralambos Vadiliyotis’in Kıbrıs’a yaptığı bir ziyaret sırasında, 14 Ağustos 1926’da gizli olarak yapılan bir toplantıda, Kıbrıs Komünist Partisi (KKK) resmen kuruldu. Partinin ilk Genel Sekreterliğine Kostas Skeleas getirildi. Partinin kurulmasından önce komünistler, Marksist-Leninist fikirlere karşı burjuvazi tarafından halk arasında yayılan güvensizlik duygularını gidermek ve yeni devrimci fikirleri benimsetmek için büyük çaba sarf etmişti. Daha önceden örgütlenmiş bulunan işçi, gençlik ve kadın kuruluşlarından 22 temsilcinin katıldığı KKP’nin bu 1. Kuruluş Kongresi’nde kabul edilen programda, şu amaçlara ulaşmak hedeflenmişti:

“1. Günümüz kapitalistlerince zincire vurulmuş olan Kıbrıs’taki sınıfların örgütlenmesi ve içinde yaşadıkları ekonomik koşulların iyileştirilmesi için mücadele etmek.
2. Kıbrıs’ın Birleşik Krallığın emperyalist boyunduruğundan kurtulması ve siyasal bağımsızlığına kavuşmak için mücadele etmek.
3. İşçi hareketinin uluslararası dayanışmasının Kıbrıs’ta gelişmesi ve Kıbrıs’taki işçi ve köylülerin mücadelesiyle, diğer ülkelerdeki meslektaşlarının mücadelesini birleştirmek.” (Neos Anthropos, 24 Aralık 1926)

KKP’nin yayımladığı “Politik ve Ekonomik Durum Üzerine Tezler”de ilk defa anti-emperyalist birlik cephesi fikri ortaya atılmış ve Lenin’in önemle üzerinde durduğu işçilerle köylülerin ittifakı, “bugün var olan durum açısından tarihsel bir zorunluluk ve emperyalizm ile kapitalizmin devrilmesi için vazgeçilemeyecek bir koşul” olarak tanımlanmıştı.

1. Kongre’de alınan kararlarda, başta madenlerde çalışanlar olmak üzere, bütün işçilerin, bilinçli profesyonel örgütlerde bir araya gelmeleri gerektiğine parmak basılıyordu. Bu örgütler, bütün Kıbrıslı işçileri kapsayan bir üst örgütte birleşmeliydi. Kadınlarla ilgili olarak, her iki cinsin evlilikte ve ücretlerde eşit tutulması gerektiği ve anneler için doğum kliniklerinin açılması savunuluyordu. Gençlerle ilgili olarak, 14 yaşın altındaki çocukların çalıştırılmaması, muhtaç öğrencilere parasız öğrenim olanağının sağlanması talepleri yükseltilirken, komünist gençlerin adada çok sevilmeye başlanan atletizm çalışmalarında şampiyon olmaları gerektiği vurgulanıyordu.

KKP’nin ilk kongresinde öne çıkarılan ve milliyetçi Rumlar ile adanın Yunanistan'la birleşmesini (enosis) savunanların ağır eleştirilerine yol açan bir başka hedef de şu şekilde ifade edilmişti: “Britanya’nın Kıbrıs’taki işgaline karşı alternatif, şu anda enosis değil (ki bu hedef, sadece burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin çıkarlarına uymakta olup, daha çok şovenist bir eğilim olarak mahkum edilmiştir), Üçüncü Enternasyonal’in kurulması için çaba gösterdiği Sosyalist Balkan Federasyonu’na bağımsız Kıbrıs’ın da katılmasıdır.”     

Tartışmaların artması üzerine 1927 yılında sırf bu konuyu görüşmek üzere olağanüstü bir kongre yapan KKP, Yunanistan’la birleşme (enosis) konusunda bir açık tavır belirlemeden, “sömürgecilere karşı mücadelede birleşik cephe” görüşünü destekleyeceğini duyurdu. Bu görüş zaten partinin kuruluş tezlerinde yer almış ve daha sonra özellikle “Neos Anthropos” gazetesinde işlenmişti.

1927 yılının KKP açısından bir diğer önemi de, İngiliz sömürge yönetiminin aynı yıl içinde, yığınları eğitmek ve sosyalizm ülküsünü yaymak için çalışan Kıbrıs soluna karşı ciddi bir kampanyayı başlatmış olmasıdır. 1921’de kabul edilen “İsyana Teşvik Edici Yayınlar Yasası”na dayanılarak, Lenin’in “Kratos ke Epanastasis” (Devlet ve Devrim) adlı eseri ile “Kokkino Proto Maia” (Kızıl 1 Mayıs) gibi kitaplar yasaklandı. 11 Aralık 1928’e kadar yasaklanan sol yayınların sayısı 15’e çıkmıştı. Komünistlerin artan etkinliğini kırmak amacıyla, 1928 yazında Ceza Yasası’nda yapılan değişiklikler üzerine KKK, 1 Ocak 1929’dan itibaren daha çok yeraltı çalışması yapma kararı aldı.

Parti gazetesi “Neos Anthropos”, yeni bir yasa ile getirilen 200 liralık depozitoyu yatıramadığı için 27 Ağustos 1930’da yayımını durdurmak zorunda kaldı. Ama kısa bir süre sonra, 15 günde bir çıkacak “O Neos Ergatis” (Yeni İşçi) adlı gazetenin yayımına başlandı.

Aralık 1930’da Moskova’ya yaptığı bir geziden dönen KKP Genel Sekreteri Vadiliyotis, komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle mahkemeye verildi, ama suçsuz bulunarak beraat etti. KKP, Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin 1931 baharında yaptığı 11. Toplantı’da Komintern üyeliğine kabul edildi. (Kemal Cankat, Ekim Devriminin Kıbrıs İşçi Sınıfının Siyasal Örgütlenmesine Etkisi, Söz gazetesi, 6-13 Kasım 1987)

KKP’NİN KIBRISLI TÜRKLERLE İLİŞKİLERİ
Kıbrıs Komünist Partisi (KKK)'nin kuruluşunda herhangi bir Kıbrıslı Türkün yer almadığı bilinmektedir. Kıbrıslı Rum tarih araştırmacısı Yiannos Katsourides, "Kıbrıs Komünist Partisi Tarihi" adlı kitabında şu bilgileri vermektedir:

"Parti arşivleri günümüze ulaşmadığı için bu konuyla ilgili kısıtlı bilgi vardır. 1941 (KKP, AKEL olduğunda) öncesinde Parti'nin katmanlarına katılacak önemli sayıda Kıbrıslı Türkü çekmeyi başaramadığı görülür. Bazı raporlar, Leymosun'dan Kemal Ahmet adlı bir Kıbrıslı Türkün KKP Merkez Komitesi'nin üyesi olduğunu belirtir, ancak diğer bölgelerdeki Kıbrıslı Türklere dair bilgi yoktur. Engellere rağmen bazı Kıbrıslı Türkler sonuç olarak sendika hareketine katılmış ve idari organlara seçilmişlerdir." (Lefkoşa 2014, s.184-185)

Katsourides, Neos Anthropos gazetesinin 21 Mayıs 1927 tarihli nüshasında yer alan bir makalede, Leymosun'daki İşçi Merkezi'nde yapılan 1 Mayıs kutlamasında Türk ve Rum işçilerin kardeşliğine değinildiğini ve bu toplantıda bir konuşma yapan ve Leymosun'daki İngiliz Komiserine bir karar metnini sunan komiteye de seçilen Ali Feruzi adlı bir Kıbrıslı Türk işçisinden söz edildiğini aktarmaktadır. (agy, s.184'deki dipnot)

Katsourides, Dimitris Kulluras adlı kişinin yayımlanmamış bir röportajında, KKP'nin ilk yıllarında bile birkaç Kıbrıslı Türkün inşaat işçileri birliğinin parçası olduğunu, bazılarının Kıbrıslı Rum yoldaşlarla ortak grevlere katıldığını, 12 Kıbrıslı Türkün de KKP tarafından kurulan atletizm kulübüne üye olduğunu belirttiğini yazmakta ve şöyle devam etmektedir: "Kulluras ayrıca Leymosun İşçi Merkezi tüzüğünün Kıbrıslı Türkler, işçi sendikaları ve hedeflerinin sebebini anlayabilsinler diye Türkçeye çevrildiğini de anımsar. Haziran 1930'da Kıbrıslı Türk Ahmet Fethullah'ın yazdığı mektup, Parti basınında yayınlanmış, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında ortak örgüt kurma ihtiyacı çağrısı yapmıştır. (Neos Anthropos, 13 Haziran 1930)" (agy, s.185)  

Yukarıdaki bilgileri destekleyen ve bir başka Kıbrıslı Rum araştırmacı olan Mihalis Mihailidis’in bize verdiği bilgilere göre, bazı Kıbrıslı Türk işçiler, Nisan 1919’da kurulmuş olan İnşaat İşçilerinin Sendikası’nda Kıbrıslı Rumlarla birlikte örgütlenmişler ve 1924’de tek bir örgüt çatısı altında bütün işçileri örgütlemiş olan Leymosun İşçi Merkezi’nin faaliyetlerinde Kıbrıslı Türk işçiler de yer almıştı. Kıbrıslı Türklerin, Merkezin amaç ve hedeflerini öğrenebilmeleri için, Leymosun İşçi Merkezi’nin tüzüğü, Türkçeye de çevrilmişti. Kıbrıs Komünist Partisi’nin kurucularından olan Yannis Lefkis, anılarında, İşçi Merkezi’nin tüzüğünün iyi Rumca bilen Mustafa adlı bir Kıbrıslı Türk tarafından Türkçeye çevrildiğini ve bu kişinin sonradan Türkiye’ye göç ederek, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nda bir süre çalıştığını yazmaktadır. Merkezin açılış törenine hem Kıbrıslı Türkler, hem de Kıbrıslı Rumlar katılmış ve tüzük, oybirliği ile kabul edilmişti. (Mihalis Mihaelidis, Kıbrıs Türk İşçi Sınıfı ve Kıbrıs İşçi Hareketi, (şu kitap içinde, Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.299-340)

KKP'nin daha sonraki çalışmalarına bazı Kıbrıslı Türklerin katıldığı, İngiliz Sömürge Yönetimi'nin polis belgelerinde kaydedilmiştir. Katsouridis, AKEL müzesinde saklanan ve polis müfettiş yardımcısının Lefkoşa polisi yerel komutanına hitaben kaleme aldığı, 10 Ağustos 1931 tarihli bir polis raporunda, Salim Aziz Bulli (müzayedeci), Ahmet Hulusi (manav) ve Mustafa Naim Hoca (terzi) adlı üç Kıbrıslı Türkün toplumları içerisinde öncü komünistler olarak adlandırıldığını aktarmaktadır: "Üç adam da komünizm üzerinde Vatilyotis tarafından eğitiliyordu. Aynı polis raporu Ahmet Hulusi'nin 200 Türkü komünist olarak yazdırdığını iddia eder. Üç gün sonra Türkçe gazete Söz, komünist harekete katılan Kıbrıslı Türklere "Sürüden ayrılanı kurt kapar" başlığıyla gönderme yapmıştı. (Söz, 13 Ağustos 1931, s.1-2) Bu dağınık raporlar sayıları az olmasına rağmen bazı Kıbrıslı Türklerin KKP'yle ilişkili olduklarını gösterir. Bahsi geçen rakamlar büyük ihtimalle bir tepki doğurmak için abartılmıştı." (agy, s.185)   

Bu dönemde sendikal çalışmalar çerçevesinde Türkçeye çevrilip, Lefkoşa’da 20 Ekim 1931 tarihinde basılmış olan bir başka kulüp tüzüğünden de söz etmek gerekir. Bu, 16 sayfa tutan “Lefkoşa Amele Kulübü”ne ait  “Nizamname-i Esasisi”dir. 500 adet basılarak, tanesi bir kuruşa satılmıştı.

Kıbrıslı Türk tarih araştırmacısı Altay Nevzat da, "Kıbrıs Türkleri Arasında Milliyetçilik: İlk Dalga" (Nationalism amongst the Turks of Cyprus: The First Wave), Oulu University Press, 2005) başlıklı kitabında, bazı Kıbrıslı Türklerin KKP ile yakın ilişkileri ile ilgili olarak aşağıdaki bilgileri aktarmaktadır:

“- İngiliz Sömürge Valisi Storrs'un İngiltere Devlet Bakanına gönderdiği 4 Haziran 1931 tarihli bir raporda şöyle denmektedir: "Komünist hareket hızla yayılmaktadır. Polis tarafından kaydedilmiş olan komünistlerin sayısı son altı ay içinde 181'den 365'e çıkmıştır. (agy, s.327)
- KKP Genel Sekreteri Kostas Skeleas'ın, "Kıbrıs'ta Komünizm: Tehlikenin Sesi ve Kapitalistlerin Korkusu" başlıklı bir duyuruyu bastırıp, dağıttığını belirten bir rapordaki bilgilere göre, Skeleas, milliyetçilerin komünistleri hainler olarak göstermeleriyle alay ederek, onların Kıbrıs'a "bizim Elen olan Adamız" diye atıfta bulunmalarına karşı çıkmakta ve "adanın 60,000 Türkü de barındırdığını unutmakta oldukları"na dikkat çekmekteydi. (Yerel Polis Komutanından Polis Başkomutanına yazılmış raporun eki, 27 Temmuz 1931, SA1/1273/1922, 386. (agy, s.327)
-YKP tarafından KKP’ye gönderilen ve Skeleas’ın da imzasıyla onayladığı Temmuz 1931 tarihli bir duyuruda belirtildiğine göre, partiler, milliyetçilerin savunmakta olduğu Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesi talebine kesinlikle karşı olup, Kıbrıs'ın tam olarak siyasal bağımsızlığından yanaydılar. (Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosu’ndan Kıbrıs Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri’’ne, Temmuz 1931. agy, s.328)
-Her şeye rağmen, Kıbrıs’taki komünist hareketin çok az Türk üyesi olduğu anlaşılmaktadır ve Türk sempatizanların adlarına, İngiliz dosyalarında ve Kıbrıs Türk basınında bu konuda çok seyrek rastlanmaktadır. Bununla birlikte, Ekim 1931 isyanından hemen önce, harekete daha çok sayıda Türkü çekmek için yeni çalışmalar yapılmıştı. KKP duyurularında enosis hedefinin reddedilmesi sorununa daha büyük dikkat gösterirken, ayrıca daha dolaysız çabalar da vardı. Örneğin, 3 Ağustos 1931 günü Lefkoşa’daki Türk sakinler arasında dağıtılan Türkçe bir duyuruda, işçilere yapılan bu çağrıyı imzalayan 17 kişiden ikisi Türk idi: Terzi olduğu belirtilen Mehmet Hüseyin ve boyacılık yapan Mehmet Emin İbrahim. (Yerel Polis Komutanından Polis Başkomutanına yazılmış rapor, 4 Ağustos 1931, SA1/607/1931, 27, agy, s.328)”

PEO Sendikasında yöneticilik yapmış olan Pavlos Dinglis, 19 Haziran 2003'de PASİDİ lokalinde sendikacı Andreas Ziartidis'i anma etkinliğinde yaptığı konuşmada, sözü edilen bu bildirinin 28 Temmuz 1931 tarihini taşıdığını ve Rumlarla Türklerin sendikalarda örgütlenmeleri için "Lefkoşa ve çevre köyleri işçilerine" ortak bir çağrıda bulunduğunu belirtmekte ve çağrıyı imzalayan üçüncü bir Kıbrıslı Türkün ismini Mustafa Hıfzı olarak vermektedir. (A.An’ın notu)

“-10 Ağustos tarihli gizli polis raporuna göre, Lefkoşa’da müzayedeci Salim Aziz Bulli ile bakkal Ahmet Hulusi işleri ilerletmiş ve “Türk komünistlere önderlik yapmayı üstlenerek”, Vatiliyotis (Kızıl 102)’in evini sık sık ziyaret ederek, komünizm hakkında dersler almaktadırlar.” “Ülke dışından Türkçe komünist kitaplar almak için mektup yazmış” olmaları yanında, Rapor “Ahmet Hulusi’nin 200 Türkü komünist olarak kaydettiği”ne ilişkin olası bir bilgiden de söz etmekteydi. Rapordaki en ilginç açıklama da şuydu: “Salim Aziz’i Türk komünistler için Başkan, Ahmet Hulusi’yi de Sekreter olarak atamaya karar verdiler.” (Polis Müfettiş Yardımcısından Yerel Polis Komutanına Rapor, 10 Ağustos 1931, SA1/607/1931, 452.  agy, s.328-329)”

1920’lerin sonu ve 1930’ların başında, Kıbrıs’ta kuraklık ve yoksulluk hüküm sürerken, dünyada da ekonomik kriz vardı. Kıbrıs halkı, sosyalizm fikirlerine yönelmiş ve işçi sendikalarında örgütlenmeye başlamıştı. Öte yandan, İngiliz sömürge yönetimi, ceza yasasını değiştirip, solcu kitapları yasaklayarak, işçi sınıfı hareketinin gelişmesini engellemeye çabalamaktaydı. 

30 Kasım 1925 tarihli Neos Anthropos gazetesi, Kavanin Meclisi'ndeki Kıbrıslı Rum temsilcilerin yeniden enosis (Yunanistan'la birleşme) çağrısı yapmaları üzerine onları sert bir şekilde eleştirir.

Haziran 1930'da Kıbrıs'ta yapılan seçimlere KKP, "otonomi" (özerklik) sloganı ile girer ve seçimleri kaybeder.

21 Ekim 1931 günü Rumlar, sömürge yönetimine karşı ayaklanır. KKP, Kilise'nin enosis propagandasına karşıdır. Parti kararına göre, toplantılara katılınacak, ama enosis yerine "otonomi" istenecekti.

"KKP, işçi ve köylülerin acil ekonomik taleplerinin yerine getirilmesi, milliyetçi-enosisçi liderlerin ihaneti ile krşı devrimci sloganları "enosis"in teşhiri, milliyetçi liderlere rağmen emekçi Türk ve Rumların emperyalizme karşı Birlik Cephesi'nin kurulması ve özgür işçi ve köylülerin Kıbrıs Sovyet Cumhuriyeti için mücadele etmektir." (International Press Correspondence, 17 Aralık 1931)

16 Ağustos 1933 günü kapatılarak, hakkında kovuşturma açılan KKP, Komintern'in 1935'de yapılan 7. Kongresi'nden sonra yeni "Halk Cephesi" politikasını hayata geçirmek için Yunanistan'la birleşmeyi programına alır. Ama parti yasadışı çalışmakta olup, faaliyetleri çok kısıtlıdır. (A.An, KKK/AKEL Belgelerinde Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kıbrıs Türk Toplumuna İlişkin Kronolojik Değerlendirmeler - şu kitap içinde, Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.170-171)

Kıbrıslı Rum milliyetçilerin İngiliz sömürge yönetimine karşı 21 Ekim 1931’de ayaklanması ardından, anayasa ortadan kaldırılır. Kavanin Meclisi kapanır ve siyasal faaliyetler yasaklanır. Artan baskılara rağmen çalışmalarını sürdüren KKP ile aralarında Kıbrıs İşçilere Yardım Derneği’nin de bulunduğu 8 komünist örgüt, yapılan yeni yasa değişikliklerinden sonra 16 Ağustos 1933’de yasadışı ilan edilir. Aradan bir hafta geçmeden KKP liderleri Vadiliyotis ile Skeleas, ülke dışına çıkarılır. KKP bu dönemde daha çok, işçilerin ekonomik örgütlenmesine ağırlık verir.

1941 yılında siyasal partilerin kurulmasına yeniden izin verilmesi ile, çalışmalarını illegal olarak sürdüren KKP'nin aldığı bir karar üzerine AKEL kurulacaktır. 27-28 Ağustos 1949'da yapılan AKEL 6. Kongresi, "enosis ve yalnız enosis" sloganını savunan Ezekias Papayuannu'nun Genel Sekreterlik görevine atanmasını onaylar. Kongre, ayrıca AKEL'in bir küçük burjuva partisi olmaktan çıkıp, gerçek bir proleter partiye dönüşmesi kararını alır. Parti yönetimine gelen yeni ekip, eski parti yöneticilerini İngilizlere hizmetle suçlayarak, parti hatalarından sorumlu olarak niteler. (A.An, KKK/AKEL Belgelerinde... s.175-176)

SENDİKAL YAŞAMIN DÜZENLENMESİ
1929 ile 1934 yılları arasındaki ekonomik bunalım, sınıf bilincinin gelişmesinde önemli rol oynadı ve binlerce topraksız köylü, proleterleşti ve köylerden kasabalara geldi. Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimi, Ocak 1932'de ilk sendika yasasını geçirerek, Kıbrıs sendika hareketini resmi olarak tanımış oldu. Bu yasa, bir sendikanın kurulması için gerekli işlemleri belirlemekteydi. Kaydını yeni yasaya göre 11 Mayıs 1932'de ilk olarak yaptıran 1931'de Lefkoşa'da kurulan Kunduracılar Sendikası idi. 1935'de ayakkabı fabrikasında çalışan Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçilerinin çalışma saatlerinin azaltılması ve ücretlerin artması için yaptıkları ortak grev başarı ile sonuçlandı.

Bu başarılı eylemden sonra 1936'da berberler, Mağusa'da inşaatçılar, 1937'de Lefkoşa'da özel çalışanlar, 1938'de matbaacılar ve 1938'de Lefkoşa'da inşaat işçileri sendikalarını kurdular. 1938'in sonunda Lefkoşa fırın işçileri, Leymosun'daki bakırcılar, Mağusa ve Lefkoşa'daki marangozlar ve Lefkoşa demiryolu işçileri sendikalarını kaydettirdiler.

Kıbrıs’taki ekonomik ve sosyal, başlangıçta sendikacılığın gelişmesi için uygun değildi. İngiliz Sömürge Yönetimi, 1930’larda milliyetçi ve komünist faaliyetler yürüttükleri gerekçesiyle sendikal hareketi baskı altında tutmaktaydı. 1929-1934 yıllarındaki kapitalist sistemi sarsan ekonomik bunalım, Kıbrıs’ın az gelişmiş ekonomisini de etkiledi. Köylerden kasabalara gelen binlerce işçi, madencilik ve inşaat kesimlerinde iş aramaya başladılar. 1932-1938 yıllarında madencilik ve inşaat kesimi hızla gelişme gösterirken, alkollü içki, tütün ve kundura üretimi de gelişti.

1932 yılında kabul edilen Sendikacılık Yasası ile 1940’ın sonuna kadar 62 yeni sendika kurulup, kaydını yaptırırken, üye sayıları 3,389’a çıktı. Genç sendika hareketinin çözümlemesi gereken birçok ciddi işçi sorunu arasında şunlar vardı: Günde 15 saat olan çalışma saatlerinin azaltılması, günde 2 şilini geçmeyen yevmiyelerin artırılması, işçilerin örgütlülüğünün güçlendirilmesi ve sendika yasalarının tanıtılması. İngiliz sömürge yönetiminin 1931’den sonra yürürlüğe koyduğu baskıcı yasalar ve tüzüklerin kaldırılması ve özellikle işçilerin toplanma, örgütlenme, ifade özgürlüklerine getirilen yasakların kaldırılması gibi görevler de gündemdeydi. Bu hedeflere ulaşmak için işçi sınıfının ve bütün küçük sendikaların birliği gerekliydi. İngiliz sendika geleneğine uyarak, işkollarına göre örgütlenen sendikalar, Ağustos 1939’da ilk Tüm-Kıbrıs Birlik Kongresi’ni yaptılar ve 1941’de “Tüm-Kıbrıs Sendikal Birliği” (PSE) oluşturuldu. 

Kasım 1941’de toplanan Sendikalar Konferansı sonucunda oluşturulan Tüm-Kıbrıs Sendika Komitesi (PSE), bir dizi işçi talebini resmi makamlara iletmeye başladı: 8 saatlik iş günü, ücret artışı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sosyal sigorta, hayat pahalılığı ödeneği vb.

PSE sendikasının üye sayısı 1935’de 2,544 iken, 1945’de 12,961’e ulaştı. Bu durumdan endişeye kapılan Kıbrıslı işverenler ve İngiliz sömürge yönetimi, 1943’de sağcı, muhafazakâr “Kıbrıs İşçilerinin Federasyonu (SEK)”nu kurdular.

İşçi mücadelesini kararlılıkla sürdüren PSE, 1946 yılı başında İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından İngiliz aleyhtarı propaganda yapmakla suçlandı. Sendikanın önderleri tutuklanarak, bir yıl ile bir buçuk yıl arasındaki sürelerle hapis cezalarına çarptırıldılar. Tutuklanmayan diğer sendikacılar, aynı yıl içinde “Tüm-Kıbrıs İşçi Federasyonu” (PEO)’nu kurarak, PSE’nin mücadelesini devam ettirdiler. PEO’nun girişimiyle 1946’da, sosyal sigorta için mücadele başlatılırken, 1948’de ilk sendika sosyal güvenlik fonu ile ilk Sendika Polikliniği kuruldu. Aynı yıl içinde işverenler de sendikaların varlığını tanıdılar. 

İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLÜ MÜCADELELERİNDEN ÖRNEKLER
-Kıbrıs Maden Şirketi (Cyprus Mines Corporation) adlı Amerikan şirketine ait olan Skuryotissa (Fukassa)’da 18 Mart 1925 günü meydana gelen kaza, Kıbrıs’taki maden ocaklarındaki kazaların en korkuncudur. 8’i Kıbrıslı Türk (Vreçça’dan Mehmet Halil, Hasan Ramadan, Salih Hüseyin, Malunda’dan Hasan Salih, Petra’dan Mustafa Hüseyin, Arodez’den Ahmet Şah Ali, Tremetuşa’dan Emir Ali Onbaşı, Flasu’dan Behaeddin Niyazi) ve 3’ü Kıbrıslı Rum (Petra’dan Stilyanos Angeli, Athienu’dan Yorgos Konstandinu, göçmen Andreas Vasiliyu) olan 11 maden işçisi, yaklaşık 20 bin tonluk bir kaya ve maden kütlesinin çökmesi sonucu, maden ocağının dehlizlerinde maruz kalarak, havasızlık, aşırı ısı ve çıkan zehirli gazlar sonucu feci bir şekilde can vermişlerdi. Bedenleri tanınmaz hale geldiği için, karışık olarak iki ayrı mezarlığa, Solea’daki Ayyorgi köyünün (maden ocağı yakınındaki) Türk mezarlığı ile Katithata’daki Ayyanni Kilisesinin bahçesine gömüldü.

-1 Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1925 yılında Leymosun İşçi Merkezi tarafından kutlandı. 1 Mayıs bildirisinde şöyle denmekteydi: “Patronlarımızın baskıları, zengin sınıfın sömürüsü Türkü ve Hıristiyanı ile bizleri birleştirmelidir… Hiçbir Hıristiyan ve hiçbir Müslüman, işçi bayramı kutlamalarından eksik olmamalıdır. Yaşasın Rum ve Türk işçilerin kardeşliği.”
   
-  Amiandos'ta daha önce başlatılan bir grevi desteklemek için 1 Eylül 1927'de gerçekleştirilen bir greve, 1,000 işçi destek vermiş ve madencilerin çalışma saatlerinin 10'dan 9'a indirilmesi başarılmıştı.

İkinci bir grev, 25 Temmuz 1929’da asbest madeninde çalışan 6,000 Türk ve Rum işçi, daha kısa çalışma süresi, yevmiyelerin artırılması ve şirketten ekmek alma zorunluluğu yerine, istedikleri bakkaldan ekmek satın alma özgürlüğünü talep ederek, ada çapında ortak greve gittiler. Şirketin sattığı ekmek daha pahalı olup, sadece 250-300 dirhem ağırlığındaydı. Grevin bir sonucu da, ekmeğin kalitesini yükseltmek ve tane fiyatını 60'tan 50 mil'e (5 sent) düşürmek olmuştu. Amyant şirketi o yıl hissedarlarına %40 temettü vermişti ve işçilerin yevmiyesi ise 15 ile 18 sent arasında değişmekteydi.

-1933'de 800 inşaat işçisinin katıldığı grev başarı ile sonuçlandı.

-1936 yılının Ocak ayında Skuriyotissa maden ocağında 1000 kadar Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçi çalışmaktaydı. İşçiler, 18 Ağustos 1936’da maaşların alt müteahhitler tarafından değil de, şirket tarafından ödenmesi, asgari günlük ücretin 3 şiline çıkarılması ve maaşların her ayın 15’inde ödenmesi talepleriyle greve gittiler. Henüz örgütlenmemiş olan maden işçileri, yaptıkları toplantıda, 32 saat süren grevin yürütülmesi için ortak bir grev komitesi seçtiler. Komitede 4 Rum (Thomas Mavrovuniotis, Nikolas Thikomitis, Panayi Çanakka, Mihail Stilyanu) , 2 Türk (Necat Mulla Hasan, Mustafa Ali) işçi vardı. Grev, şirket yönetiminin talepleri karşılayacağına dair söz vermesiyle sona erdi.

-1936'da Mavrovuni'deki bir Amerikan şirketine ait maden ocağında 2,000’den fazla Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçi çalışmaktaydı. İşçiler, şirketin keyfi bir kararla maaşlarında kesintiye gitmesi üzerine 31 Ağustos 1936’da greve başlama kararı aldılar. Şirkete iletilecek talepleri belirleme ve grevin yürütülmesi için seçilen ortak grev komitesi, 4 Kıbrıslı Rum (Yorgos Kondu-Rusvelt-, Spiros Kiriyaku, Kostas Sofokleus, Lukas Onisiforu) ve 3 Kıbrıslı Türkten (Süleyman Hüseyin, Hüseyin Behçet, Ali Refik) oluşmaktaydı. Talepler şöyle belirlenmişti: Yövmiyelere zam, iş saatlerinin azaltılması ve şirketin işçilere kiraladığı evlerin kiralarının düşürülmesi, işçilere hastalık gibi durumlarda prim verilmesi.

Polis, grevin üçüncü gününde müdahale ederek, grevi dağıttı ve grev komitesinin üyeleri tutuklanarak, 8 gün Merkezi Cezaevinde kaldılar. 100’e yakın Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçi, hem işten, hem de şirketin kiraladığı evlerden atıldı. Ayrıca “tehlikeli” oldukları ve işçileri “greve teşvik ettikleri” gerekçesiyle maden ocağının bulunduğu bölgeden uzaklaştırıldılar.

Bu grevde de işçiler henüz örgütlü değillerdi. Çünkü şirket, bu yöndeki en küçük bir girişimi bile işten atma ve bölgeden sürgün ile cezalandırmaktaydı.

-Nisan 1939'da Lefkoşa'da İnşaat İşçileri Sendikası’na bağlı Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk inşaat işçileri tarafından gerçekleştirilen grevin işçi ve sendikal hareketin tarihinde özel bir yeri vardır. Bu grevin sonunda, ilk toplu iş sözleşmesi 14 Nisan 1939’da kabul ettirilmiş oldu. Bu toplu sözleşme ile sendika tanınmış ve 8 saatlik işgünü hakkı kazanılmıştır. İşçi ve sendikal hareketin biçimlenmesinde, Rum ve Türk işçilerin 8 saatlik işgünü hakkı, daha yüksek yevmiye, örgütlenme hakkı, eşel-mobil hakkı talepleri için verdikleri ortak mücadelelerde 1940’lı yılların büyük önemi vardır.

-1 Temmuz 1941’de Rum, Türk ve Ermenilerden oluşan 240 demiryolu işçisi, maaşlara zam talepleri kabul edilmediği için greve gitti. 1905’de Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimi tarafından kurulan demiryolları, her gün Mağusa’dan başlayarak, Mesarya Ovası boyunca ilerleyip, Lefkoşa’dan geçmekte ve Omorfo’da Skuriyotissa maden bölgesine uğrayıp, Evrihu’ya varmakta ve aynı yoldan geriye dönerek, bu seferlerinde yolcu ve mal taşımaktaydı.

Demiryolu yönetiminin grevi kırma ve işçileri bölmeye yönelik girişimleri bir sonuç vermeyince, Hükümet, demiryollarını “kamu yararına hizmet eden bir kuruluş” olarak ilan etmiş ve işçilerin derhal grevi sonlandırarak işbaşı yapmalarını istemişti. Grev komitesinin bu talebi kabul etmemesi üzerine, hem Grev komitesinin üyeleri, hem de bazı grevci işçiler tutuklanarak, yasalara karşı gelme suçundan hapse mahkûm edildiler. 3 işçi (Ahmet Mustafa, Zaharis Andoniyu ve Stefan Karamatyan) birer yıl hapis cezası alırken, 5 işçi (İbrahim Mahmut, Ali Hasan, Yeorgios Spiru, Tumazos Nikolau ve Sofoklis Hristodulu) de 20’şer lira para cezası ile 3’er ay hapis cezası aldılar.  Grev, işçilerin tüm taleplerinin kabul edilmesiyle 11 Temmuz 1941’de sona erdi. Demiryolu işçilerinin mahkûm edilip hapse atılması, Kıbrıslı Rum, Türk ve Ermeniler arasında bir protesto dalgasına yol açması üzerine, hükümet aynı yılın Aralık ayında işçileri serbest bırakmak zorunda kaldı.  Taleplerin öne sürülüş şekli, grevin gerçekleştiği koşullar, grevcilerin birlik ve kararlılığı, grevcilerin yasa ve kararnameleri hiçe sayarak, Demiryolu Yönetimi ile İngiliz Sömürge yönetiminin bölücü eylemlerine karşı koyma şekli ve diğer birtakım unsurlar, grevin tarihe o dönemin en önemli işçi eylemi olarak geçmesine yol açtı.  
 
-1941 yılında, Limni maden ocağında 200 Rum ve Türk işçisi çalışmaktaydı. İşçiler, Aralık ayında günde 8 saatlik çalışma, yevmiyelere zam ve dehlizlerin ışıklandırılma masraflarının şirket tarafından karşılanması talepleriyle greve gittiler. Grevi örgütlemek ve sendika kurmak için gerekli işlemleri yapmakla görevlendirilen 9 kişilik karma grev komitesinde, 6 Kıbrıslı Rum (Yosif Hristodulu –Mavro-, Gennathio Yeorgiyu, Athanasi Konstandinu, Hambi Hristodulu, Serafim Haralambus, Spiros Savva) ve 3 Kıbrıslı Türk (Osman Çiki, Salih Halil, Mehmet Ali Hüseyin) işçi yer almaktaydı. Hükümetin müdahalesiyle işçilerin tüm talepleri kabul edildi ve grev 53 gün sonra sona erdirildi.

- 1945 yılında PEO'ya bağlı karma sendikalardan ayrılan bir grup işçinin oluşturduğu Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'na bağlı Lefke Madenciler Birliği ile PEO'ya bağlı Maden İşçileri Sendikasına üye maden işçileri, ortak bir toplantı yaparak, Lefke-Mavrovuni-Ksero yöresinde 1 Mayıs'ta işi bir günlüğüne boykot ederek, birlikte kutlama yapmayı kararlaştırdılar. Şirket yönetimi haberi öğrenince, işyerlerine dağıttığı bildirilerde,1 Mayıs'ta ocaklara yeterli sayıda işçi inmemesi durumunda, işyerlerini üç günlüğüne kapatacağını duyurdu. Türk ve Rum maden işçilerinden oluşan ortak komite, yaptığı değerlendirmede, oybirliği ile alınan karardan geri dönülmeyeceğini ve 1 Mayıs'ın bütün işçiler tarafından gün boyunca kutlanacağını açıkladı. Nitekim 1 Mayıs 1947 günü, tek bir maden işçisi bile madenlere inmedi.

Gerçekleştirilen toplantılar ve geçit törenleri görülmeye değer ve duygulandırıcıydı. Bu toplantılara Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk tüm maden işçileri ile eşleri ve çocukları katılmıştı. Mavrovuni-Lefke yöresindeki toplantılarda Kıbrıslı Türklerin katılımı daha da belirgindi. Çünkü oradaki maden ocaklarında 700'e yakın Kıbrıslı Türk işçi çalışmaktaydı. Gerçekleştirilen yürüyüş ve toplantıların önemi büyüktü. Çünkü Kıbrıs işçi hareketinde Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk sendikalar ilk kez, ortaklaşa 1 Mayıs gösterileri düzenlemiş, dahası bu gösterilere işçilerin eşleri ve çocukları da katılmıştı. İşverenin tehditlerinin oluşturduğu zorlu koşullar da göz önünde tutulursa, o eylemlerin önemi daha iyi anlaşılmış olur.

1 Mayıs’tan sonra şirket yönetimi, işçi karşıtı politikasına bağlı kalarak, tehditlerini gerçekleştirdi ve işyerlerini üç günlüğüne kapattı. Ama bu eylem, maden işçilerinin daha da bilinçlenmesine, sendikalarına daha fazla sahip çıkmalarına ve hem kendilerinin, hem de ailelerinin birbirlerine daha fazla kenetlenmelerine yol açtı. Bu olayları izleyen 1948'deki büyük grev, bu tespiti doğrulayacaktı. 

-Kıbrıs işçi hareketi tarihinde en zorlu ve en büyük mücadele, 1948 yılında Amerikan Kıbrıs Maden Şirketi’ne ait Lefke-Mavrovuni (Karadağ) madeninde çalışan 2 bin işçi katıldığı büyük maden grevidir. Maden işçileri, 16 Aralık 1947 günü bağlı oldukları sendikalar aracılığıyla, işverenden 23 maddede toplanan bazı taleplerde bulundular. Aralarında örgütlenme hakkı, daha az çalışma saati, daha yüksek yevmiye, fazla mesai ücreti gibi işçi taleplerini değerlendiren işveren temsilcisi Harvery, bu talepleri reddetti.

Madende çalışan 700 kadarı Türk olan maden işçilerinin ortaklaşa düzenledikleri toplantılardan sonra, 11 Ocak 1948 günü oybirliği ile grev kararı alındı. İlk aşamada 5 günlük bir grev, 13 Ocak 1948 günü başlatıldı.

1945 yılında PEO'ya bağlı karma sendikalardan ayrılan bir grup işçinin oluşturduğu Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'na bağlı Lefke Madenciler Birliği de, "solcu Rum sendikaları ile ekonomik alanda işbirliği yapılacağını göstermek" amacıyla bu greve katıldı. Zaten iki sendika, 8 Ocak 1948'de bir işbirliği protokolü imzalamışlardı. Sağcı Rum sendikaları ise bu greve katılmama kararı almıştı. 

PEO Genel Merkezi de, 9 Şubat günü maden grevi ile dayanışmayı yükseltmek ve grev fonunu güçlendirmek için ada çapında 24 saatlik bir genel grev düzenledi.

3 Mart 1948 günü Mavrovuni (Karadağ) mahallesinde ve Ksero (Gemikonağı) iskelesinde Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçiler, polisle çatıştılar. 8 ağır yaralı arasında dört Türk maden işçisi (Mehmet Bilal, Cahit İzzet, İzzet Ali, Ahmet Necat) de vardı. Kıbrıslı Rum ve Türk madencilerin eşleri ve çocukları da düzenledikleri çeşitli gösterilerle,  bu mücadeleye destek verdiler. Aralarında Kıbrıslı Türk olarak 17 grevci ve 15 de grevci eşinin bulunduğu 76 grevci ve grevci eşi, sömürge mahkemelerinde iki yıla kadar varan hapis cezalarına çarptırıldılar. Çok sayıda kişi de çeşitli para cezalarına çarptırıldı. Bunlar arasında 4 Kıbrıslı Türk kadın da vardı.

Grevi sürdüren işçi komiteleri ile yapılan uzun toplantılardan bir sonuç çıkmaması üzerine, giderek daha fazla sayıda işçi işbaşı yaptı ve sonunda sendika grevi kaldırmak zorunda kaldı. 125 gün süren ve 17 Mayıs 1948 günü resmen sona eren grevle, işçilerin öne sürdüğü 23 talepten sadece bir tanesi tam olarak yerine getirildi. Fazla mesai bir buçuk saatle sınırlandırılıyordu. Yeni hayat pahalılığı indeksine göre ayarlanacak olan ücret artışına ilişkin söz tutulmuş, ama işçi ve ailesi için gerekebilecek hastane bakımı fonuna ayda 8 şilinlik bir kesinti yapılmıştı. Oysa bu hizmet, daha önce parasız olarak yapılıyordu. İstenen ek tatil günlerinden sadece biri kabul edilmişti. Şirketin verdiği tek taviz bunlardı.

Yararlanılan kaynaklar:
- An, Ahmet, 1948 Maden Grevi, Yeni Düzen gazetesi, 14 Ocak 1985
- An, Ahmet, Kıbrıs’ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi (1571-1948), Lefkoşa 1996)
- An, Ahmet, İşçi Sınıfının Geçmişteki Güzel İşbirliği Günleri, Afrika gazetesi, 23-26 Kasım 2005
- An, Ahmet, KKK/AKEL Belgelerinde Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kıbrıs Türk Toplumuna İlişkin Kronolojik Değerlendirmeler (şu kitap içinde, Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.169-256)
- Cankat, Kemal, Ekim Devriminin Kıbrıs İşçi Sınıfının Siyasal Örgütlenmesine Etkisi, Söz gazetesi, 6-13 Kasım 1987
- Katsourides, Yiannos, Kıbrıs Komünist Parti Tarihi: Sömürgecilik, Sınıf ve Kıbrıs Solu, Lefkoşa 2014
- Mihaelidis, Mihalis Kıbrıs Türk İşçi Sınıfı ve Kıbrıs İşçi Hareketi (şu kitap içinde, Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.299-340)
- Nevzat, Altay, Nationalism amongst the Turks of Cyprus: The First Wave, Oulu University Press, 2005
- Pancyprian Federation of Labour (PEO), Evolution-Achievements of the Trade Union Movement of PEO, Nicosia 2000
- Varnava, Pantelis, Kıbrıslı Rum ve Türklerin Ortak İşçi Mücadeleleri (Tarihten Olaylar), Lefkoşa 1997


(Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfi ve Tarih Vakfı tarafından, 17-18 Ekim 2015 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “Osmanlı İmparatorluğu’nda İşçi Sınıfının Oluşumu” konulu konferansa sunduğum bildirinin tam metni)

1 yorum: