Kıbrıs adasının 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu
topraklarına katılması ile hem 82 yıl süren Venedik ve 380 yıl süren Latin
egemenliği sonra erdi, hem de adadaki boş köyleri doldurmak üzere, Anadolu’dan
Kıbrıs’a göç ettirilen Müslüman Türk nüfusun buraya yerleşmesi ile adanın
etnolojik yapısında yeni ve farklı bir unsur ortaya çıktı. Günümüze kadar
gelecek olan bu ikili etnik yapının ana bileşenleri artık Hıristiyan Rumlarla,
Müslüman Türklerdi. Bunun yanında az sayıda Ermeni, Maronit ve Latin toplulukları
da ada üzerinde varlıklarını sürdürmüştür.
OSMANLI DÖNEMİ
Ada, Osmanlı döneminde millet sistemine göre
yönetilmekteydi. Bir başka deyişle, adada yaşayan Müslüman nüfus yanındaki
Hıristiyan Ortodoks nüfus, kendi iç işlerinde özerk olup, Etnarh (millet başı)
diye anılan Başpiskopos tarafından yönetilmekteydi. Rum Başpiskopos, 1660
yılında yerli ağaların aç gözlülüğüne gem vurmak amacıyla İstanbul hükümeti
tarafından, reayanın gayrı resmi koruyucusu olarak tanındı. 1775 yılında da
manastır ve keşişlerin vereceği yıllık haraç miktarı belirlenerek, bunun
piskoposlar tarafından halktan toplanarak, bu yetkisi elinden alınan Muhassıl’a
devredilmesi sağlanmıştı. Rum Ortodoks Kilisesi ileri gelenlerine tanınan ve
zamanla genişletilen bu imtiyazlar, daha sonra kötüye kullanılarak, gerek
reayanın, gerekse Türklerin başkaldırmalarına yol açtı.
1760 ile 1776 yılları arasında Kıbrıs’ta bulunan seyyah
Mariti’ye göre, Kıbrıs adası, en ağır vergiyi ödeyen Osmanlı toprağı idi.
1815’de adayı ziyaret eden bir başka seyyah olan William Turner de Kıbrıs’ın
fiilen, Rum Başpiskopos ve ona bağlı ruhban sınıfı tarafından yönetilmekte
olduğunu belirterek, “Kıbrıs’ta köylüler, hem Müslümanlar, hem de Rumlar,
öylesine sömürülmektedirler ki, çalışarak yaşamlarını sürdüremiyor ve her yıl
kitle halinde Karaman ve Suriye kıyılarına kaçıyorlar” diye yazmaktaydı.
Osmanlı yönetimi sırasında adada gerçekleştirilen pek çok
isyanın nedeni, ağır vergiler, baskı, haksızlıklar ve yokluklardı. Bu
isyanların çoğu, sadece Rumlar, birçoğu da sadece Türkler tarafından
gerçekleştirilmişti. Ama adadaki Osmanlı yöneticilerinin zulmüne karşı ortak
ayaklanmalar da olmuştu. 1764-65 yıllarındaki Muhassıl Çil Osman Ağa’nın vergi
yükünü artırmasına karşı başlayan isyan, 1833’de Gavur İmam ile Keşiş
Yuannikos’un isyanları örnek olarak verilebilir. (Bkz. Ahmet An, Kıbrıs’ta
İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi (1571-1948), Lefkoşa 1996)
İNGİLİZ
DÖNEMİ
Kıbrıs'ta
yönetimin 1878’de İngiltere’ye geçtiği sırada, Kıbrıs halkının %80’den fazlası,
tarımla uğraşmakta olup, adada tarım ekonomisi egemendi. Tarımda çalışanların bir kısmı, küçük toprak
sahibi iken, diğer kısmı da büyük toprak sahiplerinin arazilerinde çalışan
tarım işçileriydi. 1885’de İngiliz yönetimi tarafından değiştirilen ve
tefecilerin, köylülerin mülklerini satmasına izin veren yasa, çiftçilerin
proleterleşme sürecini başlattı ve böylece Kıbrıs’ta işçi sınıfının oluşumuna
yol açtı. İşçi ve köylü sınıflarının toplumsal hareketlenmeye başlaması,
İngiliz yönetiminin ilk 50 yılı içinde oldu.
Öteki
Osmanlı vilayetlerinde olduğu gibi Kıbrıs’taki Müslümanlar da, arazi
sahipliğini tercih etmiş ve ticaret ile zanaatı Hıristiyanlara bırakmışlardı.
Böylelikle tüccar ve zanaatkârların çoğunluğu Kıbrıslı Rumlardan oluşuyordu.
Kapitalistleşme sürecindeki bu konumlanış, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler
arasında ekonomik gelişme farklılığı da yarattı. Adayı yönetmek üzere İngiliz Yönetimi
tarafından oluşturulan Kavanin Meclisi’ne seçilen Kıbrıslı üyelerin çoğunluğu
din mensubu, arazi sahipleri, avukat, doktor, tüccar gibi kasabalı seçkinlerden
oluşuyordu.
1881
yılında yeni yönetim tarafından yapılan ilk nüfus sayımına göre, Kıbrıs'ta
137,631 Hıristiyan Rum 45,458 Müslüman Türk ve 3,084 kişi de diğer
milliyetlerden olmak üzere, toplam 186,173 kişi yaşamaktaydı. 1882'de yapılan
anayasa değişikliği ile Kavanin Meclisi'ndeki sandalye sayısı nüfus oranına
göre şöyle belirlendi: 9 Rum üye, 3 Türk üye ve atama ile gelen 6 resmi İngiliz
üye. Türk üyeler, çoğu kez İngiliz üyelerle birlikte oy kullandığından, bir
anlaşmazlık halinde İngiliz Yüksek Komiser'in karar verici oyu ile Yönetimin
kazanması güvence altına alınmıştı. (A.An, agy, s.97)
Adada
toprak sahibi olmayan tarım işçileri, toplam kırsal nüfusun yaklaşık %16’sını
oluşturmakta olup, Kilise ve Evkaf’a ait topraklarda veya diğer büyük toprak
sahiplerinin arazilerinde çalışmaktaydı. Bazıları da arazilerin küçük bir
kısmını kiralayarak, birkaç işgünü karşılığı toprağın kirasını ödeyen kiracı
çiftçilerdi. İş güvenlikleri kesin olmayan bu tarım işçilerinin sayısı 1891’de
8,476 iken, 1929’da 31,422’ye yükselmişti. (Y. Katsourides, Kıbrıs Komünist
Partisi Tarihi, Lefkoşa 2014, s.54)
Kıbrıslı
çiftçiler, Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaşan ülkelerde tarım ürünlerine
karşı artan talebi karşılamak üzere toprak alıp, üretimlerini artırdılar. Ama
savaştan sonra çeşitli tarım ürünlerinin fiyatlarının hızla düşmesi sonucu,
borçlarını ödeyemeyip, iflas ettiler.
Adadaki
tek banka olan Osmanlı Bankası, sadece tüccarlara kredi verdiği için, köylüler,
kredi ihtiyaçlarını tefecilerden karşılamaktaydı. Taksitlerini zamanında
ödeyemeyen köylülerin toprakları, tefecilerin eline geçerken, tefecilerin
çoğunluğu da giderek, köylü sınıfını sömüren nüfuzlu ve saygın tüccarlara
dönüştü.
ÇİFTÇİLERİN
SORUNLARI VE İLK TARIM KONGRESİ
1920
yılının Ağustos ayında Lefkonuk köyünde köylülerin taleplerini hükümete iletmek
üzere, Kityum papazı tarafından yönetilen bir toplantı sonrasında kurulan 10
kişilik çiftçi komitesinde üç Kıbrıslı Türk de yer almaktaydı. 1922’de benzeri
bir köylü toplantısı Leymosun’da yapıldı.
Nisan
1924’de yine Avukat Kiryakos Rossidis’in girişimi üzerine Lefkonuk’ta bir kez
daha Kıbrıslı Rum ve Türklerin katılımı ile İlk Tarım Kongresi toplandı.
Rossidis, Mağusa bölgesinden bazı Müslüman dini liderlerin de yardımı alarak,
Kıbrıs’ın her yanından 250 Kıbrıslı Rum ve 64 Kıbrıslı Türk temsilciyi bir
araya topladı. Kongrenin sonuç bildirisinde öşür vergisinin kaldırılması ve
acilen bir Ziraat Bankası’nın 500,000
İngiliz paundu sermayeyle kurulması talep edilmekteydi. İlginçtir bu
kongrede Kıbrıslı Türk çiftçiler de yer aldığı için, adanın Yunanistan'a
bağlanması (enosis) gibi siyasi konuların tartışılması reddedilmişti. Seçilen
yürütme komitesinde 12 Kıbrıslı Rum ve 6 Kıbrıslı Türk (Mehmet Ratip (Bodamya),
Ali Vechi (Mari), Hakkı Efendi (Yenağra), Faik Bey (Tera), Ali Hacı Hüseyin
(Fota), H. Asım (Malya) yer almaktaydı.
(Eleftheria, 16 Nisan 1924'den aktaran Y. Katsourides, agy, s.129)
Bu
kongreden kısa bir süre sonra, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk temsilcilerin
katıldığı bir toplantı, Kıbrıs Türk gazetesi Söz’ün Lefkoşa’daki yönetim
binasında yapıldı. Bu toplantıya Lefkoşa’da çıkan dört Kıbrıs Türk gazetesinin
editörleri, Çiftçi Konseyi Yürütme Komitesi’nin dört Kıbrıslı Türk üyesi ve
Rossidis katıldı. Toplantıda her iki toplumu da temsil edecek ve Kavanin
Meclisi’nin siyasi değil, sadece ekonomik sorunları tartışması gerektiği
noktasından hareket edecek siyasi bir Çiftçiler Partisi’nin kurulmasının bir
ihtiyaç olduğu sonucuna varıldı. (Kypriakos Fylax, 24 Aralık 1924'den aktaran
Y. Katsourides, agy, s.130)
Çiftçi Konseyi’nin Yürütme Komitesi’nin Aralık 1924’de
yapılan ikinci toplantısına 15 aktif üyeden 10’u katıldı. Bunların 6’sı
Kıbrıslı Rum, 4’ü Kıbrıslı Türk idi.
Ticari Kulüp’teki bu toplantıda üç yeni üye daha seçildi ve Çiftçi
Partisi’nin kurulması konusu yeniden tartışılarak, üç ay sonra da Lefkoşa’da
İkinci Tarım Kongresi’nin toplanması için çağrı yapıldı. Haziran 1925'deki bu
toplantıda, ilkinden farklı olarak bir temsilci heyetin Londra’ya
gönderilmesini de içeren siyasi konular gündeme getirildi. Bu heyet her iki
toplumdan temsilcilerden oluşacaktı, fakat sunulacak talepler kongre tarafından
belirlenmedi. Rossidis, Kıbrıs’taki her iki etnik toplumun başarılı bir şekilde
ortak ekonomik ve toplumsal çıkarları temelinde beraber çalışabileceklerine
inanmaktaydı. (Laiki, 2 Temmuz 1925'den aktaran Y.Katsourides, agy, s.131)
İngiliz
sömürge yönetiminin köylülerin ekonomik talepleri karşısındaki ilgisiz tavrı
karşısında, komite, girişimlerini sonlandırma kararı aldı. Öte yandan Çiftçi
Partisi girişiminin, Rossidis’in ve bazı diğer burjuva siyasetçilerin kişisel
hırslarına hizmet ettiğine ilişkin bazı eleştiriler yapılmaktaydı. Nitekim
kişisel görüş ayrılıkları yüzünden bu parti kurulamadı. (A. An, İşçi Sınıfının
Geçmişteki Güzel İşbirliği Günleri, Afrika gazetesi, 23-26 Kasım 2005)
Rossidis, Kasım 1925'de yapılan Kavanin Meclisi seçimlerinde Meclis’e girmeyi
başarmasına rağmen, çiftçi borçlarının uzun vadeli kredilere dönüştürülmesi ve
faiz oranının %7’ye düşürülmesi için sunulan bir yasa önerisine karşı çıkmıştı.
(Eleftheria, 12 Mayıs 1926'dan aktaran, Y. Katsourides, agy, s.133)
1925 yılında borçlu köylülere yardımcı olmak amacıyla bir
Ziraat Bankası kuruldu. Çiftçiler, tarımsal sömürü ve tefecilikle mücadele
etmek üzere kooperatiflerde örgütlendiler. 1914 ile 1925 arasında 27 kooperatif
kurulmuşken, 1930’lara gelindiğinde 402 köyde kooperatifler işlev görmekteydi.
(Eleftheria, 6 Kasım 1930’dan aktaran, Y. Katsourides, agy, s.59)
1929 yılında ise Kıbrıslı köylülerin %80’i tefecilere
borçlu idi. Öte yandan, tarım ürünlerini
düşük fiyatla alıp, yüksek karlarla satan tüccar sınıfı, ada ekonomisi
içerisindeki yerini almaya başlamıştı. İngiliz yönetimin adaya gelmesinden
sonra, yerleşim yerleri arasındaki ulaşım da karayollarının geliştirmesi ile
artmış ve ada içi ekonomik faaliyetlerde de bir artış gözlemlenmişti. Sayıları
gittikçe artan küçük esnaf ile ithal ve yerli ürün satan tüccarlar güçlenirken,
kasabalarda şarap ve tütün üretimi alanlarında küçük sanayi birimleri kurulmaya
başlamıştı. Örneğin günümüzde de çalışmakta olan KEO Şarap Fabrikası, 1927’de
Leymosun’da halka açık bir şirket olarak kurulmuştu.
KÖYDEN KASABALARA EMEK GÖÇÜ
Köydeki toprağını faizciye kaptıran çiftçiler,
kasabalardaki küçük fabrikalarda, inşaatta, ticarette ve madenlerde çalışmaya
başladılar. Böylece yoksullaşan köylüler, kasabalardaki işçi sınıfının
oluşmasına önemli katkılar sağladılar.
1929 yılında işçi sınıfının yapısına bakacak olursak şu
tablo ortaya çıkmaktadır: Tarım kesiminde 31,422 kişi işçi olarak çalışırken,
üretim kesiminde 17,901 kişi istihdam edilmişti. İnşaat kesiminde 3,181 kişi
taş ustası veya işçi olarak çalışırken, 8,753 kişi de maden ve taş ocaklarında
çalışmaktaydı. Evlerde 5,011 kişi hizmet verirken, 3,249 kişi de hükümetin
çeşitli işlerinde çalışmaktaydı.
Görüldüğü gibi, işçi sınıfı, 1920’lerde Kıbrıs
nüfusunun ancak yaklaşık %19’unu oluşturan küçük bir kesim olup, yeterince
örgütlenmemişti. Ancak madencilik faaliyetleri, Kıbrıs’ta işçi sınıfının
oluşumunda ve sınıf bilincinde belirleyici bir rol oynamıştır. (Y.Katsourides, agy, s.66)
İLK
İŞÇİ ÖRGÜTLERİ, İLK GREVLER VE İŞÇİ KULÜPLERİNİN KURULMASI
İngiliz
yönetiminin ilk yıllarında işçi sınıfının örgütlenmesi, Osmanlı döneminden
kalan loncalar gibi, herhangi bir siyasi faaliyetten kaçınan birlikler şeklinde
idi. Andreas Fantis, “Kıbrıs’ta Sendikacılık Hareketi” adlı kitabında, bunlara
örnek olarak 1889’daki “Leymosun Kunduracılar Kardeşliği” ve 1890’daki “Lefkoşa
Hizmetliler Umut Birliği” adlı örgütleri vermektedir. (2005, s.30) Andreas
Ziartidis de, bu loncaların daha çok Leymosun ve Lefkoşa’da bulunduğunu
yazmaktadır. (Kıbrıs Sendikal Hareketinin Gelişimi, 1986, s.119) Fantis'in
belirttiğine göre, Kıbrıs'ta ilk grev, 1895 yılında, Yermasoya'da hükümetin
günlük yevmiyelerinden bir kuruş kesmesi yüzünden, 500 hendek kazıcısının
katılımıyla gerçekleşti. İlk sendikaların kurulmasıyla yapılan ikinci grev de,
1922'de komünist Hristos Savvidis'in öncülüğünde Leymosun'lu terziler tarafından
yapıldı. (agy, s.100-101'den aktaran
Y.Katsourides, agy, s.229)
İlk
işçi birliklerinin yanında, çoğunluğu sadece seçim dönemlerinde ortaya çıkan ve
belirli adaylara destek vermek üzere, burjuva siyasetçileri tarafından kurulan
İşçi Kulüpleri vardı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna geldiğimiz zaman, 1918’de
inşaat ve liman işçileri gibi belli mesleklerde işçi ve işverenlerin birlikte
üye oldukları birliklerin ortaya çıktığını görüyoruz.
Adadaki ağır sanayi kesimini oluşturacak olan
maden işletmeleri, Kıbrıs’ın İngiltere tarafından ilhak edildiği yıl olan
1914’de, bakır madenini çıkarmak amacıyla, Kanada ve Amerikalı şirketler
tarafından kuruldu. İngiliz yönetimi tarafından kendilerine özel ayrıcalıklar
tanınmış olan bu yabancı şirketler, köyden kasabalara gelen işçileri
çalıştırmaya başladılar. İşçi sınıfı, madencilik kesiminin ortaya çıkmasından
önce, toplam nüfusun sadece %6’sını oluştururken, 1931’de madencilerin sayısı
8,000 gibi yüksek bir rakama ulaşacaktı.
KIBRIS’TA
İLK SOSYALİST HAREKETLER
İdeolojik
etkileşimleri 1917 Rus Ekim Devriminden alan Kıbrıslı ilk komünist gruplar,
1921’de oluştu. Aslında sosyalist fikirler, daha 1914’lerde Kıbrıs’a ulaşmış ve
Yunanistan’daki sosyalist hareketin gelişmesini izleyen ve Leymosun’da bir grup
aydının oluşturduğu “Nazoraios”
edebiyat çevresinde benimsenmişti. İlk Marksist fikirler de, Leymosun’a
demirleyen Yunan gemileri ile adaya gelen küçük bir grup entelektüel ve
gemiciler yoluyla ulaştı. Yunanistan Komünist Partisi’nin Yunanca yayınları bu entelektüeller
eliyle, Atina ve İskenderiye üzerinden düzenli bir biçimde adaya getirilmekte
ve ilişki kurdukları işçiler ve zanaatkârlar tarafından okunmaktaydı. Bu
entelektüel grubun, sınıfa dayalı ilk inşaat işçileri sendikasının 1919’da
kurulmasına önemli bir katkısı oldu ve adadaki sömürüye karşı ilk işçi
protestoları duyulmaya başladı. Bunun
ardından kısa süre içinde sigara ve tütün işçileri örgütlendiler. 1920’de
kunduracılar sendikası kuruldu. Bunu fırın işçileri, terziler, berberler,
marangozlar gibi birçok işçi birliği izledi.
Kıbrıslı
Rum araştırmacı Mihalis Mihailidis, "Kıbrıs Türk İşçi Sınıfı ve Kıbrıs
İşçi Hareketi" adlı makalesinde (şu kitap içinde, Derleyen: Masis
Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.299-340) Kıbrıs'ta
kurulan ilk sendika ile ilgili olarak şunları yazmaktadır:
"Kıbrıs'taki işçi hareketi, 1920 yılına
kadar bariz herhangi bir kimliğe sahip olmayıp, çocukluk dönemindeydi.
Kıbrıs'taki işçi hareketinin tarihi, o sıralarda önemli sayıda mavi yakalı
nüfusa sahip olan ve (Lefkoşa'dan sonra en büyük) önemli ticaret kasabası olan
Leymosun'da 1919'da başlar.
19. yüzyılın sonuna doğru sınıf bilincinin yavaş
yavaş gelişmeye başladığı görülmekteyse de, ilk işçi grubunun açık hedeflerle
kurulduğu Nisan 1919 tarihine kadar pek bir şey olmaz. Bu tarihte kurulan
İnşaat İşçileri Birliği'dir. (Kiryx, Lefkoşa, 3.5.1919, s.3) ve Kıbrıs'taki ilk
işçi sendikası olup, kendi kimliğini oluşturma yolunda işçi sınıfı tarafından
atılan ilk adımdır. Sınıf savaşı, inşaat işçilerinin mali durumlarını
iyileştirmek için işverenlere karşı örgütlenmeleriyle başlamıştır. İnşaat
İşçileri Birliği, inşaat çırakları, tütün işçileri, liman işçileri, terziler,
dülgerler ve ekmekçiler gibi diğer dallarda da birçok birliklerin oluşturulması
yolunu açmıştır. (Kiryx, Lefkoşa, 13.9.1919, s.2)
Bu işçi birliklerinin üye sayısı hızla artarak 257'ye
ulaştığında, oldukça güçlü bir konuma geldiler. Leymosun'daki ekmekçilerin
çoğu, sendika üyesiydiler ve İnşaat İşçileri Birliği, ya da İnşaat Çırakları
Birliği dışında kalanişçi sayısı çok azdı. Bu birliklrin tüzükleri, çoğu kez
Yunanistan'daki işçi birliklerininkini temel almaktaydı. Ama bu birliklerden
bazılarının, örneğin inşaat ve tütün işçileri birliklerinin ne doğru dürüst bir
hedefi, ne de gelişmiş bir dayanışma bilinci vardı. Daha çok, yardım ruhuna
sahip olma özellikleri vardı. Bu nedenle, çok geçmeden kendilerini ya sahte
işçi unsurlarının, ya da onlardan yarar sağlamak için işçilere gizlice yanaşan
tanınmış politikacıların etkisi altında buldular.
Bazı Kıbrıslı Türk işçiler, önce İnşaat İşçileri
Birliği'ne katıldılar. Birinci elden alınan bilgiler, örneğin İnşaat Çırakları
Birliği'ne üye bazı Kıbrıslı Türk işçilerin, 1930'lu yılların başındaki grev ve
diğer işçi mücadelelerinde ön saflarda olduklarını göstermektedir. İnşaat
İşçileri Birliği'ne üye Türk işçiler, hem kendi işçi birliklerinin yeniden yapılandırılmasında,
hem de 1924'de Leymosun'daki bütün işçi kuruluşlarını tek bir tüzük altında
toplayan Leymosun İşçi Merkezi'nin oluşturulmasında rol almışlardı. Kıbrıslı
Türk işçiler ayrıca, Leymosun kazası içinde sosyalist fikirlerin
geliştirilmesinde, sınıf mücadelesi ve bilincinin yayılmasında ön
saflardaydılar. Gilan'lı Hasan Hilmi 1933 yılında hükümete karşı
"yıkıcı" eylemlerde bulunma ve "komünist propaganda" yapma
suçlarından Leymosun mahkemesinde cezaya çarptırılmıştı (Hronos, Lefkoşa,
4.10.1933)"
KIBRIS
KOMÜNİST PARTİSİNİN KURULUŞU VE MÜCADELESİ
Yunanistan’dan
gelen sol yayınları okuyan Leymosunlu bir grup memur ve işçi, ilk komünist
grubu oluşturdu. 1921’de üç Leymosunlu Rum tarafından başlatılan hareket, bir
yıl sonra 30 kişiyi örgütleyebilmişti.
Ekim-Kasım 1922’de “Kıbrıs İşçi Partisi” adı altında örgütlenme kararı alan bu grup,
başka bir sosyalist kişi olan avukat Panos Fasuliyotis ile temasa geçerek,
Aralık 1922’de iki ayda bir çıkan “Pirsos”
(Meşale) gazetesini yayımlamaya başlar. Gazetenin ilk sayısında işçi ve
köylülerin siyasal örgütünü oluşturma çağrısı yer alır. Parti, adını Haziran
1923’de “Kıbrıs İşçi ve Köylü Partisi” ve Kasım 1923’de de “Kıbrıs Komünist
Partisi” olarak değiştirir. Ama bu defa da İngiliz Sömürge Yönetimi harekete geçerek,
"Pirsos" dergisine dava açar ve Fasuliyotis’i üç ay hapse mahkûm
eder. “Pirsos” gazetesi, Ocak 1924’de kendi kendini Kıbrıs Komünist Partisi
(KKK)’nin resmi yayın organı olarak ilan eder. Mart 1924’de yapılan son
duruşmada siyasal görüşlerinden vazgeçtiğini açıklayan Fasuliyotis, parti ile
ilişkisini sonlandırır. Ocak 1925'de de "Pirsos" gazetesinin yayınına
son verir. Leymosunlu komünistler çok geçmeden yeni bir önder
bulacaklardır.
Leymosun’daki şarap fabrikası, liman ve diğer yerel
sanayilerde çalışan işçiler, diğer kasabalardakilere kıyasla daha
bilinçliydiler. Önderliğini birkaç aydının yürüttüğü komünist hareket, 1924
yılı başında İngiliz sömürge yönetiminden kırsal bölgelerdeki borç ödemelerinin
durdurulmasını istedi ve fakir köylülerin mali sorunlarına ilgi gösterdi. Bir
Ziraat Bankası kurulması istendi. İşçilerin yaşam koşullarının
iyileştirilmesini, ilerici bir çalışma yasasının çıkarılmasını, ücretlerin
artırılmasını, çalışma saatlerinin 14-12 saatten 8 saate indirilmesini talep etti.
O yıllarda İngiliz sömürge yönetimi altındaki adada,
yaşam düzeyi çok düşük olup, yaygın fakirlik ve cehalet kol geziyordu.
Kıbrıs’ın yeraltı zenginliği olan madenler, İngiliz ve Kanada sermayesi
tarafından çalıştırılıyor, en iyi maden işçisine 12 saatlik işgünü için iki
buçuk şilin ücret veriliyordu ki o zamanın bir şilini ile sadece iki buçuk okka
ekmek alınabilirdi.
Atina'da tıp eğitimi gördüğü sırada Yunanistan
Komünist Partisi (KKE) üyesi olan Kıbrıslı Dr. Nikolas Yiavopulos’un 1924’de
geri Leymosun’a dönmesi ardından kurulan “İşçi Kulübü”, kasabadaki işçilerin
çalışma koşullarını iyileştirmeyi kendine amaç edinmişti. Aralık 1924’de
sayıları 35’e çıkan Leymosunlu komünistler, 1 Ocak 1925’den itibaren 15 günde
bir, “Neos Anthropos” (Yeni İnsan)
adlı bir gazeteyi yayın hayatına soktular. Gazete, gerek milliyetçi Rum
liderliği, gerekse İngiliz sömürge yönetimi ile birçok polemiğe girdi. Bu arada
kırsal bölgede de etkinliğini göstermeye başlayan Emekçiler Kulübü, Leymosun
kazasındaki Yermasoya, Gilani ve Piskobu köylerinde, topraklarını faizcilere
kaptıran köylüleri örgütledi.
Kıbrıs’taki ilk komünist yayınlardan biri olan “Neos
Antropos” ile Birlik adlı Kıbrıs Türk gazetesinin iyi ilişkiler içinde olduğu
görülmektedir. Birlik gazetesi, 30 Ocak 1925 tarihli (Sayı:53) nüshasında,
Leymosun’da yayımlanan Neos Antropos gazetesinin yazarları adına H.Solomonidis
tarafından kaleme alınmış olan bir mektubu yayımlamıştı. Bay Solomonidis, “Neos
Antropos” gazetesinin ilk sayısının çıkması nedeniyle, Birlik gazetesinin
gönderdiği mektuba teşekkür etmekteydi. Bay Solomonidis, Birlik gazetesini
büyük bir ilgi ile izlemekte olduklarını ve karar vermiş olmalarına rağmen,
Leymosun’da Türkçe basabilen basımevi olmadığı için, gazetenin yarısını Türkçe
olarak basmayı başaramadıklarından üzüntü duyduklarını belirtmekteydi. Birlik
gazetesi de, bir sonraki nüshasında, Neos Antropos’un bir makalesini Türkçe
olarak yayımlamıştı. Bu makalede, Kıbrıs halkının, Yunan idaresinde yaşamak
uğruna, İngiliz idaresinden ayrılmak istemediği belirtilmekteydi.
22 Nisan 1925’de Leymosun’da yapılan Panhelenik
Oyunlar nedeniyle milliyetçilere karşı bir bildiri yayımlayan komünistler,
Kıbrıs’ın bağımsızlığını istediler. İngiliz yönetimi, Dr. Yiavopulos’u, adadaki
barış ortamını tehlikeye soktuğu gerekçesiyle, 5 Temmuz 1925’de Atina’ya
sürgüne gönderdi. Kasım 1925’de Leymosun’daki Emekçiler Kulübü’nün ileri gelen
üyelerinin evlerine ve kulüp binasına baskın yapılarak, kitap ve diğer yayınlar
toplandı. Daha sonraki yıllarda Troçkist görüşleri savunduğu için partiden
ihraç edilecek olan Dr. Yiavopulos’un yerine, Kostas Skeleas geçti.
Sömürge yönetimin Ziraat Dairesi’ndeki görevinden
istifa edip, Moskova’da eğitim
gören ve daha sonra Yunanistan’da yaşamaya başlayan Haralambos Vadiliyotis’in Kıbrıs’a
yaptığı bir ziyaret sırasında, 14 Ağustos 1926’da gizli olarak yapılan bir
toplantıda, Kıbrıs Komünist Partisi (KKK) resmen kuruldu. Partinin ilk Genel
Sekreterliğine Kostas Skeleas getirildi. Partinin kurulmasından önce
komünistler, Marksist-Leninist fikirlere karşı burjuvazi tarafından halk
arasında yayılan güvensizlik duygularını gidermek ve yeni devrimci fikirleri
benimsetmek için büyük çaba sarf etmişti. Daha önceden örgütlenmiş bulunan
işçi, gençlik ve kadın kuruluşlarından 22 temsilcinin katıldığı KKP’nin bu 1.
Kuruluş Kongresi’nde kabul edilen programda, şu amaçlara ulaşmak hedeflenmişti:
“1. Günümüz
kapitalistlerince zincire vurulmuş olan Kıbrıs’taki sınıfların örgütlenmesi ve
içinde yaşadıkları ekonomik koşulların iyileştirilmesi için mücadele etmek.
2. Kıbrıs’ın Birleşik Krallığın emperyalist boyunduruğundan kurtulması ve
siyasal bağımsızlığına kavuşmak için mücadele etmek.
3. İşçi hareketinin uluslararası dayanışmasının
Kıbrıs’ta gelişmesi ve Kıbrıs’taki işçi ve köylülerin mücadelesiyle, diğer
ülkelerdeki meslektaşlarının mücadelesini birleştirmek.” (Neos Anthropos, 24
Aralık 1926)
KKP’nin yayımladığı “Politik ve Ekonomik Durum Üzerine Tezler”de ilk defa
anti-emperyalist birlik cephesi fikri ortaya atılmış ve Lenin’in önemle
üzerinde durduğu işçilerle köylülerin ittifakı, “bugün var olan durum açısından tarihsel bir zorunluluk ve emperyalizm
ile kapitalizmin devrilmesi için vazgeçilemeyecek bir koşul” olarak
tanımlanmıştı.
1. Kongre’de alınan kararlarda, başta madenlerde
çalışanlar olmak üzere, bütün işçilerin, bilinçli profesyonel örgütlerde bir
araya gelmeleri gerektiğine parmak basılıyordu. Bu örgütler, bütün Kıbrıslı
işçileri kapsayan bir üst örgütte birleşmeliydi. Kadınlarla ilgili olarak, her
iki cinsin evlilikte ve ücretlerde eşit tutulması gerektiği ve anneler için
doğum kliniklerinin açılması savunuluyordu. Gençlerle ilgili olarak, 14 yaşın
altındaki çocukların çalıştırılmaması, muhtaç öğrencilere parasız öğrenim
olanağının sağlanması talepleri yükseltilirken, komünist gençlerin adada çok
sevilmeye başlanan atletizm çalışmalarında şampiyon olmaları gerektiği
vurgulanıyordu.
KKP’nin
ilk kongresinde öne çıkarılan ve milliyetçi Rumlar ile adanın Yunanistan'la
birleşmesini (enosis) savunanların ağır eleştirilerine yol açan bir başka hedef
de şu şekilde ifade edilmişti: “Britanya’nın
Kıbrıs’taki işgaline karşı alternatif, şu anda enosis değil (ki bu hedef,
sadece burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin çıkarlarına uymakta olup, daha
çok şovenist bir eğilim olarak mahkum edilmiştir), Üçüncü Enternasyonal’in
kurulması için çaba gösterdiği Sosyalist Balkan Federasyonu’na bağımsız
Kıbrıs’ın da katılmasıdır.”
Tartışmaların artması üzerine 1927 yılında sırf bu
konuyu görüşmek üzere olağanüstü bir kongre yapan KKP, Yunanistan’la birleşme
(enosis) konusunda bir açık tavır belirlemeden, “sömürgecilere karşı mücadelede birleşik cephe” görüşünü
destekleyeceğini duyurdu. Bu görüş zaten partinin kuruluş tezlerinde yer almış
ve daha sonra özellikle “Neos
Anthropos” gazetesinde işlenmişti.
1927 yılının KKP açısından bir diğer önemi de, İngiliz
sömürge yönetiminin aynı yıl içinde, yığınları eğitmek ve sosyalizm ülküsünü
yaymak için çalışan Kıbrıs soluna karşı ciddi bir kampanyayı başlatmış
olmasıdır. 1921’de kabul edilen “İsyana Teşvik Edici Yayınlar Yasası”na
dayanılarak, Lenin’in “Kratos ke
Epanastasis” (Devlet ve Devrim) adlı eseri ile “Kokkino Proto Maia” (Kızıl 1 Mayıs) gibi kitaplar yasaklandı.
11 Aralık 1928’e kadar yasaklanan sol yayınların sayısı 15’e çıkmıştı.
Komünistlerin artan etkinliğini kırmak amacıyla, 1928 yazında Ceza Yasası’nda
yapılan değişiklikler üzerine KKK, 1 Ocak 1929’dan itibaren daha çok yeraltı
çalışması yapma kararı aldı.
Parti gazetesi “Neos
Anthropos”, yeni bir yasa ile getirilen 200 liralık depozitoyu
yatıramadığı için 27 Ağustos 1930’da yayımını durdurmak zorunda kaldı. Ama kısa
bir süre sonra, 15 günde bir çıkacak “O
Neos Ergatis” (Yeni İşçi) adlı gazetenin yayımına başlandı.
Aralık 1930’da Moskova’ya yaptığı bir geziden dönen KKP
Genel Sekreteri Vadiliyotis, komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle
mahkemeye verildi, ama suçsuz bulunarak beraat etti. KKP, Komünist
Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin 1931 baharında yaptığı 11. Toplantı’da
Komintern üyeliğine kabul edildi. (Kemal Cankat, Ekim Devriminin Kıbrıs İşçi
Sınıfının Siyasal Örgütlenmesine Etkisi, Söz gazetesi, 6-13 Kasım 1987)
KKP’NİN
KIBRISLI TÜRKLERLE İLİŞKİLERİ
Kıbrıs
Komünist Partisi (KKK)'nin kuruluşunda herhangi bir Kıbrıslı Türkün yer
almadığı bilinmektedir. Kıbrıslı Rum tarih araştırmacısı Yiannos Katsourides,
"Kıbrıs Komünist Partisi Tarihi" adlı kitabında şu bilgileri
vermektedir:
"Parti arşivleri
günümüze ulaşmadığı için bu konuyla ilgili kısıtlı bilgi vardır. 1941 (KKP,
AKEL olduğunda) öncesinde Parti'nin katmanlarına katılacak önemli sayıda
Kıbrıslı Türkü çekmeyi başaramadığı görülür. Bazı raporlar, Leymosun'dan Kemal
Ahmet adlı bir Kıbrıslı Türkün KKP Merkez Komitesi'nin üyesi olduğunu belirtir,
ancak diğer bölgelerdeki Kıbrıslı Türklere dair bilgi yoktur. Engellere rağmen
bazı Kıbrıslı Türkler sonuç olarak sendika hareketine katılmış ve idari
organlara seçilmişlerdir." (Lefkoşa 2014, s.184-185)
Katsourides, Neos Anthropos gazetesinin 21 Mayıs 1927 tarihli
nüshasında yer alan bir makalede, Leymosun'daki İşçi Merkezi'nde yapılan 1
Mayıs kutlamasında Türk ve Rum işçilerin kardeşliğine değinildiğini ve bu
toplantıda bir konuşma yapan ve Leymosun'daki İngiliz Komiserine bir karar
metnini sunan komiteye de seçilen Ali Feruzi adlı bir Kıbrıslı Türk işçisinden
söz edildiğini aktarmaktadır. (agy, s.184'deki dipnot)
Katsourides,
Dimitris Kulluras adlı kişinin yayımlanmamış bir röportajında, KKP'nin ilk
yıllarında bile birkaç Kıbrıslı Türkün inşaat işçileri birliğinin parçası
olduğunu, bazılarının Kıbrıslı Rum yoldaşlarla ortak grevlere katıldığını, 12
Kıbrıslı Türkün de KKP tarafından kurulan atletizm kulübüne üye olduğunu
belirttiğini yazmakta ve şöyle devam etmektedir: "Kulluras ayrıca Leymosun
İşçi Merkezi tüzüğünün Kıbrıslı Türkler, işçi sendikaları ve hedeflerinin
sebebini anlayabilsinler diye Türkçeye çevrildiğini de anımsar. Haziran 1930'da
Kıbrıslı Türk Ahmet Fethullah'ın yazdığı mektup, Parti basınında yayınlanmış,
Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında ortak örgüt kurma ihtiyacı çağrısı
yapmıştır. (Neos Anthropos, 13 Haziran 1930)" (agy, s.185)
Yukarıdaki bilgileri destekleyen ve bir başka Kıbrıslı
Rum araştırmacı olan Mihalis Mihailidis’in bize verdiği bilgilere göre, bazı
Kıbrıslı Türk işçiler, Nisan 1919’da kurulmuş olan İnşaat İşçilerinin
Sendikası’nda Kıbrıslı Rumlarla birlikte örgütlenmişler ve 1924’de tek bir
örgüt çatısı altında bütün işçileri örgütlemiş olan Leymosun İşçi Merkezi’nin
faaliyetlerinde Kıbrıslı Türk işçiler de yer almıştı. Kıbrıslı Türklerin,
Merkezin amaç ve hedeflerini öğrenebilmeleri için, Leymosun İşçi Merkezi’nin
tüzüğü, Türkçeye de çevrilmişti. Kıbrıs Komünist Partisi’nin kurucularından
olan Yannis Lefkis, anılarında, İşçi Merkezi’nin tüzüğünün iyi Rumca bilen
Mustafa adlı bir Kıbrıslı Türk tarafından Türkçeye çevrildiğini ve bu kişinin
sonradan Türkiye’ye göç ederek, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nda bir süre
çalıştığını yazmaktadır. Merkezin açılış törenine hem Kıbrıslı Türkler, hem de
Kıbrıslı Rumlar katılmış ve tüzük, oybirliği ile kabul edilmişti. (Mihalis
Mihaelidis, Kıbrıs Türk İşçi Sınıfı ve Kıbrıs İşçi Hareketi, (şu kitap içinde,
Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.299-340)
KKP'nin
daha sonraki çalışmalarına bazı Kıbrıslı Türklerin katıldığı, İngiliz Sömürge
Yönetimi'nin polis belgelerinde kaydedilmiştir. Katsouridis, AKEL müzesinde saklanan
ve polis müfettiş yardımcısının Lefkoşa polisi yerel komutanına hitaben kaleme
aldığı, 10 Ağustos 1931 tarihli bir polis raporunda, Salim Aziz Bulli
(müzayedeci), Ahmet Hulusi (manav) ve Mustafa Naim Hoca (terzi) adlı üç
Kıbrıslı Türkün toplumları içerisinde öncü komünistler olarak adlandırıldığını
aktarmaktadır: "Üç adam da komünizm üzerinde Vatilyotis tarafından
eğitiliyordu. Aynı polis raporu Ahmet Hulusi'nin 200 Türkü komünist olarak
yazdırdığını iddia eder. Üç gün sonra Türkçe gazete Söz, komünist harekete
katılan Kıbrıslı Türklere "Sürüden ayrılanı kurt kapar" başlığıyla
gönderme yapmıştı. (Söz, 13 Ağustos 1931, s.1-2) Bu dağınık raporlar sayıları
az olmasına rağmen bazı Kıbrıslı Türklerin KKP'yle ilişkili olduklarını
gösterir. Bahsi geçen rakamlar büyük ihtimalle bir tepki doğurmak için
abartılmıştı." (agy, s.185)
Bu dönemde sendikal çalışmalar çerçevesinde Türkçeye
çevrilip, Lefkoşa’da 20 Ekim 1931 tarihinde basılmış olan bir başka kulüp
tüzüğünden de söz etmek gerekir. Bu, 16 sayfa tutan “Lefkoşa Amele Kulübü”ne
ait “Nizamname-i Esasisi”dir. 500 adet
basılarak, tanesi bir kuruşa satılmıştı.
Kıbrıslı
Türk tarih araştırmacısı Altay Nevzat da, "Kıbrıs Türkleri Arasında
Milliyetçilik: İlk Dalga" (Nationalism amongst the Turks of Cyprus: The First
Wave), Oulu University Press, 2005) başlıklı kitabında, bazı Kıbrıslı Türklerin
KKP ile yakın ilişkileri ile ilgili olarak aşağıdaki bilgileri aktarmaktadır:
“- İngiliz Sömürge Valisi Storrs'un İngiltere Devlet
Bakanına gönderdiği 4 Haziran 1931 tarihli bir raporda şöyle denmektedir:
"Komünist hareket hızla yayılmaktadır. Polis tarafından kaydedilmiş olan
komünistlerin sayısı son altı ay içinde 181'den 365'e çıkmıştır. (agy, s.327)
-
KKP Genel Sekreteri Kostas Skeleas'ın, "Kıbrıs'ta Komünizm: Tehlikenin
Sesi ve Kapitalistlerin Korkusu" başlıklı bir duyuruyu bastırıp,
dağıttığını belirten bir rapordaki bilgilere göre, Skeleas, milliyetçilerin
komünistleri hainler olarak göstermeleriyle alay ederek, onların Kıbrıs'a
"bizim Elen olan Adamız" diye atıfta bulunmalarına karşı çıkmakta ve
"adanın 60,000 Türkü de barındırdığını unutmakta oldukları"na dikkat
çekmekteydi. (Yerel Polis Komutanından Polis Başkomutanına yazılmış raporun
eki, 27 Temmuz 1931, SA1/1273/1922, 386. (agy, s.327)
-YKP
tarafından KKP’ye gönderilen ve Skeleas’ın da imzasıyla onayladığı Temmuz 1931
tarihli bir duyuruda belirtildiğine göre, partiler, milliyetçilerin savunmakta
olduğu Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesi talebine kesinlikle karşı olup,
Kıbrıs'ın tam olarak siyasal bağımsızlığından yanaydılar. (Yunanistan Komünist
Partisi Merkez Komitesi Politbürosu’ndan Kıbrıs Komünist Partisi Merkez
Komitesi Genel Sekreteri’’ne, Temmuz 1931. agy, s.328)
-Her
şeye rağmen, Kıbrıs’taki komünist hareketin çok az Türk üyesi olduğu
anlaşılmaktadır ve Türk sempatizanların adlarına, İngiliz dosyalarında ve
Kıbrıs Türk basınında bu konuda çok seyrek rastlanmaktadır. Bununla birlikte,
Ekim 1931 isyanından hemen önce, harekete daha çok sayıda Türkü çekmek için
yeni çalışmalar yapılmıştı. KKP duyurularında enosis hedefinin reddedilmesi
sorununa daha büyük dikkat gösterirken, ayrıca daha dolaysız çabalar da vardı.
Örneğin, 3 Ağustos 1931 günü Lefkoşa’daki Türk sakinler arasında dağıtılan
Türkçe bir duyuruda, işçilere yapılan bu çağrıyı imzalayan 17 kişiden ikisi
Türk idi: Terzi olduğu belirtilen Mehmet Hüseyin ve boyacılık yapan Mehmet Emin
İbrahim. (Yerel Polis Komutanından Polis Başkomutanına yazılmış rapor, 4
Ağustos 1931, SA1/607/1931, 27, agy, s.328)”
PEO
Sendikasında yöneticilik yapmış olan Pavlos Dinglis, 19 Haziran 2003'de PASİDİ
lokalinde sendikacı Andreas Ziartidis'i anma etkinliğinde yaptığı konuşmada,
sözü edilen bu bildirinin 28 Temmuz 1931 tarihini taşıdığını ve Rumlarla
Türklerin sendikalarda örgütlenmeleri için "Lefkoşa ve çevre köyleri işçilerine"
ortak bir çağrıda bulunduğunu belirtmekte ve çağrıyı imzalayan üçüncü bir
Kıbrıslı Türkün ismini Mustafa Hıfzı olarak vermektedir. (A.An’ın notu)
“-10
Ağustos tarihli gizli polis raporuna göre, Lefkoşa’da müzayedeci Salim Aziz
Bulli ile bakkal Ahmet Hulusi işleri ilerletmiş ve “Türk komünistlere önderlik
yapmayı üstlenerek”, Vatiliyotis (Kızıl 102)’in evini sık sık ziyaret ederek,
komünizm hakkında dersler almaktadırlar.” “Ülke dışından Türkçe komünist
kitaplar almak için mektup yazmış” olmaları yanında, Rapor “Ahmet Hulusi’nin
200 Türkü komünist olarak kaydettiği”ne ilişkin olası bir bilgiden de söz
etmekteydi. Rapordaki en ilginç açıklama da şuydu: “Salim Aziz’i Türk
komünistler için Başkan, Ahmet Hulusi’yi de Sekreter olarak atamaya karar verdiler.”
(Polis Müfettiş Yardımcısından Yerel Polis Komutanına Rapor, 10 Ağustos 1931,
SA1/607/1931, 452. agy, s.328-329)”
1920’lerin sonu ve 1930’ların başında,
Kıbrıs’ta kuraklık ve yoksulluk hüküm sürerken, dünyada da ekonomik kriz vardı.
Kıbrıs halkı, sosyalizm fikirlerine yönelmiş ve işçi sendikalarında
örgütlenmeye başlamıştı. Öte yandan, İngiliz sömürge yönetimi, ceza yasasını
değiştirip, solcu kitapları yasaklayarak, işçi sınıfı hareketinin gelişmesini
engellemeye çabalamaktaydı.
30
Kasım 1925 tarihli Neos Anthropos gazetesi, Kavanin Meclisi'ndeki Kıbrıslı Rum
temsilcilerin yeniden enosis (Yunanistan'la birleşme) çağrısı yapmaları üzerine
onları sert bir şekilde eleştirir.
Haziran 1930'da Kıbrıs'ta yapılan seçimlere KKP,
"otonomi" (özerklik) sloganı ile girer ve seçimleri kaybeder.
21 Ekim 1931 günü Rumlar, sömürge yönetimine karşı
ayaklanır. KKP, Kilise'nin enosis propagandasına karşıdır. Parti
kararına göre, toplantılara katılınacak, ama enosis yerine "otonomi"
istenecekti.
"KKP, işçi ve köylülerin acil ekonomik taleplerinin
yerine getirilmesi, milliyetçi-enosisçi liderlerin ihaneti ile krşı devrimci
sloganları "enosis"in teşhiri, milliyetçi liderlere rağmen emekçi
Türk ve Rumların emperyalizme karşı Birlik Cephesi'nin kurulması ve özgür işçi
ve köylülerin Kıbrıs Sovyet Cumhuriyeti için mücadele etmektir." (International Press Correspondence, 17 Aralık 1931)
16 Ağustos 1933 günü kapatılarak, hakkında kovuşturma
açılan KKP, Komintern'in 1935'de yapılan 7. Kongresi'nden sonra yeni "Halk
Cephesi" politikasını hayata geçirmek için Yunanistan'la birleşmeyi
programına alır. Ama parti yasadışı çalışmakta olup, faaliyetleri çok
kısıtlıdır. (A.An, KKK/AKEL Belgelerinde Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kıbrıs
Türk Toplumuna İlişkin Kronolojik Değerlendirmeler - şu kitap içinde, Derleyen:
Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.170-171)
Kıbrıslı
Rum milliyetçilerin İngiliz sömürge yönetimine karşı 21 Ekim 1931’de
ayaklanması ardından, anayasa ortadan kaldırılır. Kavanin Meclisi kapanır ve
siyasal faaliyetler yasaklanır. Artan baskılara rağmen çalışmalarını sürdüren
KKP ile aralarında Kıbrıs İşçilere Yardım Derneği’nin de bulunduğu 8 komünist
örgüt, yapılan yeni yasa değişikliklerinden sonra 16 Ağustos 1933’de yasadışı
ilan edilir. Aradan bir hafta geçmeden KKP liderleri Vadiliyotis ile Skeleas,
ülke dışına çıkarılır. KKP bu dönemde daha çok, işçilerin ekonomik
örgütlenmesine ağırlık verir.
1941 yılında siyasal partilerin kurulmasına yeniden izin
verilmesi ile, çalışmalarını illegal olarak sürdüren KKP'nin aldığı bir karar
üzerine AKEL kurulacaktır. 27-28 Ağustos 1949'da yapılan AKEL 6. Kongresi,
"enosis ve yalnız enosis" sloganını savunan Ezekias Papayuannu'nun
Genel Sekreterlik görevine atanmasını onaylar. Kongre, ayrıca AKEL'in bir küçük
burjuva partisi olmaktan çıkıp, gerçek bir proleter partiye dönüşmesi kararını
alır. Parti yönetimine gelen yeni ekip, eski parti yöneticilerini İngilizlere
hizmetle suçlayarak, parti hatalarından sorumlu olarak niteler. (A.An, KKK/AKEL
Belgelerinde... s.175-176)
SENDİKAL YAŞAMIN
DÜZENLENMESİ
1929
ile 1934 yılları arasındaki ekonomik bunalım, sınıf bilincinin gelişmesinde
önemli rol oynadı ve binlerce topraksız köylü, proleterleşti ve köylerden
kasabalara geldi. Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimi, Ocak 1932'de ilk
sendika yasasını geçirerek, Kıbrıs sendika hareketini resmi olarak tanımış
oldu. Bu yasa, bir sendikanın kurulması için gerekli işlemleri belirlemekteydi.
Kaydını yeni yasaya göre 11 Mayıs 1932'de ilk olarak yaptıran 1931'de Lefkoşa'da
kurulan Kunduracılar Sendikası idi. 1935'de ayakkabı fabrikasında çalışan
Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçilerinin çalışma saatlerinin azaltılması ve
ücretlerin artması için yaptıkları ortak grev başarı ile sonuçlandı.
Bu başarılı eylemden sonra 1936'da
berberler, Mağusa'da inşaatçılar, 1937'de Lefkoşa'da özel çalışanlar, 1938'de
matbaacılar ve 1938'de Lefkoşa'da inşaat işçileri sendikalarını kurdular.
1938'in sonunda Lefkoşa fırın işçileri, Leymosun'daki bakırcılar, Mağusa ve
Lefkoşa'daki marangozlar ve Lefkoşa demiryolu işçileri sendikalarını
kaydettirdiler.
Kıbrıs’taki ekonomik ve sosyal, başlangıçta
sendikacılığın gelişmesi için uygun değildi. İngiliz Sömürge Yönetimi,
1930’larda milliyetçi ve komünist faaliyetler yürüttükleri gerekçesiyle sendikal
hareketi baskı altında tutmaktaydı. 1929-1934 yıllarındaki kapitalist sistemi
sarsan ekonomik bunalım, Kıbrıs’ın az gelişmiş ekonomisini de etkiledi.
Köylerden kasabalara gelen binlerce işçi, madencilik ve inşaat kesimlerinde iş
aramaya başladılar. 1932-1938 yıllarında madencilik ve inşaat kesimi hızla
gelişme gösterirken, alkollü içki, tütün ve kundura üretimi de gelişti.
1932 yılında kabul edilen Sendikacılık Yasası ile 1940’ın
sonuna kadar 62 yeni sendika kurulup, kaydını yaptırırken, üye sayıları 3,389’a
çıktı. Genç sendika hareketinin çözümlemesi gereken birçok ciddi işçi sorunu
arasında şunlar vardı: Günde 15 saat olan çalışma saatlerinin azaltılması,
günde 2 şilini geçmeyen yevmiyelerin artırılması, işçilerin örgütlülüğünün
güçlendirilmesi ve sendika yasalarının tanıtılması. İngiliz sömürge yönetiminin
1931’den sonra yürürlüğe koyduğu baskıcı yasalar ve tüzüklerin kaldırılması ve
özellikle işçilerin toplanma, örgütlenme, ifade özgürlüklerine getirilen
yasakların kaldırılması gibi görevler de gündemdeydi. Bu hedeflere ulaşmak için
işçi sınıfının ve bütün küçük sendikaların birliği gerekliydi. İngiliz sendika
geleneğine uyarak, işkollarına göre örgütlenen sendikalar, Ağustos 1939’da ilk
Tüm-Kıbrıs Birlik Kongresi’ni yaptılar ve 1941’de “Tüm-Kıbrıs Sendikal Birliği”
(PSE) oluşturuldu.
Kasım
1941’de toplanan Sendikalar Konferansı sonucunda oluşturulan Tüm-Kıbrıs Sendika
Komitesi (PSE), bir dizi işçi talebini resmi makamlara iletmeye başladı: 8
saatlik iş günü, ücret artışı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sosyal
sigorta, hayat pahalılığı ödeneği vb.
PSE sendikasının üye sayısı 1935’de 2,544 iken,
1945’de 12,961’e ulaştı. Bu durumdan endişeye kapılan Kıbrıslı işverenler ve
İngiliz sömürge yönetimi, 1943’de sağcı, muhafazakâr “Kıbrıs İşçilerinin
Federasyonu (SEK)”nu kurdular.
İşçi
mücadelesini kararlılıkla sürdüren PSE, 1946 yılı başında İngiliz Sömürge
Yönetimi tarafından İngiliz aleyhtarı propaganda yapmakla suçlandı. Sendikanın
önderleri tutuklanarak, bir yıl ile bir buçuk yıl arasındaki sürelerle hapis
cezalarına çarptırıldılar. Tutuklanmayan diğer sendikacılar, aynı yıl içinde
“Tüm-Kıbrıs İşçi Federasyonu” (PEO)’nu kurarak, PSE’nin mücadelesini devam
ettirdiler. PEO’nun girişimiyle 1946’da, sosyal sigorta için mücadele
başlatılırken, 1948’de ilk sendika sosyal güvenlik fonu ile ilk Sendika
Polikliniği kuruldu. Aynı yıl içinde işverenler de sendikaların varlığını
tanıdılar.
İŞÇİ
SINIFININ ÖRGÜTLÜ MÜCADELELERİNDEN ÖRNEKLER
-Kıbrıs
Maden Şirketi (Cyprus Mines Corporation) adlı Amerikan şirketine ait olan
Skuryotissa (Fukassa)’da 18 Mart 1925 günü meydana gelen kaza, Kıbrıs’taki
maden ocaklarındaki kazaların en korkuncudur. 8’i Kıbrıslı Türk (Vreçça’dan
Mehmet Halil, Hasan Ramadan, Salih Hüseyin, Malunda’dan Hasan Salih, Petra’dan
Mustafa Hüseyin, Arodez’den Ahmet Şah Ali, Tremetuşa’dan Emir Ali Onbaşı,
Flasu’dan Behaeddin Niyazi) ve 3’ü Kıbrıslı Rum (Petra’dan Stilyanos Angeli,
Athienu’dan Yorgos Konstandinu, göçmen Andreas Vasiliyu) olan 11 maden işçisi,
yaklaşık 20 bin tonluk bir kaya ve maden kütlesinin çökmesi sonucu, maden
ocağının dehlizlerinde maruz kalarak, havasızlık, aşırı ısı ve çıkan zehirli
gazlar sonucu feci bir şekilde can vermişlerdi. Bedenleri tanınmaz hale geldiği
için, karışık olarak iki ayrı mezarlığa, Solea’daki Ayyorgi köyünün (maden
ocağı yakınındaki) Türk mezarlığı ile Katithata’daki Ayyanni Kilisesinin
bahçesine gömüldü.
-1
Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1925 yılında Leymosun İşçi Merkezi tarafından
kutlandı. 1 Mayıs bildirisinde şöyle denmekteydi: “Patronlarımızın baskıları,
zengin sınıfın sömürüsü Türkü ve Hıristiyanı ile bizleri birleştirmelidir…
Hiçbir Hıristiyan ve hiçbir Müslüman, işçi bayramı kutlamalarından eksik
olmamalıdır. Yaşasın Rum ve Türk işçilerin kardeşliği.”
- Amiandos'ta daha önce başlatılan bir grevi
desteklemek için 1 Eylül 1927'de gerçekleştirilen bir greve, 1,000 işçi destek
vermiş ve madencilerin çalışma saatlerinin 10'dan 9'a indirilmesi başarılmıştı.
İkinci
bir grev, 25 Temmuz 1929’da asbest madeninde çalışan 6,000 Türk ve Rum işçi,
daha kısa çalışma süresi, yevmiyelerin artırılması ve şirketten ekmek alma
zorunluluğu yerine, istedikleri bakkaldan ekmek satın alma özgürlüğünü talep
ederek, ada çapında ortak greve gittiler. Şirketin sattığı ekmek daha pahalı
olup, sadece 250-300 dirhem ağırlığındaydı. Grevin bir sonucu da, ekmeğin
kalitesini yükseltmek ve tane fiyatını 60'tan 50 mil'e (5 sent) düşürmek
olmuştu. Amyant şirketi o yıl hissedarlarına %40 temettü vermişti ve işçilerin
yevmiyesi ise 15 ile 18 sent arasında değişmekteydi.
-1933'de 800 inşaat işçisinin katıldığı grev başarı
ile sonuçlandı.
-1936 yılının Ocak ayında Skuriyotissa maden
ocağında 1000 kadar Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçi çalışmaktaydı. İşçiler,
18 Ağustos 1936’da maaşların alt müteahhitler tarafından değil de, şirket
tarafından ödenmesi, asgari günlük ücretin 3 şiline çıkarılması ve maaşların
her ayın 15’inde ödenmesi talepleriyle greve gittiler. Henüz örgütlenmemiş olan
maden işçileri, yaptıkları toplantıda, 32 saat süren grevin yürütülmesi için
ortak bir grev komitesi seçtiler. Komitede 4 Rum (Thomas Mavrovuniotis, Nikolas
Thikomitis, Panayi Çanakka, Mihail Stilyanu) , 2 Türk (Necat Mulla Hasan,
Mustafa Ali) işçi vardı. Grev, şirket yönetiminin talepleri karşılayacağına
dair söz vermesiyle sona erdi.
-1936'da Mavrovuni'deki bir Amerikan şirketine ait
maden ocağında 2,000’den fazla Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçi
çalışmaktaydı. İşçiler, şirketin keyfi bir kararla maaşlarında kesintiye
gitmesi üzerine 31 Ağustos 1936’da greve başlama kararı aldılar. Şirkete
iletilecek talepleri belirleme ve grevin yürütülmesi için seçilen ortak grev
komitesi, 4 Kıbrıslı Rum (Yorgos Kondu-Rusvelt-, Spiros Kiriyaku, Kostas
Sofokleus, Lukas Onisiforu) ve 3 Kıbrıslı Türkten (Süleyman Hüseyin, Hüseyin
Behçet, Ali Refik) oluşmaktaydı. Talepler şöyle belirlenmişti: Yövmiyelere zam,
iş saatlerinin azaltılması ve şirketin işçilere kiraladığı evlerin kiralarının
düşürülmesi, işçilere hastalık gibi durumlarda prim verilmesi.
Polis, grevin üçüncü gününde müdahale ederek, grevi dağıttı ve grev
komitesinin üyeleri tutuklanarak, 8 gün Merkezi Cezaevinde kaldılar. 100’e
yakın Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçi, hem işten, hem de şirketin kiraladığı
evlerden atıldı. Ayrıca “tehlikeli” oldukları ve işçileri “greve teşvik
ettikleri” gerekçesiyle maden ocağının bulunduğu bölgeden uzaklaştırıldılar.
Bu grevde de işçiler henüz örgütlü değillerdi. Çünkü
şirket, bu yöndeki en küçük bir girişimi bile işten atma ve bölgeden sürgün ile
cezalandırmaktaydı.
-Nisan 1939'da Lefkoşa'da İnşaat İşçileri Sendikası’na
bağlı Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk inşaat işçileri tarafından gerçekleştirilen
grevin işçi ve sendikal hareketin tarihinde özel bir yeri vardır. Bu grevin
sonunda, ilk toplu iş sözleşmesi 14 Nisan 1939’da kabul ettirilmiş oldu. Bu
toplu sözleşme ile sendika tanınmış ve 8 saatlik işgünü hakkı kazanılmıştır.
İşçi ve sendikal hareketin biçimlenmesinde, Rum ve Türk işçilerin 8 saatlik
işgünü hakkı, daha yüksek yevmiye, örgütlenme hakkı, eşel-mobil hakkı talepleri
için verdikleri ortak mücadelelerde 1940’lı yılların büyük önemi vardır.
-1 Temmuz 1941’de Rum, Türk ve Ermenilerden oluşan 240
demiryolu işçisi, maaşlara zam talepleri kabul edilmediği için greve gitti. 1905’de
Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimi tarafından kurulan demiryolları, her gün
Mağusa’dan başlayarak, Mesarya Ovası boyunca ilerleyip, Lefkoşa’dan geçmekte ve
Omorfo’da Skuriyotissa maden bölgesine uğrayıp, Evrihu’ya varmakta ve aynı
yoldan geriye dönerek, bu seferlerinde yolcu ve mal taşımaktaydı.
Demiryolu yönetiminin grevi kırma ve işçileri
bölmeye yönelik girişimleri bir sonuç vermeyince, Hükümet, demiryollarını “kamu
yararına hizmet eden bir kuruluş” olarak ilan etmiş ve işçilerin derhal grevi sonlandırarak
işbaşı yapmalarını istemişti. Grev komitesinin bu talebi kabul etmemesi
üzerine, hem Grev komitesinin üyeleri, hem de bazı grevci işçiler tutuklanarak,
yasalara karşı gelme suçundan hapse mahkûm edildiler. 3 işçi (Ahmet Mustafa,
Zaharis Andoniyu ve Stefan Karamatyan) birer yıl hapis cezası alırken, 5 işçi
(İbrahim Mahmut, Ali Hasan, Yeorgios Spiru, Tumazos Nikolau ve Sofoklis
Hristodulu) de 20’şer lira para cezası ile 3’er ay hapis cezası aldılar. Grev, işçilerin tüm taleplerinin kabul edilmesiyle
11 Temmuz 1941’de sona erdi. Demiryolu işçilerinin mahkûm edilip hapse
atılması, Kıbrıslı Rum, Türk ve Ermeniler arasında bir protesto dalgasına yol
açması üzerine, hükümet aynı yılın Aralık ayında işçileri serbest bırakmak
zorunda kaldı. Taleplerin öne sürülüş
şekli, grevin gerçekleştiği koşullar, grevcilerin birlik ve kararlılığı,
grevcilerin yasa ve kararnameleri hiçe sayarak, Demiryolu Yönetimi ile İngiliz
Sömürge yönetiminin bölücü eylemlerine karşı koyma şekli ve diğer birtakım
unsurlar, grevin tarihe o dönemin en önemli işçi eylemi olarak geçmesine yol
açtı.
-1941
yılında, Limni maden ocağında 200 Rum ve Türk işçisi çalışmaktaydı. İşçiler,
Aralık ayında günde 8 saatlik çalışma, yevmiyelere zam ve dehlizlerin
ışıklandırılma masraflarının şirket tarafından karşılanması talepleriyle greve
gittiler. Grevi örgütlemek ve sendika kurmak için gerekli işlemleri yapmakla
görevlendirilen 9 kişilik karma grev komitesinde, 6 Kıbrıslı Rum (Yosif
Hristodulu –Mavro-, Gennathio Yeorgiyu, Athanasi Konstandinu, Hambi Hristodulu,
Serafim Haralambus, Spiros Savva) ve 3 Kıbrıslı Türk (Osman Çiki, Salih Halil,
Mehmet Ali Hüseyin) işçi yer almaktaydı. Hükümetin müdahalesiyle işçilerin tüm
talepleri kabul edildi ve grev 53 gün sonra sona erdirildi.
-
1945 yılında PEO'ya bağlı karma sendikalardan ayrılan bir grup işçinin
oluşturduğu Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'na bağlı Lefke Madenciler
Birliği ile PEO'ya bağlı Maden İşçileri Sendikasına üye maden işçileri, ortak
bir toplantı yaparak, Lefke-Mavrovuni-Ksero yöresinde 1 Mayıs'ta işi bir
günlüğüne boykot ederek, birlikte kutlama yapmayı kararlaştırdılar. Şirket
yönetimi haberi öğrenince, işyerlerine dağıttığı bildirilerde,1 Mayıs'ta
ocaklara yeterli sayıda işçi inmemesi durumunda, işyerlerini üç günlüğüne
kapatacağını duyurdu. Türk ve Rum maden işçilerinden oluşan ortak komite,
yaptığı değerlendirmede, oybirliği ile alınan karardan geri dönülmeyeceğini ve
1 Mayıs'ın bütün işçiler tarafından gün boyunca kutlanacağını açıkladı. Nitekim
1 Mayıs 1947 günü, tek bir maden işçisi bile madenlere inmedi.
Gerçekleştirilen
toplantılar ve geçit törenleri görülmeye değer ve duygulandırıcıydı. Bu
toplantılara Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk tüm maden işçileri ile eşleri ve
çocukları katılmıştı. Mavrovuni-Lefke yöresindeki toplantılarda Kıbrıslı
Türklerin katılımı daha da belirgindi. Çünkü oradaki maden ocaklarında 700'e
yakın Kıbrıslı Türk işçi çalışmaktaydı. Gerçekleştirilen yürüyüş ve
toplantıların önemi büyüktü. Çünkü Kıbrıs işçi hareketinde Kıbrıslı Rum ve
Kıbrıslı Türk sendikalar ilk kez, ortaklaşa 1 Mayıs gösterileri düzenlemiş,
dahası bu gösterilere işçilerin eşleri ve çocukları da katılmıştı. İşverenin
tehditlerinin oluşturduğu zorlu koşullar da göz önünde tutulursa, o eylemlerin
önemi daha iyi anlaşılmış olur.
1
Mayıs’tan sonra şirket yönetimi, işçi karşıtı politikasına bağlı kalarak,
tehditlerini gerçekleştirdi ve işyerlerini üç günlüğüne kapattı. Ama bu eylem,
maden işçilerinin daha da bilinçlenmesine, sendikalarına daha fazla sahip
çıkmalarına ve hem kendilerinin, hem de ailelerinin birbirlerine daha fazla
kenetlenmelerine yol açtı. Bu olayları izleyen 1948'deki büyük grev, bu tespiti
doğrulayacaktı.
-Kıbrıs işçi
hareketi tarihinde en zorlu ve en büyük mücadele, 1948 yılında Amerikan Kıbrıs
Maden Şirketi’ne ait Lefke-Mavrovuni (Karadağ) madeninde çalışan 2 bin işçi
katıldığı büyük maden grevidir. Maden işçileri, 16 Aralık 1947 günü bağlı
oldukları sendikalar aracılığıyla, işverenden 23 maddede toplanan bazı
taleplerde bulundular. Aralarında örgütlenme hakkı, daha az çalışma saati, daha
yüksek yevmiye, fazla mesai ücreti gibi işçi taleplerini değerlendiren işveren
temsilcisi Harvery, bu talepleri reddetti.
Madende çalışan
700 kadarı Türk olan maden işçilerinin ortaklaşa düzenledikleri toplantılardan
sonra, 11 Ocak 1948 günü oybirliği ile grev kararı alındı. İlk aşamada 5 günlük
bir grev, 13 Ocak 1948 günü başlatıldı.
1945 yılında
PEO'ya bağlı karma sendikalardan ayrılan bir grup işçinin oluşturduğu Kıbrıs
Türk İşçi Birlikleri Kurumu'na bağlı Lefke Madenciler Birliği de, "solcu
Rum sendikaları ile ekonomik alanda işbirliği yapılacağını göstermek"
amacıyla bu greve katıldı. Zaten iki sendika, 8 Ocak 1948'de bir işbirliği
protokolü imzalamışlardı. Sağcı Rum sendikaları ise bu greve katılmama kararı
almıştı.
PEO Genel Merkezi
de, 9 Şubat günü maden grevi ile dayanışmayı yükseltmek ve grev fonunu
güçlendirmek için ada çapında 24 saatlik bir genel grev düzenledi.
3 Mart 1948 günü
Mavrovuni (Karadağ) mahallesinde ve Ksero (Gemikonağı) iskelesinde Kıbrıslı Rum
ve Kıbrıslı Türk işçiler, polisle çatıştılar. 8 ağır yaralı arasında dört Türk
maden işçisi (Mehmet Bilal, Cahit İzzet, İzzet Ali, Ahmet Necat) de vardı.
Kıbrıslı Rum ve Türk madencilerin eşleri ve çocukları da düzenledikleri çeşitli
gösterilerle, bu mücadeleye destek
verdiler. Aralarında Kıbrıslı Türk olarak 17 grevci ve 15 de grevci eşinin
bulunduğu 76 grevci ve grevci eşi, sömürge mahkemelerinde iki yıla kadar varan
hapis cezalarına çarptırıldılar. Çok sayıda kişi de çeşitli para cezalarına
çarptırıldı. Bunlar arasında 4 Kıbrıslı Türk kadın da vardı.
Grevi sürdüren
işçi komiteleri ile yapılan uzun toplantılardan bir sonuç çıkmaması üzerine,
giderek daha fazla sayıda işçi işbaşı yaptı ve sonunda sendika grevi kaldırmak
zorunda kaldı. 125 gün süren ve 17 Mayıs 1948 günü resmen sona eren grevle,
işçilerin öne sürdüğü 23 talepten sadece bir tanesi tam olarak yerine
getirildi. Fazla mesai bir buçuk saatle sınırlandırılıyordu. Yeni hayat
pahalılığı indeksine göre ayarlanacak olan ücret artışına ilişkin söz tutulmuş,
ama işçi ve ailesi için gerekebilecek hastane bakımı fonuna ayda 8 şilinlik bir
kesinti yapılmıştı. Oysa bu hizmet, daha önce parasız olarak yapılıyordu.
İstenen ek tatil günlerinden sadece biri kabul edilmişti. Şirketin verdiği tek
taviz bunlardı.
Yararlanılan
kaynaklar:
-
An, Ahmet, 1948 Maden Grevi, Yeni Düzen gazetesi, 14 Ocak 1985
-
An, Ahmet, Kıbrıs’ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi (1571-1948),
Lefkoşa 1996)
-
An, Ahmet, İşçi Sınıfının Geçmişteki Güzel İşbirliği Günleri, Afrika gazetesi,
23-26 Kasım 2005
-
An, Ahmet, KKK/AKEL Belgelerinde Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kıbrıs Türk
Toplumuna İlişkin Kronolojik Değerlendirmeler (şu kitap içinde, Derleyen: Masis
Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde s.169-256)
-
Cankat, Kemal, Ekim Devriminin Kıbrıs İşçi Sınıfının Siyasal Örgütlenmesine
Etkisi, Söz gazetesi, 6-13 Kasım 1987
-
Katsourides, Yiannos, Kıbrıs Komünist Parti Tarihi: Sömürgecilik, Sınıf ve
Kıbrıs Solu, Lefkoşa 2014
-
Mihaelidis, Mihalis Kıbrıs Türk İşçi Sınıfı ve Kıbrıs İşçi Hareketi (şu kitap
içinde, Derleyen: Masis Kürkçügil, Kıbrıs Dün ve Bugün, İstanbul 2003 içinde
s.299-340)
- Nevzat, Altay, Nationalism amongst the Turks of
Cyprus: The First Wave, Oulu University Press, 2005
- Pancyprian Federation of Labour (PEO),
Evolution-Achievements of the Trade Union Movement of PEO, Nicosia 2000
- Varnava, Pantelis, Kıbrıslı Rum ve Türklerin Ortak
İşçi Mücadeleleri (Tarihten Olaylar), Lefkoşa 1997
Son zamanlarda incelediğim en iyi blog yani yazı olmuş tebrikler
YanıtlaSil